Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/201 E. 2022/139 K. 20.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/201 Esas – 2022/139
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/201 Esas
KARAR NO : 2022/139

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 11/08/2021
KARAR TARİHİ : 20/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/05/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 11/08/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının 1961 yılından bugüne kadar özellikle; bisküviler, krakerler, gofretler, pastalar, tartlar, kekler ve sair ürünlerin imali, ithali, ihracı ve ticareti alanında faaliyet gösterdiğini, “…” markasının tanınmış marka olarak tescilli olduğunu, dava konusu 2020/45002 sayılı “…” ibaresinin davacıya ait “… …/…” esas unsurlu markalarının işitsel, kavramsal ve görsel bakımdan iltibas oluşturabilecek düzeyde benzeri olduğunu ve aynı sınıflarda yer alan mal ve/veya hizmetleri kapsar bir biçimde tescil edildiğini ve aynı tüketici kitlesine yöneldiğini, “…” markasında yer alan “…” ibaresinin “bağımsız ayırtedici rol”e (independent distinctive role) sahip olduğunu, Yargıtay tarafından markaların başlangıç unsurlarının daha önemli olduğunun belirtildiğini, kabul edildiğini ve davalının tescil başvurusunda bulunduğu markanın da başlangıç unsurunun “…” ibaresi olduğundan başvuru markası ile davacı markalarının görsel olarak yüksek derecede benzerlik taşıdığını, davacı şirketin “…” ibaresini esaslı unsur olarak içeren World Intellectual Property Organization (WIPO) nezdinde tescilli 84 adet markasının mevcut olduğunu, davacının “…” markalarına ilişkin yapılmış olan kamuoyu araştırmalarında tüketicilerin yüzde %70’inin “…” markasını bildiğini ifade ettiğini, ipsos araştırma şirketi tarafından hazırlanan “reklam ve marka izleme araştırması 2012 q1” adlı Mayıs 2012 tarihli raporda ortalama gıda tüketicilerinin büyük bir çoğunluğunun “…” markasını davacı şirkete özgülediğinin araştırma sonuçlarıyla sabit olduğunu, davacının T/03142 sayılı, 06.03.2017 tarihli “… …” markasının tanınmış marka olarak tespit edilmesi adına TÜRKPATENT’e başvuruda bulunulduğunu, bahse konu markanın tanınmış marka olarak kabul edildiğini, “… …”/ “…” markalı ürünleri için yapmış/yaptırmış olduğu reklam projelerinin çeşitli sosyal medya platformları/ ulusal kanallar vb. mecralarda milyonlar tarafından izlendiğini, “… …”/“…” markalarının tanınmış marka olması sebebiyle iltibas ihtimalini artırdığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10/04/2006 tarih ve 2005/3888-2006/3820 ile 2015/12576 E., 2017/420 K. sayılı kararında belirtildiği gibi başvuru markasının davacı markalarının arasına sızacağını ve davacı markalarının serisi olarak algılanacağını, ortalama tüketicinin davalı şirket ile müvekkil şirketin idari/ekonomik bir bağlantı içerisinde olduğu yanılgısına düşebileceğini, davacıya ait “… …”/“…” ibareli tanınmış markaların ayırt edici karakterine zarar vereceği ve davalının müvekkil markalarından haksız yarar sağlamasına sebep olabileceğini, davacı şirketin ciddi bir çaba ve maddi külfet yüklenecek oluşturmuş olduğunu “… …”/“…” marka imajının zarar görmesine sebebiyet verebileceğini, dava konusu markanın davacının “… …/ …” markasını ihtiva eden 2004 01358, 2007 03757, 2016 02728 2016 03905 ve 2017 02091 sayılı endüstriyel tasarımlarıyla da iltibas oluşturacağı gerekçeleri öne sürülerek; 12.06.2021 tarih ve … sayılı YİDK kararının iptali ile dava konusu “…” ibareli marka başvurusunun tescil edilmesi halinde tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 25/08/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında ortalama tüketici nezdinde markalar arasında görsel, işitsel, kavramsal düzeyde ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzerlik bulunmadığını, başvuru konusu marka ile itiraz konusu markaların tertip tarzı, yazım stilleri, ihtiva ettikleri farklı şekil ve renklerin markalar arasında olabilecek karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırdığını, davalı markasının son derece sade bir yazı karakterine sahip, şekil ve renk unsuru almaksızın oluşturulmuş standart harflerle ve siyah renkte dizayn edilmiş bir işaret iken, davacı markalarının yazı karakteri ve kullanılan şekil itibariyle farklılık arz ettiğini, ilgili tüketicilerin taraf markalarını bütüncül algı çerçevesinde farklı ticari kaynaklardan gelen birbirinden farklı markalar olarak algılayabileceğini, SMK 6/4 ve 6/5 hükümleri kapsamında tanınmış marka nedeniyle ret koşullarının oluşmadığını, YİDK Kararının iptali talebi ile açılan bir davada incelemenin Kuruma itiraz aşamasında sunulan deliller ile sınırlı olarak yapılması gerektiğini, kurum tarafından tesis edilen iş ve işlemlerin hukuka uygun olduğunu belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Bisküvi Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi vekili 07/09/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davalının Bursa’nın Yenişehir ilçesinde kurulu bulunan fabrikasında, atıştırmalık gıda sektöründe faaliyet gösterdiğini, davaya konu 2020/45002 başvuru sayılı “…” ibareli marka başvurusuna konu olan ürününün …/… sektöründe geliştirdiği yenilikçi bir ürün çeşidi olup, kırılmış ve soslanmış çıtır … parçalarını içerdiğini, “…” isminin …+…, ürün içeriğini ortaya koyan bir markalaşma sürecinin ürünü olduğunu, markaların bir bütün olarak bıraktığı izlenim göz önüne alındığında davalı markası ile redde gerekçe gösterilen markaların yazılış, görünüş ve de telaffuz itibari ile tamamen farklı olduğunu ve orta düzeyde tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali olmadığını, davalı markasının figüratif bir tarzda ve kendine özgü yazılış tarzıyla ayırt edici vasfa fazlasıyla haiz olduğunu, Türkçe anlamı … Parçaları olarak ifade edilebilecek, kırılmış ve soslanmış … parçalarını ihtiva eden ürüne ilişkin “…” markasının tertip tarzı ile de farklı olup dünya tüketicisinin iyi bildiği iki ayrı sesin …+… melezlenmesi ile oluşturulduğunu, davacının aynı marka türetme biçimi ile 2018 yılında “…” markasını tescil altına almış ve kelime anlamı itibariyle DÜZ’lüğü ifade eden … kelimesi ile …/… hecesi olan …’i birleştirdiğini, davalının “…” markasının başvurusunun 2018 tescil tarihli “…” başvurusundan sonra yapılmış olmasının da, davalının … ile biten seslerle bilinirlik sağlama çabasının ve benzerlik konusunda sadece kendi markasına benzer bir marka yaratma çabasının açık bir göstergesi olduğunu, davacının markası … olarak telaffuz edilmekteyken müvekkili …’ün markasının ise.. + … (…(Almanca) kelimesinin bir sesi olan … ise yine … diye okunduğu] olarak telaffuz edildiğini, bisküvi, kraker üreticileri arasında kullanılması neredeyse kaçınılmaz olan; “kraker” yani “…” ile türetilmiş markaların varlığına ilgili sektör bazında yaygın olarak rastlanıldığını, markanın bölünmezliği ilkesi kapsamında değerlendirildiğinde başvuru markasının bir bütün olarak bırakılan etkinin de ayırt edici özelliğe haiz olduğunu öne sürerek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait 2020/45002 sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…/… …” ibareli markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait tasarımlar ile davalı marka başvurusu arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin marka tescil başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet marka tescil belgeleri celp edilmiş, davacıya ait hükümsüzlüğe mesnet tasarım tescil belgeleri celp edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin kök ve ek rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “…” ibaresinin 29 ve 30.sınıfta yer alan emtiaların tescili amacıyla 29.04.2020 tarihinde gerçekleştirdiği 2020/45002 sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.05.2020 tarih ve 348 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 22.06.2020 tarihinde 2015 78930, 2017 111531, 2018 104227, 2018 104239, 2018 104246, 2018 104377, 2018 104384, 2018 104394, 2018 59264, 2018 63891, 2018 63904, 2018 92159, 2018 93361, 2018 93385, 2018 93390, 2019 82987, 2019 82990, 2019 82995, T/03142 sayılı markalarını mesnet göstererek SMK m.6/1, m.6/4 ve m.6/5 hükümleri bağlamında itirazda bulunduğu, davalı şirketin 21.09.2020 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 11.03.2021 tarihli kararı ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 18 inci maddesine dayanılarak yapılan itirazın haklı bulunmayarak reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 12.04.2021 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şirketin 10.05.2021 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, karara yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile; itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 14.06.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 03.12.2021 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hükümsüzlüğe mesnet endüstriyel tasarımlar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi kök ve ek raporu ile tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu 2020/45002 sayılı başvuru markasının tesciline karar verilen 29. sınıfa konu “Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri” emtiaları, davacının itiraza/hükümsüzlüğe mesnet 2018/59264 sayılı markasının kapsamında bulunan birebir AYNI MAL niteliğindedir. Aynı şekilde, başvuru markasının tesciline karar verilen 30. sınıfa konu “Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül; şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler, Dondurmalar, yenilebilir buzlar” emtiaları, davacının itiraza/hükümsüzlüğe mesnet 2015 78930, 2017 111531, 2018 104227, 2018 104239, 2018 104246, 2018 104377, 2018 104384, 2018 104394, 2018 59264, 2018 63891, 2018 63904, 2018 92159, 2018 93361, 2018 93385, 2018 93390, 2019 82987, 2019 82990, 2019 82995 sayılı markasının kapsamında bulunan birebir AYNI MAL niteliğindedir.
Başvuru markasının tesciline karar verilen 30. sınıfa konu diğer “Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler, Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar, Sakızlar, Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez” malları da, davacının itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalarının 29, 30 ve 32. sınıflar kapsamında olan yiyecek ve içecek malları ile, aynı/yiyecek ve içecek sektörüne konu olan, aynı ihtiyacı gideren, bazılarıyla aynı hammadde ve malzemelerden üretilebilen, pastane, kafe, restoran ve marketler gibi aynı satış noktalarında ve çoğu kez yan yana raflarda satışa sunulan, bazıları birbirini ikame eden, bir arada tüketilebilen, üretim ve satış noktaları ile dağıtım kanalları müşterek hale gelebilen, ekonomik değeri yüksek olmayan, günlük tüketime yönelik, çoğu düzenli alınan, bir anda satın alınabilen, satın alınma anında yüksek dikkat düzeyi gerektirmeyen, bazıları doğrudan çocuklar da dahil her yaş, cins, eğitim, sosyal ve ekonomik düzeyinden gelen, dikkat, ihtimam ve özen derecesi düşük ve ortalama düzeyde bulunan aynı/vasati nihai tüketici grubuna hitap eden mallar olduğundan, karakteristik özellikleri itibarıyla, BENZER MAL niteliği taşımaktadır.
Dava konusu 2020/45002 sayılı marka incelendiğinde; aynı boyut, yazı karakteri ve harflerle yazılmış “…” kelimesinden ibaret bir kelime markası olup; markanın asli, baskın ve ayırt edici unsurunun “…” ibaresi olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar incelendiğinde; “Şekil+… …”, “Şekil+… …”, “… 3B”, “….. gibi ibarelerden oluştukları, markaların bir kısmının kelime, renk ve şekil unsurundan karma markalar oldukları, diğer bir kısım markaların ise salt kelime markaları oldukları, “…” ibaresinin davacının ticaret unvanının kılavuz unsuru olup markasal ayırt edicilik incelemesinde “…” kelimesine göre arka planda kalacağı, davacı markalarının “…” markaları etrafında seri marka ailesi oluşturduğu kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; davaya konu emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici kesiminin dava konusu markayı “… …” olarak değil, “…” olarak bir bütün halinde algılayacağı, marka içinde yer alan …-” ibaresini, markanın bütününden ayrı olarak algılamayacağı, zira; ortalama tüketici kesiminin markaları bölüp parçalamadığı, markaların ayırt edici unsurlarını bir bütün halinde algıladığı, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 03.12.2012 tarih 2011/3087 E 2012/19695 K sayılı kararında belirtildiği üzere; markaların kendisini oluşturan hecelere bölünerek ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde iltibas tehlikesine yol açılacağı sonucununa varılmasının isabetli olmayacağı, davacının “…” esas unsurlu markalarının bilhassa kraker emtiasının çıkarttığı “…” sesinden esinlenilerek türetilen ve herhangi bir anlamı olmayan uydurma bir kelime olduğu, dava konusu “…” markasının ise yine “…” sesinden esinlenerek ve “kıvrık şekillendirilmiş hamurdan yapılan bir fırında pişmiş ekmek çeşidi” olarak bilinen “…” ve “kıvrık şekillendirilmiş hamurdan yapılan bir fırında pişmiş ekmek çeşidi veya çok tuzlu fırında pişmiş çubuk veya düğüm şeklindeki bisküvi” olarak bilinen “…” ibaresinin son hecesinden esinlenerek yaratılmış, herhangi bir anlamı olmayan uydurma bir kelime olduğu, markaların genel görünümleri itibariyle kavramsal olarak birbirlerine benzemediği, bu hale göre; daha önce davacıya ait “…” esas unsurlu markaları gören, işiten, bu markalı emtialardan yararlanan makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu “…” markasını davaya konu emtialar üzerinde gördüklerinde veya işittiklerinde, davaya konu emtialardan faydalanmak için ayıracağı sınırlı süre içerisinde, bu markayı davacıya ait markalardan farklı bir marka olarak algılayacağı gibi marka sahipleri arasında idari ya da ekonomik bir bağlantı da kurmayacağı, bu nedenle karşılaştırılan markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; 09.03.2018 tarihli Markalar Dairesi Kararı ile T/03142 sayı ile “Şekil+… …” ibareli markanın, gıda sektöründe “kraker ürünleri” bakımından Tanınmış Marka statüsüne alındığı anlaşılmaktadır. Dosya münderecatındaki IPSOS Araştırma Şirketi tarafından hazırlanan “Reklam ve Marka İzleme Araştırması 2012 Q1” mayıs 2012 tarihli rapor ile IPSOS Araştırma Şirketi Tarafından Hazırlanan “2012-2016 Zihin Payı İncelemesi” adlı kamuoyu araştırması, davacının Youtube.com adlı siteden yapmış olduğu reklam yayınlarının izlenme oranları, 2004-2015 dönemine ait … çubuk kraker, … bah.çubuk, craxt kıvrık kraker, … bah.cub gibi açıklamalar ihtiva eden mal satış faturaları, gümrük çıkış beyannameleri ve fatura fotokopileri, reklam harcamalarına ilişkin faturalar, gazete/dergi haberleri de … … markasının tanınmışlık düzeyini belgelemektedir. Davacının sunduğu çok sayıdaki ambalaj görselleri de, davacının ürün ambalajları üzerinde fiilen kullanarak tanıttığı markanın tanınmışlık statüsüne alınmış olan … … markası olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte; ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesine ilişkin değerlendirmede izah edildiği üzere, dava konusu “…” markası ile davacıya ait “…” markaları arasında işaret benzerliği bulunmamaktadır. Buna göre; davacının tanınmış olduğu ispatlanan “Şekil+… …” markası ile dava konusu “…” markası arasında işaret benzerliği bulunmadığından, SMK m.6/4 ve m.6/5 hükümleri koşullarının somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır,
Davacı yanın marka işlem dosyasında itiraz sebebi yapmadığı, ancak dava aşamasında ileri sündüğü önceki tarihli tasarımlardan kaynaklı üstün hak ve davalı şirketin kötü niyetli olduğuna ilişkin iddiaları, markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
6769 sayılı SMK m.6/6 hükmüne göre; Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
Bir endüstriyel tasarımı olan kişi, tasarımın ürünleri ayırt edici niteliği varsa, bu tasarımı marka olarak da tescil ettirebilir. Buna karşılık, bir başkasına ait tasarımın marka olarak tescil ettirilebilmesi, tasarım sahibinden izin alınmasına bağlıdır. Aksi takdirde, tasarım sahibi markanın tescilini önlemek, tescil edilmişse terkinini talep etmek hakkına sahiptir (Pierre Greffe/François Greffe, Traite des Dessins et des Modeles, Litec 2003, s.84; naklen Yasaman, Marka Hukuku, Cilt I, s.421-422).
Somut olayda yapılan incelemede; Davacı tarafından, dava konusu markanın, davacının “… …/…” markasını ihtiva eden 2004 01358, 2007 03757, 2016 02728, 2016 03905 ve 2017 02091 sayılı endüstriyel tasarımlarıyla da iltibas oluşturacağı ileri sürülmüştür. Buna göre; başvuru markasında tasarımsal/görsel/şekli hiçbir unsura yer verilmediği gibi, … ibaresi aynı boyut, aynı renkteki harfler ve yazı karakteri ile yazılarak … ibaresine dahi hiçbir özel vurgu da yapılmadığı/ön plana çıkartılmadığı ve yine davacıya ait … … markalı ürünlere ilişkin ambalaj desenlerinin, … … yanında başkaca kelime ve şekil unsurları da içerdiği dikkate alındığında, davaya konu markanın davacının tasarım tescillerinden yeterince uzak olduğu ve bu tasarımlarla iltibas yaratacak bir benzerliğinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç olarak; dava konusu marka bakımından, davacının önceki tarihli endüstriyel tasarımlarından kaynaklı olarak SMK m.6/6 hükmü uyarınca üstün bir hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların ve hükümsüzlüğe mesnet tasarımların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiasına ilişkin istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 28,50 TL vekalet harcı, 206,00 TL posta-tebligat, 1.750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.103,10 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … Bisküvi Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Bisküvi Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, Davalı Şirket vekilinin yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.20/05/2022