Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/486 E. 2023/425 K. 11.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/486 Esas – 2023/425
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/486 Esas
KARAR NO : 2023/425

HAKİM :…..
KATİP :….

DAVACI : ….
VEKİLİ : Av. ….
….
DAVALI : 1- ….
VEKİLİ : Av. ….
DAVALI : 2- ….
VEKİLİ : Av. ….
….

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 26/12/2022
KARAR TARİHİ : 11/10/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/10/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 26/12/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafın … sayılı “…” ibareli marka başvurusuna yönelik itirazlarının Kurum tarafından hatalı şekilde reddedildiğini, müvekkilinin “…” tanınmış markalarının sahibi olduğu gibi bu markalardan birinin de … sayılı “…” markası olduğunu, dava konusu markadaki “…” ibaresinin müvekkilinin … ibareli markaları ile işitsel ve görsel olarak benzer olduğunu, davalı markasının kapsadığı 35. sınıftaki “reklamcılık, büro, iş yönetimi, açık arttırma” hizmetlerinin, taraf markalarının kapsamlarının aynı ya da benzer olduğunu, müvekkilinin “….” markalarının tanınmış olduğunu, dava konusu markanın da müvekkilinin markaları ile ilişkilendirilecek olması nedeniyle bu tanınmışlıktan haksız menfaat temin edeceğini, müvekkili markalarının ayırt ediciliğinin zedelenmesine yol açacağını, davalı başvurusunun aynı zamanda haksız rekabete sebebiyet vereceğini, kötü niyetli olduğunu iddia ederek; … sayılı … kararının iptali ile … sayılı … ibareli marka başvurusunun tescili halinde hükümsüzlüğünü talep ettiği görülmektedir.
CEVAP:
Davalı … vekili 13/01/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markaların bütünsel anlamda görsel, işitsel ve anlamsal bakımdan farklı olmasının, markaların ilişkilendirilme ihtimalini ortadan kaldırılmasını sağladığını, ayrıca mevcut farklar karşısında markaların birbirinin serisi olarak algılanmayacağını, aralarında benzerlik bulunmayan davalı markasının davacıya ait markalara zarar vermeyeceğini ve sulandırmayacağını, başvuru konusu markanın esas unsuru “…” şeklinde algılanacakken; mesnet olduğu iddia edilen ve özellikle benzer olduğu iddia edilen markaların ise “…” ve “…” şeklinde okunup algılanmakta olup taraf markaları karşısında kalacak ortalama tüketici kesiminin ilgili markalar arasında herhangi bir ilişki kurmasının söz konusu olmayacağını beyanla; davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili 07/02/2023 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 2014 yılından beri “…” markalarının sahibi olduğunu, bu markaların tanınır hale geldiğini, 23 adet “…” esas unsurlu markasının halihazırda bulunduğunu, … şirketlerinden olan … A.Ş. tarafından hayata geçirilen “…!” projesi ile tüketicilere satın aldıkları ürünlerin kendilerine hızlıca teslimatını, ürünü deneyerek alma imkanını ve kapıda ödeme veya iade seçeneğini sunduklarını, bu nedenle öncelikle 35. ve 39. Nice sınıflarında “…” markasının başvurusu yapıldığını, bu proje ile birlikte ise müvekkilinin de 35 ve 39. Nice sınıflarında … sayılı “…” markasını başvuru konusu ettiğini, davacı iddiaları aksine “…” ve “…” ibareleri arasında ne görsel ne işitsel ne anlamsal ne de bütünsel bir benzerlik bulunmadığını, “…” ibareli başvuru markası ile davacının “…” ibareli markasının karşılaştırılabileceği varsayımında dahi aralarındaki tek ortak ibarenin “…” ibaresi olacağını, bu ibarenin markalarda tali nitelikte olduğunu, kaldı ki anlam itibariyle anılan ibarenin zayıf bir unsur olduğunu, tüketicinin yalnzıca “…” ibaresinin ortaklığından kaynaklı bir benzerliği işaretler arasında kurmayacağını, dava konusu markanın müvekkilinin önceki markalarının serisi niteliğinde olduğunu, somut olayda SMK m.6/5 hükmü koşulunun oluşma ihtimalinin dahi olmadığını savunarak davanın reddini talep ettiği görülmektedir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı … Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı … kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait ….. sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin önceki tarihli markalarından kaynaklı müktesep hakkının bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalı şirketin kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde dava konusu markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, özel veya teknik hususlara ilişkin bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren …. Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin 06.09.2021 tarihinde “…” ibareli ….. sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.10.2021 tarih ve 382 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 03.12.2021 tarihinde “…” ve “…” esas unsurlu markaları mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1 ve m.6/5 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, davalı şirketin 14.02.2022 tarihinde itiraza karşı görüş ibraz ettiği, yayına yapılan itirazın …’nca reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 06.07.2022 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şirketin 13.09.2022 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi sunduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren …. sayılı … kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 27.10.2022 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 26.02.2023 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
İlk olarak belirtilmelidir ki; davacı yanın “…” ibaresini içerir markaları ile dava konusu “…” ibareli markanın ön sesini oluşturan “…” kelimesi arasında ortalama zeka düzeyinde, okuma yazma ve algılama becerisi olan herhangi bir tüketici nezdinde işitsel, görsel ve kavramsal açısından hiçbir benzerlik mevcut olmadığından, davacının “…” ibareli markaları ile dava konusu “…” ibareli marka arasında, kapsamlarında yer alan mal ve hizmetlerin aynı ya da benzer olduğu kabul edilse bile, SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı hususu peşinen söylenebilecektir.
Davacı yanın dava konusu marka başvurusu ile karşılaştırılabilir olarak görülen … sayılı “…” markası bakımından yapılan incelemede ise; taraf markaları uyuşmazlık konusu 35 ve 39. sınıf hizmetleri birebir kapsamakta olup markaların kapsamlarına yönelik ayrıntılı bir inceleme yapılmasına ihtiyaç duyulmaksızın, markaların benzer ihtiyaçlara yönelik, birbirleri ile rekabet ilişkisi içerisinde, birbirlerini tamamlayan ya da birbirleri yerine ikame edilebilirliği bulunan hizmetleri kapsadıkları görülmektedir.
Somut uyuşmazlıkta benzerliği tespit olunan 35. sınıf 05 alt grubundaki hizmetlerin genel anlamda mağazacılık hizmetleri olarak tanımlanan hizmetler oldukları, bu sınıfta farklı farklı mahiyette birçok emtianın satışına özgülenmiş satış hizmetlerinin yer aldığı bir durumda spesifik bir tüketici grubunun belirlenemeyecek olduğu, mağazacılık hizmetlerinin yararlanıcılarının genel olarak hemen her kesimden tüketiciler olabileceği, böylesi bir durumda ilgili nihai tüketici kitlesinin hem bilinçli profesyonellerden hem de daha sıradan kimselerden oluşabileceği düşünülmektedir. Öte yandan, 35. sınıf 1-4 alt grubunda yer alan ilgili hizmetlerin profesyonel iş yaşantısı akışında ihtiyaç duyulan ve profesyonel işletmeler tarafından tüketiciye sunulan nitelikteki muhasebe, iş yönetimi, reklamcılık, ithalat–ihracat vb. sanal ortamda pazaryeri sağlama vb. hizmetlere ilişkin olduğu, tüketicilerin bu hizmetlerden sık ve rutin olarak yararlanmadığı, çoğu zaman muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak ve araştırma yaparak hizmeti sunacak olan işletmeyi belirlediğinden ilgili hizmetler bakımından alıcıların bilinç düzeyi daha yüksek tüketicilerden oldukları mütalaa edilmiştir. Yine 39. sınıftaki hizmetlerin de taşımacılık, seyahat acenteliği, depolama, elektrik dağıtım, su temin hizmetleri gibi profesyonel olarak tüketicilere sunulan birçok sektöre yönelik faaliyetleri kapsadığı, bu faaliyetlerin bir bölümünün toplumun geneline hitap eden (söz gelimi seyahat hizmetleri – tur hizmetleri vs) hizmetler olduğu, bir kısmının ise (elektrik dağıtım, tekne barındırma vs gibi) tamamen profesyonellerce tüketiciye sunulan ve alıcılarının da çoğu zaman belli bir grup olarak sınırlandığı hizmetler olduğu, dolayısıyla genel anlamda ortalama tüketicilerden daha dikkatli, seçici ve bilinç düzeyi yüksek bir tüketici grubunun 39. sınıf hizmetlerin geneli açısından bir ortalama olarak tespiti mümkün görülmüştür.
Dava konusu markanın “…” şeklinde yedi harf ve tek kelimeden oluşan bir marka olduğu, markanın bütün olarak herhangi bir anlama sahip olmadığı, yazımına en uygun olacak şekilde “…” olarak telaffuz edilecek olduğu (İngilizce bilen tüketiciler açısından ise “…”), marka bütününde herhangi bir ibarenin ön plana çıkartılmadığı, dolayısıyla tüketicilerin dava konusu markayı bir bütün olarak algılayarak değerlendirecekleri, bir an için “…” ibaresinin davalı yanın daha evvelden tescilli seri markalarının ana ayırt edici unsuru olduğu yorumundan yola çıkarak bu ibareye çatı/lider marka vasfı yüklenebileceği söylenebileceği varsayımında markanın “…” ve “…” şeklinde iki unsurlu olarak algılanacak olduğu, “…” kelimesinin İngilizce “şimdi, şuan” anlamlarına gelen genel zaman bildirir bir … olduğu değerlendirilmektedir.
Davacı yanın dikkate alınabilir tek markası olan “…” markası ise turuncu ve mor renklerde yazılmış “…” ve “…” ibarelerinin birleşimi ile oluşturulmuş, esasen tek kelime halinde yazılmış olsa da bu görsel algısından ötürü iki ayrı kelimenin bir araya gelmesi ile yaratıldığı belirgin olan bir markadır. “…” kelimesi … ve “bütünü, tamamı, tümü” anlamlarına gelen, günlük dilde yerleşik kullanımı bulunan bir kelimedir. Markanın bütün olarak bir anlama sahip olduğundan bahsedilmesi mümkün olmayıp “…” ibaresinin esasen davacı yanın “…” markaları başta olmak üzere birçok markasının esas unsuru olarak kullanıldığı bilinmektedir. Dolayısı ile bu ibareye (“…”) de dava konusu markadaki “…” ibaresi ile eş bir şekilde davacı seri markalarının ana unsuru olarak yaklaşımda bulunmak mümkündür.
Taraf markaları görsel anlamda birbiri ile herhangi bir benzerlik taşımamakta olup yalnızca son üç harflerinde yer alan “…” ibareleri harf dizilimsel olarak ortaktır. Bununla birlikte markaların ön seslerini oluşturan “…” ve “…” ibareleri arasında, hiçbir görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik hali mevcut değildir. Bu ibarelerin markaların ön seslerini oluşturmasından kaynaklı olarak işaretlerin işitsel açıdan doğrudan bir benzerlik ilişkisi içerisinde de olmadıkları değerlendirilmektedir. Keza yine kavramsal olarak da taraf markaları karşılaştırılabilir olmadığı gibi esasen davacı yanın markasının başlangıç kısmındaki “…” ibaresinin … ve bilinen bir kelime olmasından ötürü, ortalama zekadaki bir tüketicinin de bu ibarenin varlığını derhal anlamlandırabileceği, oysaki “…” kelimesi için aynı yönde bir algının mevcut olmayacağı, bu kelimenin farazi, uydurulmuş ya da anlamı bilinmeyen yabancı bir … misali algılanacağı değerlendirilmektedir. Markaların son sesini oluşturan “…” ibaresinin de taraf markalarında “…” ve “…” kelimelerinden bağımsız olarak algılanacağı bir ihtimalde ise anılan ibarenin gerek kavram olarak ayırt edici vasfı son derece düşük üç harften ibaret bir … olması, gerekse de birçok alanda yaygın kullanımı bulunduğunun değerlendirilmesinden ötürü tek başına işaretlerin bütünsel algılarını güçlendirecek düzeyde bir unsur olarak tespiti mümkün değildir. Nitekim … sicil kayıtları gözetildiğinde dahi “…” ibaresini, birebir taraf markalarındaki gibi içerir (… + …) çok sayıda markanın mevcut olduğu rahatlıkla gözlemlenebilmektedir.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; dava konusu marka ile davacı yanın markası arasında birtakım harflerin diziliminden kaynaklı bir benzerlik mevcut ise de bu benzerliğin minimum düzeyde olduğu, gerek dava konusu markanın bütün olarak “…” şeklinde olması, gerekse de davacı markasının esasen “… …” şeklinde olmasından ötürü markaların bütünsel anlamda birbirlerinden tamamen ve belirgin bir biçimde farklı izlenimler yarattıkları, kurumsal olarak tüketiciye sundukları kimliklerinde somut bir biçimde farklılaştıkları, kaldı ki uyuşmazlık konusu emtiaların ilgili tüketici gruplarının da makul düzeyde dikkatli, zeki ve seçicilik düzeyini haiz kimseler oldukları, bu tüketiciler nezdinde her iki taraf markasının da birbirinden bağımsız markalar algısı yarattıkları, ilgili tüketici kitlesinin dava konusu markayı gördüğünde, markayı unsurlarına ayırarak, salt “…” ibaresinden kaynaklı, zihnine daha önceki tarihli davacı markalarını getirme ihtimalinin bulunmadığı, hal böyleyken işaretler arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Yargılamanın sonucunu etkilememekle birlikte, eksiklik bulunmaması adına, davalı şirketin ileri sürdüğü müktesep hak iddiası aşağıdaki şekilde irdelenmiştir.
…. .’nin 19.09.2008 tarih ve ….. sayılı “….” kararında kazanılmış hak teşkil eden önceki markaların tespiti yönünden bazı kıstaslar getirmiştir.
…. 19.09.2008 tarihli ve ….. Sayılı kararına göre; Bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Bu tür markalar niteliği itibariyle 556 sayılı KHK’nın 55. maddesinde tanımlanan ortak markalara benzemekle birlikte; seri markalar, ortak markalarda mevcut olan bir grupta yer alan işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerden ayırt edilmesi fonksiyonu, teknik yönetmelik gibi özelliklere sahip olması gerekmeyen ve esasen ortak asli unsuru taşımakla birlikte her biri diğerinden bağımsız nitelikteki ticaret ve hizmet markalarıdır.
Bu karar içeriğinden de anlaşılabileceği üzere müktesep hakkın kabulü üç koşula bağlanmıştır. Bunlar:
• müktesep hak iddia edilen marka ile davaya konu markadaki asli unsurların muhafaza edilmiş olması ve eski markaya karşı hükümsüzlük davası açılacak sürenin dolmuş olması ve bu markanın çekişmesiz şekilde kullanılması,
• markalar arasında işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yaratılan izlenimin korunması,
• dava konusu markada, müktesep hak iddia edilen markaya nazaran kapsamın genişletilmemiş olması.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder. Hemen belirtmek gerekir ki; yukarıdaki şartlar sağlansa bile, sonraki tarihli marka başvurusu, itiraza mesnet markaya yakınlaşma ve bu yolla haksız yararlanma tehlikesi oluşturmamalıdır. Burada irdelenmesi gereken husus; marka olarak seçilen işaretin önceki tarihli kök seri markaların yenilenmesi suretiyle mi oluşturulduğu, yoksa itiraza mesnet markalar ile yakınlaşarak onunla iltibas tehlikesi doğurma tehlikesi oluşturacak şekilde mi mizanpajının yapıldığıdır. Daha ilk bakışta başvurunun kök markanın değil de, itiraza mesnet markanın yeni düzenlenmiş bir versiyonu olduğu yönünde ortalama tüketici nezdinde izlenim doğuyorsa, önceki kök markalardan kaynaklı müktesep hak şartlarının doğduğundan söz edilemez. Bu itibarla seri marka olarak tescili talep edilen işaret, kök markadan esaslı farklılıklar göstermemeli ve seri marka seçilirken itiraza mesnet markaya yakınlaşacak font, renk, mizanpaj değişikliklerinden kaçınılmalıdır. (….)
Müktesep hak iddiası bakımından hemen belirtmek gerekir ki; önceki tarihli markanın çekişme konusu olmaktan çıkması hali tek başına müktesep hak şartlarının doğumunu sağlamaz. Önceki tarihli markanın başvuruya konu emtialar bakımından aynı zamanda fiili olarak kullanıldığının da ispatlanması gerekir. Zira, müktesep hak müessesesinin kabul edilmesinin amacı, önceki tarihli markanın uzunca süredir kullanımı nedeniyle ilgili tüketici kesiminde oluşan imajın, sonraki tarihli marka başvurusuna sirayet etmesini sağlamaktır. Bu nedenledir ki, fiilen kullanılmayan önceki tarihli markanın ilgili tüketici kesiminde bir imaj duygusu oluşturduğundan söz edilemez. Olmayan imajın yenilenen yeni bir marka başvurusuna aktarımı da dolayısıyla söz konusu olamaz. Müktesep hak şartları bakımından yukarıda ifade ettiğimiz görüşü destekler nitelikte, …. ‘nin 06/01/2020 tarih …. sayılı kararında, önceki markanın fiilen kullanılmasını, müktesep hakkın doğumu bakımından gerekli görmüştür.

Somut olayda yapılan incelemede; Somut olayda davalı yanın “…” esas unsurlu markalarını aktif ve markasal etki yaratır şekilde kullandığını gösterir delillerini işlem dosyasına sunmadığı, dava dosyası ekinde ise bir klasör delil halinde özellikle pazarlama sektöründeki kullanımlarını gösterir çok sayıda haber, reklam, yazı ve tanıtım evrak içeriğine (birçoğunun tarih bilgisi içerdiği açıkça görülebilmektedir) yer verdiği, davalı yanın … sicil kayıtlarında “…” ibaresini ihtiva eder şekilde ve dava konusu markanın başvuru tarihi olan 06.09.2021 tarihinden evvel 16 ayrı markasının mevcut olduğu, bu markaların en eskisinin 2014 tarihli olduğu, markaların tamamında 35. Sınıf hizmetlerin yer aldığı, yalnızca tek bir markasında 39. Sınıf hizmetlerin mevcut olduğu, yine bu markalardan tescilleri üzerinden 5 yıldan uzun bir süre geçmiş markaların 9 adet olduğu görülmüştür.
Davalı yanın “…” ibaresini münhasıran ihtiva edecek şekilde ve bu ibareye eklenen “…” gibi esasen ticaret hayatında yaygın ve kimi durumlarda jenerik olarak tabir edilebilecek nitelikte kullanımlara konu tali unsurlara yer verildiği, somut olaydaki “…” ibaresinin de bu mahiyetteki kelimeler ile benzer yapıda olduğu, her ne kadar dava konusu markada, davalının önceki markalarında “renkli noktalardan” ibaret görsel unsur mevcut değil ise de bu durumun markanın esaslı unsuru yönünden bir farklılık yaratmadığı, davalı yanın faaliyetlerinin esasen tüketiciler için bir mobil sadakat programı olduğu, bunun bir pazarlama yöntemi olduğu, davalının doğrudan bir satış faaliyetinin tarafı olmadığı, bu halde temel faaliyetinin 35.01 alt grubundaki hizmetlerde mevcut olduğu, bu hakkın “Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler” ile sınırlı olacağı, dolayısıyla, söz konusu hizmetler bakımından davalı şirketin müktesep hakkının bulunduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı yanın “…” markalarının … sicil kayıtlarında tanınmış markalar sicilinde kayıtlı olduğu görülmekte olup davacı yanca işlem dosyasına ise yalnızca itiraz dilekçeleri içerisinde “…” markaları ile ilgili yazılı ve görsel medyada çıkan birtakım haber örneklerini sunduğu, davacı yanın “e-ticaret, internet üzerinden satış hizmetleri, alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri.” alanında markalarının tanınırlığının kabulü halinde dahi, uyuşmazlık konusu markanın, davacı markaları ile olan benzemezlik düzeyi gözetildiğinde somut olayda SMK m.6/5 hükmü koşulunun oluşma ihtimalinin mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (….)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 189,15 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 25,500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 75,50 TL vekalet harcı, 280,00 TL posta-tebligat masrafı, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 3.500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.062,32 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından yapılan 76,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde …. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.11/10/2023

Katip ….
E-imza

Hakim ….
E-imza