Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/259 E. 2023/174 K. 07.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/259 Esas – 2023/174
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/259 Esas
KARAR NO : 2023/174

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali- Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 19/07/2022
KARAR TARİHİ : 07/04/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/04/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 19/07/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; 07.09.1994 tarihinde … A.Ş. bünyesinde … …’nın kurulduğunu, müvekkili üniversitenin 2010 yılında kurulduğunu, müvekkilinin “…” esas unsurlu tescilli seri markaları bulunduğunu, müvekkilinin ciddi ve yoğun faaliyetleri ile markalarına ayırt edicilik kazandırdığını ve iyi bilinen tanınmış bir marka haline getirdiğini, davalı şirketin … sayılı “…” ibareli marka başvurusuna müvekkili tarafından itiraz edildiğini, itirazlarının davalı Kurum tarafından reddedildiğini, dava konusu … kararının hatalı değerlendirmeye dayandığını, müvekkilinin “…” esas unsurlu markaları ilk defa kullanan ve ayırt edici nitelik kazandıran hak sahibi olarak ve … nezdinde tescil ettirerek kullanmaya devam ettiğini, müvekkilinin söz konusu markalar ve “…” ibaresi üzerinde öncelik ve üstün hak sahibi olduğunu, bir … olan müvekkilinin diğer üniversiteler gibi isminin kısaltması ile de yaygın olarak bilindiğini ve tanındığını, müvekkilinin her evrakında, internet sitesinde “…”, “…..” ve “…” ibarelerinin kullanıldığını, müvekkilinin bu ibareler üzerinde de üstün ve öncelikli hak sahibi olduğunu, “…” ibaresinin … “…” kelimesinin kısaltması olduğunu, “…” ibaresinin eğitim hizmetlerinin karşılığı olarak bir alan adı uzantısı olduğu dikkate alındığında zayıf ve tali bir unsur olduğunun açık olduğunu, müvekkiline ait … alan adlı internet sitesinde ve sosyal paylaşım sitelerinde yer alan görsellerin ve haberlerin dosyaya sunulduğunu, “…” ibaresi herkes tarafından kullanılabilecek tali ve jenerik unsur olduğundan markaya ayırt edicilik katmadığını, aksine müvekkili şirket markalarına daha da yakınlaştırdığını, bu durumun davalı tarafın kötü niyetini ve müvekkili markasına yaklaşma kastını açıkça ortaya koyduğunu, davalı markası ile müvekkili markasının birebir aynı/ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, markaların telaffuzları sırasında tüketiciler nezdinde markalar ile ilgili bağlantı kurulabileceğini, markaların birbirinin devamı algısı oluşabileceğini, müvekkili markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, davalı markasında markanın sonundaki iki harfin değiştirildiğini, bu durumun markaya ayırt edicilik kazandırmadığını, dava konusu “…” ibaresinin müvekkili üniversiteye ait “… …” ibareli markanın kısaltması olarak algılanacağını, müvekkili üniversitenin halihazırda “…” ve “…” ibarelerini markasal olarak kullandığını, davalı markasının renk kullanımlarının da müvekkilinin markalarını çağrıştırır şekilde kırmızı bir “…” şekli olan figüratif unsurlarla tertip edildiğini, “…” uzantısının … tarafından sadece … kurumlarının kullanımına sunulmuş bir ibare olduğunu, davalı tarafın müvekkili markasının baş harfinin yanına tali unsur olarak “…” ibaresi eklemek suretiyle müvekkili seri markaları arasına sızmayı amaçladığını, taraf markalarının tüketicilere aynı satış kanallarında hitap ettiklerini, bu sebeple iltibas oluşmasının kaçınılmaz olduğunu, her iki tarafın da eğitim sektöründe faaliyet gösterdiklerini, tüketicilerin taraflar arasında bir ilişki olduğunu düşüneceklerini ve markanın kaynağı hakkında yanılacaklarını, davalı tarafın müvekkili markasının ayırt ediciliğinden yararlanacağını, müvekkili şirket markaları ile dava konusu markanın tescil edilmek istendiği sınıfların aynı/benzer olduğunu, müvekkili üniversitenin 2010 yılından bu yana hizmet verdiği eğitim-öğretim sektöründe oldukça iyi bilinen bir kurum olduğunu, özellikle dava konusu markanın yer aldığı 41. sınıftaki hizmetler bakımından iyi bilinen tanınır bir marka olduğunu, dava konusu markanın tescili halinde müvekkili markasının ayırt edici karakterinin zedelenmesine yol açacağını ve markanın saygınlığı ve itibarının azalmasına neden olacağını, davalının marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu beyanla … …’nın … sayılı kararının iptaline, … sayılı marka başvurusunun sayılan sınıflar yönünden iptaline, markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili 04/08/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Başvuruya konu marka ile iddialara mesnet markalar arasında ayniyet veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunmadığını, başvuru markası ile davacı markalarının görsel bakımdan birbiriyle kıyaslanamayacak kadar farklı olduğunu, başvuru markasının “…” ibaresinden oluşturulmuş … ve … unsurlarını içeren karma nitelikte bir marka olduğunu, itiraza mesnet markaların ise “…” ortak ibaresi kullanılarak kiminde düz yazı kimilerinde ise … ve renk unsuruna ayrıca ek kelimelere yer verilerek oluşturulduğunu, tüketicilerin dava konusu markayı başka markalarla ilişkilendirmeyeceğini, markalarda yer alan algı ile imajın birbirinden farklı olduğunun ve markalar arasında görsel olarak bir benzerlik olmadığının açık bir şekilde tüketici tarafından algılanacağını ve görüleceğini, davacı markalarının esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, dava konusu markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu ve ibarenin tek ve bütün … şeklinde olduğunu, davacı markası ile ortak unsur olduğu ileri sürülen “…-…” harflerinin davalı markasında tek başına ön plana çıktığının ve davacı markasına bu surette yakınlaştığının söylenmesinin mümkün olmadığını, davacı markası ile dava konusu başvuru markasının yazım biçimi, kullanılan …, renk ve stilleri açısından yeterince görsel farklılık içinde olduğunu, markalar arasındaki işitsel farklılığın daha da belirgin olduğunu, dava konusu markanın “…” şeklinde okunduğunu, davacı markalarının ise “…” şeklinde telaffuz edildiğini, markaların duyusal olarak benzer olmadıklarını, anlamsal açıdan markaları benzer kılacak anlamlı bir ortak ibare bulunmadığını, taraf markalarında yer alan 41. sınıftaki hizmetler bakımından hitap edilen tüketicilerin “bilinçli tüketici” olduğunu, tescil edilmek istenen hizmetlerin yüksek düzeyde titiz alıcılara hitap ettiklerini, tüketicilerin iki farklı marka karşısında olduklarının farkına varabileceklerini, markaların farklı üreticilere ait markalar olduklarını anlayabileceklerini ve bu nedenle üreticiler arasında idari veya ekonomik bir bağ kurmayacaklarını, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, davacının kötü niyet iddiasını ispata ilişkin somut bir delil bulunmadığını, … kararının usule ve yasaya uygun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … LTD. ŞTİ., davaya cevap dilekçesi ibraz etmediğinden 6100 sayılı HMK m.128 hükmü gereği, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmıştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … kararının iptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı … kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin bulunup bulunmadığı, SMK m.6/3 hükmü uyarınca davacının gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, davacı markalarının SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü uyarınca tanınmış olup olmadığı, SMK m.6/6 hükmü uyarınca davacının adı ve alan adından kaynaklı üstün haklarının bulunup bulunmadığı, davalı şirketin SMK m.6/9 hükmü uyarınca kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı şirkete ait markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka başvuru dosyası ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, maddi vakıalara ilişkin olarak bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren … Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin 10.08.2020 tarihinde … sayılı “…” ibareli 41.sınıfta bulunan hizmetler bakımından marka tescil başvurusunda bulunduğu, marka başvurusunun 12.10.2020 tarih ve 358 sayılı …’nde ilan edildiği, davacı tarafından 11.12.2020 tarihinde SMK m.6/1, m.6/3, m.6/4, m.6/5, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında …. sayılı markalar mesnet gösterilerek yayına itiraz edildiği, davalı şirketin 07.01.2021 tarihli itiraza karşı görüş ibraz ettiği, itirazları değerlendiren … tarafından itirazların haklı bulunmayarak reddedilmesine karar verildiği, bu karara karşı davacının 29.06.2021 tarihli yeniden itiraz dilekçesi ibraz ettiği, davalının 26.07.2021 tarihli itiraza karşı görüş ibraz ettiği, 20.05.2022 tarihinde …’nun yapmış olduğu incelemede, … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 23.05.2022 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından eldeki davanın iki aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 06.07.2022 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu marka başvurusu, 41. Sınıf hizmetleri kapsamakta olup, davacıya ait markalar (… sayılı marka hariç) hali hazırda 41. Sınıf hizmetler bakımından tescillidir. Dolayısıyla taraf markaları arasında sınıfsal olarak ayniyet gerçekleşmiş olup, ayniyet taşıyan hizmetler, bilirkişi raporunda yer verilen tabloda altı çizili olarak gösterilmiştir.
