Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/155 E. 2022/64 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/155 Esas – 2022/64
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/155 Esas
KARAR NO : 2022/64

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 13/06/2021
KARAR TARİHİ : 23/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 31/03/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 13/06/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının çatı markasının … markası olduğunu ve esas amacının “…” ibaresini tescil ettirmek olduğunu, davalı TPMK tarafından taraf markalarının esas unsuru noktasında hataya düşüldüğünü; … ve … markalarında ilk iki harfin farklı, fakat vurgunun olduğu “…” kısmının tamamen aynı olup, kulakta bıraktıkları ses ve telaffuzları nedeniyle fonetik olarak benzediği, “…” ibaresinin “…” ibaresinden türetilmesi ve beyaz arka plan üzerine siyah renkte, benzer yazı stilleriyle yazılmış olmaları nedeniyle de görsel olarak benzediğini, taraf markaları arasında 32 ve 33. sınıf bakımından aynılık olduğunun aşikâr olduğunu, uluslararası marka hukukunda “interdependence” (birbirine bağlılık) olarak tanımlanan yerleşik prensibin Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) … kararında, “mallar arasındaki daha az derecede benzerlik, markalar arasındaki daha yüksek derecede benzerlik ile dengelenebilir; tam tersi de geçerlidir” hükmü ile ortaya konduğunu (1 C-39/97 … Kabushiki Kaisha v Metro-Goldwyn-Mayer, Inc. [1998] ECR I-5507, para.17), karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken bir unsur olan ayırt ediciliğin öneminin ise; “mallar arasında az derecede bir benzerlik olsa dahi, markalar benzer ise ve önceki tarihli marka yüksek derecede ayırt edici ise, karıştırılma ihtimali mevcut olabilir” demek suretiyle belirtildiği (2 …, para.19), YİDK kararında ilana itiraz dilekçesinde mesnet gösterilen markalardan sadece 16 tane markanın dikkate alındığını, diğer 9 markanın ise dikkate alınmadığını, oysa, 2005 02904 numaralı ve 32 ve 33. sınıfta tescilli “…”, 2012/03619 numaralı ve 33. sınıfta tescilli “… xl”, 2014/43096 numaralı ve 32 ve 33. sınıfta tescilli “… sangrola” ibareli markaların halen korunmakta olduğunu, davacı markasıyla ayırt edilemeyecek derecede benzer “…” markasının tescil edilmesinin, mevcut markaların aynı işletmeden geldiği zannının uyanmasına, işletmelerin birbirinden ayırt edilmesinin güçleşmesine neden olduğunu, tütün ve alkollü içeceklerin aynı raflarda özel bir bölümde satışı kanunen zorunlu olduğundan, taraf markalarının aynı satış noktalarında, aynı raflarda, yan yana ve aynı cinsteki mallar üzerinde kullanılması sebebiyle karışıklığa meydan vereceğini, başvuru markasının davacının marka serisinde yer alan markalardan bir tanesi olarak algılanabileceğini, taraf markalarının hitap ettiği tüketici kitlesinin bilinçli tüketiciler olmadığını, 2004 yılında kurulan davacının 2011’den itibaren, yaklaşık 180 ülkede ticari faaliyetleri, 80 ülkede bölge ofisleri bulunan alkollü içki üreticisi …’nun şemsiyesi altına girdiğini, distribütör ve satış ekipleriyle birlikte 2.000’den fazla çalışanıyla Türkiye’nin en büyük şirketlerinden birisi haline geldiğini, 17 fabrikada ve 4 küçük işletme tesisinde üretim yaptığını, 40’tan fazla ülkeye içki ihracatı gerçekleştirdiğini, davacının … markasının 20.04.2010 tarih 2010-G-94241 sayılı tanınmış marka kararı alınarak tanınmış marka siciline kaydedildiğini, Dünyanın en prestijli şarap kuruluşu olan …sertifikasına sahip olduğunu, dünyanın en prestijli şarap yarışmalarında kurulduğundan bu yana 70’ten fazla ödül aldığını, davacının … markasının tanınmışlığı yanında her bir seri markayı da uluslararası alanda tanınır hale getirmiş olduğundan “… …” nin ve “…” esas unsurlu markaların tanınmış kabul edilmesi gerektiğini, “…” markasını satın aldığını zannederek “…” markasını satın alan tüketicinin, ürünü kalitesiz bulursa, sorunun müvekkil markasından kaynaklandığını zannederek, markaya olan güvenini kaybedeceğini ve … Alkol ürünlerini tekrar satın almaktan vazgeçebileceğini, davacı markasının adına ve itibarına büyük ölçüde zarar verileceğini, davalı şirketin iyi niyetli olmadığını beyan ederek; … sayılı YİDK Kararının iptali ve tescili halinde … sayılı “…” ibareli başvuru markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 23/06/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu edilen marka başvurusu ile davacıya ait markalar arasında bütüncül olarak değerlendirmede anlam, şekil, fonetik ve bıraktıkları