Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/209 E. 2022/112 K. 06.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/209 Esas
KARAR NO : 2022/112

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 23/08/2021
KARAR TARİHİ : 06/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/04/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 23/08/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin “…” ve “… …” ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, “…” ibaresi ile müvekkili adına çok sayıda marka tescilinin bulunduğunu, müvekkilinin bu markayı taşıyan ürünlerini nizasız/fasılasız bir biçimde uzun yıllardır kullanmakta olduğunu, davaya konu … sayılı “…” markasının müvekkili markaları ile aynı sınıflarda ve müvekkili markalarının tanınmışlığından faydalanma amacıyla tescil başvurusuna konu edildiğini, müvekkili tarafından yapılan itirazların kurum tarafından reddolunduğunu, müvekkili markası ile dava konusu markanın SMK 5/1-ç maddesi anlamında ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, müvekkilinin uzun yıllardır “…” ibaresini kullanmak suretiyle tüketiciler nezdinde ayırt edici hale getirdiğini, dava konusu markada “bey” ibaresinin kullanımının, markaları ayırt edici hale getirmediğini, dolayısıyla vurgunun “…” kelimesi üzerinde olacağını, dava konusu başvuru ile müvekkilinin ilgili tüketici kitlesinden yararlanılmak istenildiğini, “…” ibaresinin tescili talep edilen emtialar açısından doğrudan tanımlayıcı olmadığını, kaldı ki müvekkilinin markalarını uzun yıllardır kullanarak zaten ayırt edici hale getirdiğini, başvurunun kötü niyetle yapılmış bir başvuru olduğunu, müvekkilinin “…” markaları üzerinde SMK m.6/3 ve 6/6 düzenlemeleri uyarınca da üstün ve gerçek hak sahibi olduğunu, müvekkili markalarının tanınmış marka statüsünde korunduğunu, gerek ülkemizde gerekse de yabancı ülkelerde kullanıldığını, TÜRKPATENT’in 23.03.2009 tarihli kararı ile de bu durumu tevsik ettiğini, müvekkilinin daha evvel de “…” markaları ile iltibas teşkil eden kullanımlara karşı çok sayıda dava açtığını, “… …” vb. markaların müvekkili markaları ile benzer görüldüklerini, bu şekilde verilmiş çok sayıda emsal kararın daha mevcut olduğunu, yine bizzat davalı kurum tarafından verilmiş çok sayıda kararın daha mevcut olduğunu, dolayısıyla kurumun daha önce vermiş olduğu kararlarına aykırılık teşkil eden bu kararının hatalı olduğunu, dava konusu markanın SMK 6/7 ve 6/8 maddeleri uyarınca da reddi gerektiğini iddia ederek; … sayılı Y İDK kararının iptali ile … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğünü talep ettiği görülmektedir.
C E V A P :
Davalı TÜRKPATENT vekili 03/09/2021 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu edilen marka başvurusu ile davacıya ait
markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, karıştırılma ihtimali
değerlendirilirken kamunun ilgili kesiminin ihtilafa konu markalar ve mallar veya hizmetler
hakkındaki algısı, karşılaştırmaya konu işaretlerin ve malların ve/veya hizmetlerin
benzerliğinin karşılıklı bağımlılığı dâhil olmak üzere inceleme konusu ihtilafa ilişkin tüm
faktörler dikkate alınarak, bütüncül olarak değerlendirme yapılması gerektiğini, markaların bir bütün
olarak değerlendirilmesi halinde, davacı markasının orta düzeydeki tüketici tarafından başvuru
konusu marka ile benzer olarak algılanması ve karıştırılma ihtimalinin doğmasının mümkün
olmadığını beyan ederek; öncelikle davanın süresinde açılıp açılmadığının tespiti
ile süre aşımı halinde davanın usul yönünden reddine, esasa ilişkin olarak ise davacı tarafın
tüm talepleri ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 24/09/2021 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin süt ürünleri imalatı konusunda faaliyetlerini uzun yıllardır sürdüren bir firma olduğunu, müvekkili markasında “B” harfinin büyük diğer harflerin küçük olarak yazıldığını, dava konusu “…” markasının yanı sıra 2020/95047 sayılı “….” markalarını da kendi adına tescil ettirdiğini, “bey” kelimesinin başlı başına anlamı olan bir sözcük olduğunu ve “…” kelimesini pekiştirir bir anlamının bulunmadığını, dolayısıyla taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, “…” kelimesinin tanınmış bir marka algısı yaratmadığını, davacıyı çağrıştırır bir niteliğinin olmadığını, örneğin bir markette “… peynir” siparişi istendiğinde akıllara doğrudan “… …” markasının gelmeyeceğini, “…” ibaresinin 29 ve 30.sınıf mallar açısından cins-vasıf bildirir bir niteliğinin bulunduğunu, markaların bütün olarak değerlendirilmeleri gerektiğini, “…” ibaresinin peynir ürünleri için cins bildirir bir niteliğinin bulunduğunu, davacı yanın “…” ibaresi üzerinde tekel hakkı oluşturmaya çalıştığını, bunun kötü niyetli bir yaklaşım olduğunu savunarak; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK kararının iptali ve dava konusu marka başvurusunun tescili halinde 6769 sayılı SMK m.25 hükmü gereği markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusu bakımından; SMK m.5/1-ç, m.6/1, m.6/3, m.6/4, m.6/5, m.6/6, m.6/7, m.6/8 ve m.6/9 hükümlerinden kaynaklı tescil engelinin bulunup bulunmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, maddi vakıaların tespiti bakımından bilirkişi raporu alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin dava konusu “…” ibaresinin “29. Sınıf: Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri.” emtialarında tescili için, Türk Patent ve Marka Kurumu’na 03.07.2020 tarihinde marka tescil başvurusunda bulunduğu, markanın … başvuru numarası ile işleme alındığı, akabinde Türk Patent ve Marka Kurumu Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından verilen karar ile başvurunun 27.08.2020 tarih ve 355 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde yayımlandığı, ilan üzerine, 13.10.2020 tarihinde işbu davanın davacısı … Süt Mamülleri San. A.Ş. tarafından;
2000 04179 sayılı “….004862 sayılı “… …”, T/03334 “… …” sayılı markaları gerekçe gösterilerek, 6769 s. SMK madde 5/1-ç, 6/1, 6/3, 6/4, 6/5, 6/6, 6/7, 6/8 ve 6/9 hükümleri gerekçe gösterilerek marka başvurusunun reddinin talep edildiği, Markalar Dairesi Başkanlığı’nca ileri sürülen itirazların reddine karar verildiği, davacı şirketin 25.03.2021 tarihinde yeniden itirazda bulunduğu, itirazları değerlendiren Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 21.06.2021 tarih ve … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 22/06/2021 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından iki aylık yasal hak düşürücü süre içerisinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 15.11.2021 tarihinde tescil edilmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, maddi irdelemelere ilişkin bilirkişi raporu, emsal yargı içtihatları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; tabloda yer alan davacı yana ait markaların tamamı, dava konusu marka başvurusuna konu 29. sınıftaki mallar ile aynı, aynı tür veya benzerdir. Davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında 35. sınıfta satışına özgülenmiş 29. Sınıf mallar ile dava konusu marka kapsamındaki 29. Sınıfta yer alan mallar arasında, mal ve malın satışına yönelik hizmet bakımından mal üreten işletmenin karineten ürettiği malı satışa da konu ederek ticari mevkiye çıkartacağı kabul edildiğinden doğrudan bir benzerlik ilişkisi bulunmaktadır. Hal böyleyken başvuru kapsamında yer alan ve bilirkişi raporunda koyu ve altı çizgili olarak vurgulanan mal ve hizmetlerin tamamının benzer ihtiyaçları karşılayan, tüketiciye aynı kanaldan ve aynı tür satış yöntemi ile ulaştırılan, birbirleri ile doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde bulunan, hedef tüketici kitleleri benzer olan, birbirlerini tamamlayan ya da birbirleri yerine ikame edilebilirliği bulunan mal ve aynı malların satışına yönelik hizmetler oldukları değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere başvuruya konu işaretin daha önce tescil edilmiş yahut başvurusu yapılmış marka ile aynı olması, karşılaştırılan işaretlerin tıpa tıp, bire bir olmalarını ifade eder. Yerleşik Yargıtay kararlarında içtihat haline geldiği üzere; aralarında küçük de olsa farklılık bulunan markalar SMK 5/1-ç maddesi bakımından aynı sayılamazlar. Ancak markaların farklı büyüklükte olması veya sözcük markalarının yazı karakterinin, renginin farklılaştırılması aynı olma durumunu etkilemez. Ayırt edilemeyecek derecede benzerlik ihtimalinde ise, markalar tıpa tıp olmamakla birlikte, ortalama tüketicide bıraktığı genel izlenim hemen hemen aynıdır. Diğer bir anlatımla markaların yazılış, okunuş, görsel ve işitsel olarak aynıymış gibi algılanmaları daha önce bilinen marka ile aynı sanılmasıdır. İfade etmek gerekir ki Kanun sistematiği de göz önüne alındığında işbu madde kapsamında değerlendirme yapılırken nispi red nedeni olan benzerlikten farklı olarak markada bulunan düşük dereceli dahi olsa farklı unsurlar bulunuyorsa bu madde bağlamında ayırt edilemeyecek kadar benzerlikten söz edilemeyecektir. Tüm bu kapsamda somut uyuşmazlık ele alındığında, davaya konu davalı markasının “…” ibaresinden oluştuğu, davacının itiraza dayanak markalarının ise “… …” ve sair “…” unsurlu markalar olduğu, davacı markalarının hiçbirinin dava konusu “…” markası ile aynı ya da ayırt edilemeyecek derecede benzer olmadığı, bu nedenle SMK m.5/1-ç hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Dava konusu markanın; sekiz harf ve tek kelimeden oluşan bir sözcük markası olduğu, “Bey” ve “…” kelimelerinin bir araya getirilmesi ile oluşturulduğu anlaşılan markada, kelimelerin bağımsız anlamlarından uzaklamış ve bütün olarak yeni bir anlam edinmiş bir sözcüğün ortaya çıkmadığı gibi yine sözcüğün telaffuzunda da “bey” ve “…” kelimelerinin birbirlerinden net bir biçimde ayrıldığı, her ne kadar “bey” kelimesinin dilimizde somut bir anlamı mevcut ise de “…” sözcüğünün ön sesi olarak kullanımı ile oluşturulan markanın “bembeyaz” gibi bir algıyı ilk anda oluşturduğu değerlendirilmektedir. “…” sözcüğü özellikle “peynir” ürünleri açısından “… peynir” şeklinde kullanıldığında, bir ürün grubunun doğrudan adı olmakla birlikte, başvuruda anılan ibarenin bu kalıp içerisinde kullanılmadığı, kaldı ki başvuru kapsamındaki sair mallar açısından “…” kelimesinin bu yönde bir anlamının zaten mevcut olmadığı değerlendirilmektedir. Bu haliyle markayı oluşturan sözcük unsurunun bir bütün olarak değerlendirmede dikkate alınması gerektiği düşünülmekle birlikte sözcüğü meydana getiren ibarelerin bağımsız ayırt edici karakterlerinin yitirilmemiş olunmasının da göz ardı edilmemesi gerektiği düşünülmektedir.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar incelendiğinde; anılan markalarda davacının çatı markası olan “…” ibaresi birlikte kullanılmış “…” kelimesinin yer aldığı, yine davacı yanın “” gibi şekillerde “…” ibaresini sabit kılarak bu ibare etrafında oluşturmaya çalıştığı seri markalarının mevcut olduğu da görülmektedir. Zira davacı yanın “…+…” şeklinde oluşturulduğu görülen markalarında, “…” ibaresinin davacı yanın çatı/lider markası olduğu noktasında bir tereddüt olmadığı değerlendirilmektedir.
Gerek dava konusu markada, gerekse de davalı taraf markalarında “…” ibaresi bağımsız ayırt edici varlığını korumaktadır. Dava konusu markanın “…” şeklindeki yazımı, anılan ibarenin bu niteliğini ortadan kaldırmadığı gibi davalının dilekçesinde belirttiğinin aksine “bey-be-yaz” şeklinde telaffuz edilecek markadaki ön ses olan “bey” kelimesinin markaya “bembeyaz” sözcüğü ile benzer bir algıyı ilk anda yarattığı ve vurguyu “… “kelimesi” üzerine topladığı değerlendirilmektedir. Somut olaydaki gibi bir kullanımda “…” ibaresinin ilk anda tüketicide yaratacağı algıda “… peyniri” değil özel bir ticari işareti çağrıştırmakta olacağı düşünülmektedir. Zira yanında “peynir” kelimesi bulunmadığı takdirde “…” ibaresinin tümüyle tanımlayıcı olduğunun kabulü mümkün bulunmadığı gibi, davacı kullanımıyla anılan yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşmış olduğu da değerlendirilmektedir.
Bu çerçevede davacı yanın önceki tarihli “… …” veya “…” markalarınıı taşıyan mal veya hizmetler ile bir şekilde karşılaşmış, duymuş, görmüş, tecrübe etmiş ortalama bir tüketici, sonraki tarihli dava konusu markayla da benzerliği tespit olunan mal veya hizmetlerde karşı karşıya kaldığında, işaretler arasında “…” kelimesinden kaynaklı bu benzerlik nedeniyle bir ilişki kuracağı ve taraf markaları arasında ticari bir ortaklık kurulduğu, önceki tarihli markaların sahibi davacı yan tarafından davalıya da bir kullanım hakkı verilmiş olabileceği şeklinde bir algıyı doğabileceği değerlendirilmektedir. Kaldı ki davacı markalarındaki “…” ibaresinin uyuşmazlık konusu emtialarda vasıf belirtmediği, kesinleşmiş yargı kararları ile de sabit olduğu gibi anılan ibarenin yoğun ve uzun süreli kullanımla kazandığı anlaşılan ayırt edicilik karşısında, marka olarak davacı tekeline verilemeyeceği hususunda bu aşamada bir yorumda bulunulması da mümkün olmamıştır. Hal böyleyken tüketicinin davacı yanın “…” markalarını taşıyan ürünleri satın alırken, algılarken ve üçüncü kişilere aktarırken “…” ibaresinden bağımsız olarak anılan kelimeye markasal bir algı yükleyeceği ve artık sonraki karşılaştığı markalarda da anılan ibarenin benzer kullanımları karşısında, algısında önceki tarihli davacı markaları geleceği değerlendirilmektedir. Kaldı ki davacı yan tarafından dosya kapsamına sunulan muhtelif tarihli ve muhtelif mahkemelerce verilmiş çok sayıda kararda “…” ibaresinin, davacı tarafa ait ayırt ediciliği bulunan bir marka olduğu, dolayısıyla bu ibarenin 3. kişilerce aynı şekildeki kullanımlarının, davacı markaları ile iltibas yaratabileceği, özellikle “… …” ibareli markaların süt ürünleri üzerinde ayırt ediciliğinin yüksek olduğunun kabul edilmesi gerektiği tespit edilmiştir. Söz konusu emsal nitelikteki yargı kararları da gözetildiğinde, “…” ibaresinin davacı yanın uzun yıllara sair kullanım ve tescilleri kapsamında özellikle “süt ve süt ürünlerinde” ciddi anlamda ayırt edicilik edinerek davacı ile anılır hale geldiği, dolayısıyla bu ibarenin 3. kişilerce markasal etki doğuracak nitelikteki kullanımlarının, davacı markaları ile karıştırılabileceği, pek tabi “… peynir” şeklinde doğrudan ürün adı olan ve dürüst nitelikteki, bir marka içerisinde asli unsur olmayacak şekildeki kullanımları engellemesi mümkün değil ise de bu ibarenin “… peynir” kelimesinden bağımsız ve farklı bir anlam ifade edecek şekildeki kullanımlarının karıştırılma ihtimalini doğurabileceği düşünülmektedir.
Sonuç olarak; taraf markaları arasında başvuru kapsamında yer alan 29. sınıf emtiaların tamamı bakımından aynı, aynı tür ya da yüksek düzeyli bir benzerlik ilişkisinin mevcut olduğu, her ne kadar dava konusu marka bütün olarak “…” şeklinde ise de “…” ibaresinin anılan marka içerisinde bağımsız bütünlüğünü koruduğu gibi ilk anda anılan ibarenin “bembeyaz” şeklindeki algılanma ihtimalinin vurgunun da “…” sözcüğüne daha çok toplanması sonucunu doğurduğu, bu ibarenin davacı markalarının da esas unsuru olmasından kaynaklı olarak işaretler arasında yüksek düzeyli işitsel, kavramsal ve görsel benzerliklerin mevcut olduğu, emtia benzerliği ve işaret benzerliği bir bütün olarak ele alındığında markaların aynı iktisadi – idari kaynağa ait markalar olarak algılanabilecekleri, zira her iki taraf markasının da birebir aynı türde gıda ürünlerinde ticari mevkie çıkartılacağı göz önüne alındığında, ortalama bir tüketicinin, bakkal veya market gibi bu ürünlerinin satışının yapıldığı bir yerde, aynı reyonlarda ve hatta aynı raflarda söz konusu markaları taşıyan ürünler ile karşı karşıya kalacağı, bir an için tüketicinin birbirinden farklı iki ayrı marka karşısında olduğunu algılasa dahi bu algısında dava konusu markanın da davacı yanca piyasaya sürülmüş bir ürün olduğunu düşünebileceğini, dava konusu markanın bütün olarak özgün bir kurumsal kimlik edindiğinden bahsedilemeyeceği, karıştırılma ihtimalinin temelinde, makul miktarda ortalama tüketicilerin, bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurmasının yeterli olduğu, sonuç olarak dosya kapsamına sunulan emsal nitelikteki yargı kararlarının varlığı da göz önüne alındığında, emtiaların tamamında taraf markaları arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta; davacı yan tarafından dosya kapsamına sunulan emsal nitelikteki mahkeme kararları ile birlikte TÜRKPATENT sicil kayıtlarında yer alan T/03334 sayılı tanınmış marka sicilindeki kaydı ve “… …” markalarına ilişkin olarak sunulduğu görülen sair kullanım/reklam ve tanıtım delilleri birlikte göz önüne alındığında, davacı yanın “… …” markalarının özellikle “süt ve süt ürünlerinde” uzun yıllara sair kullanımları sonucunda ciddi şekilde ayırt edicilik kazanmayı başardığı ve tüketici nezdinde somut ve belirgin bir ticari pozisyonunun mevcut olduğu, dolayısıyla anılan ibarenin 3. kişiler tarafından özellikle “süt ve süt ürünlerini” de içerecek şekildeki markasal kullanımlarının, davacı markalarının yıllara sair kullanımları sonucunda elde ettiği ayırt ediciliğin zayıflaması ve zaman içerisinde bu ibarenin, somut olayda da iddia edildiği şekliyle ürün cinsi, jenerik ad, ayırt ediciliği bulunmayan bir işarete dönüşmesi yönünde olumsuz bir algı doğurarak davacı markalarının ayırt ediciliğinin zayıflaması sonucunu doğurabileceği, hal böyleyken somut olayda davacı yan markalarının, özellikle “süt ve süt ürünleri” emtiaları açısından tanınmışlık korumasından da yararlanabileceği ve bu durumun işaretler arasındaki iltibas ihtimalini kuvvetlendirebileceği kanaatine varılmıştır.
Davacı yanın, dosya kapsamına dava konusu “…” ibaresini içerir önceki kullanımları gösterir herhangi bir delil sunmadığı, bununla birlikte “… …” ve “…” ibareli markaların kullanıma yönelik sunulan delillerin, anılan markaların hali hazırda zaten uyuşmazlık konusu mallarda davacı adına tescilli olması gözetildiğinde, davacı yanın fiili kullanımlarının, dava konusu emtialar açısından davacı lehine SMK m.6/3 hükmü uyarınca ekstra bir koruma sağlamayacağı, zira taraf markalarının SMK 6/1 maddesi kapsamında zaten aynı, aynı tür, benzer malları kapsadıkları ve yine işaretler arasında benzerlik kurulduğu değerlendirilmektedir. Benzer bir değerlendirmenin SMK m.6/6 kapsamında ileri sürülen itirazlar açısından ise yapılması mümkün olmayıp davacı yanın anılan madde kapsamında değerlendirilebilecek bir hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda “…” ibaresinin ortak veya garanti markası niteliğine haiz olduğuna yönelik herhangi bir kayıt bulunmadığından davacı yanın SMK m.6/7 hükmünden kaynaklı üstün bir hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda davacı yan markalarının genel olarak tescilli ve korumaları devam etmekte olan markalar oldukları görülmüş olduğundan, SMK m.6/8 hükmünden kaynaklı üstün bir hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, dava konusu marka ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde, davalı şirketin; engelleme, spekülasyon, tuzak, şantaj vb gibi ticari dürüstlük kuralları ile bağdaşmayan bir amaçla dava konusu marka tescil başvurusunda yönelik delil bulunmadığından davacı yanın, davalı şirketin kötü niyetli olduğu iddiasını ispatlayamadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; dava konusu marka ile davacıya ait yukarıda belirtilen markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu ve dava konusu markanın tescili halinde davacı yanın “… …” ibareli tanınmış markasından haksız yere istifade etme riski bulunduğu hususları dikkate alınarak davanın kabulü ile aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M :
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı YİDK kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,

4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin müteselsilen davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 28,50 TL vekalet harcı, 175,50 TL posta-tebligat masrafı ve 1.750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.072,60 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harç masrafının kendi üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, davacı vekilinin, davalı kurum vekilinin ve davalı şirket vekilinin yüzüne karşı (e duruşma yolu ile katıldı.), HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.06/04/2022

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza