Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/65 E. 2022/79 K. 02.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/65 Esas
KARAR NO : 2022/79

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 08/03/2021
KARAR TARİHİ : 02/03/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/04/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 08/03/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ortopedik ayakkabı ve terlikleri ile dünyanın önde gelen firmalarından biri olduğunu, müvekkili ürünlerinin 1987 yılından bu yana ülkemizde de satışa konu edildiğini, özellikle son 10 yılda tüketiciler tarafından yoğun ilgi gören bir ürün olduğunu, müvekkilinin ürünlerinin taban deseni şeklindeki markasının hali hazırda menşe ülkesi Almanya başta olmak üzere İtalya, İngiltere, İspanya gibi ülkelerde tescil edilmiş olduğunu, yine müvekkilinin 2015/10573 sayısı ile ülkemizde gerçekleştirdiği başvuru kurum tarafından reddedilmiş ise de verilen kararın iptaline yönelik Ankara 1. FSHHM’de … sayılı dava sonucunda kararın iptaline karar verildiğini, söz konusu dosyanın nihai olarak kesinleştiğini, müvekkili ürünlerinin yüksek bir tanınmışlığı bulunduğunu, müvekkilinin “…” isimli modelinin de alelade bir şekil markası olmayıp çok tanınmış ve özgün bir model olduğunu, müvekkilinin bu ürünü çok uzun yıllardır kullanmakta olduğunu, 2020/76837 sayısı ile gerçekleştirilen başvurunun, yapılan ilk incelemeler sonrasında 5/1-b, 5/1-c ve 5/1-e maddeleri uyarınca reddine karar verildiğini, halbuki müvekkilinin ürünlerinin uzun yıllardır kullanım sonucunda ayırt edicilik elde etmiş olduğunu, müvekkilinin “…” modeli isimli ürününün alışılmadık bir şekle sahip olup ekstra birtakım unsurlar içerdiğini ve tüketici tarafından da bir kişiye ait olduğu anlaşılabilecek ürünler olduklarını, müvekkili ürün modelinin sıradan bir terlik veya sandaletten farklı olarak, iki bantlı oluşturulan bu modelin üç boyutlu marka özelliğini taşıdığını, müvekkilinin modelinde taban, üst taban, üst bölüm özelliklerinin müvekkilinin … markaları ile özdeş hale geldiğini, müvekkili taban modellerinin dahi tek başına ayırt edici ve özgün bir model olarak görülmesi gerektiğini, muhtelif mahkemelerce verilmiş kararlarda müvekkilinin 2015/10573 ve 2015/12595 sayılı markaları ile ilgili verilen kararların işbu dava açısından da emsal teşkil ettiğini, Kurum tarafından verilmiş çok sayıda kararda benzer şekil markalarının tesciline karar verildiğini, müvekkili marka başvurusunun soyut ayırt ediciliğinin dahi bulunmadığı yönündeki tespiti kabul etmediklerini, aynı şekilde SMK 5/1-c maddesi anlamında müvekkilinin … modelleri ürünlerinin tanımlayıcı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili markasının ürünün doğal şekli olarak nitelendirilemeyeceğini, pek çok farklı terlik ve ayak ürünün piyasada birçok form ve tasarımda bulunduğunu, müvekkilinin ürünlerinin gerek taban yapısı gerekse de orijinal üst bölümleri itibariyle doğrudan marka sahibini çağrıştırdığını, yine müvekkili markalarının kullanım sonucunda ayırt edicilik kazandığının kabulü gerekeceğini, buna dair çok sayıda delili dosyaya sunduklarını, … modeli isimli ürünlerin ilgili piyasada çok uzun yıllardır satıldığını, müvekkilinin bu modeller için çok ciddi ve yüksek bütçeli reklam ve promosyon faaliyetlerinde bulunduğunu, müvekkilinin “…” markasının ise zaten tanınmış marka olduğunu, bu nedenle bu başvurunun da tüketici nezdinde kullanım sonucunda ayırt edicilik kazandığının kabulünün gerekeceğini, iddia ederek … sayılı YİDK kararının iptalini talep ettiği görülmektedir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 16/03/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Söz konusu şeklin bir ticari
işletmeyi ya da hizmeti başka bir ticari işletme ya da hizmetten ayırt etmeye de imkân
vermeyeceğini, somut ve soyut ayırt ediciliğinin olmadığını ve SMK 5/1-b-c-e hükümleri anlamında tescil edilemeyeceğini, davacı tarafın, … markasının müvekkili adına tescilli olduğunu,
kullanıldığını, bu kapsamda dava konusu şekil markasının SMK 5/2 maddesi anlamında
kullanımla ayırt edici nitelik kazandığını, başvurunun reddedilemeyeceğini iddia ettiğini, söz konusu iddianın isabetli olmadığını, durumu kanıtlayan somut ve yeterli verinin dosyada bulunmadığını, gerçek olanın bu şeklin
standart kullanım olarak hatırlanacağını, sektörün büyüklüğü ve sektörde çok sayıda firma
ile marka olduğu dikkate alındığında, standart görselden ibaret başvurunun bilinen çağrışımından
bağımsızlaştırılarak davacı firma ile özdeşleştirildiği sonucuna varılmasının isabetli olmayacağını, davanın bu yönüyle de reddine karar verilmesini, verilmiş olan YİDK kararının tüm yönleriyle hukuka uygun olduğunu beyanla; davanın reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davacıya ait 2020/76837 sayılı “ÜÇ BOYUTLU ŞEKİL” marka başvurusunun SMK m.5/1-b bendi uyarınca somut ayırt edici niteliğinin bulunup bulunmadığı, SMK m.5/1-c bendi uyarınca tasviri nitelikte olup olmadığı, SMK m.5/1-e hükmü uyarınca tescil kapsamındaki emtialar bakımından emtiaların özelliğini ya da şeklini belirten bir işaret olup olmadığı, SMK m.5/2 hükmü uyarınca kullanım yolu ile ayırt edicilik kazanıp kazanmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davacının 08.07.2020 tarihinde “ÜÇ BOYUTLU ŞEKİL” ibareli 2020/76837 sayılı başvuru ile 25.sınıfta yer alan “Tabanlar; iç tabanlar; ortopedik amaçlı olmayan ayakkabı dolguları; ayak giysileri.” için tescil talebinde bulunduğu, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından 6769 sayılı SMK m.5/1-b, c ve e hükümleri gereği marka tescil başvurusunun reddine karar verildiği, davacı tarafından 11.12.2020 tarihinde karara itiraz edildiği, 23.01.2021 tarihinde Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu yapmış olduğu incelemede, … sayılı kararı ile itirazın ve başvurunun reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 25.01.2021 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından eldeki davanın iki aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Kanun m.4 hükmüne göre; Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
Markanın; ayırt etme, mal veya hizmetin işletmesel kökenini gösterme, mal veya hizmetin niteliklerini garanti etme, reklam, tekelleştirme ve koruma işlevleri bulunduğu kabul edilir. (Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku; Aralık 2005; 4.Bası; sh.356) Ayırt etme işlevi, marka kavramına dahil olan, piyasada bir mal ya da hizmeti diğerlerinden farklılaştırmaya hizmet eden, mal ya da hizmete adeta kişilik kazandıran, o mal ya da hizmete bir ad veren temel unsuru ifade eder. Köken işlevi, malın ya da hizmetin hangi işletmeye ait olduğunun marka ile gösterildiği anlamına gelip, bu işlevin bugün anlamını yitirdiği, globalleşen ekonomi ve piyasada bulunan aktörlerin ve ürünlerin çeşitliliği ile dinamizmi karşısında alıcılardan pek azının piyasadaki mal ya da hizmetlerin hangi işletmeye ait olduğunu markadan anladıkları söylenebilir. Garanti işlevi, bir marka altında pazarlanan mal ya hizmetin kalitesi ile ilgili olup, bu işlev sayesinde alıcı, piyasada bulunan ve deneyimlediği mal ya da hizmetleri nitelik olarak değerlendirme imkanına sahip olmakta, buna bağlı olarak bazı mal ya da hizmetlerin imajında değer artışı, bazılarında ise değer azalışı meydana gelebilmektedir. Reklam işlevi, markanın, ait olduğu mal ya da hizmetin ayırt ediciliğini sağlayan işaret olduğuna göre, bu işaretin mal ya da emek sarfedilerek geniş halk kitlesine ulaştırılmasını, böylece ilgili markaya konu mal ya da hizmetin pazar payının arttırılmasını ifade eder. Bununla bağlantılı olarak ilgili mal ya da hizmetin piyasada gördüğü rağbetin hakim duruma gelmesi söz konusu olabilecek, bu da markanın tekelleştirme işlevine hizmet edecektir.
Markanın en önemli fonksiyonu ayırt edici bir işaret olmasıdır. Markaya bu fonksiyonu kazandıran, soyut ayırt ediciliğidir. Soyut ayırt edicilik; bir işaretin, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini, bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli olması halidir. Bir işaret soyut ayırt edici niteliğe sahip değilse, ayırt edicilik fonksiyonuna da sahip olmayacaktır. Marka, ayırt edicilik fonksiyonunun gereği olarak, mal ve hizmetleri ferdileştirmekte ve bunları tüketiciler için piyasada teşhis edilebilir hale getirmektedir. Bu yolla tüketiciler, almak istedikleri mal ve hizmetleri başka teşebbüslerin mal ve hizmetlerinden ayırt edebilmektedirler. Ayrıca, mal ve hizmetlerin piyasada teşhis edilebilir hale getirilmesi ile, farklı teşebbüslerin mal ve hizmetleri için piyasa şeffaflığı sağlanmaktadır. Piyasa şeffaflığının yerine getirilebilmesi, markanın iletişim fonksiyonu ile kolaylaşır. Markanın iletişim fonksiyonu, piyasada mal ve hizmet arz edenlerle talep edenlerin aralarında iletişim kurmalarını sağlamaktadır. Bu yolla marka, teşebbüslerin mal ve hizmetlerini kolayca pazarlamalarına, tüketicilerin malın imajı hakkında bilgilendirilmelerine hizmet etmektedir. Markanın çok fonksiyonluluğu, marka hukukuna ilişkin düzenlemelerin uygulama alanının tayininde ve problemlerin çözümünde büyük önem arz etmekte ve dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle, bir işaretin soyut ayırt ediciliğe sahip olup olmadığının belirlenmesinde markanın belirtilen bu fonksiyonlarının göz önünde bulundurulması gerekir. (Beşir Fatih Doğan; Türk, Alman ve AB Hukuku’na Göre Marka Olamayacak İşaretlerin Kullanım Sonucu Ayırt Edici Nitelik Kazanarak Tescil Edilebilirliği Sorunu; FMR; Y.6; C.6; S.2006/3)
6769 sayılı Kanun m.5/1-b bendinde belirtilen “Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler” somut ayırt edici güçten yoksun işaretlerdir. Bu işaretler, hiçbir ayırt ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla ilgili tüketici kesimi tarafından marka olarak algılanmayacak işaretler olarak madde gerekçesinde açıklanmıştır.
Somut ayırt edicilik, marka olarak tescili talep edilen işaretin, tescile konu mal veya hizmetleri diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli olması halidir. Soyut ayırt edici gücü haiz bir işaretin somut ayırt edici güce sahip olup olmadığının tespitinde, işaretin tescil başvurusuna konu olan mal veya hizmetler bakımından ayırt edicilik fonksiyonuna sahip olup olmadığının dikkate alınması gerekmektedir. İşaretin, somut ayırt edici güce sahip olup olmadığı, piyasada oluşan kanaate göre tespit edilmektedir. Bu kanaatin oluşmasında değişik faktörler etkili olmaktadır. İşaretin orijinalliği, tanınmışlığı, piyasada genel olarak kullanılırlığı, kullanımın süresi ve yoğunluğu gibi kıstaslar, bu ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Eğer bir işaret, piyasada oluşan kanaate göre tescili talep edilen mal veya hizmetler bakımından ayırt edicilik fonksiyonuna sahipse, kullanım sonucu ayırt edici güç kazanmasına gerek kalmaksızın marka olarak tescil edilebilecektir. O an için işaretin ayırt ediciliğinin bulunmadığı kabul ediliyorsa, işaret ancak kullanım neticesi bu gücü kazanabilir veya zaman içerisinde piyasadaki kanaatin değişmesi neticesi bu güç kazanılabilir.
6769 sayılı SMK m.5/1-c bendinde; Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir.
Hüküm uyarınca, ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten, üretim hizmetlerinin yapıldığı zamanı gösteren, malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini ifade eden sözcükleri münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretler marka olarak alınamazlar. Bu mutlak red nedeninin kabulünün birinci sebebi; marka olarak tescili istenen işaretin, ilgili mal veya hizmetin kendisini veya onun bazı karakteristik özelliklerini belirten ad veya işaretlerden oluşması halinde, sözkonusu işaretin o mal ve hizmetin karşılığı olan kavram ile özdeşleşecek olması, bu sebeple mezkûr işaretin ayırt edici nitelik unsurundan yoksun bulunmasıdır. İkinci sebep ise; malın ve hizmetin kendisini veya onun bazı karakteristik özelliklerini ifade eden bir işaretin marka olarak tescili suretiyle, herkesin kullandığı bir işareti bir şahsın inhisarına vermemek düşüncesidir.(Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku; Aralık 2005; 4.Bası; sh.381)
SMK m.5/1-e hükmünde; Malın doğası gereği ortaya çıkan şeklini ya da başka bir özelliğini veya teknik bir sonucu elde etmek için zorunlu olan veya mala asli değerini veren şeklî ya da başka bir özelliğini münhasıran içeren işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir. Söz konusu hükmün amacı, belirtilen şekillerin bir kişinin tekeline verilmesini önlemektir. Zira, malın özgün yapısından kaynaklanan, teknik olarak zorunlu olan ve mala aslî değerini veren biçimsel özellikler bir kişi lehine marka olarak tescil edildiğinde, rakiplerin ürünlerine biçim verme özgürlüğü önemli ölçüde sınırlanmış olacaktır.
SMK m.5/2 hükmüne göre; Bir marka, başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mal veya hizmetler bakımından bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa bu markanın tescili birinci fıkranın (b), (c) ve (d) bentlerine göre reddedilemez.
Hükme göre ayırt edici olmayan bir markanın kullanım yoluyla ayırt edici hale gelebilmesi için kullanım, tanıtım ve reklam harcamaları o kadar yoğun olmalıdır ki, artık o marka veya işaret söz konusu olduğunda bir ürünün veya hizmetin adı ya da ticarette herkesin kullandığı, malların karakteristik özelliklerini, cins veya çeşidini gösteren işaretler değil, bir firmanın mal veya hizmeti olduğu algılaması ortaya çıksın. Bu halde marka sözcük anlamından uzaklaşarak ondan bağımsızlaşmakta, ikinci bir anlam kazanmaktadır. (Uğur Çolak; Türk Marka Hukuku; Eylül 2018; 4. Baskı; sh.165-166)
Tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, bilirkişi raporunda tespit edilen maddi vakıalar ve tüm dosya kapsamına göre;
İlk olarak belirtilmelidir ki; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin ve Hukuk Genel Kurulu’nun yerleşmiş uygulamasına göre (HGK. 19.11.2003 T, E. 2003/11-578, K. 2003/703) YİDK kararının yerinde olup olmadığı, kararın alındığı tarihteki koşullara göre değerlendirileceğinden (Y11HD, 21.01.2010 T, 2008/4266 E 2010/586 K), YİDK karar tarihi itibari ile mevcut hukuki ve fiili durum nazara alınarak yargılama yürütülmüştür. Bu nedenle dava konusu marka başvuru dosyası kapsamında kalan bilgi ve belgeler ile sınırlı olarak yargılama yürütülmüş olup, marka başvuru dosyasında yer almayan ancak dava aşamasında ileri sürülen bilgi, belge ve iddialar değerlendirme dışı tutulmuştur.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu marka başvurusu kapsamında yer aldığı halde SMK m.5/1-b, m.5/1-c ve m.5/1-e hükmü uyarınca davalı kurum tarafından başvurudan çıkartılan ve eldeki davaya konu olan emtialar; “Tabanlar; iç tabanlar; ortopedik amaçlı olmayan ayakkabı dolguları; ayak giysileri.” mallarına ilişkindir.
Dava konusu başvuru bir terlik görselinin muhtelif açılardan görünümlerini içerir şekilde oluşturulmuş bir şekil markasıdır. Söz konusu terlik görselinin, alt taban yapısının hasır motifli olduğu, tabanın hemen üst kısmında mantar tabana yer verilerek çift katmanlı bir taban oluşturulduğu, terliğin orta bölümünü kaplayan bir deri parça ve bu deri parça üzerinde tokalı – çift bantlı bir yapılanmaya yer verilmiş olduğu görülmektedir. Bütün olarak bu unsurlara sahip başvuruya konu ürünün ilgili pazarda sıkça karşılaşılan modellerden temel anlamda somut bir şekilde uzaklaştığından bahsedilmesi mümkün değildir. Zira pazarda yer alan emsal nitelikteki modeller incelendiğinde, dava konusu şekil markasına konu edilen görselde çift bantlı yapının boşluklu değil, alt kısmında bir parça yer alacak şekilde tasarlandığı görülmüş ise de söz konusu modellemenin, yapılan bu modellemenin üç boyutlu markanın kullanılacağı pazarda ayırt edici işaret olarak algılanamayacağı, başka bir ifadeyle tescil edilmek istenilen şekil markası ve iktisadi kaynak arasında doğrudan bir bağlantı kurulmasını sağlayacak düzeyde bir özgünlüğe, yaratıcılığa, hayal gücüyle meydana getirilmiş bir algıya sahip olmadığı düşünülmektedir. Başka bir ifadeyle ayak giysileri ürünlerinde sıklıkla karşılaşılan bu modeller açısından ticari kaynağa işaret eden bir ayırt edicilikten bahsedilmesi mümkün olmayacaktır. Bu tür ürünler için ancak sıradanlıktan nispeten uzaklaşmış olma ve şekil markası üzerinde iktisadi kaynağı gösterir nitelikte başkaca bir ayırt edici işaretin kullanılması gerekir. Örneğin davacı yana ait en bilinen model olan ve bilirkişi raporunda görseline yer verilen ve salt şekilden oluşan sandalet tasarımı açısından bu yorumda bulunulması ve tasarımın bütün olarak sıradanlıktan uzak, kendine özgü unsurlar taşıdığının kabulü gerektiği düşünülmektedir. Zira bütünsel algısı itibariyle de emsallerinden uzak ve özgün bir algı yaratmaya elverişlidir. Ancak uyuşmazlık konusu tasarım, bu anlamda yeterli bir ayırt edicilik sağlamaya elverişli değildir. Hal böyleyken uyuşmazlık konusu başvurunun markanın en temel işlevi olan kaynak gösterme fonksiyonuna sahip olmayacağı, dolayısıyla dava konusu marka başvurusunun somut ayırt edici niteliği haiz olmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut uyuşmazlık konusu marka başvurusunun, bir terlik tasarımının muhtelif açılardan çekilmiş görsellerini içerir mahiyette olduğu ve“Tabanlar; iç tabanlar; ortopedik amaçlı olmayan ayakkabı dolguları; ayak giysileri.” emtialarında tescil edilmek istenildiği görülmektedir. Günümüzde terlik tasarımlarının birçok farklı varyasyonda modellendiği, pek çok markanın özgün tasarımlarda ürünler meydana getirdikleri bilinmektedir. Bununla birlikte ilgili piyasada çok uzun yıllardır kullanılan birçok terlik modeli bulunmakta olup tüketici algısında herhangi bir özgün algı edinmeyen bu tür modellerin marka olarak tescil edilebilmesi için, o şeklin emsal mahiyetteki benzerlerinden ciddi oranda farklılaşmış olması ve tüketicinin anılan markayı gördüğü anda aklına markanın en temel fonksiyonu olan kaynak gösterme işlevini yerine getirmiş olması gelmelidir.
Somut olayda ise başvuruya konu görselde yer alan terlik tasarımının, bütünsel yapısı itibariyle benzer nitelikteki modellemelerden derhal ve bariz bir farklılık yarattığı konusunda bir kanaate varılması mümkün olmayıp başvuruya konu edilen modelin, tüketicinin aklında ve ilgili pazarda yer alan en yaygın ürün modellerinden biri olduğu, bu tür bir şekil markası başvurusunda, başvurunun iktisadi kaynağına işaret edecek başkaca bir ayırt edici unsurun mevcut olmadığı hallerde, salt şekil unsurunun tescili için şeklin belli bir özgünlük düzeyinde olması gerektiği, her ne kadar davacı yanın, başvuru konusu marka görselinde de yer alan taban tasarımı ile ilgili kesinleşmiş bir mahkeme kararından bahsetmekte ise de mevcut başvurunun terlik ürününün bütününe yönelik olduğu, dolayısıyla ilgili tüketici algısının da doğal olarak terliğin üst bölümünde yer alan unsurlara yöneleceği ve terliği bir bütün olarak algılayacağı, bu haliyle dava konusu başvurunun üzerinde başkaca hiçbir ek unsura sahip olmaksızın herhangi bir somut ayırt ediciliğinin bulunduğundan bahsedilmesinin mümkün olmadığı, standart bir terlik çeşidi, cinsi algısı yarattığı, dolayısıyla tasviri nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Somut olayda dava konusu şekle baktığımızda, tescili talep edilen sınıfta yer alan söz konusu emtialar açısından tasarımsal anlamda çok geniş bir seçenek özgürlüğü mevcut olmakla birlikte tüketici algısında temel anlamda şekillenen birtakım form ve modellemelerin olduğu, davacının üç boyutlu marka başvurusuna konu ettiği şekildeki modelin de bütününe hakim unsurları itibariyle tüketici nezdinde bilinen temel formlardan biri olarak algılanabilecek mahiyette olduğu, terlik tasarımının ayak anatomisine uygun olacak şekilde kapalı bir bölüm /bant yapılanması içermesinin ürünün doğası gereği olduğu, her ne kadar standart bir terlik modeli tüketici algısında mevcut değil ise de bu tür şekil markalarında orijinallik ve özgünlüğün ürünün bilinen şekli, doğal haline yabancılaştığı sürece tescilinin mümkün olabileceği, dava konusu başvurudaki görselin de yeterli düzeyde orijinal, şaşırtıcı ya da özgün nitelikleri bulunmadığından malın doğal şekline en yakın modellerden biri olduğu, başka bir ifadeyle tüketicilerin bu işareti belirli bir taciri gösteren bir marka olarak değil sadece yaygın kullanılan bir şekil olarak görecekleri 5/1-e maddesi kapsamında değerlendirilebileceği kanaatine varılmıştır.
Davacı yanın işlem dosyası içerisinde sunduğu deliller incelendiğinde, davacının “…” markalarının ve bu marka altında satışa konu ettiği birbirinden farklı modeller ile ilgili muhtelif tarihlerde yerli veya yabancı yazılı ve görsel basın ile internette yer alan muhtelif sosyal medya platformlarında (ekşisözlük vs) çıkan çok sayıda haber, tanıtıcı doküman, kullanıcı yorumlarına, “…” markalarını taşıyan ürünler ile ilgili tanıtım katalogları, dava dilekçesinde bahsi geçen mahkeme kararları, dava konusu “…” model terlik ürünü ile ilgili yine moda dergileri, internet siteleri gibi mecralarda çıkan delillere yer verdiği gibi davacının işbu terlik modeli için belirlediği marka olduğu görülen “…” markasını taşıyan ürünlerin 2016-2019 dönemlerine ilişkin satışlarını gösterir kayıtlara yönelik olup davacının bu model ile ciddi satış ve ticari faaliyet gerçekleştirmiş olduğu görülmektedir. Sunulan bu delillerin, tüketici nezdinde, başvuru konusu edilen şekil markası ile markanın iktisadi kaynağı noktasında tereddütsüz bir algıyı oluşturmaya elverişli olduğu ya da tüketicinin bu ürünleri gördüğünde, başkaca hiçbir ek unsura ihtiyaç duymaksızın, derhal ve hiç düşünmeden bu tasarımların davacı yana ait olduğu yönünde bir algı edinimini mümkün kılmayacağı, zira, davacı yanın “…” markası haricinde salt davaya konu “ÜÇ BOYUTLU ŞEKİL” markasının bizatihi kendisinin yoğun kullanıma konu edildiğini ispat edemediği, ülkemiz tüketici kitlesi açısından dava konusu marka başvurusunun kullanım yolu ile ayırt ediciliğinin oluşturulduğunun söylenemeyeceği, somut uyuşmazlıktaki gibi normal koşullarda ürünün iktisadi kaynağını göstermeye uygun olmayan ve karakteristik birtakım özelliklere sahip olmayan işaretlerin kullanım sonucu dahi net bir ayırt edicilik kazanamayabilecekleri, hal böyleyken somut olayda da standart bir terlik formundan ibaret görsel ile koruma altına alınmak istenilen üç boyutlu şeklin ilgili pazardaki benzer ürünlerden farklı olmadığı, tek başına yoğun satış miktarlarını gösterir “…” modeline ilişkin faturaların kullanım yoluyla ayırt edicilik açısından yeterli olmayacağı, işlem dosyasında başka bir delilin de mevcut olmadığı, dolayısıyla dava konusu marka başvurusunun kullanım yolu ile ayırt edicilik kazandığı iddiasının ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davaya konu … sayılı YİDK kararının iptalini gerektirir hukuka aykırı bir yön bulunmadığından davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 8,50 TL vekalet harcı, 139,50 TL posta, 1.750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.016,60 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekili, davalı kurum vekilinin yüzüne karşı HMK m. 341 hükmü gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk Dairesi nezdinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.02/03/2022

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza