Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/83 E. 2021/321 K. 01.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/83 Esas – 2021/321
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/83 Esas
KARAR NO : 2021/321

DAVA : Marka Hakkının İhlâli / Haksız Rekabet
KARŞI DAVA : Haksız Rekabet / Asli Olarak; Markanın Devri, Fer’i Olarak; Markanın Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 17/03/2020
KARŞI DAVA TARİHİ : 26/06/2020
KARAR TARİHİ : 01/09/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/09/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan; Dava: Marka Hakkının İhlali / Haksız Rekabet, Karşı Dava: Haksız Rekabet / Asli Olarak; Markanın Devri, Fer’i Olarak; Markanın Hükümsüzlüğü karşılıklı davalarının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı-Karşı Davalı … SAVUNMA SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ vekili 17/03/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin savunma sanayi alanında faaliyet gösteren, Antalya Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde kayıtlı, 2010 yılından beri şirket yetkilisi … adına tescilli ve 14/02/2020 tarihi itibariyle müvekkili adına devri gerçekleşmiş bir markası ve logosu bulunan şirket olduğunu, müvekkilinin kullandığı şekliyle logosunun “Şekil+…” biçiminde olduğunu, davalının 2019 yılı Temmuz ayından bu yana Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde kayıtlı olarak müvekkili firma ile aynı faaliyet alanında, aynı isimle kurulduğunu, müvekkili ile aynı sektörde faaliyet gösteren bu firmanın web sitesinde müvekkili adına tescilli şirketin işaretini kullandığının tespit edildiğini, davalı firma yetkilisinin bu isimle fuar ve pazarlara katıldığını, müvekkili ile çalışan pek çok kişi ve firmayı da bu isimle yanılttığını, müvekkilinin uzun yıllar birlikte çalıştığı müşterilerinin, davalı firmasını, müvekkili firmasının Ankara şubesi zannettiklerini, davalı firma web sitesinin kurulu olduğu alan adı bir müddet müvekkili adına kayıtlı iken, bir fırsat içerisinde davalı eline geçtiğini ve halen bu firmanın kullandığını, bu web adresinin “http://www…..com/” şeklinde olduğunu, müvekkili firmanın web adresinin www…..com olup, ayırt edilmesi güç olup, karışıklığa mahal verdiğini, müvekkilinin pek çok müşterisinin de müvekkilini arayıp Ankara temsilciliğinin hayırlı olmasını dilediğini, oysa ki; gerçekte böyle bir teşkilatlanmanın müvekkili açısından mevcut olmadığını, kötü niyetli olarak bu tecavüzü lehine kullanan firmaya … yevmiye numaralı ihtarnamesiyle tecavüzün önlenmesi talepli bir ihtarname gönderildiğini, ancak ihlal eylemlerinin son bulmadığını, davalı firmanın, 2010 yılından bu yana müvekkili şirket ve yetkilisi tarafından 13.sınıfta kullanılan marka ve işareti; gerek internet sitesinde, gerek basılı kağıt ve envanterde hiç çekinmeden fuar ve pazarlarda kullandığını, müvekkilinin tescilli markası ile iş alan ve haksız gelir elde eden davalının, müvekkilinin kazancına mani olduğunu, maddi zarara uğramasına sebep olduğunu, davalının faaliyete başladığı tarihten bu yana elde ettiği ticari kazancının müvekkilinin zararı olarak hesaplanması gerektiğini, müvekkilinin, Makine Kimya Endüstrisi Ukrayna ve Umman temsilcisi olduğunu, davalı firmanın Milli Savunma Bakanlığı’na ulaşan bir takım taleplerinin müvekkil firmadan gelmiş gibi işlem gördüğünü, müvekkil firmanın beklediği gizli ve önemli pek çok belgenin Milli Savunma Bakanlığı ve Makine Kimya Endüstrisi tarafından davalı firma e-postalarına gönderildiğinin tespit edildiğini, bu nedenle ilgili kurumların müvekkili şirkete karşı şüpheli bir yaklaşım sergilediklerini, müvekkili firmanın güvenilirliğinin davalının tecavüz eylemleriyle zedelendiğini, müvekkilinin bu hususu Aralık 2019 tarihi itibariyle öğrendiğini ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunduğunu, suç duyurusunda bulunulmasını müteakip davalının noter kanalıyla ihtar edilmesine rağmen eylemlerini durdurmayıp bahsi geçen kurumlara yetki taleplerinde bulunduklarının haricen öğrenildiğini, 07/02/2020 tarihinde Kenya Savunma Bakanlığı ile müvekkili firma arasında geçen sözleşme öncesi aşamada, Kenya Savunma Bakanlığı’nın teklifinin, davalı firmanın adresine gönderildiğini, davalı eylemlerinin iltibasa neden olduğunun somut bir örneğinin de bu durum olduğunu belirterek; öncelikle, müvekkili ile aynı isimli şirketin, isim ve logosunun kullanıldığı web sitesinin ve alan adının kullanımının durdurulması, kapatılması, davalı firmanın kurulu olduğu adres ve depolarında, aynı isim ve logo ile satışa sunulan her türlü envanter, basılı kağıt, reklam vb belgelerin toplanması, el konması, davalı tarafından “…” ismiyle ve logosuyla satışa sunulan her türlü malın toplatılması ve el konması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yargılamanın sonunda ise, davalının, müvekkilinin usulünce tescilli “…” markası ile açıkça iltibas yaratacak şekilde “…” ibaresini ve logosunu, tanıtma vasıtası ve marka olarak kullanmak ve buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak suretiyle vaki davalı fiillerinin haksız olduğunun tespitine, müvekkili ile vaki haksız rekabet eylemlerinin men’ine, davalının 13.sınıfa giren; ateşli, havalı, yaylı silahlar ile bunlara ait kılıf ve askı kayışları, ağır silahlar, havanlar, roketler, havai fişekler, kişisel kullanım için koruyucu gazlar ve benzeri emtialarında müvekkiline ait “…” marka ve logosunu, dava edilen şekliyle kullanmak suretiyle müvekkilinin haklı olarak kullandığı ve tanıttığı, ayrıca marka olarak tescilini yaptırdığı markasına davalı tarafından yapılan tecavüzlerin ref ve men’ine, davalının, müvekkili aleyhine yaptığı haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını teminen; davalının yukarıda belirtilen kullanımların tamamının önlenmesine, müvekkili markası ve her türlü tanıtma vasıtaları ile haksız rekabet teşkil eden “…” ibaresinin ve logosunun, tanıtma vasıtalarının, ürün ambalajlarının, levha, afiş, cd ve benzeri emtianın bulundukları her yerden toplatılmasını ve kaldırılmasını, “…” markalı tanıtma vasıtalarını, dava konusu edilen haliyle veya cüzi değişiklikler ile de olsa ihtiva eden her cins ve ticari evrakın ve sair basılı maddeler ile tanıtma vasıtalarının, ürün ambalajlarının, CD vs emtianın bulundukları her yerden toplatılmasını ve imha edilmesini, davalının web sayfalarından, e-ticaret sitelerinden ve başkaca ürünlerinin tanıtımlarının yapıldığı internet sitelerinden ürün örnekleri ile tanıtım fotolarının kaldırılmasını, “…” ibareli ve logolu havi ürünlerin internet satışı dahil olmak üzere her nevi satışının önlenmesini, davalının müvekkiline ait “…” markasını ve logosunu bilerek ve ısrarla kullandığı gerçeği karşısında, müvekkilinin uzun emeklerle tanıttığı markalarının itibarına verdiği zarar gerçeği de göz önüne alınarak 50.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini, davalının haksız rekabeti nedeniyle müvekkilinin yoksun kaldığı ticari kazancın şimdilik bilirkişice tespit edilmesini ve tespit edilecek rakam esas olmak üzere, şimdilik 6.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini, davalı firmanın ticaret unvanının özünü teşkil eden “…” ibaresinin ticaret sicilinden silinmesini, web sitesi alan adının müvekkiline devrini, devir işlemini gerçekleştirmek için müvekkiline yetki verilmesini talep etmiştir.
CEVAP – KARŞI DAVA:
Davalı-Karşı Davacı … … SAVUNMA SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ vekili 26/06/2020 havale tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin kurucusu ve müdürü ….’ın 2009 yılından bu yana savunma sanayi alanında faaliyet gösterdiğini, kendisinin halen Birleşik Krallık’ta tescilli bulunan … Holding şirketler grubu kapsamında,….Ltd isimli şirketi 31/07/2009 tarihinde Birleşik Krallık kanunları uyarınca ticaret siciline kaydettirdiğini, … Ltd isimli şirketi ise 05/08/2009 tarihinde Birleşik Krallık kanunları uyarınca aynı sicile kaydettirdiğini, Birleşik Krallık kanunlarından … Act 1968 to 1988 uyarınca savunma sanayi alanında faaliyet göstermek için ilgili makamlara 05/10/2009 tarihinde dava konusu marka ve logo ile birlikte gerekli kayıt başvurusunu yaptığını, anılan şirketlerin faaliyetleri kapsamında, 2009 yılından bu yana, dava konusu ticari unvan ve logo ile farklı ülkelerin resmi kurum ve kuruluşları ile özel kişilerle örnekleri ekte sunulmuş yazışmaların yapıldığını, idari makamlardan izinlerin alındığını, müvekkili şirketin parçası olduğu şirketler grubunun Türkiye’deki faaliyetleri kapsamında ise, müvekkili şirket yetkilisi ….ın, … Makine İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi (kısaca; …) ile UTS-15 model tüfek satışına ilişkin ticari ilişkiler geliştirdiğini, bahse konu ticari ilişkilerin 2009 yılında başladığını, 2010 yılının son aylarında önemli ölçüde azaldığını ve nihayet 2012 yılında taraflar arasındaki uyuşmazlık neticesinde sona erdiğini, bu sürece ilişkin, dava konusu marka ve logoyu da içeren UTS-15 model tüfeğe ilişkin promosyon dokümanı ile müvekkili şirket … Ltd/… … Ltd tarafından yapılan yazışmaların ekte olduğunu, ilgili projeden sonra fiziken Türkiye’de bulunmasa dahi … ve şirketlerinin Türkiye’deki faaliyetlerinin devam ettiğini, ilgili şirketin ticari sicil kayıtları incelendiğinde; davacı şirket yetkilisi …’ın (Türk vatandaşlığı iktisabından önce …) 11/01/2011 tarihinde …’ın hisselerinin bir kısmını iktisap ettiği, 21/10/2011 tarihinde ise şirket yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmaya başladığının görüleceğini, bunun yanında, davacı şirketin bu husustaki faaliyetleri incelendiğinde; davacının dava dilekçesinde belirttiğinin aksine 08/01/2015 tarihinde kurulduğunu, dava konusu logonun tescili için 29/01/2010 tarihinde, dava dışı kişilerce başvuruda bulunulduğunu, mezkur markanın 16/09/2013 tarihinde …’a devredildiğini, davacının ise bu markayı 12/02/2020 tarihinde devraldığının kamuya açık kaynaklardan yapılan araştırma ile öğrenildiğini, davaya konu logonun … tarafından Birleşik Krallık’ta tasarlatıldığını, tasarımın kullanılmaya başladığını gösterir dijital belge çıktısı ile tasarım dönemine ilişkin yazışmalar ve dosya oluşturma tarihini gösterir ekran fotoğrafının ekte sunulduğunu, dava konusu edilen logonun 10/07/2009 tarihinden beri müvekkili şirket yetkilisi … tarafından kullanıldığını, dolayısıyla, TÜRKPATENT nezdinde “Şekil+…” ismiyle 18/03/2011 tarihinde tescil edilip önce …’a, sonrasında davacı şirkete devredilen dava konusu logonun tasarımının, belirtilen tarihlerden uzun süre önce müvekkili şirket yetkilisi … tarafından yaptırılıp tasarım tarihinden itibaren aralıksız olarak kullanıldığını, dava konusu yapılan “www…..com” ibareli alan adının, müvekkilinin yukarıda belirtilen faaliyetleri kapsamında, 08/07/2009 tarihinden bu yana kullanıldığını, bahse konu alan adının, davacı şirket henüz kurulmamışken satın alındığını, anılan tarihten bu yana aralıksız bir şekilde kullanıldığını, yine “…” markası ile bağlantılı diğer bir çok alan adı da halen müvekkili tarafından iktisap edildiğini, dava konusu uyuşmazlık kapsamında; 6102 sayılı Kanunun 5/A maddesinde hüküm altına alınan dava şartı arabuluculuk prosedürünün usulüne uygun olarak tamamlanmadığını, davacının 30/01/2020 tarihinde dava şartı arabuluculuk başvurusu yapmış olmakla birlikte, anılan tarihte dava konusu markanın sahibinin davacı değil, … olduğunu, bu sebeple, bahse konu arabuluculuk sürecinin ehliyet yönünden hukuka aykırı olduğunu, davanın usulden reddine karar verilmesinin gerektiğini, dava konusu ticaret unvanını ve logoyu hukuka aykırı olarak tescil eden ve kullananın davacı şirket olduğunu, davacı şirket iddialarının soyut nitelikte olup delillendirilmediğini, davacının davasına mesnet gösterdiği markanın kötü niyetli olarak tescil edildiğini, SMK m.6/1, m.6/3 ve m.6/6 hükmü uyarınca da davacı markasının hükümsüzlüğü koşulunun oluştuğunu, bu hususların yanında, müvekkili ile davacı-karşı davalı yetkilisi … arasında geçmiş dönemde yaşanan ticari ilişkilerin de göz önünde bulundurularak, 6769 sayılı SMK m.10 hükmü uyarınca markanın müvekkiline devredilmesi gerektiğini, bunun mümkün olmaması halinde; dava konusu markanın hükümsüz kılınması gerektiğini belirterek; öncelikle, davacı-karşı davalının, müvekkili şirketin isim ve logosunu kullanmaktan men’ine, isim ve logonun kullanıldığı web sitesinin kullanımının durdurulmasına, davacı-karşı davalının mukim olduğu adres ve depolarında, aynı isim ve logo ile satışa sunulan her türlü envanter, basılı kağıt, broşür, reklam ve sair belgelerin ihtiyati tedbir hükmü olarak toplanmasına, yargılamanın sonucunda ise, davacı-karşı davalı tarafından haksız ikame edilen davanın reddine, karşı davanın kabulü ile; davacı-karşı davalının … sayılı markayı kullanmasının haksız ve kötü niyetli olduğunun tespitine, davacı-karşı davalının haksız rekabet teşkil eden vaki eylemlerinin men ve ref’ine, … sayılı markanın öncelikle müvekkiline devrine, bunun mümkün olmaması halinde, bu markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davacı-karşı davalı tarafından kullanılan “www…..com” alan adı, “…@gmail.com” e-posta adresinin kullanılmasının önlenmesine, alan adı ve e-posta adresinin müvekkiline devrine, devir için taraflarına yetki verilmesine, davacı-karşı davalı firmanın ticaret unvanında yer alan “…” ibaresinin ticaret sicilinden silinmesine, karar verilmesini talep etmiştir.
