Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/234 E. 2022/165 K. 08.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/234 Esas – 2022/165
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/234 Esas
KARAR NO : 2022/165

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 17/09/2021
KARAR TARİHİ : 08/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 23/06/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 17/09/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin gerçekleştirdiği 2020/10239 sayılı marka başvurusunun, davalı tarafça ileri sürülen itirazlar sonucunda reddolunduğunu, müvekkilinin 2007/31044 sayılı marka üzerindeki hak sahiplerinden biri olduğunu, %50 hak sahipliğinin bulunduğunu, müvekkili şirket sahibi …’nun itiraz sahibi firmanın eski ortaklarından olduğunu, … markası ve dükkanlarının da, her iki şirketin ortaklarının babaları ve dedeleri tarafından kurulduğunu, tarafların ve doğal olarak müvekkil şirketin … ibaresi üzerindeki hak sahipliklerinin tartışılmaz şekilde eşit olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin de anılan ibareyi kendi adına tescil ettirme hakkı bulunduğunu, müvekkiline yöneltilen itirazların haksız olduğunu, davalı firmanın da müvekkili gibi anılan ibare ile çok sayıda başvuru gerçekleştirdiğini, müvekkilinin … … markasını yeni bir logo ile üretmesinin sebebinin, davalı firma ile karıştırılmak istememesi olduğunu, müvekkilinin böyle bir yatırımı da tarafların ortak hak sahibi olduğu … markasına değil, kendi şahsi markası üzerinden yaptığını ve … … yeni logolu markası ile kullanımlarını değiştirdiğini, müvekkilinin dava konusu marka üzerinde müktesep hak sahibi olduğunu, zira müvekkilinin 2018/14158 sayılı marka üzerinde de hak sahibi olduğunu, taraf markaları arasında bir benzerlik bulunmadığını, ticaret hayatının olağan gereklilikleri gereği aile üyeleri tarafından idamesi sağlanan markaların yoluna bir başına devam ettiğini, buna ilişkin çok sayıda örnek durum olduğunu, somut olayda da müvekkilinin markasının adını duyan insanlarda oluşacak ilk intibaın aile üyelerinden birinin ayrılarak kendi markasıyla yoluna devam ettiği şeklinde olacağını, müvekkili markasının bir bütün olarak ayırt edici olduğunu, müvekkilinin www.ahmetarifoğlu.com.tr adresinden faaliyet gösterdiğini, buradaki kullanımları incelendiğinde herhangi bir marka ile karıştırılamayacak olduğunu, müvekkilinin Türkiye çapında da …b. siteler üzerinden satış gerçekleştirdiğini, müvekkili markasında kullanılan logonun davalı taraf markasından farklı olduğunu iddia ederek; … sayılı Y İDK kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
C E V A P :
Davalı TÜRKPATENT vekili 07/10/2021 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markalarında “…” ibaresinin esas unsur olarak yer aldığını, yeşil yaprak
şeklinin de tali unsur olarak kullanıldığı markalar olup benzerliğin açıkça görüldüğünü, YİDK tarafından mal/hizmetlerin benzerliği açısından yapılan incelemede ise, markaların
aynı/ aynı tür malları ve hizmetleri kapsadığının tespit edilmiş olduğunu, dolayısıyla tüketici tarafından her iki markanın karıştırılmasının ve markalar arasında
idari-ekonomik anlamda bir bağlılığın bulunduğu düşüncesinin doğması ihtimalinin bulunmakta olduğunu, 6769 sayılı SMK nın 6/1 maddesi anlamında benzerlik olduğunun açık olduğunu, davacının kazanılmış hak iddia ettiği markasının 2018/14158 tescil numaralı marka olduğunu ve müktesep hakkın şartlarını sağlamamaktan uzak olduğunu, YİDK kararının usule ve hukuka uygun olduğunu ifade ederek; davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … Baharat ve Gıda Sanayi Limited Şirketi vekili 01/11/2021 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin baharat olmak üzere, bitki ürünleri, sos ve salçalar, bal ve arı ürünleri, yağ ve aromalar, bitkisel kozmetikler, organik ürünler, gıda takviyeleri, tarım ürünleri, macunlar, kahveler, aktar ürünleri, lokumlar, aksesuar ürünleri, toptan ürünler sektöründe üretim ve satış yaptığını, müvekkilinin ilk olarak 1992 senesinde markasını tescil ettirdiğini, o tarihten bu yana çok sayıda tescilli markanın sahibi olduğunu, bununla birlikte tarafların 2007/31044 sayılı markaya birlikte sahip olduklarını, davacı karşı yanın ortağının, müvekkil şirketteki hisselerini devretmek sureti ile müvekkil … şirketinden ayrıldığını, müvekkili şirketin 26 Eylül 2017 tarihinde yalnızca 2007/31044 numaralı davaya konu … markasının %50 payını davacı şirket yetkilisinin ortağı olduğu … Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ne devrettiğini, anılan firmanın ise 22.11.2017 tarihinde … Doğal ve Organik Ürünler Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi olarak unvanını değiştirdiğini, davacı şirket ortağının markanın sahibi olan müvekkil şirketteki hisselerini müvekkili şirket yetkilisi olan kardeşine devretmek sureti ile şirketteki tüm haklarını devrettiğini, yani davacı şirket yetkilisinin hissesini devretmek suretiyle marka üzerindeki tüm haklarından da vazgeçtiğini, daha sonra müvekkili şirket yetkilisi ile davacı şirket yetkilisinin birlikte … Gıda’yı kurduklarını, ancak daha sonra müvekkili şirket yetkilisinin de hisselerini davacı şirket yetkilisi olan kardeşine devrettiğini, davacı şirkete “…” sözcüğü üzerindeki tüm haklar değil, sadece 2007/31044 tescil numaralı marka üzerinde birlikte hak sahipliği verildiğini, davacının “…” sözcüğü üzerindeki yegâne hakkının 2007/31044 numaralı markanın sözleşmede yer verilen %50’si ile sınırlı olduğunu, davacı yanın ezelden gelen kullanım haklarını da müvekkil şirketteki ortaklığından ayrılırken müvekkil şirket yetkilisine devretmiş olduğundan; davacı şirketin ancak 26 Eylül 2017 tarihinde yapılan marka devir sözleşmesinde … Gıda şirketi (Yeni Unvanı … Doğal Ürünler) olarak kendisine sağlanan haklar ile yetinmek zorunda olduğunu, davacı yanın 2007/31044 numaralı marka üzerindeki birlikte hak sahipliğinden yararlanarak 2019 senesinde müvekkil ile ortak tescilli ve tanınmış markasındaki hakları suistimal eder nitelikte, ortak markaya ayırt edilemeyecek şekilde benzer olan, yine aynı sınıflarda 2019/40015 sayılı marka başvurusunda bulunduğunu ve tescil ettirdiğini, Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi’nin …sayılı ilamı neticesinde anılan markanın müvekkili tarafından hükümsüzlüğünün talep edildiğini ve neticesinde hükümsüz kılındığını, somut uyuşmazlıkta da verilen kararın yerinde olduğunu, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin açıkça bulunduğunu, davacının tescilini talep ettiği sınıfların, müvekkili markaları kapsamında yer alan sınıflar ile aynı olduğunu, dava konusu markanın müvekkili markaları ile olan benzerliğinin açıkça görülebileceğini, davacının müvekkili markaları ile yanaşma çabası içerisinde olduğunu, davacının devir sözleşmesi uyarınca %50’sini 26 Eylül 2017 tarihinde devralmasının, kendisine ortak marka ile iltibas yaratacak şekilde, tüketici nezdinde karışıklık doğuracak düzeyde benzer kelime ve aynı şekillerin marka olarak tescili hakkını sağlamayacağını, her iki firmanın da hitap ettiği tüketicilerin aynı olduğunu, davanın taraflarının ortak markası adına “…” kelime+şekil markasına sahip ürünlerin halihazırda https://www.arifoglu.com/ internet sitesinde satıldığını, ilgili internet sitesinde www…..com “… ..Kozmetik Gıda San. ve Tic. A.