Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/5 E. 2021/309 K. 16.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/5 Esas
KARAR NO : 2021/309

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 06/01/2021
KARAR TARİHİ : 16/07/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/08/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 06/01/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafın “…” ibareli 42. sınıftaki hizmetleri içeren marka tescil başvurusunda bulunduğunu, müvekkili şirketin markanın yayımına 2018/108385, 2017/57540, 2012/85002, 2006/49831, 2003/02522, 2003/01401, 2002/30295, 2002/05955, 2000/24972, 2000/18315, 91/002810 sayılı “…” ibareli markalarıyla karıştırma ihtimali yaratacağı gerekçesiyle itiraz ettiğini, müvekkili şirket itirazının Markalar Dairesi Başkanlığınca reddedildiğini, ret kararına karşı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, YİDK’nın … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiğini, uyuşmazlık konusu markanın 03.12.2020 tarihinde tescil edildiğini, müvekkili şirketin “…” ibareli seri markaların sahibi olduğunu, müvekkili şirketin “…” ibareli tanınmış marka başvurusunun TÜRKPATENT tarafından T/00292 numarası ile kabul edildiğini, müvekkili şirket markalarının asıl ve ayırt edici unsurunun “…” ibaresi olduğunu, “…” ibaresinin altı harf ve üç heceden oluştuğunu, anlamsız ve yaratılmış bir sözcük olduğunu, ayırt ediciliğinin fevkalade yüksek olduğunu, dava konusu markanın da müvekkili şirket markası gibi üç hece ve yedi harften oluştuğunu, anlamsız bir kelime olduğunu, müvekkili şirket markasındaki “M” harfinin yerine yan çevrilmiş halini andıran “ZZ” harflerinin getirilmesi ile oluşturulduğunu, bunun dışında tüm harfler ve sıralanışının aynı olduğunu, marka ve işaret altında sunulan ürün ve hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici nezdinde bıraktığı iz itibariyle görsel, işitsel ve biçimsel olarak birbirlerinin benzeri olduğunu, davalı markasının müvekkili markalarının serisi veya bir başka versiyonu olduğu algısının oluşacağını, davalının marka başvurusunda kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirket markaları ile arasında ilişkilendirme kurulmasının amaçlandığını, davalı markasının 42. sınıf hizmetleri içerdiğini, müvekkili şirket markalarının kapsamında aynı ve benzer ürün ve hizmetlerin yer aldığını, davalı markasının müvekkili şirket markasının tanınmışlığına zarar verdiğini, davalının müvekkili şirket markasının tanınmışlığından ve ayırt ediciliğinden haksız yarar sağlayacağını, davalı markasının SMK m.6/4 ve 6/5 hükmü uyarınca hükümsüz kılınması gerektiğini, davalının tescil başvurusunun müvekkili şirket aleyhine haksız rekabet oluşturduğunu, davalının markayı “… HOME” ve “… MİMARLIK” olarak kullandığını, dolayısıyla karıştırma ihtimalini ortadan kaldırdığı yönündeki savunmasının çelişkili ve hatalı olduğunu, home ve mimarlık ibarelerinin dekorasyon ve mimarlık gibi işlerde tanımlayıcı olduğunu, iltibas değerlendirmesinmde dikkate alınmayacaklarını beyanla; Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’nın … sayılı kararının iptaline, … sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 28/01/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı şirket markaları ile başvuru markasının yeterince farklı olduğunu, başvuru markasının özgün niteliği yüksek bir kelime unsurunun, kelimeyi oluşturan harflerin de özgün bir biçimde tasarlanmasıyla oluşturulduğunu, başvuru markasında vurgunun özellikle kelimenin son kısmında toplandığını, davacı markaları ile çağrışım yapmadığını, farklı bir kelime ve unsur olarak algılandığını, markaların görsel, işitsel ve anlamsal açıdan tamamen farklı olduklarını, tüketicilerin markaların aynı veya birbiri ile bağlantılı işletmelerden geldikleri yanılgısına düşmeyeceğini, başvuru markasının davacı markaları ile benzer olmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 03/02/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili markası “…” ibaresinin anlamsız ve rastgele oluşturulmuş bir marka olmadığını, “…” kelimesinin İngilizce “sanat” anlamına geldiğini, “…” kısmının ise İtalyanca’da bütünlük anlamı taşıyan “…” kelimesinden alındığını, markanın iki kelimenin inovatif olarak birleşmesi sonucu oluşturulduğunu, “…” kelimesinin tek bir markanın kullanımına terk edilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili markasının “…” kelimesi ile hiçbir bağlantısı olmadığını, müvekkili markasının tasarımında “…” kelimesinin ön planda olduğunu, “…” kısmının “E” harfini üç çizgi ile betimleyerek simgeyi benzersiz kılmanın amaçlandığını, yazı tipinin de benzersizliği gösterdiğini, davacı ile müvekkilinin aynı iş sahasında olmadığını, müvekkilinin Gazi Üniversitesi Endüstriyel Tasarım mezunu olduğunu, mezun olduğu bölüm ve mesleği ile alakalı gelecek planı yaptığını, dava konusu markayı müvekkilinin hali hazırda aktif olarak kullanmadığını, seramik ürünlerin satışında “… HOME” ve dekorasyon işlerinde (tasarım ve mimari işler) “… MİMARLIK” unvanı ile bu ibareyi kullandığını, markaların sektörel olarak herhangi bir yakınlığı ve benzerliği bulunmadığını, ortalama tüketici nezdinde karıştırılmasının mümkün olmadığını, malların kaynağının karıştırılmasının söz konusu olmadığını, müvekkili markasındaki iki “z” harfinin telaffuzda büyük farklılık oluşturduğunu, markaların anlamsal, söylemsel ve sektörel olarak benzer olmadığını beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı …’ye ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli itiraza mesnet markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalı şahsın marka başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı …’nin “…” ibaresini 42.sınıfta yer alan “Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi. Bilgisayar hizmetleri: bilgisayar programlama, bilgisayarı virüse karşı koruma, bilgisayar sistem tasarımı, başkaları adına web sitelerinin tasarlanması, bakımı ve güncelleştirilmesi, yazılım tasarımı, kiralanması ve güncelleştirilmesi, internet arama motoru sağlama, hosting, bilgisayar donanımları alanında danışmanlık, bilgisayar donanımlarının kiralanması hizmetleri. Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri (reklam amaçlı tasarım ve peyzaj tasarımı hariç). Sanat eserleri orijinallik onay hizmetleri.” hizmet sınıfında tescili amacıyla 03.06.2019 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında, başvurunun 12.07.2019 tarih ve 328 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 12.09.2019 tarihinde 2018/108385, 2017/57540, 2012/85002, 2006/49831, 2003/02522, 2003/01401, 2002/30295, 2002/05955, 2000/24972, 2000/18315, 91/002810, 2002/05955 sayılı markaları mesnet göstererek SMK m.6/1 hükmü bağlamında itirazda bulunduğu, davalı şahıs tarafından 31.10.2019 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz edildiği, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 20.04.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 21.11.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 03.12.2020 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu … sayılı markanın koruma kapsamı altında 42. sınıfta yer alan “Bilimsel ve sınai inceleme, araştırma hizmetleri; mühendislik hizmetleri, mühendislik ve mimari tasarım hizmetleri, kalite ve standart belgelendirme amaçlı mal/hizmetlerin test edilmesi. Bilgisayar hizmetleri: bilgisayar programlama, bilgisayarı virüse karşı koruma, bilgisayar sistem tasarımı, başkaları adına web sitelerinin tasarlanması, bakımı ve güncelleştirilmesi, yazılım tasarımı, kiralanması ve güncelleştirilmesi, internet arama motoru sağlama, hosting, bilgisayar donanımları alanında danışmanlık, bilgisayar donanımlarının kiralanması hizmetleri. Bu sınıfa dahil olup mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik sanat tasarım hizmetleri (reklam amaçlı tasarım ve peyzaj tasarımı hariç). Sanat eserleri orijinallik onay hizmetleri.” hizmetleri, davacının gerek Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde yaptığı itirazda, gerekse dava dilekçesinde gerekçe olarak gösterdiği 2018/108835, 2002/30295, 2000/24972 sayılı markalarda aynen yer almaktadır. Dolayısıyla; davacıya ait bu markalar ile dava konusu marka arasında emtia ayniyeti bulunmaktadır.
Dava konusu … sayılı marka; herhangi bir şekil unsuru içermeyen fakat özel bir yazı karakteri ile yazılmış “…” kelimesinden oluşmaktadır. Markanın yazımında siyah renk ve büyük harf kullanılmıştır. Dava konusu markanın tek ve esaslı unsurunu oluşturan “…” ibaresi, yazımında özel karakterler bulunan “A”, “R” ve “E” harflerinin tamamlanmamış birer görselini içermektedir. Fakat markaya bakıldığında, ibare “…” olarak okunmakta ve algılanmaktadır. Kapsamındaki bazı harfler tamamlanmamış olsa da ibareyi gören tüketici “…” ibaresini kolaylıkla algılayacaktır. “…” ibaresinin herhangi bir anlamı tespit edilememiş olup, davalı başvuru sahibi “…” kelimesinin İngilizce “sanat” anlamına geldiğini, “…” kısmının ise İtalyanca’da bütünlük anlamı taşıyan “…” kelimesinden alındığını, markanın iki kelimenin inovatif olarak birleşmesi sonucu oluşturulduğunu ifade etmiştir. Fakat burada önemli olan husus, ortalama tüketicinin markayı nasıl algılayacağı olup, bu anlamda markanın tasarımcısının niyetinin bir önemi bulunmamaktadır. Dava konusu marka incelendiğinde, “…” veya “…” ibareleri ayrı ayrı algılanmamakta, aksine “…” ibaresi bir bütün olarak marka algısı yaratmaktadır. Bu ibarenin hitap ettiği tüketici kesimi nezdinde bilinen bir anlamı bulunmamaktadır. Başka bir deyişle; davaya konu 42.sınıfta yer alan hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesimi, “…” kelimesini, anlamsız bir ibare olarak algılayacaktır. Dava konusu markanın esas unsuru “…” ibaresidir.
Davacıya ait 42.sınıfta tescilli markalarına bakıldığında ise; kelimelerin ortak bir şekilde “…” kelimesini içerdiği tespit edilmiştir. Markalardan biri salt “…” ibaresinden oluşmakta olup, kapsamında herhangi bir renk ya da şekil unsuru bulunmamaktadır. Bununla birlikte, diğer iki marka yine “…” ibaresini içermekle birlikte, “…” ibaresi, kare bir şeklin ortasında konumlandırılmıştır. Markalardan birinde kare şeklin içi yeşil renk ile kapatılmış, diğerinde kare şeklinin içi boş ve fakat karenin çiziminde yeşil ve sarı renklere yer verilmiştir. Davacıya ait markaların tüketici nezdinde marka algısı yaratan, esas unsur niteliği taşıyan unsuru “…” ibaresidir. Markalar kapsamında baskın bir şekil unsuru yer almamaktadır. “…” ibaresi yazıldığı gibi okunmakta/telaffuz edilmektedir. Anlamı olan bir kelime olmayıp, orijinal bir ibare olması ve aşağıda tanınmışlık bahsinde ifade edileceği üzere, tanınmış bir marka olmasından kaynaklı olarak, ayırt ediciliği yüksektir.
Dava konusu marka kapsamında yer alan 42. sınıf hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketici kitlesinin, bilinçli tüketicilerden oluştuğu, yeterli dikkat ve bilgi seviyesine sahip olduğu, görece yüksek fiyatlı hizmetlerden oluşan dava konusu bu hizmetler bakımından hedef kitlenin, görece düşük fiyatlı ürün alıcılarına göre nispeten bilinçli olduğu kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları bütün olarak karşılaştırıldığında; Dava konusu markada yer alan 42. sınıf hizmetlerin, davacıya ait 2018/108835, 2002/30295, 2000/2497 sayılı gerekçe olarak gösterilen markalarda yer alan 42. sınıf hizmetler ile ayniyet taşıdığı, davacı markalarının esas unsuru olan “…” ile dava konusu markanın esas unsuru olan “…” arasında görsel ve yüksek seviyede işitsel benzerlik bulunduğu, markaların farklı kavramsal çağrışımlar oluşturmadıkları, çünkü her iki kelimenin de ilgili tüketici kesimi nezdinde bilinen bir anlamının bulunmadığı, dava konusu marka başvurusunda esas ve tüketici algısında markasal nitelik gösterir mahiyetteki esas unsurun “…” ibaresi olduğu, davacıya ait markalarda ise esas unsurun “…” ibaresi olduğu, taraf markaları tanımlanırken veya telaffuz edilirken “…” ve “…” ibarelerinin ön planda olacağı, işbu kelimeler arasında toplamda 5 harf benzerliği bulunduğu, taraf markalarının uzun kelime markaları olduğu gözetildiğinde işitsel ve görsel olarak 2 harften ibaret farkın taraf markalarının tüketici nezdinde karıştırılmasının önüne geçemeyeceği, ortak olarak bulunan harflerin taraf markalarında ilk 4 harf ve son harfi oluşturmasının zira tüketicilerin dikkatinin markanın başına yoğunlaşması nedeniyle kelimenin başında oluşturulan benzerliğin tüketiciler nezdinde iltibasa yol açma ihtimalinin yüksek olduğu, davacı markalarının orijinal olmaları nedeniyle tüketici nezdinde ayırt ediciliğinin yüksek olduğu, taraf markalarında yer alan aynı/aynı tür hizmet bakımından ilgili tüketicinin bilinç düzeyinin yüksek olduğu kabul edilse dahi tüketicinin taraf markalarını aynı/aynı tür ürünler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, önceden bildiği ve tanıdığı davacıya ait markalar ile davalının başvuru konusu markasını birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunduğu, ilgili tüketicilerin davacı markasından edindiği izlenimi davalı başvurusuna aktarabilecek olduğu, tüketicinin iki ayrı marka ile karşı karşıya kaldığını fark etse dahi her iki markanın da aynı iktisadî veya idarî kaynağa ait olduğu yanılgısına düşebilecek olması karşısında, markaların birbiri ile karıştırılma tehlikesi bulunması nedeniyle, somut olay bakımından markaların ilişkilendirilmesi ihtimaline dayalı nispi tescil engeline ilişkin şartların oluştuğu kanaatine varılmıştır. Nitekim Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 10.11.2020 tarih 2020/455 Esas 2020/4879 K sayılı kararında; eldeki dava ile benzer başka bir uyuşmazlığa ilişkin olarak; “…” ibareli markalarla “…” ibareli marka arasında iltibas tehlikesi bulunduğu yönünde karar verilmiştir.
Davacı taraf dava aşamasında tanınmışlık ve kötü niyet iddialarını ileri sürdüğünden, markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından söz konusu iddialar aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacının dava aşamasında dosyaya tanınmışlık iddiasını ispatlamaya yönelik aşağıdaki belgeleri sunduğu tespit edilmiştir:
• “Aç Kapa …” isimli müzik eserine dair lisans sözleşmesi (12.05.2014 tarihli) ve ek protokol (12.05.2014 tarihli),
• “Aç Kapa …” isimli müzik eserinin eser sahibi tarafından imzalanan muvafakatname,
• Telif bedeli ödemesine ilişkin fatura,
• Çeşitli TV kanallarına yapılan yayın bedeli içerikli faturalar (… markasına ilişkin olup 2014 tarihli 19 adet fatura bulunmaktadır.),
• Faturalar (2017-2020 tarih aralığına ilişkin),
• Fiyat katalogları, ürün katalogları,
• … markasının Instagram sayfasından alınan görsel.
Davacının dayanak gösterdiği “…” markası, 16.09.1997 tarihli karar ile Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde T/00292 sayı ile “TANINMIŞ MARKA” olarak kabul edilmiştir. Somut olayda, davacının dava dosyasına sunmuş olduğu delillerden “…” markasının davacı firma ile özdeş hale geldiği ve “armatürler ve banyo aksesuarları” emtiası bakımından tanınmış marka olduğu kanaatine varılmıştır.
Somut uyuşmazlık bakımından incelendiğinde; davacı tarafça dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler kapsamında davacı yana ait “…” markasının “armatürler ve banyo aksesuarları” emtiası bakımından tanınmış marka olduğu yönünde kanaat oluşmakla birlikte, davacı markasının tanınmış olsa dahi, davacının tanınmış olduğu sektör ile davalı markası kapsamında yer alan 42.sınıf hizmetlerin birbiri ile ilişkilendirilemeyecek derecede farklı olduğu, davalıya ait markanın, davacıya ait “…” ibareli tanınmış markanın ayırt edicilik karakterine ve itibarına zarar vermesi ve tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinin somut olay bakımından mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde davalı şahsın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı hükümsüzlük istemi yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; SMK m.6/1 hükmü koşulunun mevcut olduğu anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı YİDK kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,

4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcı peşin alındığından bu hususta ayrıca harç tahsiline yer olmadığına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 25,50 TL vekalet harcı, 1.750,00 TL bilirkişi, 107,50 TL posta, tebligat masrafı olmak üzere toplam 2.001,60 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, Davalı … vekilinin yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
16/07/2021