Sonuç olarak, dava konusu marka kapsamında yer alan tüm emtialar bakımından taraf markaları arasında “emtiaların aynı veya benzer olması” şartının sağlandığı tespit edilmiştir.
Dava konusu marka başvurusu, stilize yazılmış “…” harfi ile standart bir yazı karakteri ile yazılmış “…” kelimesinden oluşan karma nitelikte bir markadır. “…” harfi kırmızı renk ile yazılmış ve “…” harfinin sağ alt köşesine bir daire yerleştirilmiştir. “…” harfinin devamında gri renk ile yazılmış “…” ibaresi konumlandırılmış, fakat “…” harfi ile “…” kelimesi, dikine yerleştirilmiş bir çizgi ile ayrılmıştır. Markaya bir bütün olarak bakıldığında “…” şeklinde okunmaktadır. “…” kelimesi, … “…” ibaresinin kısaltmasıdır. Markanın tescil edilmek istendiği hizmetler gözetildiğinde “…” ibaresi tanımlayıcıdır. “…” ibaresinin marka vasfı olmadığı gözetildiğinde, stilize şekilde oluşturulmuş “…” harfinin esas unsur olduğu ifade edilebilir.
Davacıya ait markaların tamamı “…” kelimesini ortak olarak içermektedir. Davacıya ait markalarda, ayrıca stilize bir şekilde oluşturulmuş, “…” kelimesinden önce konumlandırılmış “…” harfi bulunmaktadır. Davacıya ait markalardan sadece ikisi “…” ve “…” ibaresi içiçe geçmiş şekilde yazılmıştır. Davacıya ait diğer markalar ise “…+…+…” şeklinde oluşturulmuş markalardır. Davacı markalarında yer alan ikinci … unsurları ise “….” gibi tanımlayıcı kelimelerdir. Bu kelimeler, 41. Sınıf hizmetler bakımından, marka vasfı taşımamaktadır. Davacı markalarının ortak unsuru olan “…” ibaresi, … online sözlüğünde “1. Bir düzey üstündeki yıkık, çatlak veya aralık, rahne. 2. Dağ geçidi. 3. Boşluk, eksiklik. 4. Güçlük, güç durum. 5. Yarma saldırısında düşman mevzilerinde açılan yer. 6. Bir işi yapmak, bir şeyden yararlanmak yolunda verilen hak, imtiyaz. 7. Eksik dişli.” olarak tanımlanmıştır. Yazıldığı gibi okunan “…” ibaresi, 41. Sınıf hizmetler bakımından tanımlayıcılığı bulunmayan, ayırt edici niteliği yüksek bir ibaredir. Davacı markalarında yer alan “…” harfinin stilize bir şekilde yazılması ile oluşturulan … unsuru ise, en az “…” kelimesi kadar ön plandadır. Bu nedenle, davacı markalarının esas unsurunun hem “…” harfi, hem de “…” olarak değerlendirilmesi gerekir.
Dava konusu marka başvurusu bir bütün olarak “…” şeklinde değerlendirmeye alındığında, bu ibare ile davacı markalarının esas unsurlarından biri olan “…” ibaresi ile karşılaştırılması gerekir. Taraf markalarının ilk 3 harfinin benzerlik taşıdığı, fakat devam eden harflerin birbirinden farklılaştığı tespit edilmiştir. Dava konusu marka başvurusu, 4 harften oluşmakta iken, davacı markaları 5 harften oluşmaktadır. Davacı markaları “… …” şeklinde oluşturulmuş iken, dava konusu marka “…+…” şeklinde oluşturulmuştur. Taraf markaları 4 ve 5 harften oluşan, kısa sayılamayacak markalardır. Dolayısıyla sadece üç harfi benzer olan taraf markalarının görsel olarak benzer olmadığı değerlendirilmiştir. Taraf markaları işitsel olarak karşılaştırıldığında ise, davacı markalarının esas unsurunu oluşturan “…” ibaresi “…” şeklinde okunmakta iken, dava konusu marka başvurusu “…” şeklinde telaffuz edilmektedir. Taraf markaları aynı heceyle başlamak haricinde hiçbir benzerlik taşımamaktadır. Dolayısıyla taraf markaları arasında işitsel benzerlik de bulunmamaktadır. Davacı markasının esas unsuru anlamlı bir … iken, dava konusu marka başvurusunun bir anlamı bulunmamaktadır. Dava konusu markanın esas unsuru “…” olarak kabul edildiğinde, taraf markaları arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunmadığı tespit edilmiştir.
Dava konusu marka başvurusunda yer alan “…” ibaresinin tanımlayıcı bir ibare olduğu, dolayısıyla dava konusu markanın esas unsuru “…” ibaresi olarak değerlendirildiğinde de, taraf markalarının farklılaştığı tespit edilmiştir. Zira davacı markalarında yer alan “…” harfi, pembe renk ile oluşturulmuş, etrafında çember şeklinde bir çizime yer verilmiş, “…” harfi çevresinde bir kompozisyon yaratılmıştır. Davacıya ait 2 adet markada ise, standart bir yazı karakteri ile yazılmış “…” harfi ile “…” harfini çembere tamamlayacak şekilde sağ üst boşluğuna “…” kelimesi konumlandırılmıştır. Dava konusu markada yer alan “…” harfi ise kırmızı renk ile oluşturulmuş ve kapsamında sadece sağ alt köşede bir daire şekline yer verilmiştir. Taraf markalarında yer alan “…” harflerinin kompozisyonu, markadaki konumu ve renkleri, birbiri ile ilişkilendirilemeyecek derecede farklıdır. Tek harften oluşan markalar arasında yapılacak benzerlik değerlendirmesinde, marka başvurusunun tertip tarzı, tasarımının özgünlüğü büyük önem arz eder. Somut uyuşmazlık bakımından, taraf markalarındaki tek harften oluşan unsurlar arasında, benzerlik bulunmamaktadır.
Sonuç olarak; davacının “… …” esas unsurlu markaları ile dava konusu marka arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunmadığı tespit edilmiştir.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; gerek dava konusu marka başvurusunun esas unsuru bir bütün olarak “…” ibaresi olarak kabul edildiğinde, gerekse “…” ibaresinin tanımlayıcı olduğu ve esas unsurun “…” harfi olduğu kabul edildiğinde, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer olmadığı, taraf markaları aynı/aynı tür hizmetlerden oluşmakla birlikte, dava konusunu oluşturan hizmetlerin tüketicisinin yüksek seviyede bilgi ve dikkat düzeyine sahip olduğu, bu nedenle taraf markalarını karıştırmayacağı, taraf markaları bütünsel olarak değerlendirildiğinde; dava konusu marka başvurusu “…+…” şeklinde oluşturulmuş iken, davacı markalarının “…+…+…” şeklinde oluşturulduğu, markaların bütünsel olarak da benzerlik taşımadığı, toplamda 3 harf benzerliğinin markaları benzer kılmadığı, markaların bütün olarak farklı kompozisyona sahip olduğu, markaların bütünsel değerlendirmesinde dava konusu markanın davacı markalarının imajından uzaklaştığı, markalar arasında anlamsal benzerlik bulunmadığı, tüketicinin taraf markalarını aynı/aynı tür hizmetler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayabilmelerinin mümkün olduğu, hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin ortalamanın üzerinde dikkat seviyesine sahip olmasının da bu durum üzerinde etkili olduğu, taraf markalarının birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunmadığı, somut olayda markaların karıştırılması/ilişkilendirilmesi ihtimaline dayalı olan nispi tescil engeline ilişkin şartların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (…)
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davalı taraf, dava konusu marka için 10.08.2020 tarihinde …’na başvuru yapmış olup, somut uyuşmazlık bakımından dikkate alınması gereken tarih 10.08.2020 tarihidir. Davacı …, dava konusu markanın kapsamında yer alan 41. sınıf hizmerlerde “…” ibaresini veya bu ibareli benzer tescilsiz bir işareti kullandığını ispatlamalı ve kullanımı ispatlayan belgeler 10.08.2020 tarihinden önceye ilişkin olmalıdır.
Davacı tarafın dosyaya sunduğu belgeler incelendiğinde, davacının “…” ibaresini veya bu ibareli ile benzer tescilsiz bir işareti, belirtilen tarihten önce yoğun ve sıkı bir şekilde kullandığını gösterir yeterli nitelik ve nicelikte belge tespit edilememiştir. Dolayısıyla davacı yanın SMK m.6/3 hükmünden kaynaklı üstün hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; … Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (…) Bir markanın … Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın …’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih … sayılı kararında belirtildiği üzere, …’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce …’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde …. ; 18.09.2019 tarih, ….)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, …) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacı …, itiraz aşamasında, itiraz dilekçesi içeriğinde, “…” ibaresini içeren haberlere, “…” ibareli ödül haberlerine ve belgesel görseline, … ve … adresinden alınmış ekran görüntülerine, “…, …” ibaresini içeren Youtube hesabına, … …, …, … ve … hesabına yer vermiştir.
Davacı …, dava aşamasında, dava dilekçesi içeriğinde aynı ekran görüntülerine yer vermiş, ayrıca dava dilekçesi ekinde “…” ibaresini içeren haberlere, reklam faturalarına (12 adet), üniversitenin kuruluşu ile ilgili 2011 tarihli Resmi Gazete’ye yer vermiştir.
Somut uyuşmazlık bakımından incelendiğinde, davacı tarafça gerekçe gösterilen markalarının tanınmışlığın ispatına yönelik …’de gerçekleşen tanıtım faaliyetlerine ilişkin dosyaya sunulan belgelerin tanınmışlığın ispatı için yeterli olmadığı, bu nedenle iddia edilen tanınmışlığın ispatlanamadığı, içinde sektörden kimsenin de yar aldığı mahkememizce oluşturulan bilirkişi heyetinin bilgi ve tecrübeleri kapsamında da davacı markasının tanınmış olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmakla birlikte SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü koşullarının iş bu dava bakımından oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 6/6 maddesine göre; “Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.” Aynı kanunun yine birinci kitabının beşinci kısmında 25. maddede; “Hükümsüzlük hâlleri ve hükümsüzlük talebi” başlığı altında, 1. bentte; “5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.” denilmektedir. Bu maddeden anlaşılabileceği üzere başkasına ait ticaret unvanı, işletme adı, endüstriyel tasarım tescili gibi sınaî hak sahiplerinin ve telif hakkı gibi fikri hak sahiplerinin, bu hak konularının bir başkası tarafından izinsiz olarak tescili taleplerine itirazda bulunarak tescili engellemeleri veya tescil gerçekleşmiş ise hükümsüzlüğünü talep etmeleri mümkündür. Bu halde, dava konusu marka tescillerinin davacıya ait telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, başvurunun önceki hak kapsamında kalıp kalmadığı incelenmelidir.
Davacıya ait unvanın ayırt edici unsuru “…” ibaresidir. Dava konusu marka başvurusu ise “… …” ibaresinden oluşmaktadır. Davacıya ait unvanın ayırt edici unsuru ile dava konusu marka başvurusu benzer olmadığından, davacı yanın önceki tarihli unvanından kaynaklı olarak üstün bir hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacı taraf, … adresi ile davalıya ait marka arasında iltibas bulunduğunu iddia etmiştir. … adresinin tescil bilgileri sorgulandığında, iş bu alan adının “…” adına 10.03.2011 tarihinde kayıt edildiği tespit edilmiştir. İlgili alan adı, 24.03.2011-27.01.2021 tarihleri arasında 1096 defa kayıt altına alınmıştır. Kayıt altına alınan içeriklerin bir kısmı bilirkişi raporunda görselleştirilmiştir.
… adresli internet sitesinin arşiv kayıtları incelenmiş olup, bilirkişi raporunda yer verilen örneklerden de görüleceği üzere, arşiv kayıtlarında “…” ibareli bir kullanıma rastlanmamıştır. Davacı …, 41. Sınıf kapsamında “eğitim ve öğretim hizmeti” sunmakta olup, bu hizmeti “…” ve “…” markaları ile tüketiciye sunmaktadır.
Sonuç olarak, davalıya ait marka ile davacının alan adı içeriğinde kullanılan “…” ve “…” ibareli markalar arasında iltibas ihtimali bulunmadığı, davalıya ait markanın, davacıya ait alan adı sebebi ile reddi için gerekli koşulların oluşmadığı tespit edilmiştir.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (….)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şahsın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacı … sayılı … Kanununun 56 maddesi gereğince her türlü harçtan muaf olduğu gerekçesiyle herhangi bir harç alınmasına yer olmadığına, davacının başlangıçta yatırdığı 80,70 TL başvurma harcı, 80,70 TL peşin harç ve 11,50 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 172,90 TL harcın talebi halinde davacı üniversiteye iade edilmesine,
3-Davalı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 2.700,00 TL bilirkişi ücreti, 102,50 TL posta-tebligat masrafı olmak üzere toplam 2.847,92 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, davalı şirketin yokluğunda, HMK m. 341 hükmü gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde …. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk Dairesi nezdinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 07/04/2023

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza