Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/13 E. 2022/254 K. 12.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/13 Esas – 2022/254
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/13 Esas
KARAR NO : 2022/254

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 12/01/2022
KARAR TARİHİ : 12/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/11/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 12/01/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin pazarlama ağına sahip, sürekli olarak yazılı ve görsel medyada tanıtım ve reklamları yapılan “…” markası ile halk arasında ve sektörde tanınan bu marka ön plana çıkarılarak “…” olarak tarif edilen konseptte, 2008 yılında kurulmuş olmasına rağmen halen Türkiye çapında 40.000’i aşkın çalışanı, 46 Bölge Müdürlüğü ve 10.000’i aşkın mağazası ile hızla büyüyen ülkemizin tamamında faaliyette bulunan, kendi adına tescilli yüzlerce markası ve yanında ulusal çapta bilinen 3. kişi firma ürün/markaları ile müşterilerine, uygun fiyatlarla ve düşük maliyette kaliteli gıda ve tüketim malzemeleri sunma amacı güden nitelikli, sektörde tanınan, saygın bir perakende satış firması olduğunu, 2008 yılında katıldığı perakende sektöründe kısa zamanda hızla gelişen müvekkili şirketin, Kurum tarafından 2009 yılının en fazla marka tesciline sahip ulusal firması unvanı ile ödüllendirilmiş olduğunu, davalı taraf markasının hiçbir ayırıcı vasfı, baskın unsuru, orijinal niteliği bulunmadığını ve davalı tarafın dava konusu markanın bu sınıflar için tescilinde hiçbir üstün hakkının bulunmadığını, davalı taraf markasının müvekkili markası ile aynı ve ayırt edilmeyecek derecede benzer olduğunu, müvekkili şirketin “…” şeklinde oluşturduğu markalarını 05, 29, 30, 32. Sınıflarda tescil ettirmiş olduğunu ve 10.000’i aşkın satış noktasında bu ürünlerin satış ve dağıtımını yapmakta olduğunu, davalı tarafından tescili talep edilen … başvuru numaralı markanın incelenmesi ile bu markanın da müvekkili şirket markasının esaslı unsurlarının tamamını ihtiva edecek şekilde, müvekkili markası ile okunuşları aynı kalmakla birlikte müvekkilinin iki tanınmış markasının birleştirilmiş olduğunu, davalının markasının hem ses hem de görsel anlamında müvekkili markalarıyla ayniyet derecesinde benzer “…” şeklinde oluşturulmuş olduğunu, davalı markasının müvekkili markasının tüm unsurlarını içerecek şekilde benzer telaffuz ile aynı ve benzer mal/hizmetler yönünden tescili için başvurusunun yapıldığını, bu şekli ile “…” markasının tescil edilmesi durumunda tüketiciler nezdinde bu marka ile müvekkili markasının karıştırılmasının, “…” markasının müvekkili markası olduğu izlenimi edinileceğinin kaçınılmaz olduğunu, bu hususun da davalı tarafa müvekkilinin tanınmışlığından kaynaklı olarak avantaj sağlayacağını, müvekkili tarafın tanınmışlığından şöhretinden, yaygın, pazarlama, dağıtım ağı ile reklam ve tanıtımlarından yararlanılacağını, tercih sebebi haline geleceğini, aynı zamanda “…” markası ile kötü verilecek hizmetler ile kötü üretilebilecek ürünler nedeni ile de müvekkil tarafın marka ve işletmesinin zarara uğrayacağını, marka değerinin düşebileceği/zayıflayacağını, bu şekilde müvekkilinin zarar görebileceğini, müvekkili şirkete ait “…” ibareli markalar ile itiraza konu “…” ibareli markada müvekkilin markasında yer alan tüm unsurlar muhafaza edilerek ve Türkçedeki okunuşları aynı olmak üzere, itiraza konu markanın oluşturulmuş olduğunu, davalı markasının ana hatları itibari ile müvekkili markalarında yer alan işaretlerin tamamının davalı markası içerisinde yer almakta olduğunu, bu açıdan görsel olarak ilgili markanın yeterli derecede ayırt ediciliği sağlamadığını, itiraza konu markanın, müvekkiline ait marka ile ayırt edilemeyecek derecede ve hatta ayniyet derecesinde benzerliğine neden olduğunu, tüketicinin, itirazda bulunulan marka ibaresini gördüğünde, davalı markasının, bildiği tanıdığı müvekkiline ait marka ya da müvekkilinin seri markası olduğunu zannedeceğini, davaya konu iki markanın da benzer sınıflar bakımından tescilli olduğu/tescil edilmek istendiğini, müvekkili ürünlerini oldukça yaygın satış, dağıtım ağı bulunduğunu, davalı taraf ürünlerinin piyasalarda tanınan, bilinen, tanınmış müvekkili ürünleri zannı ile tüketiciler tarafından tercih edilebileceğini ve karıştırılma dahil iltibas ve tescil başvurusu için yeterli görüldüğü dikkate alındığında birinci şart olan taklidin gerçekleştiğini, ikinci şart açısından ise her iki ibare arasında ayırt edilemeyecek kadar benzerlik bulunduğunu, davalı tarafından tescil için başvurusu yapılan “…” markasının müvekkili şirketin “…” markaları karşısında yenilik ve ayırt edicilik vasfı bulunmadığını, bu açıdan ayırt edilmeyecek derecede müvekkili markası ile benzer olduğunu, taraf markalarının ilk kısımlarının aynı harf düzeninden oluştuğunu, dolayısı ile telaffuz ve kulakta bıraktıkları izlenim ile müvekkilinin “…” markaları ile davaya konu “…” markasının görsel şekilde verdikleri izlenim yanında kulak ve hafızada yer alış şekillerinin, orta derecede tüketiciler ve hatta orta derece üzerinde bilinçli tüketiciler nezdinde dahi karıştırılmaya müsait olduğunu, bu şekilde tüketiciler tarafından davalı ve müvekkili şirketlerin aynı ya da ortaklık ya da iş ilişkisi içerisinde olabileceği izleniminin ortaya çıkacağı bu şekilde marka ve işletmeler arasında kurulacak zımni bağ ile “…” markasının da müvekkili ile bağlantılı marka olduğu sonucuna ulaşılabileceğini, davaya konu markanın 35. ve 39. sınıflarda tescilinin talep edilmiş olduğunu, müvekkili markaları ile birebir ayniyet arz eden “…” markasının tescil sınıfları incelendiğinde müvekkili adına tescili yapılmış “…” markaları ile aynı ve benzer ürün/hizmetler, bağlantılı ürünler için tescilinin talep edildiğini, ortalama bir tüketicinin davaya konu markayı gördüğü anda bu markanın müvekkili yanın tescilli, yaygın bilinirliğe sahip markalarının değişik bir versiyonu, seri markası sanma ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu, fonetik ve işitsel olarak da iki marka arasında aynı derecede benzerlik bulunduğunu, söz konusu markaların okunuşları itibariyle markaların akılda kalıcı ve baskın unsuru olan ilk kısımları itibariyle aynı marka olarak algılanacak şekilde benzer olduğunu, itiraz konusu markanın esas unsurunun müvekkili markaları ile aynı olduğu, müvekkili markasının olduğu gibi muhafaza edilmiş olduğunu, aynı unsurları ihtiva eden iki markanın fonetik açısından da birebir aynı olacağını, aralarında yalnızca sonda bir hece farklılığı olan marka ibarelerinin okunuşlarının da birbiriyle tamamen örtüşeceğini, dolayısıyla tüketicinin karıştırmasına sebebiyet vereceğini, davaya konu markanın tescil edilmesi durumunda müvekkili şirket markasına yönelecek tecavüzleri önlemek amacı ile yapmış olduğu girişimlerin, yatırımların, harcamaların boşa gideceğini ve karşı tarafın da bundan haksız kazanç sağlayacağını, davalının müvekkilinin “…” ibareli markalarının imajı, itibarı ve müşteri çevresinin marka hususundaki algısından yaralanma gayreti içinde olduğunu, davaya konu markanın müvekkilinin markasının olumlu özelliklerinden yararlanmak amacı güdüldüğünü, bu şekilde hareketin iyi niyetli olarak yorumlanamayacağını ve kanun tarafından korunmaması gerektiğini, müvekkilinin mevcut durumu, reklam ve tanıtımları ile yaygınlığı, marka tescilleri, halk arasında yaş sınırı ya da sektör gözetilmeksizin geniş şekilde bilinirliği, ülke çapında 10.000’i aşkın mağazası, üzerinde “…” markasını taşıyan mağazalarda yoğun bir şekilde satış/hizmeti yapılan “…” seri markalı ürünlerinin piyasa değeri, reklam tanıtım faaliyetleri, sponsorlukları, vb. hususlar değerlendirildiğince “…” markalarının da tanınmış olduğu/sektörel tanınmışlığa sahip olduğunu, müvekkili tarafından yaygın bir şekilde mağazalarında satılan ve davalının herhangi bir tanınmışlık vasfı, ayırıcı nitelik içermeyen, üretim ve faaliyetinin dahi bulunmadığı sektörler/sınıf ve hizmetler için talep etmiş olduğu hususlarını beyanla; Türk Patent ve Marka Kurumu, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı kararının iptaline ve … sayılı marka