genel izlenim (toplu intiba) yönünden benzerlik olmadığını, orta düzeydeki tüketici tarafından karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, davalı markasının son derece sade bir yazı karakterine sahip, şekil ve renk unsuru almaksızın oluşturulmuş standart harflerle ve siyah renkte dizayn edilmiş bir işaret olup, davacı markalarının yazı karakteri ve kullanılan şekil itibariyle farklılık arz ettiğini, başvuru markasının “…” ibaresi temel alınarak oluşturulmuş ve marka içerisinde tek başına herhangi bir unsurun ön plana çıkartılmadığı bu tür bir kullanım biçiminde, tüketicinin bu markayı, davacı yan markaları ile ilişkilendirme eğiliminde bulunmayacağını, markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki esas olduğundan, markalar arasında karşılaştırma yapılırken, markaların bölümlere, hecelere veya harflere ayırarak inceleme yapılmasının bütünlük ilkesine aykırı olacağını, başvuru konusu marka davacı markalarına benzer olmadığından, tanınmışlık iddiasının huzurdaki davaya etkili olmadığını, SMK’nın 6/4 maddesi kapsamında bir başvurunun itiraz üzerine reddedilebilmesi için, Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesi bağlamında tanınmış markanın aynı ve benzer olması ve ayrıca mal ve hizmetlerin de aynı veya benzer olması şartlarının birlikte varlığının gerektiğini, SMK’nın 6/5 maddesinde zikredilen olasılıklardan birinin ortaya çıkma riskinin varlığını ispatlayacak bir delil bulunmadığını, başvurunun yasada öngörülen amacına ve kendisinden beklenen iktisadi işlevlerine aykırı amaçlarla yapılmış kötü niyetli bir tescil başvurusu olduğu yönünde yeterli kanıt sunulmadığını beyan ederek; davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … İçecek Pazarlama Anonim Şirketi, davaya yasal süre içerisinde cevap dilekçesi ibraz etmediğinden 6100 sayılı HMK m.128 hükmü uyarınca dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmıştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “… ibareli markalar arasında ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalının kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “…” ibaresinin 32 ve 33. sınıfta yer alan “32/Biralar; bira yapımında kullanılan preparatlar. Maden suları, kaynak suları, sofra suları, sodalar. Sebze ve meyve suları, bunların konsantreleri ve özleri, meşrubatlar. Enerji içecekleri (alkolsüz); proteinle zenginleştirilmiş sporcu içecekleri. 33/Alkollü içecekler (biralar hariç): Şaraplar, rakılar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller.” mallarının tescili amacıyla 01.06.2020 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.06.2020 tarih ve 350 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 07.08.2020 tarihinde 2005/25411, 2005/25412, 2005/25413, 2006/44862, 2008/07522, 2008/39535, 2009/49702, 2009/49703, 2009/49705, 2009/49708, 2009/49711, 2009/52373, 2009/52378, 2015/30302, 2015/30307, 2017/20621 sayılı markalarını mesnet göstererek SMK m.6/1, m.6/4, m.6/5 ve m.6/9 hükümleri bağlamında itirazda bulunduğu, davalı şirketin 02.10.2020 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi sunduğu, Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 31.12.2020 tarihli kararı ile 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 18 inci maddesine dayanılarak yapılan itirazın incelenmesi sonucunda haklı bulunmayarak reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı tarafından 19.02.2021 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şirketin bu itiraza karşı 07.03.2021 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi sunduğu, karara yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile; itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 10.05.2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 22.12.2021 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ile tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; Dava konusu … sayılı başvuru markasının tescil edildiği “32/Biralar; bira yapımında kullanılan preparatlar. Maden suları, kaynak suları, sofra suları, sodalar. Sebze ve meyve suları, bunların konsantreleri ve özleri, meşrubatlar. Enerji içecekleri (alkolsüz); proteinle zenginleştirilmiş sporcu içecekleri” ve “33/Alkollü içecekler (biralar hariç): Şaraplar, rakılar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller” mallarının, davacının halen korunmakta olan 2005/02904, 2005/25411, 2005/25412, 2005/25413, 2009/49708, 2009/49711, 2012/03619, 2014/43096 ve 2017/20621 sayılı markalarının kapsamında olan AYNI/AYNI TÜR mal niteliği taşıdığı görülmektedir.
