Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/155 E. 2023/338 K. 23.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/155 Esas – 2023/338
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/155 Esas
KARAR NO : 2023/338

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 05/05/2022
KARAR TARİHİ : 23/06/2023
YAZIM TARİHİ : 27/07/2023
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 05/05/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı yanın … sayısı ile gerçekleştirdiği başvuruya yönelik … sayılı markalarına dayalı olarak ileri sürdükleri itirazlarının Kurum tarafından reddedildiğini, verilen kararın hatalı olduğunu, müvekkilinin “…” esas unsurlu markaları olduğu gibi “…-…” şeklinde markalarının da bulunduğunu, dava konusu markanın ise “…-…” şeklinde olduğunu, dava konusu marka kapsamında yer alan “…” harfi tire (-) işareti ile ayrılmış ve müvekkilinin “…” esas unsurlu markalarına atıf yapar şekilde kullanılmış olduğunu, dava konusu markanın bu haliyle hem “…” hem de “…” esas unsurlu seri markalarını çağrıştırdığını, dava konusu markanın 35 ve 37. Sınıfta tescil edilmek istenildiğini, müvekkiline ait markaların da 35. Sınıfta tescilli olduğunu, bu durumun karıştırılma ihtimalini de beraberinde getirdiğini, davalı başvurusunun kötü niyetle yapılmış bir başvuru olduğunu iddia ederek … sayılı … kararının iptalini ve dava konusu markanın tescili halinde hükümsüzlüğünü talep ettiği görülmektedir.
CEVAP:
Davalı … vekili 16/05/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davalı şirketin “…-…” ibareli başvurusu ile davacı
şirkete ait itiraz konusu markanın; kavramsal, görsel, işitsel bakımdan ve bıraktıkları toplu
intiba yönünden birbirlerinden farklı markalar oldukları, başvuru konusu markanın “…-…” ibaresinden oluşmakta olduğunu, davacı markaları ise
ortasında ya da sonunda “…” ibaresinin yer aldığı markalardan oluşmakta olduğunu, markalar arasındaki farklılıkların, benzer unsurlara göre daha belirgin bir
biçimde ortaya çıktığını ve başvuru ile itiraz gerekçesi davacı markalarında görsel, işitsel ve
kavramsal yönden bütünüyle bıraktıkları genel izlenim itibariyle, 6769 sayılı Kanunun 6/1
maddesi anlamında karıştırılabilecek ölçüde benzer markalar olmadıklarını ve başvuru
kapsamındaki malların hitap ettiği ortalama tüketiciler açısından, belirtilen markalar arasında
ilişkilendirilme ve karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, davaya konu markanın yasada öngörülen amacına ve kendisinden beklenen iktisadi
işlevlerine aykırı amaçlarla yapılmış bir tescil başvurusu olduğu yönünde yeterli kanaate
ulaşılmamış olduğunu, davacının, davalının başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olduğunu ispat
edemediğini beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 06/06/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin “…-…” … markasının 12, 35 ve 37. sınıflarda belirli hizmet ve eşyalarla sınırlı olarak tescilini talep ettiğini, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, davacı yanın sınıfsal ayniyet iddiasının yerinde olmadığını, davacının yalnızca “…” markasının müvekkili markası ile benzer sınıfları taşıdığını, markalar arasında işitsel benzerlik olmadığını, taraf markalarının tasarımlarının dahi birbirlerinden farklı olduğunu, müvekkili markasındaki “…” kelimesi … taşıyıcı anlamına gelmekte iken bu ifadenin başındaki ve ayrı bir şekilde konumlanan “…” ibaresi de … velocity (hız/sürat anlamına gelmektedir) kelimesinin uluslararası kısaltması olduğunu, markaların bütünsel algılarının farklı olduğunu, kötü niyet iddialarının yerinde olmadığını savunarak davanın reddini talep ettiği görülmektedir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan … kararının iptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı … kararının davacının itirazlarının reddine ilişkin kısmının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “…-…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, marka işlem dosyasında davalı şirketin ileri sürdüğü kullanmama def’inin yerinde olup olmadığı, davalı şirketin marka başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, özel veya teknik hususlara ilişkin bilirkişi raporları aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren … Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin 02.06.2020 tarihinde … sayılı “…-…” ibareli 12, 35 ve 37.sınıflarda bulunan mal ve hizmetler bakımından tescil başvurusunda bulunduğu, başvurunun 29.06.2020 tarih ve 351 sayılı …’nde yayımlandığı, davacının 14.08.2020 tarihinde … sayılı markaları mesnet göstererek yayıma itiraz dilekçesi sunduğu, davalı şirketin 15.09.2020 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, dilekçesinde … sayılı markalara ilişkin olarak kullanmama def’i ileri sürdüğü, …’nca ileri sürülen itirazların incelenmesi sonucunda davacı itirazlarının reddedildiği, markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığından ileri sürülen kullanmama def’inin değerlendirilmesine gerek görülmediğinin kararda belirtildiği, ancak; dava dışı 3.kişinin yayıma itirazı neticesinde başvuru markasından 12.sınıfta yer alan emtiaların çıkartılmasına karar verildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 07.07.2021 tarihinde yeniden itiraz edildiği, davalı şirketin 15.07.2021 tarihli itiraza karşı görüş ibraz ettiği, itirazı inceleyen …’nun … sayılı kararı ile; davacı … tarafından yapılan itirazın reddine; başvuru sahibi tarafından yapılan itirazın reddine karar verdiği, verilen kararın davacı marka vekiline 10.03.2022 tarihinde tebliğ edildiği, yasal iki aylık hak düşürücü süre içerisinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 27.03.2022 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre … tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran 23/05/2023 havale tarihli bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
İlk olarak belirtilmelidir ki; …, … ve … isimli bilirkişilerden oluşturulan heyetin mahkememize iki ayrı bilirkişi raporu ibraz ettiği, sektör bilirkişiler olarak görevlendirilen… ve … tarafından tanzim edilen 08/02/2023 havale tarihli çoğunluk raporu tetkik edildiğinde; dava konusu marka kapsamında yer alan hizmetler ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların kapsamlarında yer alan mal ve hizmetlerin aynı veya benzer olup olmadığı hususunun, marka kapsamlarında yer alan mal ve hizmetler baz alınarak, yukarıda yer verilen kıstaslara göre incelenmediği, davacının ve davalı şirketin fiili olarak ticari faaliyet alanları web üzerinden araştırılarak benzerlik incelemesi yapıldığı, bu şekilde yapılan incelemenin SMK m.6/1 hükmü bağlamında karşılaştırılacak markaların kapsamlarında yer alan mal hizmet listeleri üzerinden inceleme yapılması gerektiğine ilişkin temel ilkeye aykırı olduğu tespit edildiğinden, söz konusu çoğunluk raporu hükme esas alınmamıştır.
Marka ve patent vekili … tarafından tanzim edilerek mahkememize ibraz edilen 24/02/2023 havale tarihli ayrık rapor tetkik edildiğinde; dava konusu marka kapsamında yer alan hizmetler ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların kapsamlarında yer alan mal ve hizmet listeleri baz alınarak benzerlik değerlendirmesi yapılmışsa da, müşarünileyhanın, davaya konu mal ve hizmet sektörüne ilişkin uzmanlığının bulunmadığı anlaşılmakla; söz konusu ayrık rapor hüküm kurmaya elverişli bulunmamış ve mahkememizce, içinde sektörden kimselerin de bulunduğu yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak mal-hizmet benzerliği karşılaştırılması yaptırılmıştır.
