Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/91 E. 2021/388 K. 27.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/91 Esas – 2021/388
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/91 Esas
KARAR NO : 2021/388
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 29/03/2021
KARAR TARİHİ : 27/10/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 18/11/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 29/03/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin tanınmış … markasının Türkiye lisansörü olduğunu, … şirketinin ülkemizde üç binden fazla çalışanı olduğunu, bini aşkın mağazada on altı binden fazla satış noktasında faaliyet gösterdiğini, … markasının dünyanın en tanınmış markalarından olduğunu, davalı tarafından usul ve yasaya aykırı olarak … sayılı “cepte birikim” başvurusunda bulunulduğunu, bu başvurunun, müvekkilinin tescilli ve tanınmış “cep” markaları ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, müvekkili tarafından yoğun emek ve etkin tanıtım faaliyetleri sonucu tüketiciler nezdinde müvekkili ile özdeşleşmiş olan markalardan birinin “cep” kök markaları olduğunu, müvekkilinin “cep” ve “cepte” ibaresine ekli ibare ve şekillerle oluşturulmuş 242 adet tescilli markasının ve devam etmekte olan başvurularının bulunduğunu, bu markaların seri marka niteliği taşıdığını, tüketicilerin “cep” kök seri mahiyetteki markalarını taşıyan mal ve hizmetlerden satın almak veya yararlanmak isterken başvuru sahibinin “cepte birikim” işaretini taşıyan mal ve hizmetleri satın alma yönünde tercihte bulunabileceklerini, bu durumun, müvekkili markasının ayırt edici gücünün ve etkileme alanının zayıflamasına yol açacağını, davalı markanın esas ve ortak unsurlarının müvekkili markaları ile aynı olduğunu, müvekkili markalarının uzun yıllar boyunca yapılan yatırımlar ve kullanımlar neticesinde neredeyse tanınmış olduğunu, dava konusu markanın tesciline izin verilmesi halinde, müvekkili markalarının üzerindeki ayırt ediciliğin zarar göreceğini, çeşitli yargı kararlarında, müvekkilinin markalarının ortak “cep” unsuru içerir markalar ile benzer görülerek iltibas ihtimalinin varlığının kabul edildiğini, başvuru konusu markanın aynı zamanda kötü niyetle tescil edilmek istenildiğini, bu nedenle tüm mal ve sınıflar yönünden hükümsüz kılınması gerektiğini, mahkemelerce müvekkili lehine verilmiş kararların bulunduğunu, müvekkili markalarının tanınmış olduğunu, dava konusu başvurunun kötü niyetli bir başvuru olduğunu iddia ederek; … sayılı YİDK kararının iptaline, … sayılı marka başvurusunun tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 01/04/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı vekilinin, başvuruya konu “CEPTE BİRİKİM” ibareli işaret ile davacı adına tescilli
“CEP” ibaresini münhasır ya da esas unsur olarak içeren markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede
benzerlik olduğu, bu durumun iltibasa neden olacağı, iddiasının yerinde olmadığını, tescili talep edilen
dava konusu işaretin, tanınmışlığı iddia edilen “CEP” ibaresini esas ya da münhasır unsur olarak içeren
markalar ile söz konusu durumları doğuracak bir ilişki içinde olduğu iddiasının yerinde olmadığını, davacı vekilinin, SMK m.6/9 hükmü bağlamında kötü niyete ilişkin iddiaları hukuki dayanaktan
yoksun olduğunu beyan ederek; … sayılı YİDK kararının iptali isteminin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Tasarruf Gayrimenkul Otomotiv Organizasyon Pazarlama Ve Ticaret Anonim Şirketi vekili 03/05/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markalarının ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olmadıklarını, jenerik unsurların karşılaştırma dışı bırakılması gerektiğini, markaların bütünsel olarak farklı algılar yarattıklarını, müvekkili markasının özgün nitelikte olduğunu, “birikim” kelimesinin ön planda olduğunu, müvekkilinin diğer tescilli markaları ile bağlantı kurulması amaçlanarak markanın tasarlandığını, müvekkilinin “birtasarruf, birinciel.com, …” gibi markalarının bulunduğunu, Yargıtay ‘ın “cep” markaları ile ilgili verdiği kararların bulunduğunu, taraf markalarının kapsamlarının farklı olduklarını, davacı yanın markalarını kullanmadığını, müvekkili markasının 19, 36 ve 37. Sınıf mal ve hizmetleri kapsadığını, davacı markalarının ise 09, 35, 38 ve 42. Sınıf mal ve hizmetleri kapsadığını, “cep” ibaresinin kimsenin tekeline bırakılamayacak bir ibare olduğunu, buna dair verilmiş kararların bulunduğunu, davacı markalarının tanınmış olmadığını, müvekkili başvurusunun kötü niyetli olmadığını savunarak; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “CEPTE BİRİKİM” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “CEP/CEPTE” ibareli markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalının marka başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “CEPTE BİRİKİM” ibaresinin 19, 36 ve 37. sınıflarda bulunan “19.sınıf: Bu sınıfa dahil biçimlendirilmemiş halde malzemeler: kum, çakıl, mıcır, asfalt, zift, çimento, kireç, alçı, sıva, beton, blok mermer. Beton, alçı, toprak, kil, taş, mermer, ahşap, plastik veya sentetik malzemelerden imal edilmiş ve şekil almış yapı/inşaat/yol yapımı ve benzer amaçlı malzemeler: metalden olmayan binalar/yapılar, yapı elemanları, direkler, bariyerler, tabii veya sentetik ısı ile yapıştırılabilen kaplamalar, çatılar için ziftli kartonlar, ziftli kaplamalar, ahşap ve sentetik malzemeden kapı ve pencereler. Yollar için metal, mekanik ve aydınlatmalı olmayan trafik işaretleri. Beton, taş veya mermerden yapılmış anıtlar, heykeller. İnşaatlar için cam ürünleri. Metalden olmayan prefabrik yüzme havuzları. Akvaryum kumları. 36.sınıf: Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri. 37.sınıf: İnşaat hizmetleri, inşaat araç – gereçlerinin ve iş makinelerinin kiralanması hizmetleri. Temizlik hizmetleri; dezenfeksiyon hizmetleri; haşere ilaçlama hizmetleri; temizlik araçları ve makinelerinin kiralanması hizmetleri. Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu). Deniz araçlarının bakımı ve tamiri hizmetleri; gemi inşaatı hizmetleri. Hava taşıtlarının bakım ve tamiri hizmetleri. Mobilyalara ilişkin döşeme, tamir, restorasyon hizmetleri. Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Giysilerin temizliği, bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Asansör tamiri ve bakımı hizmetleri. Saat tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. Ayakkabı, çanta, kemer tamiri hizmetleri.” mal ve hizmetlerinin tescili amacıyla 30.09.2019 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 28.10.2019 tarih ve 335 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 30.12.2019 tarihinde …. sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın 6/1, 6/3, 6/4, 6/5 ve 6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, davalı şirketin 17.02.2020 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi ibraz ettiği, yayıma yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 30.11.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şirketin 06.12.2020 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi ibraz ettiği, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 28.01.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 09.03.2021 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere dava konusu … sayılı marka başvurusu kapsamında yer alan “19.sınıf: Bu sınıfa dahil biçimlendirilmemiş halde malzemeler: kum, çakıl, mıcır, asfalt, zift, çimento, kireç, alçı, sıva, beton, blok mermer. Beton, alçı, toprak, kil, taş, mermer, ahşap, plastik veya sentetik malzemelerden imal edilmiş ve şekil almış yapı/inşaat/yol yapımı ve benzer amaçlı malzemeler: metalden olmayan binalar/yapılar, yapı elemanları, direkler, bariyerler, tabii veya sentetik ısı ile yapıştırılabilen kaplamalar, çatılar için ziftli kartonlar, ziftli kaplamalar, ahşap ve sentetik malzemeden kapı ve pencereler. Yollar için metal, mekanik ve aydınlatmalı olmayan trafik işaretleri. Beton, taş veya mermerden yapılmış anıtlar, heykeller. İnşaatlar için cam ürünleri. Metalden olmayan prefabrik yüzme havuzları. Akvaryum kumları. 36.sınıf: Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri. 37.sınıf: İnşaat hizmetleri, inşaat araç – gereçlerinin ve iş makinelerinin kiralanması hizmetleri. Temizlik hizmetleri; dezenfeksiyon hizmetleri; haşere ilaçlama hizmetleri; temizlik araçları ve makinelerinin kiralanması hizmetleri. Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu). Deniz araçlarının bakımı ve tamiri hizmetleri; gemi inşaatı hizmetleri. Hava taşıtlarının bakım ve tamiri hizmetleri. Mobilyalara ilişkin döşeme, tamir, restorasyon hizmetleri. Isıtma, havalandırma ve su tesisatının kurulması (tesis edilmesi), bakımı ve tamiri hizmetleri. Giysilerin temizliği, bakımı ve tamiri hizmetleri. Sınai makinelerin ve cihazların, büro makinelerinin ve cihazlarının, haberleşme cihazlarının, elektrikli ve elektronik cihazların tesisi, bakımı ve tamiri hizmetleri. Asansör tamiri ve bakımı hizmetleri. Saat tamiri hizmetleri. Madencilik, maden çıkarma hizmetleri. Ayakkabı, çanta, kemer tamiri hizmetleri.” mal ve hizmetlerinin tamamı, davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar kapsamında yer alan ve bilirkişi raporunda koyu ve altı çizgili olarak belirtilen mal ve hizmetlerle aynı, aynı tür, benzerdir.
Bilirkişi raporunda oluşturulan tablodan da görülebileceği üzere; dava konusu marka kapsamında yer alan 36. sınıftaki genel anlamda finansal hizmetlerin, davacı yanın önceki tarihli birçok markasında yer almakta olduğu, taraf markalarının bu hizmet sınıfı açısından aynı ya da aynı tür hizmetleri kapsadığı, bununla birlikte dava konusu markada 19 ve 37. sınıfta yer alan mal ve hizmetlerin ise davacı yanın işlem dosyasına dayanak yaptığı markalardan yalnızca … sayılı marka kapsamında yer alan mal ve hizmetler ile benzer olduğu, yine davacı yanın hükümsüzlük talebi açısından yapılan incelemede de sair markalarından …. sayılı marka gibi markaları kapsamında 35. sınıf 05. alt grubunda 19. sınıf malların satışına özgülenmiş tescillerin de mevcut olduğu görülmüştür.
Bu bağlamda dava konusu marka kapsamında yer alan tüm mal ve hizmetler açısından taraf markalarının benzer ihtiyaçları karşılayan, benzer tüketici kitlelerine hitap eden, birbirlerini tamamlayan veya birbirleri ile rekabet içerisinde olan, satış, sunum ve dağıtım kanalları benzer mahiyette oldukları değerlendirilmiştir.
Davaya konu … sayılı “CEPTE BİRİKİM” şeklindeki markanın; “CEPTE” ve “BİRİKİM” kelimelerinin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş bir sözcük markası olduğu, “BİRİKİM” ibaresinin kırmızı renk ile yazıldığı, bunun dışında markanın görsel anlamda hiçbir ek unsurunun bulunmadığı, keza yine her iki kelimenin bir araya getirilmesi ile ortaya çıkan bütünün de kelimelerin bağımsız anlamlarından farklılaşan bir anlam edinmediği, markanın bütün olarak tüketici nezdinde markasal bir algı yaratmaya elverişli olduğu değerlendirilmektedir.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar incelendiğinde ise; “CEP” kök sözcük unsuru ve bu unsur etrafına eklenen ek sözcük unsurları veya şekil unsurları ile oluşturulmuş işaretlerden ibaret olduğu görülmüştür. Davacı yan markalarında, genel anlamda markaya karakteristik özellik kazandıracak herhangi bir şekil unsuru görülmemekle birlikte davacının tamamı büyük harflerden oluşan markalarında “CEP” sözcüğünün yazımında genel olarak “C-E” harfleri daha büyük punto ile yazılmakta iken “P” harfinin yarı boyutta yazıldığı görülmekte olup bu şekildeki bir yazım karakterinin, davacı yan markalarının belki de tek karakteristik özelliği olarak kabulü mümkündür. Bununla birlikte davacının markaları arasında “cep service” şeklinde tescilli bir markası da bulunmaktadır.
Taraf markaları bütün olarak karşılaştırıldığında; görsel, işitsel ve kavramsal olarak iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, davacıya ait “Cep Birikim” markası kapsamındaki mal ve hizmetlerle dava konusu marka kapsamında yer alan mal ve hizmetler arasında benzerlik bulunmadığı, bunun haricinde; taraf markalarının yalnızca “CEP” ortak unsurunu içerdiği, “CEP” ibaresinin, günümüzde cep telefonu olarak tanımlanan mobil telefonlar için halk arasında yaygın olarak kullanılmakta olan bir ibare olduğu, yine örneğin PDA (Personal Data Assistant) olarak da bilinen taşınabilir küçük bilgisayarlar için de “cep bilgisayarı” tabirinin halk arasında bilinen ve yaygın olarak kullanılan başka bir ibare olduğu, başka bir örnekte ise yine günümüzde cep telefonları aracılığıyla erişilebilen bankacılık hizmetleri için de “cep bankacılığı” adının yaygın bir isim haline geldiği, dolayısıyla gelişen teknoloji ile birlikte ortaya çıkan ve “akıllı cihazlar” olarak tabir edilen cep telefonları, cep bilgisayarları, tabletler vb. elektronik iletişim cihazlarının yaygınlaşması ile birlikte bu cihazlar için çok daha fazla uygulama ve programlar geliştirilmeye başlanmış ve ticaret hayatında faaliyet gösteren firmaların, verdikleri hizmetlere tüketicinin daha kolay, hızlı ve istedikleri yerden anında ulaşabilmesini sağlamak adına geliştirdikleri bu programlara genel olarak “cep” ibaresini de ekleyerek isimler tercih ettikleri, dolayısıyla “cep” ibaresinin günümüz şartlarında elektronik cihazlar, haberleşme, bilişim, telekomünikasyon ve iletişim alanındaki mal ve hizmetler başta olmak üzere bankacılık hizmetleri, market alışverişi, yayıncılık hizmetleri, e-ticaret sitelerinin mobil uygulamaları, elektronik kitaplar, restoran faaliyetleri, temizlik hizmetleri, araç kiralama ve makine kiralama, satış hizmetleri vs. hemen her türlü mal ve hizmette ticari işletmelerce oldukça yaygın olarak kullanıldığı ve ileride de kullanılacağı, başka bir ifadeyle ticaret hayatında herkesin kullanımına açık olması gereken “cep” ibaresinin tüketici algısında son derece zayıf ve kimsenin tekeline bırakılmaması gereken bir ibare olduğu, “cep” ibaresi günümüz şartlarındaki mezkur kullanımlarında, çoğu zaman tüketiciye yalnızca sunulan hizmetin niteliği konusunda mesaj verme amacıyla ticaret hayatında kullanıldığı, bu anlamda ve tekrar vurgulamak gerekir ise günümüz koşullarında, “cep” ibaresini ticaret hayatında gören tüketici açısından anılan işaretin, kullanım şekline göre değişkenlik göstermek kaydıyla markasal bir algı oluşturmayı “tek başına” yaratmayacağı, her ne kadar “Cep” ibaresinin 2000’li yılların başından beri davacı yanca marka olarak koruma altına alındığı görülmekte ise de cep telefonlarının 2000’li yılların başındaki yaygınlığı ve “cep” ibaresinin o dönemki kullanımları ile günümüz şartlarındaki yaygınlığı ve kullanımının kıyaslanamayacak düzeyde farklı olduğu, başka bir ifadeyle, aslında belki başlangıçta ayırt ediciliği daha yüksek olarak yorumlanabilecek bir işaretin, günümüzde çoğu mal sınıfında ve hizmet sektörünün, tüketiciye bir hizmet aracılığıyla sunulabilen tüm ticari faaliyetler bakımından cep telefonları aracılığıyla verilen hizmetleri ifade etmek için hemen her sektörde yaygın şekilde kullanılan bir işaret haline – teknolojik gereklilikler ve değişikliklerin günlük hayata yansıması