Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/306 E. 2022/151 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/306 Esas
KARAR NO : 2022/151

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 29/11/2021
KARAR TARİHİ : 01/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 01/07/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 29/11/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili tarafından 12. sınıfta tescil edilmek üzere 2020/51886 sayılı ve “…”
ibareli marka tescil başvurusunda bulunulmuş olduğunu, davalılardan … Otomotiv tarafından
2016 40120 sayılı “… … parts” ibareli marka tescili ile 2019/118408 sayılı “…”
ibareli marka başvurusu dayanak gösterilerek yapılan itiraz sonucunda Markalar Dairesi
Başkanlığı tarafından SMK m.6/1 kapsamında markaların benzer olduğu ve söz konusu
markaların aynı veya aynı türdeki ya da benzer malları/hizmetleri kapsadıkları tespit edildiğinin
belirtilerek işbu marka başvurusunun tescilinin reddine karar verildiğini, müvekkili şirketin 1932 yılında Rusya’da kurulmuş olduğunu ve 1 buçuk milyon ton ağırlığındaki ilk
kamyonu olan …’yı piyasaya sürerek ticari faaliyetlerine başlamış olduğunu, kuruluşundan
itibaren 350’den fazla farklı model içerir 18 milyon üzerinde araç üretmiş ve piyasaya
sunmuş olduğunu, GAZ araçları Rusya’nın ticari araç tarihine damgasını vurmuş ve otomotiv
endüstrisinin gelişiminde en büyük rollerden birini üstlenmiş olduğunu, müvekkili şirketin aktif ve aralıksız olarak ülkemizde ticari faaliyetlerini sürdürmekte olduğunu ve
ülkemizde de dahil olmak üzere yüksek derecede bir tanınırlığa sahip olduğunu, 2004’ten beri Türkiye’de 5,5 binden fazla … aracı satmış olduğunu ve ayrıca 1,3 binden fazla
… aracı montajının Türkiye’de yapılmış olduğunu, müvekkili şirketin, … tanınmış markasının gerçek ve öncelikli hak
sahibi olduğunu, davalı şirketin itiraza dayanak markası ile müvekkiline
ait “…” marka başvurusunun benzer olmadığını, davalı şirketin kötü niyetli hareket etmekte olduğunu, müvekkili tarafından açılan hükümsüzlük davasının bekletici mesele yapılması gerektiğini beyan ederek; müvekkili şirkete ait 2020/51886 sayılı … ibareli marka tescil
başvurusunun reddine ilişkin Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve
Değerlendirme Kurulu’nun 29.09.2021 tarih, E-29822383-000-210535950 sayılı ve
2021-M-7660 sayılı kararın iptaline,
İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … E. sayılı hükümsüzlük
davası uyarınca verilecek kararın işbu dava kapsamında bekletici mesele yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C E V A P :
Davalı TÜRKPATENT vekili 14/12/2021 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Somut olayda “gazele” ibaresini taşıyan markalar arasında benzerlik olduğunu, ayrıca
başvuru konusu markanın 12.sınıfta tescilinin istendiğini ve redde mesnet markaların kapsamında
da tescili istenilen malların yer aldığının açık olduğunu, markalar arasındaki benzerlik düzeyi ve
markaların kapsadığı malların benzerliği dikkate alındığında ilgili tüketici kitlesince satın alma
kararı verilirken malın ticari kaynağında yanılma meydana gelmesi ihtimalinin yüksek
olduğunu, davacı tarafından “…” ibaresinin “ilk ihdas edeni ve gerçek hak sahibi” nin davacı
şirket olduğu iddia edilmişse de davaya konu marka hakkında verilen ret kararına mesnet olan
markaların davalı şirket adına tescilli olan ve hukuki korumadan yararlanan markalar olduğunu, redde
mesnet markaların tescil sürecini tamamlamış olduğunu, kamuya açık olarak ilan edilmiş ve itiraz ile ilgili
süreç işletilerek hukuki prosedür tamamlanmak suretiyle tescil edilmiş olduğunu, bu sebeple davacının
bu aşamada ileri sürdüğü iddialara itibar edilmesinin mümkün olmadığını belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 11/01/2022 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin gerçek ve öncelikli hak sahibi olduğunu, uzun yıllardan bu yana, fiilen,
yoğun veya yaygın biçimde kullanmakla tanınmışlık vasfı edinen “…” ibareli markaları
üzerinde sahip olduğu fikri mülkiyet haklarının 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ve 6102
sayılı TTK ile ilgili diğer mevzuat gereği koruma altında olduğunu, davacının 2020/51886 sayılı marka tescil başvurusunun, müvekkile ait öncelik
hakkı içeren 2016/40120 sayılı marka ve 2019/118408 sayılı marka tescil başvurusu
üzerindeki haklarını ihlal ettiğinden, SMK m.6/1 hükmüne dayalı olarak gerçekleşen ret
kararının iptali istemli işbu davada davacının önceye dayalı hak sahipliği ve tanınmışlığa
yönelik iddialarının dikkate alınmasının ve değerlendirilmesinin hukuken olanaksız olduğunu, YİDK kararının iptali istemiyle açılan davalarda kararın hukuka uygun olup
olmadığının başvuru ve karar tarihindeki hukuki duruma göre belirleneceğinden, redde mesnet
müvekkili markası için hükümsüzlük davası açılmış olmasının ve anılan davada marka
tescilinden doğan hakların davacıya karşı ileri sürülmesinin engellenmesi yönünde ihtiyati
tedbir kararı verilmiş olmasının bu davada sonuca etkisinin bulunmamakta olduğunu, davacının TÜRKPATENT nezdinde adına tescilli markaları 12.sınıf ürünleri
içermediğinden, önceye dayalı kazanılmış hak sahipliği olmadığını, davacının 2020/51886 sayılı başvurusunun, müvekkilin tescilli marka ve marka
başvurusundan doğan haklarını ihlal ettiğinden, YİDK kararının hukuka uygun olduğunu beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği …sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davacıya ait 2020/51886 sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davalı şirkete ait 2016/40120 sayılı “Şekil+… … Parts” ve 2019/118408 sayılı “…” ibareli markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, dava konusu marka başvurusu bakımından, davaya konu emtialara ilişkin olarak “birlikte var olma” şartlarının mevcut olup olmadığı, davacının gerçek hak sahipliği, tanınmışlık, davalı şirketin kötü niyetli olduğu iddialarının, nispi tescil engelini bertaraf etme kabiliyetinin bulunup bulunmadığı, redde mesnet 2016/40120 sayılı markanın hükümsüz kılınması için açılan İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2020/314 Esas sayılı dava dosyasının neticesinin iş bu dava bakımından bekletici mesele yapılıp yapılamayacağı, hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmuş, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İşlem dosyasının tetkikinde; Davacının 20.05.2020 tarihinde “…” ibareli 2020/51886 sayılı başvuru ile “Motorlu kara taşıtları (motosikletler, mobiletler dahil) ve bu taşıtlar için motorlar, kavramalar ve transmisyon bağlantıları, transmisyon kayışları ve zincirleri, dişliler, frenler, fren disk ve balataları, şasiler, kaportalar, süspansiyonlar, darbe emiciler, şanzımanlar, direksiyonlar, jantlar; bisikletler ve bunların gövdeleri, gidonlar, çamurluklar; taşıt kasaları, kamyonlar için damperli kasalar, traktör römorkları, frigorifik kasalar, taşıtlar için römork bağlantıları; taşıt koltukları, koltuklar için baş dayanakları, emniyetli çocuk koltukları, taşıtlar için koltuk kılıfları, araç örtüleri (aracın şeklini almış), güneşlikler; taşıtlar için yön sinyalleri ve yön sinyalleri için kollar, taşıt camları için silecekler, silecek kolları; taşıtlar için iç ve dış lastikler, tubles lastikler, lastik tamir takımları, taşıt lastikleri için yamalar, kaynak yamaları, taşıt lastikleri için supaplar; taşıt camları, emniyetli taşıt camları, taşıtlar için dikiz aynaları ve yan aynalar; taşıtlar için patinaj zincirleri; taşıtlar için portbagajlar, bisiklet ve kayak taşıyıcıları, seleler; lastik şişirme pompaları; taşıtlar için hırsız alarmları, kornalar; yolcular için emniyet kemerleri, havalı yastıklar. Bebek arabaları, tekerlekli sandalyeler, pusetler; el arabaları, pazar arabaları, tek veya çok tekerlekli el arabaları, market arabaları, ev eşyaları için tekerlekli taşıyıcılar; raylı taşıtlar: Lokomotifler, trenler, tramvaylar, vagonlar, teleferikler, telesiyejler. Deniz taşıtları ve parçaları (motorları hariç); hava taşıtları ve parçaları (motorları hariç).” emtiaları bakımından tescil talebinde bulunduğu, yapılan ilk incelemeler sonrasında başvurunun 27.07.2020 tarih ve 353 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davalı şirketin 23.09.2020 tarihinde 2016/40120, 2019/118408 sayılı markaları mesnet göstererek SMK m.6/1 ve m.6/3 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, davacının bu itiraza karşı 06.11.2020 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi sunduğu, yayına yapılan itiraz sonucu Markalar Dairesi Başkanlığı’nca marka tescil başvurusunun SMK m.6/1 hükmü uyarınca reddine karar verildiği, redde mesnet olarak 2016/40120 ve 2019/118408 sayılı markaların gösterildiği, bu karara karşı davacı tarafından 06.05.2021 tarihinde itirazda bulunulduğu, davalı şirketin bu itiraza karşı 07.06.2021 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi sunduğu, itirazları değerlendiren Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 2021-M-7660 sayılı YİDK kararı ile; itirazın ve başvurunun reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 01.10.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, redde mesnet markalar ve tüm dosya kapsamına göre;
İlk olarak belirtilmelidir ki; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin ve Hukuk Genel Kurulu’ nun yerleşmiş uygulamasına göre (HGK. 19.11.2003 T, E. 2003/11-578, K. 2003/703) YİDK kararının yerinde olup olmadığı, kararın alındığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmelidir. (Y11HD, 21.01.2010 T, 2008/4266 E 2010/586 K) Eldeki talep de YİDK kararının iptali istemini barındırdığından YİDK karar tarihi olan 29.09.2021 tarihindeki marka işlem dosyasında mevcut maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak ve salt marka işlem dosyası ile sınırlı olarak YİDK kararının iptali istemi değerlendirilmiştir.
Dava konusu 2020/51886 sayılı marka başvurusunun reddine mesnet gösterilen davalı şirkete ait markalar 2016/40120 ve 2019/118408 sayılı markalardır.
Davacı vekili, İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2020/314 Esas sayılı dava dosyası ile davalı şirkete ait olup redde mesnet alınan 2016/40120 sayılı markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkin olarak dava açtıklarını, iş bu davada verilecek olası bir hükümsüzlük kararının eldeki YİDK kararının iptali davasını etkileyeceğini, bu nedenle hükümsüzlük davasının iş bu dava bakımından bekletici mesele yapılmasını talep etmişse de söz konusu argümana itibar edilmemiştir.
Şöyle ki; dava konusu iptali istenen 2021-M-7660 sayılı YİDK kararı, mahiyeti itibariyle bir idari işlemdir. Zira; idari işlemler; tek yanlı ve icraidir, hukuka uygunluk karinesinden yararlanırlar ve yargısal denetime tabidirler. Mahkememizce, mahiyeti itibariyle bir idari işlem olan 2021-M-7660 sayılı YİDK kararının iptalini gerektirir hukuka aykırı bir yön olup olmadığı hususu irdelenirken, bu kararın alındığı tarihteki maddi ve hukuki olguların nazara alınması, eşyanın tabiatı gereğidir. Başka bir deyişle, bir idari işlem tesis edildikten sonra meydana gelebilme ihtimali bulunan olguların, bu idari işlemin tesis edildiği tarihte yapılacak hukuka uygunluk denetimi bakımından dikkate alınması mümkün değildir. Zira; ileride gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belirsiz bir olgunun geriye yürütülerek idari işlemlerin denetimi aşamasında dikkate alınması aynı zamanda hukuki güvenlik ve istikrarı zedeler, hukuki belirsizlikten kaynaklı olarak hukuk düzenini zaafa uğratır.
Davacı vekili her ne kadar bekletici mesele isteminin dayanağı olarak; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11/03/2021 tarih 2017/11-72 Esas 2021/245 Karar sayılı kararını ileri sürmüşse de, söz konusu karar içeriği mahkememizce benimsenmemiştir.
İlk olarak; Başka uyuşmazlıklara ilişkin olarak verilmiş Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları, hukukun asli değil, yardımcı kaynaklarıdır. Başka bir deyişle, dava konusu uyuşmazlık dışında kalan başka bir uyuşmazlık için tesis edilmiş ve künyesi yukarıda belirtilen Hukuk Genel Kurulu kararı, teknik olarak mahkememizi bağlayıcı nitelikte değildir; meğer ki bu konuda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı bulunmuş olmasın. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 45.maddesinin 5.fıkrasının mefhum-u muhalifine göre de; Hukuk Genel Kurulu kararları, tesis edilmiş oldukları davalardan başka davalara ilişkin olarak, bu davaları gören mahkemelerce doğrudan bağlayıcı nitelikte normatif hukuk kuralları olarak değerlendirilemezler.
Yukarıda yer verilen usuli ilke saklı kalmak kaydıyla mahkememizce davacı vekilinin iddiasına mesnet gösterdiği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına mahkememizce neden iştirak edilmediği hususu, tarafların “gerekçeli karar hakkı” kapsamında aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11/03/2021 tarih 2017/11-72 Esas 2021/245 Karar sayılı kararında özet olarak; YİDK kararının iptali ve hükümsüzlük istemli bir davada itiraza mesnet gösterilen markaların hükümsüz kılınması karşısında hükümsüzlük kararının kesinleşmesinin beklenmesine gerek olup olmadığı hususu tartışılmıştır. Hukuk Genel Kurulu’na göre; itiraza dayanak yapılan markaların hükümsüz kılınması hâlinde hükümsüzlük kararlarının etkisi hem YİDK kararının iptali davasını hem de başvuruya konu markanın hükümsüzlük davasını etkileyecektir. Bu nedenle hükümsüzlük davasının kesinleşmesi beklenmelidir.
İtiraza dayanak markalar hakkında verilmiş hükümsüzlük kararlarının kesinleşmesinin, başvuruya konu markanın tescili halinde hükümsüzlük davasının neticesini etkileyeceği mahkememizin de kabulünde olmakla birlikte, aynı sonuca YİDK kararının iptali davası bakımından ulaşılması mahkememizce mümkün görülmemektedir.
YİDK kararının iptali davası; yukarıda ifade edildiği üzere idari bir merci olan TÜRKPATENT tarafından tesis edilen ve Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararı olarak adlandırılan bir idari işlemin hukuka uygun olarak tesis edilip edilmediğini denetleyen mahiyeti itibariyle idare hukukunda tezahür etmiş “iptal davası” niteliğini haizdir. Bu nedenle YİDK kararının iptali davası bakımından davalı TÜRKPATENT’in bu kararı tesis ederken yetki, şekil, sebep, konu ve amaç bakımından hukuka uygun olarak davranıp davranmadığı irdelenerek bu kararın hukuka uygunluk denetimi yapılacaktır.
Bu çerçevede YİDK kararına konu marka işlem dosyası incelendiğinde; davacının 06.05.2021 tarihinde Markalar Dairesi Başkanlığı kararına itiraz ederken, İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2020/314 Esas sayılı hükümsüzlük davasından bahsederek lehlerine ihtiyati tedbir kararı verildiğini ileri sürmüştür. Bu durumda somut olay özelinde tartışılması gereken husus TÜRKPATENT’in davaya konu YİDK kararını oluşturmadan evvel İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2020/314 Esas sayılı dava dosyasının neticesini beklemesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir. Başka bir deyişle; Hukuk Genel Kurulu’nun yaklaşımının aksine, metodolojik olarak, YİDK kararının iptali istemli davada, marka işlem dosyasında redde mesnet tutulan markanın veya markaların olası hükümsüzlük davasına/davalarına konu olması halinde TÜRKPATENT’in bu hükümsüzlük davalarının kesinleşmesini beklemesinin şart olup olmadığı hususu muvacehesinden değerlendirme yapılmalıdır.
