Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/400 E. 2023/224 K. 08.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/400 Esas – 2023/224
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/400 Esas
KARAR NO : 2023/224

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali-Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 24/10/2022
KARAR TARİHİ : 08/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/05/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali-Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 24/10/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı şahsın diğer davalı … nezdinde dosyaladığı … sayılı “…” ibareli markanın tesciline davacının “…”li seri ve tanınmış markalarına dayalı olarak dosyaladığı itirazların … tarafından nihai olarak reddinin haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğunu, zira davacının …’de modern perakende sektörünün öncüsü olduğunu, davacının 66 yıllık ticari faaliyetleri kapsamında bugün … çapında 2616 adet … ve 130 adet de … mağazasının bulunduğunu, davacının “…” esas unsurlu markalarıyla bu mağazalarında satışa sunduğu çocuk ve bebek grubu ürünleriyle tüketiciler nezdinde ayırt edicilik kazandığını, davacının “…”li markalarının sektörün en prestijli markalarından biri olan “…” markasının tanınmışlığının etkisiyle bilinir hale geldiğini, davacının “…” ibareli markalarına davacı tarafından ayrılan reklam ve tanıtım bütçesinin büyük rakamlara ulaştığını, dava konusu edilen markanın tescili halinde bu markanın haksız bir yarar sağlayacağını, davacıya ait markaların ayırt edici karakterini zedeleyeceğini ve markanın itibarının zarar göreceğini, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan birbirlerine benzediğini, dava konusu edilen markanın davacının seri markalarından biri olarak algılanması olasılığının yüksek olduğunu, nitekim davacının …. sayılı markalarının kapsamına giren emtiaların dava konusu edilen markanın tescili kapsamına alınmak istenilen 35. Sınıftaki hizmetlerden satış/mağazacılık hizmetlerine konu edilmiş olduğunu, nitekim davacının “…” markası altında piyasaya bebek bakım örtüsü, ıslak mendil, bebek bezi, ıslak pamuk havlu, külot bez ve sıvı çamaşır deterjanı arz ediyor olduğunu, dolayısıyla somut uyuşmazlıkta emtia benzerliği şartının da gerçekleşmiş olduğunu, davalı şahsın dava konusu marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığını, zira davalının davacının tanınmış markasından haberdar olmaması ihtimalinin bulunmadığını iddia ederek, … …’nın dava konusu edilen 23.08.2022 tarih ve … sayılı kararının iptaline ve … sayılı markanın reddine, tescil işlemlerinin durdurulmasına ve tescil edilmiş olması durumunda hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:
Davalı … vekili 07/11/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Somut olayda karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan ve dahi genel görünümleri itibariyle benzer olmadıklarını, zira taraf markalarının başlangıç kısımlarının farklı olduğunu, bu markaların benzer kabul edilmesi halinde dahi dava konusu edilen markanın kapsamına giren hizmetler açısından karşılaştırılan markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığını, zira davacının markalarının dava konusu edilen markanın tescili kapsamına alınmak istenilen hizmetler yönünden tescilli olmadığını, diğer taraftan davacının SMK m. 6/5 ve m. 6/9 hükümlerinin uygulanması koşullarının somut olayda oluştuğunu ispat edemediğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı …, dava dilekçesinin kendisine tebliğine rağmen cevap dilekçesi ibraz etmediğinden, HMK m.128 hükmü gereği dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmıştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı … kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalı şahsın kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde dava konusu markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren …. Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şahsın “…” ibaresinin 35.sınıfta bulunan hizmetlerin tescili amacıyla 05.02.2021 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 14.06.2021 tarih ve 374 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 12.08.2021 tarihinde … sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, m.6/5 ve m.6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, başvuru sahibinin bu itiraza karşı 19.10.2021 tarihinde karşı görüş dilekçesi sunduğu, yayına yapılan itirazın …’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 17.03.2022 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren …’nun … sayılı … kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline tarihinde 24.08.2022 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 04.10.2022 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere;
Davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markaları, davalının dava konusu edilen markanın kapsamına, satış hizmetlerine konu olarak alınmak istenen 03, 05, 10, 12, 20, 24 ve 28. sınıflara giren emtialar yönünden tescillidir. Bir takım emtiaların toptan/perakende satış hizmetlerine konu olması durumunda bu hizmetlerin aynı emtialar ile bağlantılı ve/veya benzer emtia sayılması gerektiği, doktrinde ve … içtihatlarında kabul edilmektedir. Zira; “…” kararında da belirtildiği üzere, “somut bir malı satmak için verilen bu hizmet tabiatıyla bu mal olmadan bir mana ifade etmeyecektir.” O halde; davalının markasını tescil ettirmek istediği, 03, 05, 10, 12, 20, 24 ve 28. sınıflara giren emtiaların 35. sınıf altında satışı/mağazacılık hizmetleri ile davacının markalarının tescilli olduğu emtiaların en azından benzer olduğu, bu mal ve hizmet çeşitlerinin yakın bağlantılı bulunduğu ve birbirini tamamladığı, benzer alıcı çevresine hitap ettiği, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profillerinin aynı olduğu ve benzer markaları bu mal ve hizmetlerde gören tüketicilerin markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurmasının mümkün olduğu söylenebilecektir.
Ancak aynı husus, dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenen, 35. sınıftaki diğer hizmetler, bu meyanda diğer emtiaların satışı hizmetleri yönünden söylenemeyecektir. Davacının markaları 35. sınıftaki hizmetler yönünden tescilli değildir ve davacının markalarının tescili kapsamına giren emtialar ile 35. sınıftaki hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap ettiği, benzer ihtiyaçları giderdiği, son kullanıcılarının ve hedeflenen tüketici profillerinin aynı olduğu, aynı dağıtım kanalları vasıtasıyla tüketicilere/alıcılara sunulduğu, aralarında ikâme imkanının bulunduğu veya birbirlerini tamamlayan niteliklerinin bulunduğu söylenememektedir.
Sonuç olarak, somut uyuşmazlıkta; davalının markasının kapsamına alınmak istenen, 03, 05, 10, 12, 20, 24 ve 28. sınıflara giren emtiaların 35. sınıf altında satışı/mağazacılık hizmetleri yönünden emtia benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, diğer hizmetler yönünden ise gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları, baskın birer şekil unsuru ihtiva etmeyen, kelime markası hüviyeti ağır basan işaretlerdir. Davacının markalarında “…” ibaresi, siyah/mavi renkli düz yazım karakterindeki harflerle yazılmış, “… …” görselli markada bu ibarenin başına, “…” görselli markada da baş harfinin üstüne çok küçük puntolarla “…” ibaresi konuşlandırılmıştır. Dava konusu edilen markada da; “…” ibaresi, düz yazım karakterindeki siyah renkli büyük harflerle birleşik olarak yazılmıştır ve bütünleşik bir biçimde, markanın tek unsuru olarak algılanmaktadır.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; karşılaştırılan markalarda yer alan “…” ibaresinin ortaklığından hareketle, markaların genel görünümleri/okunuşları/algılanışları itibariyle görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzediğini söylemek mümkün görülmemiştir. Davalının markasında bu kelimenin “…” şeklinde bütünleşik olarak, davalı tarafından yaratılmış orijinal bir kelime öbeği hüviyetinde kullanılmış olması, bu markayı davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı “…”li markalarından yeterli derecede farklılaştırmaktadır. Dolayısıyla, taraf markalarında geçen ve markasal hüviyette soyut/somut ayırt edici niteliği zaten de zayıf olan “…” ibaresinin mevcudiyeti/ortaklığı, markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olacak derecede yakınlaştırmaya yeter güçte bir ortaklık olarak nitelendirilememiştir. Davacının, bilhassa bebeklerle ve çocuklarla ilintili emtialarda markasal hüviyette somut ayırt edici niteliği zayıf bu ibarenin, marka hüviyetinde başkaca aktörler tarafından da kullanılmasını engelleyebileceği bir hukuki korumanın gerektiği sonucuna varılamamıştır. Dava konusu edilen markadaki gibi, “ticari dürüstlük kuralları” içerisinde kalan bir şekilde, yani başkaca kelime unsurlarıyla bir arada, “…” şeklinde birleşik bir kelime içerisinde kullanılmış halinin, karşılaştırılan markaları görsel, işitsel ve kavramsal açılardan farklı kıldığı değerlendirilmektedir. Bütün bu hususlar, davacının “…”li markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının dava konusu edilen “…” ibaresini ihtiva eden bütünleşik markasıyla karşılaştığında bu markaları “benzer bulması ve karıştırması” ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Markalardaki bu farklılıkların, her ne kadar, 03, 05, 10, 12, 20, 24 ve 28. sınıflara giren emtiaların 35. sınıf altında satışı/mağazacılık hizmetleri yönünden taraf markaları benzer/türdeş emtialarda kullanılacak ise de, ilgili tüketicilerin/alıcıların bu markalar altında sunulan emtiaların aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma/yanılma ihtimalini bertaraf ettiği, tüketicilerin/alıcıların iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayacakları, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu düşünmeyecekleri değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak; yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere; taraf markaları arasında görsel, işitsel, kavramsal açıdan benzerlik bulunmadığından, somut olayda emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının kısmen gerçekleşmiş olmasına rağmen, markaların ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; her şeyden önce, taraf markaları benzer olmadığından, davacının markasının ilgili sektörde tanınmış olduğu kabul edilse dahi, tanınmış markanın bir benzerinin farklı mal ve hizmetlerde kullanılması somut olayda söz konusu olmayacağından, davalının markasını tescil ettirmesi ve kullanması sonucunda haksız bir yararın sağlanması, tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi ya da tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi şartlarından birinin gerçekleşme ihtimalinin olmadığı değerlendirilmektedir. Ayrıca; davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı “…”li markalarının tanınmışlığına dair davacı tarafından dava/… marka işlem dosyasına yeterli nitelikte, nicelikte ve içerikte belge/delil sunulmadığından, bu markanın bebek bakımı malzemeleri sektöründe/piyasasında bilinirliği, bu markaya yapılan yatırımlar, bu markanın piyasa payı/değeri, dava/itiraz dosyası içeriğindeki belge ve delillerden anlaşılamadığından, bu markanın “tanınmış” olduğunun söylenmesi de mümkün görülmemektedir. Son olarak; her ne kadar davacı taraf dava dilekçesinde “…” çatı markasının tanınmışlığından da bahsetmiş ise de, davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı markalarında “…” çatı/tanınmış markası geçmediğinden, davacının “…”li markalarının “…” tanınmış markasının “itmesiyle” tanınmış hale geldiğinin kabulü, marka hukukuna göre mümkün görülmemektedir.
Bu nedenlerle; somut olayda, davacının markasının “tanınmışlık” iddialarının, davalının … başvuru sayılı markasının tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (…)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şahsın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 99,20 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı … kendisini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 37,10 TL vekalet harcı, 3.500,00 TL bilirkişi ücreti, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 301,00 TL posta-tebligat ücreti olmak üzere toplam 4.044,92 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, davalı …’nin yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde …. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.08/05/2023

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza