Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/173 E. 2023/96 K. 01.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/129 Esas
KARAR NO : 2023/65

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 13/04/2022
KARAR TARİHİ : 10/02/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 18/04/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 13/04/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … ve Tic. A.Ş’nin sektörün en eski aktörlerinden biri olarak 1998 yılında online alışveriş pazarına artı değer katmak ve internet kullanıcılarının her sektördeki ihtiyaçlarını en geniş ürün yelpazesi ve en iyi hizmet kalitesiyle karşılamak için yola çıkmış ve bugün …’de 48 milyon ziyaretçinin gerçekleştirdiği 200 milyon ziyaret ve 32 milyon kayıtlı üye sayısı ile online alışveriş sektöründe lider konuma ulaşmış olduğunu, müvekkilinin sahibi bulunduğu … alışveriş sitesi üzerinden … faaliyetleri gerçekleştirmekte olduğunu ve bu kapsamda tüketicilere satıcı sıfatıyla doğrudan kendisi ürün ve hizmet satışı yaptığı gibi aynı zamanda aracı hizmet sağlayıcı sıfatı ile üçüncü kişi tacirlere de ürünlerini tüketicilere ulaştırmak için gerekli alt yapı ve platformu sağlamakta olduğunu, … … markası müvekkili adına tescilli … ve … markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olup halk tarafından karıştırılmaya sebebiyet verir nitelikte olduğunu, müvekkili şirkete ait “…” markalarının tanınmış markalar olduğunu ve yoğun kullanım sonucu yüksek ayırt edicilik vasfını haiz olduklarını, … ve … MARKASI ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olan … … markasının tesciline izin verilmesinin müvekkilinin emek ve zaman harcayarak itibar edindirdiği markalarının ayırt edici vasfının zedelenmesine neden olacağını, öncü ve toplumda saygınlığı yakalamış müvekkilline ait … ve … markası ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olan … … ibaresinin tesadüfen seçildiğinin düşünülemeyeceğini, davalı yana ait … … ibareli marka başvurusunun … anlamında haksız rekabet oluşturmakta olduğunu beyan ederek; …’nun 21.02.2022 tarih ve … sayılı itirazın kısmi redde ilişkin kararının iptali ile … sayılı … … ibareli marka başvurusunun tescile uygun olmadığının tespiti ve işlemden kaldırılması veya tescil işlemleri tamamlanmış ise hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili 19/04/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu edilen marka başvurusu ile davacıya ait markalar arasında karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmiş olduğunu ve sonuç olarak markaların kapsamında yer alan aynı/benzer olduğu tespit edilen 35.sınıf kapsamındaki hizmetlerin başvuru kapsamından çıkartılmış olduğunu, itirazın reddine ve davaya konu markanın kapsamında kalmasına karar verilen mallar yönünden ise “Başvuruya konu işaret ile iddialara mesnet markaların kapsamında, aynı veya benzer mal ve hizmetler bulunuyor olması” koşulunun sağlanamamış olduğunu, davacı tarafından ileri sürülen malın perakendecilik hizmetleri benzer kabul ediliyorsa satış hizmetlerine ilişkin ürünlerin de benzer kabul edilmesi gerektiği yönündeki iddialarının kabulünün mümkün olmadığını beyan ederek; davanın süresi içinde açılıp açılmadığının tespiti ile süre aşımı halinde davanın usulden reddine, esasa ilişkin olarak ise davacı tarafın tüm talepleri ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …, davaya cevap dilekçesi ibraz etmediğinden 6100 sayılı HMK m.128 hükmü gereği, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmıştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı … kararının davacının itirazlarının reddine ilişkin kısmının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait … sayılı “…+… …” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, SMK m.6/5 hükmü uyarınca davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davaya konu marka başvurusunun, davacıya ait markaların tanınmışlığından haksız avantaj elde etme, itibarını lekeleme ya da ayırt ediciliğini