KARŞI DAVAYA CEVAP:
Davacı-Karşı Davalı … SAVUNMA SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ vekili 15/07/2020 tarihli replik ve karşı davaya cevap dilekçesinde özetle; Davalının-karşı davacının Türkiye’de faaliyetlerinin bulunmadığını, karşı davaya konu ettiği tanıtma vasıtasını ve logoyu kullanmadığını ve sahiplenmediğini, Birleşik Krallık’taki şirketlerinin dahi aktif faaliyetlerine dair dava dosyasına delil sunulmadığını, nitekim bu şirketlerin ya iflas ettiğini ya da devlet tarafından tedbir konularak kapatıldığını, davalının-karşı davacının basiretli tacir olarak sahibi olduğunu iddia ettiği işareti/tanıtma vasıtasını korumak için gerekli önlemleri almadığını, davacının-karşı davalının ise Türkiye’de aralıksız ve aktif olarak kullandığı marka ve logosunun tescil başvurusunu usulüne uygun olarak yaptığını, Paris Sözleşmesi’nin 6. Maddesinde, markaların başvuru ve tescil koşullarının her bir Birlik ülkesinin yerel yasaları ve mevzuatlarıyla belirleneceğini, davalı-karşı davacının Birleşik Krallık’ta tescilli olduğunu iddia ettiği markalarına ilişkin olarak tescil belgelerini sunamadığını, davalı-karşı davacının … Ltd. Şti.nin dava konusu logoyu kullanmakta olduğunu bilmesi durumunda yasal ortaklığı dahi bulunmadığı halde bu logoyu koruma yükümlülüğünü yerine getirmemiş olmasının davalı-karşı davacının kötü niyetinin tezahürü olduğunu, karşı davanın arabuluculuk yoluna başvurulmadan açıldığı için usulen reddinin gerektiğini ve yukarıda sayılan nedenlerle karşı davadaki taleplerin esastan da reddinin gerektiğini savunmuştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava; marka hakkının ihlali ve haksız rekabet iddialarından kaynaklı hukuki korunma istemlerine yönelikken, karşı dava; haksız rekabet, asli olarak; markanın devri, fer’i olarak; markanın hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın;
ASIL DAVA; Davalı-k.davacının, davacı-k.davalıya ait … sayılı marka haklarına tecavüz oluşturan eylemlerinin bulunup bulunmadığı, varsa bu eylemlerin aynı zamanda haksız rekabet teşkil edip etmediği, bunlara bağlı olarak; davalı-k.davacı eylemlerinin haksızlığının tespiti, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturan eylemlerin men’i, ref’i, maddi ve manevi tazminat, davalı-k.davacının ticaret unvanında bulunan “…” ibaresinin ticaret unvanından terkini, davalı-k.davacıya ait alan adının davacı-k.davalıya devri istemlerinin yerinde olup olmadığı,
KARŞI DAVA; Davacı-k.davalıya ait … sayılı markanın kötü niyetli olarak tescil edilip edilmediği, “…+Logo” ibareli marka üzerinde davacı-k.davalının gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, SMK m.10 hükmü kapsamında … sayılı markanın davalı-k.davacıya devrinin gerekip gerekmediği, bunun mümkün olmaması halinde söz konusu markanın hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği, markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından hak düşürücü sürenin geçip geçmediği, davacı-k.davalı eylemlerinin haksız rekabet teşkil edip etmediği, sessiz kalma yolu ile hak kaybı koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği, buna bağlı olarak; haksız rekabetin men’i ve ref’i, alan adı ve e posta adresinin davalı-karşı davacıya devri, davacı-k.davalının ticaret unvanında yer alan “…” ibaresinin ticaret unvanından terkini istemlerinin yerinde olup olmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin kök ve ek rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Tarafların iddia ve savunmaları, ibraz edilen deliller, celp edilen evrak, maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi kök ve ek raporları ile tüm dosya kapsamına göre;
Davalı-karşı davacı şirket yetkilisi … tarafından Birleşik Krallık’ta kurulmuş … Holding Ltd., … … Ltd., … Ltd., … Avation Ltd., … Invest Ltd., … Medical Ltd., şirketlere ilişkin ticaret sicil sertifikalarının örnekleri incelendiğinde; söz konusu belgelerde şirketlerin hangi tarihte, kim(ler) tarafından kurulduğuna dair bilgi yer almamakta ve belgelerin imzalı/mühürlü olmadığı görülmektedir.
Birleşik Krallık’ta kurulu … … Ltd. şirketinin 31.07.2009 tarihli ticaret sicil sertifikası örneği incelendiğinde; söz konusu şirket 31.07.2009 tarihinde Birleşik Krallık’ta kurulmuştır ve şirket yetkilisi …’dır.
Birleşik Krallık’ta kurulu … Ltd. şirketinin 05.08.2009 tarihli ticaret sicil sertifikası örneği incelendiğinde; söz konusu şirket 05.08.2009 tarihinde Birleşik Krallık’ta kurulmuştır ve şirket yetkilisi …’dır.
… … Ltd. yetkilisi … tarafından Birleşik Krallık makamlarına yapılmış olan bir başvuru yazısının ve ilgili makamların cevabi yazısının örnekleri incelendiğinde; başvuru yazısının dava konusu olan “Şekil+…” logosunu ihtiva eden bir antetli kağıt ile yapıldığı, tarihinin 20.08.2009 olduğu, cevabi yazının tarihinin de 18.09.2009 olduğu görülmektedir.
