Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/341 E. 2021/218 K. 09.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/341 Esas – 2021/218
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/341 Esas
KARAR NO : 2021/218

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – MarkanınHükümsüzlüğü )
DAVA TARİHİ : 15/12/2020
KARAR TARİHİ : 09/06/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 01/07/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 15/12/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının … ibareli markasını tamamen kültürel zenginliğe katkı sağlamak ve toplumu bilinçlendirmek amacıyla gerçekleştirdiği faaliyetlerine yönelik olarak oluşturulduğunu, davacının çalışmaları sonucunda bir kültür markası oluşturulduğunu ve bir modül içerisinde öncelikle … ve … kültürüne hizmet vermek, “bu oyuncaklar …” adı altında sanal müze ile birlikte tüm … ve … kültürünü temsilen … müzelerinin etkinliklerini artırmayı hedefleyen bir proje yürütmeyi amaçladığını, davacının ürünlerinin piyasasına benzer mal ve hizmetlerle dahil olmayı isteyen firmaların davacının sosyal sorumluluk misyonundan faydalanarak toplumun dikkatini çekmeye çalıştıklarını, davalının “BU … …” ibareli markanın tescili amacıyla 11.07.2019 tarihinde 2019/65891 sayısı ile 38. Ve 41. Sınıfta marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun 12.09.2019 tarihli ve 332 sayılı Resmi Marka Bülteninde yayınlandığını, davacı tarafından yayına itiraz edildiğini, yapılan incelemede itirazın MDB tarafından reddedildiğini, bunun üzerine YİDK’ya itiraz edildiğini, YİDK tarafından verilen 30.11.2020 tarihli kararda itirazlarının reddedildiğini, dava konusu marka başvurusu ile itiraza mesnet markalar arasında karıştırılmaya yol açacak derecede benzerlik bulunduğunu, itiraza konu ibarenin marka olarak tescil edilmesi halinde, davacının yıllardır uğruna emek verdiği markasından haksız biçimde fayda sağlamış olacağını, davacının harcadığı emek ve koyduğu sermaye ile markalarına ayırt edicilik kazandırdığını ve marka üzerinde üstün hak sahibi olduğunu, dava konusu marka başvurusunun herhangi bir ayırt ediciliğe sahip olmaması nedeniyle tescil edilmemesi gerektiğini, taraf markalarının kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin aynı veya ilişkili olduğunu, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu, davacıya ait markanın tanınmış olduğunu bu nedenle benzer olmayan mal ve hizmetler açısından da korunması gerektiğini, markaların görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzerlik taşıdığını, Emsal TÜRKPATENT ve yargı kararları bulunduğunu belirterek; dava konusu … sayılı YİDK kararının iptalini ve dava konusu 2019/65891 sayılı markanın tescil başvurusunun reddine, markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 29/12/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; ihtilaf konusu “bu … …” ibarelerinin kavramsal olarak farklı algı yaratıyor olması, başvurunun “…” ibareli gerekçe markadan ortalama tüketici nezdinde bütün halde bıraktığı izlenim bakımından farklılaştığını ve ilgili tüketicilerin başvuruya konu “bu … …” ibareli marka ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markaları bütüncül algı çerçevesinde farklı ticari kaynaklardan gelen birbirinden farklı markalar olarak algılayabileceğini, başvuru ile itiraza gerekçe olarak gösterilen markalar bütünüyle bıraktıkları izlenim itibarıyla ilişkilendirilme ihtimali dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer olmadıklarını, “bu … …” ibareli marka ile itiraz gerekçesi markaların görsel, işitsel, kavramsal ve bütün olarak ortaya çıkan izlenim bakımlarından benzer markalar olmadığını ve bazı ibarelerin markalarda ortak şekilde bulunuyor olmasının markalar arasında karıştırılma ihtimaline yol açmayacağını, markalar arasında 6769 s. Kanun’un 6/1 maddesi hükmü anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … ELEKTRONİK SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ vekili 14/01/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; 1984 yılında kurulan ve 1994 yılında … Grubu tarafından satın alınan … firmasının, bugün 18’i yurt dışında olmak üzere, toplam 28 şirketten oluşan küresel bir şirketler topluluğu olduğunu, yurt içi ve yurt dışı pazarlardaki tüketicilere, tüketici elektroniği, beyaz eşya, küçük ev aletleri, dijital ürünler, mobil ürünlerden oluşan geniş bir ürün gamı sunduğunu, davalıya ait marka başvurusunun ayırt edicilik niteliğine haiz olduğunu, taraf markaları arasında benzerlik olmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal olarak farklı olduğunu, bu ve … ibarelerinin kimsenin tekeline bırakılamayacak ibareler olduğunu, taraf markalarının sınıfsal olarak benzer olmadığını, davacı markasının tanınmış olmadığını, davalının marka tescil başvurusunun kötü niyetli olmadığını, YİDK kararının emsal Yargıtay içtihatlarına uygun olduğunu beyan ederek; davanın reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait 2019/65891 nolu “Bu … …” ibareli marka başvurusunun SMK m.5/1-b uyarınca somut ayırt edici niteliğinin bulunup bulunmadığı, bu marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli marka arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markasının tanınmış olup olmadığı, davalının kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “Bu … …” ibaresinin 38. ve 41. sınıfta bulunan “38.Sınıf: Radyo ve televizyon yayın hizmetleri. Haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil). Haber ajansı hizmetleri. 41. Sınıf: Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.” hizmetlerinin tescili amacıyla 11.07.2019 tarihinde gerçekleştirdiği 2019/65891 sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.09.2019 tarih ve 332 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 2017/121694 sayılı markayı mesnet göstererek itirazda bulunduğu, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 01.12.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 28.01.2021 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Kanun m.4 hükmüne göre; Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
Markanın; ayırt etme, mal veya hizmetin işletmesel kökenini gösterme, mal veya hizmetin niteliklerini garanti etme, reklam, tekelleştirme ve koruma işlevleri bulunduğu kabul edilir. (Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku; Aralık 2005; 4.Bası; sh.356) Ayırt etme işlevi, marka kavramına dahil olan, piyasada bir mal ya da hizmeti diğerlerinden farklılaştırmaya hizmet eden, mal ya da hizmete adeta kişilik kazandıran, o mal ya da hizmete bir ad veren temel unsuru ifade eder. Köken işlevi, malın ya da hizmetin hangi işletmeye ait olduğunun marka ile gösterildiği anlamına gelip, bu işlevin bugün anlamını yitirdiği, globalleşen ekonomi ve piyasada bulunan aktörlerin ve ürünlerin çeşitliliği ile dinamizmi karşısında alıcılardan pek azının piyasadaki mal ya da hizmetlerin hangi işletmeye ait olduğunu markadan anladıkları söylenebilir. Garanti işlevi, bir marka altında pazarlanan mal ya hizmetin kalitesi ile ilgili olup, bu işlev sayesinde alıcı, piyasada bulunan ve deneyimlediği mal ya da hizmetleri nitelik olarak değerlendirme imkanına sahip olmakta, buna bağlı olarak bazı mal ya da hizmetlerin imajında değer artışı, bazılarında ise değer azalışı meydana gelebilmektedir. Reklam işlevi, markanın, ait olduğu mal ya da hizmetin ayırt ediciliğini sağlayan işaret olduğuna göre, bu işaretin mal ya da emek sarfedilerek geniş halk kitlesine ulaştırılmasını, böylece ilgili markaya konu mal ya da hizmetin pazar payının arttırılmasını ifade eder. Bununla bağlantılı olarak ilgili mal ya da hizmetin piyasada gördüğü rağbetin hakim duruma gelmesi söz konusu olabilecek, bu da markanın tekelleştirme işlevine hizmet edecektir.
Markanın en önemli fonksiyonu ayırt edici bir işaret olmasıdır. Markaya bu fonksiyonu kazandıran, soyut ayırt ediciliğidir. Soyut ayırt edicilik; bir işaretin, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini, bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli olması halidir. Bir işaret soyut ayırt edici niteliğe sahip değilse, ayırt edicilik fonksiyonuna da sahip olmayacaktır. Marka, ayırt edicilik fonksiyonunun gereği olarak, mal ve hizmetleri ferdileştirmekte ve bunları tüketiciler için piyasada teşhis edilebilir hale getirmektedir. Bu yolla tüketiciler, almak istedikleri mal ve hizmetleri başka teşebbüslerin mal ve hizmetlerinden ayırt edebilmektedirler. Ayrıca, mal ve hizmetlerin piyasada teşhis edilebilir hale getirilmesi ile, farklı teşebbüslerin mal ve hizmetleri için piyasa şeffaflığı sağlanmaktadır. Piyasa şeffaflığının yerine getirilebilmesi, markanın iletişim fonksiyonu ile kolaylaşır. Markanın iletişim fonksiyonu, piyasada mal ve hizmet arz edenlerle talep edenlerin aralarında iletişim kurmalarını sağlamaktadır. Bu yolla marka, teşebbüslerin mal ve hizmetlerini kolayca pazarlamalarına, tüketicilerin malın imajı hakkında bilgilendirilmelerine hizmet etmektedir. Markanın çok fonksiyonluluğu, marka hukukuna ilişkin düzenlemelerin uygulama alanının tayininde ve problemlerin çözümünde büyük önem arz etmekte ve dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle, bir işaretin soyut ayırt ediciliğe sahip olup olmadığının belirlenmesinde markanın belirtilen bu fonksiyonlarının göz önünde bulundurulması gerekir. (Beşir Fatih Doğan; Türk, Alman ve AB Hukuku’na Göre Marka Olamayacak İşaretlerin Kullanım Sonucu Ayırt Edici Nitelik Kazanarak Tescil Edilebilirliği Sorunu; FMR; Y.6; C.6; S.2006/3)
Soyut ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının tespiti ile tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetler bakımından ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının bir ilgisi yoktur; bu ayırt edicilik türünde marka olacak işaretin bütünlük arz etmesi, kolayca algılanabilir ve sınırlarının tespit edilebilir olması, ayırt edicilik fonksiyonunu haiz olması aranır.
