Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/16 E. 2022/68 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/16 Esas – 2022/68
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/16 Esas
KARAR NO : 2022/68

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 19/01/2021
KARAR TARİHİ : 23/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 04/04/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 19/01/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; “…” ibaresinin, müvekkili firma tarafından, seri markalarının çatı markası olması için seçilmiş ve tüketici nezdinde belirli bir ayırt ediciliğe ve tanınmışlığa nail olmuş bir marka olduğunu, bu ibareyi taşır şekilde çok sayıda tescillerinin mevcut olduğunu, davalının … sayılı başvurusuna yönelik itirazlarının kurum tarafından reddedildiğini, dava konusu markanın müvekkili markası ile ayniyet derecesinde benzer olduğunu, markalar arasındaki tek farkın “…” ibaresi olduğunu, markaların başlangıç kısımlarındaki ayniyetin aynen korunduğunu, davalı markasında esas unsurun “…” kelimesi olduğunu, “…” kelimesinin “halı” anlamına gelen İngilizce bir sözcük olduğunu, bu nedenle işaretler arasında fonetik ve kavramsal benzerliğin de kaçınılmaz olarak mevcut olduğunu, dava konusu markanın müvekkiline ait markaların serisi gibi algılanacağını, Yargıtay 11. HD’nin 2016/11385E, 2018/3327 sayılı kararında “… raptor” ibaresinin müvekkili markaları ile benzer görüldüğünü, bir diğer emsal kararda ise 21. Sınıf mallarda “…” markasının müvekkili markaları ile benzer görüldüğünü, dava konusu markanın da müvekkilinin tanınmış markasını içerdiğini, dava konusu markanın görselini farklılaştıracak herhangi bir ayırt edici şekil, logo ya da renk unsuru içermediğini, yalnızca sözcük markası olduğunu, markaların bütünsel olarak farklı olmadıklarını, taraf markaları kapsamındaki mal veya hizmetler bakımından benzerlik bulunmadığı iddiasını kabul etmediklerini, dava konusu markanın 27.sınıf malları kapsadığını, müvekkili markaları kapsamında da benzer sınıfların yer aldığını, tüketicinin iki işaret arasında herhangi bir sebeple bağlantı kurmasının yeterli görülmesi gerektiğini, tanınmış markaların farklı mal ve hizmet sınıflarında da korunmaları gerektiğini, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin açık olduğunu, Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 06.05.2015 T., 2014/151 E. ve 2015/79 K. Sayılı kararında, müvekkili markasının tanınmış marka olduğunun kabul edildiğini, bu kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/11295 E., 2016/6512 K. Sayılı kararı ile de onandığını, müvekkili markalarının yurtdışında da tescilli olduğunu, dava konusu markanın tescilinin müvekkili markalarının ayırt ediciliğine zarar vereceğini, davalı başvurusunun kötü niyetli olduğunu, yine müvekkili şirkete ait www….-tr.com ibareli alan adının 02.01.2004 tarihinden itibaren tescilli olduğunu, dava konusu markanın reddedilmemesi ya da hükümsüz kılınmaması halinde, müvekkili şirkete ait alan adından doğan haklarının da 6769 sayılı Kanun 6/6 maddesi anlamında ihlali söz konusu olacağını iddia ederek; … sayılı YİDK kararının iptali ve dava konusu … sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 27/01/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Başvuruya konu “Halılar, kilimler, yolluklar.” malları ile itiraz gerekçesi markaların kapsamında bulunan mal/hizmetlerin tabiatı, kullanım amaçları, dağıtım kanalları, genel ticari kaynaklarının birbirinden farklı olduğunu, ayrıca bu mal/hizmetler arasında rekabet veya tamamlayıcılık ilişkisinin bulunmadığı da tespit edildiğinden çekişme konusu mal/hizmetlerin aynı veya benzer olmadıklarının açıkça görüleceğini, tanınmış markanın var olması gereken şartların somut olayda oluşmadığını, davacı vekilinin, başvurunun kötü niyetli olduğunu iddia ettiğini, ancak, başvurunun kötü niyetli olarak gerçekleştirildiği yönünde davacı yanca itiraz aşamasında yeterli delil sunulmadığını ve kötü niyet iddiasının da kötü niyetin varlığı için tek başına yeterli bir