Buna göre; mahkememize ibraz edilen 23/05/2023 havale tarihli bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere;
Dava konusu marka başvurusu kapsamında kalan ve iş bu davaya konu olan hizmetler; spesifik olarak bisiklet ürünü ve bu ürüne yönelik sunulan hizmetlere ilişkin sınırlandırılmış bir başvurudur. Anılan başvuru kapsamında 35.05 alt grubundaki satış hizmetlerinin tamamı, yine bisiklet ürünü ve ürüne yönelik parçalara ilişkindir. Davacı yanın … sayılı markası kapsamında 35.05.alt grubundaki satış hizmetlerinin özgülendiği mallar ile başvuru kapsamındaki satışı sınırlandırılmış mallar arasında herhangi bir benzerlik tespit edilememiş olup tamamen farklı malların, dolayısıyla farklı ihtiyaçlara yönelik ürünlerin satışına özgülenmiş, farklı tüketici gruplarına hitap eden, ilgili pazarları, birbirleri ile olan rekabet ilişkileri dahi farklı bu malların birbiri ile benzer görülmesi mümkün olmamıştır. Bununla birlikte davacı yanın … sayılı markaları ise önceki tebliğler doğrultusunda düzenlenen 35.05 alt grubunu “genel” olarak içeren markalardır. Uygulamada önceki tebliğler doğrultusunda belli bir ürün grubuna sınırlandırılmamış ve genel nitelikte tanımlanan bu hizmetlerin, 35. Sınıf altında spesifik olarak sınıflandırılmış hizmetler ile doğrudan aynı ya da benzer olarak görülemeyeceği görüşünün hakim görüş olarak kabul edilmekte olduğu bilinmektedir (Bkz; …).
Şöyle ki; … sayılı müstekar içtihatlarında da belirtildiği üzere; mağazacılık hizmetinin daha önceki tarihte 35.sınıf için bir belirleme yapılmaksızın genel olarak tescil edilmiş bir marka ile aynı ya da benzer tür hizmetler olduklarının kabulü için, tescilli marka sahibinin itiraz ettiği başvuru kapsamında sayılan malların da kendisi tarafından bu hizmet altında satışa sunulmasının kanıtlanması gerektiği, genel perakende satış hizmetleri için tescilli bir markanın koruma kapsamının “Çoğun içinde az da vardır.” görüşüyle ticari alandaki tüm sektörler tarafından satışa arz edilen malları kapsayacak şekilde geniş belirlenmesinin markanın tescilli olduğu mal ve hizmetler bakımından korunması ilkesine uygun düşmeyeceği gibi benzer işaretler altında ancak farklı sektörlerde satışa arz edilecek mallar bakımından karıştırılma ihtimaline yol açacağı düşüncesinin de kabul edilemeyeceği, ilkeleri benimsenmiştir.
Dolayısıyla Yüksek Mahkemenin de benimsediği üzere; 35. sınıf mağazacılık hizmetlerinde önceki tebliğlere göre “genel olarak” tescilli önceki markalar ile aynı sınıfta spesifik olarak bazı mallara özgülenerek sınırlandırılmış sonraki tarihli markaların kapsamındaki emtiaların doğrudan aynı ya da aynı tür olarak kabul edilmesi mümkün olmadığı gibi doğrudan benzer olarak dahi görülmedikleri anlaşılmaktadır. Nitekim …. sayılı kararında; “Daha önce 35. sınıfta genel mağazacılık hizmetleri yönünden adına marka tescili bulunan taraftan sonra tescil başvurusuna konu yapılan ve özel mağazacılık hizmetlerini konu alan marka başvurularına itirazda bulunulabilmesi için kendisi adına 35. sınıfta genel perakendecilik ve mağazacılık hizmetlerinde markayı kullanması gerekmekle birlikte, tek tek her bir mal yönünden kullanımın ispat edilmesi gerekmeyip, sektörel bazda benzer malların perakendeciliği veya mağazacılığı yönünden kullanımın ispat edilmesi yeterli” olduğu yönünde belirlemede bulunarak da bu hususun ancak önceki markaların hangi malların satışına ilişkin hizmette bulunduğunu ispatlaması halinde dikkate alınabileceği belirtilmiştir.
Somut uyuşmazlık açısından ise dosya kapsamında bu hususta bir kanaate varılmasının mümkün kılacak herhangi bir delilin sunulmadığı görülmektedir.