6769 sayılı Kanun m.5/1-b bendinde belirtilen “Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler” somut ayırt edici güçten yoksun işaretlerdir. Bu işaretler, hiçbir ayırt ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla ilgili tüketici kesimi tarafından marka olarak algılanmayacak işaretler olarak madde gerekçesinde açıklanmıştır.
Somut ayırt edicilik, marka olarak tescili talep edilen işaretin, tescile konu mal veya hizmetleri diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli olması halidir. Soyut ayırt edici gücü haiz bir işaretin somut ayırt edici güce sahip olup olmadığının tespitinde, işaretin tescil başvurusuna konu olan mal veya hizmetler bakımından ayırt edicilik fonksiyonuna sahip olup olmadığının dikkate alınması gerekmektedir. İşaretin, somut ayırt edici güce sahip olup olmadığı, piyasada oluşan kanaate göre tespit edilmektedir. Bu kanaatin oluşmasında değişik faktörler etkili olmaktadır. İşaretin orijinalliği, tanınmışlığı, piyasada genel olarak kullanılırlığı, kullanımın süresi ve yoğunluğu gibi kıstaslar, bu ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Eğer bir işaret, piyasada oluşan kanaate göre tescili talep edilen mal veya hizmetler bakımından ayırt edicilik fonksiyonuna sahipse, kullanım sonucu ayırt edici güç kazanmasına gerek kalmaksızın marka olarak tescil edilebilecektir. O an için işaretin ayırt ediciliğinin bulunmadığı kabul ediliyorsa, işaret ancak kullanım neticesi bu gücü kazanabilir veya zaman içerisinde piyasadaki kanaatin değişmesi neticesi bu güç kazanılabilir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet marka, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu markanın “Bu … …” şeklinde olduğu, “Bu” ibaresinin işaret sıfatı olması, “…” ibaresinin sahiplik bildiren zamir olması nedeniyle dilimizde oldukça sık kullanılan kelimelerden oldukları, markayı oluşturan kelimelerin herkes tarafından sıklıkla kullanılan ve anlamı bilinen ibareler olması nedeniyle, markanın zayıf olduğu ve ayırt edicilik vasfı düşük olduğu değerlendirilse de; marka kapsamında yer alan 38 ve 41. Sınıf kapsamında yer alan hizmetler yönünden işareti gören ilgili tüketici kitlesinde bir bütün olarak, ayrı ayrı kelimelerden bağımsız şekilde, “Bu … …” şeklindeki bu işaretin “herhangi bir firmanın markası” olduğu algısını yansıtması mümkün olduğundan, markanın ayırt edicilikten yoksun olmadığı, zira davaya konu 38 ve 41.sınıfta yer alan hizmetlerin karakteristik özelliklerinden birini hemen ve ilk bakışta tasvir etmediği, bu nedenle dava konusu marka başvurusunun tescili bakımından, SMK m.5/1-b hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; Dava konusu marka başvurusunda 41. Sınıfta yer alan hizmetlerin tamamı davacının itiraza mesnet 2017/121694 sayılı markasında aynen yer almaktadır. Dava konusu marka başvurusunda 38. Sınıfta yer alan “Radyo ve televizyon yayın hizmetleri. Haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil). Haber ajansı hizmetleri.” nin davalının itiraza mesnet markasının kapsamında yer alan “Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri” ile benzer tüketici çevresine hitap ettiği, benzer ihtiyaçları karşıladığı ve bu hizmetlerin birbirini tamamlama ilişkisi dikkate alındığında aralarında benzerlik bulunduğu, açıklanan nedenlerle; taraf markaları kapsamında yer alan mal/hizmetler arasında ayniyet veya benzerlik bulunduğu tespit edilmiştir.
Dava konusu 2019/65891 sayılı marka incelendiğinde; standart yazı karakteri ile oluşturulmuş “Bu … …” ibaresinden oluştuğu tespit edilmiştir.
Davacıya ait itiraza mesnet marka incelendiğinde; standart yazı karakteriyle oluşturulmuş “…” ibaresinden oluştuğu tespit edilmiştir.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 07.12.2015 tarih 2015/5577 E 2015/130 27 K sayılı kararında belirtildiği üzere; 38.sınıfta yer alan hizmetlerin ortalama tüketicilerinin dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğu, yine Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 25.06.2019 tarih 2018/3154 E 2019/4816 K sayılı kararında belirtildiği üzere; 41. sınıf hizmetlerin kullanıcılarının dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğu, dolayısıyla davaya konu hizmetlerin hitap ettiği ortalama tüketicilerin dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğunun kabul edilmesi gerektiği, dava konusu markanın bir bütün halinde “Bu … …” ibaresinden oluştuğu, redde mesnet markanın ise “…” ibaresinden oluştuğu, her iki markanın da bir bütün halinde markasal somut ayırt ediciliklerinin bulunduğu, markaları oluşturan esas unsurların bir bütün halinde bu kelime ibarelerinin oluşturduğu söz dizisinin bütünü olduğu, markalarda müstakil ve müşterek olarak yer alan; “BU” ve “…” ibarelerinin sırasıyla işaret zamiri ve iyelik eki almış kişi zamiri oldukları, bu ibarelerin tek başlarına ayırt edicilikleri bulunmayan ibareler oldukları, bu nedenle söz konusu kelimelerin markalarda müşterek olarak yer almasından kaynaklı olarak markalar arasında iltibas oluşturacak derecede benzerlik bulunduğundan söz edilemeyeceği, redde mesnet markada “OYUNCAKLARI”, dava konusu markada ise “…” kelimesinin yer aldığı, her ne kadar “…” ve “…” kelimeleri aynı kökten türetilmiş ve aralarında kavramsal bir yakınlık bulunsa da, bu kelimelerin aynı olduğundan söz edilemeyeceği, redde mesnet markada yer alan “HEPSİ” ibaresinin tek başına süperlatif bir ibare olup markasal ayırt ediciliğinin tek başına bulunmadığı, bu hale göre markaları oluşturan kelimelerin tekil anlamlarından bağımsız olarak bir bütün halinde söz dizilerinin karşılaştırılması gerektiği, redde mesnet “…” ibaresi ile dava konusu “BU … …” ibareli marka arasında davaya konu 38 ve 41.sınıf hizmetlerin hitap ettiği dikkatli ve bilinçli tüketici kesimi nezdinde iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzerlik bulunmadığı, zira her iki markanın da bir bütün halinde, toplumda sıklıkla kullanılan kelimelerden oluşturulmuş ve ayırt ediciliği güçlü olmayan ibareler oldukları, redde mesnet markanın odağında “OYUNCAKLAR” ibaresi yer alırken, dava konusu markada “…” ibaresinin yer aldığı, kavramsal olarak her iki ibarenin aynı kelimeler olmayıp, aralarında ilinti bulunsa da bir bütün halinde gerek zayıf karakterli kelimeler olmaları gerekse kavramsal olarak farklı nesnelere çağrışım oluşturma güçleri bulunduğu, bir bütün halinde dava konusu marka ile itiraza mesnet markanın aynı/benzer kavramsal çağrışım gücünün bulunmadığı, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 12.10.2020 tarih 2020/92 E 2020/3984 K sayılı kararında belirtildiği üzere; zayıf markaların koruma kapsamı değerlendirilirken iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile dahi bertaraf edilebileceğinin göz önüne alınması gerektiği, buna göre itiraza mesnet markanın bir bütün halinde sıklıkla kullanılan kelimelerden oluşturulmuş ve ayırt edici gücü yüksek bir marka olmadığı da göz önüne alındığında, davaya konu 38 ve 41.sınıf hizmetlerin hitap ettiği dikkatli ve bilinçli tüketici kitlesi nezdinde, markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08/06/2016 tarih 2014/11-696 Esas 2016/778 Karar sayılı kararı uyarınca; iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan, bu yönden dosya içerisinde mevcut bilirkişi raporunun aksi yöndeki hukuki kanaatlerine itibar edilmemiştir.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; Davacı tarafından dosyaya, markanın tanınmış olduğuna ilişkin uzun yıllara sari reklam harcamalarına ilişkin herhangi bir belge, kamuoyu araştırma raporu vb. belge sunulmadığı anlaşılmıştır. Sunulan belgelerin “…” ibareli markanın büyük bir coğrafyada, kayda değer bir reklam yatırımıyla tüketiciye ulaştırıldığı ve tanıtıldığı hususunda yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, dosya kapsamında sunulan belgeler uyarınca, davacının itiraz markasının tanınmış olmadığı, ayrıca dava konusu marka ile itiraza mesnet marka arasında işaret benzerliği bulunmadığından, tanınmışlık iddiasından kaynaklı nispi tescil engelinin somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 155,50 TL posta, 1.750,00 TL bilirkişi ücreti, olmak üzere toplam 2.022,10 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … ELEKTRONİK SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … ELEKTRONİK SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.