Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/260 E. 2022/240 K. 05.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/260 Esas – 2022/240
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/260 Esas
KARAR NO : 2022/240
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 21/10/2021
KARAR TARİHİ : 05/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 05/11/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 21/10/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 1961 yılından bu yana özellikle bisküviler, krakerler, gofretler, pastalar, tartlar, kekler ve sair ürünlerin imali, ithali, ihracı ve ticareti alanında faaliyet gösterdiğini, “…” markasının TÜRKPATENT nezdinde tanınmış marka olarak tescilli olduğunu, aynı zamanda “…” markasının WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı) nezdinde 23.02.2000 tarih ve 738 993 no. ile tescil edildiğini, davalının … başvuru numaralı “… …” ibareli marka başvurusuna müvekkili şirketin “…” ibareli markaları ve “…” markasını ihtiva eden tasarımları dayanak gösterilerek itiraz edildiğini, itirazların haksız olarak reddedildiğini, müvekkili şirketin “…” ibareli markalarını/tasarımlarını ilk defa 1979 yılında kullanmaya başladığını, müvekkili şirkete ait “…” ibareli pek çok seri marka/tasarım bulunduğunu, müvekkili şirketin “… … ŞEKİL” ibareli markanın TÜRKPATENT nezdinde T/01977 numara ile tanınmış marka olarak sicile işlendiğini, müvekkili şirketin “…” markasını taşıyan ürünlerinin yedi kıtaya ihraç edildiğini, “…” ibaresinin hangi ticari işletmeyi çağrıştırdığına ilişkin yapılan kamuoyu araştırmasında tüketicilerin 3’te 2’sinin müvekkili şirketi işaret ettiğini, müvekkili şirketin “…” markaları için yapmış olduğu reklamların milyonlar tarafından izlendiğini, müvekkili şirkete ait “…” markasının tanınırlığını ortaya koyan bir çok yargı kararının da bulunduğunu, müvekkili şirket markası tanınmış olduğundan iltibas ihtimalinin arttığını, dava konusu markanın müvekkili şirket markaları ile aynı sınıflarda yer alan mal/hizmetleri kapsadığını, markaların yöneldiği tüketici kitlesinin aynı olduğunu, ilgili tüketicinin herhangi bir özel niteliği haiz olmadığını ve genellikle tercih hakkını saniyeler içerisinde kullandığını, dava konusu markanın 30’uncu sınıf mal ve/veya hizmetleri kapsar şekilde tescil edildiğini, müvekkili şirket markalarının da 30’uncu sınıfta tescilli olduğunu, markalar arasındaki sınıfsal benzerliğin ayniyet boyutunda olduğunu, ortalama gıda tüketicilerinin çok büyük bir kısmını çocuklar oluşturduğundan iltibas ihtimalinin arttığını, dava konusu markanın bileşke marka olduğunu, dava konusu “… …” markasında yer alan “…” ibaresinin bağımsız ayrıt edici role sahip olduğunu, dava konusu markanın asli unsurunun “…” ibaresi olduğunu, “…” ibaresinin küçük bir şekilde yer aldığını, lider marka olduğunu ve benzerlik incelemesinde dikkate alınamayacağını, dava konusu markanın müvekkili şirkete ait markaların arasına sızabileceğini, markaların görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer olduğunu, davalı şirketin marka başvurusunda kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirketin “…” markalarının yüksek ayırt ediciliği haiz olduğunu, dava konusu markanın tescili halinde müvekkili şirketin tanınmış markalarının ayırt edici karakterinin zedeleneceğini ve davalının haksız yarar sağlayabileceğini, davalı şirketin dava konusu “… …” ibaresini ihtiva eden 2020/86975 başvuru numaralı bir marka başvurusunda daha bulunduğunu, anılan marka başvurusuna karşı da müvekkili şirket tarafından Ankara 1. FSHHM …sas sayılı dosyası ile dava ikame edildiğini, aynı anda aynı ibareyi ihtiva eden iki marka başvurusu yapılmasının da davalı şirketin kötü niyetli olduğunu ortaya koyduğunu beyanla; Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’nın … sayılı kararının iptaline, … sayılı marka başvurusunun tüm emtia yönünden iptaline, markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 27/10/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Başvuru markası ile davacının itiraza mesnet markaları arasında ayniyet veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunmadığını, taraf markalarının görsel bakımdan birbiriyle kıyaslanamayacak kadar farklı olduğunu, markaların şekil ve bıraktıkları genel izlenim yönünden de benzer olmadığını, taraf markalarının tertip tarzı, yazım stilleri, ihtiva ettikleri farklı şekil ve rengin markalar arasındaki karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırdığını, davalı markasının son derece sade bir yazı karakterine sahip olduğunu, standart harflerle siyah renkte dizayn edildiğini, davacı markalarının ise yazı karakteri ve kullanılan şekil itibariyle farklılıklar arz ettiğini, ortalama dikkat ve özene sahip tüketici kitlesi üzerinde markaların aynı ticari kaynaktan geldiği izleniminin uyanmasının mümkün olmadığını, itiraz gerekçesi markalarda kullanılan “…” ibaresinin Türkçe “yumuşak” anlamına geldiğini, dava konusu markanın ise “kabarık davet” anlamına gelen İngilizce “invite …” kelimesinden oluştuğunu, markaların görsel, anlamsal ve sesçil olarak benzer olmadığını, davalı markasının bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, 6769 sayılı SMK’nın 6/4 ve 6/5 hükümleri kapsamında tanınmış marka nedeniyle ret koşullarının oluşmadığını, YİDK kararının hukuka uygun olduğunu beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Bisküvi ve Gıda Sanayi Anonim Şirketi vekili 18/11/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 1996 yılında kurulduğunu, bisküvi, çikolata, kek, gofret ve kraker olmak üzere 300’ün üzerinde ürüne sahip olan müvekkili şirketin Türkiye’nin ilk 500 büyük şirketi arasında yer aldığını, dava konusu “… …” ürünü ile davacının “…” markalı ürününün aynı veya benzer olmadığını, 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi kapsamında sayılan şartların varlığına ilişkin olarak davacı tarafça bir delil sunulmadığını, taraf markaları arasında görsel ve işitsel olarak bir benzerlik olmadığını, taraf markalarının gerek harf dizilimi, gerekse harf sayısı itibariyle somut olarak farklı olduğunu, tüketicilerin markalar arasındaki farkı ilk bakışta anlayabileceklerini, müvekkili şirket markasının “… …” olarak bir bütün halinde değerlendirilmesi gerektiğini, markalar arasında iltibas olasılığı bulunmadığını, Ankara 5. FSHHM …E. sayılı dosyasında verilen kararın da davacı iddialarının maddi gerçekten uzak olduğunu gösterdiğini, müvekkili şirketin kötü niyetli olduğu iddiasını kabul etmediklerini, davacının kötü niyeti ispat etmesi gerektiğini, taraf markalarında ortak olan harflerin sadece “P” ve “F” harfleri olduğunu, müvekkili şirketin “…” ile oluşturulmuş seri markaları bulunduğunu, “…” ibaresinin 21 yılı aşkın süredir kullanımı sonucu müvekkili şirket ile özdeşleştiğini, dava konusu markanın da bu şekilde seri marka olarak oluşturulduğunu, taraf markalarının karıştırılma ihtimalinden söz edilemeyeceğini, davacı şirketin “…” markasının değil “… …” markasının tanınmış marka siciline kaydedildiğini, markanın tanınmış olarak kabul edilmiş olmasının peşinen karıştırılma ihtimalini doğurmayacağını, YİDK kararının hukuka uygun olduğunu, hükümsüzlük şartlarının oluşmadığını beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … sayılı “… …” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin önceki tarihli markalarından kaynaklı müktesep hakkının bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait tasarımlarla dava konusu marka arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin marka tescil başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı şirkete ait markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “… …” ibareli, 30.sınıf emtiaların tescili amacıyla 06.03.2020 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 13.04.2020 tarih ve 346 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 21.05.2020 tarihinde 2018/72700, 2018/59305, 2018/21386, 2018/104315, 2016/38515, 2016/38509, T/01977 sayılı markaları mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın m.6/1, m.6/4 ve m.6/5 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, davalı şirketin 18.09.2020 tarihinde itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi sunduğu, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 16.11.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şirketin bu itiraza karşı 21.12.2020 tarihli karşı görüş dilekçesi sunduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 24.08.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 26.09.2021 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacının gerekçe olarak gösterdiği 2021/035649 sayılı marka, dava konusu markanın başvuru tarihinden sonra başvuruya konu edilmiş olduğundan değerlendirme dışı bırakılmıştır. Ayrıca davacının gerekçe olarak gösterdiği 2000/03875, 2009 12420, 2009 12423, 2009 49837 sayılı markalar geçersiz durumda olduğundan, bu markalar da değerlendirme dışında bırakılmıştır.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu marka kapsamında yer alan emtiaların tamamı, bilirkişi raporunda altı çizgili ve kalın puntolu olarak belirtilen davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların kapsamlarındaki emtialar ile aynı veya aynı türdür.
Davaya konu marka başvurusu; herhangi bir şekil unsuru içermeyen, siyah renk ve standart bir yazı karakteri ile yazılmış “… …” ibaresinden oluşmaktadır. Markayı oluşturan unsurların tamamı, aynı satırda ve aynı boyutta yazılmıştır. “…” ibaresi, İngilizce bir kelime olup, yaygın kullanılan anlamı “davet etmek”tir. “…” kelimesinin ise herhangi bir anlamı tespit edilememiştir. Dava konusu marka başvurusunun “….” şeklinde telaffuz edilmesi muhtemeldir. Davalı şirketin, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde yer alan önceki tarihli markaları incelendiğinde, toplamda 28 adet “…” ibaresini içeren başvuru halinde/tescilli marka kaydı bulunduğu, bu markalardan 22 adedinin, işbu davaya konu edilen markadan önceki tarihli olduğu, bu markaların dava konusu markada olduğu gibi “…” ibaresine farklı kelimeler eklenerek oluşturulduğu, “…” ibaresini içeren marka serisi yaratıldığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla; davalının önceki tarihli markaları incelendiğinde, “…” ibaresinin çatı markası niteliği taşıdığı, bu nedenle dava konusu markada yer alan “…” ibaresinin esas ve baskın unsur olduğu, tüketicilerce marka olarak algılanacak kısmın “…” ibaresi olduğu tespit edilmiştir.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar incelendiğinde; davacı markalarının çoğunluğunun “…” ibaresi ile “…”, “…. ibarelerini içerdiği, markaların bir kısmının ürün ambalajını da içerir görsellerden oluştuğu görülmektedir. “…” ibaresini içeren markalarda, “…” ibaresi üst satırda, “…” ibaresi ise alt satırda konumlandırılmış ve “…” ibaresi, “…” ibaresine nazaran daha küçük punto ile yazılmıştır. Davacı markaları arasında, düz yazı ile yazılmış, herhangi bir şekil unsuru içermeyen “…” ve “…” markalarının da bulunduğu tespit edilmiştir. “…” ibaresi yazıldığı gibi okunan Türkçe bir kelime olup, Türk Dil Kurumu online sözlüğünde “Arkalıksız, alçak, yumuşak, ayakları gözükmeyen oturacak. Kaba, kabartılmış, yumuşak minder. Bezginlik, usanç anlatan bir söz.” olarak tanımlanmıştır. Davacının hem ticaret unvanının hem de çok sayıda (yaklaşık 1000 adet) önceki tarihli markalarının “…” ibaresini barındırdığı gözetildiğinde, “…” ibaresinin çatı markası niteliği taşıdığı, davacı markalarında yer alan “…” ibaresinin esas ve baskın unsur olduğu, tüketicilerce marka olarak algılanacak kısmın “…” ibaresi olduğu değerlendirilmektedir.
Yukarıda açıklanan gerekçeler çerçevesinde, dava konusu markada yer alan “…”, davacı markalarında yer alan “…” ibaresinin, çatı marka niteliğini haiz olduğu, dolayısıyla her iki çatı markanın da yapılacak ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi incelemesinde arka planda bırakılması gereken ibareler oldukları kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; taraf markaları aynı/aynı tür emtialardan oluşmakla birlikte, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal olarak ortalama tüketici kesimi nezdinde umumi intiba olarak ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi doğuracak derecede benzerlik bulunmadığı, taraf markalarında yer alan “…” ve “…” markalarının çatı markası niteliği taşıdığı, bu nedenle markalarda yer alan …/… markaları ile … ibarelerinin esas unsur niteliğinde olduğu, fakat bu ibareler arasında benzerlik bulunmadığı, dava konusu marka ile davacı markalarının “P” harfi ile başladığı, fakat bu hususun markaları benzer kılmaya yetmeyeceği, taraf markaları aynı zamanda “F” harfi bakımından da benzerlik taşıdığı, fakat bu harfin markalardaki yerinin farklı olduğu, markaların farklı harf ve hece sayısına sahip olduğu, davacının markası “…” şeklinde telaffuz edilmekte iken, dava konusu markanın “…” şeklinde telaffuz edileceği, bu haliyle taraf markaları arasında işitsel benzerlik de bulunmadığı, davacının “…” ibareli markası ile dava konusu “…” ibaresinin muhtemel telaffuzunun benzer olduğu kabul edilmekle birlikte, olası işitsel benzerliğin markaların iltibası için yeterli olmadığı, markaların bütünsel değerlendirmesinde dava konusu markanın davacı markalarının imajından uzaklaştığı, markalar arasında anlamsal benzerlik de bulunmadığı, ortalama tüketicinin taraf markalarını aynı/aynı tür ya da benzer ürünler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, farklı marka ile karşı karşıya olduklarını anlayabilmelerinin mümkün olduğu, emtiaların hitap ettiği tüketici kitlesinin makul düzeyde bilgiye ve düşük seviyede dikkat ve özene sahip olmasının bu durumu değiştirmediği, taraf markalarının birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunmadığı, başka bir deyişle; daha önce davacı markalarını gören veya işiten ortalama tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu marka ile karşılaştığında, davaya konu emtialardan faydalanmak için ayıracağı süre içerisinde, bu markayı davacı markalarından farklı bir marka olarak algılayacağı gibi marka sahipleri arasında idari ya da ekonomik bir bağlantı da kurmayacağı, bu nedenle karşılaştırılan markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Yargılamanın sonucuna etki etmemekle birlikte; yargılamada eksiklik bulunmaması amacına binaen, davalı şirketin ileri sürdüğü müktesep hak iddiası aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.09.2008 tarihli ve 2007/7547E. – 2008/10251K. Sayılı kararına göre; Bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Bu tür markalar niteliği itibariyle 556 sayılı KHK’nın 55. maddesinde tanımlanan ortak markalara benzemekle birlikte; seri markalar, ortak markalarda mevcut olan bir grupta yer alan işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerden ayırt edilmesi fonksiyonu, teknik yönetmelik gibi özelliklere sahip olması gerekmeyen ve esasen ortak asli unsuru taşımakla birlikte her biri diğerinden bağımsız nitelikteki ticaret ve hizmet markalarıdır.
Bu karar içeriğinden de anlaşılabileceği üzere müktesep hakkın kabulü üç koşula bağlanmıştır. Bunlar:
• müktesep hak iddia edilen marka ile davaya konu markadaki asli unsurların muhafaza edilmiş olması ve eski markaya karşı hükümsüzlük davası açılacak sürenin dolmuş olması ve bu markanın çekişmesiz şekilde kullanılması,
• markalar arasında işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yaratılan izlenimin korunması,
• dava konusu markada, müktesep hak iddia edilen markaya nazaran kapsamın genişletilmemiş olması.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder. Hemen belirtmek gerekir ki; yukarıdaki şartlar sağlansa bile, sonraki tarihli marka başvurusu, itiraza mesnet markaya yakınlaşma ve bu yolla haksız yararlanma tehlikesi oluşturmamalıdır. Burada irdelenmesi gereken husus; marka olarak seçilen işaretin önceki tarihli kök seri markaların yenilenmesi suretiyle mi oluşturulduğu, yoksa itiraza mesnet markalar ile yakınlaşarak onunla iltibas tehlikesi doğurma tehlikesi oluşturacak şekilde mi mizanpajının yapıldığıdır. Daha ilk bakışta başvurunun kök markanın değil de, itiraza mesnet markanın yeni düzenlenmiş bir versiyonu olduğu yönünde ortalama tüketici nezdinde izlenim doğuyorsa, önceki kök markalardan kaynaklı müktesep hak şartlarının doğduğundan söz edilemez. Bu itibarla seri marka olarak tescili talep edilen işaret, kök markadan esaslı farklılıklar göstermemeli ve seri marka seçilirken itiraza mesnet markaya yakınlaşacak font, renk, mizanpaj değişikliklerinden kaçınılmalıdır. (Burçak Yıldız, Mükerrer Markanın Seri Markasının Tescili -SMK m.5/1-ç ve m.6/1 Hükümlerine Yargıtay Kararları İle Getirilen İstisna, BATİDER 34(4), 2018, s.116)
Müktesep hak iddiası bakımından hemen belirtmek gerekir ki; önceki tarihli markanın çekişme konusu olmaktan çıkması hali tek başına müktesep hak şartlarının doğumunu sağlamaz. Önceki tarihli markanın başvuruya konu emtialar bakımından aynı zamanda fiili olarak kullanıldığının da ispatlanması gerekir. Zira, müktesep hak müessesesinin kabul edilmesinin amacı, önceki tarihli markanın uzunca süredir kullanımı nedeniyle ilgili tüketici kesiminde oluşan imajın, sonraki tarihli marka başvurusuna sirayet etmesini sağlamaktır. Bu nedenledir ki, fiilen kullanılmayan önceki tarihli markanın ilgili tüketici kesiminde bir imaj duygusu oluşturduğundan söz edilemez. Olmayan imajın yenilenen yeni bir marka başvurusuna aktarımı da dolayısıyla söz konusu olamaz. Müktesep hak şartları bakımından yukarıda ifade ettiğimiz görüşü destekler nitelikte, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 06/01/2020 tarih 2019/2269 E 2020/16 K sayılı kararında, önceki markanın fiilen kullanılmasını, müktesep hakkın doğumu bakımından gerekli görmüştür.

Somut olayda yapılan incelemede; Davalı yanın önceki tarihli markaları “…” ibaresini içermekle birlikte, önceki tarihli markalar arasında “… …” ibaresini içeren marka bulunmamaktadır. Salt “…” ibaresini içerdikleri gerekçesi ile önceki tarihli markaların, sonraki tarihli dava konusu markaya “kazanılmış hak” sağlaması mümkün değildir. Önceki tarihli bir markanın müktesep hak oluşturabilmesi için, sonraki başvurunun hem aynı mal ve hizmetler yönünden tescilli olması hem de ayırt edici unsurunun değiştirilmemiş olması gerekmekte, ayrıca önceki tarihli markaların fiilen kullanıldığının ispatlanması gerekmektedir. Somut uyuşmazlık bakımından incelendiğinde, davalının önceki tarihli markaları ile dava konusu markanın ayırt edici unsurlarının farklı olduğu, bu nedenle davalı yanın önceki tarihli markalarına dayalı müktesep hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacı şirket, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde yaptığı itiraz aşamasında ve dava dosyasında yer alan beyanlarında, “… …” markasının tanınmış marka olarak sicile kayıt olduğunu ifade etmiş olup, bu kapsamda yapılan araştırmada, “… …” ibaresi için T/01977 sayı ile tanınmış marka tescili için başvuru yaptığı, bu başvurunun kabul edildiği tespit edilmiştir. Tanınmış markanın başvuru tarihi 2006 yılı olup, tanınmışlığın devam edip etmediğini gösterir bir delil, itiraz aşamasında dosyaya sunulmamıştır. Somut uyuşmazlık bakımından incelendiğinde, davacı tarafça gerekçe gösterilen markalarının tanınmışlığın ispatına yönelik Türkiye’de gerçekleşen tanıtım faaliyetlerine ilişkin, itiraz aşamasında dosyaya herhangi bir belge, ilan, reklam harcaması, haber, dergi vb. tanıtım malzemesi sunulmadığı, tanınmışlığın değerlendirilebileceği herhangi bir belgenin dosya kapsamında bulunmadığı, bu nedenle iddia edilen tanınmışlığın YİDK kararının iptali istemi bakımından ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının, dava aşamasında tanınmışlık iddiasını ispatlamaya yönelik aşağıdaki belgeleri sunduğu tespit edilmiştir:
• “…” ibaresini içerir marka tescil ve yenileme belgeleri,
• Davacıya ait “… …” markalarının yer aldığı ürün ambalaj örnekleri,
• Davacıya ait “… …’ markalarına ilişkin gıda üretim sertifikaları, bakanlık üretim izinleri,
• Davacıya ait “… …” ibareli markaların ürün reklamları,
• ‘… …’ markalı ürünlere ilişkin basında yer alan haberler, forum sitelerinde ürün hakkında yapılan yorumlar,
• Ürün satış faturaları,
• Reklam harcamalarına ilişkin faturalar,
• “… …” markalarını taşıyan ürünlerin çeşitli ülkelere satışını belgeleyen gümrük çıkış beyannameleri ve faturaları,
• …firması tarafından, 2004-2005 yılları için yapılan İMAJ ARAŞTIRMASI’nın neticesinde davacı şirket adına tescilli “…” markalı ürünlerin spontan hatırlanma oranının %99 ile yüksek düzeyde bir bilinirliğe sahip olduğunu tespit eden rapor ve …. Aş. tarafından 2007 yılı için yapılan bilinirlik araştırmasında ‘…’ markalı ürünlerin bilinirliğinin %92’ye kadar ulaştığını tespit eden rapor,
• Benzer markalara açılan davalar neticesinde verilen mahkeme kararları.
Yukarıda dökümü yapılan deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacının “… …” markasının sektöründe yoğun tanıtım faaliyetleri ile istikrarlı bir şekilde uzun yıllardır kullanıldığı ve tanıtıldığı, davacı firma ile özdeş hale geldiği ve belirli bir tanınmışlığa ulaştığı, bu tanınmışlığın TÜRKPATENT tarafından da kabul edilerek davacının markasının T/01977 no. ile “tanınmış marka” olarak tescil edildiği, bu tanınmışlığın davacının sunmuş olduğu emsal mahkeme kararlarında (Yargıtay kararlarıyla onanan Ankara 4. FSHHM 2017/109 E. 2009/292 K., Ankara 4. FSHHM 2007/28 E. 2008/38 K., Ankara 3. FSHHM 2011/117 E. 2012/72 K., Kesinleşme şerhi bulunmayan Ankara 1. FSHHM 2016/184 E. 2017/401 K., Ankara 1. FSHHM 2016/414 E. 2017/309 K., Ankara 3. FSHHM 2015/245 E. 2016/237 K., Ankara 2. FSHHM 2015/235 E. 2016/115 K., Ankara 3. FSHHM 2015/277 E. 2016/413 K., Karaman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 2011/133 E. 2012/452 K. sayılı kararlar) teyit edildiği sabittir.
Somut uyuşmazlık bakımından incelendiğinde, davacı tarafça dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler kapsamında davacı yana ait “… …” ibareli markanın “bisküvi, çikolata, şekerleme, sakız, gofret ve kraker” emtiaları bakımından tanınmış marka olduğu yönünde kanaat oluşmakla birlikte, davacının tanınmış markası olan “… …” ibaresi ile dava konusu “… …” ibareli marka başvurusunun birbiri ile ilişkilendirilemeyecek derecede farklı olduğu, benzer olmadığı, bu nedenle, davalıya ait markanın, davacıya ait “… …” ibareli tanınmış markanın ayırt edicilik karakterine ve itibarına zarar vermesi ve tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinin somut olay bakımından mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.

Davacı taraf; 2005 00131, 2020 10201, 2020 10199 sayılı tasarımları gerekçe olarak göstermişse de bu tasarımlardan 2005 00131 sayılı tasarım yenilenmediğinden geçerliliğini yitirmiştir.Davacıya ait diğer iki tasarım ise, işbu davaya konu markanın başvuru tarihi olan 06.03.2020 tarihinden sonra (31.12.2020) başvuruya konu edilmiştir. Belirtilen nedenlerle; davacının 2005 00131, 2020 10201, 2020 10199 sayılı tasarımlarına dayalı olarak dava konusu markanın hükümsüzlüğünü ileri süremeyeceği kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 12.06.2019, E:2018/2285 K:2019/4361)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 31,50 TL vekalet harcı, 134,50 TL posta, 2.000,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.284,60 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … Bisküvi Ve Gıda Sanayi Anonim Şirketi’nin yapmış olduğu 17,00 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Bisküvi Ve Gıda Sanayi Anonim Şirketi’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekili, davalı şirket vekili ve davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.05/10/2022