Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/295 E. 2022/172 K. 22.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/295 Esas – 2022/172
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/295 Esas
KARAR NO : 2022/172
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/11/2021
KARAR TARİHİ : 22/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 30/06/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 23/11/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı şirketin … sayılı “…” ibareli marka başvurusuna müvekkili şirket tarafından itiraz edildiğini, itirazlarının reddedildiğini, dava konusu marka ile müvekkili şirkete ait “…” ve “…” ibareli markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzerlik bulunduğunu, markaların ortalama tüketicide bıraktığı intiba bakımından ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, taraf markalarında “…” ibaresinin ortak olduğunu, davalı markasının müvekkili markasından sadece 3 harf bakımından ayrıldığını, bu farkın markaya ayırt edicilik katmadığını, “…” ibaresinin “…” ibaresi ile ayniyet derecesinde benzer olduğunu, “…” ibaresinin müvekkili şirket markalarında aynen bulunduğunu ve esas unsur olarak kullanıldığını, “…” ibaresinin müvekkili şirket ile özdeşleştiğini, davalı markasındaki “…” ibaresinin markanın anlam ve özelliklerini değiştirmediğini, dava konusu marka görselinde “…” ibaresine koyu renkle vurgu yapıldığını ve ön plana çıkarıldığını, müvekkiline ait tanınmış marka olan “…” ibaresinde yer alan “…” hecesinin “sanayi” kelimesinin kısaltması olduğunu, müvekkili şirket markasının baskın ibaresinin “…” ibaresi olduğunu, davalı markasında yer alan “…” ibaresinin sağlık sektöründe sıklıkla kullanılan “medikal” ibaresinin kısaltması olduğunu, ibarenin tanımlayıcı, ilgili sektörde herkesin kullanımına açık, ayırt edicilik barındırmayan ve marka vasfı bulunmayan genel nitelikte bir ibare olduğunu, davalı markasındaki ana unsurun da “…” ibaresi olduğunu, taraf markaları kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin birebir aynı olduğunu, dava konusu marka kapsamında yer alan 35. sınıftaki hizmetlerin müvekkili şirket markaları kapsamında birebir olarak yer aldığını, müvekkili şirketin aktif olarak faaliyet gösterdiği sektörlerden biri olan medikal sektöründe davalı şirketin dava konusu marka ile faaliyette bulunması halinde tüketicilerin markanın kaynağı konusunda yanılgıya düşeceklerini, bu durumun ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimaline sebebiyet vereceğini, müvekkili şirketin … markalarının hem Türkiye’de hem de yurt dışında belirli bir tanınmışlık düzeyine ulaştığını, halk nezdinde markalar arasında idari-ekonomik bağ bulunduğu düşüncesinin oluşacağını ve davalının bu suretle müvekkili şirket markasından haksız bir kazanç sağlayacağını, tüketicilerin dava konusu markayı müvekkili şirket markalarının serisi gibi algılayacaklarını, başvuru markasının tescili halinde haksız rekabete yol açacağını, “…” markasının yüksek derecede ayırt edici niteliğe sahip olduğunu, “…” markasının Ankara FSHHM 2005/648 E. ve 2006/427 K. sayılı kararı ile tanınmış marka olarak tespit edildiğini, TÜRKPATENT nezdinde özel/00961 sayı ile tanınmış marka statüsünde korunduğunu, müvekkili şirketin tanınmış markası hakkında birçok halk oylaması ve anket bulunduğunu, …’ın Türkiye’nin en büyük savunma sanayi ve elektroniği kuruluşu olduğunu, dava konusu markanın müvekkili şirkete ait alan adı ve ticaret unvanı ile de benzer olduğunu beyanla; Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’nın … sayılı kararının iptaline, davalıya ait … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 02/12/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu … sayılı “…” ibaresinin kelime ve şekil unsurundan oluşan bir yapıya sahip olduğunu, davalı markasının hiçbir harf/kelime birbirinin önüne geçmeyecek şekilde aynı punto ve aynı kalınlıkta bir yazı stiliyle oluşturulduğunu, ibarede “…” ibaresinin mor, “…” ibaresinin ise gri renklerle oluşturulduğunu, yazı ibaresinin hemen üstünde “…” ibaresinin renklerinden oluşan bir çizgiye, bu çizginin üzerinde ise “…” ibaresinin renklerinden oluşan bir şekil ibaresine yer verildiğini, davacı markalarının ise “…” ibaresi ön plana çıkarılarak oluşturulduğunu, bazı mesnet markalarda farklı kelime unsuruna, bazılarında ise dava konusu ibareye benzeme ihtimali bulunmayan şekil unsurlarına yer verildiğini, taraf markalarının toplu olarak bıraktığı umumi intibaının markaların birbirinden farklı olmasına yol açtığını, başvuru konusu markanın tüketici nezdinde bir bütün halinde “…” olarak algılanacağını, taraf markaları arasında ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılmaya yol açacak derecede benzerlik bulunmadığını, tüketicilerin markaları farklı ticari kaynaklardan gelen birbirinden farklı markalar olarak algılayacaklarını, üreticiler arasında idari veya ekonomik bir bağ kurmayacaklarını, dava konusu marka ile davacı markaları benzer olmadığından tanınmışlık hususunun davaya etkili olmadığını, YİDK kararının usul ve hukuka uygun olduğunu beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Tıbbi Cihazlar Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, dava dilekçesinin kendisine tebliğine rağmen cevap dilekçesi ibraz etmediğinden, 6100 sayılı HMK m.128 hükmü gereği dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmıştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … sayılı “Şekil+…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait alan adı ve ticaret unvanı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, itiraza ve hükümsüzlüğe mesnet marka tescil belgeleri ile davacıya ait ticari sicil kayıt bilgileri celp edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “Şekil+…” ibaresinin 35.sınıfta yer alan bir kısım hizmetler için 07.07.2020 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 14.09.2020 tarih ve 356 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 16.11.2020 tarihinde 2015/67325, 2019/27377, 2020/07842, 2020/07843, 2020/07919, 2020/32197, 2020/56884, T/00961 sayılı markaları mesnet göstererek SMK m.6/1, m.6/5, m.6/6 hükümleri bağlamında itirazda bulunduğu, davalı şirketin 18.01.2021 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, yayıma yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca haklı bulunmayarak reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 08.07.2021 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 24.09.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 17.01.2022 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu … sayılı marka kapsamında yer alan “35. sınıf: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Cerrahi, tıbbi, diş hekimliği ve veterinerlik için alet, cihaz ve mobilyalar. Yapay organlar ve protezler. Tıbbi ortopedik malzemeler: tıbbi korseler, ortopedik ayakkabılar, elastiki ve destekleyici bandajlar. Ameliyathane giysileri ve steril örtüler. Cinsel amaçlı aletler ve malzemeler. Prezervatifler (kondom/kaput). Biberonlar, biberon emzikleri, emzikler, bebekler için diş kaşıyıcılar. Tıbbi amaçlı bilezikler ve yüzükler, romatizma önleyici bileklikler ve yüzükler. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri, davacıya ait hükümsüzlüğe mesnet 2013 12289 sayılı marka hariç olmak üzere, gerekçe olarak gösterdiği markaların tamamında bilirkişi raporunda koyu ve altı çizgili olarak gösterildiği üzere aynen yer almaktadır.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; “…” kelimesi ile bu kelimenin üzerinde konumlandırılmış bir çiçek şeklinden oluşan karma nitelikte bir markadır. Dava konusu marka başvurusunda yer alan çiçek şekli ile “…” ibaresi, mor renk ile yazılmışken, “…” ibaresi gri renk ile yazılmıştır. “…” ve “…” ibareleri, birleşik yazılmasına karşın, farklı renkler kullanılarak, iki farklı unsurun, ayrı ayrı varlığını devam ettirmesi sağlanmıştır. “…” ibaresi, “MEDİKAL” kelimesinin kısaltması olup, markanın kapsamında yer alan özellikle sağlık sektöründe kullanılan ürünlerin perakendeciliği hizmeti bakımından tanımlayıcı olup, marka vasfı bulunmamaktadır. Bu nedenle, markanın esas unsurlarından biri “…” ibaresidir. Davaya konu markada yer alan çiçek şekli de, boyutu itibariyle “…” ibaresi kadar ön plana çıkarılmıştır. “…” ibaresinin bilinen bir anlamı bulunmamakla birlikte, internette yapılan araştırmada “Arapça’da “bal” anlamında kullanılmaktadır. Söz konusu bal, insanlara şifa veren, iyileştiren özelliklere sahiptir.” bilgisine ulaşılmıştır. “…” ibaresi, yazıldığı gibi okunmaktadır.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar; “…” ibaresini ortak olarak içermekte, bu ibareyle birlikte “…” gibi ikincil kelime unsurlarını içermektedir. Bu kelimelerden bazıları sektörel kelimeler iken, bir kısmı ise ülke adı belirtmektedir. Bu nedenle, marka vasıfları bulunmamaktadır. “…” ibaresi, davacının hem ticaret unvanının kılavuz unsurunu oluşturmakta hem de tanınmış markasıdır. Davacının markalarının ortak unsuru olan “…” ibaresi, davacının markalarının esas unsurunu oluşturmaktadır.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; Davalıya ait dava konusu marka başvurusunun esas unsurlarından biri “…” kelimesinden oluşur iken, davacıya ait markaların esas unsuru “…” kelimesinden oluşmaktadır. Taraf markalarının esas unsurları, …harflerini aynı sırada, aynı düzende içermektedir. Bir diğer deyişle, davacıya ait markaların esas unsuru, dava konusu markanın esas unsurunu aynen içermektedir. Aralarındaki tek fark, davacının markalarında ayrıca “…” hecesinin yer almasıdır. “…” hecesi, “sanayi” kelimesinin kısaltması olup, her sektörde yaygın olarak kullanılan bir kısaltma olup, markaları birbirinden uzaklaştırmaya yetmemiştir.
Sonuç olarak; dava konusu marka başvurusunun esaslı unsurlarından olan “…” ibaresinin, davacıya ait markaların esas unsuru olan “…” ibaresi ile benzer olduğu, esas unsurlar bakımından farklılık taşıyan unsurun “…” hecesi olduğu, “…” ibaresinin “SANAYİ” kelimesinin kısaltması olduğu gözetildiğinde markaya yeter düzeyde ayırt edicilik katmadığı, markalarda ayniyet taşıyan unsur olan “…” kelimesinin markanın başında konumlanması nedeniyle markalar arasında işaretsel benzerlik de bulunduğu, dava konusu marka kapsamında yer alan hizmetlerin genel olarak ortalama veya ortalamanın üzerinde bilinç ve dikkat seviyesine hitap eden hizmetler olmakla birlikte, sınıflar arasında ayniyet oluştuğu, sınıflar arasındaki ayniyetin, işaretlerin benzerliğinde düşük seviyeli bir benzerliği telafi edebileceği, “…” ibaresinin davaya konu hizmetlere çağrışım oluşturan kavramsal bir karşılığı olmadığından ayırt edici gücü yüksek olduğu, ilgili tüketici kesiminin taraf markalarını aynı/aynı tür hizmetler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayabilmelerinin mümkün olmadığı, söz konusu tüketici kesiminin dava konusu markayı, davacı markalarının serisi niteliğinde olduğunu varsayarak tüketim tercihinde bulunacağı, bir kısım tüketici kesiminin markaların farklı ticari kökeni işaret ettiğini algılaması ihtimalinde dahi bu kez marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı bulunduğu yönünde yanılsama yaşaşabileceği, dolayısıyla karşılaştırılan markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olay bu kriterler çerçevesinde incelendiğinde;
Davacının, itiraz aşamasında marka işlem dosyasına tanınmışlık iddiasını ispatlamaya yönelik aşağıdaki belgeleri sunduğu tespit edilmiştir:
• Davacı şirketin 20.11.1975 tarihli ticaret sicil gazetesi,
• ….com.tr alan adının tahsis tarihinin 01.05.1996 olduğunu gösterir belge,
• İtiraz dilekçesi içeriğinde çeşitli internet haber sitelerinden alınan haberler.
Davacının dava aşamasında, yukarıdaki belgelere ek olarak dosyaya tanınmışlık iddiasını ispatlamaya yönelik aşağıdaki belgeleri sunduğu tespit edilmiştir:
• Davacının sağlık sektöründe çalışmaları olduğunu gösterir çok sayıda haber görseli,
• Çeşitli Türk Patent ve Marka Kurumu kararları: Kararların bir kısmında davacıya ait markanın tanınmış olduğu ifade edilmiştir.
• Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi ,,K. sayılı ilamında, davacı markasının tanınmış olduğuna hükmedilmiştir.
• Davacıya ait markaları gösterir 14 sayfalık liste,
• Davacıya ait patent ve faydalı modelleri gösterir 4 sayfalık liste,
• Davacıya ait tasarımları gösterir 6 sayfalık liste,
• Davacı şirket ile ilgili çok sayıda haber,
• Davacı şirket ile ilgili bilgiler içerir tanıtım belgeleri,
• DVD içerisinde bir tıbbi cihazın tanıtım videoları,
• DVD içerisinde davacının sağlık alanında çalışmalarını gösterir tanıtım videoları,
• Türkiye’nin Teknoloji Üssü başlıklı katalog: Katalogda 2020 Faaliyet Raporu ve Finansal bilgiler yer almaktadır.
Davacının dayanak gösterdiği “…” markası, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde T/00961 sayı ile kabul edilmiştir. İlgili tanınmış markanın, başvuru tarihi kabul tarihi 18.05.2001’dir. Somut olayda; davacının “…” markasının sektöründe yoğun tanıtım faaliyetleri ile istikrarlı bir şekilde uzun yıllardır kullanıldığı ve tanıtıldığı, davacı firma ile özdeş hale geldiği ve yoğun olarak “silah ve radar sistemleri, askeri teknik teçhizat ve elektrik-elektronik ürünler” alanında kullanılan “…” ibaresinin belirli bir tanınmışlığa ulaştığı, bu tanınmışlığın davacının dosyaya sunmuş olduğu mahkeme kararlarında da ifade edildiği tespit edilmiştir.
Dava konusu marka başvurusu, 35/1,2,3,4 ve 10. sınıf emtianın satışına yönelen 35. sınıf hizmetler bakımından tescil edilmiştir. Davacının tanınmış olduğu sektörler ise savunma sanayiine yönelik elektrik-elektronik ürünler, askeri teknik teçhizat, silah gibi ürünleri kapsayan faaliyet alanına dahildir. Davacı tarafça dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler kapsamında davacı yana ait markanın tanınmış marka olduğu yönünde kanaat oluşmakla birlikte, davacı markasının tanınmış olduğu sektör ile dava konusu marka kapsamında yer alan hizmetlerin birbiri ile ilişkilendirilemeyecek derecede farklı olduğu gözetildiğinde, davalıya ait markanın, davacıya ait “…” ibareli tanınmış markanın ayırt edicilik karakterine ve itibarına zarar vermesi ve tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinin somut olay bakımından mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK’nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.03.2019 tarih 2017/5439 Esas 2019/2119 Karar sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davalıya ait markanın esaslı unsuru, tüketici nezdinde marka algısı yaratan kısmı “…” ibaresidir. Davacıya ait ticaret unvanının ayırt edicilik sağlaması gereken “ek” unsuru ise “…” ibaresidir. Davacının ticaret unvanını yoğun ve sıkı bir şekilde dava konusu marka kapsamında yer alan hizmetler ile aynı veya benzer mal ya da hizmetler üzerinde kullandığını ispatlayamadığından davacı yanın ticaret unvanından kaynaklı üstün hakkının mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacı yanın www…..com.tr şeklinde alan adı bulunduğu, alan adının 01.05.1996 yılından beri aktif olduğu ve davacı adına kayıtlı olduğu, ancak ilgili web sitesinde yapılan incelemelerde davacı yanın savunma sanayi, elektronik ürünlerdeki faaliyetlerine yönelik içeriklere haiz olduğu görülmüştür. Dolayısıyla dava konusu markanın kapsamında yer alan faaliyetlere yönelik kullanımların alan adı içerisinde mevcut olmadığı, bu haliyle salt alan adından kaynaklı olarak da davacı yanın üstün bir hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın kabulü ile; … sayılı YİDK kararının iptaline, dava konusu … sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı YİDK kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,

4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile alınması gereken 21,40 TL harcın müteselsilen davalılardan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 8,50 TL vekalet harcı, 169,75 TL posta, tebligat masrafı, 2.000,00 TL bilirkişi ücretine esas olmak üzere toplam 2.296,85 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, Davalı Şirketin yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
22/06/2022