nedeniyle– dönüştüğü, bu nedenle tüketicinin, bu kapsamda kullanımı mümkün herhangi bir mal veya hizmet grubunda “cep” kelimesini gördüğünde, anılan ibareyi öncelikli olarak kelimenin birincil/öncül/gündelik sözlük anlamı ile ilişkilendireceği, bu nedenle “cep” ibaresinin kimi mal ve hizmet sınıfları açısından kimsenin tekeline bırakılmasının doğru olmayacağı, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 16.11.2017 tarih 2016/3172 E 2017/6257 K sayılı kararında da; “CEP” ibaresinin ayırt ediciliği düşük zayıf bir ibare olduğunun belirtildiği, her ne kadar tescilli bir markanın asgari düzeyde korunması bir zorunluluk ise de bu korumanın, günümüz koşullarındaki ayırt edici vasfı tartışılır ibareler için işaretin kendi kapsamı ile sınırlı olması gerektiği, başka bir ifadeyle dava konusu marka, her ne kadar davacının önceki tarihli “cep” markalarını ön ses olarak ve bir bütün şeklinde taşımakta ise de tüketici açısından kaynak gösterme fonksiyonu bu denli zayıf bir işaret açısından önceki / sonraki marka arasında bir yanılgı oluşması ya da idari / iktisadi kaynaklar açısından ilişki kurmasının beklenmesinin mümkün olmadığı, davacıya ait markaların ayırt edici vasfının zayıflığının, aynı ibarenin kullanımı ile oluşturulduğu görülen 200’ü aşkın markaya rağmen bir seri marka algısı da yaratmaya yetmeyeceği, zira seri marka kavramının temelinde, sonraki oluşturulan işaretin, önceki marka ailesinin yeni bir ferdi olarak algılanması riskinin yer aldığı, hâlbuki kurum nezdinde zaten bu ibarenin onlarca farklı marka sahibi adına yüzlerce farklı başvuruya halihazırda konu edilmiş olduğu, dolayısıyla normal şartlarda bu denli çok sayıdaki önceki tescilin, sonraki başvurunun da önceki zincirin devamı olarak algılanmasına neden olacağından bahsedilebileceği varsayımında bulunulsa dahi somut uyuşmazlık konusu gibi bir ortak işaretten kaynaklı olarak bir “seri/zincir markadan” bahsedilemeyeceği, bu mahiyetteki markalarda iltibasın ancak imaj devrine yol açacak bir benzerliğin mevcut olması halinde mümkün olabileceği, halbuki somut olayda dava konusu markanın, davacı markalarından imaj devrini temin edecek bir biçimde kullanılmadığı, her ne kadar davacı yan, “cep” ibaresini ön plana çıkartır şekilde meydana getirdiği çok sayıda markanın sahibi ise de TÜRKPATENT nezdinde “cep” ibaresini içerir yüzlerce farklı markanın da yine farklı farklı sektörlerde faaliyet gösteren pek çok farklı firma/kişi adına kayıtlı olduğu, bununla birlikte davacı yanın işlem dosyasına dayanak yaptığı markalardan 2009/39126 sayılı “Cep Birikim” markası ile dava konusu “CEPTE BİRİKİM” markasının, “cep + sözcük” unsurundaki ortaklık bakımından birbirine en çok yanaşmış ve tüketiciye aynı doğrultuda anlam veren, telaffuzları birbirine oldukça benzer markalar oldukları değerlendirilebilir ise de davacı yanın anılan markası kapsamında, uyuşmazlık konusu mal ve hizmet sınıflarının yer almadığı, farklı mal ve hizmet sınıflarında tescilli olduğu görülen bu markanın, markalardaki ortak unsurların ayırt ediciliğinin de son derece zayıf/kısıtlı olduğu göz önüne alındığında, ilgili tüketici kitlesi nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açabilecek bir sonuç ortaya koymayacağı, nihayetinde her ne kadar taraf markaları, başvuru kapsamındaki mal ve hizmetlerin tamamı açısından aynı tür ya da benzer hizmetleri kapsamakta iseler de bahsi geçen mal ve hizmetlerin ilgili tüketici kitlesinin niteliği de gözetildiğinde, tüketicinin, davacıya ait markayı taşıyan mal ya da hizmetlerden yararlanmak isterken, davalıya ait markayı taşıyan mal ve hizmetleri satın alma olasılığının bulunmadığı, kaldı ki sadece “cep” ibaresinin varlığından kaynaklı olarak önceki ve sonraki markalar arasında bir ilişki kurulma ihtimalinin mevcut olmadığı, davacının “cep” şeklinde bir seri marka ailesi var ise de bu seri marka ailesinin her bir üyesinin zayıf ayırt edici nitelikte olduğu, dolayısıyla sonraki yaratılan markanın herhangi bir şekilde önceki markadan imaj teminine neden olacak özellikler taşımaması halinde, günümüz koşullarında, “cep” ya da “cepte” ibarelerinin, herhangi bir hak sahibine münhasır bir aidiyet taşımayacağı ve tüketicinin de bu bilinç ile hareket ederken salt “cep” veya “cepte” ibareleri nedeniyle herhangi iki marka arasında iktisadi – idari bir bağlantı kurmayacağı, (“cep” veya “cepte” + “sözcük”) şeklindeki kombinasyonları “cep telefonları aracılığıyla verilen/satın alınabilen bir hizmetin adı” olarak algılayacağı, dava konusu markanın da bir bütün olarak davacı markaları ile herhangi bir şekilde benzerlik taşımadığı, dolayısıyla karşılaştırılan markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacı yanın, yayına itiraz aşamasında, yayına itiraz dilekçesi ekinde çok sayıda delil ibrazında bulunduğu, sunulan bu deliller incelendiklerinde; delillerin büyük çoğunluğunun tarihsiz dokümanlar oldukları, reklam ve satış miktarlarına yönelik harcamaları gösterir tarihsiz ve resmiyeti bulunmayan kayıtların bulunduğu, “cep” ibareli hizmetlerine dair açıklamaların yer aldığı tarihsiz dokümanların bulunduğu, 2006-2007 yıllarına ait birtakım “webarchieve” kayıtlarının bulunduğu, … Freezone markalarına ait tanıtıcı dokümanların yer aldığı, davacı yanın 21/04/2021 tarihli dilekçesi ile dava aşamasında da delil ibrazında bulunduğu, bu delil evrakında; davacının “cep” ibareli markalarının listesi, mahkeme kararları, tarihsiz ya da tek taraflı olarak düzenlenmiş dokümanlar, bilgi amaçlı haber örneklerinin bulunduğu, bu ve benzeri mahiyette sunulduğu görülen delillerin hiçbirinin; davacı yanın “cep” ibareli markalarının, “…” lider markasından bağımsız bir şekilde tanınmış olduğu ya da kullanım sonucunda yüksek bilinirlik elde ettiği yönünde bir kanaate varılmasını sağlayacak nitelik ve nicelikte olmadığı anlaşıldığından SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü koşullarının somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markanın iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcı peşin alındığından bu hususta ayrıca harç tahsiline yer olmadığına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 17,00 TL vekalet harcı, 224,50 TL posta, tebligat masrafı, 1.750,00 TL bilirkişi ücretine esas olmak üzere toplam 2.110,10 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … Tasarruf Gayrimenkul Otomotiv Organizasyon Pazarlama Ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından yapılan 25,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Tasarruf Gayrimenkul Otomotiv Organizasyon Pazarlama Ve Ticaret Anonim Şirketi’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekilinin, davalı kurum vekilinin ve davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.27/10/2021