Bilindiği üzere; markaların hükümsüzlüğü davaları, inşai nitelikte davalar olup, ilk derece mahkemesinden verilen kararlara karşı istinaf yasa yolu, istinaf dairelerince verilen kararlara karşı ise temyiz yasa yolu açıktır. Bu nedenle hükümsüzlük davasına konu bir markanın hangi tarihte kesinleştiğini tespit edebilmek idare mercilerince öngörülemez. TÜRKPATENT’in bir marka tescil başvuru sürecinde itiraza mesnet gösterilen markanın veya markaların hükümsüzlüğü davalarını bekletici mesele yapmasında, bu hükümsüzlük davalarının kesinleşmesinden sonra marka tescil işlem prosedürünü ilerletmesinde hukuki engel bulunmamakla birlikte, her hal ve şartta itiraza mesnet markanın veya markaların hükümsüzlüğü davalarında bekletici mesele yapma yönünde Kanun tarafından kendisine verilmiş bağlı bir yetki de bulunmamaktadır. TÜRKPATENT’in bekletici mesele hususundaki yetkisi takdiri yetki niteliğinde olup, bu yetki de kamu yararına uygun olarak kullanılmalıdır. TÜRKPATENT’in değişken bir hızda sirkülasyona tabi olarak marka tescil başvurularına muhatap olduğu, her bir marka tescil başvuru sürecinin kendi içinde idari işlemlerle yürütüldüğü, düzenli işleyen idare ilkesi uyarınca TÜRKPATENT’in bu marka başvurularını olumlu veya olumsuz olacak şekilde nihai bir sonucu ulaştırma yükümlülüğü altında olduğu gözetildiğinde, dava konusu marka başvuru dosyasına ilişkin olarak, karara itiraz dilekçesinde redde mesnet markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkin olarak ilk derece mahkemesinde açıldığı belirtilen davanın kesinleşmesini bekleyip beklememek hususunda takdir yetkisini haiz olduğu, TÜRKPATENT’in karara itiraz aşamasında, redde mesnet markalardan birinin henüz ilk derece mahkemesinde görülen davasının kesinleşmesi için geçecek sürenin ne kadar olacağını öngörebilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle Kanun gereği kendisine verilen görevleri düzenli işleyen idare ilkesi uyarınca sonuca bağlamak üzere takdir hakkı kapsamında hükümsüzlük davasının sonucunu ve kesinleşmesini beklemeden davaya konu marka tescil başvuru sürecini sonuçlandırmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; mahkememizce de İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2020/314 Esas sayılı dava dosyasının sonucu iş bu davanın sonucunu etkilemeyeceğinden, adı geçen mahkemenin sonucunun iş bu dava bakımından bekletici mesele yapılması isteminin reddine karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Dava konusu marka başvurusundan çıkartılan ve eldeki davaya konu olan “Motorlu kara taşıtları (motosikletler, mobiletler dahil) ve bu taşıtlar için motorlar, kavramalar ve transmisyon bağlantıları, transmisyon kayışları ve zincirleri, dişliler, frenler, fren disk ve balataları, şasiler, kaportalar, süspansiyonlar, darbe emiciler, şanzımanlar, direksiyonlar, jantlar; bisikletler ve bunların gövdeleri, gidonlar, çamurluklar; taşıt kasaları, kamyonlar için damperli kasalar, traktör römorkları, frigorifik kasalar, taşıtlar için römork bağlantıları; taşıt koltukları, koltuklar için baş dayanakları, emniyetli çocuk koltukları, taşıtlar için koltuk kılıfları, araç örtüleri (aracın şeklini almış), güneşlikler; taşıtlar için yön sinyalleri ve yön sinyalleri için kollar, taşıt camları için silecekler, silecek kolları; taşıtlar için iç ve dış lastikler, tubles lastikler, lastik tamir takımları, taşıt lastikleri için yamalar, kaynak yamaları, taşıt lastikleri için supaplar; taşıt camları, emniyetli taşıt camları, taşıtlar için dikiz aynaları ve yan aynalar; taşıtlar için patinaj zincirleri; taşıtlar için portbagajlar, bisiklet ve kayak taşıyıcıları, seleler; lastik şişirme pompaları; taşıtlar için hırsız alarmları, kornalar; yolcular için emniyet kemerleri, havalı yastıklar. Bebek arabaları, tekerlekli sandalyeler, pusetler; el arabaları, pazar arabaları, tek veya çok tekerlekli el arabaları, market arabaları, ev eşyaları için tekerlekli taşıyıcılar; raylı taşıtlar: Lokomotifler, trenler, tramvaylar, vagonlar, teleferikler, telesiyejler. Deniz taşıtları ve parçaları (motorları hariç); hava taşıtları ve parçaları (motorları hariç).” emtiaları ile redde mesnet 2016/40120 ve 2019/118408 sayılı markaların kapsamlarında yer alan 12.sınıftaki emtialar; aynı, aynı türdür. Zira; bunlar aynı tür tüketici kesimine hitap ederler, aynı tür ihtiyaçları karşılarlar, aralarında rekabet veya birbiri yerine ikame imkanı bulunur, aynı tür yerlerde tüketiciye arz edilirler.
Dava konusu 2020/51886 sayılı marka başvurusu incelendiğinde; stilize bir şekilde yazılmış “…” ibaresinden oluştuğu, markanın genel görünümü içinde esas unsurunun “…” ibaresi olduğu tespit edilmiştir.
Redde mesnet markalar incelendiğinde; 2016/40120 sayılı markanın kelime ve şekil unsurlarından mürekkep karma bir marka olduğu, “parçalar” anlamına gelen “Parts” ibaresinin ayırt ediciliğinin bulunmadığı, “…” şeklindeki figüratif unsurun “… Parts” kelimelerinin baş harflerine atıfta bulunduğu, markanın genel görünümü içinde esaslı unsurun “…” ibaresi olduğu, redde mesnet 2019/118408 sayılı marka başvurusunun esas unsurunun “…” ibaresi olduğu kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; Markaların kapsamlarındaki emtiaların aynı veya aynı tür oldukları, markaları oluşturan esas unsurların müşterek olarak “…” ibaresinden oluştukları, markalarda bulunan farklı yazım stili, renk ve figüratif unsurların markalar arasındaki benzerliği bertaraf etmeye yeter derecede ayırt ediciliklerinin bulunmadığı, bu nedenle karşılaştırılan markalar arasında, ilgili tüketici kesimi nezdinde SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı vekili dava konusu marka başvurusu ile redde mesnet markalar arasında, birlikte var olma iddiasına dayandığından, söz konusu iddia aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
İlk kullanılmaya başlandıkları noktada karıştırılma tehlikesi yaratabilecek nitelikteki markaların, uzun yıllar piyasada kullanılması ve hukuki bir çatışmanın gündeme gelmemesi halinde, tüketicilerin de ilgili markaları ayırt edebildiği ve bu noktada karıştırılma tehlikesi yaratmayacağı kabul edilmektedir. (Bkz; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 03.06.2013 T, 2012/8617 E 2013/11464 K)
Barışçıl şekilde birlikte var olmanın söz konusu olabilmesi için gereken ilk unsur; tarafların uzun bir dönem boyunca piyasada çatışma yaşamaksızın birlikte var olmasıdır. Tarafların hali hazırda karşı tarafın kullanımını bilmesi ya da bilmemesi, iş bu doktrin bağlamında önem arz etmez. Esas olan, çatışma yaşanmaksızın, uzun bir döneme yayılmış aktif bir kullanımın gerçekleştirilmiş olmasıdır. Piyasada uzun süre barış içinde var olunduktan sonra ortaya çıkan ihtilaflar, durumun barışçıl şekilde var olma olarak nitelendirilmesine engel olmaz.
Barışçıl şekilde birlikte var olmanın söz konusu olabilmesi için gereken ikincil unsur; gerçekleştirilen uzun süreli yoğun kullanım neticesinde, markaların piyasada ayırt edilebilmesidir. İlgili kullanımın belli bir yoğunluğa ulaşması ve markaların farklılığını ortaya koyması gerekir (Gün, Buket (2019) Marka Hukukunda Birlikte Var Olma, 2019, Onikilevha, s.211-214).
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 11.11.2019 tarih 2018/2050 E 2019/7034 K sayılı kararında da;”Dairemizin daha önceki bir çok kararına konu olan ve Öğretide “birlikte var olma” olarak tanımlanan ilke (Buket Gün, Marka Hukukunda Birlikte Var Olma, Oniki Levha Yayıncılık, 2019) uyarınca, itiraza gerekçe markanın tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetler yönünden, anılan markaya kural olarak karıştırılmaya yol açacak ölçüde benzer olan bir işaretin uzun yıllar marka olarak kullanılması, kullanımın sürekli ve yoğun şekilde olması ve kuvvetli tanıtımla markanın ayırt edici kılınması, buna karşılık tescilli marka sahibinin marka başvuru tarihine kadar niza çıkarmaması halinde her iki markanın uzun yıllardır barış içinde birlikte var oldukları ve artık tescilsiz markanın başvuru tarihi itibariyle kullanım sonucu ayırt edici hale geldiğinin ve markalar arasında karıştırılma ihtimalinin meydana gelmeyeceğinin kabulü gerekir. Önceki markanın sahibince kullanılmaması halinde, markanın kullanım sonucu ayırt edici kılınmasının daha kolay olacağının da kabulü gerekir.” şeklinde değerlendirmede bulunularak, birlikte var olma ilkesinin uygulama alanı açıklanmıştır.
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olayda marka işlem dosyası ile sınırlı olarak yapılan incelemede; davacı yanın, davaya konu marka başvurusunu uzun süreli olarak ve ayırt edici hale getirecek şekilde Türkiye’de kullandığını ispatlayamadığı, yabancı belge ve markaların Türkiye’deki kullanıma ilişkin evrak olmadığı, ibraz edilen bir kısım broşürün tarihsiz olduğu, sadece bir kısım gazete haberinin davacının bu markayı ayırt edici hale getirecek şekilde kullandığı anlamına gelmeyeceği, davacı yanın Türkiye’de bu marka ile yapmış olduğu ticaret hacmini gösterir satış faturalarına ilişkin herhangi bir belge ibraz etmediği, buna göre somut olayda, redde mesnet markalar ile birlikte dava konusu markanın da piyasada birlikte ve ilgili tüketici kesimi nezdinde ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi oluşturmaksızın var oldukları hususunun ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.
Davacı vekili her ne kadar gerçek hak sahipliği, tanınmışlık ve davalı şirketin kötü niyetli olduğunu ileri sürse de, bu hususlar somut olayda davalı kurumun SMK m.6/1 hükmü uyarınca tespit ettiği nispi tescil engelini bertaraf edecek kabiliyette değildir. Davacı yanın bu iddiaları, redde mesnet markaların hükümsüzlüğü davalarında veya redde mesnet marka başvurularının tescili aşamasında itiraz veya hükümsüzlük sebebi olarak ileri sürülebilirse de, somut olaydaki gibi dava konusu marka başvurusu bakımından davalı TÜRKPATENT’in SMK m.6/1 hükmü uyarınca redde mesnet markaları baz alarak yaptığı değerlendirmede bu hususları değerlendirme yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 20,00 TL vekalet harcı, 97,50 TL posta-tebligat ücreti olmak üzere toplam 236,10 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından yapılan 23,00 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’ ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekili, davalı kurum vekili, davalı şirket vekilinin yüzüne karşı HMK m. 341 hükmü gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk Dairesi nezdinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.01/06/2022