Ş.’ye” ait resmi internet mağazası olduğu belirtildiğini, ilgili şirketin kurucusunun ise müvekkil şirketin markası ile iltibas yaratan davacı şirket yetkilisi olduğunu, davacının “…” satıcısı ismi ile… gibi e-ticaret sitelerinde satış yaparken, alışılmış ve bilinen müvekkili logosunu taşıyan ürünler ile satış yaparken, tüketiciye “… …” logolu ürünleri gönderdiğini, davacının açıkça müvekkili markalarından yararlanmaya çalıştığını, davacının 2007/31044 sayılı markadan doğan haklardan kendine düşen pay oranında yararlanma hakkı varken, tüketicileri doğrudan yanıltır şekilde ticari faaliyetlerde bulunduğunu, davacının markalarını kullanım sonucunda ayırt edici hale getirdiği iddiasının kabul edilebilir olmadığını, davacı yanın yalnızca 2018/14158 sayılı markasının bulunduğunu ifade ederek; davanın reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davacıya ait 2020/10239 sayılı “Şekil+… …” ibareli marka başvurusu ile davalı şirkete ait redde mesnet markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacının önceki tarihli markasından kaynaklı müktesep hakkının bulunup bulunmadığı, davacının kullanım yolu ile iltibas tehlikesini bertaraf edip etmediği, başka bir deyişle “birlikte var olma” koşulunun somut marka başvurusu bakımından mevcut olup olmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İşlem dosyasının tetkikinde; Davacı şirketin 27.01.2020 tarihinde “Şekil+… …” ibareli 2020/10239 sayılı başvuru ile 03 / 05 / 29 / 30 / 31 / 32 / 35 / 43.sınıfta bulunan mal ve hizmetler için tescil talebinde bulunduğu, başvurunun 27.02.2020 tarih 343 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde yayımlandığı, davalı şirket tarafından 15.05.2020 tarihinde SMK m.6/1, m.6/3 ve m.6/9 hükümleri kapsamında 2000 15722, 2003 20428, 2004 09968, 2004 34621, 2007 31044, 2011 119025, 2012 13267, 2019/104240, 2019 17927, 92/007009, 96/007847, 96/012151, 96/014097 sayılı markalar itiraza mesnet gösterilerek yayına itiraz edildiği, davacı tarafından itiraza karşı 04.09.2020 tarihli karşı görüş dilekçesi sunulduğu, Markalar Dairesi Başkanlığı’nca SMK m.6/1 hükmü mesnet gösterilerek marka başvurusunun reddine karar verildiği, davacı şirket tarafından 31.12.2020 tarihinde karara itiraz edildiği, davalı şirketin 04.02.2021 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi ibraz ettiği, 28.07.2021 tarihinde Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun yapmış olduğu incelemesi ile, … sayılı davaya konu kararı ile; itirazın ve başvurunun reddine karar verildiği, bu kararın davacı marka vekiline 03.08.2021 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından eldeki davanın iki aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, redde mesnet markalar, davacıya ait marka, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin ve Hukuk Genel Kurulu’ nun yerleşmiş uygulamasına göre (HGK. 19.11.2003 T, E. 2003/11-578, K. 2003/703) YİDK kararının yerinde olup olmadığı, kararın alındığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmelidir. (Y11HD, 21.01.2010 T, 2008/4266 E 2010/586 K) Eldeki dava da salt YİDK kararının iptali istemini barındırdığından YİDK karar tarihi olan 28/07/2021 tarihindeki marka işlem dosyasında mevcut maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak ve salt marka işlem dosyası ile sınırlı olarak değerlendirme yapılmıştır. Marka işlem dosyasında yer almayan ancak dava aşamasında ibraz edilen bilgi ve belgeler değerlendirme dışı tutulmuştur.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu 2020/10239 sayılı marka başvurusundan çıkartılan ve eldeki davaya konu olan mal ve hizmetler, redde mesnet markalar kapsamında aynı, aynı tür veya benzer olarak yer almaktadır.
Somut uyuşmazlıkta taraf markalarında birden fazla mal ve hizmet sınıfı yer almakta olup bu sınıflardan 29, 30, ve 32. Sınıfta yer alan gıda ürünlerinin tamamı ve bu ürünlerin satışına yönelik 35.05 alt grubundaki hizmetlerin günlük tüketim rutininde sıkça faydalanılan, görece düşük fiyatlı, tüketicinin çoğu kez çok düşünmeden, anlık olarak tercihlerini belirlediği, piyasada ikame ürün bulma ihtimali son derece yüksek olan, özel bir deneyime sahip olunmasını gerektirmeyen gıda sektörüne yönelik mal ve hizmetler olup bu anlamda iltibas değerlendirmesi açısından genel ilke doğrultusunda ortalama dikkat, özen ve seçicilik seviyesindeki tüketicilerin dikkate alınması mümkün görülmektedir. Bununla birlikte 35. Sınıf 1-4 alt grubunda yer alan hizmetlerin ise günlük hayatta pek çok sektörde ticari faaliyetlerin sürdürülmesinde ihtiyaç duyulan ve profesyonel meslek grupları tarafından danışmanlık şeklinde tüketiciye sunulan hizmetler oldukları, yine bu hizmetlerin görece yüksek bedelli oldukları, tüketicilerin bu hizmetlerden yararlanma sıklığının yoğun olmadığı, bu hizmetlerden yararlanırken tüketicinin bir ön araştırma ve inceleme süreci neticesinde tercihlerini somutlaştırdığı bilindiğinden ilgili hizmetlerin tüketicilerinin dikkat, özen ve seçicilik seviyelerinin daha yüksek olduğu kabul edilmelidir. Keza yine 31. Sınıftaki emtiaların ve 43. Sınıftaki hizmetlerin de niteliği itibariyle geniş ve genel bir tüketici grubuna hitap ettiği; 03. Sınıftaki malların ise genel olarak yetişkin tüketicilere hitap eden veyahut bu tüketiciler tarafından satın alınan, genel temizlik, kişisel temizlik, kişisel bakım, parfümeri – kozmetik ve birtakım hırdavat/marangoz ürünlerini kapsar nitelikteki emtialar olup özellikle kişisel bakım temizlik, parfümeri, kozmetik, genel temizlik amaçlı ürünler tüketicinin günlük tüketim rutininde olağan bir şekilde yer alan, fiyat aralığı geniş olmakla birlikte genel anlamda ortalama düzeyde olan, kolay erişimi bulunan ürünler olmakla birlikte tüketicinin bu ürünleri satın alımları esnasında ortalamanın daha üstü düzeyde dikkat, özen ve seçicilik ile hareket ederek tercihlerini somutlaştıracağı, zira bu ürünlerin kişisel sağlığa etki edebilecek kimyasal içeriklerinin mevcut olduğu, dolayısıyla tüketicinin yararlanacağı ve özellikle kendi bedeni üzerinde kullanacağı ürünlerde daha yüksek bir dikkat ile hareket edeceği, keza yine 03. Sınıf son alt gruptaki hırdavat/marangoz ürünlerinin ise zaten ilgili tüketici grubunun bahsi geçen sektörün çalışanları veya bu ürünleri kullanacak olan yetişkin kimseler olacağı, dolayısıyla yine bu ürünlerden satın alırken basit de olsa bir ön inceleme yaparak tercihlerini somutlaştıracağı değerlendirilmektedir. Bu çerçevede 03. Sınıftaki emtiaların da genel olarak makul düzeyde dikkat ve bilgi düzeyine sahip, ortalama tüketici düzeyinin daha üstünde ancak doğrudan profesyonel düzeyde olmayan tüketiciler oldukları değerlendirilebilir. Son olarak 05. Sınıfta yer alan malların ise genel olarak yetişkin tüketicilere hitap eden, kişi sağlığını doğrudan etkileyecek nitelikte kimyasal veyahut tıbbi içerikli bulunan, tüketicinin doğrudan değil profesyonel meslek mensupları ya da sektör çalışanları aracılığıyla erişiminin bulunduğu mallardır. Nitekim ilaç, takviye gıda, diş hekimliği ürünleri, antiseptik vs nitelikteki ürünlerin her ne kadar bu ürünlerin nihai kullanıcısı herhangi bir tüketici olabilir ise de ilgili tüketicinin niteliğinin, gerek tüketicinin bu ürünlere erişiminin genellikle doktor, eczacı, diş hekimi gibi sektör uzmanlarının reçetelendirmesi ve devlet politikası şeklinde yürütülen sair uygulamalar sayesinde mümkün olması gerekse de doğrudan kişi sağlığını ilgilendirmesi nedeniyle (reçetesiz dahi olsa) yüksek düzeyde bilinç, dikkat ve özene sahip olduğu değerlendirilmektedir. Bununla birlikte 05. Sınıfta tescil edilmek istenilen ibarenin sağlık sektörüne yönelik bir terim ya da ilaç ürünlerinin içeriğine yönelik etken madde vs. ibareler taşımadığı bir durumda, bahsi geçen nitelikli tüketici grubunun dahi yanılgıya uğrama ihtimali kuvvetle muhtemel olabilecektir.
Dava konusu marka başvurusu incelendiğinde; şekil ve kelime unsurlarından oluşan bir bileşke marka olduğu, markanın sol kısmında yaprak görselinden oluşan bir figürün yer aldığı, sağ kısmında ise “… …” şeklinde isim ve soy isimden oluşan bir sözcük öbeğinin bulunduğu görülmektedir.
Davalı yanın redde gerekçe markaları incelendiğinde ise; bahsi geçen markaların neredeyse tamamında “…” ibaresinin münhasır ayırt ediciliği haiz sözcük unsuru olduğu, yine markalarda genel olarak “hayvan” figürü “ ve “yeşil renkte yaprak görseli” içerir bir logo kullanıldığı, birtakım markalardaki “form, prokids, apiterapi” gibi ayırt edici niteliği zayıf ek sözcük unsurlarının kullanıldığı, dolayısıyla davalı markalarının esas unsurunun “…” ibaresi olduğu görülmektedir.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; Dava konusu “… …” markası ile ret gerekçesi davalı markaları olan “…” ibarelerinin ortak olarak “…” ibaresini taşıdıkları, dava konusu markadaki vurgunun soy isim, yani “…” ibaresi üzerinde olacağı, zira “…” isminin çok daha yaygın bir kullanımı bulunduğunun kabulü gerekeceği, bu durumda taraf markalarının aynı ya da yüksek düzeyli benzerlik taşıyan mal ve hizmetlerde tescil edilmek istenildiği bir durumda tüketicinin, dava konusu markayı, daha önceden davalı yana ait olduğunu bildiği markaların sahiplerinden birinin kendi adı ile birlikte bu ibareyi kullanmaya başladığı/yeniden koruma altına aldığını düşünmesi mümkün olacaktır. Zira karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus ilgili tüketicinin algısı olup tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesi hayatın olağan akışına uygun düşmeyecektir. Tüketicinin daha önce satın aldığı bir mal veya hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer mal/hizmetten yararlanmak isterken önceki markanın kendisinde yarattığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşünerek hareket edeceği, dolayısıyla önceki markanın zihninde bıraktığı algıyı uyarabilecek düzeyde benzer sonraki bir marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin, sonraki markayı da bu güven duygusuna dayanarak tercih etme eğilimi ile hareket edebileceği düşünülmektedir. Başka bir ifadeyle tüketicinin markalarda ortak olarak yer alan “…” ibaresini, daha evvelden gelen davalı taraf markaları ile ilişkilendirme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olacağı, nitekim markalarda benzer renk ve şekil unsurları bakımından da düşük düzeyli de olsa benzer bir görsel algının bulunduğu değerlendirilmektedir. Bu kapsamda söz gelimi taraf markalarının 29, 30 veya 32. Sınıftaki gıda ürünlerinde kullanımında ve yahut 05.02 alt grubunda yer alan tıbbi içerikli tüketim malzemelerindeki kullanımında, bu ürünlerin aynı satış noktalarında, ortak reyon ve hatta raflarda bir arada satılacağı gözetildiğinde, tüketicinin yan yana karşılaşacağı bu markaların her birini aynı iktisadi kaynağın ürünlerini taşıyan markalar olarak yorumlayabileceği düşünülmektedir. Benzer bir değerlendirmenin taraf markaları arasında ortaklığı tespit edilen sair mal ve hizmetler açısından da yapılması mümkündür. Kaldı ki “…” ibaresinin yaygın bir soyadı olduğunu gösterir hiçbir delil dosyada mevcut olmadığı gibi görsel algılar itibariyle de işaretler arasındaki benzerlik hali işaretleri birbirine yanaştıran unsurlar olarak değerlendirilebilir. Davalı yanın “…” adı altında 90’lı yıllardan beri tescilli markalarının mevcut olduğu, bu ibare ile yarattığı birçok markasını koruma altına aldığı görülmektedir. Davalı ve davacı yanın birbirleri ile geçmişte ticari ortaklık ilişkisi içerisinde hareket ettiği bu durumda davacı vekilinin de dava dilekçesinde belirttiği üzere ticaret hayatında firmaların, işletmelerin ve markaların belli bir tüzel kişilik altında faaliyetleri yürütülürken, zaman içerisinde aile üyeleri tarafından markaların bağımsız olarak devam ettirilmeye çalışılması yaygın bir uygulama olup böyle bir durumda önceki marka ile aynı ibareyi içerir ve fakat bir gerçek kişi ön adı içerir sonraki markayı gören tüketicilerde oluşacak ilk intibaın da aile üyelerinden birinin ayrılarak kendi markasıyla yoluna devam ettiği yönünde olacağıdır. Nihai olarak taraf markalarının birebir aynı, aynı tür ya da benzer mal ve hizmetleri taşıdıkları bir durumda, davalı yanın “…” markasının, davalı firma eski ortaklarından biri tarafından “… …” şeklinde bir ad soyadı markası olarak tescil edilmek istenildiği bir durumda, tüketicinin daha evvelden davalı markalarını bildiği varsayımında, dava