Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/418 Esas – 2023/271
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2022/418 Esas
KARAR NO : 2023/271
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 09/11/2022
KARAR TARİHİ : 26/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/06/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 09/11/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; 1952 yılından bu yana faaliyet gösteren davacının geniş ürün gamı ile … ve dünyada şekerleme ve gıda sektörünün kalite sembolü haline gelmiş, öncü ve tanınmış firmalarından biri olduğunu, davacının geliştirdiği ürünlerin, marka ve özgün ambalaj tasarımlarının … nezdinde sayısız marka, patent ve tasarım tesciline konu olduğunu, davacının … nezdinde 30. Sınıfta giren emtialarda kendi adına tescili için dosyaladığı “… …” ibareli marka başvurusunun davalı firmanın “…”lu markalarına dayalı olarak dosyaladığı itirazlar üzerine … tarafından bütünüyle ve nihai olarak reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira uyuşmazlık konusu edilen “…” ibaresinin 30. Sınıfa giren emtialar yönünden markasal hüviyette ayırt ediciliğinin bulunmadığını ve davacının markasında sadece tali unsur olarak kullanıldığını, yani dava konusu edilen markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğunun kabulünün gerektiğini, bu meyanda davacı adına önceki tarihlerden beri tescilli “…” ibareli markaların davacı adına müktesep hak teşkil ettiğini, bu markalar ile birebir aynı “…” ibaresini esas unsur olarak ihtiva eden dava konusu markanın “…” tali unsuru nedeniyle davalı firmanın markalarıyla karıştırılma ihtimalinden bahisle reddedilmesinin davacının bu kazanılmış haklarına da aykırı düştüğünü, ayrıca “…” ibaresinin de … kökenli bir kelime olup “beğeni, zevk” anlamlarına geldiğini, dolayısıyla bu iki kelime birlikte değerlendirildiğinde dava konusu edilen markanın “zevkli …” veya “rafine …” anlamlarına geldiğini ve tek başına “…” kelimesinden uzaklaştığını, her halükarda “…” anlamına gelen … “…” kelimesinden türetilmiş “…” ibaresinin zayıf bir marka olması nedeniyle kimsenin tekeline verilemeyeceğini ve bu ibareye dayalı olarak davalının başka kişi ve kuruluşların marka tescillerine engel olamayacağını, ayrıca somut uyuşmazlıkta karşılaştırılan taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzemediğini, zaten davacının tek başına “…” ibaresini ihtiva eden onlarca tescilli markasının bulunduğunu ve davacının bu ibare üzerinde kazanılmış bir hakkı haiz olduğunu, ayrıca davacının markasının tescil edilmek istendiği 30. Sınıftaki emtiaların hitap ettiği tüketici kesiminin bilinç/algı/dikkat seviyelerinin yüksek olduğunu ileri sürerek, … …’nın dava konusu edilen … sayılı kararının iptaline ve 2021/024698 başvuru sayılı markanın kapsamındaki tüm mal ve hizmetler yönünden kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili 18/11/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal düzeyde birbirleriyle karıştırılma ihtimali doğuracak derecede benzer olduğunu, davacının marka başvurusunun reddedildiği emtialar açısından, taraf markalarının aynı veya ilişkili emtialarda kullanılacağını, tüketicilerin markaların aynı işletmeye ait olduğunu düşüneceklerini, aksi düşünülse dahi işletmeler arasında ekonomik/idari bağlantı olduğu kanısına kapılacaklarını, yani somut olayda karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı … Limited Şirketi vekili 09/12/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davalının 10 yılı aşkın süredir faaliyet gösterdiği şekerleme sektöründe bir kalite sembolü olduğunu, uyuşmazlık konusu olan “…” markası ile “…” kategorilerinde 300’e yakın farklı ürünü piyasa arz ettiğini ve 62 farklı ülkeye de ihraç ettiğini, davalının 17.02.2022 tarihinde kurulmuş “… Gıda San. ve Tic. A.Ş” ticaret unvanlı bir firmasının daha mevcut olduğunu, davalının … ve … gibi fuarlara da katılarak “…” markasını tanınmış ve ayırt edicilik kazanmış hale getirdiğini, uyuşmazlık konusu olan “…” markasını kendi adına ilk kez 2016 yılında tescil ettirdiğini ve bu markaya büyük yatırımlar yaptığını, yani davalının “…” markasının tanınmış bir marka olması nedeniyle dava konusu edilen markanın davalının markalarıyla karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğunu, kaldı ki taraf markalarının birebir aynı emtialarda kullanılacağını, dava konusu edilen marka içerisinde yer alan “…” ibaresinin davacının tescilli pek çok markasında yer alan çatı markası statüsünde olduğunu, dolayısıyla bu ibarenin karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesi esnasında dikkate alınamayacağını, yani dava konusu edilen marka ile esas koruma altına alınması istenen ibarenin “…” kelimesi olduğunu, birebir aynı unsuru ihtiva eden ve görsel, işitsel ve kavramsal açılardan yakın benzer olan taraf markalarının karıştırılma ihtimalinin bu nedenle çok yüksek olduğunu, zaten taraf markalarının başlangıç kısımlarının aynı olmasının bu karıştırılma ihtimalinin daha da arttırdığını, ayrıca davacının iddialarının aksine, taraf markalarının bilinç ve dikkat seviyesi yüksek tüketicilere değil, daha ziyade çocuklardan oluşan ve tercih hakkını çok kısa bir süre içerisinde kullanan ortalama gıda tüketicisine hitap ettiğini, davacının, davalının tanınmış “…” markasına bu derece benzer bir marka başvurusunda bulunmuş olmasının davacının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu ileri sürerek, davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı … Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … Kararının İptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı … kararının hukuka uygun olup olmadığı, davacıya ait …. sayılı “… …” ibareli marka başvurusu ile davalı şirkete ait redde mesnet … sayılı markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacının önceki tarihli markalarından kaynaklı müktesep hakkının bulunup bulunmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmuş, bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren … İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davacı şirketin 16.02.2021 tarihinde … sayılı “… …” ibareli 30.sınıfta bulunan emtialar bakımından marka tescil başvurusunda bulunduğu, marka başvurusunun 27.04.2021 tarih ve 371 sayılı …. ‘nde ilan edildiği, davalı şirket tarafından 22.06.2022 tarihinde SMK m.6/1 ve m.6/9 hükmü kapsamında …. sayılı markalar itiraza mesnet gösterilerek yayına itiraz edildiği, davacı şirketin 15.09.2021 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi ibraz ettiği, itirazı değerlendiren …’nca marka tescil başvurusunun SMK m.6/1 hükmü uyarınca reddine karar verildiği, redde mesnet olarak … sayılı markaların gösterildiği, bu karara karşı davacının 18.04.2022 tarihli itiraz dilekçesi ibraz ettiği, davalının 20.05.2022 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi ibraz ettiği, 09.09.2022 tarihinde … ‘nun yapmış olduğu incelemede, … sayılı kararı ile; itirazın ve başvurunun reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 12.09.2022 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından eldeki davanın iki aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, … izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. … değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, redde mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; davacının markasının kapsamına alınmak istenen emtiaların tamamı, davalının redde mesnet alınan her iki markasının kapsamında da birebir yer almaktadır. Dolayısıyla somut olayda; davacının markasının reddedildiği emtialar yönünden, emtia ayniyeti şartının gerçekleşmiş olduğu, ilave bir inceleme yapılmasına gerek kalmaksızın söylenebilecektir.
Davacının reddedilen markası, düz yazım karakterindeki siyah renkli büyük harflerle aynı puntolarda ayrı olarak yazılmış “…” ve “…” ibarelerinden müteşekkil, renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır. Davalının redde mesnet alınan markaları da, kırmızı veya kırmızı/beyaz renkli, özel bir tasarımda dizayn edilmiş harflerden müteşekkil “…” ibarelerini tek başına ihtiva eden, kelime markası hüviyeti baskın işaretlerdir. Davalının markalarında “…” ibaresinin markaların esas/tek unsuru olduğu hususunda herhangi bir tereddüt yoktur. Davacının markasında ise, yazım karakterleri ve puntoları itibariyle aynı olan “…” ve “…” ibarelerinin görsel açıdan aynı baskınlıkta algılandığı ve bütünleşik bir tamlama/kelime öbeği hüviyetinde markanın esas unsuru olduğu düşünülmektedir. Ancak; davacının dava/marka işlem dosyasına sunmuş olduğu beyan ve delillerinden, davacının “…” ibareli başkaca tescilli markalarının da mevcut olduğu, dolayısıyla “…” markasının davacının çatı markası hüviyetini haiz olduğu anlaşılmaktadır. Halk tarafından bilinen ve belirli bir firmanın ürünlerinin çoğunluğunda yer alan bir çatı markası veya bir firmanın ticaret unvanının ayırıcı unsuruyla birlikte kullanılan ikincil kelime unsurlarından oluşan markalara uygulamada sıklıkla rastlanmaktadır. Bu tip markalarda yer alan ikincil kelime unsurlarının aynısının veya benzerlerinin başka bir markada yer alması halinde, markaların benzerliği değerlendirmesinde çatı markası (veya ticaret unvanının ayırıcı unsuru) arka planda bırakılarak inceleme yapılması gerekir. Dolayısıyla somut uyuşmazlıkta, dava konusu edilen işarette markasal hüviyette esas korunma altına alınması istenilen unsurun, “…” ibaresi değil, “…” ibaresi olduğu düşünülmektedir.
Diğer taraftan; davacı taraf, … “…” kelimesinin …’de “…” anlamına geldiğinden hareketle, bu ibarenin, bilhassa uyuşmazlık konusu olan gıda maddeleri açısından markasal hüviyette somut ayırt ediciliğinin bulunmadığı ve markasal anlamda kimsenin tekeline bırakılamayacağı iddialarını ileri sürmektedir. “…” ibaresi yönünden davacının ileri sürdüğü bu iddia yerinde ve doğru ise de, taraf markalarında ortak olarak geçen ibare “…” değil, “…” ibaresidir ve “…” ibaresinin tasviri/tanımlayıcı bir ibare olduğu ve markasal hüviyette ayırt edicilikten yoksun olduğu düşünülmemektedir.
Taraf markaları … olarak karşılaştırıldığında; taraf markalarında esas/tek unsur hüviyetinde kullanılmış olan “…” ibaresinin ortaklığından hareketle işaretlerin ilk anda görsel, işitsel ve kavramsal açılardan uyandırdığı algının yarattığı benzerliğin yüksek olduğu, davacının markasında kullanılmış olan ve davacının çatı markası hüviyetini haiz “…” ibaresinin mevcudiyetinin ve taraf markalarındaki ibarelerin yazım özelliklerinin/harflerinin tasarımının farklı olmasının bu yakınlaşmayı ortadan kaldırabilecek nitelikte özellikler/unsurlar olmadığı değerlendirilmiştir. Bu benzerlik sebebiyle; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davalının “…” markasını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davacının “…”lu markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması” ihtimalinin doğduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca; davacının markasının kapsamına alınmak istenilen emtialar ile davalının markasının kapsamına giren emtiaların birebir aynı emtialar olduğu ve bu emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici/alıcı kitlesinin bilgi/bilinç/dikkat/özen/algı/seçicilik seviyelerinin, bu emtiaları satın aldıkları anda düşük olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenlerle, söz konusu gıda ürünlerinde “…”lu ibarelerinin/işaretlerinin markasal hüviyette farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde alıcıların söz konusu gıda ürünlerinin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin karıştırma ihtimalini yarattığı, alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davacının markasının, davalının söz konusu markalarının kapsamına giren bu emtialar açısından davalının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; taraf markaları arasında görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzerlik bulunduğundan ve markaların kapsamına giren/alınmak istenilen emtialar da aynı olduğundan, markaların karıştırılma ihtimalinin somut olayda bulunduğu, kanaatine varılmıştır.
Davacı yan müktesep hak iddiasında bulunduğundan bu husus aşağıdaki şekilde incelenmiştir:
….’nin 19.09.2008 tarih ve …. sayılı “…” kararında kazanılmış hak teşkil eden önceki markaların tespiti yönünden bazı kıstaslar getirmiştir.
… Dairesinin 19.09.2008 tarihli ve … Sayılı kararına göre; Bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Bu tür markalar niteliği itibariyle 556 sayılı KHK’nın 55. maddesinde tanımlanan ortak markalara benzemekle birlikte; seri markalar, ortak markalarda mevcut olan bir grupta yer alan işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerden ayırt edilmesi fonksiyonu, teknik yönetmelik gibi özelliklere sahip olması gerekmeyen ve esasen ortak asli unsuru taşımakla birlikte her biri diğerinden bağımsız nitelikteki ticaret ve hizmet markalarıdır.
