Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/273 E. 2022/200 K. 06.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/273 Esas
KARAR NO : 2022/200

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 03/11/2021
KARAR TARİHİ : 06/07/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/08/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 03/11/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Tescili talep edilen “…” ibareli marka ile müvekkili şirkete ait esas unsuru “…” ve “…” ibareleri olan markaların görsel ve işitsel açılardan benzer olduğu, müvekkili şirket adına tescilli “…”, “…”, “…” ve “…” markalarının herkes tarafından bilinen markalar olduğu, “…” ibareli markanın iltibas yaratacak ve müvekkili şirketin tanınmışlığından yararlanacak ve haksız rekabet oluşturacak olduğu halde Kurum tarafından müvekkili itirazlarının reddedilmesinin kabul edilebilir olmadığı, dava konusu markanın müvekkili şirketin seri markalarından biri olarak ortalama tüketici nezdinde algılanması ve karıştırılmasının kaçınılmaz olduğu, dava konusu marka başvurusu için 35. Sınıfta tescil talep edildiği, ancak bu sınıfta müvekkili şirkete ait markaların tescille koruma altında olduğu, bu nedenle taraf markaları arasında var olan görsel ve işitsel benzerliğe ek olarak sınıfsal benzerliğin de mevcut olduğu, “…/…” ibareli markaların müvekkili şirkete ait seri markalar olduğu, dava konusu markanın tescili halinde tüketici nezdinde müvekkili şirketin seri markalarının devamı olduğu yönünde intiba oluşacağı ve müvekkili şirket tarafından yeni bir marka yaratıldığının düşünülebileceği, dava konusu markanın müvekkili şirkete ait www…com.tr ibareli alan adı ile benzer olduğu, bu hususun Kurum tarafından hatalı değerlendirilmiş olduğu, “…” ve “…” ibaresinin müvekkili şirkete ait ticaret unvanının ve işletme adının esas unsuru olmasının yanı sıra müvekkili şirkete ait alan adının da esas unsuru olduğu, müvekkili şirketin Türkiye’de 65 yıldır modern perakende sektörünün öncülüğünü yapmakta olduğu, “…” ve “…” ibareli markaların sektörünün en prestijli markalarından “…” markası adı altında piyasaya sürülmekte olduğu, “…” markasının Kurum nezdinde tanınmış marka olarak korunmakta olduğu, “…” markasının tanınmışlığı nedeniyle de tüketici nezdinde esas unsuru “…” ve “…” ibareli markaların bilinir kılınmış olduğu, tüketicinin “… center” markasını butik mağaza zincirleri olarak tanımakta olduğu ve tercih ettiği, Türkiye’de toplam 98 adet “… center” mağazası bulunduğu, konsept mağazacılık anlayışıyla sektöründe bir ilk olduğu, itiraza konu “…” ibareli marka başvurusunun tescili halinde, tüketiciler nezdinde bu markanın müvekkili şirketin “…/…” ibareli olan seri markaların devamı olduğu veya bir firmayla iş birliği yapıldığı yönünde intiba oluşacağı, söz konusu marka başvurusu sahibinin bu tanınmışlıktan haksız olarak yararlanacağı, müvekkili şirkete ait markaların ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğuracağı, bu markaların itibarına zarar vereceği, müvekkili şirkete ait tanınmış markanın benzerinin tescil başvurusuna konu edilmesinin kötü niyetli olarak kabul edilmesi ve başvurunun reddedilmesi gerektiğini belirterek; Türk Patent ve Marka Kurumu, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 03/09/2021 tarih ve … sayılı kararının iptalini ve … sayılı marka başvurusunun reddini, tescil işlemlerinin durdurulmasını, markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini ve ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 18/11/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu markanın “…” ibaresinden, davacı markalarının ise “… CENTER”, “… PICKS”, “… COOKS” gibi ibarelerden oluştuğu, dava konusu markada yer alan kelimelerin siyah düz bir yazı stiliyle yazılmış “…” ibaresinden oluşmakta olduğu, davacıya ait markalarda ise “…” ile bu ibareye ilaveten şekil olarak eklenmiş başkaca unsurların da yer almakta olduğu, bu doğrultuda davalılara ait markayı okuyan ve gören ortalama bir dikkate sahip ve her iki işareti yan yana karşılaştırma imkanı olmayan kişinin zihninde yer alan intibaın, davacıya ait mesnet olduğu iddia edilen markaların bıraktığı intiba ile aynı olmayacağı, bu nedenle de söz konusu iki marka örneğinin, aynı firmanın iki faklı markası gibi algılanmayacak ve karıştırılmayacak olduğu, marka hukukunda bütünlük ilkesinin hakim olduğu, bu nedenle başvuru markasının tescil edilmek istendiği 35. sınıfta yer alan “İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri.” mal ve hizmetleri bakımından “…” olarak değerlendirileceği ve davacı markaları ile ortak olan “…” ibaresinin ele alınarak bir değerlendirme yoluna gidilmeyeceği, dolayısıyla başvuru konusu markanın düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, sesçil ve anlamsal olarak genel izlenimde ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, ilgili tüketicilerin başvuru konusu marka ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markaları bütüncül algı çerçevesinde farklı ticari kaynaklardan gelen birbirinden ayrı/farklı markalar olarak algılayacakları, başvuru konusu markanın tüketici nezdinde bir bütün halinde “…” olarak algılanacağı, davacının mesnet markası ile ilişkilendirme durumunun söz konusu olmayacağı, davacının mesnet olduğu markalar da incelendiğinde mesnet markaların gerek farklı kelime unsurlarını barındırması, gerek farklı şekil unsurlarını bulundurması, gerekse de farklı yazı stilleri kullanılması nedeniyle davalı markası ile mesnet markaların bütünüyle bıraktıkları izlenim itibarıyla ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılmaya yol açacak derecede bir benzerlik durumunun söz konusu olmadığı, bu nedenle de markalar arasında 6769 sayılı SMK 6/1 anlamında bir benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmadığı, dava konusu markanın görsel, işitsel, anlamsal ve biçimsel yönden tüketici gözünde bütünü itibariyle bıraktığı etkinin davacı mesnet markalar ile benzememesi, tüketici nezdinde yer alan algının farklı olacak olması ve markaların kapsadıkları mal/hizmetlerin aynı veya benzer olmaması nedeniyle markalar arasında Sınai Mülkiyet Kanununun 6/1 maddesi anlamında herhangi bir iltibas (karıştırılma) durumu söz konusu olmadığı, bu nedenle davacının davasının reddinin gerektiği, dava konusu marka, davacı markalarına benzer olmadığından ve karıştırılma ihtimali bulunmadığından tanınmışlığın işbu davaya etkili olmadığı, itiraz gerekçesi mesnet markaların önceki kullanımları ya da piyasadaki bilinirlik düzeyinin de markalar arasında karışıklığa neden olmayacağından ve mesnet markaların ün ve itibarından haksız kazanç elde etme veya bunlara zarar verme ihtimalleri bulunmadığından başvuru konusu markanın 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi uyarınca reddini gerektirecek haklı ve geçerli bir sebep söz konusu olmadığı, taraf markaları arasında 6769 sayılı Kanunun 6/1 anlamında benzerlik olmadığı gibi başvuru konusu “…” ibaresi davacının alan adında aynen bulunmadığı ve başvurunun tescilini engellemediği, davacı vekilinin, davalı marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığına yönelik iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğu, davacı tarafça müvekkil kuruma itiraz aşamasında kötü niyet iddiasını destekleyecek nitelikte ve elle tutulur yeterli delil sunulmadığından ve de böyle bir kanaat oluşmadığından bu iddianın da reddinin gerektiği hususlarını belirterek; davanın reddini talep etmektedir.
Davalı şahıslar vekili 19/11/2021 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkillerine ait marka başvurusu ile davacıya ait markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzerlik bulunmadığı, davacı yanca ileri sürülen hususlara itiraz ettiklerini belirterek; davanın reddini talep etmektedir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan tescili halinde Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahıslara ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…, ….” ibareli markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait alan adı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şahısların marka başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı şahıslar markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şahısların “…” ibaresinin “İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri.” hizmetlerin tescili amacıyla 09.07.2020 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.10.2020 tarih ve 358 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 09.12.2020 tarihinde 2009/42371, 2010/46527, 2010/60282, 2014/43688, 2014/43693, 2014/46615, 2014/46630, 2016/18267, 2018/83521 sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, m.6/3, m.6/5, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 14.06.2021 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 06.09.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu, yargılama safahati içerisinde tescil edilmemiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu marka başvurusu tescil edilmediğinden markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan ve dava konusu edilen “İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri.” hizmetleri ile, YİDK kararının iptali bakımından davacı yana ait önceki tarihli itiraza mesnet markaların kapsamlarında yer alan ve bilirkişi raporunda koyu renk ile vurgulanan hizmetlerin aynı, aynı tür veya benzer oldukları tespit edilmiştir.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; beyaz zemin üzerinde siyah renkte harflerle yazılmış … kelime unsurundan oluşmakta olup, herhangi bir şekil unsuru içermemektedir. İngilizce “…” ibaresi Türkçe’de “uzatma işareti, sesli harfin uzun olduğunu göstermek için üzerine konulan işaret” anlamına gelmektedir.
Davacıya ait itiraza mesnet markalar incelendiğinde; “… supermarket” ibareli markaların yanı sıra çeşitli ibareler ve figürler ile birlikte tescil edilmiş “…” ibareli markalardan ve “…” ibareli markalardan oluşmaktadır. Davacı markalarında yer alan “…” ve bu ibarenin İngilizce karşılığı olan “…” ibaresinin “büyük, geniş, mikro karşıtı” anlamlarına gelmesi, günlük hayatta ve ticaret hayatında yaygın kullanımı olan, bu nedenle de herkesin kullanımına konu olabilecek bir ibare olması nedeniyle ayırt ediciliğinin zayıf olduğu düşünülmektedir.
“…/…” ibaresi Türkçe’de büyük, geniş anlamlarına geldiğinden ayırt ediciliği oldukça düşük olup, her ne kadar tescilli olduğu sürece markanın korunması esas ise de bu ibareyi içeren markaların koruma kapsamları dar değerlendirilmelidir. Diğer bir deyişle, anılan ibarenin ortak olarak yer aldığı markalarda yapılacak küçük değişikliklerin dahi iltibas tehlikesini ortadan kaldıracağının kabulü gerekmektedir.Ankara BAM 20.Hukuk Dairesi’nin .. K sayılı bir kararında da; “…” kelimesinin ayırt ediciliği düşük zayıf bir ibare olduğu belirtildikten sonra,”… ” markası ile “… markası arasında iltibas tehlikesi bulunmadığı belirtilmiştir.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 03.02.2021 tarih .. K sayılı kararına konu bir uyuşmazlıkta da; “…/…” ibarelerinin ayırt ediciliğinin düşük olduğu, davacıya ait bu ibareleri içerir markalar ile “…” markası arasında iltibas tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; markalar arasında davaya konu hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesi nezdinde markalar arasında iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzerlik bulunmadığı, davacı markalarında yer alan “…/…” ibarelerinin tek başlarına ayırt edicilikleri düşük zayıf ibareler oldukları, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 12.10.2020 tarih 2020/92 E 2020/3984 K sayılı kararında belirtildiği üzere; zayıf markaların koruma kapsamı değerlendirilirken iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile dahi bertaraf edilebileceğinin göz önüne alınması gerektiği, somut olayda dava konusu markanın bir bütün halinde “…” şeklinde somut ayırt edici niteliğinin bulunduğu, bir bütün halinde bu ibarenin davacıya ait markalardan iltibas tehlikesini bertaraf edecek derecede farklılaştığı, zira ortalama tüketici kesiminin markaların ayırt edici unsurlarını bölüp, parçalamadan bir bütün halinde algılayacağı, bir bütün halinde “…” kelimesinin, davacıya ait markalarla görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik ihtiva etmediği, bu hale göre davacıya ait önceki tarihli markaları gören, işiten, bu markalı mal ve hizmetlerden yararlanan gerek dikkatli ve bilinçli tüketici kesiminin, gerekse makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu “…” markasını gördüğünde, ya da işittiğinde, davaya konu mal ve hizmetlerden faydalanmak için ayıracağı süre içerisinde, bu markayı davacı markalarından farklı bir marka olarak algılayacağı, marka sahipleri arasında idari ya da ekonomik bir bağlantı kurmayacağı, bu nedenle karşılaştırılan markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; davacı şirkete ait “…” / “…” ibareli markaların tanınmış olduğu iddiasına ilişkin sunmuş olduğu deliller incelenmiştir. Davacı şirket tarafından sunulan dokümanlardan “…” ibareli markanın davaya konu markanın başvuru tarihi itibariyle özellikle “süpermarket” sektöründe tanınmışlığı bulunduğu kanaatine varılmıştır. Ancak “CENTER” ibaresi olmaksızın tek başına “…” ibaresinin veya bu ibarenin Türkçe karşılığı olan “…” ibaresinin davacı şirket ile sıkı sıkıya bağlı, toplumun büyük bir kesimi tarafından, tanınmış olunan sektör dışında kalan mal/hizmetler üzerinde görüldüğünde refleks halinde ilişkilendirebilecek düzeyde bir tanınmışlığı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, “…” / “…” ibareli markalar ile dava konusu marka başvurusunun benzer olmadığı kanaatine varıldığından, davalının başvuruya konu markasının davacının tescilli markasından haksız yararlanma sağlaması, davacı markasının itibarına zarar vermesi, ayırt ediciliğini zedelemesi gibi durumların ortaya çıkacağına ilişkin kanaat oluşmamıştır. Dolayısıyla SMK m.6/5 hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacıya ait “….com.tr” ibareli alan adının ilk kez 21.12.2000 tarihinde tahsis edilmiş olduğu ve davacı şirket adına tescilli olduğu anlaşılmaktadır. https://archive.org internet arşiv sitesinde yapılan araştırmada ilk olarak 16.05.2006 yılına ait kayda rastlanmıştır. Söz konusu arşiv kaydında “…” ibareli marka kullanımı bulunmamaktadır. Yapılan araştırmada … ibareli markanın kullanımına ilişkin ilk arşiv kaydının 12.08.2009 tarihinde alındığı tespit edilmiş olup, ekran görseli bilirkişi raporu içeriğine yansıtılmıştır. Söz konusu alan adının bağlı olduğu ve 2009 yılından bu yana aktif olarak kullanıldığı tespit edilen internet sitesi incelenmiş, alan adının 35. Sınıfta çeşitli markalara ait gıda, temizlik, kozmetik, elektronik, bebek, ev, evcil hayvan ürünleri gibi çok geniş yelpazedeki ürün grubunun online satış hizmetleri kapsamında kullanıldığı tespit edilmiştir. Davacı şirketin www…com.tr internet sitesi kapsamında kullanılan hizmetler ve satışı yapılan ürünler incelendiğinde davaya konu marka başvurusu kapsamında 35. Sınıfta yer alan “İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme ( başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri.”ni kapsamadığı görülmektedir.
İzah edilen gerekçelerle SMK m.6/6 hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötüniyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka başvurusu ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şahısların kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; YİDK kararının iptali isteminin reddine, dava konusu marka başvurusu tescil edilmediğinden hükümsüzlük istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-YİDK kararının iptali isteminin REDDİNE,
2-Dava konusu marka başvurusu tescil edilmediğinden hükümsüzlük istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin TL harç, 59,30 TL başvurma harcı, 8,50 TL vekalet harcı, 191,50 TL posta, 2.000,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.318,60 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalılar … ve … tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine,
7-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, davalı … ve … vekilinin yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
06/07/2022

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza