Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/280 E. 2022/133 K. 11.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/280 Esas – 2022/133
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/280 Esas
KARAR NO : 2022/133

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/11/2021
KARAR TARİHİ : 11/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 23/05/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 08/11/2021 tarihli dava ve 24/12/2021 tarihli replik dilekçelerinde özetle; Davacının 2017 yılından beri çeşitli kurum ve kuruluşlara medikal ürünler başta olmak üzere malzeme tedarik eden bir firma olduğunu, ticaret unvanının kılavuz unsuru da olan “… GRUP” markasını ticari faaliyetlerinde kullanarak ilgili sektörde tanınır hale getirdiğini, davalının ise … şirketler grubu bünyesinde Covid-19 pandemisinden sonra ortaya çıkan medikal malzeme ihtiyacı dolayısıyla 2020 senesinde faaliyetlerine başladığını, taraflar arasında, davalının kurulduğu tarihten bu yana ticari ilişkilerinin olduğunu, ayrıca davacı ile davalının bağlı olduğu … grup şirketlerinin uzun yıllardır birlikte iş yaptıklarını ve tarafların hissedarlarının birbirlerini tanıdığını, davalının davacının marka olarak kullandığını ve ticaret unvanının kılavuz unsuru olduğunu bildiği “…” esas unsurlu markayı 09 ve 10. sınıflara giren emtialarda kötü niyetli olarak kendi adına tescil ettirdiğini ve bu şekilde davacının ticari hayatını bitirmeyi hedeflediğini, davalının 2020 148791 sayı ile tescilli “… innovational medical systems” markası mevcut iken, davacının ticaret unvanının kılavuz unsurunu da ihtiva eden ve huzurda dava konusu edilen … sayılı markanın tescilini de yaptırmış olmasının davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu, davalının bu markasının davacının ticaret unvanı ve tescilsiz olarak kullandığı markasıyla ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, davalının davacıdan yaklaşık 4 sene sonra kurulduğunu, bu nedenle de bağlı olduğu şirketler grubunun ticari ilişkilerinin mevcut olduğunu bildiği davacı ile iltibas yaratabilecek bir markayı kendisine seçmiş olmasının davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu, davalının savunmalarının aksine huzurdaki uyuşmazlığın davalının “…” markası ile ilgili olmadığını ve davalının bu markanın önceki tarihli kullanımlarına dayalı olarak bir hak iddia edemeyeceğini iddia ederek; davalıya ait … sayılı markanın hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.
C E V A P :
Davalı vekili 10/12/2021 tarihli cevap ve 28/01/2022 tarihli düplik dilekçelerinde özetle; Davacının dava konusu edilen markayı tescilsiz kullanımı sonucunda bilinirlik kazandırmadığnıı ve ayırt edici niteliği haiz hale getirmediğini, dava konusu markayı piyasada ve ticari faaliyetleri esnasında gerçek, aktif ve ciddi bir şekilde kullandığını ispatlayamadığını, davalının ise sağlık ve medikal alanlarında 22.06.2020 tarihinden beri faaliyet gösterdiğini, davalının dahil olduğu … grup şirketlerinin 1971 tarihinden beri Türkiye çapında farklı birçok alanda faaliyet gösterdiğini, bu grup şirketlerinin 30 yılı aşkın süredir markalarının aynı stilde ve yazım karakterinde, … ve …. şeklinde kullanıldığını ve tescil edildiğini, davalının sosyal medya hesaplarında Temmuz 2020’de …+şekil şeklinde markasal kullanımları mevcut iken davacının da Ekim 2020’de … GRUP MEDİCAL ve Kasım 2020’de …+şekil şeklinde markasal kullanımlarının bulunduğunun sabit olduğunu, yani davalının dava konusu edilen işareti davacıdan yaklaşık 4 ay önce kullanmaya başladığını, davalının dahil olduğu … grup şirketlerine özgü bu markasal tasarımın özgünlük ve yaratıcılıktan uzak bir şekilde davacı tarafından taklit edildiğini, davacının markasal kullanımlarının davalının ticari hayattaki tanınmışlık potansiyelinden yararlanmak için yapıldığını, davacının “…” markalı hiçbir ürününün bulunmadığını, davacının davalıya ait 3 