Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/217 E. 2022/71 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/217 Esas – 2022/71
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/217 Esas
KARAR NO : 2022/71

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 31/08/2021
KARAR TARİHİ : 23/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/04/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 31/08/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının tütün sektöründe faaliyet göstermekte olduğunu, alanında lider bir firma olarak …. gibi tanınmış markaların üreticisi ve tescilli tek ve gerçek hak sahibi olduğunu, davalılardan … … CAFE’nin, müvekkiline ait dünya çapında tanınmışlığa ulaşan ve hâlihazırda Türkpatent nezdinde tanınmış marka olarak da tescilli olan “…” ibareli markayı kullanarak haksız yarar elde etme gayreti ile müvekkili markasına ayırt edilemeyecek derecede benzer 2018/28042 numaralı “… …’S …” ibareli marka başvurusunu TÜRKPATENT nezdinde 21.03.2018 tarihinde gerçekleştirmiş olduğunu, bu başvurunun müvekkili adına TÜRKPATENT nezdinde tescilli “…” markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, markalar arasındaki benzerliğin YİDK kararında da açıkça belirtildiğini, ancak davalı markasının genel bıraktığı izlenimin müvekkili markalarından farklı olduğu gerekçesiyle itirazlarının reddedilmiş olduğunu, YİDK tarafından tesis edilen kararın eksik incelenmiş olduğunu, dava konusu markanın esaslı unsuru olan “…” ibaresinin müvekkiline ait tanınmış “…” markası ile görünüm, okunuş ve genel izlenim olarak ortalama tüketiciyi yanıltabilecek derecede benzer olduğunu ve tüketicilerin söz konusu markaların sahibi firmalar arasında ticari, idari, ekonomik bir ilişki olabileceği yanılgısına düşebileceğini ve her iki marka arasında bağlantı olduğu düşüncesine kapılabileceğinin aşikâr olduğunu iddia ederek; dava konusu markanın müvekkiline ait “…” markasını birebir aynı olacak şekilde içermesi, tescili talep edilen emtialar ile müvekkili adına tescilli markanın kapsamında yer alan emtiaların ilişkili/bağlantılı olması, bu durumun tüketici nezdinde karıştırmaya sebep olabileceği ve davaya konu marka başvurusunun kötü niyetli olması gerekçeleriyle, YİDK tarafından verilen 22.06.2021 tarih ve … sayılı YİDK kararının iptali ile söz konusu markanın, davalı tarafından üçüncü kişilere devredilmesinin ve devrin sicile kaydedilmesinin engellenmesi hususunda takdiren teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 09/09/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Başvuru markasının kapsamındaki mal/hizmetler ile itiraz gerekçesi markaların
kapsamında bulunanların aynı/aynı tür olmadığını, karıştırma ihtimalinden söz etmenin mümkün olmayacağını, somut olay açısından, dava konusu başvurunun tescilinin
6769 Sayılı SMK’nın 6//4 ve 6/5 maddesi hükmünde belirtilen koşulların oluşmasına yol
açacağı yönünde de bir kanaat oluşmadığını,
her somut olayın kendi özellikleri ve somut koşulları çerçevesinde, ayrı olarak incelenmesi
gerekliliğinin marka hukukunun temel prensiplerinden birisi olduğunu, bu genel ilke çerçevesinde, hele
ki marka örneklerinin ve/veya mal/hizmet kapsamlarının iş bu başvurudan farklı olan başvurular için
verilmiş olan kararların işbu başvuru için emsal karar teşkil etmesinin de mümkün olmadığını savunarak; davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … … Cafe Restaurant Gıda Tedarik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi vekili 01/10/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin marka başvurusuna/tesciline konu “… …’ …” markasının davacının “…” markasıyla aynı veya benzer olmadığını, benzer mal/hizmetleri de kapsamadığını, her iki taraf markalarının tescilli olduğu sınıflar arasında mal/hizmet alanlarıyla ilgili doğrudan veya dolaylı olarak da olsa zayıf bir bağlantı bile bulunmadığını, bunun sonucu olarak bir imaj transferinden de söz edilemeyeceğini, müvekkili şirket markasının davacı markasıyla benzerliğinden; ortalama tüketici tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırma ihtimalinden söz edilemeyeceğini, bu nedenle SMK’nin 6/1 maddesindeki tescilde nispi ret sebeplerinin somut davada oluşmadığını, müvekkili şirketin marka başvurusuna/tesciline konu “… …’ s …” markası ile, davacının “…” markasının Türkiye’deki ulaştığı tanınmışlık düzeyi itibariyle bu tanınmışlıktan haksız yarar sağlaması, davacı markasının itibarının zarar görmesi veya ayırt edici karakterinin zedelenmesi, markanın sulandırılmasının söz konusu olmadığını, somut davada davacı yararına SMK 6/5 maddesi koşullarının gerçekleşmediğini, müvekkili şirket markasının esaslı unsurunu teşkil eden “… …” ibaresini müvekkili şirketin Türkpatent nezdinde marka tescilini yaptırdıktan sonra, davacının kesintisiz beş yılı aşan bir sürede tescile ses çıkarmamış olduğunu ve sessiz kaldığını, davacı şirketin müvekkili şirketin “… …” ibareli markası karşısında sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğramış olduğunu, müvekkili şirketin kökü(esaslı unsuru) “… …” olan türev/ seri markalar oluşturması ve tescil ettirmesinin SMK 6/5 maddesi gereğince haklı sebep olduğu gibi, aynı zamanda “kazanılmış hak” teşkil etmekte olduğunu, bu nedenle davacının iş bu davasının TMK 2. maddesi anlamında hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğundan korunamayacağını, Türkpatent YİDK’nın aleyhlerine olduğu değerlendirilebilecek tespitlerini kabul etmediklerini, davacının itirazını reddeden kararın tamamıyla bilimsel ve yasaya uygun olduğunu, ret gerekçelerine katıldıklarını, bu kararların bildirim tarihinden itibaren iki ay içerisinde dava açılması gerektiğini, celp edilecek kurum kayıtlarının incelenmesi neticesinde davacı yanın TPE kararına itirazının reddine dair YİDK kararının bildirim tarihinden itibaren iki ay içinde işbu eldeki davanın açılmadığının görülmesi halinde süre aşımı yönünden davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait 2018/28042 sayılı “… …’S …” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza mesnet markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin müktesep hakkının olup olmadığı, SMK m.6/5 hükmü uyarınca davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davaya konu marka başvurusunun, davacıya ait markaların tanınmışlığından haksız avantaj elde etme, itibarlarını lekeleme ya da ayırt ediciliklerini zedeleme risklerinden birini taşıyıp taşımadığı, davalı şirketin marka tescil başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmuş, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “… …’S …” ibaresinin 32, 33, 35 ve 43. Sınıfta bulunan bir kısım mal ve hizmet sınıflarında tescili amacıyla 21.03.2018 tarihinde gerçekleştirdiği 2018/28042 sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında SMK 5/1-ç maddesi uyarınca başvurudan bir kısım hizmetlerin çıkartılmasına karar verildiği, davalı şirketin bu karara karşı 17.09.2018 tarihinde karara itirazda bulunduğu, karara itiraz sonucunda YİDK kararı ile başvuruya dahil edilip ilana çıkartıldığı anlaşılan “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için: Et, balık, kümes ve
av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar,
bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt
ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş,
dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler,
salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları.
Patates cipsleri. Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler.
Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit,
poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding,
muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet
vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar,
kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri.
Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar.
Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış
mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş
buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri;
(belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetlerinin ilanına karşı davacı yanın 25.10.2019 tarihinde T/02097, 2018/05071 2017/82803, 2016/80768, 2016/53841, 2016/43882, 2015/54336, 2015/38966, 2014/41402, 2013/35185, 2012/67920, 2012/65347, 2012/50880, 2012/28260, 2012/79686, 2010/83358, 2010/65645, 2003/32402, 83/077697 sayılı markalarını mesnet göstererek SMK m.6/1, 6/4, 6/5, 6/9 hükmü kapsamında itirazda bulunduğu, yayıma yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 20.10.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, itiraza karşı davalı şirket tarafından 09.11.2020 tarihli karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz edildiği, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 28.06.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, eldeki davaya emsal nitelikte olup mahkememizin başkaca bir uyuşmazlığa ilişkin olarak vermiş olduğu ve davalı şirket vekilince cevap dilekçesi ile birlikte mahkememize ibraz edilen 2019/221 Esas 2020/119 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacı yanın itiraza mesnet markalarının tamamı spesifik olarak “sigara ve tütün mamulleri, kibritler” emtialarına özgülenmiş olup dava konusu marka başvurusu kapsamında olup eldeki davaya konu olan hizmetler ise 35/5 alt sınıfta yer alan ve yukarıda detayları belirtilen emtiaların mağazacılığına ilişkindir. Dava konusu başvuruya bakıldığında da satışa konu edilen malların 29 ve 30. Sınıf emtialar olarak spesifik bir şekilde sınırlandırıldığı görülmektedir. Dava konusu markada doğrudan 34. sınıf emtiaların satışı yapılmamaktadır. Bununla birlikte davacı yanın iddiaları özellikle tütün ve tütün mamulleri ile çay, kahve vb nitelikteki içecek ürünlerinin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte oldukları, dolayısıyla bu ürünlerin satışına yönelik hizmetler ile 34. sınıftaki emtialar arasında da tüketici nezdinde bir bağlantı olacağı yönündedir.
“Tamamlayıcı” kavramı, iki mal ve/veya hizmetin birlikte kullanılması anlamına genişletilebilecek bir kavram değildir. Söz konusu mal ve hizmetler arasında yakın bir ilişki gerektirir. Bu ilişki öyle olmalıdır ki birinin kullanımı diğeri için zorunlu olmalıdır. Başka bir deyişle kahve – tütün mamulü arasındaki ilişki çoğu zaman tüketicilerin bireysel alışkanlıklarından kaynaklı bir birliktelik içermekte ise de gerek ürün kategorisi olarak, gerek satış noktaları açısından, gerek karşıladıkları ihtiyaç bakımından, gerek ilgili tüketici kitleleri bakımından (tütün mamullerinin yalnızca 18 yaşından büyük tüketicilerin satın alabilmesi gibi) birbirleri ile doğrudan bir benzerlik taşımamaktadır. Benzer bir değerlendirmenin “çay – tütün mamulleri”, “alkollü içecekler – tütün mamulleri” bakımından da yapılması mümkündür. Dolayısıyla aslında doğrudan rekabet içerisinde olmayan, aynı satış – sunum kanallarına dahi sahip olmayan (söz gelimi tütün mamulleri marketlerde genel olarak özel standlar/raflar üzerinde, reklamına ve piyasaya arzına ilişkin sınırlandırmalara tabi olacak şekilde ve marka adı dahi derhal fark edilemeyecek şekilde sergilenmektedir), doğaları gereği birbirlerinden farklı mahiyetteki mal ve hizmetlerin, bir kısım tüketicinin sahip olduğu alışkanlıkları çerçevesinde birbiri ile ilişkilendirilmesi kabul edilebilir değildir. Keza EUIPO’nun 24.02.2020 tarihli Opposıtıon No B 3 076 718 sayılı kararında “tütün mamullerinin”, 30 ve 32. sınıfta yer alan yiyecekler, biralar ve alkolsüz içecekler ürünleri ile tamamen farklı doğaları olduğu, kullanım şekil ve amaçlarının farklı olduğu, hedef tüketicileri, dağıtım kanalları ve dağıtıcılarının farklı olduğu yorumunda bulunulmuştur.
Hal böyleyken taraf markaları kapsamında yer alan mağazacılık hizmeti ve tütün mamul ve aksesuarları emtiaları bakımından bir benzerlik bulunmamakta olup iltibas ihtimalinin ilk şartı olan emtia benzerliği kriteri somut uyuşmazlıkta gerçekleşmediği görüş ve kanaatlerine varılmış olup işaretler arasından SMK 6/1 maddesi kapsamında bir iltibas ilişkisinin var olmadığı düşünülmektedir.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı yanın tütün ve tütün mamullerinde tanınmış markalarının esas unsurunun “…” şeklinde olduğu, dava konusu markanın ise bir bütün olarak “… …’S …” şeklinde olduğu görülmektedir. Davacının tanınmış “…” markası dava konusu sonraki başvuruda aynen yer almaktadır. Ancak dava konusu markanın asli unsuru, her ne kadar “…” ibaresine göre daha büyük yazılmış ise de “… …’s” şeklindeki ibarenin bütünüdür. Markada yer alan “…” ibaresi tali nitelikte bir kullanıma haiz olmakla birlikte davaya konu 35. Sınıf hizmetler açısından doğrudan tanımlayıcı değildir. Dolayısıyla dava konusu marka bütün olarak “… …’S …” şeklinde algılanacaktır. Markada ön ses olarak yer alan “…” ibaresi İngilizce’de “Efendi, Bayım” anlamlarında da kullanılan bir kelime olup kendisinden sonra bir isim ile birlikte kullanımında ismi yücelten, onore eden, saygınlık kazandıran bir anlam katan bir unvan/hitap biçimidir. Bu bağlamda “… …” ibaresi bir bütün olarak doğrudan bir şahıs adı algısı yaratmaktadır. Nitekim “…” ibaresi İngilizce’de kullanımı bulunan bir isim/soyisim olduğu gibi “… …” şeklindeki tamlamada da tüketicinin algısı bu yönde oluşacaktır. Yukarıda da belirtildiği üzere tanınmış bir markanın, farklı mal ve hizmet sınıflarında korunması her zaman mümkün olmayıp sonraki tescile konu işaretin refleksif olarak önceki tanınmış markayı doğrudan akıllara getirip getirmeyeceği ve bunun yanı sıra tanınmış markanın ayırt edici karakterinin ve tekliğinin ne düzeyde zarar görme ihtimali bulunduğu irdelenmelidir. TÜRKPATENT sicil kayıtlarında “…” anahtar kelimesi aratıldığında bu ibarenin davacının yanı sıra muhtelif sınıflarda ve muhtelif hak sahipleri adına ve hatta davacının tanınmış markası ile aynı sınıfta dahi tescilli olduğu ve yine bu tescillerin genel bir kısmında da yine “… …” kalıbının bütün olarak yer aldığı görülmektedir. Davacı yana hasredilen tanınmışlığın, anılan ibarenin, her hal ve koşulda, tüm mal ve hizmet sınıflarına sirayet edecek düzeyde sadece ve yalnız davacı ile özdeş hale geldiği kanaatine varılmasını sağlar nitelikte olmadığı, davacı yanın markalarının tanınmışlığı bulunan tütün mamulleri emtialarının piyasa arzlarının dahi çeşitli yasal düzenlemelere bağlı belli kriterleri olan özellikli bir ürün grubu olduğu, dolayısıyla farklı bir hizmet sektörü olan mağazacılık alanında “… …’S …” ibaresinden oluşan dava konusu marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin, bu ibareyi, hiç tereddütsüz olarak davacı markalarıyla link kuracak şekilde akıllara getirmeyeceği düşünülmektedir. Başka bir ifadeyle dava konusu markanın tescilinin, davacının tanınmış markasının sahip olduğu “kimliğin” kaybolmasına neden olmayacağı, davacı markasının sulanmasına neden olmayacağı, tüketici algısında tek başına “…” ibaresinden oluşan markaların halen davacı markası ile birlikte anılabileceği gerçeğiyle birlikte dava konusu markadaki gibi bir başvurunun, davacın markasından bir imaj temini sonucu doğurmayacağı, davacının itibarına zarar verici nitelikte olmayacağı kabul edilmiştir.
Sonuç olarak; davacı yanın “…” tanınmış markasının, dava konusu markadaki “… …’S …” şeklindeki kullanımında, esas unsurun bütününden bağımsız tek başına ele alınıp incelenmesinin doğru olmayacağı, markanın bütün olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerektiği, bu bütünsel algıda da davacı markalarından yeterince uzaklaştığı, tanınmış markaların tanınmışlığının bulunduğu mal ve hizmet sınıflarının ötesinde bir korumaya haiz olduğu noktasında bir tereddüt bulunmamakla birlikte tanınmış markanın bu korumadan yararlanabilmesi için sonraki markadaki kullanımın da tanınmış marka ile herşeyden evvel benzerlik gösterecek nitelikte bir algı oluşturması gerektiği, ayrıca karşılaştırılan farklı sınıflar arasında bir ilişki kurulmasının mümkün olup olmamasının yanında sonraki markada başkaca ayırt edici vasfı bulunan ibareler olmaksızın birebir/ayırt edilemeyecek düzeyde benzer kullanımın varlığının da önem teşkil ettiği, halbuki somut olayda davalı markasının bütün olarak “… …’S …” şeklinde somut ve farklı bir kavrama işaret eder nitelikte olduğu, özellikle tütün sektöründe faaliyet gösteren markaların, tüketici algılarında yalnızca ilgili tütün mamulleri ile özdeş algılar yarattığı ve tüketicinin farklı mal ve hizmet gruplarında, daha önce tütün mamullerinde karşılaştığı markalara benzer işaretler ile karşılaştıklarında, bir ilişkilendirme eğiliminde olması için mezkur ilişkinin salt sözcük unsurunun ötesinde çok daha yoğun bir şekilde aranması gerektiği düşünülmektedir. Somut olayda ise dava konusu markanın gerek görsel bütünlüğü gerekse de yarattığı kavramsal farklılık ile birlikte sicilde kayıtlı sair “…” ibareli markaların varlığı, “…” kelimesinin aynı zamanda bir isim oluşu da göz önüne alındığında, davacı markalarının itibarına, ayırt ediciliğine zarar vermeyeceği, ondan haksız yarar sağlamayacağı, imaj transferi ihtimalinin bulunmadığı, genel olarak davacı markalarının sulanması sonucunu doğurmayacağı ve bu nedenlerle SMK m.6/4 ve m.6/5 maddesindeki koşulların somut olayda oluşmadığı tespit edilmiştir.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötüniyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde dava dışı … Yemek Gıda Dağıtım Lojistik Araç Kiralama ve Alım Satım Pazarlama Ticaret A.Ş ile davalı şirket arasında organik bir bağlantı bulunması ve dava dışı şirket ile davacı şirketin İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin ….Esas sayılı dosyasına konu “… …” ibareli markaların hükümsüzlüğüne ilişkin aralarında husumet bulunmasının eldeki davaya konu marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu ispatlamaya yeter olmadığı, nitekim söz konusu davanın sonucunda hükümsüzlük iddiasının reddine karar verildiği, söz konusu davanın davacı lehine kesinleştiğine ilişkin bilgi ve belge ibraz edilmediği, YİDK kararının denetiminin söz konusu karar tarihi itibariyle mevcut maddi ve hukuki olgular çerçevesinde yapılması gerektiği, bu nedenle YİDK karar tarihi itibariyle mevcut maddi ve hukuki olgular dikkate alındığında, davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu bulunmadığından kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Belirtilen nedenlerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 31,50 TL vekalet harcı, 259,00 TL posta-tebligat ücreti olmak üzere toplam 409,10 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … … CAFE RESTAURANT GIDA TEDARİK SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ tarafından yapılan 20,00 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … … CAFE RESTAURANT GIDA TEDARİK SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekilinin, davalı kurum vekilinin ve davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.23/02/2022