Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/78 E. 2021/315 K. 16.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/78 Esas
KARAR NO : 2021/315

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 14/03/2020
KARAR TARİHİ : 16/07/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/09/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 13/03/2020 tarihli dava dilekçesi, 29/05/2020 ve 08/06/2020 havale tarihli replik dilekçeleri ile özetle; Davalı firmanın diğer davalı TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı … sayılı markanın davacının tescilli/tanınmış/seri “…” markalarıyla görsel ve işitsel açılardan ayırt edilemeyecek kadar benzer bir marka olduğunu, taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin markalarda esas unsur olduğunu, söz konusu markanın 07, 09, 35, 40, 42, 44 ve 45. Sınıflara giren mal ve hizmetleri kapsayan başvurusundan, itiraz sonucu çıkartılan emtialardan sonra geriye 35, 44 ve 45. Sınıflara giren emtialar kaldığını, halbuki bu emtialar açısından dahi markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğunu, davacının “…” markaları ile seri marka yaratma gayesinde olduğunu, davalının marka başvurusunun ise bu seri markaların içine sızarak iltibas yaratabileceğini, huzurdaki davada davalının markasının hükümsüzlüğü de talep edildiğinden, YİDK nezdinde itiraza dayanak markalar açısından kullanıma dair deliller sunulmamış olsa dahi, huzurdaki davada davacının tüm markalarının kapsamı ele alınarak değerlendirme yapılması gerektiğini, davacının ticaret unvanının özü-çekirdeği konumundaki “…” ibaresinden doğan bir hakkının da olduğunu, davacının “…” markalarının tanınmış marka olduğunu ve dava konusu markanın bu markaların itibarını zedeleyebileceğini, davalının dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli yapılmış olduğunu, dava dilekçesinde YİDK Kararının numarasının sehven “398” olarak yazıldığını, doğru numaranın “396” olduğunu, ileri sürerek, TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 29.01.2020 tarih ve … sayılı kararının iptaline ve … sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 10/05/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Karşılaştırılan markalar arasında kısmen bir benzerlik bulunduğunu, dava konusu edilen markanın kapsamından çıkartılan “07. Sınıfa ait malların perakendeciliği hizmetleri” ile kısmi redde mesnet 2012 111602 sayılı markanın kapsamına giren 07. Sınıftaki emtiaların benzer/ilintili emtialar olduğunu, dava konusu markanın 35 (kısmen), 44 ve 45. Sınıflara giren hizmetler yönünden tescilinin ise hukuka uygun olduğunu, somut olayda SMK m. 6/5 hükmünün aradığı şartların karşılanmadığını, bu kriterlerin yani farklı mal ve hizmetlerde markanın kullanılması sonucunda haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarına zarar verilmesi ya da markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi hususlarının somut olayda markalar benzemediği için oluşmadığını, kaldı ki bir markanın tanınmış olmasının, o marka ile benzerlik içeren markaların tesciline her durum ve şart altında engel olunabileceği anlamına gelmediğini, kurum tarafından verilen YİDK kararının hukuka uygun olduğunu, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı … vekili 29/04/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu … sayılı YİDK kararının, sadece davalının, markasının 310 nolu Resmi Marka Bülteni’nde yayınlanan emtialar bakımından tescili talebini içeren karara itirazının reddinden ibaret olduğunu, davacının markanın söz konusu Bülten’de yayınına ilişkin herhangi bir karara itiraz işleminin gerçekleşmediğini, dolayısıyla dava konusu edilen YİDK kararında davacının reddedilen bir itirazıyla ilgili bir karar verilmediğini, bu YİDK kararının davalının dava konusu markanın kısmi red işlemine karşı itirazları yüzünden verildiğini, davacının bu karar kapsamında herhangi bir hakkı veya menfaati bulunmadığını, davacının itirazlarıyla ilgili verilmiş Markalar Dairesi Başkanlığının kısmi kabul/kısmi red işlemine itirazını yinelemediğinden bu kararın, idari başvuru yolları tüketilmediğinden, sürenin kaçırılması nedeniyle davacı açısından kesinleştiğini, bu yüzden de davacının huzurdaki davaya konu YİDK kararı aleyhine açtığı davanın usulden/aktif husumet ehliyeti noksanlığından ötürü reddinin gerektiğini, nitekim davacının, davalının itirazlarına karşı görüşlerini sunduğu dilekçesinde Markalar Dairesi Başkanlığı kararının devamı yönünde karar verilmesini talep ettiğini, bu vesileyle davacının itirazlarına dayanak olarak sadece 2012 111602 sayılı markasının kaldığını, bu marka ile davalının dava konusu edilen markasının birbirlerine benzemediğini, markalarda kullanılan renklerin ve davalının markasındaki diğer kelime unsurlarının yeterli ölçüde farklılık yarattığını, markaların kapsadığı emtiaların da benzer olmadığını, keza davacının markasının 07, 36, 37, 38 ve 39. Sınıflara giren emtialar açısından tescilli olduğunu, davalının markasının ise 35, 44 ve 45. Sınıflara giren emtialarda tescil edilmek istendiğini, zaten de davacının markasını bu sınıflara giren emtialarda kullandığını ispat edemediğini, her ne kadar davacı, markasının tanınmış olduğunu ileri sürmüşse de, yegane faaliyetleri “tahin” ve benzeri gıda ürünleri bakımından olan davacı markasının, 35, 44 ve 45. Sınıflar bakımından tanınmış olmadığının açık olduğunu, zaten TÜRKPATENT nezdinde de farklı sınıflara giren emtialar için tescile bağlanmış olan onlarca “…” markası olduğunu, davalının ortaklarının “…” soyadına sahip olduğunu ve bu kişilerin kendi soyadlarını ticaret hayatında kullanmaktan men edilmelerinin haksız olacağını, zaten de davacının kötü niyet iddialarını tevsik eden delil sunamadığını, davacının “maddi hata” iddiası ile dava dilekçesinin sonuç ve talep kısmında bahsi geçen YİDK kararının numarasının (398’den 396’ya) değiştirilemeyeceğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın;
I-YİDK Kararının İptali İstemi Bakımından;
Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “…-otomasyon&bilişim teknolojileri” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli markalar arasında, 45.sınıfta bulunan “İş güvenliği konularında danışmanlık hizmetleri.Sosyal ağ oluşturma hizmetleri.” bakımından iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacıya ait ticaret unvanı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin kötü niyetli olup olmadığı,
II-Hükümsüzlük İstemi Bakımından;
Davalı markasının tescile konu tüm mal ve hizmetler bakımından iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait ticaret unvanı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin kök ve ek raporlar alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “… otomasyon&bilişim teknolojileri” ibaresinin 07, 09, 35, 40, 42, 44 ve 45. sınıfta bulunan mal ve hizmetlerin tescili amacıyla 11/07/2018 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından SMK m. 5/1-ç hükmü kapsamında, davacının 2007 29062, 2012 56159 ve 2012 11602 sayılı markaları ile benzer bulunarak 07, 09, 40, 42 ve 45. Sınıflara giren mal ve hizmetler açısından kısmen reddedildiği, 35. ve 44. Sınıflara giren hizmetler açısından kısmen kabul edilerek 12.10.2018 tarih ve 310 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde ilan edildiği, davalının bu kısmi ret kararına itiraz ettiği ve bu itirazın YİDK tarafından haklı bulunarak davalı firmanın marka başvurusunun 45. Sınıfa giren; “İş güvenliği konularında danışmanlık hizmetleri. Sosyal ağ oluşturma hizmetleri” açısından da 13.05.2019 tarihli ve 324 sayılı bültende tekrar ilanına karar verildiği, dava konusu marka başvurusunun ilanlarına karşı, davacının SMK m.6/1, m.6/6 ve m.6/9 hükümlerine ve 2012 111602, 2007 29062, 2006 57257, 187729, 97999 nolu markalarına dayalı olarak itiraz ettiği, 310 nolu Resmi Marka Bülteni’nde ilan edilen kısım ile ilgili itiraz ve beyanları inceleyen Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 04.07.2019 tarihli kararı ile, davacının itirazlarını kısmen kabul ederek … sayılı markanın kapsamından 35. Sınıfa giren; “07. Sınıfa giren emtiaların perakende satışı hizmetlerini çıkardığı”, davacının söz konusu markalarını davalının markasını tescil ettirmek istediği mal/hizmetlerde kullandığına dair delillerini de sunmaması nedeniyle söz konusu markaların SMK m. 6/1 hükmü kapsamındaki itiraz açısından incelemede dikkate alınmadığını belirttiği, sadece davacının 2012 111602 sayılı markasının 5 yıllık süre şartı gerçekleşmediğinden bu markanın kullanım şartının aranmadığı ve bu markaya benzerlik nedeniyle yapılan itirazın kısmen kabul edildiği, davacının kısmen reddedilen bu itirazına karşı herhangi bir itiraz ileri sürmediği, davalının ise bu kısmi red kararına itiraz ettiği ve bu itirazın TÜRKPATENT’in Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun huzurda dava konusu edilmeyen 29.01.2020 tarihli ve … sayılı kararı ile nihai olarak reddedildiği anlaşılmaktadır. Dava konusu markanın 45. Sınıfa giren; “İş güvenliği konularında danışmanlık hizmetleri. Sosyal ağ oluşturma hizmetleri” açısından da 324 sayılı bültende tekrar ilanı üzerine davacının SMK m.6/1, m.6/6 ve m.6/9 hükümlerine ve 2012 111602, 2007 29062, 2006 57257, 187729, 97999 nolu markalarına dayalı olarak itiraz ettiği, bu itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nın 01.10.2019 tarihli kararı ile reddedildiği, davacının söz konusu karara aynı markalarına ve aynı gerekçelere dayalı olarak yeniden itiraz ettiği ve bu itirazın da, huzurda dava konusu edilen 29.01.2020 tarihli ve … sayılı karar YİDK kararı ile nihai olarak reddedildiği, bu kararın davacı marka vekiline 31/01/2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 03.04.2020 tarihinde tescil edilmiştir.
I-YİDK Kararının İptali İstemi Bakımından Yapılan Değerlendirme:
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet gösterilen markalar, celp edilen evrak, hukuki nitelendirme barındırmayan ve maddi vakıalara ilişkin tespitler içeren bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
YİDK kararının iptali istemine konu davalı şirkete ait marka kapsamındaki hizmetler; “İş güvenliği konularında danışmanlık hizmetleri. Sosyal ağ oluşturma hizmetleri” dir.
Dava konusu marka kapsamında yer alan “İş güvenliği konularında danışmanlık hizmetleri. Sosyal ağ oluşturma hizmetleri” ile itiraza mesnet gösterilen davacıya ait 97999, 187729, 2006/57257, 2007/29062 ve 2012/111602 sayılı markaların kapsamlarında yer alan 29, 30, 31, 3, 5, 32, 33, 34, 40, 41, 43, 7, 36, 37, 38 ve 39.sınıfta yer alan mal ve hizmetler arasında benzerlik bulunmamaktadır. Zira; davacı markaları kapsamlarındaki mal ve hizmetlerle dava konusu marka kapsamında yer alan ve davaya konu olan hizmetlerin benzer ihtiyaçları gidermedikleri, aralarında rekabet veya birbiri yerine ikame ilişkisi bulunmadığı, benzer yerlerde tüketiciye arz edilmediği, aralarında ham madde-mamül ilişkisi bulunmadığı, birbirlerini tamamlamadıkları, belirtilen nedenlerle; aralarında benzerlik ilişkisi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Dava konusu markanın esas unsurunu “…” kelimesinin oluşturduğu, davacıya ait itiraza mesnet markaların esas unsurlarını da müşterek olarak “…” kelimesinin oluşturduğu, bu kelimenin markalar arasında müşterek olarak bulunmasından kaynaklı olarak; markaları oluşturan işaretler arasında görsel, işitsel ve kavramsal düzeyde benzerlik bulunduğu tespit edilse bile dava konusu marka kapsamındaki hizmetlerle itiraza mesnet markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetler arasında benzerlik bulunmadığından, karşılaştırılan bu markalar arasında ilgili tüketici kesimi nezdinde SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK’nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.03.2019 tarih 2017/5439 Esas 2019/2119 Karar sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacının ticaret unvanının çekirdeği-özü “…” ibaresidir. Davacı bu ibareyi, ana faaliyet alanı olan gıda sektöründe, “helva, tahin, reçel, bal” üretimi ve satışında markasal bir biçimde kullandığını ispat etmiştir. Dolayısıyla davalının bu ibareyi ancak ve sadece bu emtialar ile benzer mal ve hizmetlerde kullanması halinde, davacının ticaret unvanı ile iltibas tehlikesinin doğacağı değerlendirilmektedir. Dava konusu marka kapsamında yer alan İş güvenliği konularında danışmanlık hizmetleri. Sosyal ağ oluşturma hizmetleri” , davacının ticaret unvanını fiilen kullandığını ispatladığı “helva, tahin, reçel, bal” emtiaları ile aynı veya benzer hizmetler olmadığından, somut olayda SMK m.6/6 hükmü koşulu şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 12.06.2019, E:2018/2285 K:2019/4361)
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da marka işlem dosyasında bulunmadığından kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; dava konusu edilen … sayılı YİDK kararının iptalini gerektirir hukuka aykırı bir yön tespit edilmediğinden, bu kararın iptali isteminin reddine karar verilmiştir.
II-Markanın Hükümsüzlüğü İstemi Bakımından Yapılan Değerlendirme
Davacı vekili, aynı zamanda davalı şirkete ait … sayılı markanın tescilli tüm hizmetler bakımından hükümsüz kılınmasını da talep etmiştir.
Dava konusu … sayılı marka “35.SINIF: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için (07. Sınıfa giren ‘Galvanizle kaplama ve elektroliz (akımla kaplama) makineleri.Elektrikli açma kapama mekanizmaları.Makine ve motorlar için silindir contaları.’, ile 09, 29, 30, 31, 32. Sınıfa giren tüm emtialar) mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) 44.SINIF: Tıbbi hizmetler. Güzellik bakımı hizmetleri. Veterinerlik ve hayvan üretme, besicilik, nalbantlık ile ilgili hizmetler. Tarım, bahçecilik ve ormancılıkla ile ilgili hizmetler; peyzaj tasarımı hizmetleri. İşyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetleri. 45.SINIF: İş güvenliği konularında danışmanlık hizmetleri. Sosyal ağ oluşturma hizmetleri.” bakımından 03.04.2020 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi kök ve ek raporları ile tüm dosya kapsamına göre;
İlk olarak; davalı şirketin dava aşamasında, itiraza mesnet gösterilen davacı markalarının kullanılmadığına ilişkin def’i ileri sürüldüğünden, bu husus ön sorun olarak incelenmiştir.
SMK m.19/2 hükmüne göre; 6 ncı maddenin birinci fıkrası kapsamında yapılan itirazlarda, itiraz gerekçesi markanın itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinde Türkiye’de en az beş yıldır tescilli olması şartıyla, başvuru sahibinin talebi üzerine, itiraz sahibinden, itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinden önceki beş yıllık süre içinde itiraz gerekçesi markasını itirazına dayanak gösterdiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanmakta olduğuna ya da kullanmamaya dair haklı sebepleri olduğuna ilişkin delil sunması talep edilir. İtiraz sahibi tarafından bu hususların ispatlanamaması durumunda itiraz reddedilir. İtiraz gerekçesi markanın, tescil kapsamındaki mal veya hizmetlerin sadece bir kısmı için kullanıldığının ispatlanması hâlinde itiraz, sadece kullanımı ispatlanan mal veya hizmetler esas alınarak incelenir.
SMK m.25/7 hükmüne göre; 6 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü def’i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar.
Belirtilen açıklamalara göre somut olayda yapılan incelemede; Bu def’i hükümsüzlük davası açısından söz konusu olduğundan, SMK m. 25/7 hükmüne göre, davacının davasına mesnet aldığı markalarının huzurdaki davanın açıldığı tarihte önce en az 5 yıl süreyle tescilli olmaları gerekir. Huzurdaki davanın açıldığı 14.03.2020 tarihinden geriye dönük beş yıl hesaplandığında ulaşılan 14.03.2015 tarihinden önce davacının itiraza mesnet gösterdiği tüm markalarının tescilli olduğu, dolayısıyla markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından, davacının itiraza mesnet gösterdiği tüm markalarının kullanım ispatı külfeti altında bulunduğu tespit edilmiştir.
Bundan sonra, davacı vekilinin, dava dosyasına sunduğu 49 adet fatura incelendiğinde ; davacının 2006/57257 sayılı markası hariç, diğer tüm tescilli markalarını, Türkiye sınırları içerisinde, 2014-2018 yılları arasında, tescillerine uygun olarak, markasal hüviyette ve ciddi bir biçimde, “helva, tahin, reçel, bal” emtialarında kullandığı görülmüştür. Bu emtialar dışında kalan ancak söz konusu markaların tescili kapsamında yer alan emtialar açısından davacının markasal kullanımlarına, dava dosyasına sunulan belge ve delillerde rastlanmamıştır. Bu yüzden de davacının söz konusu markalarının, SMK m.6/1 hükmüne mesnet alınarak davalının markasının hükümsüzlüğünün istendiği somut olayda, davacının bu markalarının sadece “helva, tahin, reçel, bal” açısından korunabileceği değerlendirilmiştir. Başka bir deyişle; davacının 97999, 187729, 2007/29062 sayılı markaları kapsamı içine giren ve fiilen kullanıldığı tespit edilen “helva, tahin, reçel, bal” emtiaları ile dava konusu marka kapsamında yer alan hangi hizmetlerin benzer olduğunun tespit edilmesi ilk olarak belirlenecek olup, akabinde bu markalar arasındaki işaret benzerliği değerlendirilecek ve nihai olarak markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı irdelenecektir.
Davacıya ait 97999, 187729, 2007/29062 sayılı markaların kapsamında kalan ve kullanım külfeti yerine getirilen “helva, tahin, reçel, bal” emtiaları ile dava konusu marka kapsamında yer alan “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, tatlılar, tahin, bal, arı sütü, propolis, pekmez mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri arasında benzerlik bulunmaktadır. Şöyle ki; bir emtianın kendisi ile bu emtianın satışı hizmetleri arasında birbirini tamamlayıcılık ilişkisi bulunur. Bir emtia olmadan, bu emtianın satışı hizmetinden bahsedilemez. Bu meyanda, her ne kadar, “helva” ve “reçel” emtiasının satışı hizmetleri dava konusu edilen markanın kapsamında yer almamakta ise de, markanın kapsamında yer alan; “Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler” emtiaları “reçel”in tanımı (Reçel; meyvelerin şekerle kaynatılmasıyla hazırlanan bir tatlıdır. Bkz; www.sozluk.gov.tr) ile uyumlu olduğundan, “helva” emtiası da “bir çeşit tatlı” olduğundan (Helva; şeker, yağ, un veya irmikle yapılan bir çeşit tatlıdır. Bkz; www.sozluk.gov.tr), bu emtialara karşılık gelen ve dava konusu edilen markanın kapsamında yer alan emtiaların da “Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler” ve “tatlılar” olduğu değerlendirilmektedir. Bunlara ilaveten; dava konusu edilen markanın kapsamında yer alan satış hizmetlerine konu “pekmez” emtiasının da (Pekmez; genellikle üzüm, dut vb. meyvelerin kaynatılarak koyulaştırılmış biçimidir. Bkz; www.sozluk.gov.tr), davacının markalarını kullandığı bilhassa “reçel” emtiası ile yakın benzer/türdeş bir emtia olduğu değerlendirilmektedir. Zira; “pekmez” ve “reçel”; benzer alıcı çevresine hitap ederler, benzer ihtiyaçları giderirler, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri aynıdır, dağıtım kanalları ve satış yerleri aynıdır, birbirleri yerine ikame imkanları vardır, benzer markaları bu farklı sınıf ve alt gruplardaki emtialar üzerinde gören tüketicilerin markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurma ihtimali mevcuttur ve hepsinden de önemlisi, her ikisi de “meyvelerin kaynatılmasıyla” hazırlanan gıda maddeleridir.
Davalının markasının kapsamına alınmak istenen, 35. Sınıfa giren diğer hizmetler (geriye kalan emtiaların toptan/perakende satışı hizmetleri dahil) ve 44 ila 45. Sınıflara giren hizmetler ile davacının markalarının kullanım külfetinin yerine getirildiği ve yukarıda belirtilen gıda emtiaları arasında ise bir “benzerlik/türdeşlik” tespit edilememektedir. Zira bu emtialar benzer alıcı çevresine hitap etmezler, benzer ihtiyaçları gidermezler, son kullanıcıları ve hedeflenen tüketici profilleri farklıdır, satış/dağıtım kanalları farklıdır, birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri ve birbirleri yerine ikame imkanları yoktur, aralarında ham madde/mamul/yarı mamul ilişkisi yoktur ve benzer markaları bu hizmetler kapsamında kullanılırken gören tüketicilerin, markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurması mümkün değildir.
Dava konusu markanın esas unsuru “…” ibaresidir. Zira; bu ibare oldukça büyük punto ile yazılmış olup, bu ibareye nazaran oldukça küçük punto ile yazılı “otomasyon&bilişim teknolojileri” ibaresine göre ön planda olup markanın esaslı unsurunu oluşturmaktadır.
Davacıya ait, kullanım külfetinin bir kısım gıda emtiaları bakımından yerine getirildiği ispatlanan 97999 sayılı “… … GIDA SANAYİİ VE TİCARET A.Ş.”, 187729 sayılı “…” ve 2007/29062 sayılı “…” markalarının esas unsurunun da “…” kelimesi olduğu, 97999 sayılı markada yer alan başkaca kelime unsurlarının “…” kelimesini arka plana atan baskın ayırt edici etkilerinin bulunmadığı, zira; tescilli olduğu emtiaları tanımlayan “GIDA” kelimesi ile ticaret hayatında herkes tarafından yaygın olarak kullanılan “SANAYİİ VE TİCARET A.Ş.” kelimelerinin somut ayırt edici niteliklerinin bulunmadığı, markada yer alan “…” kelimesinin “…” kelimesine göre markasal mizanpajda arka planda kaldığı, dolayısıyla davacıya ait sayıları belirtilen bu markaların tamamında, markanın esaslı unsurunun “…” kelimesi olduğu tespit edilmiştir.
Taraf markaları global olarak karşılaştırıldığında; Davacıya ait 2006/57257 ve 2012/111602 sayılı markaların ileri sürülen kullanmama def’ine karşılık olarak, tescilli olduğu emtialar bakımından ciddi surette kullanıldığının ispatlanamadığı, dolayısıyla bu markaların SMK m.6/1 hükmü uyarınca yapılacak iltibas değerlendirmesinde SMK m.25/7 hükmü uyarınca hükümsüzlük iddiasına mesnet olamayacakları, davacıya ait 97999, 187729 ve 2007/29062 sayılı markaların esas unsuru ile dava konusu markanın esas unsurunun müşterek olarak “…” kelimesinden oluştuğu, bu nedenle markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal olarak iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzerlik bulunduğu, davacı markalarının kullanımının ispatlandığı “helva, tahin, reçel, bal” emtiaları ile dava konusu marka kapsamında yer alan “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, tatlılar, tahin, bal, arı sütü, propolis, pekmez mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri arasında benzerlik bulunduğu, bu hale göre; daha önce davacıya ait bu markaların kullanıldığı emtialar üzerinde söz konusu markaları gören, işiten, bu markalı emtialardan yararlanan makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu markayı “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, tatlılar, tahin, bal, arı sütü, propolis, pekmez mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, bu hizmetlerden faydalanmak için ayıracağı süre içerisinde, bu markayı davacıya ait markalardan biri veya onların serisi bir marka olarak algılayabileceği, bir kısım tüketici kesiminin markaların farklı ticari kökeni işaret ettiğini algılama ihtimalinde dahi marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı bulunduğu yönünde yanılsamaya düşebileceği, dolayısıyla davacıya ait 97999, 187729 ve 2007/29062 sayılı markalar ile dava konusu … sayılı marka arasında “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, tatlılar, tahin, bal, arı sütü, propolis, pekmez mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri bakımından SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacının sunmuş olduğu faturalar, “…” markasının 2014-2018 yılları arasında davacı tarafından satışa sunulan “helva, tahin, reçel, bal” emtiaları üzerinde “mutad biçimde kullanıldığı”nı tevsik etmekten öteye gitmemektedir. Davacının bunun haricinde, “…” markalarının tanınmış olduğunu gösterir nitelik ve nicelikte delil ibrazında bulunmadığı, davacı taraf her ne kadar markalarının tanınmışlığı iddiasına ilişkin olarak tahkikat aşamasında ticari defterlerinin yerinde incelenmesini talep etmişse de, dava ya da replik dilekçelerinde delil olarak ayrıca ve açıkça ticari defterlerini delil olarak bildirmediği, delillerini somutlaştırma yükümlülüğüne uygun davranmadığı, bu nedenle dilekçelerinde delil olarak belirtilen genel geçer ifadelerin aynı zamanda ticari defterlerini de delil olarak kapsadığı şeklinde yorumlanamayacağı, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun, 03.03.2017 gün ve 2015/2 E. 2017/1 K. no’lu kararının da aynı yönde olduğu, davacının tahkikat aşamasında ileri sürdüğü ticari defterlerinin yerinde incelenmesi isteminin iddianın genişletilmesi yasağı kapsamında kaldığı, davalı tarafın bu isteme açıkça muvafakat etmediği, dolayısıyla davacı tarafın ticari defterleri incelenmeksizin yargılamanın yürütüldüğü, bu hale göre; taraflarca getirilme ilkesi uyarınca davacının ibraz ettiği tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde. davacıya ait “…” markalarının tanınmışlık mertebesine ulaştığı söylenemeyeceğinden SMK m.6/5 hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK’nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.03.2019 tarih 2017/5439 Esas 2019/2119 Karar sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacının ticaret unvanının çekirdeği-özü “…” ibaresidir. Davacı bu ibareyi, ana faaliyet alanı olan gıda sektöründe, “helva, tahin, reçel, bal” üretimi ve satışında markasal bir biçimde kullanmaktadır. Dolayısıyla davalının bu ibareyi ancak ve sadece bu emtialarla ilgili mal ve hizmetlerde kullanması halinde, davacının ticaret unvanı ile iltibas tehlikesinin doğacağı değerlendirilmektedir. Yukarıda izah edildiği üzere; dava konusu marka kapsamında yer alan “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, tatlılar, tahin, bal, arı sütü, propolis, pekmez mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri, davacının önceki tarihli ticaret unvanının fiilen kullanıldığı “helva, tahin, reçel, bal” emtiaları ile benzerdir. Bu nedenle davacının önceki tarihli ticaret unvanının fiilen kullanıldığı emtialarla benzer olan bu hizmetler ile davacının ticaret unvanının esas unsuru ile dava konusu markanın esas unsurunun müşterek olarak aynı “…” kelimelerinden oluşmasından kaynaklı olarak, SMK m.6/6 hükmü uyarınca, davacının ticaret unvanı ile davalı markası arasında; “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, tatlılar, tahin, bal, arı sütü, propolis, pekmez mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri bakımından iltibas tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 12.06.2019, E:2018/2285 K:2019/4361)
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacı vekili tarafından ibraz edilen 20.03.2020 tarihli … Gıda Sanayi ve Tic. A.Ş ile … Un Sanayi ve Tic. A.Ş şirketlerine ait hisse devir sözleşmesine göre; Davacı yetkilisi ile davalı şirketin ilk yetkilisi arasında yapılan hisse devir sözleşmesinin dava konusu marka başvuru tarihinden sonraki tarihli olduğu, kötü niyet olgusunun mevcut olup olmadığının, marka tescil başvuru tarihi nazara alınarak değerlendirilmesi gerektiği, bu tarihte taraflar arasında hisse devir sözleşmesi bulunmadığı, bu bağlamda davalı şirket açısından … markalarının kullanımını açıkça yasaklayan bir hukuki işlemin başvuru tarihi itibari ile söz konusu olmadığı, her ne kadar dava konusu marka ile davacıya ait bir kısım markalar ve ticaret unvanı arasında bir kısım hizmetler bakımından iltibas tehlikesi bulunsa da, bu hususun tek başına dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu göstermeyeceği, bir başka açıdan yapılan incelemede ise davalı şirket kurucularının soyadlarının … olduğu, dolayısıyla dava konusu markanın esas unsuru olan … ibaresinin aynı zamanda davalı şirket kurucularının soyadları olduğu, yine bu ibarenin davalı şirketin ticari unvanının ek unsurunu oluşturduğu, bir kimsenin soyadını ticari faaliyetlerinde marka olarak kullanmasının yaygın piyasa teamülü olduğu, dolayısıyla salt … ibareli marka tescil başvurusunun ticari dürüstlük kurallarına aykırı olduğunun söylenemeyeceği, yine davalı şirketin salt davacının ticari faaliyetlerini baltalama, şantaj veya haksız kazanç elde amaçlı, genel olarak dürüst ticari uygulamalara aykırı olarak dava konusu marka tescil başvurusunda bulunduğu hususuna ilişkin olarak somut olgu bulunmadığından kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; dava konusu … sayılı markanın “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, tatlılar, tahin, bal, arı sütü, propolis, pekmez mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri bakımından hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiştir.
HÜKÜM:
1-YİDK kararının iptali İSTEMİNİN REDDİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, tatlılar, tahin, bal, arı sütü, propolis, pekmez mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.)” hizmetleri bakımından HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davalı …’nden tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-YİDK kararının iptali istemi bakımından; davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 gereğince hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından; davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalı …’nden alınarak davacıya verilmesine,
7-Markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından; davalı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’ne verilmesine,
8-Harcın davanın yalnızca kabul edilen kesimi üzerinden alınması sebebi ile davacının peşin yatırdığı 54,40 TL peşin karar ve ilam harcının tamamının davalı …’nden alınarak davacıya verilmesine,
9-Davacı tarafından yapılan 62,20 TL başvurma ve vekalet harcı, 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 274,00 TL posta, müzekkere ve dosya masrafı olmak üzere toplam 2.136,20 TL yargılama giderinin 1/2 si olan 1.068,10 TL’nin davalı …’nden alınarak davacıya verilmesine, bakiye 1.068,10 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
10-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iade edilmesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin, Davalı Şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
16/07/2021