ürünleri kendisi üretiyormuş gibi sosyal medya paylaşımlarında bulunmasının davacının kötü niyetini gösterdiğini, her ne kadar davacı taraf davalıdan daha önce kurulmuş bir şirket ise de, davacının dava konusu edilen işareti davalının markasal kullanımlarından daha sonraki bir tarihte kullanmaya başladığını, nitekim davacının 15.06.2020 tarihinde ticaret siciline yansıtılmış olan faaliyet alanı değişikliğinden sonra, Kasım 2020 tarihinde medikal sektöründe “…” markasını ancak kullanmaya başladığını, davacının satışa sunduğu hiçbir ürün bulunmazken dava konusu işaretin davalı tarafından medikal sektöründe tanıtıldığı ve bu işarete davacı tarafından ayırt edicilik kazandırıldığı iddialarının dinlenemeyeceğini, davacının web sitesinde davalının … markalı maskelerini kendi ürünü gibi sunması karşısında davalı tarafından davacıya ihtarname keşide edildiğini, davacının “medikal maske” ürününde markasal bir kullanımı yokken huzurdaki davayı açmasının hukuken mümkün olmadığını, bu meyanda davalının kullanmama def’i ileri sürdüğünü, davacının tescilsiz markasının yoğun ve ciddi kullanımının da ispatlanamadığını, dolayısıyla huzurdaki davada SMK hükümlerine değil ancak ve sadece TTK’daki haksız rekabet hükümlerine göre hak iddia edebileceğini ileri sürerek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava; 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı adına tescilli … sayılı “Şekil+… sağlık medikal innovational medical systems” ibareli marka bakımından, SMK m.6/3 hükmü uyarınca davacının gerçek hak sahibi olup olmadığı, SMK m.6/6 hükmü uyarınca davacıya ait ticaret unvanı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, SMK m.6/9 hükmü uyarınca davalının marka tescil başvurusu esnasında kötü niyetli olup olmadığı, SMK m.25 hükmü uyarınca davalıya ait markanın hükümsüz kılınmasının gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı olarak birbirlerine tebliğ edilmiş, tarafların ibraz ettikleri deliller alınmış, hükümsüzlüğü istenen markaya ait tescil belgesi getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu m.25/1 hükmüne göre; 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
SMK m.25/3 hükmüne göre; Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez.
SMK m.25/1 hükmüne göre SMK m.5 hükmünde sayılan mutlak tescil engelleri veya SMK m.6 hükmünde sayılan nispi tescil engellerine dayalı olarak, tescilli bir markanın hükümsüz kılınması istenebilir. Bu davayı SMK m.25/2 hükmüne göre; Menfaati olanlar, Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları açabilir.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka tescil belgesi, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (Y11HD; 08.10.2019 tarih, 2018/4855 E 2019/6316 K)
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK’nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.03.2019 tarih 2017/5439 Esas 2019/2119 Karar sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 12.06.2019, E:2018/2285 K:2019/4361)
….” (C-104/18P) kararında; marka tescil başvuru sahibinin adil rekabete girme amacı taşımaksızın, dürüst ticari uygulamalarla aykırılık oluşturacak şekilde başkalarının menfaatlerini baltalama ya da belirli bir başkasını hedef almaksızın markanın köken göstermeye ilişkin temel fonksiyonundan ziyade başka amaçlar için marka tescilinin sağladığı tekelci yetkileri elde etme amacı taşımasının ilgili ve tutarlı göstergelerden bariz bir şekilde anlaşılması halinde, markanın kötü niyet gerekçesi ile hükümsüz kılınabileceğini belirtmiştir. Mahkeme, marka tescil başvurusu yapan kimsenin niyetinin sübjektif bir olgu olduğunu, ancak buna rağmen, bu olgunun yetkili idari makamlar veya yargı mercilerince nesnel bir şekilde belirlenmesi gerektiğini kabul etmektedir. Dolayısıyla, herhangi bir kötü niyet iddiası, somut olaydaki tüm ilgili nesnel olguların dikkate alınması suretiyle genel bir değerlendirme yapılmasını gerektirir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.07.2008 tarih 2008/11-501 E 2008/507 K sayılı kararında; başvuru sahibinin, markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekmesi hali, kötü niyetin varlığı bakımından önemli bir kriter olarak görülmektedir. Karara konu olayda HGK; “…Davalının giysi üretiminde bulunan ve tekstil alanında faaliyet gösteren bir kişi olduğu, bu itibarlı müdebbir bir tacir gibi davranmasının gerektiği, kullanacağı işaretin her hangi bir kişiye ait olup, olmadığını araştırmasının gerektiği, ihtilaf konusu ibarenin her hangi bir anlamı olmayan harfler ve rakamlardan oluşması nedeniyle, davacı seçiminin tesadüften ibaret olamayacağı ve bu nedenle iyi niyetli sayılamayacağı, davalının fantezi bir ibare olan RG 512 ibaresini tescil ettirmesinin, faaliyet alanı nedeniyle varlığından haberdar olduğu davacı markasından faydalanma kastını gösterdiği, davacının bu işaret üzerinde öncelikli kullanım hakkına sahip olduğu, bu nedenle davalının kötü niyetli tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilmesinin gerektiği…” şeklinde değerlendirmede bulunarak, tescile konu markanın orijinal ve anlamsız bir kelime olup olmaması, başvuru yapan kimsenin ticari hayatta etkinliğinin bulunup bulunmaması, marka olarak seçilen işaret dolayısıyla faydalanma kastı bulunup bulunmadığı gibi hususları da kötü niyetli marka başvuruları bakımından değerlendirme kriteri olarak kabul etmiştir.
Markanın kötü niyetli tescili, tescile konu mal ve hizmetler ile ilişkili, bölünebilir bir niteliği bulunmadığından, dava konusu markanın kötü niyetli olarak tescil başvurusuna konu edilmesi olgusu, davaya konu markanın tescil edildiği tüm emtiaları kapsar. (U.Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.953) Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 02.11.2015 tarih 2015/4426 E 2015/11337 K ve 26.11.2012 tarih 2011/12763 E 2012/19119 K sayılı kararları da aynı yöndedir.
Belirtilen açıklamalara göre somut olayda yapılan incelemede; dava konusu … sayılı “Şekil+… sağlık medikal innovational medical systems” ibareli markanın “9.SINIF: Koruyucu giysiler, koruma ve can kurtarma amaçlı donanımlar. 10.SINIF: Cerrahi, tıbbi, diş hekimliği ve veterinerlik için alet, cihaz ve mobilyalar. Yapay organlar ve protezler. Tıbbi ortopedik malzemeler: tıbbi korseler, ortopedik ayakkabılar, elastiki ve destekleyici bandajlar. Ameliyathane giysileri ve steril örtüler. Cinsel amaçlı aletler ve malzemeler. Prezervatifler (kondom/kaput). Biberonlar, biberon emzikleri, emzikler, bebekler için diş kaşıyıcılar. Tıbbi amaçlı bilezikler ve yüzükler, romatizma önleyici bileklikler ve yüzükler.” emtiaları bakımından 26.02.2021 tarihinde tescil başvurusuna konu edildiği ve 06.09.2021 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili tarafından ibraz edilen delil evrakı incelendiğinde; bunların arasında bir adet duvar broşürü ve bir adet el broşürü bulunduğu, bu broşürlerde davacının davalıya ait “…” markalı ve “meltblown” kumaşından yapılmış cerrahi yüz maskelerini “Şekil+… Grup Medikal” şeklindeki tanıtma vasıtası/satış hizmeti markası kapsamında sattığı, tahsilat makbuzlarında “Şekil+… Grup Medikal … GRUP İNŞAAT ve İNŞAAT MALZ. MED. İTH. İHR. TİC. LTD. ŞTİ.” şeklinde, e-postalarında da “Şekil+… Grup Medikal” şeklinde markasal kullanımlarının gerçekleşmiş olduğu, e-postalardaki markasal kullanımların dava konusu edilen markanın başvuru tarihinden önceki döneme denk gelen Kasım-Aralık 2020 aylarında, diğerlerinin ise dava konusu edilen markanın başvuru tarihi olan Şubat 2021 tarihinden sonra gerçekleştiği, davacının Temmuz 2021-Ekim 2021 tarihleri arasında yani dava konusu markanın başvuru tarihinden sonra, toplamda 10 adet tahsilat makbuzu düzenlediği, bu makbuzlara konu ürünlerin ne olduğunun makbuzlarda yazmadığı, sadece farklı kişi ve kuruluşlardan belli miktarlarda tahsilat yapıldığının tevsik edildiği görülmüştür.
Davacının ticari sicil kayıtları incelendiğinde; davacının 24.08.2017 tarihinde “… Grup İnşaat ve İnşaat Malzemeleri Makina İthalat İhracat Ticaret Ltd. Şti.” ticaret unvanı altında kurulmuş olduğu, 11.06.2020 tarihinde ticaret unvanının “… Grup İnşaat ve İnşaat Malzemeleri Makina Medikal İthalat İhracat Ticaret Ltd. Şti.” şeklinde değiştirildiği ve faaliyet alanlarına “her türlü tıbbi cihaz, yedek parçaları, medikal sağlık malzemeleri ve tıbbi maske, eldiven, ateş ölçer cihaz vs. malzemelerin alım satımı, ithalatı ve ihracatı”nın eklenmiş olduğu, anlaşılmıştır.
Davalının ticari sicil kayıtları incelendiğinde; davalının 18.06.2020 tarihinde “… Sağlık Medikal Ürünleri Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.” ticaret unvanı altında kurulmuş olduğu, kurucu ortakları arasında “… İş Makinaları Yedek Parçaları İmalat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.”nin de bulunduğu ve şirketin ana faaliyet alanlarının “her türlü maske, eldiven, tulum vb. koruyucu ekipmanların, tekstil sanayisine ait her türlü ham maddenin, medikal malzemelerin ve maske makinelerinin üretimi, alımı, satımı, ithalatı ve ihracatı” olduğu anlaşılmıştır.
Davacıya ait ticari defterlerin ve kayıtların bulunduğu “Tandoğan Mahallesi Billur Caddesi No:16/5 Sincan/Ankara” adresinde bilirkişi heyet üyelerinden SMMM Adil Cinoğlu tarafından 05.04.2022 tarihinde yerinde yapılan incelemede; davacının, dava konusu edilen markanın 26.02.2021 olan başvuru tarihinden önce “Şekil+… Grup Medikal” işaretini medikal ürünlerin satışı kapsamında faturalarında hizmet markası hüviyetinde/davacının ticari faaliyetlerini sektörlerdeki diğer aktörlerin faaliyetlerinden ayırt edici bir tanıtma vasıtası olarak hizmet markası hüviyetinde kullandığına dair herhangi bir fatura örneğinin bulunmadığı, davacının faturalarında sadece ticaret unvanını kullandığı, davacı ile davalının/bağlı olduğu … şirketler grubunun ticari ilişkilerinin 15.04.2020 tarihinden beri sürdüğü ve aralarındaki cari hesaba konu ticari ilişkinin “ateş ölçer” satışı ile 29.05.2020 tarihinde “maske üretim iş makinası” ve “üç katlı maske” alım satımı olduğu, davacının 2020-2021 yıllarına ait ticari defterleri ve dayanağı belgelerinin incelenmesi ile tespit edilmiştir.
