Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/284 E. 2023/234 K. 12.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/284 Esas – 2023/234
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/284 Esas
KARAR NO : 2023/234

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 02/08/2022
KARAR TARİHİ : 12/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 18/05/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 02/08/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı yanın …sayısı ve “…” ibaresi ile 25 ve 35. Sınıf mal ve hizmetleri kapsar şekilde gerçekleştirdiği başvuruya karşı itirazlarının Kurum tarafından reddedildiğini, verilen kararın hatalı olduğunu, müvekkilinin tanınmış “…” markalarının yanı sıra “…” ibareli markalarının da bulunduğunu, “…” markalarının tanınırlığının Kurum tarafından da tespit edildiğini, davalı yanın markasının müvekkili markaları ile karıştırılacak düzeyde benzer olduğunu, dava konusu markanın müvekkilinin “…” markalarından farklı olarak yalnızca “…” ek sesini ve “…” sözcük unsurunu taşıdığını, “…” ibaresinin markaya bir anlam zaten katmadığını, aksine müvekkilinin … için ürettiği bir koleksiyonunun adı gibi algı yarattığını, davalı yanın tescilini talep ettiği sınıfların müvekkilinin esas faaliyet alanı olduğunu, bu durumda tüketicilerin dava konusu markayı, müvekkili markalarının serisi gibi algılayacağını, davalı yanın kötü niyetli olduğunu iddia ederek …sayılı … kararının iptalini ve …sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğünü talep ettiği görülmektedir.
CEVAP:
Davalı … 09/08/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu edilen marka başvurusu ile davacıya ait markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, davacı iddialarına itibar edilmesinin mümkün olmadığını, haksız ve hukuka aykırı olarak ikame edilen iş bu davada, öncelikle davanın süresi içinde açılıp açılmadığının tespiti ile süre aşımı halinde usulden reddine, esasa ilişkin olarak ise davacı tarafın tüm talepleri ile davanın reddine karar verilmesini talep ettiği görülmektedir.
Davalı … vekili 20/09/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Markaların bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, taraf markaları arasında mevcut durumda karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, davacının markalarının müvekkili markasından farklı algılar yarattığını, müvekkili markasının “…+ …” şeklinde algılanmayacağını, davacı iddialarının zorlama bir yorum taşıdığını, davacı yan iddiaları aksine SMK m.6/5 koşullarının somut olayda ortaya çıkmayacağını, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını savunarak davanın reddini talep ettiği görülmektedir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı … Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği …sayılı … kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait …sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, marka işlem dosyasında ileri sürülen kullanmama def’inin yerinde olup olmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalı şahsın kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı şahsa ait markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren …. İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şahsın “…” ibareli, 25. ve 35.sınıfta yer alan mal ve hizmetlerin tescili amacıyla 24.03.2021 tarihinde gerçekleştirdiği …sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 28.06.2021 tarih ve 375 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 20.08.2021 tarihinde “…” ibareli markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, m.6/4, m.6/5 ve m.6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, davalı şahsın 06.10.2021 tarihinde itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi sunduğu, dilekçesinde “…” ibareli markalara ilişkin olarak kullanmama def’i ileri sürdüğü, davacının 20.12.2021 tarihli kullanım ispat formu ibraz ettiği, yayına yapılan itirazın …’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 15.04.2022 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şahsın 30.05.2022 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, yeniden yapılan itirazı değerlendiren …’nun …sayılı … kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 22.06.2022 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 25.12.2022 tarihinde tescil edilmiştir.
Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler marka olarak tescil edilmezler. (6769 sayılı SMK m.5/1-ç)
Mutlak red nedenleri, marka olarak seçilmiş bulunan işaretin niteliğinden kaynaklı, yetkili mercilerce re’sen incelenmesi gereken tescil engelleridir. Söz konusu engellerin dayanağı kamu menfaati ve kamu düzenidir. Bu kategori içerisine giren işaretlerin, başka bir kişiye ait oldukları veya üzerlerinde üçüncü kişilerin hakları bulunduğu için değil, aksine herkesin kullanımına açık tutulmaları gerektiğinden üzerlerinde hiç kimsenin hak iddia edemeyeceği mülahazasıyla marka olarak tescilleri reddedilmektedir. Bunun tek istisnasını, daha önce, aynı türdeki mal ya da hizmetler için tescil olunmuş veya tescili için müracaat edilmiş bulunan bir markanın aynısı ya da ayırt edilemeyecek derecede benzeyen marka başvuruları oluşturmaktadır. Bu olasılık, üçüncü bir kişinin marka hakkı temeline dayanmakla birlikte mutlak red nedenleri arasında sayılmıştır. (…) Marka hukukunda öncelik ilkesi hakimdir. Bu ilkeye göre, marka olarak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir işaret, aynı mal ya da hizmetler için başkası tarafından tescil ettirilemez. Bu ilkenin görünümlerinden birini 6769 sayılı SMK m.5/1-ç bendinde düzenlenen mutlak red nedeni oluşturur.
SMK’nin 5.maddesi mutlak red nedenlerini düzenlemiş olup, bu maddede sayılan hususlar gerek …, gerekse mahkemelerce resen gözetilmesi gerekir. SMK’nin 6.maddesi ise, nisbi red sebeplerini düzenlemiş olup, bu maddede düzenlenen hususlar resen gözetilemez, ancak ilgili kişiler tarafından ileri sürülebilir.
SMK’nin 5/1-ç bendinde belirtilen “aynı” olma; karşılaştırılan işaretlerin özdeş, birbirinden farksız, birebir aynı, taklit v.b. olmalarını ifade eder. Bunun yanında, işaretlerin örneğin farklı renk veya büyüklükte olması, yazı karakteri ya da tipinin farklılaştırılması gibi değişiklikler de “aynı” olma durumunu etkilemez. “Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik” ise, karşılaştırılan işaretler arasındaki farklılıkların markanın kapsadığı mal ve hizmetin orta düzeydeki alıcı kitlesi üzerinde bıraktığı genel izlenim itibariyle önemsenmeyecek derecede düşük olması nedeniyle aynı işaret gibi algılanmasıdır. Bu durumda, karşılaştırılan işaretlerin “aynı” ya da “ayırtedilemeyecek kadar benzer” olması halinde, markayı oluşturan işaretler arasında iltibasın varlığı ayrıca bir inceleme yapılmasını gereksiz kılacak derecede güçlü ve açık olduğu peşinen kabul edileceğinden; anılan Kanunun 5/1-ç bendinde ayrıca iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı hususlarının da araştırılması gibi bir koşul yer almamıştır. Bu bakımdan, yukarıda da ifade edildiği gibi bir ayniyet veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlik mevcut ise … tarafından re’sen başvurunun 6769 sayılı SMK 5/1-ç bendi uyarınca reddine karar verilebilecektir. Ancak, marka tescilinde nispi ret nedeninin düzenlendiği 6769 sayılı SMK 6/1 fıkrasına göre başvurunun reddedilebilmesi için, başvurunun bültende ilanı üzerine yasal sürede ilgililerin itirazı halinde Kurumca işaretler arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil halk tarafından karıştırılma ihtimaline neden olacak derecede benzerlik bulunup bulunmadığı hususu incelenecektir. Bir başka deyişle, anılan madde hükmüne göre yapılacak benzerlik incelenmesinde asıl olan karıştırılma ihtimalidir. Bu nedenle, 6769 sayılı SMK m.18. maddesi uyarınca Kurum tarafından 6. madde yönünden inceleme yapılırken, başvuru konusu işaretin üzerinde kullanılacağı mal veya hizmetlerin ortalama tüketicileri nezdinde sicilde daha önce tescilli bir marka veya marka başvurusu ile karıştırılma ihtimaline yol açılıp açılmayacağının da değerlendirilmesini gerektiren derecede, yani Kurumca takdir yetkisinin kullanılacağı bir benzerlik mevcut ise, bu takdirde işaretler arasında güçlü ve açık bir iltibasın varlığı peşinen kabul edilmiş sayılamayacağından “ayırt edilemeyecek kadar benzerlik” bulunduğundan bahisle re’sen, başvurunun reddine karar verilemez. Çünkü, böyle bir durumda işaretlerin 6769 sayılı SMK m.6/1 fıkrası anlamında bir “benzer”liği söz konusu olacağından, artık bu husus nispi ret nedeni olarak ve ancak başvuruya itiraz halinde Kurumca değerlendirilebilecektir. Zira, nispi red sebepleri kamu menfaati ile ilgili olmadığından, mahkeme veya … tarafından re’sen dikkate alınması mümkün değildir. Bunların mutlaka 6769 sayılı SMK’nin düzenlediği prosedür çerçevesinde ilgili kişiler tarafından itiraz olarak ileri sürülmesi gerekir. SMK’nin 6/1 fıkrası kapsamında karıştırılma tehlikesine yol açıp açmadığının değerlendirilebilmesi ise ancak ilgililer tarafından anılan Kanun çerçevesinde itirazda bulunulmasına bağlıdır. Böyle bir değerlendirme yapılırken her tescil başvurusunun somut koşullarının gözetilmesi gerekliliği de göz ardı edilmemelidir. (Mülga KHK dönemine ilişkin değerlendirme;(….)
Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik incelemesinde, markaların kapsadıkları mal veya hizmet gruplarına göre belirlenecek olan ortalama tüketiciler esas alınacak ve yapılacak karşılaştırma sırasında markalardaki ayırt edici özellik taşımayan tali ve jenerik unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Ortalama tüketicinin dikkat ve algı düzeyi, mal veya hizmetin niteliğine, türüne ve fiyatına göre değişebilmektedir. Markaların ortalama tüketici tarafından ne şekilde algılandıkları, ayırt edilemeyecek kadar benzerlik incelemesinde yapılacak … değerlendirme bakımından belirleyici role sahiptir. Ortalama tüketici; “İyi bilgilenmiş, makul derecede gözlem yapan, makul derecede dikkatli, makul derecede tecrübeli ve makul derecede ihtiyatlı kimse”dir. Bu farazi kişi, markayı bir bütün olarak algılar, değişik markalar arasında karşılaştırma imkanını nadiren bulabilir. Daha çok, markaları, hafızasında tutabildiği kadar görüntüsüne göre değerlendirme yapar, detayların analizine girmez. (…)
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, … izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. … değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacı yanın işlem dosyasındaki itirazları bakımından, davalı başvuru sahibinin SMK m.19/2 uyarınca, davacı yana ait dayanak markalardan …. sayılı markalar yönünden kullanım ispatı talebinde bulunduğu görülmüştür.
Davacı yanın bu talebe karşılık 20.12.2021 tarihli kullanım ispatı sunma formu ekinde;
– 2017 – 2019 tarih aralığına ait “…” markası altında ayakkabı ve tshirt satışı yapıldığını gösterir 3 adet fatura örneği,
– Tarih bilgisi yer almayan tanıtım broşür örnekleri,
– 2018-2019 yılına ait “…” markalı “…” ürünlerinin satışının yapıldığını gösterir onlarca fatura örneği gibi delillerin sunulduğu görülmüştür. Bu delillerden davacı yanın “….” … “…” markasını aktif, kesintisiz ve yoğun bir biçimde kullandığı kanaatine varılması mümkün olmuştur.
Bununla birlikte davacı yanın gerek işlem gerekse de dava dosyasında dayanak tuttuğu markaların büyük bir kısmının davalı tarafça işlem dosyası bakımından ileri sürülen kullanmama def’i kapsamında değerlendirilebilir markalar olmadıkları görüldüğünden, SMK m.19/2 kapsamında yapılan inceleme sonucunda varılan kanaatin, nihai emtia değerlendirmesine doğrudan bir etkisinin olmayacağı, zira davacı kullanım ispatı talebine konu olmayan “…” esas unsurlu markalarının bir çoğunun esasen eski tarihli markalarının revize edilmiş versiyonları olduğu, bu markalar kapsamında 25 ve 35. Sınıf mal ve hizmetlerin doğrudan yer aldığı, davacı yanın herhangi bir markasının doğrudan uyuşmazlık konsu “…” şeklinde bir ibareden oluşmadığı, markaların tamamının “…” kelime kökü baskın/esas unsur olarak bağımsız ayırt edici karakterde kullanılan markalar oldukları değerlendirilmiştir.
Dava konusu marka; 25. sınıftaki tekstil – giyim ürünleri ile birlikte 35.05 alt grubunda aynı malların satışına özgülenmiş satış hizmetlerini kapsamaktadır. Davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında da 25. sınıf malların neredeyse tüm markalarında yer aldığı, ayrıca 35. sınıfta da çok sayıda tescilin mevcut olduğu görülmektedir. Bu noktada yukarıda da değinildiği üzere, davacı yanın 2015 tarihi öncesindeki dayanak markaları bakımından marka işlem dosyasında ileri sürüldüğü görülen SMK m.19/2 talebi sonucunda varılan kanaat, davacı yanın birçok markasının bu talep kapsamında değerlendirilebilir markalar olmamaları nedeniyle varılan nihai kanaati etkilemeyecektir.
Hal böyleyken başvuru kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin tamamının benzer ihtiyaçları karşılayan, tüketiciye aynı kanaldan ve aynı tür satış yöntemi ile ulaştırılan, birbirleri ile doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde bulunan, hedef tüketici kitleleri benzer olan, birbirlerini tamamlayan ya da birbirleri yerine ikame edilebilirliği bulunan mal ve aynı malların satışına yönelik hizmetler oldukları değerlendirilmiştir.
Benzerliği tespit olunan bu emtialar arasındaki bu ilişkinin işaretler arasında iltibas ihtimali yaratıp yaratmadığı hususunun tespiti, işaretler yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın mümkün olmadığından markaları oluşturan işaretlerin de ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dava konusu marka incelendiğinde; “…” şeklindeki başvurunun herhangi bir şekil unsuru taşımaksızın oluşturulmuş bir sözcük tamlamasından oluştuğu, markanın üst kısmında “…” şeklinde dilimizde ya da bilinen yabancı dillerde somut bir anlamı bulunmayan, altı harfli bir kelimenin yer aldığı, bu kelimenin hemen altında ise “…” şeklinde … “…” anlamına gelen, özellikle ticaret hayatında çocuklara özgülenmiş mal ve hizmetlerde jenerik kullanımı bulunan bir ibarenin yer aldığı görülmektedir.
Davacı yan markalarına bakıldığında ise temel olarak … ibaresi ve bu ibareye eklenen tali nitelikteki ek sözcükler ya da bu ibareden türetilmiş/uydurulmuş kelimelerden (…. gibi) oluşan bir takım marka ailesinin sahibi olduğu görülmektedir.
Markaların başlangıç seslerini oluşturan ibareler normal şartlarda tüketicinin daha fazla dikkat edeceği kısımda yer almaktadır. Pek tabi bu kural mutlak/değişmez bir kural olmamakla birlikte, karşılaştırılan işaretlerde, önceki markanın, sonraki marka içerisinde bağımsız varlığını ne ölçüde koruduğunun da önemi bulunmaktadır. Aksi halde sınırlı sayıdaki harfler üzerinde tekel oluşumu gibi bir sonuç ile karşı karşıya kalınabilecektir. Somut olayda da dava konusu markanın başlangıç sesinin, davacı markaları ile aynı harf dizilimini taşıdığı değerlendirilebilir ise de altı harften oluşan bir sözcüğün ilk üç harfindeki ortaklığın tek başına bütüne etkisinin zayıf olacağı, kaldı ki davacı markaları “…” temelinde telaffuz edilirken ve marka tanıtımı bu şekilde yapılmışken, dava konusu markanın “…” şeklindeki telaffuzunun, davacı markalarından nispeten uzaklaşacağı değerlendirilmektedir.
Bu bağlamda her ne kadar taraf markaları ortak harf ve sesler taşımakta iseler de dava konusu marka ile davacı yana ait önceki tarihli markaların bütünsel algısı itibariyle tüketici nezdinde bıraktığı izlenimin esasen birbirinden somut olarak farklılaştığı, ortalama zeka ve dikkat düzeyinde sahip herhangi bir tüketicinin, bu iki işaret arasında, tescile konu marka örnekleri gözetilerek yapılan bir değerlendirmede, herhangi bir şekilde yanılgı yaşayabilecekleri düzeyde bir benzerlik kurmayacakları, işaretleri birbirinden farklı iki ayrı marka olarak algılayacakları, görsel anlamda markaların bütünsel algılarının birbiri ile herhangi bir şekilde yanaşma/benzerlik dahi taşımadıkları, yine gerek kelimesel açıdan da yalnızca 3 harfteki benzerliğin işaretleri benzer kılmayacakları değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak; her ne kadar taraf markaları 25 ve 35. sınıf mal ve hizmetlerde aynı emtiaları kapsamakta iseler de söz konusu malların ilgili tüketici kitlesi nezdinde, taraf markalarının bütün olarak yarattıkları algılar itibariyle birbirlerinden somut olarak uzaklaşmayı başardıkları, ilgili tüketici kitlesinin dava konusu markayı gördüğünde, markayı unsurlarına ayırarak, zihnine daha önceki tarihli davacı markalarını getirmeyeceği, markaların birbirlerinin serisi/devamı olarak algılanmasını gerektirir bir ilişki içerisinde olmadıkları, ilgili tüketicilerin her iki tarafa ait markalar altında sunulan hizmetleri/malları karıştırmak suretiyle satın alma yahut bu hizmetler/mallardan yararlanma biçiminde bir yanılgıya düşme ihtimallerinin bulunmayacağı, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı, nihayetinde işaretler arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
Karşılaştırılan markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca benzerlik bulunmadığı tespit edildiğinden; SMK m.5/1-ç hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı evleviyetle söylenecektir.
SMK m.6/4 hükmüne göre; … Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (….) Bir markanın … Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın …’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; …. sayılı kararında belirtildiği üzere, …’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce …’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde ….)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak … bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, … bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı yanın işlem dosyasına tanınmışlık iddialarını destekler mahiyette deliller sunmadığı, sunmuş olduğu faturaların ve mağaza tanıtım broşür örneklerinin, özellikle tekstil sektöründe faaliyet gösteren herhangi bir markanın olağan kullanımlarını gösterir nitelikte olduğu, her ne kadar davacı yanın … sicil kayıtlarında … sayılı tanınmış marka kaydının 2012 yılından bu yana mevcut olduğu görülebilir ise de davacı markalarının tanınırlığını somutlaştırır sair delillere yer vermediği, davacı yanın dava dosyası ekinde de yalnızca muhtelif mahkemelerce birtakım markalar hakkında verilmiş kararlar ve bilirkişi raporlarına yer verildiği, bu kararların bir kısmında davacı yanın “…” markasının “…” tanınmış marka olduğu kabul edilmiş olduğu, söz konusu kararların dikkate alınması halinde davacı tarafın “…” markalarının 25. sınıftaki ayak giysileri emtialarda tanınmış olduğu yorumunda bulunulsa dahi somut olay özelinde, taraf markaları arasındaki farklılık düzeyi de gözetildiğinde SMK m.6/5 koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (….)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şahsın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 99,20 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 37,10 TL vekalet harcı, 293,00 TL posta, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 3.750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.286,92 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı …’in yapmış olduğu 11,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şahıs vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde …. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.12/05/2023

Katip ….
E-imza

Hakim ….
E-imza