Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/335 E. 2022/181 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/335 Esas – 2022/181
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/335 Esas
KARAR NO : 2022/181

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 22/12/2021
KARAR TARİHİ : 29/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 20/07/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 22/12/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının Türkiye’nin önde gelen sanayi ve ticaret toplulukları arasında anılan bir şirket olarak, başta süt ve süt ürünleri ile çeşitli gıda maddelerinin üretim ve satış faaliyetleriyle iştigal ettiğini, davacının uzun süredir kesintisiz ve fasılasız olarak “…” markasını ürünlerinde kullanarak bu markayı tanınmış ve ayırt edici hale getirdiğini, bu tanınmışlığın davalı TÜRKPATENT ve yargı mercileri tarafından verilmiş onlarca karar ile de teyit edildiğini, davalı başvurusunda geçen “… …” ibaresinin davacının tescilli/tanınmış/seri “…”lı markalarıyla iltibas yaratacak derecede benzer bir ibare olduğunu, söz konusu ibarenin dava konusu edilen markada tek başına esas unsur olarak kullanıldığını, davalının asıl amacının yasayı dolanarak “…” markasının tanınmışlığından faydalanmak ve bu ibareyi kendi adına tescil ettirmek olduğunu, davalının kelime markasında kullanılmış olan birleşik kelimede asıl vurgunun “…” ibaresinde olduğunu, somut olaydaki gibi “…”lı ibarelerin ve tamlamaların kullanıldığı markalara karşı davacı tarafından ikame edilmiş bir çok emsal davada, davacının taleplerinin yargı makamları tarafından da kabul edildiğini, nitekim bu hususta TÜRKPATENT YİDK’nın da verdiği pek çok emsal karar olduğunu, davalının dava konusu edilen marka başvurusunu kötü niyetle yapmış olduğunun açık olduğunu, davacının “…” ibaresinin gerçek hak sahibi olduğunu ve bu ibarenin aynı zamanda davacı adına SMK m. 6/6 hükmü kapsamında da korunması gerektiğini, SMK m.6/7 ve m.6/8 hükmü koşullarının gerçekleştiğini, dava konusu marka başvurusunun aynı zamanda müvekkili markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu ileri sürerek; TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 22.10.2021 tarih ve … sayılı kararının iptaline ve davalı adına tescili talep edilen … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 05/01/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması gerektiğine ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden çok farklı olduklarını, bu nedenle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu emtialar açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, zaten taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin markasal hüviyette ayırt ediciliğinin çok düşük olduğunu ve bu ibarenin markasal hüviyette kimsenin tekeline verilemeyecek tanımlayıcı bir ibare olduğunu, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/4, m. 6/5 hükmünün uygulanması koşullarının oluştuğunu ve dahi davalının dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığını ispat edemediğini, markalar benzemediği için davacının gerçek hak sahipliği iddialarının da dinlenemeyeceğini, davacının SMK m. 6/6, m. 6/7 ve m. 6/8 hükümlerine hangi gerekçeler ile başvurmakta olduğunun açıklanmamış olduğunu, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı … Anonim Şirketi vekili 10/01/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davalının “…” ibareli mağazalarının Türkiye’nin 81 iline yayılmış ve günde yaklaşık 3,5 milyon kez tüketiciler tarafından ziyaret edilen mağazalar olduğunu, davalının markalarına ve tasarımlarına üst düzey önem verdiğini, davacının “…” markasının tanınmışlığının somut uyuşmazlık açısından önemi olmadığını, zira davalının da “…” markasının tanınmış olduğunu ve bu tanınmışlığın T/03083 sayı ile TÜRKPATENT tarafından da kabul ve tescil edilmiş olduğunu, dava konusu edilen “…” markasının davalı adına TÜRKPATENT nezdinde onlarca tescilli markaya ve tasarıma konu olduğunu, davalının bu markalardan gelen müktesep bir hakkının bulunduğunu, davalının bu ibarenin tanıtılmasına harcadığı büyük emekler ve sermaye neticesinde “…” ibaresinin tüketiciler nezdinde tanınır hale geldiğini, davacının huzurdaki davada karşılaştırılan markaları hecelere, harflere bölerek veya markada yer alan kelimeleri çıkartarak benzerlik bulmaya çalışmasının doğru olmadığını, zira markalar arasında benzerlik incelemesinde bütüncül bir değerlendirme yapılması gerektiğini, davalının dava konusu edilen markasının da “… …” şeklinde bütüncül olarak ele alınması halinde davacının markalarına görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzemediğinin tespit edilebileceğini, zaten taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin markasal hüviyette ayırt ediciliğinin son derece düşük olduğunu ve bir marka içerisinde esas unsur olarak korunmasının ve tek bir kişi/kuruluşun tekeline verilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “… …” ibareli marka başvurusunun SMK m.5/1-ç hükmü uyarınca mutlak