sebep olamayacağından, bu iddiaya da itibar etmenin mümkün olmadığını beyanla; davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … Halı ve İplik Sanayi Anonim Şirketi vekili 09/02/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin halı sektöründe faaliyet gösteren öncü firmalardan biri olduğunu, müvekkilinin … … şeklinde bir markayı tercih etmesinin sebebinin yabancı piyasalarda yabancı dilde bir sözcüğün daha kolay anlaşılabilir olmasından ibaret olduğunu, herhangi bir şekilde davacı markalarından esinlenme, tanınmışlığından faydalanma gibi bir amaçlarının bulunmadığını, kaldı ki taraf markaları arasında herhangi bir benzerliğin zaten bulunmadığını, müvekkili markasının bütün olarak “… …” şeklinde olduğunu, “…” ibaresinin tüketici tarafından ticari kökene dair algı oluşturacağını, markaya ayırt edicilik kazandıran unsurun “…” kelimesi olduğunu, müvekkili markasının tescil edilmek istendiği 27. Sınıf malların, davacı markaları kapsamında yer almadığını, davacının bu sınıfta tescilli bir markasının bulunmadığını, yalnızca “…” kelimesinin benzerlik göstermesinin karıştırılma ihtimali açısından yeterli olmadığını, tarafların faaliyet alanları ve hitap ettikleri müşteri kitlesinin tamamen farklı olduğunu, müvekkilinin davacı markalarının tanınmışlığından faydalanması gibi bir amacının bulunmadığını, davacı markalarının taklit edilmeye çalışılmadığını, kötü niyet iddialarını kabul etmediklerini savunarak; davanın reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “… …” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait alan adı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalının marka başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetlerinden maddi vakıalara ilişkin raporlar alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “… …” ibaresinin 27. sınıfta yer alan ” Halılar, kilimler, yolluklar ” emtialarının tescili amacıyla 25.10.2019 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 27.11.2019 tarih ve 337 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 17.01.2020 tarihinde 2019/25523, 2015/30331, 2011/59470, 2011/58777, 2011/113120, 2011/110344, 2004/05819, 2000/17224 sayılı markalarını mesnet göstererek SMK m.6/1, m.6/5 ve m.6/9 hükümleri bağlamında itirazda bulunduğu, davalı şirketin 09.03.2020 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 30.08.2020 tarihli kararı ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 18 inci maddesine dayanılarak yapılan itirazın incelenmesi sonucunda haklı bulunmayarak reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı tarafından 09.09.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, karara yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 23.11.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 27.09.2021 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran 14/10/2021 havale tarihli bilirkişi raporu, 17/01/2022 havale tarihli bilirkişi ek raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce ilk olarak aldırılan 28/06/2021 havale tarihli bilirkişi raporunda; dava konusu marka kapsamında yer alan emtialar ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar kapsamında yer alan emtiaların aynı veya benzer olup olmadığı hususu yukarıda yer verilen kriterlere uygun olarak incelenmemiş olup, salt sınıf bazlı değerlendirme yapılarak karşılaştırılan emtiaların benzer olmadığı kanaatine varılmıştır. Ancak; 6769 sayılı SMK m.11/4 hükmüne göre; Mal veya hizmetlerin aynı sınıflarda yer almaları benzer olduklarına, farklı sınıflarda yer almaları da benzer olmadıklarına karine teşkil etmez. Bu nedenle mahkememize ibraz edilen 28/06/2021 havale tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınmamıştır.
Dava konusu … sayılı marka; “… …” ibaresinden oluşmaktadır.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların; renk, şekil ve kelime unsurundan oluşan kompozisyon markalar oldukları, davacı markalarının “…” ibaresi çerçevesinde yaratılan seri markalar olduğu görülmekle, markaların esaslı unsurunun “…” ibaresi olduğu tespit edilmiştir.
Mahkememize ibraz edilen 14/10/2021 havale tarihli bilirkişi kök raporu ile 17/01/2022 havale tarihli bilirkişi ek raporunda tablolaştırılıp izah edildiği üzere; Dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan emtialar 27. Sınıftaki “halılar, kilimler, yolluklar” mallarıdır. Söz konusu malların ev veya işyeri dekorasyonunda temel olarak zemin/yüzey üzerine dekoratif amaçlı olarak kullanılan, genellik pamuk, kaşmir, welsoft, polyester gibi kumaşlardan elle ya da makine ile dokunan bir ürün grubudur. Davacı yanın tescilli markaları kapsamında söz konusu ürün grubu ya da bu ürün grubu ile benzerlik gösteren başkaca bir ürün mevcut değildir. “halılar, kilimler, yolluklar” ile davacı markaları kapsamındaki “elektrikli halı/zemin/döşeme yıkama makineleri” arasında davacı yanın iddia ettiğinin aksine benzerlik bulunmamaktadır. Zira, bahsi geçen ürün grupları birbirinden tamamen farklı nitelikte ve ihtiyaçlara yönelik ürün grupları olarak değerlendirilmiştir. Davacıya ait bir kısım markalarda 07.sınıfta yer aldığı görülen “elektrikli halı/zemin/döşeme yıkama makineleri” temel fonksiyonu itibariyle temizlik amacıyla kullanılan bir elektronik ürün olup elektronik ürünler genel olarak ya bu ürünlerin üretici firmaları tarafından doğrudan ya da elektronik ürünlerin satışını gerçekleştiren teknoloji marketler tarafından satışa konu edilen ürünlerken, dava konusu markadaki halı, kilim, yolluk gibi ürünler ise ev dekorasyonuna yönelik faaliyet gösteren mağazalarda ya da doğrudan halı, kilim gibi ürünlerin satıldığı dükkânlarda satışa konu edilmektedir. Bu haliyle evleviyetle ilgili ürünlerin tüketiciye ulaşım, başka bir ifadeyle satış – pazarlama kanalları tamamen farklıdır. Halı yıkama makinesinin, halı ve benzeri ürünlerin temizliğinde kullanımı, ilgili ürünler arasında tüketicinin doğrudan bir bağlantı kurmasını sağlamak için yeterli bir ilişki olarak değerlendirilmemektedir. Zira bu ürünler farklı satış noktalarının yanı sıra, tamamen farklı tüketici grubuna hitap eden, birbirleri ile doğrudan bir pazar rekabeti içerisinde dahi bulunmayan, birbirleri yerine ikame edilebilirlikleri olmayan, doğal yapıları itibariyle de ortak hiçbir unsur taşımayan ürünlerdir. Temizleme amaçlı bu elektronik ürünler sanayide de kullanıma konu edilebilecek ürünlerken, dava konusu ürünler basit bir ev dekorasyon ürünüdür. Başka bir ifadeyle ortalama bir tüketicinin dekoratif amaçla kullanılan halı, yolluk gibi ürünleri satın almak isterken bu ürünlerin temizliğinde kullanılan elektronik ürünlerden (ya da benzer bir yorumda temizlik amaçlı kimyasal ürün grupları da bu kapsamda değerlendirilebilir) satın alma yanılgısına düşme ihtimali, ürünlerin satış – pazarlama yöntemleri arasındaki farklılıklar nedeniyle zaten bulunmadığı gibi, farklı satış noktalarında bu ürün grupları ile karşılaşan tüketicinin de zihninde birbiri ile ancak dolaylı bir şekilde ilişkilendirilmesi mümkün bu ürünler arasında iktisadi bir bağlantı kurulması da beklenebilir değildir. Kaldı ki bu algıda piyasa teamüllerinin de yine gözardı edilmemesi gerektiği düşünülmektedir. Örneğin ortalama bir tüketicinin satın aldığı elektronik bir ürünün sonraki süreçte teknik servis ihtiyacını da ürünü satın aldığı aynı işletmeden temin edeceği yönündeki beklentisi olağan ve yaygın bir beklentidir. Bunun gibi verilebilecek örnekler mevcutken, ilgili piyasa koşullarında halı – kilim ürün üretici/pazarlayıcılarının aynı zamanda halı/kilim vs. temizlik makineleri üretimi/pazarlaması yaptığına yönelik yaygın bir uygulama mevcut olmayıp tüketici de böyle bir beklenti ile hareket etmeyeceğinden iki mal grubu arasında olağan bir ilişki kurması da beklenebilir olmayacaktır. Keza yine nasıl ki moda – tekstil ürünleri ile bu ürünlerin yapımında kullanılan tekstil makineleri, halı dokuma makineleri ile halı ürünleri, ahşap cilalama makineleri ile mobilya ürünleri arasındaki üretim – nihai ürün ilişkisi ya da üretimden sonra temizleme/bakım aşamasında kullanılan makine – nihai ürün ilişkisinin tüketici tarafından kurulması, olağan bir tüketici davranışı olarak beklenebilir değil ise de aynı beklentinin uyuşmazlık konusu mallar açısından da mevcut olmadığı açıktır. Tüketici açısından bu denli dolaylı bir ilişkinin kurulabilirliği ancak karşı karşıya kaldığı işaretler arasındaki benzerlik düzeyi ve hatta bu benzerliğin renk/logo vb. pek çok unsur itibariyle de pekişmesi halinde mümkün olabileceği düşünülmektedir. Aksi bir durumda tüketicinin, olağan tüketim piramidindeki yerleri birbirinden tamamen farklı bu ürünler arasında doğrudan bir bağlantı kurmasının beklenmesi, zorlama bir tüketici algısına yol açacaktır.
Davacı yanın argümanlarının temeli de “…” markalarının beyaz eşya sektöründeki tanınırlığı kabul edildiği halde bu ürünler ile benzer satış noktalarına sahip olduğunu iddia ettiği “halılar, kilimler, yolluklar” malları açısından da anılan markanın tescilinin, müvekkili markaları ile ilişkilendirileceği hususu yer almaktadır.
Günümüz koşullarında ülkemizde tüketiciler, tamamen tüketim odaklı yaşamakta olup mal veya hizmet üreticileri de temel anlamda tüketicinin, satın almak istediği mal veya hizmete çok daha kolay bir şekilde erişimini sağlamalarını hedeflemektedir. Özellikle internet üzerinden alışverişin yaygınlaşması ile fiziksel yer – mekan sahip olma zorunluluğu büyük ölçüde sona eren satıcıların, online perakendecilik üzerinden ticari mevkiye çıkardıkları ürün gamlarında da büyük çeşitlilik ile hareket ederek, aynı anda tüketicinin ihtiyaç duyduğu farklı türdeki pek çok ürünü satışa konu ettiği bilinmektedir. Keza yine günümüz koşullarında hipermarket adı verilen ve mobilyadan, elektronik ürünlere, kozmetik ürünlerden bahçe ürünlerine, temizlik malzemelerinden gıda ürünlerine kadar geniş bir yelpazede satış gerçekleştiren işletmelerde, bu tür ürünlerin her birinin satışının yapıldığı ve tüketicinin tek bir mağazada tüm bu ürünler ile karşılaşma ihtimalinin mevcut olduğu kabul edilse dahi ilgili ürünlerin birbirlerinden tamamen farklı reyonlarda, raflarda ve hatta mağaza bölümlerinde satışa konu edileceğinden, yine tüketicin herhangi bir şekilde söz konusu ürünler arasında bir bağlantı kurması beklenebilir değildir. 1 Benzer bir yorumun e-ticaret siteleri açısından da yapılması mümkün olup günümüzde Hepsiburada, N11, Gittigidiyor, Amazon vb. nitelikte e-ticaret sitelerinin platformlarında pek çok markanın yüzlerce ürün grubu, farklı kategoriler altında ve hatta alt kategoriler bazında satışa konu edilmektedir. Ancak yine e-ticaret sitelerinin bu denli geniş kategorideki ürün satışından ötürü, tüketicinin, farklı kategorilerde benzer isimler altında satışa konu edilen her bir ürünün, aynı iktisadi kaynağa ait olduğunu zannetmesi olağan bir beklenti değildir. Dolayısıyla birbiri ile doğrudan rekabet ilişkisi içerisinde olmayan, farklı nitelikte ihtiyaçları karşılayan türden ürün gruplarının yapı marketlerinde, hipermarketlerde, e-ticaret sitelerinde veyahut toptan ürün getirmek suretiyle bünyesinde ucuz fiyattan envai çeşit ürün sattığı bilinen işletmelerde, aynı işletme çatısı altında satışa konu ediliyor oluşu veyahut e-ticaret sitelerinden satılıyor olması tüketicinin tüm bu ürünlerin kaynaklarının ortak olduğu noktasında bir yanılgı yaşamaları için yeterli bir kriter değildir.
Davacı yanın bir diğer argümanı ise beyaz eşya, mobilya, ev tekstil ürünleri, halı, kilim vb. ürünlerin tamamının bir ev düzeninin kurulması için satın alınması gereken ürünler olduğu, dolayısıyla tüketicilerin de bu ürünleri aynı alışveriş periyodunda tamamlamak isteyerek satın almak isteyecekleri ürünler olduğu yönündeki iddiasıdır. Pek tabi bir ev dekorasyonundan bahsedildiğine bu dekorasyonun içine elektronik eşyalar, beyaz eşyalar, mobilyalar, duvar aksesuarları (armatürler, tablolar vs), zemin aksesuarları (yer döşemeleri, halılar vs) banyo armatürleri gibi pek çok farklı ürün grubu girmekte olup bu ürün gruplarının tamamının bir evin, ev olarak değerlendirilmesi için elzem olduğu noktasında da bir tereddüt yoktur. Ancak söz konusu ürünlerin karşıladıkları ihtiyaçlar tamamen farklı mahiyette olup salt günümüz pazarlama koşullarında bu ürünlerin aynı işletmeden temin edilebilir oluşu, ürünlerin iktisadi kaynağı arasında doğrudan bir bağıntı kurulması için yeterli görülmeyeceği gibi bu ürünlerin birbirlerinin tamamlayıcısı olarak görülmeleri açısından da yeterli bir gerekçe değildir. Bu noktada önemli olan makul düzeyde bir zekaya ve piyasa bilgisi seviyesine sahip bir tüketicinin günümüz koşullarındaki bu pazarlama stratejisini de bildiği, bu tür çok çeşitli ürün satışı yapan işletmelere aşinalığının bulunduğu varsayımında, söz gelimi bir beyaz eşya markası ile halı- kilimyolluk ürünleri üzerinde karşılaşması halinde, önceki markanın farazi, uydurulmuş, yaratılmış bir sözcük olmadığı hallerde, sonraki marka ile önceki marka arasında bir bağlantı kurması ancak birden fazla etken/tetikleyici unsurun markalarda ortak olarak yer alması halinde mümkündür.
Başka bir ifadeyle somut olay bazında “…” şeklindeki bir kelimenin, TÜRKPATENT sicil kayıtlarında dahi 200’den fazla marka başvurusu/tesciline konu edildiği gözetildiğinde, yaratılmamış ve İngilizce’de “krallara layık, muhteşem, şahane” şekillerinde somut bir anlama sahip olmasından ötürü, farklı hak sahipleri tarafından farklı mal ve hizmetlerde tescile konu edilebileceği bir durumda, tüketicinin bu farklı mal ve hizmetler açısından “…” markalarının her birinin, aynı iktisadi kaynağı işaret edeceği/çağrıştıracağı yönünde algı edinimi mümkün olmayıp, bu noktada ek bir tetik unsura ihtiyaç olması gerektiği düşünülmektedir. Söz gelimi davacı markalarında kullanılan renk kombinasyonu, şekil unsuru gibi ek unsurlar ile birlikte “…” ibaresinin 3. bir kişi tarafından kullanımında, artık bu kullanımın davacı markalarının kurumsal kimliğine işaret eder bir niteliğinin daha bulunacağı açık olmakla birlikte bu unsurlar olmadan tek başına “…” ibaresinin, her koşulda davacı markalarını çağrıştırması beklenebilir değildir.
Sonuç olarak: her ne kadar dava konusu marka ile davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar arasında “…” ibaresinin müşterek olarak bulunmasından kaynaklı işaret benzerliği bulunsa da, dava konusu marka kapsamındaki emtialar ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar kapsamlarında yer alan emtialar arasında benzerlik bulunmadığından SMK m.6/1 hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; davacı yanın işlem dosyası kapsamına tanınmışlık iddialarını somutlaştırır mahiyette yeterli ve iddialarını destekler delilleri ibraz etmediği, bunla birlikte dava dosyasında bir adet dilekçe içerisinde delillerini sunduğu, bu delillerin hususiyetle davacı yana ait marka tescil belgeleri, “…” markalarını taşıyan elektronik (beyaz eşya) ürünlerine dair reklam ve tanıtım dokümanları, tarihsiz reklam jingleları ve reklam videoları, tarihsiz broşür ve posterler, “…” markalı ürünlerin satış ağını gösterir bir adet excel dosyası, “…” markasını taşıyan beyaz eşya ürünlerine yönelik bir adet tanıtıcı doküman, 2012, 2013, 2014 yıllarında yapılmış bayilik sözleşmeleri, “…” markalarına ilişkin yapılmış tanıtım harcamalarını gösterir çok sayıda fatura, “…” markaları için yapılmış tabela, ışıklı tabela vb. çok sayıda tanıtıcı materyal görseli, “…” mağaza görsel örnekleri, yazılı ve görsel medyada çıkan bir kısım haberler, dava konusu markanın başvuru tarihinden daha eskiye dönük olan muhtelif tarihli olarak kesilmiş fatura örnekleri, ayrıca çeşitli mahkemelerde verilmiş kararlar ve bilirkişi raporlarından örnekler ile yine davalı TÜRKPATENT kurumu tarafından verilmiş önceki tarihli kararların dosyaya sunulduğu, özellikle davacı yanca dava dilekçesi içerisinde sunulan güncel tarihli Yargıtay kararı da dikkate alındığında, davacının “…” markalarının hususiyetle “beyaz eşya” sektöründe tanınmış olduğu yönünde hükme varıldığı görülmüştür. Nitekim davacı yanca sunulan deliller de davacı tarafın “…” markalarının hususiyetle beyaz eşya sektöründeki ticari kullanımlarına yönelik olup davacının sair mal ve hizmet gruplarında herhangi bir ticari faaliyette bulunduğuna kanaat getirilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte sunulan deliller ve emsal yargı kararları çerçevesinde davacı yan markasının tanınmışlığının kabul edilmesi halinde dahi, bu tanınmışlığın uyuşmazlık konusu “halı, kilim, yolluk” malları bakımından davacı lehine ek bir koruma sağlayacağından bahsedilmesi isabetli olmayacaktır. Zira “…” ibaresi orijinal bir kelime olmayıp “krallara layık, muhteşem, şahane” gibi anlamları bulunan bu sözcüğün, farklı mal ve hizmet sınıflarında da çok sayıda hak sahibi tarafından tescil başvurusuna konu edildiği yapılan basit bir araştırma ile dahi görülmüş olup kök bilirkişi rapor tarihi itibariyle 200’den fazla marka başvurusunun mevcut olduğu tespit edilmiştir. Hal böyleyken uyuşmazlığa konu mallar bakımından davacı yan markalarının bir tanınmışlığının mevcut olmadığı, dava konusu markanın tescilinin davacı yanın tanınmışlığından haksız yarar sağlama, tanınmışlığından faydalanma veya tanınmışlığından kaynaklı ayırt edici karakterini sulandırma gibi sonuçlar doğurmayacağı, dava konusu markanın davacı yan markasının reklam değeri ve piyasa gücünün azalması veya itibarının zarar görmesi sonuçlarını doğurabileceğine dair de dosyada hiçbir delilin mevcut olmadığı değerlendirilmiştir. Bu çerçevede her ne kadar dava konusu “… …” markasında, davacı yana ait “…” markası bütün olarak yer almakta ise de ve uyuşmazlık konusu mallar açısından “…” ibaresi, davalı vekilinin iddiaları aksine markanın bütününe herhangi bir ayırt edicilik sağlamadığından, taraf markaları arasında işaretsel anlamda bir benzerlik mevcut ise de, dava konusu markanın davacı yanın tanınmışlığı bulunan sektör ile bir ilişkisinin bulunmadığı, “…” kelimesinin uydurulmuş, yaratılmış, farazi bir sözcük olmadığından 3. kişilerce farklı mal ve hizmetlerde tercihinde de davacıya ait markalara şekli açıdan doğrudan yanaşmayan ve davacı ile ilgisiz bir sektörde başvuru konusu edilmiş dava konusu markanın, davacı yanın tanınmış markalarına zarar verecek sonuçlar doğurmayacağı değerlendirilmektedir.
Başka bir deyişle; davacı markalarının kapsamında 27. Sınıftaki davaya konu mallar yer almadığı gibi davacının spesifik olarak beyaz eşya sektöründeki bilinirliğinin, bu sektör ile doğrudan bağlantısı bulunmayan, işlev ve tüketici estetiği açısından daha ziyade ev mobilya ürünleri ile nispeten bağlantısal ilişkisi bulunan “halı, kilim, yolluk” gibi tekstil ürünlerine sirayet etmeyeceği, dava konusu markanın tescilinin davacı yanın ayırt edici karakterine zarar verebilecek ya da davacı yanın markasının tanınmışlığından kaynaklı bir imaj transferini mümkün kılacak sonuçlar doğurmayacağı, davalının tescil ettirmek istediği işaretin davacı yanın markasının kurumsal kimliğini doğrudan tehdit etmediği gibi davacı markalarının ayırt ediciliğini sulandırabilecek sonuçların doğmasına da sebebiyet vermeyeceğini, davacı yanın markaları ayırt edici güce sahip olmakla birlikte İngilizce somut anlamı haiz bir kelime olarak üçüncü kişilerce de farklı mal ve hizmetlerde tercih edilebilirliği bulunması nedeniyle orijinal, yaratılmış, soyut nitelikteki sözcük ya da işaretler kadar geniş bir korumadan yararlanmasının mümkün olmadığı, dolayısı ile tanınmışlık temelli bir tescil engelinin somut olayda mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; “www….-tr.com” alan adı, dava dışı ve fakat davacı şirketin bağlı bulunduğu şirketler grubu olan … Holding A.Ş. adına 02.01.2004 tarihinde alınmıştır. İlgili websitesi incelendiğinde, temel faaliyetlerin davacı yanın tescilli markaları kapsamındaki beyaz eşya ve elektronik eşyalara ilişkin olduğu görülmüştür. Bu durum ile ilgili olarak www….-tr.com alan adına ait arşiv kayıtları http://web.archive.org/web/*/www….‐tr.com adresi üzerinden incelenmiş olup siteye ait 2004 yılına dek tutulmuş kayıtların varlığı tespit edilmiştir. Site arşiv kayıtlarında da görüleceği üzere davacı yan ile ilişkili dava dışı şirketin www.regaltr.com alan adı üzerinden verdiği hizmetler, davacının temel faaliyet alanı olan beyaz eşya ürünlerinin satışına yönelik olup dava konusu markanın kapsamındaki mallardan tamamen farklı nitelikteki bu mal ve hizmetlerdeki faaliyetlerden ötürü, her ne kadar alan adı ile dava konusu marka arasında yine bir benzerlik mevcut ise de ilgili alan adından kaynaklı olarak davacı yanın üstün bir hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 8,50 TL vekalet harcı, 178,50 TL posta-tebligat masrafı, 4.000,00 TL bilirkişi ücretine esas olmak üzere toplam 4.305,60 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … Halı ve İplik Sanayi Anonim Şirketi tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Halı ve İplik Sanayi Anonim Şirketi’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekilinin ve davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, davalı şirket vekilinin yokluğunda HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.23/02/2022