Uyuşmazlığa konu alkollü ve alkolsüz içecekler; ekonomik değeri çok yüksek olmayan, günlük tüketime yönelik, düzenli alınan, bir anda satın alınabilen ve satın alınma anında yüksek dikkat düzeyi gerektirmeyen, aynı satış noktalarında ve yanyana raflarda pazarlanan, her cins, eğitim, sosyal ve gelir durumundan ortalama dikkat ve özeni haiz nihai tüketiciye hitap eden mallardır.
Dava konusu … sayılı marka; “…” kelimesinden ibaret olup, ayırt edici, asli ve baskın unsur; “…” ibaresidir.
Davacıya ait itiraza/hükümsüzlüğe mesnet olup dava konusu marka kapsamında yer alan emtialar ile aynı/benzer olduğu tespit edilen markalar incelendiğinde; “…”, “Şekil+…+…”, “Şekil+…+…”, “Şekil+…+…”, “… Sangria”, “… Sıcak Şarap”, “… XL”, “… …”, “… Sıcak Şarap” ibarelerinden oluştukları, davacının müstakil “…” unsurlu markası bulunduğu gibi, bu kelimenin önüne veya sonrasına ekli kelime ve şekil unsurlarından mürekkep karma markaları da bulunmaktadır. Davacı markalarında yer alan “…” ibaresi, davacı markalarının çatı markası olduğundan, davacının “…” lı markalarında, markaların esas unsurlarının “…” ibaresi ile birlikte yer alan şekil unsurunun bütünü olduğu, her halde davacının salt “…” ibareli kelime markası da bulunduğundan, davacı markalarının esaslı unsurlarından birinin “…” ibaresi olduğu sabittir.
Taraf markaları bütün olarak karşılaştırıldığında; davacı markalarında yer alan “…” ibaresi ile dava konusu marka arasında yer alan “…” markası arasında, davaya konu emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici nezdinde ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi oluşturacak derecede bir benzerlik bulunup bulunmadığı hususunun irdelenmesi gerektiği, davacı markalarında yer alan “…” kelimesinin haftanın yedi gününden biri olduğu, her ne kadar bu kelime davaya konu emtiaları doğrudan tanımlamasa bile ülkemizde herkes tarafından kullanılan ve “gün” ifade eden bir sözcük olması nedeniyle davaya konu emtialar bakımından ayırt ediciliği düşük zayıf karakterli bir marka olarak kabul edilmesi gerektiği, ayrıca söz konusu ibarenin ticari hayatta sektör fark etmeksizin herkes tarafından yaygın olarak kullanılan bir ibare olduğu, bununla birlikte; dava konusu markayı oluşturan “…” kelimesinin bilinen bir anlamı olmadığı, “…” kelimesinden bulunan “…-” ve “…-…” gibi günlerde bulunan “-TESİ” eklerinin kaynaştırılmasıyla oluşturulmuş fantazi bir sözcük olduğu, bu nedenle ortalama tüketici kesiminin söz konusu ibareyi anlamsız ve türetilmiş bir sözcük olarak algılayacağı, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 12.10.2020 tarih 2020/92 E 2020/3984 K sayılı kararında belirtildiği üzere; zayıf markaların koruma kapsamı değerlendirilirken iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile dahi bertaraf edilebileceğinin göz önüne alınması gerektiği, bu hale göre, davacıya ait önceki tarihli “…” markalarını gören, işiten, bu markalı emtialardan yararlanan makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu “…” markasını aynı/aynı tür emtialar üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, davaya konu emtialardan faydalanmak için ayıracağı sınırlı süre içerisinde, bu markayı davacıya ait markalardan farklı bir marka olarak hemen algılayabileceği gibi marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı da kurmayacağı, bu nedenle karşılaştırılan markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; Davacı tarafından … markasının 20.04.2010 tarih 2010-G-94241 sayılı tanınmış marka kararı alınarak tanınmış marka siciline kaydedildiği, davacının … markasının tanınmışlığı yanında her bir seri markayı da uluslararası alanda tanınır hale getirmiş olduğundan “… …” nin ve “…” esas unsurlu markaların tanınmış kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Davalı Kurumun websitesine göre davacının T/02531 sayı ile Özel Korunan Markalar Siciline kaydedilen markası … ibarelidir.