tescil engeli barındırıp barındırmadığı, bu marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin önceki tescilli markalarından kaynaklı müktesep hakkının bulunup bulunmadığı, davacının gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait ticaret unvanı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin marka başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, SMK m.6/7 ve m.6/8 hükümlerinin koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği, tescili halinde davalı şirket markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “… …” ibaresinin 30. sıınfta bulunan “Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez.” emtialarının tescili amacıyla 17.01.2020 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 13.04.2020 tarih ve 346 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 02.06.2020 tarihinde 2000/04179, 2001/05921, 2005/37670, 2008/55255, 2009/04690, 2011/110596, 2011/110606, 2011/110645, 2011/110650, 2011/110653, 2011/110657, 2011/110663, 2011/110675, 2016/39889, 2019/74373, 88/103490, 98/013222, 99/004781, 99/004862, T/03334 sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, 6/3, 6/4, 6/5, 6/6, 6/7, 6/8 ve 6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 29.04.2021 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şirketin 02.06.2021 tarihli itiraza karşı görüş ibraz ettiği, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 25.10.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 02.01.2022 tarihinde tescil edilmiştir.
SMK m.5/1-ç hükmüne göre;Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler, marka olarak tescil edilemezler.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacının 99/004862 sayılı markası hükümden düşmüş olduğundan, davacının sadece dava dilekçesinde bahsi geçen bu markası, aşağıda yapılacak inceleme ve değerlendirmelere dahil edilmemiştir.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu … sayılı marka kapsamındaki; “30.sınıf: Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez” emtiaları ile davacıya ait 98 013222, 99 004781, 2001 05921, 2008 55255 ve 2019 74373 sayılı markaları hasebiyle, emtia ayniyeti/türdeşliği/benzerliği şartının gerçekleştiği değerlendirilmiştir. İlgili emtiaların tamamının 30. sınıfa ait genel anlamda günlük tüketimde kullanılan gıda ürünleri oldukları görülmekte olup; emtialar arasında aynı, aynı tür ve benzerlik düzeyindeki ilişkilerin varlığı ayrıntılı bir inceleme yapılmasına gerek duyulmayacak düzeyde açıktır. İlgili emtiaların tamamı aynı ihtiyaçlara yönelik, benzer tüketici kitlesini hedef alan, satış, sunum ve dağıtım kanalları aynı olan emtialardır.
Davacının 2011 110596, 2011 110675, 2011 110650, 2011 110645, 2011 110653, 2011 110657, 2011 110663 ve 2019 74373 sayılı markaları, 30. Sınıfa giren emtiaların toptan/perakende satışı/mağazacılık hizmetleri açısından da tescillidir. Bir takım emtiaların toptan/perakende satış hizmetlerine konu olması durumunda bu hizmetlerin aynı emtialar ile bağlantılı ve/veya benzer emtia sayılması gerektiği, doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında kabul edilmektedir. Zira; “…” kararında da belirtildiği üzere, “somut bir malı satmak için verilen bu hizmet tabiatıyla bu mal olmadan bir mana ifade etmeyecektir.” Dolayısıyla, somut uyuşmazlıkta; davacının bu markaları özelinde de, davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar açısından emtia benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği söylenebilecektir. Bunlara göre;
Somut uyuşmazlıkta; davacının 98 013222, 99 004781, 2001 05921, 2008 55255, 2011 110596, 2011 110675, 2011 110650, 2011 110645, 2011 110653, 2011 110657, 2011 110663 ve 2019 74373 sayılı markaları özelinde, davalının markasının kapsamına giren tüm emtialar açısından emtia ayniyeti/benzerliği/türdeşliği şartının gerçekleştiği, sonucuna varılmıştır.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; renk ve şekilden yoksun bir işarettir; işarette “…” ve “…” ibareleri, aynı puntolarda ve aynı düz yazı karakterindeki siyah renkli harflerle, baş harfleri büyük olacak şekilde ayrı yazılmıştır.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar incelendiğinde; davacının bir kısım markası, renk, şekil ve kelime unsurlarını hep birlikte ihtiva eden karma markalardır. Bir kısmı ise renk ve şekil unsurlarından yoksun kelime markalarıdır. Davacının karma markalarında; “…”, “…” ve “sürülebilir krem peynir” ve “ezineli” gibi peynir çeşitlerinin adı olan tasviri/tanımlayıcı ibareler, geometrik şekillerden oluşmuş renkli zeminler üzerine konuşlandırılmıştır ve bu işaretlerde baskın olan ambalaj şekli, bir bütün olarak algılanmaktadır. Yani; davacının karma markalarında, “…” ibaresinin tek başına ön plana çıkarak markanın esas unsuru olduğu söylenememektedir. Davacının kelime markalarında ise, “…” ibaresi tek başına, “…” ibaresiyle birlikte, bir slogan içerisinde, “-ım” iyelik ekiyle birlikte veya birer sıfat tamlaması içerisinde niteleyen/nitelenen kelime hüviyetinde kullanılmıştır.
Taraf markaları hemen ve ilk bakışta aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer olmadıklarından SMK m.5/1-ç hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi değerlendirmesi bakımından bütün olarak karşılaştırıldığında; davacının 2000/04179 ve 2011/110596 sayılı “BEYAZIM”, 98/013222, 2001/05921, 2011/110650 ve 2011/110657 sayılı “… …”, 2008/55255 sayılı “…” ve 2016/39889 sayılı “ÇEŞNİLİ …” markaları özelinde, taraf markalarının kelimelerden veya tanımlayıcı ibarelerle/tarafların “…” ve “…” şeklindeki çatı markalarla “…” kelimesinin birlikte kullanılmasından müteşekkil kelime öbeklerinden oluşmuş baskın karakterleri esas etken olarak, karşılaştırılan markaların görsel, işitsel ve kavramsal açılardan birbirlerine benzediği değerlendirilmiştir. Bu yüzden de; davalının dava konusu edilen markasının, davacının kelime markası niteliği baskın bu markaları gözetildiğinde, davacının markalarının serisinin bir devamı olarak algılanabilecek nitelikte bir türemeye sahip olduğu ve alt marka algısı yaratmaya uygun nitelikte olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla, taraf markalarında ortak biçimde kullanılmış olan ve davacının markasal hüviyette belli bir ayırt edicilik kazandırdığı “…” ibaresinin ortaklığının yaratmış olduğu yakınlaşmanın; potansiyel müşterilerin daha önce denedikleri markaların hafızalarında kalan kısımlarına dayanarak tekrar marka tercihi yaptıkları ve bu nedenle de markalardaki farklı unsurlardan ziyade ortak unsurlara odaklanacakları gerçeği gözetildiğinde, davacının “…”lı markalarını görmüş ve tanımış olan bir tüketicinin, davalının “…”lı markasıyla karşılaştığında bu markaları benzer bulması ihtimalini doğurduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca; davalının markasının kapsamına alınmak istenilen tüm emtialar ile aynı/benzer/türdeş emtiaların, davacının davalının markasına benzer bulunan 98 013222, 2001 05921, 2008 55255, 2011 110596, 2011 110650 ve 2011 110657 sayılı markalarının kapsamına girdiği de tespit edildiğinden, bu emtiaların hitap ettiği tüketici kitlesinin söz konusu emtiaları satın aldıkları anda dikkat/özen/bilgi/bilinç seviyesinin ortalamanın altında olduğu ve bu tüketiciler arasında çocukların da bulunduğu gerçekleri gözetildiğinde, bu gıda ürünlerinde “…”lı markaların farklı firmalar/tacirler tarafından kullanılması halinde tüketicilerin ve alıcıların söz konusu ürünlerin aynı şirketten veya ekonomik olarak bağlantılı şirketlerden/işletmelerden/ kişilerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesinin ve karıştırılma ihtimalinin doğduğu, alıcıların/tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlamaları halinde bile, her iki markanın sahibi arasında idari/işletmesel bir bağlantı bulunduğunu, ortak bir çalışma kapsamında iş yapıldığını düşünebilecekleri, davalının markasının, davacının bu markalarının kapsamına giren bu emtialar açısından davacının hedef pazarındaki tüketici/müşteri kitlesi nezdinde karışıklık yaratabileceği ve bunun da ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin kabulü için yeterli olarak görüleceği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla yukarıda belirtilen markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Davalı şirket vekili, müvekkilinin önceki tarihli markalarından kaynaklı olarak müktesep hak iddiasında bulunduğundan bu husus aşağıdaki şekilde incelenmiştir:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.09.2008 tarihli ve 2007/7547E. – 2008/10251K. Sayılı kararına göre; Bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Bu tür markalar niteliği itibariyle 556 sayılı KHK’nın 55. maddesinde tanımlanan ortak markalara benzemekle birlikte; seri markalar, ortak markalarda mevcut olan bir grupta yer alan işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerden ayırt edilmesi fonksiyonu, teknik yönetmelik gibi özelliklere sahip olması gerekmeyen ve esasen ortak asli unsuru taşımakla birlikte her biri diğerinden bağımsız nitelikteki ticaret ve hizmet markalarıdır.
Bu karar içeriğinden de anlaşılabileceği üzere müktesep hakkın kabulü üç koşula bağlanmıştır. Bunlar:
• müktesep hak iddia edilen marka ile davaya konu markadaki asli unsurların muhafaza edilmiş olması ve eski markaya karşı hükümsüzlük davası açılacak sürenin dolmuş olması ve bu markanın çekişmesiz şekilde kullanılması,
• markalar arasında işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yaratılan izlenimin korunması,
• dava konusu markada, müktesep hak iddia edilen markaya nazaran kapsamın genişletilmemiş olması.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder. Hemen belirtmek gerekir ki; yukarıdaki şartlar sağlansa bile, sonraki tarihli marka başvurusu, itiraza mesnet markaya yakınlaşma ve bu yolla haksız yararlanma tehlikesi oluşturmamalıdır. Burada irdelenmesi gereken husus; marka olarak seçilen işaretin önceki tarihli kök seri markaların yenilenmesi suretiyle mi oluşturulduğu, yoksa itiraza mesnet markalar ile yakınlaşarak onunla iltibas tehlikesi doğurma tehlikesi oluşturacak şekilde mi mizanpajının yapıldığıdır. Daha ilk bakışta başvurunun kök markanın değil de, itiraza mesnet markanın yeni düzenlenmiş bir versiyonu olduğu yönünde ortalama tüketici nezdinde izlenim doğuyorsa, önceki kök markalardan kaynaklı müktesep hak şartlarının doğduğundan söz edilemez. Bu itibarla seri marka olarak tescili talep edilen işaret, kök markadan esaslı farklılıklar göstermemeli ve seri marka seçilirken itiraza mesnet markaya yakınlaşacak font, renk, mizanpaj değişikliklerinden kaçınılmalıdır. (Burçak Yıldız, Mükerrer Markanın Seri Markasının Tescili -SMK m.5/1-ç ve m.6/1 Hükümlerine Yargıtay Kararları İle Getirilen İstisna, BATİDER 34(4), 2018, s.116)
Müktesep hak iddiası bakımından hemen belirtmek gerekir ki; önceki tarihli markanın çekişme konusu olmaktan çıkması hali tek başına müktesep hak şartlarının doğumunu sağlamaz. Önceki tarihli markanın başvuruya konu emtialar bakımından aynı zamanda fiili olarak kullanıldığının da ispatlanması gerekir. Zira, müktesep hak müessesesinin kabul edilmesinin amacı, önceki tarihli markanın uzunca süredir kullanımı nedeniyle ilgili tüketici kesiminde oluşan imajın, sonraki tarihli marka başvurusuna sirayet etmesini sağlamaktır. Bu nedenledir ki, fiilen kullanılmayan önceki tarihli markanın ilgili tüketici kesiminde bir imaj duygusu oluşturduğundan söz edilemez. Olmayan imajın yenilenen yeni bir marka başvurusuna aktarımı da dolayısıyla söz konusu olamaz. Müktesep hak şartları bakımından yukarıda ifade ettiğimiz görüşü destekler nitelikte, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 06/01/2020 tarih 2019/2269 E 2020/16 K sayılı kararında, önceki markanın fiilen kullanılmasını, müktesep hakkın doğumu bakımından gerekli görmüştür.

Somut olayda yapılan incelemede; davalı şirketin önceki tarihli markalarından hiçbiri, iş bu dava konusu marka bakımından yukarıda yer verilen koşulların tamamını kümülatif olarak karşılamadığından davalı şirketin müktesep hak savunması yerinde bulunmamıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; “… …” işaretinin/markasının/tanıtma vasıtasının gıda sektöründe, “sürülebilir krem peynir” ürününde davacının uzun yıllara sari yoğun tanıtım faaliyetleri ile istikrarlı bir şekilde Türkiye genelinde kullanıldığı ve tanıtıldığı, bu markanın gıda sektöründe iyi bilindiği ve tanınmışlığa ulaştığı, davacı ile özdeşleştiği ve dahi bu tanınmışlığın ve yaygın kullanımın davacı tarafından dava/marka dosyasına sunulan belgelerle ispatlanmış olduğu, bu tanınmışlığın çok sayıda yargı kararıyla ve dahi davalı TÜRKPATENT tarafından da T/03334 sayılı sicilde tespit ve teyit edildiği anlaşıldığından, dava konusu marka ile davacının tescilli/tanınmış markasının benzer olduğu da gözetildiğinde, “… …” şeklinde bir markanın, gıda sektöründe, farklı bir aktör tarafından “peynir” dışında kalan ancak aynı yerlerde satışa sunulan başkaca gıda ürünlerinde dahi kullanılması halinde, haksız bir yararın sağlanması, tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi veya tanınmış markanın ayırt edici karekterinin zedelenmesi şartlarının gerçekleşebileceği ihtimalinin söz konusu olabileceği, davacının başkaca ürünleri de piyasaya arz ettiğini bilen müşterilerinin, bu ürünlerde kullanılan “…”lı markayı gördüklerinde, “… …” markasının itibarından ve ayırt ediciliğinden hareketle bu ürünlere de meyledebileceği, bu markalı ürünleri diğer markalı ürünlerden öncelikli olarak tercih edebilecekleri kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (Y11HD; 08.10.2019 tarih, 2018/4855 E 2019/6316 K)
Somut olayda yapılan değerlendirmede; dava konusu edilen “…” ibaresinin, davalının markasının tescili kapsamına giren 30. Sınıftaki gıda emtialarında, kendisi tarafından uzun yıllardır ciddi ve yoğun bir biçimde, Türkiye genelinde kullanıldığını ve bu şekilde gerçek hak sahipliğinin doğduğunu tevsik eden herhangi bir delili, dava/marka işlem dosyasına sunmuş değildir. Bu nedenle de; somut olayda, davacının önceki kullanıma dayalı gerçek hak sahipliği iddiasının dava konusu markanın 30. Sınıfa giren emtialarda tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK’nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.03.2019 tarih 2017/5439 Esas 2019/2119 Karar sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; her ne kadar davacı taraf, gerek marka işlem dosyasına sunduğu itirazlarında, gerekse dava dosyasına sunduğu dilekçelerinde, bu madde hükmüne de dayandığını belirtmiş ise de, bu dayanağın gerekçelendirilmesini, yani bu madde hükmünün somut uyuşmazlıkla ilişkisini belirtmemiştir. Zira; davacının “…” kılavuz unsurlu ticaret unvanının, dava konusu edilen “… …” markası ile bir alakası yoktur. Dolayısıyla, davacının bu madde hükmüne dayalı hak iddiasının, dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet bir kısım markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu bulunmadığı anlaşıldığından kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Her ne kadar davacı taraf, gerek marka işlem dosyasına sunduğu itirazlarında, gerekse dava dosyasına sunduğu dilekçelerinde, SMK m.6/7 ve m.6/8 hükümlerine de dayandığını belirtmiş ise de, bu dayanağın gerekçelendirilmesini, yani bu madde hükümlerinin somut uyuşmazlıkla ilişkisini belirtmemiştir. Söz konusu madde hükümleri incelendiğinde; markaların yenilenmemesi sebebiyle ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklara yönelik bu düzenlemelerin, somut uyuşmazlıkla bir ilintisinin olamayacağı görüldüğünden, davacının bu madde hükümlerine dayalı hak iddiasının da dava konusu markanın tesciline/hükmüne bir engelinin/etkisinin olamayacağı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; SMK m.6/1 ve m.6/5 hükümleri uyarınca davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı YİDK kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin müteselsilen davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 20,00 TL vekalet harcı, 2.000,00 TL bilirkişi ücreti, 163,75 TL posta, tebligat masrafına esas olmak üzere toplam 2.302,35 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … Anonim Şirketi tarafından yapılan 20,00 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı Şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.29/06/2022