başvurusunun sicilden terkinine, 3. kişilere devrinin engellenmesi hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmektedir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 27/01/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu markanın, baş harfi büyük, siyah harflerle yazılmış “…” kelime unsurundan oluşmakta olduğunu, itiraz konusu davacı markalarının; siyah-büyük harflerle yazılmış “…”, “… ‘O’”, “… SIFIR” ibarelerinden, beyaz harflerle yazılmış “…” ibaresinden, ilk/iki harfi büyük-diğerleri küçük siyah harflerle yazılmış “… life”, “… Taptaze” ibaresinden ve çeşitli şekil ve renk unsurlarıyla birlikte meydana getirilmiş “…” ibaresinden müteşekkil olduğunu, davacının 2004 25380 sayılı “…” ibareli markası hariç diğer tüm markalarının kelime ve şekil olmak üzere çeşitli asli/yardımcı unsurlardan oluşmakta olduğunu, dava konusu marka başvurusunun; gerek yazılış gerekse anlam ve fonetik olarak, itiraz markalarından bariz şekilde ayrılmakta olduğunu, markalar arasında iltibas ihtimalinden söz edilebilmesinin imkansız olduğunu, markalara bütüncül açıdan bakıldığında, markalar arasında karıştırılmaya yol açacak derecede görsel, sesçil ve kavramsal bir benzerlik bulunmadığını, eski markanın ayırt edici gücü yönünden markalar ele alındığında, düşük düzeyde ayırt ediciliği haiz “…” ibareli davacı markaları ile davaya konu “…” ibaresinin karıştırılmasının olası olmadığını, “…” sözcüğünün “bir” sözcüğünün kısaltılmış hâli olduğu, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük’te “1. Sayıların ilki 2. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı 3. Aynı, benzer 4. Beraber 5. Bu sayı kadar olan 6. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) 7. Tek 8. Eş, aynı, bir boyda 9. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek 10. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer 11. Bir kez 12. Sadece 13. Ancak, yalnız” olarak tanımlandığı, anılan ibarenin, herkesin kullanabileceği türden, tüketicilerin her sektörde maruz kaldıkları, fantezi-orijinal olmayan, ayrım gücü zayıf, basit bir ibare olduğunu, tüketici bu ibareye sürekli maruz kaldığından bu ibareyi her duyduğunda veya gördüğünde belirli bir firma ile ilişkilendirme yoluna gitmeyeceğini, her marka için 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde belirtilen risklerin mutlaka oluşacağı kanaatine doğrudan varılamayacağını, bu risklerin varlığının davacı tarafından ispatının gerektiği, bu durumu ispatlayacak bir delilin mevcut davada bulunmadığı, başvuru konusu markanın tescili veya bu ürünlerle ilgili olarak kullanımı halinde 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde sayılan koşulların ortaya çıkacağına ilişkin olarak da, itirazda, davacının tanınmışlığını ileri sürdüğü markasına verilecek zararın ya da markasının ününden sağlanacak yararın nelerden oluşacağını ve nasıl ortaya çıkacağını gösterir ve olayların olağan akışı içinde belirtilen durumların gerçekten olası olduğu yönünde bir sonuca varmak için yeterli kanaat oluşturacak deliller, argüman ve savlar sunulmadığından, başvurunun 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi uyarınca reddini gerektirecek haklı ve geçerli bir sebep bulunmadığı, başvurunun kötü niyetle yapıldığını gösterir kanıtlar itiraz ekinde sunulmadığından ve Kurul’da başvurunun kötü niyetle yapıldığı yönünde kanaat oluşmadığından kötü niyet iddiasının yerinde görülmediği, dava konusu marka başvurusu kötü niyet açısından irdelendiğinde, markanın yasada öngörülen amacına ve kendisinden beklenen iktisadi işlevlerine aykırı amaçlarla yapılmış bir tescil başvurusu olduğu yönünde yeterli kanaate ulaşılmadığı, davacının sunmuş olduğu delillerin; davalının marka ticareti yapmak, yedekleme veya şantaj yahut davacıyı engelleme, pazara girişini güçleştirme veya davacıya zarar verme kastıyla hareket ettiğini kabule yeterli bulunmadığı, davacının davalının başvurusunun 6769 sayılı SMK’nın 6/9 maddesi anlamında kötü niyetli bir başvuru olduğunu ispat edemediği, hususlarını beyan etmekte ve davanın reddini talep etmektedir.
Davalı … 08/02/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu markanın Bursa Yıldırım bölgesinde … tarafından sektördeki yılların tecrübesi ile 2015 yılından itibaren ürün kalite çizgisini ve ciddiyetini yansıtarak, tüketicilerin ihtiyaçlarını ve mutluluğunu esas alarak kurulmuş olduğu, lokum, kahve, draje, şekerleme ve yaş yemiş üzerine ürünlerin satışını yapmakta olduğu, ayrıca paketleme ve ambalajlama yaptığı, davacının iddiasının aksine taraf markalarının ortalama tüketici tarafından değerlendirildiğinde herhangi bir benzerlik veya ayniyetinin bulunmadığı, “…” markasının orijinal ve kendisine özgü bir işaret olduğu, markaların aynı olduğunu söyleyebilmek için bu markaların birbirleri ile özdeş, farksız, tıpa tıp taklit, aynen veya birebir kopya olmaları gerektiği, gerek yazılış ve gerekse tasarlanış biçimi, markada kullanılan renkler ve şekil unsuru ile bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı markası arasında herhangi bir ayniyet ve/veya ayırt edilemeyecek kadar benzerlik bulunmadığı, davacının markasının görsel olarak ve yazılış olarak farklı olduğu, gerek faaliyet anlamında gerekse hedef kitlesi bakımından iki markanın karıştırılmasına imkan olmadığı, davacının markayı parçalara ayırarak benzerlik yaratma çabasında olduğu, markaların şekil unsurlarında da hiçbir benzerliğin bulunmadığı, gerek kullanılan şekil unsurları gerek yazım karakteri ve gerekse de kullanıldığı emtialar dikkate alındığında tüketicilerin her iki markanın birbirinin devamı olduğunu düşünmeleri ya da bu düşünceyle hareket edebilmelerinin de mümkün olmadığı, markanın kullanılmak istendiği sektörün hitap ettiği tüketici kitlesinin alelade kişilerden ziyade belli bir eğitim seviyesine sahip kişilerden oluştuğu, markaların hitap ettiği tüketici kitlesinin her iki markayı değerlendirirken daha detaylı inceleme yapacak ve markaların farklı firmalara ait olduğunu kolaylıkla tespit edecekleri, davaya konu markanın bütünü itibariyle tüketicilerde bıraktığı genel izlenim çerçevesinde birbirleriyle herhangi bir benzerlik ve işletmeler arasında ekonomik ve organik bir bağ olduğunun düşünülmesine yol açacak düzeyde bir benzerlik oluşturmadığı, her iki markada kullanılan ve benzer olduğu iddia edilen “…” kelime unsurunun herkesin kullanımına açık olan ve farklı firmalar tarafından da tercih edilen bir kelime olduğu, Türk Patent ve Marka Kurumu’na ait internet sitesinde yapılacak basit bir araştırma neticesi “…” ibareli/esas unsurlu markalar listesinin de bunu destekler nitelikte olduğu, “…” kelime unsurunun birçok firma tarafından aynı veya farklı emtialarda tescilli olarak kullanılmakta olduğu, tıpatıp aynı kelime unsuru bile tescil edilirken “hukukta belirlilik ilkesi” gereği “…” kelime unsurlu markasına açılan davanın haksız ve kötü niyetli olduğu, hususlarını beyan etmekte ve davanın reddini talep etmektedir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, SMK m.6/9 hükmü uyarınca davalı şahsın kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı şahsa ait markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şahsın “…” ibareli, 35 ve 39. Sınıfta yer alan bir kısım mal ve hizmetlerin tescili amacıyla 24.02.2020 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.05.2020 tarih ve 348 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 16.08.2020 tarihinde 2004/25380, 2011/100893, 2011/99361, 2014/89613, 2014/89627, 2014/89643, 2015/33379, 2016/85293, 2016/90773, 2017/75381,2017/75385, 2019/40072 sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, m.6/3, m.6/5, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 24.06.2021 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şahsın itiraza karşı 27.07.2021 tarihli karşı görüş sunma dilekçesi sunduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 14.11.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 15.01.2022 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; davaya konu marka kapsamında 35. Sınıfta yer alan hizmetlerin (05. Alt grupta yer alan hizmetler);
YİDK kararının iptali istemi bakımından; davacı şirkete ait 2004 25380, 2011 100893, 2011 99361, 2014 89613, 2014 89627, 2014 89643, 2015 33379, 2016 90773, 2017 75385, 2017 75381, 2019 40072 sayılı markaların tescil kapsamındaki 29, 30 ve 32. sınıflarda yer alan mallar ile BENZER olduğu tespit edilmiştir. Şöyle ki; bu malların ve hizmetlerin niteliği, amacı ve yöntemi aynı olmamasına rağmen, birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olduklarından, hizmetlerin sunulduğu yer genellikle malların satışa sunulduğu yerle aynı olduğundan ve hedeflenen halk kesimi aynı olduğundan benzerlik söz konusudur.
Hükümsüzlük istemi bakımından; davacı şirkete ait olup 2004 25380, 2011 100893, 2011 99361, 2014 89613, 2014 89627, 2014 89643, 2015 33379, 2016 90773, 2017 75385, 2017 75381, 2019 40072, 2017 75385, 2017 63894, 2008 73551, 2008 61600, 2008 51575 sayılı markaların tescil kapsamındaki 29, 30 ve 32. sınıflarda yer alan mallar ile yukarıda açıklanan nedenlerle BENZER olduğu tespit edilmiştir.
Bununla birlikte; davacı şirkete ait hükümsüzlük talebine gerekçe markalardan 2008 51576, 2001 20832, 2008 51575 sayılı markaların tescil kapsamında 35. Sınıfta “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için çeşitli malların bir araya getirilmesi hizmetleri.” nin bulunduğu tespit edilmiştir. 35. sınıfta son alt grupta yer alan bu hizmetler genel ifadeye sahip, belirli bir mal grubuyla sınırlandırılmamış hizmetlerdir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2016/8877 E 2018/171 K, 2015/8504 E 2016/3492 K, 2015/12715 E 2017/1112 K, 2011/15502 E 2013/461 K, 2017/3588 E 2019/642 K sayılı müstekar içtihatlarında da belirtildiği üzere; mağazacılık hizmetinin daha önceki tarihte 35.sınıf için bir belirleme yapılmaksızın genel olarak tescil edilmiş bir marka ile aynı ya da benzer tür hizmetler olduklarının kabulü için, tescilli marka sahibinin itiraz ettiği başvuru kapsamında sayılan malların da kendisi tarafından bu hizmet altında satışa sunulmasının kanıtlanması gerektiği, genel perakende satış hizmetleri için tescilli bir markanın koruma kapsamının “Çoğun içinde az da vardır.” görüşüyle ticari alandaki tüm sektörler tarafından satışa arz edilen malları kapsayacak şekilde geniş belirlenmesinin markanın tescilli olduğu mal ve hizmetler bakımından korunması ilkesine uygun düşmeyeceği gibi benzer işaretler altında ancak farklı sektörlerde satışa arz edilecek mallar bakımından karıştırılma ihtimaline yol açacağı düşüncesinin de kabul edilemeyeceği, ilkeleri benimsenmiştir. Buna göre; davacı şirketin yukarıda belirtilen markalarını 35. sınıfta 29, 30 ve 32. sınıfta yer alan malların bir araya getirilmesi hizmetleri bakımından kullanıldığına ilişkin delil sunmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla söz konusu markaların fiili kullanımı kanıtlanmamış olan bu hizmetler bakımından korunamayacağı değerlendirilmektedir.
Davaya konu markanın başvuru kapsamında 39. sınıfta yer alan hizmetler ile davacı şirket markalarının tescili kapsamındaki mal ve hizmetler arasında ise herhangi bir benzerliğin bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davalı markası, beyaz zemin üzerinde siyah renkte harflerle yazılmış “…” ibaresinden oluşmaktadır. Söz konusu marka herhangi bir şekil unsuru içermemekte, markada yer alan kelime unsurları görsel olarak eşit baskınlıkta yer almaktadır.
Davacı şirkete ait hem YİDK kararının iptali istemine, hem de davaya konu markanın hükümsüzlük talebine gerekçe markalar; tek başına “…” ibaresinden oluşan “…” ve “…” markalarından, “…” ibaresine ek olarak “sıfır”, “life”, “taptaze”, “0” ibarelerini içeren “… “0””, “… SIFIR”, “… life”, “… Taptaze” markalarından, şekil unsuru ile birlikte oluşturulmuş “…” ibaresini daha ön planda içeren “Şekil+…” şeklindeki markadan, şekil unsuru ile birlikte oluşturulmuş “SIFIR” ibaresini daha ön planda içeren “Şekil+… Sıfır” şeklindeki markadan oluşmaktadır. Bu markaların yanı sıra YİDK kararının iptali talebine gerekçe olmayan, ancak davacının davaya konusu markanın hükümsüzlüğü bakımından gerekçe gösterdiği ilk iki harfi “…” ile başlayan bir kısmı şekil unsuru da içeren “….” ibareli markalar incelendiğinde söz konusu markaların dava konusu markadan uzak ve “…” ibaresini ayırt edilir şekilde içermeyen markalar olduğu anlaşıldığından bu markalar bakımından görsel, işitsel veya kavramsal bir benzerlikten söz etmenin mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; Davaya konu markada “…” ibaresinde yer alan ve “bir(1)” ibaresinin kısaltması olarak kullanılan ve tekrarlanan “…” ibarelerinin markada kalan diğer ibarelerden ayrılmaksızın bir bütün olarak anlam ifade etmesi, markanın bir bütün olarak kahvenin lokum ile birlikte ikram edilmesi geleneğine atıfta bulunan ibarelerden oluşması ve “…” ibaresinin zayıf marka olması nedeniyle her ne kadar tek başına ayırt ediciliği olmasa da yapılan eklemelerin dava konusu markayı davacı markalarından uzaklaştırdığı ve farklılaştırdığı, başka bir deyişle, dava konusu markayı, davaya konu hizmetler üzerinde gören makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesiminin, markanın genel görünümü içinde yer alan “…” kelimelerini, ayrı ve bağımsız bir unsur olarak algılamayacağı, markayı bir bütün olarak “…” şeklinde algılayacağı, markanın bütün görünümünün de davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet “…” li markalar ile benzer olmadığı anlaşıldığından markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı şirkete ait “…” ibareli markanın tanınmış olduğu iddiasına ilişkin sunmuş olduğu aşağıdaki deliller incelenmiştir:
1.2014-2018 yılları arası …’de satılan “… sıfır” markalı kola, “…” markalı çeşitli meyve aromalı gazlı içecek ürünlerin tanıtımına ilişkin gazete ilanları, broşürler ve afişler,
2.2015 yılındaki …’de satılan “…” markalı meyve aromalı gazlı içeceğe ait televizyon reklamı,
3.Dava dışı … İÇECEK GIDA SAN.TİC.LTD.ŞTİ. adına “…” markalı ice tea, limonata, mandalina, elma, portakal gibi mevve aromalı gazlı içecek, kola, gazoz ürünlerinin satışına ilişkin 2018 yılına ait fatura detaylı cari liste,
4.2014-2018 yılları arasında dava dışı çeşitli gıda şirketleri tarafından davacı şirket adına düzenlenmiş “…” markalı ice tea, limonata, meyve aromalı gazlı içecek, kola, gazoz ürünlerinin satışına ilişkin faturalar.
Davacı şirket tarafından sunulan dokümanlar söz konusu markanın davacı şirkete ait mağazalar zincirinde 2014-2018 yılları arasındaki kullanımını göstermekle birlikte ayırt ediciliği yüksek olmayan bir ibarenin tanınmışlığının tespiti bakımından tek başına yeterli olması mümkün değildir. Bu bağlamda, davaya gerekçe markaların tanınmış olduğu yönünde bir kanaat oluşmamıştır. Diğer taraftan, 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi kapsamında yapılan inceleme neticesinde taraf markalarının benzer olmadığı ve markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı kanaatine varıldığından, davalının başvuruya konu markasının davacının tescilli markalarından haksız yararlanma sağlaması, davacı markasının itibarına zarar vermesi, ayırt ediciliğini zedelemesi gibi durumların ortaya çıkacağına ilişkin -işaret benzerliği bulunmaması nedeniyle- kanaat oluşmamıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 12.06.2019, E:2018/2285 K:2019/4361)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şahsın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcı peşin alındığından bu hususta ayrıca harç tahsiline yer olmadığına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı TÜRKPATENT’e verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL peşin harç, 80,70 TL başvurma harcı, 23,00 TL vekalet harcı, 208,50 TL posta, tebligat masrafı, 2.000,00 TL bilirkişi ücretine esas olmak üzere toplam 2.392,90 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilini yüzüne karşı, davalı …’ın yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.12/10/2022