Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/284 E. 2022/134 K. 11.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/284 Esas – 2022/134
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/284 Esas
KARAR NO : 2022/134

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 12/11/2021
KARAR TARİHİ : 11/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : …/05/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 12/11/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket bünyesinde “…” ad ve logolu televizyon kanalının uzun yıllardır yayında olduğunu ve izleyici tarafından tanınmış, bilinen bir marka olduğunu, “…” markasının 2015/89968 ve 2006/41155 numaraları ile müvekkili şirket adına 38. sınıfta tescilli olduğunu, yine müvekkili şirket adına “…” ibaresini içeren çeşitli markalar bulunduğunu, davalı şahsın “…” ibareli … başvuru numaralı marka başvurusunun yayımına müvekkili şirket tarafından itiraz edildiğini, itirazlarının davalı Kurum tarafından reddedildiğini, müvekkili şirket bünyesindeki … TV’nin 2007 yılında yayın hayatına başladığını ve Türkiye, Avrupa ve Orta Asya’ya kadar geniş bir izleyici kitlesi olduğunu, http://www…..tv/ alan adlı web sitesinden yayın yaptığını, sosyal medya hesaplarında sayısız takipçisi bulunduğunu, müvekkili şirketin 15 yıl boyunca markasına yaptığı yatırım ve reklamlarla markayı tanınmış marka haline getirdiğini, dava konusu marka başvurusunda dikkat yoğunluğunu üzerinde toplayan unsurun “…” ibaresi olduğunu, davalı markasındaki “…” ibaresinin markaya herhangi bir ayırt edicilik katmadığını, dava konusu markanın müvekkili şirkete ait seri markaymış gibi gözüktüğünü, markaların iltibas derecesinde aynı olduğunu, dava konusu markanın müvekkili markalarının tescilli olduğu emtia ile aynı/benzer mal ve hizmetlerde tescil edilmek istendiğini, dava konusu markanın talep edilen emtiada tescili halinde müvekkili şirket markasının itibarı ve tanınmışlığının zarar göreceğini, davalı markasının müvekkilinin tüketici nezdinde oluşturduğu tanınmışlık ve güvenden haksız şekilde yararlanacağını ve kazanç elde edeceğini, ortalama tüketici nezdinde markalar arasında ekonomik bir bağ olduğu izlenimi uyanacağını, dava konusu markanın tescili halinde müvekkili şirket markalarının ayırt ediciliğinin zedeleneceğini, davalı şahsın … İletişim A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı olduğunu, dava konusu markanın söz konusu şirkette kullanılacağını, davalının yönetim kurulu başkanı olduğu şirketin müvekkili şirket ile aynı faaliyet alanında iştigal ettiğini, davalının marka başvurusunu yaparken basiretli bir tacir gibi davranmadığını ve kötü niyetli olduğunu, davalı markasının tescili halinde haksız rekabet oluşturacağını, müvekkili şirketin sadece haber kanalı olmadığını, kadına yönelik; yemek, psikoloji, gençlere ve aileye yönelik; belgesel, gezi, doğa, tarih, erkeğe yönelik; otomobil ve spor kategorilerinde de yayın yapan programları bulunduğunu, mal/hizmetin alıcısı olarak dikkate alınacak kişilerin orta düzeyde zeka ve dikkate sahip kişiler olduğunu beyanla; Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’nın … sayılı kararının iptaline ve … sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 25/11/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu marka ile davacı şirkete ait markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, taraf markalarının anlam, şekil, fonetik ve bıraktıkları genel izlenim yönünden benzer olmadığını, başvuru markası ile davacı markasının tertip tarzı, yazım stilleri, ihtiva ettikleri farklı şekil, renk ve kelime unsurlarının markalar arasındaki karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırdığını, markaların ortalama tüketici nezdinde görsel, işitsel ve kavramsal anlamda benzerlik taşımadığını, taraf markaları arasındaki ortak unsurun “…” ibaresi olduğunu, ancak başvuru markasının bütün olarak “…” ibaresinden oluştuğunu, ilgili tüketicilerin markalar arasında ilişki kurmasının ve/veya aynı ticari işletmeye ait olduklarını sanmasının söz konusu olmayacağını, markalar benzer olmadığından tanınmışlık hususunun davaya etkili olmadığını, davacı markalarının tanınmış marka olmadığını, 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi uyarınca markanın reddini gerektirecek bir sebep bulunmadığını, davacının kötü niyete ilişkin iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, YİDK kararının usul ve hukuka uygun olduğunu beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 07/12/2021 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin marka başvurusuna davacı şirket itirazının diğer davalı Kurum tarafından reddedildiğini, davacıya ait markanın tanınmış marka olmadığının davalı kurum tarafından tespit edilerek bu yöndeki itirazının da reddedildiğini, müvekkili markasının siyah standart yazım şekli ile “…” ibaresinden oluştuğunu, davacıya ait markaların ise turuncu renkte tasarlanmış farklı yazım şekli ile yazılmış “…” sayısını içine alan kesik çizgilerle tamamlanmış çemberden ibaret olduğunu, taraf markaları arasında görsel olarak karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, müvekkiline ait markanın “…” harfi ile desteklenmiş bileşke bir marka olduğunu, harf ve sayı kombinasyonundan oluşan bir marka olduğunu, ilgili tüketici kesimi tarafından markaların karıştırılması ve/veya ilişkilendirilmesi ihtimalinin bulunmadığını, davacı şirket markasının haber ağırlıklı bir televizyon kanalında kullanıldığını, ilgili tüketici kitlesinin bilinçli, bilgili ve dikkat düzeyi yüksek tüketici grubu olduğunu, davacı şirket markalarının tanınmış olmadığını, davacı markasının kullanıldığı kanalın sadece haber kanalı olarak kısıtlı bir izleyici kitlesine hitap ettiğini, davacının müvekkili ile ilgili olarak dava dışı bir şirketin yönetim kurulu başkanı olduğu ve bu yöndeki iddialarının huzurdaki davanın esasına herhangi bir katkısı bulunmadığını, davacı şirketin kötü niyet iddialarını destekler bir delil sunulmadığını, müvekkilinin haksız rekabet teşkil eden herhangi bir eyleminin bulunmadığını beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, SMK m.6/5 hükmü uyarınca davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, SMK m.6/9 hükmü uyarınca davalı şahsın marka tescil başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalıya ait markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği, hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı …’nın “…” ibaresini 35-45. sınıflarda bulunan hizmetlerin tescili amacıyla 21.02.2020 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.03.2020 tarih ve 344 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 09.05.2020 tarihinde 2015/89968, 2017/107690 sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın 6/1, 6/3, 6/5, 6/6 ve 6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 03.12.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 15.09.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 03.11.2021 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacının gerekçe olarak gösterdiği 2007 09575 sayılı marka, davacı şirkete ait değildir. Bu nedenle adı geçen marka aşağıda yapılacak ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesine ilişkin değerlendirmelerde dikkate alınmamıştır.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; Dava konusu marka başvurusu, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45. sınıflarda tescil edilmiştir. Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnat markalar ise özellikle 38. Sınıfta yer alan “Radyo ve televizyon yayın hizmetleri; radyo, televizyon veya diğer iletişim araçlarında yayın akışının düzenlenmesi hizmetleri…. Haber ajansı hizmetleri (toplanan bilginin dağıtılması)” hizmetleri bakımından tescillidir. Davacıya ait 2017 107690 sayılı marka 16 ve 41. sınıf mal ve hizmetlerde tescil edilmiştir.
Dava konusu marka kapsamında yer alan “38. Sınıf: Radyo ve televizyon yayın hizmetleri. Haber ajansı hizmetleri.” ile 41. Sınıf hizmetlerin tamamı bakımından bilirkişi raporunda görselleştirilen markalar bakımından ayniyet mevcuttur. Dava konusu marka kapsamında yer alan “35. Sınıf: Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Kağıt, karton (mukavva); kağıt veya karton malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri, karton kutular; kağıttan yapılmış tek seferlik kullanıma mahsus ürünler (kırtasiye amaçlı ürünler hariç): kağıt havlular, tuvalet kağıtları, kağıt peçeteler. Plastik malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri. Matbaa ve ciltleme malzemeleri. Basılı yayınlar, basılı evrak: kitaplar, dergiler, gazeteler, faturalar, irsaliyeler, gelir makbuzları, takvimler, posterler, fotoğraflar, afişler, tablolar, çıkartmalar, pullar. Kırtasiye, büro, eğitim-öğretim, yazım, çizim, resim ve sanatçılar için malzemeler (mobilyalar ve cihazlar hariç): kırtasiye tipi kağıt ürünler, yapıştırıcılar, kalemler, silgiler, kırtasiye tipi bantlar, el işi için karton, yazı kağıtları, kopyalama kağıtları, yazarkasa kağıt ruloları, çizim aletleri, kara tahtalar, resim boyaları. Büro makineleri. Badana ve boya işleri için fırçalar ve rulolar. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri ise, davacıya 2017 107690 sayılı marka kapsamında yer alan 16. sınıfta yer alan emtialar ile benzerlik taşımaktadır. Nitekim davacı markasında 16. sınıf emtiaların üretimi hizmetleri bulunmakta iken, dava konusu marka kapsamında bu emtiaların satışı hizmeti bulunmaktadır. Bir malın üretilmesinin doğal sonucu, o malın pazarlanmasıdır/satılmasıdır. Dolayısıyla bahsi geçen emtialar ile bunların perakendeciliği hizmetleri arasında tamamlayıcılık ilişkisi söz konusu olup, bu mal ve hizmetler tüketici nezdinde benzerdir.
Dava konusu marka kapsamında yer alan diğer mal ve hizmetler ise, davacının markaları kapsamında yer alan mal ve hizmetler ile aynı/aynı tür olmadığı gibi, benzer/ilişkili mal ve hizmetler de değildir.
Sonuç olarak; dava konusu marka kapsamında yer alan “38. Sınıf: Radyo ve televizyon yayın hizmetleri. Haber ajansı hizmetleri.” ile 41. sınıf hizmetlerin tamamı bakımından ayniyet, “35. Sınıf: Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Kağıt, karton (mukavva); kağıt veya karton malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri, karton kutular; kağıttan yapılmış tek seferlik kullanıma mahsus ürünler (kırtasiye amaçlı ürünler hariç): kağıt havlular, tuvalet kağıtları, kağıt peçeteler. Plastik malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri. Matbaa ve ciltleme malzemeleri. Basılı yayınlar, basılı evrak: kitaplar, dergiler, gazeteler, faturalar, irsaliyeler, gelir makbuzları, takvimler, posterler, fotoğraflar, afişler, tablolar, çıkartmalar, pullar. Kırtasiye, büro, eğitim-öğretim, yazım, çizim, resim ve sanatçılar için malzemeler (mobilyalar ve cihazlar hariç): kırtasiye tipi kağıt ürünler, yapıştırıcılar, kalemler, silgiler, kırtasiye tipi bantlar, el işi için karton, yazı kağıtları, kopyalama kağıtları, yazarkasa kağıt ruloları, çizim aletleri, kara tahtalar, resim boyaları. Büro makineleri. Badana ve boya işleri için fırçalar ve rulolar. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri bakımından taraf markaları arasında “emtiaların benzer olması” şartının sağlandığı, dava konusu marka kapsamında yer alan diğer hizmetler bakımından taraf markaları arasında ayniyet/benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; standart bir yazı karakteri ile yazılmış “…” ibaresini içerir bir kelime markasıdır. Marka kapsamında hiçbir şekil ya da renk unsuru kullanılmamıştır. Dava konusu marka başvurusunu oluşturan “…” ibaresinin herhangi bir anlamı bulunmadığı gibi, herhangi bir kısaltma da değildir. “de-yir-mi-dört” şeklinde telaffuz edilmektedir. Dava konusu markanın tek unsuru olan “…” ibaresi, markanın esas unsurunu oluşturmaktadır.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar incelendiğinde; tamamı “…” sayısını içeren markalar olup, dört adet marka haricinde tamamı aynı kompozisyona sahip markalardır. Bu markalar, gri arka plan üzerinde, sarı renk çember içerisine konumlandırılmış “…” sayısı ile devamında yazılmış “oyun, haber, futbol, çocuk, spor, bilim, aksiyon, anime, sanat, ekonomi, sağlık, belgesel, film, plus, kadın, müzik” gibi ayırt edici niteliği bulunmayan, marka vasfı olmayan, tali nitelik taşıyan kelimeler bulunmaktadır. Davacıya ait bir adet marka ise, standart bir yazı karakteri ile siyah renk ile yazılmış “… Fm” ibaresinden oluşmaktadır. Davacıya ait iki adet marka ise, sadece “…” ibaresinden oluşmakla birlikte, bu sayı özel bir kompozisyona sahiptir. Biri sarı bir daire içerisinde yazılmış “…” ibaresinden oluşmaktadır. Diğeri ise mavi-sarı kare bir arka plan üzerine yazılmış, kırmızı renkli “…” ibaresinden oluşmaktadır. Davacıya ait bir diğer marka ise, sarı daire içerisinde yazılmış “…” sayısı ile “haber” kelimesinden oluşmaktadır.
Taraf markaları global olarak değerlendirildiğinde; Markalarda müşterek olarak bulunan … sayısının bir günde yer alan saat sayısı olduğu gözetildiğinde, “… saat”e atıf yaptığı kabul edilebilir. Dolayısıyla, bir hizmet üzerinde yer alan “…” sayısını gören bir tüketici, bu sayıyı marka olarak algılamadan önce, sayının bir ölçü birimi olduğunu düşünecek ve hizmetin … saat kesintisiz sunulduğu hususunda tereddüde düşecektir. “…” ibaresinin, markalar kapsamında yer alan emtialar yönünden herhangi bir tanımlayıcı özelliği bulunmamakla birlikte, “…” sayısı genel olarak ayırt ediciliği düşük bir ibaredir. Dolayısıyla, sayıdan oluşan veya sayıyı içeren davacı markalarının ayırt edici niteliğinin düşük olduğu değerlendirilmiştir. Marka sahibi davacının daha baştan zayıf karakterli bir sözcük olan “…” ibaresini tescil ettirirken sonradan üçüncü kişiler tarafından başka bazı sözcüklerle birlikte aynı ibarenin markaları içerisine konulabileceğini öngörmesi ve buna katlanmak zorunluluğu bulunmaktadır. Nitekim; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 12.10.2020 tarih 2020/92 E 2020/3984 K sayılı kararında belirtildiği üzere; zayıf markaların koruma kapsamı değerlendirilirken iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile dahi bertaraf edilebileceğinin göz önüne alınması gerekmektedir. Zira markalar bir bütün olarak değerlendirilirken, benzer görülen ortak unsurların markasal ayırt edicilikleri zayıf ibareler olması durumunda, zayıf ibarelerdeki ortaklıkların her durum ve koşulda markalar arasında iltibasa neden olacağının kabul edilemeyeceği, böyle bir durumda markanın önceki hak sahibinin, kendisine zayıf bir ibare tercih etmiş olması nedeniyle aynı ibareyi içerir sonraki başvurulara kimi durumlarda katlanması gerekebileceği uygulamada ve doktrinde kabul görmektedir. Bir markanın seri marka algısı yarattığının kabul edilebilmesinin öncelikli şartı, seri marka algısına konu kök unsurun ne denli ayırt edici olduğu, başka bir ifadeyle ayırt edici gücüdür. Bu çerçevede taraf markalarındaki ortak unsur olan “…” ibaresinin de ticaret hayatında markasal açıdan ayırt edici gücü zayıf bir sözcük olduğu, dolayısıyla bu ibareyi içerecek şekilde yaratılan markalarda, tüketicinin, her hal ve koşulda, tek başına “…” ibaresinden kaynaklı bir yanılgı yaşamasının mümkün olmayacağı, tüketicinin bu ibareyi ortak olarak içerir çok sayıda marka ile karşı karşıya kalma ihtimalinin bulunduğu bir piyasada, markaların iktisadi – idari anlamda aynı kökene ait olduğunu düşünebilmesi için tek başına “…” ibaresinden ziyade, bu ibareyi de içerir bütünsel logolar itibariyle bir benzerlik kurması, başka bir ifadeyle birden fazla tetikleyici unsurun varlığını arayacağı düşünülmektedir.
Davacı markalarında “…” sayısına eklenen kelime unsurları, sayıdan sonra olacak şekilde konumlandırılmış, marka sayı ile başlayacak şekilde tasarlanmıştır. Dava konusu markada ise, “…” sayısından önce bir harf yerleştirilmiştir. Davacı markalarında, “…” sayısı ile birlikte bir kelime ve şekil unsurları bulunmakta iken, dava konusu markada “…” sayısı haricinde sadece bir harfe yer verilmiştir. Dolayısıyla, bütünsel anlamda, markaların oluşturulma şekilleri birbirinden farklıdır. Tüm bunların yanında, esasen davacı markalarının hiçbiri salt “…” ibaresinden oluşmamakta; ya şekil unsuru ya da başka kelime unsurlarını barındırmaktadır. Örneğin, davacıya ait 2015 89968 sayılı markada yer alan sayı, sarı renkli bir kısmı kesikli çizilmiş bir daire kullanılmıştır. Davacının salt “…” ibaresini içeren markalarında dahi, özel bir kompozisyon bulunmaktadır. Davacı markalarında, “…” sayısının kendisinden ziyade, markada kullanılan kompozisyon ile birlikte, markanın bütünüdür. Dolayısıyla “davacı markalarının esas unsuru “…” sayısıdır” tespiti yapılması, markanın koruma kapsamının yanlış değerlendirilmesine yol açacaktır. Davacı markalarının esas unsuru, bir bütün halinde, markanın tamamıdır.
Sonuç olarak; taraf markaları kapsamında yer alan bir kısım hizmetlerin ayniyet, bir kısım malların/hizmetlerin ise benzerlik taşıdığı tespit edilmekte ise de taraf markalarının görsel, işitsel, kavramsal düzeyde “…” kelimesinin ortaklığından kaynaklı olarak düşük seviyede benzerlik taşıdığı kabul edilse bile, bütünsel değerlendirmede benzer olmadığı göz önünde bulundurulduğunda; somut olayda sadece yüksek derece dikkat ve bilinç düzeyine sahip olan tüketici için değil daha makul düzeyde dikkate sahip olan tüketici için bile düşük seviyedeki benzerliğin markalar arasında karıştırılma ihtimaline ve yanılgıya yol açmayacağı, markalar arasındaki ortak olarak işaretlenen “…” sayısının bir zaman dilimine işaret etmesi nedeniyle ayırt edici niteliğinin düşük olduğu, taraf markalarının oluşturulma şeklinin farklı olduğu, davacı markalarında renk, şekil ve kelime unsurları bulunmakta iken, dava konusu markada renk, şekil ve kelime unsuru bulunmadığı, davacının zayıf karakterli bir ibare olan “…” ibaresini tescil ettirirken sonradan üçüncü kişiler tarafından başka bazı sözcüklerle birlikte aynı sayının markaları içerisine konulabileceğini öngörmesi ve buna katlanmak zorunda olduğu, markalar kapsamındaki diğer sayı ve kelime unsurlarının markaları farklılaştırdığı, taraf markalarında “…” sayısı haricinde hiçbir benzerlik bulunmadığı, bütün olarak bakıldığında dava konusu markanın davacı markasının imajından uzaklaşması, tüketicinin taraf markalarını aynı/aynı tür ya da benzer ürünler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayabilmelerinin mümkün olması, taraf markalarının birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunmaması nedeniyle, somut olay bakımından markaların karıştırılması/ilişkilendirilmesi ihtimaline dayalı olan nispi tescil engeline ilişkin şartların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Nitekim Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 08/04/2019 tarih 2018/935 Esas 2019/2696 Karar sayılı başka bir uyuşmazlığa ilişkin vermiş olduğu kararda; yayıncılık sektörüne ilişkin olarak, karşılaştırılan markalar arasında aynı zamanda Sivas ilinin de plakası olan “58” ibaresinin müşterek olarak bulunmasının, markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi oluşturmayacağı yönünde içtihatta bulunulmuştur.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, …)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede;
YİDK kararını iptali davası bakımından; davacı tarafça gerekçe gösterilen markalarının tanınmışlığın ispatına yönelik Türkiye’de gerçekleşen tanıtım faaliyetlerine ilişkin, itiraz aşamasında dosyaya herhangi bir belge, ilan, reklam harcaması, haber, dergi vb. tanıtım malzemesi sunulmadığı, tanınmışlığın değerlendirilebileceği herhangi bir belgenin dosya kapsamında bulunmadığı, bu nedenle, YİDK karar iptali davası bakımından, iddia edilen tanınmışlığın ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.
Hükümsüzlük davası bakımından; Davacı vekilinin iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı başlamadan önce dava dosyasına sunduğu belgeler aşağıdaki gibidir:
• Davacıya ait marka tescillerine ilişkin Türk Patent ve Marka Kurumu online sicil görüntüleri,
Yukarıda yer verilen deliller incelendiğinde; davacı tarafça dava dosyasına sunulan bu belgelerin markalarının kullanımını gösterir belgeler olduğu, sponsorluğa ilişkin 2 adet belgenin tanınmışlığın ispatı için yeterli olmadığı, tanınmışlığın değerlendirilebileceği yeterli belgenin dosya kapsamında bulunmadığı, davacı vekilinin bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ekinde sunduğu delil mahiyetini haiz evrakın iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı kapsamında kaldığı, teksif ilkesi uyarınca, iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı başladıktan sonra, tarafların delil mahiyetini haiz evrakı incelenmek ve hükme esas alınmak üzere mahkemeye sunamayacakları, bu nedenle, davacı vekilinin 29/04/2022 tarihli dilekçesi ile ibraz ettiği ve müvekkili markalarının tanınmış olduğu iddiasına yönelik sunduğu delillerin teksif ilkesi uyarınca mahkememizce tanınmışlığın tespiti bakımından dikkate alınmadığı, bu nedenle, markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından davacı yanın hükümsüzlüğe mesnet gösterdiği markaların tanınmışlık mertebesine ulaştıklarını ispatlayamadığı anlaşıldığından, gerek YİDK kararının iptali istemi bakımından, gerekse markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından davacı yanın tanınmışlık iddiasından kaynaklı nispi tescil engeli iddiasının somut olayda mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şahsın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,

4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 8,50 TL vekalet harcı, 185,50 TL posta-tebligat masrafı, 1.950,00 TL bilirkişi ücretine esas olmak üzere toplam 2.262,60 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından yapılan 20,00 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’ya verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şahıs vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.11/05/2022