Buna göre; davacının, dava konusu edilen “…” esas unsurlu markasının eskiye dayalı kullanımına dair dava dosyasına sunduğu ve yerinde inceleme kapsamında tespit edilebilen belgelerin incelenmesinde; bu belgelerden davacının söz konusu işareti, Kasım-Aralık 2020 tarihlerinden itibaren, “Medikal malzeme, esasen cerrahi yüz maskesi tedariki ve satışı” hizmetlerinde markasal hüviyette kullandığı anlaşılmaktadır. Ancak; davacının gerçek hak sahipliğine gerekçe olarak gösterdiği bu kullanımların, SMK m.6/3 hükmünde aranan “yoğun” ve “sıkı” kullanım niteliğinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Zira; davacının ticaret sicil gazetelerinden görüldüğü üzere; davacının “medikal ürünlerin tedariki ve satışı” ile iştirak etmesi, diğer bir ifadeyle bu faaliyetleri iştigal alanına dahil etmesi, 11.06.2020 tarihine dayanmaktadır. Yani bu tarihten önce davacının “medikal ürün tedariki ve satışı” ile iştigal etmesi, hukuken mümkün bir durum değildir. Dolayısıyla; davacının kuruluş tarihinin 2017 yılı olması, davacının huzurdaki uyuşmazlığa konu medikal sektöründe o tarihten beri faaliyette bulunduğu anlamına gelmemektedir. Kaldı ki; davacının dava dosyasına sunmuş olduğu belge ve delillerden, davacının “…” işaretini medikal ürün satışı kapsamında hizmet markası hüviyetinde kullandığını tevsik edebildiği ilk tarih, davacının sunduğu e-postalarda tespit edilebilen, Kasım Aralık 2020 tarihidir. Dava konusu edilen markanın başvuru tarihinden sadece birkaç ay öncesine denk gelen bir markasal kullanımın, “tescilsiz bir markanın kesintisiz ve fasılasız olarak yıllardır ciddi/yoğun biçimde kullanımı, bu markaya/işarete kullanım yoluyla hukuken korunması gereken bir ekonomik değer kazandırıldığı” şeklinde yorumlanması mümkün görülmemektedir. Davacının dava dosyasına sunduğu diğer delillerinde kullanımın gerçekleştiğini tevsik edebildiği tarihler ise, davalının markanın başvuru tarihinden sonraki tarihlere denk gelmektedir.
Ayrıca, davacının dava dosyasına sunduğu tüm belge ve delillerin içeriği, davacının markasal kullanımlarının ciddi ve yoğun olduğunu, medikal sektöründe davacının hizmet markasının bir ayırt edicilik kazandığını tevsik edebilen nicelikte de değildir. 10 adet tahsilat makbuza, birkaç e-posta yazışmasına, 2 broşüre konu ve dahi 2020 tarihinde faaliyete geçtiği site içeriğinden anlaşılan www.avegrup.com uzantılı web sitesindeki markasal kullanımların, ancak ve sadece mutad markasal kullanımı tevsik edebilir nicelikte delil olduğu değerlendirilmiştir. Söz konusu tahsilat makbuzlarının kesildiği firma ve şahısların sadece Ankara’da yerleşik olduğu da görüldüğünden, davacının markasal kullanımının geniş bir coğrafyada gerçekleştiği tevsik eder nitelikte deliller olmadıkları da düşünülmüştür. Taraflar arasında cari hesap ilişkisine konu ticari münasebetin 2020 yılından muteber olmak üzere kurulmuş olmasının da, davacının yoğun/ciddi marka kullanımını tevsik edebilen bir yönü yoktur.
Sonuç olarak; dava konusu … sayılı marka üzerinde davacının SMK m.6/3 hükmü uyarınca gerçek hak sahipliği sıfatı bulunmadığından, davacının bu sebeple dava konusu markanın hükümsüzlüğünü talep edemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Davacı yanın önceki tarihli ticaret unvanı ile dava konusu marka arasında SMK m.6/6 hükmü uyarınca iltibas tehlikesi bulunduğu iddiası incelendiğinde ise;
SMK m.6/6 uyarınca ticaret unvanlarına tanınan koruma, fiilen kullanıldığı faaliyet konularını kapsamakta olup, fiilen kullanılmayan konularda koruma sağlanırsa ticaret unvanları markalara karşı gereğinden fazla korunmuş olur.