Bununla birlikte; dosya münderecatında, davacının itiraz veya dava aşamasında, davaya konu … ibareli marka başvurusunun tarihi 01.06.2020 itibariyle, davacının “…” veya “… …” ibareli markalarının tanınmışlık düzeyine işaret eden, bu markaların parasal değerine, herhangi bir kamuoyu yoklaması, anket vb. araştırmaya, markanın tescil edildiği ve kullanıldığı coğrafi alanın genişliğine, markanın tanıtımı için yoğun ve yaygın yıllık reklam ve promosyon çalışmalarına ilişkin görsel, reklam, broşür gazete ilanı vb harcama yapıldığına veya harcamaların tutarına, davacının “…” veya “… …” markalı malların yıllık satış miktarlarına ve yaklaşık pazar payını belirlemeye imkan verecek başkaca bir delile, varsa markanın aldığı ödüllere, markanın tanınmışlığından dolayı üçüncü kişilerce markayı sahiplenme, taklit ve tecavüz eylemlerinin varlığı ve yoğunluğu kriterinin gerçekleştiğine dair delile rastlanmamıştır. Bu sebeple, davacının “…” veya “… …” markasının davaya konu marka başvuru tarihi itibarıyla ilgili sektördekilerce refleks halinde müdahaleye ihtiyaç duymadan hatırlanan tanınmış bir marka olduğu ve bu sebeple başvuru markasının tescili ve kullanımı halinde; potansiyel alıcılarının başvuru markası ile davacının … markası arasında bağlantı kuracağı/ilişkilendireceği, bu bağlantının yaratacağı olumlu izlenim ve çağrışımla satın alma tercihlerine yön vereceği ve davacı markalarının temsil ettiği imaj ve güvenin davalı markasına transferiyle haksız menfaat sağlanacağı; alıcıların davalı markasını taşıyan mallarda beklediği kaliteyi bulamaması halinde ise olumsuz düşünce ve algısını davacı markalarına mal edeceği, bu markaların çekim gücünün/ayırt edici gücü ve etkileme alanının zayıflaması, sıradanlaşması, itibar veya ayırt edici niteliğine zarar verilmesi hallerinden birinin gerçekleşebileceği sonucuna ulaşmak mümkün görülmemiştir. Ayrıca; “…” ve “…” ibareleri arasında işaret benzerliği de bulunmamaktadır. Bu nedenle somut olayda SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü koşullarının gerçekleşme ihtimalinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza/hükümsüzlüğe mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 21,40 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL peşin harç, 59,30 TL başvurma harcı, 28,50 TL vekalet harcı, 115,50 TL posta-tebligat masrafı, 1.750,00 TL bilirkişi ücretine esas olmak üzere toplam 2.012,60 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … İçecek Pazarlama Anonim Şirketi tarafından yapılan 28,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … İçecek Pazarlama Anonim Şirketi’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekilinin, davalı kurum vekilinin ve davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.23/02/2022