Bununla birlikte; dava konusu başvurudaki 35.sınıfta yer alan “Bisikletlerle ilgili reklam ve tanıtım hizmetleri, bisikletlerle ilgili pazarlama, bisikletlerle ilgili satış promosyonu, bisikletlerle ilgili ithalat ve ihracat hizmetleri, bisikletlerle ilgili çevrimiçi reklam hizmetleri”nin, davacı yanın önceki markaları kapsamında yer alan birtakım hizmetler ile (bilirkişi raporunda yer verilen tabloda altı çizili ve koyu renk ile gösterilen) doğrudan aynı/ aynı tür hizmetler olarak değerlendirilmesi, verilen hizmetlerin temel amaç, ihtiyaç ve birbirlerini tamamlar/birbirleri yerine ikame edilebilir nitelikleri nedeniyle mümkündür.
Taraf markaları arasında 37. Sınıf hizmetler yönünden ise herhangi bir benzerlik ilişkisi bulunmamaktadır.
Somut uyuşmazlıkta benzerliği tespit olunan 35. Sınıftaki hizmetler, esasen tüketicinin günlük tüketim rutininde doğrudan yer almayan, spesifik ihtiyaçların karşılanmasına ihtiyaç duyulduğu zaman tüketicilerin bir ön araştırma sürecinden geçerek tercihlerini somutlaştırdığı, bu anlamda mutlak bir ön araştırma süreci de yaşayarak kararlarını belirgin hale getirdiği, görece yüksek fiyatlı hizmetler olup ilgili tüketicilerinin de makul düzeyde dikkatli, bilgili ve seçici kimselerden oluştuğu yönünde bir kanaate varılması mümkündür.
Taraf markaları arasında yukarıda tespit olunan hizmetler bakımından ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin oluşup oluşmayacağının tespiti, işaretler yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın mümkün olmadığından aşağıda markaları oluşturan işaretlerin de ayrıca değerlendirilmesi ve varılacak kanaate göre bir tespitte bulunulması gerekmektedir.
Dava konusu markanın; “…-…” şeklinde “….” markası olarak tanımlanabilecek bir marka olduğu, bu tür markalarda tüketicilerin algısında ön planda olan unsurların şüphesiz sözcük unsurları olduğu, markadaki hakim sözcük unsuru olan “…” ibaresinin …’de bir anlamı olmadığı, …’de ise “taşıyıcı, hamal, yük taşıyan” kimse gibi anlamlara geldiği, bu itibarla uyuşmazlık konusu emtialar yönünden ayırt ediciliği bulunan bir işaret olduğu, kaldı ki ilgili tüketicinin genel bölümünü ibareyi bu anlamı ile değil, alelade bir yabancı sözcük gibi algılayacağı, kelimenin “…” şeklinde ya da doğrudan “…” şeklinde telaffuz edileceği (… bilmeyen tüketiciler açısından), markanın ön kısmında yer alan “…” harfinin, iç içe geçmiş ve giderek küçülen … harflerinden oluşan bir görselle tasarlandığı, markanın bütün olarak “…-…” ibareleri ile algılanabileceği gibi tüketicinin “…” ibaresinin sadece şekli bir unsur olarak görüp algısını yalnızca “…” kelimesi üzerinde yoğunlaştırması da ihtimal dahilindedir.
Davacı yanın önceki tarihli markaları ise ” …” şeklinde gruplandırabilecek markaları olup ortak olarak “…” harfini taşımalarının yanında “…” gibi sözcükleri çeşitli kombinasyonlarda ihtiva ettikleri, “…” şeklindeki markanın ise tüketici nezdinde somut bir karşılığı olmayan harf kombinasyonu markası olarak algılanacağı, bu algıda markanın doğrudan yazıldığı gibi okunacağı, bir kısım tüketici nezdinde ise “…” şeklinde telaffuz edileceği, ancak asıl olanın anlamsız harf dizilimlerinden oluşan markaların yazıldığı şekilde okunmaları olduğu, bunun standart bir ülkemiz tüketicisi davranışı olacağı, zira Türk dilinin mantığından yola çıkıldığında, tüketicinin algısal yorumlaması yani belirli bir uyarıcıya verdiği anlamın karşılaştığı harfleri art arda sıralamak şeklinde olacağı, dolayısıyla somut uyuşmazlıkta da bu algıda markaları tek tek algılayarak yorumlayacağı değerlendirilmektedir.
