Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/318 E. 2022/348 K. 16.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/318 Esas – 2022/348
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/318 Esas
KARAR NO : 2022/348
DAVA : Marka Hakkı İhlali / Haksız Rekabet
DAVA TARİHİ : 09/12/2021
KARAR TARİHİ : 16/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 21/12/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hakkı İhlali / Haksız Rekabet davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 09/12/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 2004/12723 sayılı ve … ibareli markanın sahibi olduğunu, söz konusu markanın 5, 25 ve 35. sınıflarda tescilinin bulunduğunu, malların bir araya getirilerek mağaza satışının yapılması hakkının müvekkiline ait olduğunu, davalının ticari faaliyetlerinde, işyerinde ve instagram hesabında, ayrıca üretimi ve satışını yaptığı ürünlerde müvekkiline ait … ibareli markasıyla iltibas veya iktibas edecek surette benzeri olan “… …” markasını kullandığını, söz konusu kullanımların müvekkilinin marka hakkını ihlal ettiğini, tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu, … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş sayılı dosyasında delil tespiti yapıldığını ve … Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunulduğunu, … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2021/40452 sayılı soruşturma dosyasında alınan bilirkişi raporunda marka hakkına tecavüzün tespit edildiğini ve … 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile ceza davası açıldığını, SMK 152/2-c hükmü kapsamında maddi tazminat taleplerinin bulunduğunu, müvekkilinin birçok ülkede marka tescilinin olduğunu, bu ülkelere ihracat yaptığını, haberlere konu olduğunu, reklam yaptığını ve ayrıca online satış hizmeti verdiğini, maddi tazminatın belirlenmesinde lisans bedeli hesaplanırken bu hususların dikkate alınmasını talep ettiklerini, manevi tazminat talep ettiklerini ifade ederek; öncelikle ihtiyati tedbir kararı verilmesini, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması ve önlenmesini, şimdilik 1.000 TL maddi tazminatın delil tespitinin yapıldığı 16/08/2021 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini, 20.000 TL manevi tazminatın delil tespitinin yapıldığı 16/08/2021 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini, mahkeme kararının, masrafları davalıdan alınmak suretiyle ilanını, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Davacı vekili 14/11/2022 tarihli bedel artırım dilekçesi ile; Eldeki dava ile belirsiz alacak hükümlerine göre talep edilen maddi tazminatı bilirkişi raporu doğrultusunda ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000,00 TL’den 270.470,02 TL’ye artırdıklarını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 270.470,02 TL maddi tazminatın delil tespitinin yapıldığı 16/08/2021 tarihinden itibaren işleyecek değişken oranlardaki ticari faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili 10/01/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; … mahkemelerinin yetkili olduğunu, bu nedenle yetki itirazında bulunduklarını, müvekkilinin terzilik yaptığını, müşterilere ait ürünlerin tadilatını ve kendi ürettiği ürünlerin satışını yaptığını, davacı tarafa ait ürünler ile davacıyla aynı hizmet sınıflarındaki ürünlerin satışını yapmadığını, müvekkiline ait işyerinin küçük bir işletme olduğunu ve davacı ile farklı iştigal konularına sahip olduklarını, … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş sayılı dosya kapsamında düzenlenen bilirkişi raporunda “İncelenen ürünlerde ve etiketlerinde … veya … isimlerine rastlanmamıştır” tespitine yer verildiğini, müvekkilinin “…” isimli torunu olduğunu, bu nedenle “…” ismini kullandığını, müvekkilinin, davacıya ait … markasından haberdar olduktan sonra … isimli işyeri tabelasını kaldırdığını, müvekkilinin, davacının marka hakkına tecavüz etme kastı bulunmadığını, müvekkilinin kullandığı “…” isminin davacıya ait “…” ismiyle iltibas veya iktibas yaratma ihtimali olmadığını, … D. İş sayılı dosyada alınan raporda da belirtildiği üzere davacının markasını tek başına ve hakim unsur olarak kullanmadığını, ayrıca işyerinde de … isminde ürün bulunmadığını ifade ederek; öncelikle yetkisizlik kararı verilmesini, ihtiyati tedbir talebinin reddini, davanın reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, marka hakkı ihlali ve haksız rekabet iddialarından kaynaklı hukuki korunma isteklerine yöneliktir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davayı görmeye mahkememizin yetkili olup olmadığı, davalı eylemlerinin, davacıya ait 2004/12723 sayılı “…” markasına tecavüz teşkil eden ve davacı aleyhine haksız rekabet oluşturan nitelikte olup olmadığı, buna bağlı olarak; marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, durdurulması, maddi ve manevi tazminat, hükmün ilanı ve delil tespiti masrafının yargılama gideri olarak tahsil edilmesi istemlerinin yerinde olup olmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescili ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … D. İş sayılı dosyası celp edilmiş, … 3.Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası UYAP ortamında temin edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, maddi vakıalara ilişkin hususlar bakımından bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Tarafların iddia ve savunmaları, davacıya ait marka tescil belgesi, … 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş sayılı delil tespiti dosyası, … 3.Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı ceza dosyası içeriği, dinlenen tanık beyanları, maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacıya ait 2004/12723 sayılı “…” ibareli markanın “25.SINIF:Koruyucu amaçlı olanlar hariç olmak üzere her türlü malzemeden yapılmış giysiler (İç ve dış giysiler): Penye, triko, kot, deri, kağıt vb. .malzemeden giysiler; spor yaparken giyilen giysiler; banyo ve plaj giysileri; iç çamaşırlar, eldivenler… Çoraplar. Ayak giysileri: Ayakkabılar, çizmeler, botlar, terlikler, patikler ve bunların parçaları, spor ayakkabıları ve bunların çivileri, ayakkabı parçaları yani pençeler, topuklar, konçlar, sayalar… Başlıklar, şapkalar, bereler, kepler, kasketler… Bebekler için bu sınıfa dahil özel eşyalar: Bebekler için tekstilden bezler, bebekler için tekstilden kundak bezleri, zıbınlar, naylon donlar, mama önlükleri (kağıt mama önlükleri hariç) Kravatlar, papyonlar, fularlar, şallar, baş örtüleri, pareolar, geçme elbise yakaları, bandanalar, manşonlar, kol bantları, baş bantları, bileklikler… Kemerler, pantolon askıları, jartiyerler… 35.SINIF:Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için çeşitli malların bir araya getirilmesi hizmetleri.” mal ve hizmetleri bakımından tescilli olduğu gözlemlenmiştir.
Davalının “…….” adresinde tekstil ürünlerinin satışı hizmetinde bulunduğu, bu adreste “Şekil+…” ibaresinin işyeri içindeki bir duvarda ve işyerinin dış camında markasal olarak kullanıldığı, yine “@…” kullanıcı adlı instagram hesabında “…” ibaresinin ticari etki doğuracak şekilde ve markasal olarak kullanıldığı, ancak; davalı işyerinde tespit edilen tekstil ürünleri üzerinde “…” ibaresinin kullanıldığının tespit edilemediği, buna göre; davalının “…” ve “Logo+…” ibaresini 25.sınıfta yer alan emtialar bakımından değil, 35.sınıfta yer alan 25.sınıf emtiaların perakendeciliği/mağazacılığı/satışı hizmetleri bakımından kullandığı kanaatine varılmıştır.
Davacının … markasının 35.sınıfta malların satışı hizmeti bakımından genel olarak tescilli olduğu, bunun yanı sıra 25.sınıfta yer alan ve davalının satışını yaptığı emtiaları içerecek şekilde tescil kapsamında emtiaların bulunduğu, 35.sınıfta tekstil ürünlerinin satışı hizmetleri ile bu tekstil emtiaları arasında benzerlik bulunduğu, zira; bir malın üretilmesinin doğal sonucunun, o malın satışı/pazarlanması olduğu, bu nedenle davacıya ait tescilli marka kapsamında yer alan tekstil emtiaları ile davalının tekstil emtialarının satışı hizmeti arasında benzerlik bulunduğu, davalının fiziki işyerinde markasal fonksiyon icra edecek şekilde kullandığı “Logo+…” ibaresinin; görsel, işitsel ve kavramsal olarak davacıya ait “…” markası ile iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olduğu, zira; davalı markasal kullanımında yer alan “Logo” ibaresinin; “…” ve “…” kelimelerinin baş harflerinin biraraya getirilerek oluşturulmuş stilize bir formu olduğu, “…” ibaresinin, tekstil emtiaları bakımından kimsenin tekeline verilemeyecek ve ticari hayatta herkes tarafından kullanılabilecek “Moda” kelimesine atıf yapması nedeniyle markasal ayırt edicilik incelemesinde arka planda kaldığı, bu hale göre davalıya ait markasal kullanımın esas unsurunun “…” ibaresi olduğu, davacıya ait markanın tek ve esaslı unsurunun da “…” ibaresi olduğu, yine davalıya ait “@…” hesap adlı instagram sayfasında yer alan “… …” ibaresi ile davacıya ait marka arasında yukarıda yer verilen gerekçelerle iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzerlik bulunduğu, bu nedenle davalının tespit edilen eylemlerinin davacıya ait 2004/12723 sayılı marka hakkına tecavüz ve davacı aleyhine haksız rekabet oluşturduğu kanaatine varılmıştır.