Somut olayda; dava konusu edilen … sayılı “Şekil+… sağlık medikal innovational medical systems” markasının esas unsuru olan “…” ibaresi, dava konusu edilen markanın başvuru tarihi olan 26.02.2021 tarihinden önce, 24.08.2017 tarihinde ticaret siciline davacı adına usulünce tescil edilmiş ve sonrasında da 11.06.2020 tarihinde değiştirilmiş olan “… Grup İnşaat ve İnşaat Malzemeleri Makina Medikal İthalat İhracat Ticaret Ltd. Şti.” şeklindeki ticaret unvanının ayırt edici unsurudur. Ayrıca, davacının dava dosyasına sunduğu belge ve deliller ile davacıya ait ticari kayıtlar üzerinde yerinde yapılan incelemeye göre; davacının bu markayı “medikal malzeme, esasen cerrahi yüz maskesi tedariki ve satışı” hizmetlerinde fiilen kullandığı anlaşılmaktadır. Dava konusu edilen markanın tescili kapsamına giren “tıbbi amaçlı ve koruyucu tıbbi cihaz, malzeme, teçhizat” şeklinde özetlenebilecek emtialar ile “medikal malzeme, esasen cerrahi yüz maskesi tedariki ve satışı” hizmetleri benzer/ilintili hizmetlerdir. Bu halde, dava konusu edilen marka da birebir aynı biçimde, yani başkaca unsurlardan yoksun olarak ve de davacının ana faaliyet alanları olan satış hizmetlerine konu ürünlerde marka olarak kullanılmak üzere tescil edilmiştir. Bu durumun, SMK m. 6/6 hükmünde düzenlenmiş olan ticaret unvanı koruması kapsamına aykırı olduğu değerlendirilmektedir. Davacı tarafından 11.06.2020 tarihinden beri kullanılan bir ticaret unvanının kılavuz unsurunun birebir aynısının, davacının faaliyet alanına giren hizmetlerde/aynı sektör altında gösterilen ticari faaliyetlere konu ürünler açısından himaye edilmesinin talep edilebileceği değerlendirilmektedir.
Bu nedenle; davalının markasının kapsamına giren ve “tıbbi amaçlı ve koruyucu tıbbi cihaz, malzeme, teçhizat” şeklinde özetlenebilecek emtiaların tamamı açısından, somut olayda, davacının ticaret unvanından kaynaklanan haklarının korunmasını talep edebileceği ve buna dayalı olarak da dava konusu edilen markanın hükümsüzlüğü nedeninin, somut olayımızda gerçekleşmiş olduğu kanaatine varılmıştır.

Davalı yanın kötü niyetli olduğu iddiası incelendiğinde; davacı ve davalı ile davalının bağlı olduğu … şirketler grubu arasında, 15.04.2020 tarihinden beri ticari bir ilişkinin kurulduğu, bu ilişkinin davacının, davalının bağlı olduğu şirkete “ateş ölçer” satışı, davalı/bağlı olduğu şirketlerin de davacıya “maske imalat makinası” ve “3 katlı maske” satışı yönünde olduğu, tarafların dava dosyasına sunduğu beyan ve delillerden ve davacının ticari defterlerinde yerinde yapılan incelemelerden tespit edilmiş ve anlaşılmıştır. Zira; davacının ticari defterlerinde yerinde yapılan incelemede;
15.04.2020 tarihinde davacının, … İş Makinaları Yedek Parçaları İmalat San. Tic. Ltd. Şti.’ne toplam değeri 19.000,00 TL olan “ateş ölçer” ürünü sattığı,
29.05.2020 tarihinden itibaren davacının, … İş Makinaları Yedek Parçaları İmalat San. Tic. Ltd. Şti’nden 18.06.2020, 20.08.2020, 03.09.2020, 15.09.2020 ve 18.11.2020 tarihlerinde maske üretiminde de kullanılan “iş makinaları” satın aldığı,
17.09.2020 tarihinde davacının, davalıdan toplamda 12.474,00 TL değerinde “… markalı 3 katlı maske” ürünü alımı yaptığı,
Davacının 2020 yılında satışına konu etmiş olduğu maske imalatında kullanılan iş makinalarını … İş Makinaları Yedek Parçaları İmalat San. Tic. Ltd. Şti.’den satın aldığı, “eldiven, dezenfektan” gibi medikal ürünleri ise dava dışı diğer firmalardan satın alındığı,
Davacının davalıdan 2020 yılında 264.980,15 TL, 2021 yılında ise 115.765,17 TL tutarında “… markalı 3 katlı maske” ürünü satın aldığı, yönünde kayıt ve bulgulara rastlanmıştır.

Bununla birlikte; davalı vekili tarafından, davacı muhatap alınarak düzenlenen 24/02/2021 tarihli ihtarname içeriği incelendiğinde; davalı vekili, müvekkilinin 2020/148791 ve 2020/110660 sayılı “…” esas unsurlu markalarının bulunduğunu, “…” esas unsurlu markaların müvekkilinden alınmış izin olmaksızın kullanımının müvekkili markalarına tecavüz ve müvekkili aleyhine haksız rekabet oluşturacağını, paylaşımlarda yer alan “Şekil+… Grup Medikal” markası ile müvekkili firmaya ait “Şekil+… Grup Medikal” markası arasında iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzerlik bulunduğu ifade edilmektedir.

Dava konusu markanın başvuru tarihi olan 26/02/2021 tarihinden iki gün önce davalı vekili tarafından düzenlenen ihtarname içeriğine göre, davalının, davacı yanın “…” esas unsurlu markasal kullanımlarından haberdar olduğu, yine bununla birlikte, dava konusu marka başvuru tarihinden önce, davacı ile davalı ve davalının bağlı olduğu … şirketler grubu arasında, davaya konu emtiaların ticaretini de içerecek şekilde ticari ilişki bulunduğu, buna göre; tarafların birbirlerinin faaliyet gösterdiği ticari sektör ve ticari faaliyetlerinde kullandıkları markalardan haberdar oldukları, davalı yanın, davacının ticari faaliyetlerinde “…” esas unsurlu markasal kullanımı bulunduğunu bilmesine rağmen, bu markasal kullanım ile ayırt edilemeyecek derecede benzer davaya konu “Şekil+… sağlık medikal innovational medical systems” ibareli markayı tescil ettirmek istemesinin ticari dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı, davalı yan her ne kadar davacının “…” esas unsurlu markasal kullanımlarının kendisine ait “…” esas unsurlu marka haklarını ihlâl ettiğini ileri sürse de, bu savunma argümanının karşılığının, davacının tescilsiz markasal kullanımına konu işaret ile ayırt edilemeyecek derecede benzer bir işareti davacının ticari faaliyetlerinin bulunduğu emtialar üzerinde davalının kendi adına tescil başvurusuna konu etmek olmadığı, başka bir deyişle; davalının, davacıya ait “…” ibareli markasal kullanımlarının kendisine ait tescilli marka haklarına ihlal oluşturduğunu düşünüyorsa, marka hakkına tecavüzün önlenmesi, durdurulması ve kaldırılması gibi hukuki yollara tevessül etme imkanı varken, bu imkanı değerlendirmeyip, davacının önceki tarihli ticaret unvanının esas unsurunu oluşturan “…” ibaresi ile iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer davaya konu ibareyi marka olarak tescil ettirmek istemesinin ticari dürüstlük kuralları ile bağdaşmadığı, dolayısıyla, davalı yanın dava konusu marka tescil başvurusunda bulunurken kötü niyetli olduğu, bu nedenle SMK m.6/9 hükmü uyarınca da davacının, dava konusu markanın hükümsüzlüğünü talep edebileceği kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; SMK m.25, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri uyarınca, davaya konu markanın tescilli olduğu tüm emtialar bakımından hükümsüzlüğü koşulu oluştuğundan davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
2-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü uyarınca karar kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,

3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile alınması gereken 21,40 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 8,50 TL vekalet harcı, 2.150,00 TL bilirkişi ücreti, 73,50 TL posta ve tebligat masrafı olmak üzere toplam 2.350,60 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin ve Davalı vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.11/05/2022