Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/80 E. 2021/436 K. 01.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/80 Esas
KARAR NO : 2021/436
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 16/03/2020
KARAR TARİHİ : 01/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 01/01/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 16/03/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 1992 yılından bu yana süpermarket ve hipermarketlerde yapılan perakende ticaret faaliyeti ile iştigal ettiğini, müvekkiline ait “…” markasının 1999 öncesinde tescilsiz kullanıldığını, 01.07.1999 tarihinde 35. sınıfta tescil edildiğini, müvekkili şirketin 2006 yılından beri şube tabelalarında 2006 41398 tescil sayılı “… Center” markasını kullandığını, müvekkili şirketin 5 ilde 144 şubesi bulunduğunu, İstanbul’daki şube sayısının 128 tane olduğunu, müvekkili şirkete ait geneli “…” ibareli çeşitli markaları bulunduğunu, müvekkili şirketin “…” ibaresini ayırt edici ve esas unsur olarak kullanarak seri markalar yarattığını, sektörel ve ulusal bazda hazırlanan marka değerleme raporuna göre müvekkili şirkete ait “…” markası ve seri markalarının değerinin 29.289.149,00 Euro olduğunu, müvekkili şirketin kazanılmış hakları haiz olduğu tüm markalarını merkez ve şube işyerlerinde, tanıtım ve reklam vasıtalarında, ürünlerinde, internet sitesinde, basılı evrak ile her türlü ticari evrak ve yazışmalarında aktif olarak kullandığını, müvekkili şirketin “….com.tr” ve “….com.tr” adresleri üzerinden sipariş aldığını ve bu siparişleri Türkiye’nin her yerine ulaştırdığını, internet sitelerinden “….com.tr” adresinin yıllık 5.000.000, “….com.tr” adresinin yıllık ortalama 3.000.000 ziyaretçisi bulunduğunu, ayrıca müvekkilinin başkaca online alışveriş sitelerinde de faaliyet gösterdiğini, başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere bir çok ülkeye de ihracat yaptığını, sosyal medya platformlarında çok sayıda takipçilerinin olduğunu, müvekkili şirketin perakendecilik sektöründe tanınmış olduğunu, davalı şirketin “…” ibareli marka için başvuruda bulunduğunu, müvekkili şirketin davalı başvurusuna itiraz ettiğini, itirazlarının YİDK tarafından reddedildiğini, davalı markasının 29. sınıfta tescili talebinde bulunulduğunu, bu sınıfın müvekkili şirket markaları ile aynı mal ve hizmetleri kapsadığını, davalı markasının müvekkili şirkete ait marka ile aynı hizmet sınıflarında yer almasının, aynı ifade ve benzer logoları içermesinin halk tarafından markaların ilişkili görülmesine ve müvekkiline ait seri markalardan biri olduğu yönünde algıya sebebiyet verilmesine neden olacağını, markaların görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer olduğunu, markaların benzer tüketici kitlesine hitap ettiğini, mal ve hizmetlerin benzer kanallardan dağıtılacağını, davalı başvurusunun müvekkili şirkete ait seri markalarına sızma niteliğinde bir girişim olduğunu, davalı şirket kullanımının haksız rekabete yol açtığını, YİDK kararında açıklayıcı bir gerekçeye yer verilmediğini, “…” ibaresinin müvekkili şirket için bütünleyici marka olduğunu, davalı şirketin markalarının TÜRKPATENT nezdindeki tescil tarihlerinin 2020 yılı Şubat ayı olduğunu, davalı markasındaki “…” ibaresinin ön planda olduğunu, “…” ibaresinin Türkçe “badem” anlamına geldiğini, davalı şirket markasında “…” ibaresini arka plana atacak yoğunlukta bir ibare bulunmadığını, müvekkili şirket markasındaki “…” ibaresinin yabancı kökenli bir kelime olması nedeniyle Türkiye’de ayırt edici niteliğe sahip olduğunu beyanla Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’nın … sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 15/04/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Başvuruya konu işaret ile iddialara mesnet markalar arasında ayniyet veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması gerektiğine ilişkin koşulun sağlanamadığını, davalı markasının birden fazla sözcükten oluştuğunu, bu sözcüklerin bir bütün halinde algılandığını, davacının mesnet markalarının ortak unsuru olan “…” ibaresinin ayırt edici vasfının düşük olduğunu, taraf markaları arasında ortalama tüketicinin görsel, işitsel ve kavramsal algı bakımından ilişkilendirme ihtimali de dahil iltibasa neden olacak herhangi bir benzerliğin bulunmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 01/02/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin Avusturya’da 2003 yılında kurulduğunu, temel tüketici ürünleri sektöründe yiyecek ve içecek ürünleri üreten özellikle soya fasulyesi yağı, keki ve unu ile sektörün niş bir alanını temsil eden güvenirliği ve itibarı çok yüksek bir firma olduğunu, müvekkili şirketin TÜRKPATENT nezdinde tescilli “… soya”, “…” ve “…” ibareli markaları bulunduğunu, müvekkili şirketin bu markaların 2005 yılından bu yana uluslararası tescil sahibi olduğunu, markaların 29. sınıfta yer alan mallar açısından müvekkili şirket ile bütünleştiğini, davacının “…” ibaresini içerir 29. sınıftaki ilk tescilinin 2013 tarihli olduğunu, davacı şirketin 2010 46486 sayılı “…” markasının 29. Sınıfta ciddi bir kullanımı olduğunun ispat edilemediğini, markaların görsel ve işitsel olarak benzer olmadığını ve farklı anlamlar taşıdığını, markalar arasındaki tek ortaklığın “…” ibaresi olduğunu, davacının bu ibare üzerinde inhisari hakkı bulunmadığını, “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin bulunmadığını, davacının dayanak gösterdiği markalardan sadece “…” ve “…” markalarının 29. sınıfta çakışan ürünleri içerdiğini, müvekkiline ait markanın özel bir yazı stiliyle yazılmış, karakteristik özellikler barındıran bir marka olduğunu, düz bir kelime markası olmadığını, markaların bütünsel olarak incelenmesi gerektiğini, markaların telaffuz olarak tamamen farklı olduğunu, markaların anlamsal olarak da farklı olduklarını, TÜRKPATENT nezdinde “…” ibareli ve 29. Sınıfta tescilli 375 adet markanın bulunduğunu, müvekkili şirkete ait markanın 29. sınıfta “Süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı içecekler; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı tatlılar; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı yoğurt; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı krema/kaymak”emtiasını kapsadığını, gayet sınırlı bir şekilde sadece üretimi yapılan ürünlere yönelik olduğunu, davacı markalarının somut kullanımına bakıldığında sadece market ismi (perakende hizmetleri) olarak kullanıldığını, uyuşmazlık konusu markalarda ortak unsur olan “…” ibaresinin “mutlu” anlamına geldiğini, “…” ibaresinin yiyecek ve içecek sektöründe çok yaygın olarak kullanıldığını, ayırt ediciliği düşük bir ibare olduğunu, müvekkili şirket markasındaki “…” ibaresinin markaya ayırt edicilik kazandırdığını, markalar arasında tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimali bulunmadığını, davacı markasının tanınmış olmadığını, davacı şirketin “…” ibaresi ve şekli üzerinde tanınmış marka başvurusu yaptığını, başvurunun TÜRKPATENT tarafından reddedildiğini, davacı şirketin 29. sınıfta yer alan emtia üzerinde ciddi kullanımı olduğunu kanıtlayamadığını, davacı şirket ile müvekkili şirketin bulundukları pazarın ve hedef tüketici kitlesinin ortak olmadığını, haksız rekabet şartlarının oluşmadığını ve haksız rekabet iddiasının huzurdaki davada dinlenilemeyeceğini, davacı şirketin dilekçesinde bahsettiği 1999 yılına dayanan marka tescillerinin 29. sınıf ile bağlantısı bulunmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait 2018/75982 nolu “… …” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin ileri sürdüğü kullanmama def’inin yerinde olup olmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyası getirtilmiş, itiraza mesnet marka tescil belgeleri celp edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin kök ve ek rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “… …” ibaresinin 29. sınıfta bulunan “Sınıf Kodu 29: Süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı içecekler; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı tatlılar; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı yoğurt; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı krema/kaymak.” emtialarının tescili amacıyla 15.08.2018 tarihinde gerçekleştirdiği 2018/75982 sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 30.10.2018 tarih ve 311 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı 03.12.2018 tarihinde davacı şirket tarafından SMK m.6/1, m.6/5 ve m.6/6 hükümleri kapsamında 2011/93850, 2010/46486, 99/010604, 2018/99521, 2018/56986, 2017/05183, 2014/75161, 2014/71536, 2013/98024, 2013/98005, 2012/99242, 2011/57602, 2010/70138, 2009/30731, 2009/26471, 2007/54015 sayılı markalar mesnet gösterilerek yayına itiraz edildiği, davalı şirketin 22.01.2019 tarihinde itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi sunduğu, karşı görüş dilekçesinde; 2011/93850, 2010/46486, 99/010604, 2018/56986, 2017/05183, 2014/75161, 2014/71536, 2013/98024, 2013/98005, 2012/99242, 2011/57602, 2010/70138, 2009/30731, 2009/26471 ve 2007/54015 sayılı markaların 29.sınıfta yer alan emtialar bakımından kullanılmadığına ilişkin def’i ileri sürdüğü, Markalar Dairesi Başkanlığı’nca ileri sürülen itirazların reddine karar verildiği, davacı şirketin 29.11.2019 tarihinde itirazın yeniden incelenmesi talebinde bulunduğu, davalı şirketin bu itiraza karşı 23.12.2019 tarihli karşı görüş dilekçesi sunduğu, itirazı değerlendiren Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 16.01.2020 tarih ve … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verdiği görülmektedir. YİDK kararı davacı marka vekiline 20.01.2020 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı vekili tarafından iki aylık yasal hak düşürücü süre içerisinde eldeki dava açılmıştır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi kök ve ek raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin ve Hukuk Genel Kurulu’ nun yerleşmiş uygulamasına göre (HGK. 19.11.2003 T, E. 2003/11-578, K. 2003/703) YİDK kararının yerinde olup olmadığı, kararın alındığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmelidir. (Y11HD, 21.01.2010 T, 2008/4266 E 2010/586 K) Eldeki dava da salt YİDK kararının iptali istemini barındırdığından YİDK karar tarihi olan 16.01.2020 tarihindeki marka işlem dosyasında mevcut maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak ve salt marka işlem dosyası ile sınırlı olarak değerlendirme yapılmıştır. Bu nedenle marka işlem dosyasına sunulmayan, ancak dava aşamasında ibraz edilen bilgi ve belgeler değerlendirme dışı bırakılmıştır.
Marka işlem dosyasında davalı şirketin karşı görüş dilekçesi ile davacıya ait markaların 29.sınıfta yer alan emtialar bakımından kullanılmadığına ilişkin def’i ileri sürüldüğünden, SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi yapılmadan önce, SMK m.19/2 hükmü uyarınca bu husus ön sorun olarak incelenmiştir.
Somut olayda davalı şirkete ait dava konusu 2018/75982 sayılı markanın başvuru tarihi 15.08.2018’dir. Davacının gerekçe olarak sunduğu markalardan, 2011 93850, 99 010604, 2010 70138, 2009 30731, 2009 26471, 2007 54015, 2011 57602, 2010 46486 sayılı markalar, dava konusu markanın başvuru tarihinde en az 5 yıldır tescillidir. Dolayısıyla bu markalar yönünden, “kullanmama def’i” talebi yerinde olmakla birlikte, 2011 93850, 99 010604, 2010 70138, 2009 30731, 2009 26471, 2007 54015 sayılı markalar kapsamında 29. sınıf emtia yer almamaktadır. Davacıya ait bu markaların tescil kapsamlarında 29.sınıfta yer alan herhangi bir emtia bulunmadığından, davalı şirketin bu markalara ilişkin olarak ileri sürdüğü kullanmama def’i yerinde değildir ve söz konusu bu markalar SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi incelemesinde dikkate alınması gereken markalardır.
Bununla birlikte; davacıya ait 2011 57602, 2010 46486 sayılı markalar kapsamında 29. sınıf bulunmakla birlikte, itiraz sahibi davacı tarafından Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde kullanıma ilişkin dosyaya herhangi bir belge sunulmamıştır. Dolayısıyla, ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi değerlendirmesi yapılırken, 2011 57602, 2010 46486 sayılı markaların kapsamlarında yer alan 29.sınıftaki emtialar dikkate alınmamıştır.
Buna karşın, davacıya ait itiraz gerekçesi olarak ileri sürülen 2018 56986, 2017 05183, 2014 75161, 2014 71536, 2013 98005 ve 2012 99242 sayılı markalar, dava konusu markanın başvuru tarihinde henüz 5 yıllık süreyi doldurmamıştır. Dolayısıyla bu markalar yönünden “kullanmama def’i” talebi yerinde değildir.
Davacıya ait 2013 98024 sayılı marka tescil edilmediğinden, 2018 99521 sayılı marka ise sonraki tarihte başvuruya konu edildiğinden, değerlendirme dışı bırakılmıştır.
Yukarıda yer verilen tespitlerden sonra, dava konusu marka başvurusu ile itiraza mesnet gösterilen markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı hususu aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
Mahkememizce aldırılan bilirkişi kök raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu 2018/75982 sayılı başvuru kapsamında yer alan “Sınıf Kodu 29:Süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı içecekler; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı tatlılar; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı yoğurt; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı krema/kaymak.” emtiaları ile davacıya ait 2011/93850, 2014/75161, 2014/71536, 2012/99242 sayılı markaların kapsamında yer alan “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için süt ve süt ürünlerinin (tereyağı dahil) bir araya getirilerek hipermarketlerde sunulması hizmetleri.(belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, kataloglar ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir).” hizmetleri BENZERDİR.
Şöyle ki, hayvansal kaynaklı sütler literatürde; inek, koyun, keçi, bufalo, eşek, at ve deve gibi
memelilerin süt bezlerinden elde edilen hayvan sütü olarak tanımlanırken, bitkisel kaynaklı sütler ise literatürde; teknolojik olarak veganlar ve vejeteryanlar
tarafından tüketilebilen sütler, suda çözünmüş bitki ikamesi ve parçalanmış bitki materyalini
içeren süspansiyonlar olup, görünüş olarak inek sütünü andırdığı ayrıca bitki kaynaklı sütlerin
mineral, vitamin, diyet lifleri ve antioksidanlar gibi sağlığa yararlı biyoaktif bileşenler
bakımından zengin olduklarından dolayı fonksiyonel gıdalar ve nutrasötikler olarak kabul
edildiği belirtilmektedir. (…
Süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı içecekler de literatürde; bitkisel bazlı süt
üretilmesi amacıyla kullanılan soya sütü, badem sütünden elde edilen ürünler olarak
tanımlanabilmektedir.
Dolayısıyla ‘‘süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı içecekler ve onlardan elde edilen tatlı,
yoğurt, krema/kaymak’’ yukarıdaki tanımlamalar dikkate alınarak ‘‘bitkisel kaynaklı süt ve
ürünleri’’ genel başlığı altında ele alınabileceği düşünülmektedir. Zira dava konusu marka başvurusunda yer alan içeceklerin, tatlıların, yoğurdun,
krema/kaymağın ilgili kabuklu yemişin özünün çıkarılarak süt ve süt ürünü formuna
getirilmesiyle elde edildiği kanaatine ulaşılmaktadır.
Yukarıda yer verilen teknik değerlendirmeler ışığında, davaya konu marka başvurusunda yer alan emtialar, spesifik bitkisel kaynaklı süt ve süt ürünlerine ilişkin olduğundan, bu emtiaların “süt ve süt ürünleri” emtiaları kapsamında olduğu her türlü şüpheden uzaktır. Başka bir deyişle; “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için süt ve süt ürünlerinin (tereyağı dahil) bir araya getirilerek hipermarketlerde sunulması hizmetleri.(belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, kataloglar ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir).” hizmetleri, aynı zamanda ‘‘süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı içecekler ve onlardan elde edilen tatlı,
yoğurt, krema/kaymak’’ emtialarının satışı hizmetlerini de içine alan bir faaliyet türüdür. Buna göre; dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan 29.sınıf emtialar, davacıya ait markalarda aynen yer almamakla birlikte, davacı markalarının yukarıda yer verilenleri, 35. sınıf kapsamında 29. sınıf emtianın pazarlanmasına özgülenmiştir. Bu mal ve hizmetler aynı olarak değerlendirilemese de benzerdir. Zira bir malın üretilmesinin doğal sonucu, o malın pazarlanmasıdır. Dolayısıyla davaya konu emtialar ile bunların perakendeciliği hizmetleri arasında tamamlayıcılık ilişkisi söz konusu olup, bu mal ve hizmetler tüketici nezdinde benzerdir. Dolayısıyla, dava konusu marka başvurusunda yer alan emtialar, davacıya ait 2012/99242 sayılı “…”, 2014/71536 sayılı “…”, 2014/75161 sayılı “…” ve 2011/93850 sayılı “…” ibareli markada yer alan bir kısım hizmetler ile benzerdir.
Davaya konu emtiaların, daha çok vegan beslenenler için imal edilmiş ürünler oldukları, bu ürünlerin hedef kitlesinin, gıda okur yazarlığının yüksek olduğu, buna bağlı olarak dikkat ve bilinç seviyelerinin de, gündelik ve sıradan diğer gıda ürün alıcılarına nazaran nispeten daha yüksek olduğu kanaatine varılmıştır.
Dava konusu 2018/75982 sayılı sayılı marka başvurusu incelendiğinde; herhangi bir şekil unsuru içermeyen, üst satırda “…”, alt satırda “…” ibaresinden oluşan kelime markası olduğu, dava konusu markada yer alan kelimelerin beyaz zemin üzerine, siyah renk ile yazıldığı, kelimelerin, İngilizce kelimeler olup, “…” ibaresi “mutlu”, “…” ibaresi ise “badem” anlamına gelmektedir. Markanın bir bütün olarak “MUTLU BADEM” şeklinde çevirisi yapılabilir. Dava konusu markayı oluşturan kelimeler, ayrı satırlarda, ayrı yazı tipi boyutu kullanılarak yazılmış olup, “…” ve “…” ibaresi ayrı ayrı varlıklarını korumaya devam etmektedir. Ayrıca görsel olarak; “…” kelimesi, “…” kelimesine nazaran daha vurgulu ve öne çıkacak bir biçimde oluşturulmuştur. Davaya konu emtialar; bitkisel bazlı süt
üretilmesi amacıyla kullanılan soya sütü, badem sütünden elde edilen ürünler olarak
tanımlandığından, “Badem” anlamına gelen “…” kelimesinin, bu emtiaların cins ve çeşidi doğrudan gösteren, bu nedenle tanımlayıcı bir ibare olarak davaya konu emtialar bakımından ayırt ediciliği bulunmayan bir kelime olduğu kanaatine varılmıştır. Zira; davaya konu emtiaların hitap ettiği, gıda okur yazarlığı yüksek, dikkatli ve bilinçli tüketici kesimi, davaya konu emtialar üzerinde “… …” ibaresini gördüğünde ya da işittiğinde, ülkemizde ilk, orta ve lise düzeyinde zorunlu ders olarak okutulan, dikkatli ve bilinçli tüketici kesiminin, toplumun diğer kesimine nazaran, bilgi seviyesinin daha yüksek olduğu İngilizce “…” kelimesinin, “Badem” anlamına geldiğini bilebileceği, bu nedenle, davaya konu emtiaları; “badem sütünden” elde edilen ürünler olarak algılayacağı, dolayısıyla “…” kelimesine markasal etki izafe etmeyeceği, bu kelimeyi tasvir edici ve somut ayırt edici niteliği bulunmayan bir sözcük olarak algılayacağı, bununla birlikte, markada yer alan “…” kelimesinin, davaya konu emtiaları hemen ve ilk bakışta tanımlamadığı, davaya konu emtiaların karakteristik özelliklerinden herhangi birini hemen ve ilk bakışta ilgili tüketici kesiminin aklına getirmediği, bu nedenle söz konusu sözcüğün, davaya konu emtialar bakımından somut ayırt edici niteliği haiz, davaya konu marka başvurusunun umumi intiba olarak esaslı unsurunu oluşturduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı yanın itiraza mesnet olup, dava konusu marka başvurusu kapsamındaki emtialarla aynı ya da benzer hizmetleri içeren markaları incelendiğinde; “ŞEKİL+…”, “…”, “…” ve “…” şeklinde ibarelerden oluştukları tespit edilmiştir.
Taraf markaları bütün olarak karşılaştırıldığında; Dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan emtialar ile davacıya ait “ŞEKİL+…”, “…”, “…” ve “…” ibareli markaların kapsamlarında yer alan bir kısım hizmetlerin benzer olduğu, bu markalar arasında “…” ibaresinin müşterek olarak bulunduğu, bu ibarenin İngilizce bir kelime olup Türkçe “Mutlu” anlamına geldiği, söz konusu kelimenin gerek semantiği, gerekse davalı şirketin dilekçelerinde örneklendirdiği üzere, piyasada çok sayıda teşebbüsçe, gıda emtiaları ve bu emtiaların satışı hizmetleri bakımından yaygın olarak kullanılması nedeniyle, sektörel olarak; ayırt ediciliği düşük, zayıf karakterli bir marka olduğunun mahkememizin kabulünde olduğu, bununla birlikte, söz konusu ibarenin, davaya konu emtialar bakımından ayırt ediciliğinin hiç bulunmadığının da söylenemeyeceği, zira yukarıda ifade edildiği üzere, “…” ibaresinin, davaya konu emtiaları tanımlamadığı, karakteristik özelliklerinden birini hemen ve ilk bakışta ilgili tüketici kesiminin aklına getirmediği, piyasada herkes tarafından tamamen tanımlayıcı olarak kullanılmadığı, “Vasıf belirten ibare” ile “Zayıf marka” olgusunun birbirinden farklı kavramlar olduğu, zayıf markaların vasıf belirtmediği, ancak koruma kapsamlarının sınırlı olduğu hususunun öğretide de savunulduğu (Bozgeyik, Hayri (2016) ‘Vasıf Belirten İbarelerin Marka Olarak Tescili’ TFM, C:1, S:1, s.95), somut olayda da, “…” kelimesinin davaya konu emtialar bakımından vasıf belirtmediği, ancak zayıf marka statüsünde olduğu, nitekim Ankara BAM 20.Hukuk Dairesi’nin 30.01.2020 tarih 2018/1931 Esas 2020/132 Karar sayılı kararında da, “…” kelimesinin, ayırt ediciliğinin düşük, zayıf karakterli bir sözcük olduğunun kabul edildiği, belirtilen açıklamalara göre; davacıya ait “Şekil+… CENTER”, “… VİEWS” ve “…” markalarında, markaların esaslı unsurunun balt “…” ibaresinden oluştuğunun söylenemeyeceği, markaları oluşturan şekil ve ek kelime unsurları ile birlikte bu markaların bir bütün halinde genel görünümlerinin oluştuğu, dolayısıyla davacıya ait bu markalar ile dava konusu marka başvurusu arasında salt “…” sözcüğünün müşterek bulunmasından kaynaklı olarak markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı, zira; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 12.10.2020 tarih 2020/92 E 2020/3984 K sayılı kararında belirtildiği üzere; zayıf markaların koruma kapsamı değerlendirilirken iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile dahi bertaraf edilebileceğinin göz önüne alınması gerektiği, somut olayda da, davacıya ait “Şekil+… CENTER”, “… VİEWS” ve “…” markalarında, “…” ibaresine eklenen şekil ve kelime unsurları ile birlikte markaların genel görünümü oluştuğundan, bu markalar ile dava konusu marka başvurusu arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Mamafih; davacıya ait 2011/93850 sayılı markası salt “…” kelimesinden oluştuğundan, bu markanın tek ve esaslı unsuru “…” ibaresidir. Dava konusu marka başvurusu “… …” kelimesinden oluşmakla birlikte, yukarıda izah edildiği üzere “…” kelimesi, davaya konu emtialar bakımından ayırt edici bulunmadığından, dava konusu marka başvurusunun esaslı unsuru da “…” kelimesidir. Markaların esaslı unsurları arasındaki tek fark; davacıya ait marka standart yazı karakteri ile ve büyük harflerle yazılmışken, dava konusu marka başvurusu ilk harfi büyük diğer harfleri küçük olacak şekilde, karakteristik bir yazı stili ile oluşturulmuştur. Her iki marka arasında “…” ibaresinin müşterek olarak bulunmasından kaynaklı olarak, bu markalar arasında, işitsel, görsel ve kavramsal düzlemde ayniyete yakın derecede benzerlik bulunmaktadır. Markaların esaslı unsurunu oluşturan “…” kelimesinin, davaya konu emtialar bakımından ayırt ediciliğinin düşük olduğu tespit edilmişse de, dava konusu marka başvurusunun genel görünüm itibariyle, davacıya ait markadan görsel, işitsel ve kavramsal olarak uzaklaştığı söylenemez. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 18.09.2012 tarih 2010/15124 E 2012/13533 K sayılı kararına göre de; zayıf karakterli de olsa, hükümsüz kılınmadığı sürece tescilli bir markanın hukuken koruma altında olduğunun göz önünde tutulması gerekir. Buna göre; davacıya ait 2011/93850 sayılı “…” ibareli marka tescilli olduğundan ve hali hazırda hukuki koruma altında bulunduğundan, zayıf karakterli de olsa, bu markanın asgari düzeyde koruma altında bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği, buna göre; daha önce davacıya ait “…” ibareli “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için süt ve süt ürünlerinin (tereyağı dahil) bir araya getirilerek hipermarketlerde sunulması hizmetleri.(belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, kataloglar ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir).” hizmetlerden yararlanan, davaya konu emtiaların hitap ettiği dikkatli ve bilinçli tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu “… …” markasını “Süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı içecekler; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı tatlılar; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı yoğurt; süt ihtiva etmeyen kabuklu yemiş esaslı krema/kaymak.” emtiaları üzerinde gördüğünde veya işittiğinde, davaya konu emtialardan faydalanmak için ayıracağı sınırlı süre içerisinde, bu markada yer alan “…” kelimesini “Badem” olarak tasviri nitelikte algılayacağından, “…” ibaresine markasal etki izafe edeceği, bu nedenle, söz konusu marka ile davacıya ait “…” ibareli marka arasında ilişki kurabileceği, davacının “… …” markası ile davaya konu emtiaları imal edip satışa sunduğu yönünde yanılsamaya düşebileceği, bir kısım tüketici kesiminin markaların farklı ticari kökeni işaret ettiğini algılaması ihtimalinde dahi bu kez marka sahipleri arasında idari ya da ekonomik bir bağlantı bulunduğu yönünde yanılsamaya düşebileceği, belirtilen nedenlerle davacıya ait 2011/93850 sayılı marka ile dava konusu marka başvurusu arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,

B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,

C)Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.

Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.

Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.

Somut olayda yapılan değerlendirmede; marka işlem dosyası ile sınırlı olarak yapılan incelemede, davacı tarafça gerekçe gösterilen markalarının tanınmışlığının ispatına yönelik Türkiye’de gerçekleşen tanıtım faaliyetlerine ilişkin olarak yeter derecede belge, ilan, reklam harcaması, haber, dergi vb. tanıtım malzemesi sunulmadığı, bu nedenle davacı markalarına ilişkin iddia edilen tanınmışlığın ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle dava konusu uyuşmazlıkta SMK m.6/1 hükmü koşulu oluştuğundan davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı YİDK kararının İPTALİNE,

2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,

3-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,

4-Davacı tarafından yapılan 54,40 TL peşin harç, 54,40 TL başvurma harcı, 16,30 TL vekalet harcı, 1.240,00 TL tercüme ücreti, 1.750,00 TL bilirkişi ücreti, 134,50 TL posta-tebligat masrafına esas olmak üzere toplam 3.249,60 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,

5-Davalı … tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,

6MK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,

Dair, davacı vekili, davalı kurum vekili, davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m. 341 hükmü gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk Dairesi nezdinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 01/12/2021

Katip … Hakim …
E-İmzalıdır E-İmzalıdır