Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/313 E. 2022/203 K. 06.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/313 Esas – 2022/203
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/313 Esas
KARAR NO : 2022/203

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 06/12/2021
KARAR TARİHİ : 06/07/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 03/08/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 06/12/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı yanın … sayısı ve “… RESTAURANT” ibaresi ile 35. Sınıfta tescil için yaptığı marka başvurusuna yönelik itirazlarının kurum tarafından haksız bir biçimde reddedildiğini, “…” markasının müvekkili şirket tarafından uzun yıllardır kullanıldığını, müvekkilinin “…” markasını tanınır hale getirdiğini ve kendisi ile özdeşleştirdiğini, T/03067 sayısı ile “…” markasının tanınmış markalar sicilinde de kayıtlı olduğunu, müvekkilinin markasını savunmaya çalıştığını, böylece tanınmış markasının sulandırılmasının önüne geçmek istediğini, müvekkilinin bu ibareyi aynı zamanda ticaret unvanı olarak da 60 yılı aşkın bir süredir kullandığını, müvekkilinin 100’e yakın tescilli markası ve başvurusunun bulunduğunu, dava konusu markanın müvekkili markası ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, markalar arasında yalnızca ilk harfler bakımından fark olduğunu, markanın görsel olarak müvekkili markalarına benzer olduğunu, tüketici nezdinde “… restaurant” ibaresinin müvekkili firmanın bir alt veya yan markası olarak algılanacak ve söz konusu firmanın sebepsiz zenginleşmesine yol açacak nitelikte olduğunu, başvurunun kötü niyetle yapıldığını, müvekkili markasının tanınmış olmasından ötürü de korunması gerektiğini, dava konusu markanın müvekkilinin seri markalarından biri olarak algılanacak olduğunu, daha evvel yine tek harf farkı olan “…” ibaresinden oluşan markanın müvekkili markaları ile benzer görüldüğünü, müvekkilinin ticaret unvanından kaynaklı üstün hakkının bulunduğunu, davalı şirketin kötü niyetli olduğunu iddia ederek; … sayılı YİDK kararının iptali ve dava konusu … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 22/12/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu marka ile davacı tarafın itiraza mesnet markaları arasında görsel, işitsel ve
kavramsal olarak SMK 6/1 anlamında karıştırılma ve iltibas ihtimaline sebebiyet verecek düzeyde
benzerlik bulunmadığını, Sınai Mülkiyet Kanunu 6/4 ve 6/5 hükmü kapsamında ret koşullarının oluşmamış olduğunu, davacının, kötü niyete ilişkin iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, öncelikle YİDK itiraz
sürecinde itiraz dilekçelerinin eklerinde iddiasını ispatlar herhangi bir delil sunulmamış olduğunu beyan ederek; davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … Sandalye Sanayi Ticaret Limited Şirketi vekili 14/01/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davanın mesnetsiz olduğunu, müvekkili markası ile davacı markalarının hiçbir şekilde benzer olmadığını, müvekkili markasının bütün olarak algılanacak olduğunu, “…” şeklinde tescilli markaların halihazırda zaten var olduğunu, markalar arasında karıştırılma ihtimali olmadığını, “…” ibaresinin müvekkili şirketin ortakları “… …” ve “… …”ın isimlerinin ilk hecelerinin birleşimi ile oluşturulduğunu, tarafların fiili faaliyet alanlarının farklı olduğunu, davacı markasının tanınmış marka statüsünde olmasının sonucu değiştirmeyeceğini, davacı markalarının “çay-kahve” emtialarında kullanıldığını, başka emtialarda kullanılmadığını, müvekkilinin ise 35. Sınıfta marka tescil talebinde bulunduğunu savunarak; davanın reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “… Restaurant” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin önceki tarihli tescilli markalarından kaynaklı müktesep hakkının bulunup bulunmadığı, davalı şirketin ileri sürdüğü kullanmama def’inin yerinde olup olmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait ticaret unvanı ile davalı şirkete ait marka arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin marka başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı şirket markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, davacıya ait ticari sicil kayıt bilgileri celp edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “… Restaurant” ibaresinin 35.sınıfta bulunan hizmet sınıfında tescili amacıyla 04.02.2020 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 27.02.2020 tarih ve 343 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 28.04.2020 tarihinde “…” ibaresini içeren 96 adet markasına dayanarak 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, 6/3, 6/5, 6/6 ve 6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, davalı yanın 11.06.2020 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi ibraz ettiği, dilekçesinde 2013/04959, 2003/37097, 2013/36635, 2013/70201, 2004/42602, 2005/50104, 2007/08531, 2011/51497, 2011/95922, 2013/36638, 2000/17787, 2001/19191, 2012/36140, 2013/08159, 204905, 2011/55709, 2013/63640, 134255, 98/019484, 2010/37274, 2010/39414, 2011/64761, 2013/70198, 99 022388, 2000/18919, 2011/81812, 2013/29261, 2013/59122, 2013/63644, 2003/12043, 2010/62416, 2011/00627, 2011/81813, 2013/04955, 2013/63638, 165778 sayılı markalara ilişkin olarak kullanmama def’i ileri sürdüğü, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 05.03.2021 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile; davacı tarafından yapılan itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 16.11.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 11.04.2022 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, davacıya ait ticari sicil kayıt bilgileri, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacı yan dayanak markalarının bir kısmının müddet konumunda olduğu, büyük bir kısmının 29 ve 30. Sınıf gıda ürünlerini ve özellikle “çay” emtialarını kapsadığı görülmüştür. Davalı yan her ne kadar davacı markaları ile ilgili kullanım ispatı talebinde bulunmuş ise de davacı yanın uyuşmazlık konusu olan 35. Sınıf hizmetleri içerir birçok markasının tescili üzerinden, dava konusu markanın başvuru tarihi olan 04.02.2020 tarihi itibariyle 5 yıllık süre geçmediğinden, anılan markalar açısından kullanım ispatı talebinin dikkate alınması zaten mümkün olmadığı saptanmıştır. Bununla birlikte davacı yanın kullanım ispatı talebine konu olan daha eski tarihli markalarının ise işlem ve dava dosyasındaki delillerden de görülebileceği üzere çay, bitki – meyve çayları ve kahve emtialarında kullanımlarının bulunduğu aşikardır.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu marka kapsamında 35.sınıfta yer alan hizmetlerin tamamı ve yine 35. 05 alt grubunda satışa özgülenen 1-34 mal sınıflarındaki emtiaların tamamı davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında 35. Sınıfta yer alan hizmetler ile aynı ya da aynı türdeki mallardır. Dolayısıyla 35.sınıfta yer alan mallar bakımından taraf markaları arasında doğrudan bir ticari rekabetin mevcut olacağı, markaların benzer tüketici ihtiyaçlarına yönelik, benzer satış noktaları ile tüketiciye sunulan, satım, sunum ve dağıtım biçimleri aynı türdeki mallar oldukları tereddütsüzdür. Bununla birlikte davacı yanın kullanım ispatı talebine konu olmayan sair markalarının kapsamında da 05, 29, 30, 32 ve 43. Sınıf gibi mal ve hizmet sınıflarının yer aldığı, dava konusu markada 35.05 alt grubu hizmetlerde 1-34 malların satışına özgülenmiş satış hizmetlerinin esasen bu malların kendisi ile de doğrudan benzer olduğu, zira uygulamada mal üreten işletmenin karineten ürettiği malı satışa konu edeceğinin kabul edildiği, aynı şekilde davacı yanın kullanım ispatına konu olan markalarının da genel olarak çay çeşitleri ve kahve ürünlerinde kullanımını ortaya koyduğu görüldüğünden, yine bu emtialar ile dava konusu marka kapsamında aynı emtiaların satışına yönelik hizmetler arasında da benzerlik bulunmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta benzerliği tespit olunan 35. Sınıf 1-4 alt grubunda yer alan ilgili hizmetlerin profesyonel iş yaşantısı akışında ihtiyaç duyulan ve profesyonel işletmeler tarafından tüketiciye sunulan nitelikteki muhasebe, iş yönetimi, reklamcılık, ithalat – ihracat vb. sanal ortamda pazaryeri sağlama vb. hizmetlere ilişkin olduğu, tüketicilerin bu hizmetlerden sık ve rutin olarak yararlanmadığı, çoğu zaman muhtelif bilgi kaynaklarından bilgi sağlayarak ve araştırma yaparak hizmeti sunacak olan işletmeyi belirlediğinden ilgili hizmetler bakımından alıcıların bilinç düzeyi daha yüksek tüketicilerden oldukları tespit edilmiştir. Bununla birlikte alıcı bu araştırmayı çoğu zaman bireysel bir şekilde yaptığından, her ne kadar dikkat ve özen düzeyi nispeten daha yüksek olacak ise de bu durumun ilgili tüketicinin hiçbir koşulda yanılgı yaşamayacağı gibi bir sonucu beraberinde de getirmeyeceği, özellikle internet üzerinden tüketicinin yapmış olduğu araştırmalar sonucunda tercihlerini somutlaştırmak yönünde gerçekleştirdiği eylemlerinde, bilinç düzeyi ne kadar yüksek olursa olsun birbirine benzer işaretler ile karşı karşıya kaldığında yanılma ihtimalinin süregeleceği de her somut olay özelinde detaylı olarak değerlendirilmelidir. Öte yandan, 35. Sınıf son alt grubundaki (35.05) satış perakendecilik hizmetleri açısından ise ilgili tüketicilerin hemen her kesimden tüketiciler olarak değerlendirilebileceği, zira anılan sınıfta taraf markalarının kapsamlarının esasen sınırlandırılmadığı ve tüm sektörlere yönelik malların satışına ilişkin satış hizmetlerini kapsadığı dolayısıyla a’dan z’ye bütün malların satışını kapsayacak genişlikte olması nedeni ile hitap ettiği tüketici kesimi çeşitlendiğinden ve satış hizmetlerinin kapsamına çok çeşitli emtia girdiğinden bu hizmetler açısından bir genellemenin yapılamayacağı düşünülmektedir. Dolayısıyla böyle geniş kapsama haiz mallarla ilgili mağazacılık hizmeti bakımından ilgili tüketici kitlesi/toplum kesimi açısından hem sıradan orta seviyedeki tüketicilerin hem de dikkat seviyesi görece daha yüksek olan bilinçli tüketicilerin dikkate alınabileceği değerlendirilmektedir.
Dava konusu “… Restaurant” markası incelendiğinde; “…” ve “restaurant” kelimelerinden oluşan bir sözcük grubu markası oldu, “…” kelimesinin bilinen bir anlamı olmayan, dört harf iki heceden oluşan ve “le-ta” şeklinde telaffuz edilen bir ibare olduğu, “restaurant” kelimesinin ise uyuşmazlık konusu hizmetler açısından doğrudan kavramsal bir ilişkisi olmamakla birlikte ticaret hayatında jenerik kullanımı bulunan bir ibare olmasından ötürü tüketicinin bu ibareye markasal bir algı yüklemeyeceği, ancak dava konusu markayı da bütün olarak algılayacağı, asli vurguyu ise “…” kelimesine yükleyeceği değerlendirilmektedir.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaları ise “…” kelimesi kökü sabit olmak üzere “…+ayırt edici vasfı daha düşük sözcükler” veya şekil unsurları ile oluşturulan seri markalardır. Davacı markalarının tamamında “…” ibaresinin esas unsur veyahut esas unsurlardan biri olarak kullanıldığı değerlendirilmektedir. “…” kelimesi dilimizde de kullanılan ve öncül olarak “yunan alfabesinin ikinci harfi” şeklinde bir anlama sahip bir kelime olduğu gibi ülkemizde daha birçok alanda kullanılan bir kelimedir. Örneğin tıp alanında da “sıklıkla bademciklere yerleşip hastalık yapan bir mikrop” adı olarak da bilinen bir virüsün adıyken, bilişim alanında bilgisayar teknolojilerinde ikincil yazılım sürümünün adı olarak kullanılmakta, yine örneğin “… GLUKAN” olarak bilinen ekmek mayasından elde edilen ve bağışıklık sistemini güçlendiren doğal bir maddenin adı gibi anlamlara da sahip olmaktadır. Dolayısıyla “…” kelimesi, ülkemiz tüketicisi açısından somut kavramsal karşılık ifade eden, dört harf iki heceden oluşan ve “BE-TA” şeklinde telaffuz edilen bir ibaredir.
Davacı markaları ile dava konusu marka karşılaştırıldığında; taraf markalarının kısa sözcük markaları oldukları gözetildiğinde, bu düzeydeki bir farklılığın yeterli görülmesi gerektiği, dava konusu markanın gerek salt “…” ibaresi ile gerekse de bir bütün olarak yarattığı algının, davacı yanın “…” kelimesi etrafında oluşturduğu seri markalarından farklı olduğu, tüketicinin söz konusu işaretler ile aynı ya da farklı zamanlarda, uyuşmazlık konusu ortaklığı tespit edilen hizmetlerde, karşı karşıya kalsa dahi bu iki işaret arasında bir bağlantı kurmasının beklenebilir olmadığı, ilgili dikkat, bilgi ve zeka düzeyine sahip tüketicilerin, işaretler arasında doğrudan bir bağlantı kurmayacakları, kelimelerin başlangıç seslerindeki farklılık ile birlikte kavramsal olarak oluşan farklılığın, işaretler arasında karıştırılma ihtimali oluşumunun önüne geçtiği, taraf markalarının kısa sözcük markaları oluşlarından kaynaklı harf dizilimsel benzerlik taşımalarının, karıştırılma ihtimaline yol açacak sonuçlar meydana getirmeyeceği, hal böyleyken tüketicinin, taraf markalarının bütünsel algıları da gözetildiğinde birbirinden farklı iki ayrı marka karşısında olduğunu derhal algılayacağı işaretin iktisadi – idari anlamda birbirleri ile bağlantılı olduklarını düşünmeyecekleri, dolayısıyla sonuç olarak; dava konusu marka ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların tamamı bakımından SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Davalı şirket vekili müktesep hak iddiasında bulunduğundan, her ne kadar yargılamanın sonucuna etki etmese de, herhangi bir eksikliğe mahal vermemek amacıyla bu savunma da aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.09.2008 tarihli ve 2007/7547E. – 2008/10251K. Sayılı kararına göre; Bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Bu tür markalar niteliği itibariyle 556 sayılı KHK’nın 55. maddesinde tanımlanan ortak markalara benzemekle birlikte; seri markalar, ortak markalarda mevcut olan bir grupta yer alan işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerden ayırt edilmesi fonksiyonu, teknik yönetmelik gibi özelliklere sahip olması gerekmeyen ve esasen ortak asli unsuru taşımakla birlikte her biri diğerinden bağımsız nitelikteki ticaret ve hizmet markalarıdır.
Bu karar içeriğinden de anlaşılabileceği üzere müktesep hakkın kabulü üç koşula bağlanmıştır. Bunlar:
• müktesep hak iddia edilen marka ile davaya konu markadaki asli unsurların muhafaza edilmiş olması ve eski markaya karşı hükümsüzlük davası açılacak sürenin dolmuş olması ve bu markanın çekişmesiz şekilde kullanılması,
• markalar arasında işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yaratılan izlenimin korunması,
• dava konusu markada, müktesep hak iddia edilen markaya nazaran kapsamın genişletilmemiş olması.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder. Hemen belirtmek gerekir ki; yukarıdaki şartlar sağlansa bile, sonraki tarihli marka başvurusu, itiraza mesnet markaya yakınlaşma ve bu yolla haksız yararlanma tehlikesi oluşturmamalıdır. Burada irdelenmesi gereken husus; marka olarak seçilen işaretin önceki tarihli kök seri markaların yenilenmesi suretiyle mi oluşturulduğu, yoksa itiraza mesnet markalar ile yakınlaşarak onunla iltibas tehlikesi doğurma tehlikesi oluşturacak şekilde mi mizanpajının yapıldığıdır. Daha ilk bakışta başvurunun kök markanın değil de, itiraza mesnet markanın yeni düzenlenmiş bir versiyonu olduğu yönünde ortalama tüketici nezdinde izlenim doğuyorsa, önceki kök markalardan kaynaklı müktesep hak şartlarının doğduğundan söz edilemez. Bu itibarla seri marka olarak tescili talep edilen işaret, kök markadan esaslı farklılıklar göstermemeli ve seri marka seçilirken itiraza mesnet markaya yakınlaşacak font, renk, mizanpaj değişikliklerinden kaçınılmalıdır. (Burçak Yıldız, Mükerrer Markanın Seri Markasının Tescili -SMK m.5/1-ç ve m.6/1 Hükümlerine Yargıtay Kararları İle Getirilen İstisna, BATİDER 34(4), 2018, s.116)
Müktesep hak iddiası bakımından hemen belirtmek gerekir ki; önceki tarihli markanın çekişme konusu olmaktan çıkması hali tek başına müktesep hak şartlarının doğumunu sağlamaz. Önceki tarihli markanın başvuruya konu emtialar bakımından aynı zamanda fiili olarak kullanıldığının da ispatlanması gerekir. Zira, müktesep hak müessesesinin kabul edilmesinin amacı, önceki tarihli markanın uzunca süredir kullanımı nedeniyle ilgili tüketici kesiminde oluşan imajın, sonraki tarihli marka başvurusuna sirayet etmesini sağlamaktır. Bu nedenledir ki, fiilen kullanılmayan önceki tarihli markanın ilgili tüketici kesiminde bir imaj duygusu oluşturduğundan söz edilemez. Olmayan imajın yenilenen yeni bir marka başvurusuna aktarımı da dolayısıyla söz konusu olamaz. Müktesep hak şartları bakımından yukarıda ifade ettiğimiz görüşü destekler nitelikte, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 06/01/2020 tarih 2019/2269 E 2020/16 K sayılı kararında, önceki markanın fiilen kullanılmasını, müktesep hakkın doğumu bakımından gerekli görmüştür.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davalı yanın TÜRKPATENT sicil kayıtlarında yer alan ve müktesap hak açısından incelenebilir olduğu tespit edilen önceki tarihli “…” ibaresini içerir ve 35. Sınıf hizmetlerde tescilli 2011/92360 sayılı markası bulunduğu tespit edilmiştir. Söz konusu markanın tescil tarihi üzerinden 5 yıldan uzun bir süre geçtiği, anılan markanın asli unsurunun da dava konusu markada olduğu gibi “…” kelimesi olduğu, dolayısıyla asli unsurun muhafaza edildiğinden bahsedilebileceği değerlendirilmektedir. Bununla birlikte davalı yanın önceki tarihli “…” markasının 35. Sınıfta spesifik olarak sınırlandırılmış bir kısım emtiaların satışını kapsadığı görülmekte ise de davalının markasını, bu emtialarda kesintisiz, nizasız ve ciddi markasal etki doğuracak şekilde kullandığını gösterir delillere dosya içerisinde rastlanılmış değildir. Hal böyleyken davalı yanın, önceki tarihli markasının, uyuşmazlık konusu 35. Sınıf kapsamında kalan bir kısım hizmetlerde tescili olduğu halde, kullanıldığı yönünde somut deliller dosyada mevcut olmadığından, davalı yanın müktesep hak karinesinden yararlanması da mümkün görülmemiştir.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; dava dosya kapsamına sunulan delillerden davacı yanın gerek yurtiçi gerekse de yurtdışında çok sayıda tescili bulunduğu gibi “…” markaları ile oldukça uzun yıllardır mevcut olduğu görülen sektörel kullanımları göz önüne alındığında davacı markalarının özellikle “çay, meyve çayı, bitkisel çay” gibi içecek ürünlerinde, ilgili tüketici kitlesi nezdinde belli bir tanınmışlığa eriştiğinin kabulünün gerekeceği, nitekim bu hususta daha evvel verilmiş emsal yargı kararları bulunduğu gibi davacı yana ait “…” markasının TÜRKPATENT sicil kayıtlarında da T/03067 sayısı ile tanınmış markalar sicilinde 2016 yılından bu yana kaydının bulunduğu, dolayısıyla davacı yanın “…” markalarının yoğun ve uzun yıllara sair kullanım neticesinde ciddi bir ayırt edicilik elde ettiği, ancak; dava konusu markanın bir bütün olarak tüketici nezdinde yarattığı algının, davacı markalarından tamamen farklı olduğu, dolayısıyla dava konusu markanın 35. Sınıf hizmetlerde tescilinin, davacı yan markalarının ayırt edici karakterine zarar verecek, davacı yan markalarından haksız menfaat teminine yol açacak veyahut davacı markalarının sulanması sonucunu doğurabilecek nitelikte sonuçlar yaratmayacağı kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.

Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK’nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.03.2019 tarih 2017/5439 Esas 2019/2119 Karar sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacı yanın ticaret unvanın kılavuz unsuru da “…” ibaresi olup anılan ibare aynı zamanda davacı yanın markalarının kendisidir. Davacı markalarının spesifik olarak çay – bitki çayı, meyve çayı, kahve gibi ürünlerde olduğu görülmektedir. Bu bağlamda davacı yanın ticaret unvanının markasal kullanımlarının esasen doğrudan tescilli markalarına dayalı bir kullanım olduğu, davacı markaları açısından yapılan değerlendirmenin bu anlamda ticaret unvanının kılavuz unsuru olan “…” kelimesi bakımından da aynı kanaate yol açacağı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla SMK m.6/6 hükmü koşulunun somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 12.06.2019, E:2018/2285 K:2019/4361)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL başvurma harcı, 59,30 TL peşin harç, 8,50 TL vekalet harcı, 179,75 TL posta, 2.000,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.306,85 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … Sandalye Sanayi Ticaret Limited Şirketi tarafından yapılan 43,00 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Sandalye Sanayi Ticaret Limited Şirketi’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekili, davalı şirket vekili ve davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.06/07/2022