zedeleme risklerinden birini taşıyıp taşımadığı, SMK m.6/9 hükmü uyarınca davalı şirketin marka tescil başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı şahsa ait markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği, hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmuş, özel veya teknik hususların tespiti bakımından bilirkişi incelemesi yaptırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren … Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şahsın “…+… …” ibareli 05 ve 35.sınıfta yer alan mal ve hizmetlerin tescili amacıyla 20.08.2020 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 14.12.2020 tarih ve 362 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 25.01.2021 tarihinde “…” ibareli markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, m.6/5 ve m.6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, yayına yapılan itirazın …’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 03.11.2021 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren …’nun … sayılı … kararı ile itirazın kısmen kabulüne ve 35.sınıfta yer alan hizmetler bakımından marka başvurusunun reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 22.02.2022 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 15.05.2022 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu marka 05. sınıf malları
kapsamakta olup davacı yana ait önceki tarihli markaların kapsamında her
ne kadar 05. sınıftaki mallar doğrudan yer almamakta ise de 35.05 alt
grubundaki hizmetlerde, 05. sınıf malların satışına özgülenmiş satış hizmetleri
yer almaktadır. Uygulamada da kabul edildiği üzere mal üreten işletmenin
karineten üreteceği malı da ticari mevkie çıkartmak suretiyle fiziki olarak
veyahut … siteleri üzerinden/online satış yöntemi ile satış işlemine konu
edeceği kabul edilmektedir. Başka bir ifadeyle 1-34 mal sınıflarında tescilli
herhangi bir markanın sahibi, markalı ürününü piyasaya sunmak için, markasını
35. sınıfında yer alan mağazacılık hizmetleri için tescil ettirmek zorunda
değildir. Dolayısıyla marka sahibinin, ürünü bu marka ile piyasaya sunmak için
başka birinden izin alması veya satış için bir tescil yapması gerekmez. Zira
ürünün satışı, marka ile sıkı bir ilişki içerisinde olduğundan ürünün satışını marka
tescilinden ayırmak mümkün değildir. Bu halde bir ürünün marka sahibinin
ürün satışı ile bu ürünle ilgili olarak mağazacılık hizmeti sunan kişiler, arzlarını
aynı satış yerlerinde gerçekleştirmektedir. Aynı ürüne ilişkin olarak, ürün ve
ürünün satışının gerçekleştiği hizmet arasındaki yakın bağlantı, bunların
tamamlayıcı mal/hizmet olduğunu göstermektedir. Zira mağazacılık hizmeti
ticaret markalı ürünlerin varlığı hâlinde söz konusudur. Bu itibarla her ne kadar
ürün ile ürünün satış hizmeti aynı amaca hizmet etmese, aynı türde olmasa da
bunlar tamamlayıcı oldukları için aralarında benzerlik ilişkisi bulunduğu kabul edilir. Bu haliyle taraf markalarının, dava konusu marka kapsamında kalan
mallar bakımından da birbirlerini tamamlayıcı nitelikte, benzer tüketici
gruplarına hitap eden, benzer ihtiyaçları karşılayan, tüketiciye aynı kanaldan
ve aynı tür satış yöntemi ile ulaştırılan mal ve hizmetler oldukları kabul
edilmelidir.
Dava konusu marka incelendiğinde; … ve kelime unsurlarından oluşan bir
bileşke marka olduğu, markadaki hakim … unsurunun “…” kelimesi
olduğu, bu ibarenin mavi renkte ve markanın üst bölümünde
konumlandırıldığı, alt kısımda için küçük harf karakterleri ile ve yeşil renkte
olacak şekilde “…” sözcüğüne yer verildiği, markadaki … unsurunun ise
çeşitli renklerle yaratılmış bir alışveriş/market arabası görselinden oluştuğu
görülmektedir. Bu haliyle markanın bütün olarak “… …” şeklinde
algılanacak olduğu, “…” ibaresinin uyuşmazlık konusu 05. sınıftaki özellikle
diyet/takviye gıda niteliğindeki ürünler için ayırt ediciliğinin son derece zayıf
olduğu, benzer bir yorumun genel anlamda her iki ibare açısından da
yapılmasının mümkün olduğu değerlendirilmektedir.