… Ltd./… … Ltd.’nin 2009 yılında, … Ltd. Şti.nin UTS-15 markalı tüfekleriyle ilgili muhtelif kişi ve kuruluşlarla yapmış olduğu yazışmaların ve tanıtım materyallerinin örnekleri incelendiğinde; … Ltd. Şti. ve … … Ltd. arasında 2009-2010 tarihlerinde bir ticari ilişki kurulmuş olduğu ve bu ticari faaliyet kapsamında üçüncü kişilerle yapılan yazışmalarda da … … Ltd.’nin dava konusu olan “Şekil+…” logosunu kullandığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu logonun davalı tarafından tasarlandığına dair 2 adet ekran görüntüsü ve 2 adet e-posta çıktısı incelendiğinde; logo görüntüsünü ihtiva eden bilgisayar dosyasının 02.05.2019 tarihinde yaratıldığı, 10.07.2009 tarihinde değiştirildiği görülmektedir. Diğer ekran görüntüsünden ve e-posta yazışmalarından, “….” isimli kuruluş tarafından “2009’dan itibaren yaptırılan …. Ltd. tarafından oluşturulan proje dosyalarının bulunduğu ve ekran görüntüsünün gönderildiği” anlaşılıyor ise de, ekran görüntülerinde yer alan dosyaların içeriği çok küçük olduklarından anlaşılamamaktadır. Sadece, 2008-2009 tarihlerinde oluşturuldukları görülmektedir.
Dava dosyasına celb edilen TÜRKPATENT kayıtlarından, dava konusu … sayılı markanın 10.07.2015 tarihinde “… tarafından davacı-karşı davalı “… Savunma San. ve Tic. A.Ş.”ye devredildiği anlaşılmaktadır.
Tarafların ve dava dışı … şirketinin ticari sicil kayıt bilgileri incelendiğinde; Antalya Ticaret Sicili’nin 87460 numarasında kayıtlı … Savunma Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin 08.01.2015 tarihinde kurulduğu, tam ticaret unvanının “… Savunma Sanayi ve Ticaret A.Ş.” olduğu, tek kurucu ortağının … olduğu, aynı şahsın şirketi temsile yetkili olduğu, şirketin iştigal alanının özetle “savunma sanayi” olduğu anlaşılmıştır.
Ayrıca, Antalya Ticaret Sicili’nin 49714 numarasına kayıtlı … Makine İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin 03.08.2006 tarihinde kurulduğu, …’un 12.01.2011 tarihinde yapılan hisse devir sözleşmesi ile şirkete %20 oranında ortak olduğu ve (diğer iki ortak ile beraber-münferiden) şirket müdürü olarak atandığı, 23.05.2012 tarihinde …’un müdürlük yetkisinin iptal edildiği, 03.10.2012 tarihinde şirketteki hisselerinin tamamını devrederek ortaklıktan çıktığı, 14.05.2015 tarihli birleşme sözleşmesi ile de şirketin Van Ticaret Siciline kayıtlı … Savunma Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye bütün aktif ve pasifleri devredilerek sicilden terkin edildiği anlaşılmıştır.
Ankara Ticaret Sicili’nin 435davalı firmanın 25.07.2019 tarihinde 435542 sicil no. ile kurulduğu, 435542 numarasına kayıtlı “… … Savunma Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.”nin 25.07.2019 tarihinde kurulduğu, faaliyet alanının özetle “savunma sanayi” olduğu, tek kurucu ortağının …-… olduğu, adı geçen şahsın kuruluş tarihinden itibaren 10 yıl süre ile şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındığı anlaşılmıştır.
Davalı-karşı davacı vekili, davacı-karşı davalıya ait … sayılı markanın ilk olarak kendisine devrini, bunun mümkün olmaması halinde ise söz konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-karşı davacı vekilinin söz konusu talebi terditli bir istem olup, ilk olarak; dava konusu markanın davalı-karşı davacıya devredilmesinin gerekip gerekmediği hususunun incelenmesi gerekmekte olup, bu istemin yerinde görülmemesi halinde, bu kez dava konusu markanın hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığının incelenmesi gerekmektedir.
Markanın devri 6769 sayılı SMK m.10 hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre; marka sahibinin izni olmadan, markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin ticari vekil ya da temsilci adına tescilinin yapılması halinde, ticari vekil veya temsilcinin haklı bir sebebi yoksa marka sahibi mahkemeden, markasının kullanımının yasaklanmasını talep edebileceği gibi söz konusu tescilin kendisine devredilmesini de talep edebilir.
Somut olayda yapılan incelemede; davacı-karşı davalı ile davalı-karşı davacı arasında ticari vekil ya da temsilci ilişkisi bulunmadığından, markanın devrine ilişkin yasal şartların somut olayda mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu nedenle davalı-karşı davacı vekilinin terditli isteminin fer’i talebi olan markanın hükümsüzlüğü şartlarının somut olayda oluşup oluşmadığının incelenmesi gerekmiştir.
Dava konusu “Şekil+…” ibareli markanın gerçek hak sahipliği hususunda yapılan değerlendirmede;
Huzurdaki uyuşmazlığın çözümünde öncelikle önem arz eden husus, uyuşmazlığa konu “Şekil” işaretinin ve “…” ibaresinin markasal anlamda gerçek hak sahipliğinin kime ait olduğu husudur. Zira; davalı-karşı davacı, söz konusu tanıtma vasıtalarının ticaret unvanı ve marka hüviyetinde kendisi tarafından kullanıldığını iddia etmekte ve bu hususu tevsik ettiğini ileri sürdüğü belgelere delilleri meyanında dayanmaktadır.
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (Y11HD; 08.10.2019 tarih, 2018/4855 E 2019/6316 K)
Gerçek hak sahipliği ilkesi, yani marka hakkının tescil ile kurulduğu/korunduğu temel ilkesinin istisnası, markasını tescil ettirmeden kullanmak/korumak isteyen kişilerin, o markayı daha önceden fiilen ihdas ve istimal ettiğini ve piyasada maruf hale getirdiğini ispat etmesi halinde uygulanan bir ilkedir. Yani gerçek hak sahipliği iddialarının, tescilsiz markanın fiilen ihdas edildiği ve yoğun bir biçimde kullanımı sonucu piyasada ayırt edici hale geldiği hususlarının kanıtlanmasına dayanması gerekir. Yüksek yargı makamına göre de tescilsiz kullanımın, “ciddi/yoğun bir kullanım” olması gerektiği tartışmasızdır. Yani; bir işaret üzerinde hak iddia edebilmek için, üçüncü kişinin tescil başvurusundan veya rüçhan hakkının doğumundan önce, bu işareti kullanmak ve belli bir oranda bilinir hale getirmek gerekmektedir. Yine, söz konusu olan bilinirlik ve kullanım, markanın kullanıldığı/tanındığı iddia edilen bölgede/ülkede, Türkiye’de gerçekleşmelidir. Bunların kanıtlanmadığı bir durumda, gerçek hak sahipliği iddialarının dinlenmesi, hukuken kabul edilmesi ve tescilsiz bir markanın bu şekilde himaye altına alınarak tescilli bir markanın hükümsüzlüğünün talep edilmesi mümkün değildir.
Bütün bunlara göre; huzurdaki uyuşmazlıkta, davalı-karşı davacı taraf, dava konusu işareti ve ibareyi, markasal hüviyette ve ticaret unvanı olarak Türkiye sınırları içerisinde, davacı-karşı davalının marka tescilinden önce kullandığını ve bu kullanım sonucu işarete/ibareye “tescilsiz dahi olsa korunmaya değer ekonomik bir değer kazandırdığını” tevsik edebilen bir delil sunamamıştır. Zira; davalı-karşı davacının sunmuş olduğu delillerden; davalının-karşı davacının “Şekil” işaretini/logosunu ve “…” ibaresini markasal hüviyette, ticari yazışmalarında 2009 yılından beri kullandığı görülse de, bu kullanımların hepsi, Türkiye sınırları dışında gerçekleşmiştir. Davalının-karşı davacının delilleri meyanında yer alan belgelerden, Türk menşeli bir firma olan … Ltd. Şti.’nin UTS-15 markalı tüfeklerle ilgili kurulmuş olan ticari ilişki kapsamındaki belgelerde dahi, söz konusu tanıtma vasıtalarının Türkiye’de kullanıldığına dair bir delil tespit edilememektedir. Dolayısıyla, davalı-karşı davacının dahil olduğu şirketler grubunun, dava konusu edilen işareti ve ibareyi, davacı-karşı davalının marka başvurusunun yapıldığı 2010 yılından önceki tarihlerden beri savunma sanayi sektöründe, hem de markasal hüviyette, kullanmakta olduğu, davalının sunmuş olduğu delillerden sabit ise de, bu kullanımların;
 SMK m. 6/3 hükmü anlamında “gerçek hak sahipliği” doğuracak nitelikte, nicelikte ve içerikte kullanımlar olmadığı,
 Davalı tarafından değil de, davalıdan ayrı tüzel kişilikleri haiz “kardeş şirketler” tarafından gerçekleştirildiği ve;
 Söz konusu kullanımların Türkiye’de gerçekleşmediği,
cihetle Türkiye’de “Şekil” işaretine/logosuna ve “…” ibaresine markasal anlamda/hüviyette korunması gereken ekonomik bir değer kazandırıldığının ispat edilemediği değerlendirilmiştir. Çünkü; davalının huzurdaki uyuşmazlıkta “gerçek hak sahipliği ilkesinin doğurduğu tescilsiz marka himayesi istisnası”na dayanabilmesi için, tescilsiz markasının;
 Kendi ticari faaliyetleri kapsamında,
 Türkiye’de ve;
 Ciddi bir şekilde kullanıma konu olması,
Ve böyle kullanımları ve ısrarlı yatırımlar/tanıtma faaliyetleri neticesinde, söz konusu işaret(ler)inTürkiye’de ilgili sektörde bilinir hale geldiğinin kanıtlanması gerekmektedir ki; davalı-karşı davacının delilleri bu hususları tevsik etmemektedir.
Bundan sonra; Davalı-karşı davacının SMK m.6/6 hükmü kapsamındaki iddia ve itirazlarına gelince, öncelikle davalının bu madde hükmü kapsamında, “yurtdışında tescilli ticaret unvanlarına” dayandığı varsayımından hareketle değerlendirme yapılırsa, davalının bir ticaret unvanı/tescilsiz bir ibare üzerinde marka koruması isteyebilmesi için de, o ibarenin markasal hüviyette kullanılarak ilgili sektörde böyle bir kullanım sonucu davalı lehine ayırt edici niteliği ve belli bir bilinirliği haiz bir hale getirilmiş olması gerektiği değerlendirilmektedir. Yani; bu madde hükmünün somut olayda yürütülebilmesi için, uyuşmazlığa konu işaretin, ticaret unvanı kullanımından öte ayırt edici özellik kazanacak şekilde tek başına veya baskın unsur olarak aynı tür mal ve hizmetler bakımından markasal kullanımının ispatı gerekir. Davalının iddialarına dayanak yaptığı Paris Sözleşmesi’nin 8.maddesinin aksi yönde yorumlanması, sözleşmeye taraf/birliğe üye herhangi bir devlette tescil edilmiş olan herhangi bir ticaret unvanının Türkiye’deki tescilli bir markadan fazla korunması gerektiği şeklinde bir sonuç doğurur ki; söz konusu düzenlemenin amacının/ruhunun bu olmadığı açıktır.
Yukarıda da değinildiği üzere, davalı dava dosyasına, yabancı şirketlerinin ticaret unvanlarının eki olan “…” ibaresini markasal hüviyette, yoğun ve ciddi bir biçimde Türkiye’de kullandığına dair yeterli nitelikte, nicelikte ve içerikte delil sunmamıştır. Dolayısıyla, davalının yurtdışında tescilli ticaret unvanlarından doğan gerçek hak sahipliği iddialarını tevsik eder mahiyette bir delil de, dava dosyasında mevcut değildir. Böyle bir durumda, kanun koyucunun, sınırlı sayıda hakları göz önüne alarak, istisnai olarak düzenlediği bir hükmün, hem sınırlı sayıdaki hakların hem de istisnai durumun şartlarının ötesine geçerek, davalıya somut olayda himayesi gereken bir hak sağladığının ileri sürülmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak; davalı-karşı davacının, karşı davada hükümsüzlüğü talep edilen markanın koruma tarihi olan 29.01.2010 tarihinden önce “Şekil” işaretine/logosuna ve “…” ibaresine, Türkiye sınırları içinde, yoğun/yaygın kullanım sonucu hukuken korunması gereken ekonomik bir değer kattığı hususunda dava dosyasında yeterli delil/içerik olmadığı kanaatine varılmıştır.
Dava konusu … sayılı markanın kötü niyetli olarak tescil edilip edilmediği hususu incelendiğinde;
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 12.06.2019, E:2018/2285 K:2019/4361)
…” (C-104/18P) kararında; marka tescil başvuru sahibinin adil rekabete girme amacı taşımaksızın, dürüst ticari uygulamalarla aykırılık oluşturacak şekilde başkalarının menfaatlerini baltalama ya da belirli bir başkasını hedef almaksızın markanın köken göstermeye ilişkin temel fonksiyonundan ziyade başka amaçlar için marka tescilinin sağladığı tekelci yetkileri elde etme amacı taşımasının ilgili ve tutarlı göstergelerden bariz bir şekilde anlaşılması halinde, markanın kötü niyet gerekçesi ile hükümsüz kılınabileceğini belirtmiştir. Mahkeme, marka tescil başvurusu yapan kimsenin niyetinin sübjektif bir olgu olduğunu, ancak buna rağmen, bu olgunun yetkili idari makamlar veya yargı mercilerince nesnel bir şekilde belirlenmesi gerektiğini kabul etmektedir. Dolayısıyla, herhangi bir kötü niyet iddiası, somut olaydaki tüm ilgili nesnel olguların dikkate alınması suretiyle genel bir değerlendirme yapılmasını gerektirir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun …K sayılı kararında; başvuru sahibinin, markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi ge.rekmesi hali, kötü niyetin varlığı bakımından önemli bir kriter olarak görülmektedir. Karara konu olayda HGK; “…Davalının giysi üretiminde bulunan ve tekstil alanında faaliyet gösteren bir kişi olduğu, bu itibarlı müdebbir bir tacir gibi davranmasının gerektiği, kullanacağı işaretin her hangi bir kişiye ait olup, olmadığını araştırmasının gerektiği, ihtilaf konusu ibarenin her hangi bir anlamı olmayan harfler ve rakamlardan oluşması nedeniyle, davacı seçiminin tesadüften ibaret olamayacağı ve bu nedenle iyi niyetli sayılamayacağı, davalının fantezi bir ibare olan RG 512 ibaresini tescil ettirmesinin, faaliyet alanı nedeniyle varlığından haberdar olduğu davacı markasından faydalanma kastını gösterdiği, davacının bu işaret üzerinde öncelikli kullanım hakkına sahip olduğu, bu nedenle davalının kötü niyetli tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilmesinin gerektiği…” şeklinde değerlendirmede bulunarak, tescile konu markanın orijinal ve anlamsız bir kelime olup olmaması, başvuru yapan kimsenin ticari hayatta etkinliğinin bulunup bulunmaması, marka olarak seçilen işaret dolayısıyla faydalanma kastı bulunup bulunmadığı gibi hususları da kötü niyetli marka başvuruları bakımından değerlendirme kriteri olarak kabul etmiştir.
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olayda yapılan değerlendirmede; davalı-karşı davacı, dava konusu “Şekil” işaretinin/logosunun ve “…” ibaresinin, davalı-karşı davacının kurucu/tek ortağı ve yöneticisi olan …-…’ın 2009 yılından beri Birleşik Krallık’ta yerleşik şirketlerinin pek çok ülkede, bu meyanda Türkiye’de sürdürdüğü ticari faaliyetlerinde tanıtma vasıtası, marka ve ticaret unvanı hüviyetinde kullandığını, logoyu/işareti ilk tasarlayan ve kullananın, “…” ibaresini de savunma sanayinde ilk kullananın kendisi olduğunu, davalı şirketin parçası olduğu adı geçen şahsa ait şirketler grubunun Türkiye’deki ticari faaliyetleri kapsamında davalı şirketin yetkilisi …’ın dava dışı … Makine İthalat İhracat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile 2009 yılının başlarında ticari ilişkilerinin başladığını, bu ilişkilerin 2010 yılının son aylarında azaldığını ve nihayet 2012 yılında taraflar arasındaki uyuşmazlık nedeniyle sona erdiğini, davacı şirketin yetkilisi olan …’ın (Türk vatandaşlığı iktisabından önce …’un) 11.01.2011 tarihinde … Ltd. Şti.nin hisselerinin bir kısmını devraldığını, 21.10.2011 tarihinde ise davacı şirketin yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmaya başladığını, davacı şirketin 08.01.2015 tarihinde kurulduğunu, dava konusu markanın 29.01.2010 tarihinde tescil başvurusunun dava dışı kişilerce yapıldığını, markanın 16.09.2013 tarihinde …’a devredildiğini, davacı şirketin de markayı 10.07.2015 tarihinde devraldığını, dava konusu edilen www…..com alan adınındavalı firmanın dahil olduğu şirketler grubu tarafından 08.07.2009 tarihinden beri kullanılıyor olduğunu, aynı şekilde “…” ibaresini ihtiva eden başkaca alan adlarının da aynı şirketler grubu tarafından kullanılıyor olduğunu, yani davacı şirket henüz kurulmamışken dava konusu ticaret unvanının, markanın ve alan adının davalı firmanın dahil olduğu şirketler grubu tarafından kullanılıyor olduğunu, bu işaretler/ibareleri haksız ve kötü niyetli olarak kendi adına tescil ettirenin davacı taraf olduğunu, iddia etmektedir. Davalı-karşı davacının bu iddialarını tevsik eden mahiyette belge ve delilleri, dava dosyasına sunabildiği görülmektedir. Zira, davalı-karşı davacı;
 Dava konusu “Şekil” işaretinin/logosunun ve “…” ibaresinin, davalı-karşı davacının kurucu/tek ortağı ve yöneticisi olan …-…’ın 2009 yılından beri Birleşik Krallık’ta yerleşik şirketlerinin ticari faaliyetlerinde tanıtma vasıtası, marka ve ticaret unvanı hüviyetinde kullandığını tevsik edebilmiştir.
 Davalı-karşı davacı şirketin parçası olduğu, …-…’a ait şirketler grubunun Türkiye’deki ticari faaliyetleri kapsamında davalı şirketin yetkilisi …’ın dava dışı … Makine İthalat İhracat San. ve Tic. Ltd. Şti. ile 2009 yılının başlarında ticari ilişkilerinin mevcut olduğu hususunu da tevsik edebilmiştir.
 Davalı-karşı davacının dahil olduğu şirketler grubunun, dava konusu edilen www…..com alan adını 2009 yılında iktisap ettiği hususunu da tevsik edebilmiştir.
Aynı şekilde, dava dosyasına resmi/ilgili kurumlardan celb edilen evraklardan;
 Davacı-karşı davalı şirketin yetkilisi/kurucusu/tek ortağı olan …’ın (Türk vatandaşlığı iktisabından önce …’un) 12.01.2011 tarihinde … Ltd. Şti.nin hisselerinin bir kısmını devraldığı, aynı tarihte söz konusu şirketin müdürü olarak atandığı ve;
 Dava konusu markanın 29.01.2010 tarihinde tescil başvurusunun yapıldığını, markanın 10.07.2015 tarihinde … (…) tarafından davacı şirkete devredildiği görülmektedir.
Bütün bunlara göre; davalı-karşı davacı firmanın dahil olduğu şirketler grubunun dava konusu edilen “Şekil” işaretini/logosunu ve “…” ibaresini, 2009 yılından beri ticari faaliyetlerinde, tanıtma vasıtası ve ticaret unvanının özü-çekirdeği olarak yurt dışında kullandığı, davalı-karşı davacı firmanın yetkilisinin 2010-2011 yıllarında dava dışı … Ltd. Şti. ile ticari münasebetlere girdiği, davacı-karşı davalı şirketin kurucusu/yöneticisi/tek ortağı olan şahsın da dava dışı … Ltd. Şti. firması bünyesinde bahsi geçen zaman diliminde yönetici/ortak olduğu, dava konusu edilen markanın söz konusu şahıs tarafından davacı-karşı davalı şirketin kurulduğu zamanlarda davacı-karşı davalı şirkete devredildiği dosya içerisindeki belge ve delillerle sabit olmakla; davacı-karşı davalı şirketin kurucusunun/tek ortağının/yöneticisinin, davalı-karşı davacı firmanın dahil olduğu şirketler grubunun 2009 yılından beri yurt dışında kullandığı tanıtma vasıtasını ve ticaret unvanını bilmemesi, hayatın olağan akışına aykırı görünmektedir. Dolayısıyla davacı-karşı davalı şirket yetkilisinin “Şekil” işaretinin/logosunun ve “…” ibaresinin davalı-karşı davacı şirket yetkilisi ve yurt dışındaki organik yönden bağlı şirketler tarafından kullanıldığını bildiği/bilmesi gerektiği bir durumda, birebir aynı ibareyi ve işareti kendisine marka olarak seçmesinin, ticari dürüstlük kurallarına uygun olmadığı, kötü niyetli olarak bu markanın tescil başvurusuna konu edildiği ve akabinde davacı-karşı davalı şirkete devredildiği tespit edildiğinden, somut olayda … sayılı markanın kötü niyetli olarak tescil edildiği kanaatine varılmıştır. Dava konusu marka kötü niyetli olarak tescil edildiğinden SMK m.25/6 hükmü uyarınca, dava konusu markanın kötü niyetli olarak tescil edilmesi nedeniyle hükümsüzlüğü istemi bakımından 5 yıllık hak düşürücü sürenin uygulama alanı bulamayacağı, dolayısıyla SMK m.25 ve m.6/9 hükümleri uyarınca dava konusu … sayılı markanın hükümsüzlüğü koşulunun somut olayda oluştuğu tespit edilmiştir. Bu nedenle davacı-karşı davalıya ait … sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Davacı-karşı davalıya ait marka ile davalı-karşı davacının markasal kullanımlarının birbiriyle benzediği ve bu kullanımların da birebir aynı sektörde, savunma sanayiinde gerçekleştiği, taraflar arasında çekişme konusu değildir. Mahkememizce aldırılan bilirkişi kök raporunun 16.sayfasında tablolaştırıldığı üzere; davacı-karşı davalıya ait marka ile davalı-karşı davacıya ait markasal kullanımda yer alan şekil unsurunun birebir aynı olduğu netlikle görülmektedir. Ayrıca, söz konusu görsellerde, logonun altında, birebir aynı ibare, “…” ibaresi yer almaktadır. Davalı-karşı davalının markasal kullanımında ilaveten yer alan “…” ibaresi, İngilizce bir sözcük olup, Türkçe’deki karşılığı “silah”tır ve tasviri/tamınlayıcı bir cins isim olmakla, markasal anlamda ayırt edici niteliği haiz değildir. Buna göre; taraf markalarının/markasal kullanımlarının, içerdikleri şekil ve kelime unsurlarının ayniyeti nedeniyle, ayniyet derecesinde yakın/benzer oldukları ve birebir aynı sektörde, savunma sanayii sektöründe markasal hüviyette kullanıldıkları, bu yüzden de ilgili tüketiciler/hizmet alıcıları nezdinde, aynı ticari kaynağa ait markalar/tanıtma vasıtaları biçiminde algılanma ihtimalinin yüksek olduğu, alıcılarda marka/tanıtma vasıtası sahipleri arasında idari veya ekonomik anlamda bir bağlılığın/ilişkinin bulunduğu yönünde bir izlenimin oluşacağı, yani işaretler arasında karıştırma ihtimalinin somut olayda mevcut olduğu değerlendirilmektedir. Ancak; SMK m.27/1 hükmüne göre; 25 inci madde gereğince markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi hâlinde bu karar marka başvuru tarihinden itibaren etkili olup, markaya bu Kanunla sağlanan koruma hiç doğmamış sayılır. Somut olayda da; davacı-karşı davalıya ait … sayılı markanın SMK m.25 ve m.6/9 hükümleri uyarınca hükümsüzlüğü şartları oluştuğundan ve bu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde, markaya sağlanan koruma geçmişe etkili olarak ortadan kalkacağından, davalı-karşı davacının markasal kullanımlarının, davacı-karşı davalıya ait marka hakkını ihlal etmeyeceği de dikkate alınmalıdır. Mahkememizce … sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verildiğinden, davalı-karşı davacı eylemlerinin, davacı-karşı davalıya ait marka hakkını ihlal eder nitelikte eylemler olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacı-karşı davalının ticaret unvanının, 08.01.2015 tarihinde kurulması ile birlikte, “… Savunma Sanayi ve Ticaret A.Ş.” olarak Antalya Ticaret Sicili’nde tescil edildiği, davalı-karşı davacının ticaret unvanının ise, 25.09.2019 tarihindeki kuruluşuyla birlikte, “… … Savunma Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.” olarak Ankara Ticaret Sicili’nde tescil edildiği, dava dosyasına celb olunan sicil kayıtlarından sabittir. Yani, davacı-karşı davalının ticaret unvanı, davalı-karşı davacının ticaret unvanından önceki bir tarihte tescil edilmiştir. Davacı-karşı davalının ticaret unvanında “ek” hüviyetinde kullanılmış olan “…” ibaresi ile davalı-karşı davacının ticaret unvanında “ek” hüviyetinde kullanılmış olan “… …” ibaresi arasında ortak unsur olan “…” ibaresinden kaynaklanan bir yakınlaşma olduğu tartışmasız ise de, davalı-karşı davacının ticaret unvanında bu ibarenin yanına, Türkçe’de “silah” anlamına gelen “…” ibaresinin getirilmiş olması, davalı-karşı davacının ticaret unvanının, TTK 45. Maddede düzenlenen “ek kullanma yükümlülüğü” ve 52. Maddede düzenlenen “ticari dürüstlüğe uygun bir şekilde kullanma yükümlülüğü” ile uyumlu bir şekilde oluşturulduğu değerlendirilmektedir. Aynı şekilde, davacının-karşı davalının ticaret unvanını tescil ettirdiği zamanda, TTK 45. Maddedeki “ek kullanma yükümlülüğü”ne aykırı bir tescil yaptırmadığı, yine ticaret unvanını tescil ettirdiği zamanda, davalının-karşı davacının aynı ticaret unvanını Türkiye’de kullanıyor olduğuna dair bir delil olmadığı, bu sebeplerle, somut olayda, tarafların ticaret unvanlarından kaynaklanan ve korunması gereken haklarının ya da birbirlerinin ticaret unvanları dolayısıyla ihlal edilen haklarının bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Tarafların karşılıklı olarak birbirleri aleyhine haksız rekabet eyleminde bulunup bulunmadıkları iddiaları değerlendirildiğinde;
Hukukumuzda “haksız rekabet” müessesesi, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Ticari İşletme” başlıklı birinci kitabının dördüncü kısmında düzenlenmiştir. Kanundaki “haksız rekabet” tanımında “rakipler arasında aldatıcı veya dürüstlük kurallarına aykırı davranışlar” haksız rekabet olarak nitelendirilmiştir. Bu yüzden de somut olayda, öncelikle, davalı-karşı davacının “…” ibaresini içeren bir ticaret unvanını ve alan ad(lar)ını tescil ettirmesinin veya web sitesinde “Şekil+… …” şeklinde bir tanıtma vasıtası kullanmasının, “aldatıcı veya dürüstlük kuralına aykırı bir davranış” olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Zira; tarafların ticaret unvanlarının, markasal kullanımlarının ve alan adlarının, ortak şekil/logo ve “…” ibaresi nedeniyle birbirleriyle “karıştırılacak” hüviyette kullanımlar olduğu değerlendirilmektedir. Ancak; davalı-karşı davacının bu kullanımlarının TTK m. 55/4 hükmünde düzenlenen “başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” kapsamında değerlendirilebilmesi için öncelikle bu kullanımlarının “aldatıcı veya dürüstlük kurallarına aykırı kullanımlar” olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Davalı-karşı davacı, “Şekil” işaretini ve “…” ibaresini davacı-karşı davalının marka tescilinden bile daha önceki tarihlerde, Birleşik Krallık’ta kurulmuş şirketlerinin ticaret unvanında ve yazışmalarında tanıtma vasıtası olarak kullandığını, dava dosyasına sunmuş olduğu belge ve deliller ile ispat edebilmiştir. Her ne kadar davalı-karşı davacının bu kullanımları, marka mevzuatımız kapsamında, davalı-karşı davacının söz konusu işaret ve ibare üzerinde Türkiye’de himaye görmesi gereken ve “gerçek hak sahipliği”nden kaynaklanan bir hakkının varlığının söylenebilmesi için yeterli nitelikte, nicelikte ve içerikte belgeler değilseler de, davalı-karşı davacının söz konusu işaret ve ibareyi “ticari dürüstlük kuralları çerçevesinde seçmiş olduğu” yönünde bir kanaatin hâsıl olması için yeterli nitelik, nicelik ve içerikte belgelerdir.
Ayrıca; davacı-karşı davalının usulünce tescil etmiş olduğu markasının ve ticaret unvanının, tescil kapsamına giren alanlarda ve emtialarda kullanılıyor olmasının, davalı-karşı davacı taraf aleyhine bir haksız rekabet yarattığının söylenmesi de mümkün değildir. Davacı-karşı davalının 2010/05237sayılı markası ve ticaret unvanı hükümsüz kılınmadığı/sicilden terkin edilmediği sürece, davacı-karşı davalının bu markayı ve ticaret unvanını kullanma hakkı bâkidir ve bu kullanımın haksız rekabet hükümlerine dayanılarak engellenmesi hukuken mümkün değildir. Dolayısıyla, somut olayda, davacı-karşı davalının eylemlerinin de, markası ve ticaret unvanı tescilli olduğu ve tescil edildiği gibi kullanıldığı için, haksız rekabet sayılması mümkün görülmemiştir.
Davacı-karşı davalının dava dilekçesinin “Sonuç ve İstem” bölümünde, “marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ve ref’i” istemlerinin bir uzantısı olarak “(www…..com) web sitesi alan adının müvekkile devrine…”, davalı-karşı davacının karşı dava dilekçesinin “Sonuç ve İstem” bölümünde de; “davacı-karşı davalının haksız rekabet teşkil eden eylemlerinin ref ve men’i” talebi kapsamında “davacı-karşı davalı tarafından kullanılan www…..com alan adı ve …@gmail.com e-posta adresini kullanmasının önlenmesine, bunların davalı-karşı davacıya devrine….” karar verilmesinin talep ve dava edildiği görülmektedir.
Davalı-karşı davacının söz konusu talebi, sadece “haksız rekabetin ref’i” taleplerinin bir uzantısı iken, davacı-karşı davalının söz konusu talebi haksız rekabetle ilişkili taleplerin yanı sıra, “tescilli markadan doğan hakların ihlali” kapsamında ileri sürülmüş bir taleptir. Öncelikle, bu ayırım yapıldıktan sonra; “marka hakkına tecavüz” neticesinde talep edilebilecek hususlar SMK m. 149 hükmü kapsamında düzenlenmiş olup, bu madde hükmünün 1-(c) bendi kapsamında “tecavüz fiillerinin durdurulması” ve1-(f) bendi kapsamında da “tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması” mümkün kılındığından, tarafların ticaret esnasında kullandığı işaretler kapsamında nitelendirilebilecek olan alan adlarının ve e-posta adreslerinin de, ortada bir tecavüz fiili olduğu tespit edildiği zaman ve takdirde, kullanımının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması ve bu meyanda bunların karşı tarafa devrine/kullanılmasının önlenmesine hükmedilmesinin önünde hukuki bir engel olmadığı, aynı şekilde, “haksız rekabetin hukuki sorumlulukları”nın düzenlendiği TTK’nın 56. maddesinin1-(c) bendinde “haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasının istenilebileceği” şeklindeki düzenlemenin kapsamına, “haksız rekabet kapsamına girdiği tespit edilen alan adı/e-posta adresinin devrinin/kullanımının önlenmesinin” hukuken mümkün olduğu düşünülmekle birlikte, somut olayda; davalı-karşı davacıya ait … sayılı markanın hükümsüzlüğü koşulu oluştuğundan bu markaya dayalı olarak marka hakkına tecavüz iddiasının ileri sürülemeyeceği, yine yukarıda izah edildiği üzere; tarafların eylemlerinin karşılıklı olarak birbirleri aleyhine haksız rekabet oluşturmadığı da tespit edildiğinden, taraflarca karşılıklı olarak ileri sürülen bu istemlerin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulü ile; … sayılı markanın davalı-karşı davacıya devrine ilişkin asli istemin reddine, … sayılı markanın hükümsüz kılınmasına yönelik fer’i istemin kabulü ile bu markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, sair karşı dava istemlerinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Asıl Davanın REDDİNE,
2-Karşı Davanın KISMEN KABULÜ ile;
… sayılı markanın davalı-karşı davacıya devrine ilişkin asli istemin REDDİNE, … sayılı markanın hükümsüz kılınmasına yönelik fer’i istemin kabulü ile bu markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE, sair karşı dava istemlerinin REDDİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,
4-Davacı-karşı davalının peşin yatırdığı 102,47 TL harçtan alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının mahsubu ile arta kalan 43,17 TL harcın talebi halinde davacı- karşı davalıya iadesine,
5-Karşı davada; Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacı – karşı davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, davalı-karşı davacının peşin yatırdığı 54,40 TL harcın davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine,
6-Davalı-karşı davacı marka hakkının ihlali ve haksız rekabetin tespiti, men’i ve ref’i istemleri bakımından kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine,
7-Davalı-karşı davacı maddi tazminat istemi bakımından kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine,
8-Davalı-karşı davacı manevi tazminat istemi bakımından kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3, m.10 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine,
9-Karşı davada; haksız rekabet istemi bakımından davacı-karşı davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalı-karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya verilmesine,
10-Karşı davada; davalı-karşı davacı markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine,
11-Tarafların karşılıklı olarak birbirlerine yönelttikleri istemlerin bir kısmının reddine karar verildiği anlaşıldığından tarafların yapmış oldukları yargılama giderlerinin takdiren kendi üzerlerinde bırakılmasına,
12-Davacı-karşı davalı tarafından yapılan 54,40 TL başvurma harcı, 59,30 TL karar ve ilam harcı, 16,30 TL vekalet harcı, 1.050,00 TL bilirkişi ücreti ve 129,50 TL posta-tebligat masrafı olmak üzere toplam 1.309,50 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
13-Davalı-karşı davacı tarafından yapılan 54,40 TL başvurma harcı, 24,10 TL vekalet harcı, 1.050,00 TL bilirkişi ücreti, 50,50 TL posta masrafı olmak üzere toplam 1.179,00 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
14-6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.18/A-13 ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği tarife hükümleri uyarınca 1.320,00 TL’nin davacı-karşı davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
15-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı-karşı davalı vekili, davalı-karşı davacı vekili ve davalı-karşı davacı yetkilisinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
01/09/2021