Bu karar içeriğinden de anlaşılabileceği üzere müktesep hakkın kabulü üç koşula bağlanmıştır. Bunlar:
• müktesep hak iddia edilen marka ile davaya konu markadaki asli unsurların muhafaza edilmiş olması ve eski markaya karşı hükümsüzlük davası açılacak sürenin dolmuş olması ve bu markanın çekişmesiz şekilde kullanılması,
• markalar arasında işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yaratılan izlenimin korunması,
• dava konusu markada, müktesep hak iddia edilen markaya nazaran kapsamın genişletilmemiş olması.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder. Hemen belirtmek gerekir ki; yukarıdaki şartlar sağlansa bile, sonraki tarihli marka başvurusu, itiraza mesnet markaya yakınlaşma ve bu yolla haksız yararlanma tehlikesi oluşturmamalıdır. Burada irdelenmesi gereken husus; marka olarak seçilen işaretin önceki tarihli kök seri markaların yenilenmesi suretiyle mi oluşturulduğu, yoksa itiraza mesnet markalar ile yakınlaşarak onunla iltibas tehlikesi doğurma tehlikesi oluşturacak şekilde mi mizanpajının yapıldığıdır. Daha ilk bakışta başvurunun kök markanın değil de, itiraza mesnet markanın yeni düzenlenmiş bir versiyonu olduğu yönünde ortalama tüketici nezdinde izlenim doğuyorsa, önceki kök markalardan kaynaklı müktesep hak şartlarının doğduğundan söz edilemez. Bu itibarla seri marka olarak tescili talep edilen işaret, kök markadan esaslı farklılıklar göstermemeli ve seri marka seçilirken itiraza mesnet markaya yakınlaşacak font, renk, mizanpaj değişikliklerinden kaçınılmalıdır. (…)
Müktesep hak iddiası bakımından hemen belirtmek gerekir ki; önceki tarihli markanın çekişme konusu olmaktan çıkması hali tek başına müktesep hak şartlarının doğumunu sağlamaz. Önceki tarihli markanın başvuruya konu emtialar bakımından aynı zamanda fiili olarak kullanıldığının da ispatlanması gerekir. Zira, müktesep hak müessesesinin kabul edilmesinin amacı, önceki tarihli markanın uzunca süredir kullanımı nedeniyle ilgili tüketici kesiminde oluşan imajın, sonraki tarihli marka başvurusuna sirayet etmesini sağlamaktır. Bu nedenledir ki, fiilen kullanılmayan önceki tarihli markanın ilgili tüketici kesiminde bir imaj duygusu oluşturduğundan söz edilemez. Olmayan imajın yenilenen yeni bir marka başvurusuna aktarımı da dolayısıyla söz konusu olamaz. Müktesep hak şartları bakımından yukarıda ifade ettiğimiz görüşü destekler nitelikte,… sayılı kararında, önceki markanın fiilen kullanılmasını, müktesep hakkın doğumu bakımından gerekli görmüştür.
Somut olayda yapılan incelemede; Davacının müktesep hak iddialarına mesnet aldığı markalarının tescil tarihlerine bakıldığında, bu markalardan sadece … sayılı markanın, dava konusu marka tescil başvuru tarihi itibariyle en az beş yıldır tescilli olduğu ve bu nedenle potansiyel hükümsüzlük tehdidi altında olmadığı tespit edilmiştir. Ancak; dava konusu marka başvurusunun, 2014/69296 sayılı markanın asli unsuru korunarak oluşturulduğunun söylenemeyeceği, ayrıca davacının 2014/69296 sayılı markasının iş bu davaya konu 30.sınıfta yer alan emtialar bakımından fiilen kullanıldığına ilişkin marka işlem dosyasında evrak da bulunmadığından; davacı yanın ileri sürdüğü müktesep hak iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 99,20 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 62,70 TL vekalet harcı, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 3.500,00 TL bilirkişi ücreti, 451,00 TL posta-tebligat ücreti olmak üzere toplam 4.220,52 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … Limited Şirketi’nin yapmış olduğu 37,10 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Limited Şirketi’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde … Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.26/05/2023
Katip …
E-imza
Hakim …
E-imza