Davacı yanın ilk grup olarak tanımlanabilecek ” …” şeklindeki markaları ile dava konusu marka arasındaki tek ortak unsur “…” harfidir.
Tek harften oluşan markaların somut ayırt ediciliklerinin düşük olduğu, nitekim … ‘nin 25.04.2018 tarih … ve 11.12.2019 tarih … sayılı kararlarında da; tek harften oluşan markaların ayırt ediciliklerinin düşük olduğunun belirtildiği, bu şekilde ayırt edicilikleri düşük tek harf markalarında yapılan ufak değişikliklerle iltibas tehlikesinin bertaraf edilebileceği, nitekim … sayılı kararında da; zayıf markaların koruma kapsamı değerlendirilirken iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile dahi bertaraf edilebileceğinin göz önüne alınması gerektiğinin ifade edildiği, hususları somut olayda dikkate alınmalıdır.
Somut uyuşmazlıkta dava konusu markadaki “…” harfinin kullanımı ile davacı markalarındaki “…” harfinin kullanımlarının görsel algıda hiçbir benzerlik taşımadıkları, davacı markalarında standart bir karakter kullanılırken, dava konusu markada da yine çok özgün olmasa da farklı bir stilde “…” harfinin tasarlandığı, taraf markalarının bütünsel algılarında yer alan unsurlar ile birlikte bu durum değerlendirildiğinde, tanımlanabilecek “….” şeklindeki markalar ile dava konusu marka arasında hiçbir benzerliğin mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır. Zira markalardaki sözcük unsurları da gerek görsel, gerek işitsel gerekse de kavramsal olarak birbirlerini hiçbir şekilde çağrıştırmamaktadır.
Davacı yanın “…” şeklindeki markası ise dava konusu “…-…” markasındaki “…- …” kısmındaki dizilimi taşımakta ise de yukarıda da değinildiği üzere davacı yanın markası alelade bir harf dizilimi/öbeği markası iken dava konusu markada esas unsur “…” şeklinde yabancı bir sözcükken, markanın ön kısmındaki “…” harfi ise tali nitelikte algılanacak bir harftir. Tüketicinin dava konusu markayı algılarken, bütüne hakim unsurları anlamsız şekilde bölümleyerek, bu bölümlemeyi davacı yana ait şeklindeki harf kombinasyonu markası ile ilişkilendirmesinin beklemesi rasyonel ve gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Tüketici davacı markasını tek tek harfleri telaffuz ederek ifade edecekken, dava konusu markadaki “…” kelimesini de bir bütün olarak algılayacağından telaffuzunu da bu kelime üzerinden gerçekleştirecektir. Bu halde davacı yanın anılan markası ile dava konusu markanın bütünsel algıları itibariyle hiçbir benzerlik ilişkisi içerisinde olmadıkları yönünde bir kanaate varılması mümkündür.
Sonuç olarak; dava konusu marka ile davacının itiraza/hükümsüzlüğe mesnet gösterdiği markaları arasında, her ne kadar davaya konu marka kapsamında yer alan bir kısım hizmetler bakımından emtia benzerliği bulunsa da, dava konusu marka ile mesnet markaların umumi intiba olarak birbirlerinden farklı oldukları, daha önce davacıya ait markaları gören, işiten, bu markalı emtialardan yararlanan ilgili tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu marka ile karşılaştığında, kapsamında yer alan hizmetlerden faydalanmak için ayıracağı süre içerisinde, bu markayı davacı markalarından farklı bir marka olarak algılayacağı gibi marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı da kurmayacağı, dolayısıyla karşılaştırılan markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Dava konusu marka ile davacıya ait markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı tespit edildiğinden, marka işlem dosyasında ileri sürülen kullanmama def’inin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (…)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 99,20 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 37,10 TL vekalet harcı, 313,00 TL posta-tebligat masrafı, 45,42 TL dosya kapağı masrafı, 6.000,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 6.556,92 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı …’nin yapmış olduğu 62,70 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde …. Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.23/06/2023
Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza