Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR … MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR … MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2022/345 Esas
KARAR NO : 2023/15
DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/09/2022
KARAR TARİHİ : 06/01/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/02/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 16/09/2022 tarihli dava ve 15/11/2022 tarihli replik dilekçelerinde özetle; … Hizmetleri Ltd. Şti. unvanlı müvekkili şirketin, 06.11.2015 yılından beri …. ilişkin takip ve danışmanlık hizmetleri alanında faaliyet göstermekte olduğunu, müvekkili şirketin, “…” markasını 22.12.2015 tarihli ve … sayılı başvurusu ile 45. sınıfta … nezdinde tescil etmiş olduğunu, müvekkili şirket ortaklarının avukatlık faaliyeti de yürütmeleri nedeniyle “…” ve “… …” olarak markayı kullanmakta olduğunu, bu bakımdan …’in tescile dayalı marka hakkıyla birlikte eskiye dayalı kullanım hakkı da bulunmakta olduğunu, müvekkili şirketin “…” markasını kullanımıyla ilgili Instagram hesabı, web sayfası, … görüntüleri ve sunulan faturalar incelendiği takdirde “…” kelimesinin markanın esas unsuru olarak kullanıldığını, marka kullanımının “…” şeklinde olduğunu, “…” ibaresinin hizmet ve ürünü tanımlayıcı bir ibare olduğunu, asıl olarak “…” ibaresinin markaya ayırt edicilik kattığını ve markada esas unsur olarak yer aldığını, müvekkili şirkete ait olan “… …” ibareli markada yer alan “…” ibaresinin, “…” kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir ibare olarak markanın başında yer almakta olduğunu, bir kısaltma olduğunu, yine müvekkiline ait markada yer alan “…” ibaresi de müvekkili markasının yanında hizmeti tanımlayıcı bir ibare olarak yer almakta olduğunu, müvekkili markasının esas unsurunun “…” olduğunun açık olduğunu, müvekkili markasının ayırt edici ve esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu ve müvekkili markasının da 45. sınıf kapsamında, ayırt edici niteliği değiştirilmeksizin ve tescile uygun şekilde kullanılmakta olduğunu, dava konusu marka ile müvekkili markasının esas unsurlarının birebir aynı olmaları, aynı alt sınıfta bulunan hizmetler bakımından tescil edilmeleri, aynı hedef tüketici kitlesine hitap etmeleri hususları göz önünde bulundurulduğunda dava konusu markanın müvekkili şirkete ait bir marka sanılması, “…”nin bir seri markası sanılması, müvekkili şirket markasının bir varyasyonu sanılması, müvekkili şirketin bir şubesi sanılması veya işletmesel bağlantı kurulmasının açık olduğunu, dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmediği takdirde müvekkiline ait markanın ayırt edici niteliğinin zayıflayacağını ve müvekkili markasının sulandırılmış olacağının da tartışmasız bir gerçek olduğunu, dava konusu markanın hükümsüz kılınması gerektiğini, davalıların kötü niyetli olduklarını, davalılara ait marka ile müvekkiline ait marka arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunduğunu, davalının iş bu dava sırasında dava konusu markayı devretmesi sonucu, 6100 sayılı … Muhakemeleri Kanunu m.125 anlamında, davalı yanın değişikliği ve bu suretle muvazaa yoluyla davadan kurtulması mümkün olduğundan, dava konusu markanın sicil kaydına ihtiyati tedbir konulmasını talep ettiklerini, mevcut durumun muhafazası ve davanın etkinliğinin sağlanması bakımından, anılan markanın olası devrinin sicile kaydının dava sonuna dek önlenmesi için, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 159. maddesi ve devamı ile 6100 sayılı … Muhakemeleri Kanunu’nun 391. maddesi ve devam maddeleri gözetilerek dava konusu markanın sicil kaydına ihtiyati tedbir konulmasını beyanla; … numaralı “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, karar verilmesini talep etmiştir.
C E V A P :
Davalılar vekili 26/10/2022 tarihli cevap ve 30/11/2022 tarihli düplik dilekçelerinde özetle; Müvekkillerine ait markanın, davacıya ait marka hakkına iltibas oluşturacak nitelikte olmadığını, davacının marka hakkı “… …” şeklinde olup dava dilekçesinde de beyan edildiği üzere davacı markayı … hizmetlerinin sunulmasında kullanmakta olduğunu, taraflarınca markanın tescil edildiği hali ile kullanılması gerektiği kuralına değinilmiş olup davacı tarafın cevaba cevap dilekçesinde markanın ayırt edici özellikleri değiştirilmeden küçük farklılıklarla kullanılması halinde yine tescilli marka kullanımından bahsedileceğini ifade etmiş olduğunu, ancak davacı markasını “… & …” şeklinde kullandığını beyan etmekle davacının bu kullanımının markasında yaptığı küçük bir değişiklikten ibaret olmadığını, tamamen yeni bir hizmet alanını markasına ekleyerek kullandığının görülmekte olduğunu, davacı tarafın dava dilekçesinde şirket ortaklarının avukat olması nedeniyle markalarını “… & …” şeklinde kullandıklarını ifade etmeleri üzerine taraflarınca sırf şirket avukatlarının avukat olması sebebiyle markanın bu şekilde kullanımının marka hakkı kapsamında değerlendirilemeyeceğini, şirketin ticari faaliyet alanının … hizmeti olduğunun açıklandığını, cevaba cevap dilekçesinde davacı taraf müvekkilinin verdiği … hizmetinde işin doğası gereği bir hukuki hizmet verildiğinden bahsetmiş ise de bu iddianın yerinde olmadığını, davacı şirketin hizmet verdiği tüketici çevresi ile müvekkillerince hizmet verilen tüketici çevresinin birbirinden tamamen farklı olup kullanıkları marka nedeniyle tüketiciler tarafından karıştırılabilmelerinin de mümkün olmadığını, ayrıca “…” kelimesi hukuki hizmet veren başkaca pek çok kişi tarafından kullanılmakta olup buna ilişkin google arama motoru kayıtlarının cevap dilekçeleri ekinde sunulmuş olduğunu, burada “…” kelimesinin “… …, … … danışmanlık, … avukatlık vb.” şekilleri ile pek çok kişi tarafından kullandığının açıkça görülmekte olduğunu, bu nedenle “…” kelimesi davacı şirket ile özdeşleşmiş bir kelime olmayıp davacı şirket için ayırt edici bir kelime olmadığını, dava konusu her iki marka da logoları ile tescil edilmiş olup davacı şirkete ait marka logosunun müvekkiline ait marka logosu ile hiç bir benzerliğinin bulunmadığının cevap dilekçelerinde açıklanmış olduğunu, Kurum uzmanları tarafından marka başvurusu değerlendirilmesi aşamasında resen yapılan marka benzerlik incelemesinde müvekkilleri tarafından başvurusu yapılan markanın başkaca markalar ile benzerliğine rastlanılmadığı yönünde görüş bildirilerek müvekkillerine ait markanın tescil edilmiş olduğunu, müvekkillerine ait markanın, davacı şirkete ait markaya iltibas oluşturmadığını, davacı tarafın iddialarında haksız olup müvekkillerine ait markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini gerektirir hukuki bir gerekçe bulunmadığını beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava; 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalılara ait … sayılı “…” ibareli marka ile davacıya ait … sayılı “… …” markası arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik, ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi doğuracak derecede benzerlik tehlikesinin bulunup bulunmadığı, davacı markasının tanınmış olup olmadığı, davalıların marka tescil başvurusu esnasında kötü niyetli olup olmadıkları, dava konusu markanın hükümsüzlüğü koşulunun oluşup oluşmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı olarak birbirlerine tebliğ edilmiş, tarafların ibraz ettikleri deliller alınmış, hükümsüzlüğü istenen markaya ait tescil belgesi ve hükümsüzlüğe mesnet marka tescil belgesi getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmuş, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren … Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu m.25/1 hükmüne göre; 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
SMK m.25/3 hükmüne göre; Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez.
SMK m.25/1 hükmüne göre SMK m.5 hükmünde sayılan mutlak tescil engelleri veya SMK m.6 hükmünde sayılan nispi tescil engellerine dayalı olarak, tescilli bir markanın hükümsüz kılınması istenebilir. Bu davayı SMK m.25/2 hükmüne göre; Menfaati olanlar, … veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları açabilir.
Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler marka olarak tescil edilmezler. (6769 sayılı SMK m.5/1-ç)
Mutlak red nedenleri, marka olarak seçilmiş bulunan işaretin niteliğinden kaynaklı, yetkili mercilerce re’sen incelenmesi gereken tescil engelleridir. Söz konusu engellerin dayanağı kamu menfaati ve kamu düzenidir. Bu kategori içerisine giren işaretlerin, başka bir kişiye ait oldukları veya üzerlerinde üçüncü kişilerin hakları bulunduğu için değil, aksine herkesin kullanımına açık tutulmaları gerektiğinden üzerlerinde hiç kimsenin hak iddia edemeyeceği mülahazasıyla marka olarak tescilleri reddedilmektedir. Bunun tek istisnasını, daha önce, aynı türdeki mal ya da hizmetler için tescil olunmuş veya tescili için müracaat edilmiş bulunan bir markanın aynısı ya da ayırt edilemeyecek derecede benzeyen marka başvuruları oluşturmaktadır. Bu olasılık, üçüncü bir kişinin marka hakkı temeline dayanmakla birlikte mutlak red nedenleri arasında sayılmıştır. (…) Marka hukukunda öncelik ilkesi hakimdir. Bu ilkeye göre, marka olarak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir işaret, aynı mal ya da hizmetler için başkası tarafından tescil ettirilemez. Bu ilkenin görünümlerinden birini 6769 sayılı SMK m.5/1-ç bendinde düzenlenen mutlak red nedeni oluşturur.
SMK’nin 5.maddesi mutlak red nedenlerini düzenlemiş olup, bu maddede sayılan hususlar gerek …, gerekse mahkemelerce resen gözetilmesi gerekir. SMK’nin 6.maddesi ise, nisbi red sebeplerini düzenlemiş olup, bu maddede düzenlenen hususlar resen gözetilemez, ancak ilgili kişiler tarafından ileri sürülebilir.
SMK’nin 5/1-ç bendinde belirtilen “aynı” olma; karşılaştırılan işaretlerin özdeş, birbirinden farksız, birebir aynı, taklit v.b. olmalarını ifade eder. Bunun yanında, işaretlerin örneğin farklı renk veya büyüklükte olması, yazı karakteri ya da tipinin farklılaştırılması gibi değişiklikler de “aynı” olma durumunu etkilemez. “Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik” ise, karşılaştırılan işaretler arasındaki farklılıkların markanın kapsadığı mal ve hizmetin orta düzeydeki alıcı kitlesi üzerinde bıraktığı genel izlenim itibariyle önemsenmeyecek derecede düşük olması nedeniyle aynı işaret gibi algılanmasıdır. Bu durumda, karşılaştırılan işaretlerin “aynı” ya da “ayırtedilemeyecek kadar benzer” olması halinde, markayı oluşturan işaretler arasında iltibasın varlığı ayrıca bir inceleme yapılmasını gereksiz kılacak derecede güçlü ve açık olduğu peşinen kabul edileceğinden; anılan Kanunun 5/1-ç bendinde ayrıca iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı hususlarının da araştırılması gibi bir koşul yer almamıştır. Bu bakımdan, yukarıda da ifade edildiği gibi bir ayniyet veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlik mevcut ise … tarafından re’sen başvurunun 6769 sayılı SMK 5/1-ç bendi uyarınca reddine karar verilebilecektir. Ancak, marka tescilinde nispi ret nedeninin düzenlendiği 6769 sayılı SMK 6/1 fıkrasına göre başvurunun reddedilebilmesi için, başvurunun bültende ilanı üzerine yasal sürede ilgililerin itirazı halinde Kurumca işaretler arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil halk tarafından karıştırılma ihtimaline neden olacak derecede benzerlik bulunup bulunmadığı hususu incelenecektir. Bir başka deyişle, anılan madde hükmüne göre yapılacak benzerlik incelenmesinde asıl olan karıştırılma ihtimalidir. Bu nedenle, 6769 sayılı SMK m.18. maddesi uyarınca Kurum tarafından 6. madde yönünden inceleme yapılırken, başvuru konusu işaretin üzerinde kullanılacağı mal veya hizmetlerin ortalama tüketicileri nezdinde sicilde daha önce tescilli bir marka veya marka başvurusu ile karıştırılma ihtimaline yol açılıp açılmayacağının da değerlendirilmesini gerektiren derecede, yani Kurumca takdir yetkisinin kullanılacağı bir benzerlik mevcut ise, bu takdirde işaretler arasında güçlü ve açık bir iltibasın varlığı peşinen kabul edilmiş sayılamayacağından “ayırt edilemeyecek kadar benzerlik” bulunduğundan bahisle re’sen, başvurunun reddine karar verilemez. Çünkü, böyle bir durumda işaretlerin 6769 sayılı SMK m.6/1 fıkrası anlamında bir “benzer”liği söz konusu olacağından, artık bu husus nispi ret nedeni olarak ve ancak başvuruya itiraz halinde Kurumca değerlendirilebilecektir. Zira, nispi red sebepleri kamu menfaati ile ilgili olmadığından, mahkeme veya … tarafından re’sen dikkate alınması mümkün değildir. Bunların mutlaka 6769 sayılı SMK’nin düzenlediği prosedür çerçevesinde ilgili kişiler tarafından itiraz olarak ileri sürülmesi gerekir. SMK’nin 6/1 fıkrası kapsamında karıştırılma tehlikesine yol açıp açmadığının değerlendirilebilmesi ise ancak ilgililer tarafından anılan Kanun çerçevesinde itirazda bulunulmasına bağlıdır. Böyle bir değerlendirme yapılırken her tescil başvurusunun somut koşullarının gözetilmesi gerekliliği de göz ardı edilmemelidir. (Mülga KHK dönemine ilişkin değerlendirme; …)
Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik incelemesinde, markaların kapsadıkları mal veya hizmet gruplarına göre belirlenecek olan ortalama tüketiciler esas alınacak ve yapılacak karşılaştırma sırasında markalardaki ayırt edici özellik taşımayan tali ve jenerik unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Ortalama tüketicinin dikkat ve algı düzeyi, mal veya hizmetin niteliğine, türüne ve fiyatına göre değişebilmektedir. Markaların ortalama tüketici tarafından ne şekilde algılandıkları, ayırt edilemeyecek kadar benzerlik incelemesinde yapılacak global değerlendirme bakımından belirleyici role sahiptir. Ortalama tüketici; “İyi bilgilenmiş, makul derecede gözlem yapan, makul derecede dikkatli, makul derecede tecrübeli ve makul derecede ihtiyatlı kimse”dir. Bu farazi kişi, markayı bir bütün olarak algılar, değişik markalar arasında karşılaştırma imkanını nadiren bulabilir. Daha çok, markaları, hafızasında tutabildiği kadar görüntüsüne göre değerlendirme yapar, detayların analizine girmez. (…)
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, ibraz ettikleri deliller, hükümsüzlüğe mesnet marka tescil belgesi, hükümsüzlüğü istenen marka tescil belgesi ve tüm dosya kapsamına göre;
Davalılara ait … sayılı marka kapsamında yer alan “Hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil).” hizmetleri, davacıya ait … sayılı marka kapsamında bulunmaktadır. Bu nedenle karşılaştırılan markaların kapsamlarındaki hizmetler aynıdır.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; siyah renkli kare zemin üzerinde beyaz renkler ile “…” ibaresine yer verildiği, bu ibarenin hemen altında küçük yazı puntosu ile “…” ibaresine yer verildiği tespit edilmiştir. “…” ibaresi davaya konu hizmetler bakımından somut ayırt edici değildir, zira bu hizmetleri tanımlayıcı fonksiyonu bulunmaktadır. “…” ibaresi … olup “…” anlamına gelmektedir. Kavramsal karşılığı itibariyle söz konusu ibare davaya konu hizmetlerin karakteristik özelliklerinden herhangi birini doğrudan tanımlamadığından dava konusu markanın esaslı unsurunun “…” ibaresi olduğu tespit edilmiştir.
Hükümsüzlüğe mesnet … sayılı marka incelendiğinde; lacivert renkli “L” ve açık mavi renkli “P” harflerinin bitişik yazılması ile oluşan “…” kısaltması, nispeten koyu mavi renk ile yazılı “…” ve bu ibarenin altında açık mavi renk ile yazılı “…” ibaresinden oluştuğu tespit edilmiştir. “…” kısaltması “…” sözcüklerinin baş harflerine atıf yapar niteliktedir. “…” sözcüğü davaya konu hizmetler bakımından somut ayırt edici değildir, zira bu hizmetleri tanımlayıcı fonksiyonu bulunmaktadır. Buna göre; hükümsüzlüğe mesnet markanın esas unsuru “…” ibaresidir.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; markaların aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer olmadıkları, ancak; kapsamlarındaki hizmetlerin aynı olduğu, bununla birlikte markaları oluşturan esas unsurlarının müşterek olarak “…” ibaresini barındırdığı, buna göre; daha önce davacıya ait “… …” markasını gören, bu markalı Hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil). den yararlanan ilgili tüketici kesiminin daha sonra davaya konu “…” markasını aynı hizmetler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, davaya konu hizmetlerden faydalanmak için ayıracağı sınırlı süre içerisinde, bu marka ile mesnet marka arasında ilişki kurabileceği, bu marka ile mesnet markanın aynı ticari kökenden geldiği hususunda yanılgı yaşayabileceği, bir kısım tüketici kesiminin markaların farklı ticari kökeni işaret ettiğini algılaması ihtimalinde dahi bu kez marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı bulunduğu yönünde yanılsama yaşayabileceği, her ne kadar davalılar vekili cevap dilekçesi ile 2016 yılından bu yana “…” markasının müvekkilleri tarafından tescilsiz olarak kullanıldığını belirterek buna ilişkin bir kısım evrak ibraz etmişse de; dava konusu markanın tescil başvuru tarihinden önceki tarihli olan ve ibraz edilen evrak incelendiğinde; özellikle davalı …’nin en eskisi 2019 yılına dayanan ve “…” ibaresini vermiş olduğu hukuki hizmetler bakımından dilekçeleri üzerinde kullandığı, ancak söz konusu kullanımın, markalar arasındaki ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesini bertaraf edecek düzeyde uzun süreli geçmişe dayalı olmadığı, aynı zamanda davalının tescilsiz kullanımlarının kuvvetli tanıtım ve yoğun kullanım ilkelerini de karşılamadığı (Bkz; …), bu nedenle davalılara ait marka ile davacıya ait marka arasında “birlikte var olma” koşulunun da oluşmadığı, dolayısıyla karşılaştırılan markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; davacı yanın dava dilekçesi ekinde ibraz ettiği deliller incelendiğinde; mesnet markayı 2016 yılından bu yana özellikle marka ve … vekilliği hizmeti alanında muntazam kullandığı tevsik edilebiliyorsa da, davacı yanın bu markasal kullanımlarının, mesnet markasını tanınmışlık mertebesine ulaştırmaya elverişli olmadığı, zira; davacı yanın söz konusu markasının … genelinde ilgili sektörde yoğun kullanım ve tanıtıma konu olduğunun ispatlanamadığı, ibraz edilen kurumlar vergisi beyannamelerine göre de; davacının ticari iş hacminin niceliksel olarak sınırlı olduğunun anlaşıldığı, dosya kapsamında davacı markasının ilgili sektör ve çevrede iyi bilindiğini gösterir herhangi bir anket çalışmasının da mevcut olmadığı anlaşıldığından davacı yanın tanınmışlık iddiası yerinde görülmemiştir.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, … düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların … düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (…)
Somut olayda; davaya konu marka ile hükümsüzlüğe mesnet markanın iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmasının haricinde davalıların kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; 6769 sayılı SMK m.25 ve m.6/1 hükümleri uyarınca hükümsüzlük istemi yerinde görüldüğünden davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; davalılara ait … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
2-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği karar kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen …’e gönderilmesine,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile alınması gereken 99,20 TL harcın müteselsilen davalılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 37,10 TL vekalet harcı, 407,00 TL posta ve tebligat masrafı olmak üzere toplam 605,50 TL yargılama giderinin müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalılar tarafından yapılan 23,00 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
7-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, davacı vekili, davalılar vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde … Bölge Adliye Mahkemesi ilgili … dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.06/01/2023
Katip …
E-imza
Hakim …
E-imza