Davalının, davacıya ait marka hakkına tecavüz ve davacı aleyhine haksız rekabet oluşturan eylemleri bulunduğu tespit edildiğinden; davalının, davacıya ait 2004/12723 sayılı marka hakkına tecavüz oluşturan eylemlerde bulunduğunun TESPİTİNE, bu eylemlerin DURDURULMASINA ve ÖNLENMESİNE, karar kesinleştiğinde masrafı davalıya ait olmak üzere hükmün ulusal düzeyde yayın yapan gazetelerden birinde İLAN EDİLMESİNE karar verilmiştir.
Davacı yan, marka hakkı ihlâli ve haksız rekabet eylemlerinden kaynaklı olarak maddi ve manevi tazminat isteminde de bulunmuştur.
Marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, tecavüz oluşturan eylemlerin önlenmesi ve durdurulması istemleri bakımından mütecavizin kusurlu olup olmaması önem arz etmemekteyse de, tazminat sorumluluğu bakımından mütecavizin kusurlu olması şarttır. Zira 6098 sayılı TBK m.49/1 hükmüne göre; Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Bu nedenle somut olayda davalının yukarıda yer verilen eylemlerinin kendi kusurundan kaynaklı olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Dosya incelendiğinde; davacı yanın, davalıya, marka hakkı ihlali ve haksız rekabet iddiasından kaynaklı olarak ihtarname çekmediği, davalının tecavüz oluşturan eylemlerine son vermesi, durdurması ve kaldırmasına ilişkin olarak dava tarihinden önce herhangi bir bildirimde bulunmadığı gözlemlenmiştir. Her ne kadar 6769 sayılı SMK m.22/3 hükmüne göre marka sicili aleni olsa da, salt marka sicilinin aleni olması olgusunun her hal ve şartta mütecavizin kusurlu olduğu sonucuna yol açtığı söylenemez. Şöyle ki; marka sicilinin aleni olmasının olumsuz etkisi; kimsenin, marka siciline işlenip ilan edilen herhangi bir olguyu bilmediğini ileri süremeyeceği anlamına gelir. Sicilin bu olumsuz etkisi uyarınca somut olayda, davalının, davacıya ait “…” ibareli tescilli markanın varlığından haberdar olmadığını ileri süremeyeceği mahkememizin kabulündedir. Ancak, burada sorulması gereken husus şudur: Acaba, davalının “…” ibareli markanın tescilli olduğunu bilmesi gerekmesine rağmen dava konusu markasal kullanımlarda bulunmasının davalıya kusur olarak yüklenmesi için yeterli ve gerekli tek sebep olarak kabul edilebilecek midir?
İlk olarak belirtilmesi gerekir ki; davalının markasal kullanımları, davacıya ait marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer bir kullanım değildir. Davalının markasal kullanımı; logo, renk ve yazım stili olarak davacıya ait markadan farklılaşmaktadır. Bu farklılaşma her ne kadar markaların aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer olmalarını engellese de, ancak yine de ortalama tüketici kesimi nezdinde benzer olarak algılanmalarını engellememektedir. “…” ibaresi anlamsız, orijinal, fantezi ve davacının icat ettiği bir sözcük değildir. Bu sözcük “Yüksek tutulan veya sayılan birinden gelen iyilik, lütuf, ihsan, atıfet, inayet.” (Bkz; sozluk.gov.tr) anlamlarına gelmekle birlikte, aynı zamanda bir insan ismi olarak da kullanılmaktadır.(Bkz; https://budizzz.com/blogs/isim-anlamlari/…-isminin-anlami) Nitekim davalı yan savunmalarında, “…” ibaresinin müvekkilinin torununun ismi olduğu için tercih edildiğini belirtmektedir.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda; davalının markasal kullanıma konu ticari faaliyetinin giyim/tekstil ürünlerinin satışı hizmetlerine yönelik olduğu tespit edilmiştir. Tekstil ürünlerinin satışına yönelik mağazacılık faaliyeti herkese hitap eden bir hizmettir. Bu hizmetin kullanıcıları herkes olduğu gibi hizmet verenler de herkes olabilir. Söz konusu sektörde faaliyet göstermek için özel bir yeterlilik veya profesyonel bir uzman olma şartı aranmamaktadır. Talebin ve arzın yüksek olduğu bir sektördür. Oluşan talebi karşılamak için tekstil sektöründe çok sayıda firma gerek üretim gerekse satış hizmeti vermektedir. Farklı ticari büyüklüğe sahip çok sayıda firmanın yer aldığı geniş bir sektördür. Davacının davaya mesnet tek bir tescilli markası olduğu ve işyerinin Ankara’da bulunduğu görülmektedir. Davalının nispeten küçük bir işletme olarak faaliyet sürdürdüğü, işyerinin …’da bulunduğu görülmektedir. Bu yönüyle tarafların farklı illerde faaliyet gösterdikleri anlaşılmaktadır. Kaldı ki dosya kapsamında yapılan delil tespitinde davalının işyerinde … markalı ürünlerin satışının olmadığı da tespit edilmiştir. … ibaresinin tescilli bir marka olarak korunmakla beraber davacı tarafından yaratılmış bir ibare olmadığı, bir isim olduğu da göz önüne alınmalıdır. Sektörün büyüklüğü, bu sektörde çok sayıda firmanın faaliyet gösterdiği, tarafların farklı illerde olması, davalı faaliyetlerinin nispeten küçük çaplı bir işletmede sürdürülmesi ve açıklanan diğer hususlar birlikte değerlendirilmiştir. Açıklanan gerekçelerle ve objektif ölçütlere göre, davalının, ticari faaliyet yürüttüğü ilgili sektörde “…” ibaresinin davacıya ait “…” markası ile iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer bir işaret olduğunu bilebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği şeklinde görüş bildirilmiştir.
… 3.Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı ceza dosyası incelendiğinde; davalı hakkında, eldeki davaya da konu “…” ibareli markasal kullanım eylemleri nedeniyle “Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal üretmek veya hizmet sunmak” suçlaması ile yapılan yargılama sonucunda davalı hakkında 10 ay hapis ve 80,00 TL adli para cezasına hükmedildiği, verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği tespit edilmiştir. Davalı hakkında her ne kadar ceza mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda mahkûmiyet hükmü kurulmuşsa da, bu hükmün açıklanması geri bırakıldığından, davalı hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmünün bulunduğundan söz edilemez. Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusunda kesinleşmiş kabul bulunması hâlinde, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanağı bulunmamaktadır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 16.09.2021 tarihli, 2017/(15)6-498 E., 2021/1023 K. ve 31.01.2019 tarihli, 2017/11-55 E., 2019/43 K. sayılı kararlarında da aynı hususlara işaret edilmiştir. Ancak somut olayda davalı hakkında yapılan ceza kovuşturması sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Başka bir deyişle, davalı hakkında yapılan ceza yargılamasının kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlandığından söz edilemeyeceğinden, ceza yargılamasında davalının kasıtlı olduğuna ilişkin kabulün mahkememizde yapılan yargılamada davalının kusurlu olduğu şeklinde bir kabule yol açmayacağı tespit edilmiştir. Nitekim 6098 sayılı TBK m.74/1 hükmüne göre de; Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Yukarıda yer verilen tespitler ışığında davalı yanın dava konusu eylemleri gerçekleştirirken kusurlu olup olmadığı hususuna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; davalının, davacıya ait marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer bir işareti ticari faaliyetlerinde kullanmadığı, ancak ortalama tüketici kesimi nezdinde ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi doğuracak derecede benzer “Logo+…” ve “…” işaretlerini davacıya ait tescilli marka kapsamındaki emtialarla benzer hizmetler üzerinde markasal olarak kullandığı, “…” ibaresinin orijinal, fantezi ve davacı yanca uydurulmuş bir sözcük olmadığı, aynı zamanda toplumda “ad” olarak da kullanılan bir kelime olduğu, nitekim davalı yanın bu sözcüğü torununun adı olduğu için tercih ettiğini savunma argümanı olarak ileri sürdüğü, marka silicinin aleni olmasından kaynaklı olumsuz etkisi uyarınca her ne kadar davalının, davacıya ait 2004/12723 sayılı markanın tescilli olduğunu bilmesi gerektiği kabul edilse bile, ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi değerlendirmesinin; önceki tarihli markanın somut ayırt edici gücü, ilgili tüketici kesiminin algısı, önceki tarihli markanın zaman içinde bilinilirliğinin artması veya azalması, karşılaştırılan mal veya hizmetlerin benzerlik derecesi, karşılaştırılan markaların benzerlik derecesi gibi birden çok faktöre bağlı olarak yapıldığı, bu yönüyle söz konusu değerlendirmenin içinde subjektif özellikler barındırmasının kaçınılmaz olduğu, davalının … ilinde nispeten küçük bir işletme olarak faaliyette bulunduğu, içinde tekstil sektöründen kimsenin de bulunduğu bilirkişi heyetinin raporunda ifade ettiği üzere objektif ölçütlere göre davalının ticari faaliyet yürüttüğü ilgili sektörde “…” ibaresinin davacıya ait “…” markası ile iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer işaret olduğunu bilebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği saptaması karşısında davalının tecavüz ve haksız rekabet oluşturan eylemlerinden kaynaklı olarak kusurlu olmadığı kanaatine varılmıştır. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 25.03.2019 tarih 2018/73 Esas 2019/2251 Karar sayılı kararında da; mütecavizin, hak sahibine ait sınai haklardan tamamen habersiz, tesadüf olarak benzer markaları tamamen iyi niyetle kullanmış olabileceği ihtimal dahilinde değerlendirilmiştir. Davalı eylemleri kusurlu görülmediğinden kusura dayalı maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile;
Davalının, davacıya ait 2004/12723 sayılı marka hakkına tecavüz oluşturan eylemlerde bulunduğunun TESPİTİNE, bu eylemlerin DURDURULMASINA ve ÖNLENMESİNE,
Maddi ve manevi tazminat istemlerinin REDDİNE,
Karar kesinleştiğinde masrafı davalıya ait olmak üzere hükmün ulusal düzeyde yayın yapan gazetelerden birinde İLAN EDİLMESİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcının peşin ve tamamlama ile alınan harçtan mahsubu ile arta kalan 4.879,93 TL harcın talebi halinde davacıya iade edilmesine,
3-Marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve durdurulması istemi bakımından davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4- Maddi tazminat istemi bakımından davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Manevi tazminat istemi bakımından davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3, m.10 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Harcın davanın yalnızca kabul edilen kesimi üzerinden alınması sebebi ile davacıdan tahsil edilen 80,70 TL karar ve ilam harcının tamamının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davanın kabul-red oranının takdiren 1/2 olarak belirlenmesine,
8-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL başvurma harcı, 8,50 TL vekalet harcı, 2.400,00 TL bilirkişi ücreti, 209,60 TL posta-müzekkere masrafı, 1.065,50 TL … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … D. İş sayılı delil tespiti dosyasında yapılan masraf olmak üzere toplam 3.742,90 TL yargılama giderinin 1/2’si olan 1.871,45 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye 1.871,45 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Davalı tarafından yapılan 144,00 TL tanık masrafı, 11,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin olmak üzere toplam 155,50 TL yargılama giderinin 1/2’si olan 77,75 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 77,75 TL yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
10-Maddi ve manevi tazminat istemleri tamamen reddedildiğinden; 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.18/A-13 ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği tarife hükümleri uyarınca 1.320,00 TL’nin tamamının davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
11-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin ve Davalı vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.16/12/2022