konusu markayı da davalı yanın iktisadi kişiliği bünyesinde yaratılmış yeni bir marka olarak yorumlayabileceği, başka bir ifadeyle tüketicilerin iki farklı marka ile karşı karşıya kaldığını anlasa bile iki markanın aynı firmaya ait olduğu veya iktisaden bağlı firmalar olabileceğini düşünmelerinin mümkün olduğu, zira “…” soyadının “yılmaz, koç, deniz” vb yaygın soy isimlerden biri olmadığı, ticaret hayatında bu ibare ile gerçekleştirilecek kullanımların (ortak mal ve hizmet sınıflarında olmak koşulu ile) doğrudan birbiri ile ilişkilendirilme ihtimalinin bulunacağı, hal böyleyken ilgili markalar arasında karıştırılma ihtimalinin var olduğu, bu nedenle karşılaştırılan markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı şirket, önceki tescilli markasından kaynaklı müktesep hak iddiasında bulunduğundan, bu husus ayrıca incelenmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.09.2008 tarihli ve 2007/7547E. – 2008/10251K. Sayılı kararına göre; Bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Bu tür markalar niteliği itibariyle 556 sayılı KHK’nın 55. maddesinde tanımlanan ortak markalara benzemekle birlikte; seri markalar, ortak markalarda mevcut olan bir grupta yer alan işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerden ayırt edilmesi fonksiyonu, teknik yönetmelik gibi özelliklere sahip olması gerekmeyen ve esasen ortak asli unsuru taşımakla birlikte her biri diğerinden bağımsız nitelikteki ticaret ve hizmet markalarıdır.
Bu karar içeriğinden de anlaşılabileceği üzere müktesep hakkın kabulü üç koşula bağlanmıştır. Bunlar:
• müktesep hak iddia edilen marka ile davaya konu markadaki asli unsurların muhafaza edilmiş olması ve eski markaya karşı hükümsüzlük davası açılacak sürenin dolmuş olması ve bu markanın çekişmesiz şekilde kullanılması,
• markalar arasında işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yaratılan izlenimin korunması,
• dava konusu markada, müktesep hak iddia edilen markaya nazaran kapsamın genişletilmemiş olması.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder. Hemen belirtmek gerekir ki; yukarıdaki şartlar sağlansa bile, sonraki tarihli marka başvurusu, itiraza mesnet markaya yakınlaşma ve bu yolla haksız yararlanma tehlikesi oluşturmamalıdır. Burada irdelenmesi gereken husus; marka olarak seçilen işaretin önceki tarihli kök seri markaların yenilenmesi suretiyle mi oluşturulduğu, yoksa itiraza mesnet markalar ile yakınlaşarak onunla iltibas tehlikesi doğurma tehlikesi oluşturacak şekilde mi mizanpajının yapıldığıdır. Daha ilk bakışta başvurunun kök markanın değil de, itiraza mesnet markanın yeni düzenlenmiş bir versiyonu olduğu yönünde ortalama tüketici nezdinde izlenim doğuyorsa, önceki kök markalardan kaynaklı müktesep hak şartlarının doğduğundan söz edilemez. Bu itibarla seri marka olarak tescili talep edilen işaret, kök markadan esaslı farklılıklar göstermemeli ve seri marka seçilirken itiraza mesnet markaya yakınlaşacak font, renk, mizanpaj değişikliklerinden kaçınılmalıdır. (Burçak Yıldız, Mükerrer Markanın Seri Markasının Tescili -SMK m.5/1-ç ve m.6/1 Hükümlerine Yargıtay Kararları İle Getirilen İstisna, BATİDER 34(4), 2018, s.116)
Müktesep hak iddiası bakımından hemen belirtmek gerekir ki; önceki tarihli markanın çekişme konusu olmaktan çıkması hali tek başına müktesep hak şartlarının doğumunu sağlamaz. Önceki tarihli markanın başvuruya konu emtialar bakımından aynı zamanda fiili olarak kullanıldığının da ispatlanması gerekir. Zira, müktesep hak müessesesinin kabul edilmesinin amacı, önceki tarihli markanın uzunca süredir kullanımı nedeniyle ilgili tüketici kesiminde oluşan imajın, sonraki tarihli marka başvurusuna sirayet etmesini sağlamaktır. Bu nedenledir ki, fiilen kullanılmayan önceki tarihli markanın ilgili tüketici kesiminde bir imaj duygusu oluşturduğundan söz edilemez. Olmayan imajın yenilenen yeni bir marka başvurusuna aktarımı da dolayısıyla söz konusu olamaz. Müktesep hak şartları bakımından yukarıda ifade ettiğimiz görüşü destekler nitelikte, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 06/01/2020 tarih 2019/2269 E 2020/16 K sayılı kararında, önceki markanın fiilen kullanılmasını, müktesep hakkın doğumu bakımından gerekli görmüştür.

Somut olayda yapılan incelemede; davacı yana ait sicilde kayıtlı markalardan en eskisi ve iş bu dava konusu markanın başvuru tarihi itibariyle tescili üzerinden beş yıldan fazla zaman geçmiş tek markası 2007/31044 sayılı davacı ve davalı tarafın müşterek hak sahibi olduğu “Şekil+…” markasıdır.
Öncelikle anılan markanın esas unsuru tek başına “…” ibaresi olup dava konusu markanın esas unsuru ise “… …” şeklindedir. Her ne kadar anılan ibareler arasında karıştırılma ihtimaline yol açacak düzeyde bir benzerlik bulunmakta ise de müktesep hakkın varlığı için aranılan kriter esas unsur üzerindeki algının sonraki markada değişikliğe uğratılmamış olmasıdır. Somut olayda bu şartın gerçekleşmediği düşünülmektedir. Bununla birlikte önceki tarihli bu markanın kapsamında da dava konusu markada yer alan 03, 05, 29, 30, 31, 32, 35 ve 43. Sınıf hizmetlerin tamamı yer almaktadır. Ancak yukarıda da değinildiği üzere müktesep hak ile ilgili bir diğer kriter ise uyuşmazlık konusu işaretin kullanım ile de taraflar arasında çekişme konusu olmaktan çıkmış olunmasıdır.
Dosya incelendiğinde, davacı yanın … GIDA SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. unvanına haizken, 2007/31044 sayılı markayı 26.09.2017 tarih ve …yevmiye sayılı Büyükçekmece 7. Noterliği nezdinde yapılan %50 ortak olarak devraldığı, devrin sicile 03.10.2017 tarihli başvuru ile kaydedildiği, devir işlemi sonrasında davacı yanın ticaret unvanını … DOĞAL VE ORGANİK ÜRÜNLER SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ olarak değiştirdiği, davacı şirket ortağının … olduğu görülmektedir. Bununla birlikte dosya kapsamında davacı tüzel kişinin, 2007/31044 sayılı markayı, dava konusu markanın başvuru tarihinden daha evvelki süreçte de aktif ve ticari etki doğurur bir şekilde, uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerde bilfiil kullandığını gösterir herhangi bir delil de dosya içerisinde mevcut değildir. Nihai anlamda YİDK kararının iptali isteminden ibaret işbu dosyada, müktesep hak iddiasının, işlem dosyasına sunulan bilgi ve belgeler üzerinden değerlendirilebileceği açık olup davacı yanın fiili kullanım itibariyle de uyuşmazlık konusu ibarenin taraflar arasında çekişme konusu olmaktan çıkmış olduğunun somut olarak işlem dosyasına sunulmuş deliller ile ortaya konulamadığı görüldüğünden bu hususta bir kanaate varılması da mümkün olmamıştır. Dolayısıyla; davacı yanın müktesep hak iddiası yerinde bulunmamıştır.
Davacı vekili dava konusu marka başvurusu ile redde mesnet markalar arasında, birlikte var olma iddiasına dayandığından, söz konusu iddia aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
İlk kullanılmaya başlandıkları noktada karıştırılma tehlikesi yaratabilecek nitelikteki markaların, uzun yıllar piyasada kullanılması ve hukuki bir çatışmanın gündeme gelmemesi halinde, tüketicilerin de ilgili markaları ayırt edebildiği ve bu noktada karıştırılma tehlikesi yaratmayacağı kabul edilmektedir. (Bkz; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 03.06.2013 T, 2012/8617 E 2013/11464 K)
Barışçıl şekilde birlikte var olmanın söz konusu olabilmesi için gereken ilk unsur; tarafların uzun bir dönem boyunca piyasada çatışma yaşamaksızın birlikte var olmasıdır. Tarafların hali hazırda karşı tarafın kullanımını bilmesi ya da bilmemesi, iş bu doktrin bağlamında önem arz etmez. Esas olan, çatışma yaşanmaksızın, uzun bir döneme yayılmış aktif bir kullanımın gerçekleştirilmiş olmasıdır. Piyasada uzun süre barış içinde var olunduktan sonra ortaya çıkan ihtilaflar, durumun barışçıl şekilde var olma olarak nitelendirilmesine engel olmaz.
Barışçıl şekilde birlikte var olmanın söz konusu olabilmesi için gereken ikincil unsur; gerçekleştirilen uzun süreli yoğun kullanım neticesinde, markaların piyasada ayırt edilebilmesidir. İlgili kullanımın belli bir yoğunluğa ulaşması ve markaların farklılığını ortaya koyması gerekir (Gün, Buket (2019) Marka Hukukunda Birlikte Var Olma, 2019, Onikilevha, s.211-214).
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 11.11.2019 tarih 2018/2050 E 2019/7034 K sayılı kararında da;”Dairemizin daha önceki bir çok kararına konu olan ve Öğretide “birlikte var olma” olarak tanımlanan ilke (Buket Gün, Marka Hukukunda Birlikte Var Olma, Oniki Levha Yayıncılık, 2019) uyarınca, itiraza gerekçe markanın tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetler yönünden, anılan markaya kural olarak karıştırılmaya yol açacak ölçüde benzer olan bir işaretin uzun yıllar marka olarak kullanılması, kullanımın sürekli ve yoğun şekilde olması ve kuvvetli tanıtımla markanın ayırt edici kılınması, buna karşılık tescilli marka sahibinin marka başvuru tarihine kadar niza çıkarmaması halinde her iki markanın uzun yıllardır barış içinde birlikte var oldukları ve artık tescilsiz markanın başvuru tarihi itibariyle kullanım sonucu ayırt edici hale geldiğinin ve markalar arasında karıştırılma ihtimalinin meydana gelmeyeceğinin kabulü gerekir. Önceki markanın sahibince kullanılmaması halinde, markanın kullanım sonucu ayırt edici kılınmasının daha kolay olacağının da kabulü gerekir.” şeklinde değerlendirmede bulunularak, birlikte var olma ilkesinin uygulama alanı açıklanmıştır.
Somut olayda yapılan incelemede; davacı yanın 2020/10239 sayılı markasına ilişkin kullanımlarına yönelik işlem dosyasına sunduğu delillerin genel olarak dava konusu markanın başvuru tarihinden sonraki sürece ilişkin kullanımları ihtiva ettiği veyahut tamamen tarihsiz deliller olarak birtakım mağaza görselleri, ambalaj ve tanıtım broşür görsellerinden ibaret olduğu, nitekim anılan ibarenin dava konusu marka  başvurusundan daha evvel aktif bir biçimde kullanıldığı, bu kullanımdan kaynaklı taraflar arasında herhangi bir nizanın bugüne dek yaşanmadığı, dolayısıyla tarafların ticaret hayatında bilfiil ve birbirlerinden bağımsız olarak varlıklarını sürdürdükleri yönünde bir kanaate varılmasını sağlar dosya içerisinde hiçbir delilin bulunmadığı, tam tersi bir şekilde davalı tarafça dosya içerisine sunulan delillerden, davacı yanca gerçekleştirilen kullanımlarda, davacı ve davalı tarafların aynı işletme olarak tüketicilerce algılanarak satın alım tercihlerinde yanılgı yaşandığının anlaşılabilir olduğu görülmektedir.
Sonuç olarak; dava konusu marka başvurusu açısından taraflar arasında fiili kullanıma dayalı olarak “barışçıl şekilde uzun bir süre birlikte var olma” koşullarının somut olayda meydana gelmediği, bu nedenle davacı marka başvurusu ile redde mesnet markalar arasında davaya konu mal ve hizmetler bakımından birlikte var olma ilkesinin uygulama şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle dava konusu YİDK kararının iptalini gerektirir hukuka aykırı bir yön bulunmadığından davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 20,00 TL vekalet harcı, 1.750,00 TL bilirkişi ücreti, 121,00 TL tebligat ücreti olmak üzere toplam 2.009,60 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … Baharat ve Gıda Sanayi Limited Şirketi tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Baharat ve Gıda Sanayi Limited Şirketi’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekili, davalı kurum vekili, davalı şirket vekilinin yüzüne karşı HMK m. 341 hükmü gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk Dairesi nezdinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.08/06/2022