Davacı yanın önceki tarihli markalarına bakıldığında ise
“…” ya da “…” şeklindeki tanınmış markasının yanı
sıra “… ” vb. şekillerde
“…+ …” kombinasyonu ile oluşturulmuş bir seri marka zincirinin
mevcut olduğu görülmektedir. Bahsi geçen her bir marka benzer bir sistematik
ile oluşturulmuş olup bu şekilde ciddi ve çok katılımlı bir seri marka ailesi
yaratılmış ve her bir markada bütünsel olarak “…” ibaresi köken alınarak
meydana getirilerek tüketicide de bu doğrultuda bir algı oluşturulmaya
çalışılmıştır.
Bu çerçevede tespiti gereken husus, dava konusu başvurunun da,
davacı yana ait önceki tarihli bu markaların serisi, devamı gibi algılanma
ihtimalinin bulunup bulunmadığı ve netice olarak taraf markaları arasında
karıştırılma ihtimalinin meydana gelip gelmeyeceğidir.
Somut olayda dava konusu “…+… …” şeklindeki marka ile davacı
yanın önceki tarihli “…+…” esas unsurundan oluşan seri markaları
arasındaki benzerlik ilişkisi esasen Kurum tarafından verilen … kararında
tespit edilmiştir. Gerçekten de dava konusu markanın bütününe hakim algıda
“…” ibaresinin tüketici algısını ilk olarak etkileyen unsur olacağı, başka bir
ifadeyle ilgili tüketici kitlesinin “…” ibaresi ile başlayan markalar ile karşı
karşıya kaldığında, edineceği “ilk etki (…)” ve çağrışımsal algıların
tüketicide davacı markalarını çağrıştırmaya müsait olacağı değerlendirilebilir.
Davacı yanın önceki tarihli markalarının tamamı “…” kelime köküne
eklenen birtakım sözcükler ile oluşturulmuş markalar olup bu sayede yaratılan
seri markalar ile, esasen “bütünü, tamamı” anlamlarına gelen bir zamir olan
“…” kelimesi üzerinden markasal bir kurumsal kimlik oluşturulmuş, bu
sayede ayırt ediciliği çok güçlü olmasa da davacı yan ile ilişkilendirilmiş bir
marka grubu yaratılmıştır.
Bu bağlamda “…” sözcüğünün, bu sözcüğün kullanıldığı bütün içerisindeki kullanım biçimi, konumu ve ibareye yüklenen anlam itibariyle,
tüketicide bırakacağı algının ve ayırt edici niteliğinin değişkenlik
gösterebileceği aşikar olmakla birlikte bu ibarenin doğrudan herkesin
kullanımına açık bir … olarak değerlendirilmesi de mümkün
görülmemektedir. Dava konusu marka örneği bu çerçevede incelendiğinde,
anılan markanın da oluşturuluş sistematiği itibariyle, davacı yan markaları gibi
“…+…” kelimelerinin bir araya getirilmesi ile ve “…” sözcüğünün öncül
vurguyu yüklenmesi ile oluşturulduğu, bunun yanı sıra dava konusu markadaki
alışveriş arabası/market arabası figürünün, esasen tüketici nezdinde davacı
markalarının çağrışımını daha da kuvvetlendirecek bir algıyı markaya kattığı,
zira bu görselle davacı markasının sanki bir … sitesi/online alışveriş sitesi
için oluşturulmuş bir marka gibi algılanacağı, kaldı ki dava konusu başvurudan
bu kapsamdaki hizmetlerin (35. Sınıfta yer alan) … kararı neticesinde zaten
çıkartılmasına karar verildiği, 05. sınıfta kalan emtialar bakımından da yine
taraf markaları arasındaki bu benzerliğin karıştırılma ihtimaline neden
olabilecek mahiyette olduğu, söz gelimi “… …” ibaresi ile ve bu görsel
altında oluşturulmuş bir internet sitesi aracılığıyla, davalı yanın 05. sınıf mallara
yönelik satış hizmeti sunması halinde bu durumun doğrudan davacı yanın aynı
emtiaların satışına yönelik hizmetleri kapsayan çok sayıdaki markası ile
ilişkilendirilebilir sonuçları tüketiciler nezdinde doğurabileceği, zira markadaki
“…” ibaresinin tali nitelikte ve geri planda konumlandırılarak bütünsel
anlamdaki algıyı değiştirmediği, bu haliyle taraf markalarının bütünsel açıdan
özellikle oluşturuluş sistematiği (…+…), buna bağlı oluşan işitsel ve
kavramsal benzerlikler itibariyle ilgili tüketici nezdinde aynı iktisadi – idari
kaynakça oluşturulmuş markalar olarak algılanmaya müsait olacağı
düşünülmektedir. Ayrıca davacı yana ait markaların (özellikle …
markasının) tanınmış marka statüsünde, toplum geneli tarafından bilinen bir
marka olması da, işaretler arasındaki bu algıyı pekiştiren bir sonuç ortaya
koyacaktır.
Bu noktada uyuşmazlık konusu emtiaların ilgili tüketicilerinin dikkat, özen
ve bilinç düzeyi yüksek kimselerden oluşmasının da işaretler arasında oluşması
muhtemel bu iltibas ihtimalinin ortadan kalkması adına tek kriter
olamayacağı, zira ortak unsurların ve markaların bütününe hakim unsurların
“tıbbi” nitelikte ibarelere işaret etmediği gibi bir etken madde adı da
olmadığı, bu gibi durumlarda, bahsi geçen tüketici kitlesinin dahi işaretler
arasında yanılgı yaşayabilecekleri kabul edilmelidir. Başka bir ifadeyle taraf
markalarının bütünsel açıdan özellikle oluşturuluş sistematiğinin (…) aynı olması nedeniyle, dikkat/özen/bilgi/bilinç seviyesi yüksek olan
alıcı grubunun dahi yanılgı yaşaması, tüketicinin önceki ve sonraki markayı
ilişkilendirme ve zihinde çağrıştırma ihtimalinin kuvvetle muhtemel olacağı,
karşılaştığı markalardan hangisinin hangi tarafa ait marka olduğunu ilk bakışta
anlamasının mümkün olamayacağı değerlendirilmiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; dava konusu marka ile davacıya ait “…” ibareli markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, …’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı yanın “…” markalarının …
nezdinde tanınmış markalar sicilinde kayıtlı olduğu görülmekte olup davacı
yanca işlem dosyasına ise yalnızca itiraz dilekçeleri içerisinde “…”
markaları ile ilgili yazılı ve görsel medyada çıkan birtakım haberler örneklerini
sunduğu, bununla birlikte hükümsüzlük talepli dava dosyasına ise bir USB
bellek içerisinde “…” alanında faaliyetleri ile ilgili birtakım delilleri ibraz
ettiği, sunulan tüm bu deliller ve tanınmış marka kaydının, davacı yanın “e-
ticaret, internet üzerinden satış hizmetleri, alıcı ve satıcılar için online pazaryeri
(internet sitesi) sağlama hizmetleri.” alanında davacı markalarının tanınırlığını
ortaya koymaya elverişli olduğu, her ne kadar davacı yanın doğrudan 05.
sınıf mallarda bir bilinirliği olduğundan bahsedilmesi mümkün değil ise de
dava konusu markanın da anılan malların satışına yönelik olarak satış hizmetini
tüketiciye sunma ihtimalinin ortaya çıkarabileceği riskler gözetildiğinde,
markanın tesciline izin verilmesi halinin davacı markalarının tanınmışlığını
zedeleyebileceği, ayırt edici karakterine zarar verebileceği, davacı
markalarından haksız menfaat temini sonuçlarını doğurabileceği, zamanla
davacı markalarını sulandırarak, davacı yanın oluşturduğu seri marka algısını
zayıflatabilecek sonuçlara sebebiyet verebileceği kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (…)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde davalı şahsın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; SMK m.6/1 ve m.6/5 hükümlerinin koşulları somut olayda oluştuğundan davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı … kararının davacının itirazlarının reddine ilişkin kısmının İPTALİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen …’e gönderilmesine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 99,20 TL’nin müteselsilen davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 23,00 TL vekalet harcı, 2.000,00 TL bilirkişi ücreti, 240,50 TL posta-tebligat masrafına esas olmak üzere toplam 2.424,90 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, davalı …’ın yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde … Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.10/02/2023

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza