Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/337 E. 2021/261 K. 25.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/337 Esas
KARAR NO : 2021/261

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 09/12/2020
KARAR TARİHİ : 25/06/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 29/07/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 09/12/2020 tarihli dava ve 19/01/2021 tarihli replik dilekçelerinde özetle; Müvekkili şirket tarafından … sayılı “HOTEL … PALACE” ibareli marka başvurusuna itiraz edildiğini, itirazlarının TÜRKPATENT Markalar Dairesi Başkanlığı ve YİDK tarafından reddedildiğini, müvekkilinin Güney Kore’de bulunan Kore-Japon holding grubu olan … GROUP’un şirketlerinden biri olduğunu, davalı şirketin dava konusu ibareyi tescil ettirmeye çalışarak müvekkili şirkete ait “…” ibaresini içeren markanın kalitesinden, güvenilirliğinden yararlanarak haksız yarar sağlamaya çalıştığını, dava konusu marka ibaresinde yer alan “HOTEL” ve “PALACE” ibarelerinin 43. sınıf bakımından tanımlayıcı olduğunu, davalı şirket markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, ibarenin başına getirilen “e” harfinin markaya ayırt edicilik katmadığını, dava konusu markada müvekkili şirkete ait logonun çok benzerine yer verildiğini, logolar arasındaki tek farkın “L” harfinin müvekkili logosunda küçük, davalı logosunda büyük harfle yazılmış olmasından ibaret olduğunu, markaların aynı geometrik şekil içerisinde konumlandırılmış el yazısı ile yazılmış “L” harfinden oluştuğunu, 43. sınıf hizmetlerin ilgili tüketicilerinin ortalama tüketiciler olduğunu, markalar arasında iktisadi-idari anlamda bir ilişkinin olduğu, markaları taşıyan mal veya hizmetin aynı kaynaktan geldiğini düşünmelerinin kuvvetle muhtemel olduğunu, davaya konu markanın tescili halinde davalının haksız yarar elde edeceğini, haksız rekabete sebebiyet verileceğini ve müvekkili şirketin marka haklarının ihlal edileceğini, davalı şirketin marka başvurusunda kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirket ile aynı ticari alanda faaliyet gösteren davalı şirketin müvekkili markasını bilmemesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirket marka ve logosunun birebir aynısının kullanımı sebebiyle davalı şirkete ihtarname çekildiğini, ihtarnameye verilen cevapla kullanımın durdurulduğunun bildirildiğini, ancak davalı şirketin ihtarname sonrasındaki kullanımında çok ufak değişiklikler yaparak dava konusu markayı başvuruya konu ettiğini, bu durumun davalı şirketin müvekkili şirket markasından haberdar olduğu ve kötü niyetli olduğu hususundaki iddialarını desteklediğini, müvekkili şirket markasının tanınmış olduğuna ve bu markayı içeren başvuruların kötü niyetli olduğuna dair TÜRKPATENT kararları bulunduğunu, müvekkili şirketin ticaret unvanı olarak “…” ibaresinin çok uzun yıllardır kullanıldığını, SMK 6/6 maddesi kapsamında da başvuru markasının tümüyle reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili şirket tarafından davalı aleyhine Ankara …FSHHM … E. sayılı dosya ile marka haklarının ihlaline yönelik dava açıldığını, bu dosyada alınan raporda taraf logolarının ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu kanaatine varıldığını beyanla; Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’nın … sayılı kararının iptaline, … sayılı marka başvurusunun tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 30/12/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davalı markasının bütününde bıraktığı izlenimin davacının “şekil” ibareli markalarından farklı olduğunu, davalı markasının siyah büyük harflerle yazılmış “HOTEL … PALACE” ibaresinden oluştuğunu ve üst kısmında “l” harfine benzer şekil unsurunun yer aldığını, turuncu zemin üzerine beyaz renkli olacak şekilde oluşturulduğunu, markanın en altında da turuncu renkli dört adet yıldız figürünün yer aldığını, davacının itiraza mesnet markalarının kırmızı zemin üzerine yerleştirilmiş beyaz renkli “e” ya da “l” harfi şeklinde olduğunu, markalarda yer alan logonun benzer olduğundan söz edilemeyeceğini, sadece logoda yer alan geometrik şeklin benzerliğinden hareketle markaların benzer olduğunun söylenemeyeceğini, davalı markası kelime+şekil markası iken davacı markasının şekil olarak oluşturulduğunu, markalar arasında görsel, sesçil ve kavramsal bir benzerlik bulunmadığını, davacının gerçek ve üstün hak sahibi olduğu iddiasının YİDK nezdinde sunulan bilgi ve belgelerin ihtilafa konu markanın başvurudan önce itiraz sahibi tarafından ciddi markasal kullanımını göstermediğinden yerinde olmadığını, davacı tarafın kötü niyete dayalı iddialarının ispat edilemediğini, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 05/01/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının dava ehliyetinin bulunmaması sebebiyle davanın reddini talep ettiklerini, davacı tarafın “…” ibareli marka ile yurt dışında faaliyet gösterdiğini iddia ettiğini, ancak markanın adlarına tescilli olduğundan bahsedilemediğini, “…”nin davacı … CORPARATION ile ilgisinin ispatlanamadığını, davalı şirketin başvurusuna davacı tarafça yapılan itirazın TÜRKPATENT tarafından reddedildiğini, “…” markasının Türkiye’de tescilli olmadığını, Türkiye’de hiçbir faaliyetinin bulunmadığını, ortalama tüketiciler tarafından tanınmadığı ve bilinmediğini, taraf markalarının karıştırılması ihtimalinin bulunmadığını, bir markanın korunmasının ancak tescilden sonra mümkün olduğunu, davacı tarafın markasının tescilli olmadığını beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “L HOTEL … PALACE ***” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza mesnet markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacının gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait ticaret unvanı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin kötüniyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği, hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyalar getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “L HOTEL … PALACE ***” ibaresinin 43. sınıfta bulunan “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” nin tescili amacıyla 16.07.2019 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.09.2019 tarih ve 332 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı 12.11.2019 tarihinde davacı şirket tarafından SMK m.6/1, m.6/3, m.6/4, m.6/5, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında 2018/54752, 2018/51794, 2018/31300, 2018/40033, 2018/46740, 2018/49062 sayılı markalar mesnet gösterilerek yayına itiraz edildiği, davalı şirketin 12.12.2019 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığı’nca ileri sürülen itirazların reddine karar verildiği, davacı yanın 10.04.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunduğu, itirazları değerlendiren Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 09.10.2020 tarih ve … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verdiği görülmektedir. YİDK kararı davacı marka vekiline 16.10.2020 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı vekili tarafından iki aylık yasal hak düşürücü süre içerisinde eldeki dava açılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 30.12.2020 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacı taraf, dava dilekçesinde 2019/101096 sayılı markayı da gerekçe olarak göstermişse de, bahsi geçen marka dava konusu markadan sonraki tarihte başvuruya konu edildiğinden, aşağıda yapılacak incelemede dikkate alınmamıştır.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu … sayılı başvuru kapsamında yer alan “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” nin, davacı yanın itiraza mesnet 2018/54752 sayılı markası kapsamındaki “Preparation of foodandbeverages; snack-bar services; restaurantservices; chainrestaurantservices; provision of foodanddrinkbybakeries; coffeeshopservices; pubs; touristhomeservices; hotel services; accommodationbureauservices [hotels, boardinghouses]; providingcampgroundfacilities; rental of transportablebuildings; providingday-carecentresfortheelderly; day-nursery (creche) services; providing of accommodationforanimal; rental of meetingrooms; rental of cookingapparatus; foodstallservices. (Türkçe Çevirisi: Yiyecek ve içeceklerin hazırlanması; snack bar hizmetleri; restoran hizmetleri; zincir restoran hizmetleri; fırınlar tarafından yiyecek ve içecek sağlanması; kahve dükkanı hizmetleri; barlar; turist ev hizmetleri; otel servisi; konaklama bürosu hizmetleri [oteller, pansiyonlar]; kamp alanı tesisleri sağlamak; taşınabilir binaların kiralanması; yaşlılar için gündüz bakım merkezleri sağlamak; gündüz kreş (kreş) hizmetleri; hayvanlar için barınma sağlamak; toplantı odalarının kiralanması; pişirme aletlerinin kiralanması; yemek tezgahı hizmetleri.)” ile aynı/aynı tür olduğu tespit edilmiştir. Zira; bunlar benzer tüketici kesimine hitap ederler, benzer ihtiyaçları giderirler, aralarında rekabet veya birbiri yerine ikame imkânı vardır.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; hem şekil hem kelime unsurlarını içeren karma nitelikli bir markadır. Marka başvurusu, üst satırda dörtgen turuncu bir şekil içerisinde büyük harf ile yazılmış “L” harfinden ibaret şekil unsuru ile şeklin altında konumlandırılmış “HOTEL … PALACE” kelimelerini bünyesinde barındırmaktadır. Tüm bu şekil ve kelime unsurlarının altında ise turuncu bir çizginin altında 4 adet yıldız mevcuttur. Bu yıldızlar, tescil kapsamında yer alan geçici konaklama hizmetleri kapsamındaki otelin tabi olduğu sınıflandırmaya ilişkin yönlendirme yapmakta olup, herhangi bir marka niteliği taşımamaktadır. Dava konusu markada yer alan “Hotel” ibaresi, İngilizce’de “otel” anlamını taşımaktadır. “Palace” ibaresi ise “saray” anlamındadır. “…” ibaresinin ise herhangi bir anlamı tespit edilememiştir.
Davacı yanın itiraza mesnet olup yukarıda belirtildiği üzere dava konusu marka ile aynı/aynı tür hizmetleri içeren 2018/54752 sayılı markası incelendiğinde; herhangi bir kelime unsuru barındırmayan, şekil markası olduğu tespit edilmiştir. Bu şekil dörtgen kırmızı bir şekil içerisinde küçük harfler ile yazılmış “L” harfini içermektedir. Davacı markası kapsamında başka bir unsur bulunmamaktadır.
Davacı markasında yer alan şekil unsuru kırmızı renkten ibaret iken, dava konusu markada renk olarak turuncu rengi kullanılmıştır. Arka fon olarak kullanılan bu renk barındıran şekil, dörtgen olup, köşeleri yuvarlak hatlara sahiptir. Taraf markalarında yer alan bu şekil, ayniyet taşımaktadır. Her iki markada da şeklin içerisine “L” harfi konumlandırılmış olup, bu harf taraf markalarının birinde büyük, diğerinde ise küçük harf olarak yazılmışsa da her iki harfin de yazım şeklinin özellikleri nedeniyle büyük/küçük harf olarak değerlendirmeye almak ya da bu markaları ayırt etmek, dikkat gerektirmektedir. Bu ayrım ilk bakışta fark edilebilir değildir. Taraf markalarında yer alan “L” harfi, benzer şekilde beyaz renk ile yazılmıştır. Sonuç olarak, taraf markalarının “şekil” unsurları arasında, görsel açıdan yüksek seviyeli bir benzerlik bulunmaktadır.
Taraf markaları bütünsel anlamda görsel olarak karşılaştırıldığında ise, dava konusu markanın esaslı unsurlarından biri ile davacının markasının tek ve esas unsuru olan şeklin benzer olduğu, dava konusu marka kapsamında hiçbir benzerlik taşımayan kelime unsurları bulunmakla birlikte, “şekil” unsurları arasında yüksek seviyeli benzerlik bulunması nedeniyle, taraf markaları arasında bütünsel anlamda da görsel benzerlik bulunduğu tespit edilmiştir.
Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus; ortalama düzeydeki halk nezdinde bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurulmasıdır. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir. Tüketicinin iki işaret arasında doğrudan ya da kaynakları bakımından idari – iktisadi bir ilişki kurma yanılgısına düşmesi iltibas ihtimalinin kabulü için yeterli olacaktır.
Karıştırılma olasılığının değerlendirmesi, inceleme konusu markaların görsel, işitsel veya kavramsal benzerliği bakımından, markaların ayırt edici ve baskın unsurları özellikle göz önüne alınarak, markaların bütünsel olarak ortaya çıkardıkları izlenim esasında yapılmalıdır. İnceleme konusu malların veya hizmetlerin ortalama tüketicilerinin markaları algılayış biçimi, karıştırılma olasılığına yönelik genel değerlendirmede belirleyici rol oynar.
Markalar arasındaki görsel, işitsel veya kavramsal benzerlikler bütün olarak karşılaştırılmalıdır. Karşılaştırma, genel izlenim esas alınarak, özellikle markaların ayırt edici ve baskın unsurları ve davanın koşullarıyla ilgili tüm faktörleri dikkate alarak global olarak yapılmalıdır.
Bunun yanı sıra değinilmesi gereken bir diğer husus da hedef tüketici kitlesidir. Markalar arasındaki karıştırılma ihtimalinin tespitinde kural olarak orta seviyedeki tüketiciler dikkate alınacak olup; doktrinde kabul edilen kritere göre malın hitap ettiği ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketicilerin tamamının ya da büyük bir bölümünün karışıklık yaşaması değil, bu tüketicilerin bir kısmının karışıklık yaşama ihtimali bulunması, benzerlik ve iltibas bulunduğunun kabulü için yeterli bulunmaktadır. Yukarıdaki hususlar dâhilinde somut uyuşmazlığa bakıldığında taraf markalarında aynı/aynı tür/benzer olarak işaretlenen “43. Sınıf: Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri”, pek çok sektörle ilgili hizmetleri kapsamaktadır. Dolayısıyla ilgili hizmetlerin müşteri kitlesinin her bir hizmet açısından değişkenlik göstermesi, dikkat, özen ve seçicilik düzeyinin farklılaşması söz konusu olabilmektedir.Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri dışında kalan hizmetlerin; ucuz olarak nitelendirilemeyecek hizmet grubundan oluşan, hizmeti satın alan müşterilerin üzerinde araştırma, inceleme, karşılaştırma ve kıyaslama yaparak satın alma eyleminde bulunduğu, bu nedenle de satın alma karar sürecinde müşterilerin daha uzun zaman geçirdiği, yoğun emek ve çaba harcadığı, zahmete ve gayrete katlandığı hizmetlerden olduğu değerlendirilebilir. Bu nedenle, ilgili tüketicinin yüksek seviyede bilgiye ve dikkate sahip olduğu düşünülmektedir. Ancak yiyecek-içecek sağlanması hizmetleri, günümüzde artık müşterilerin günlük ihtiyaçlarının bir parçası haline gelmiştir. Günümüzde aile fertlerinin büyük bir kısmı neredeyse üç ana ve/veya ara öğünlerinden en az birini ilgili işletmeler yoluyla sağlamaktadır. Dışarıda ve/veya dışarıdan yeme-içme kültürü oldukça yaygınlaşmış ve makul ve normal hale gelmiştir. Bu hizmetler daha da ulaşılabilir ve sıradan olmuştur. Dolayısıyla bunların hitap ettiği hedef kitlenin, bu hizmetleri satın alırken sahip olduğu dikkat, özen ve seçicilik düzeyinin düştüğü bu nedenle de markalardaki farkları ayrıştırma güçlerinin düştüğü değerlendirilmektedir. Öte yandan her ne kadar müşteri kitlesinin niteliği somut olayda, 43. Sınıftaki geriye kalan diğer hizmetler açısından değişkenlik gösterse de diğer bir ifadeyle çoğunluk hizmetin tüketicileri; daha üst düzey dikkate, bilgiye ve özene sahip olsalar dahi şekil unsurları arasında yüksek seviyeli benzerlik bulunması nedeniyle ilgili müşteri grubunun da yanılgı yaşamasının mümkün olabileceği ifade edilebilir.
Sonuç olarak; davacıya ait itiraza mesnet marka salt “şekil”den ibaret olup, herhangi bir kelime unsuru içermediği, buna karşın dava konusu markanın hem şekil hem kelime unsurlarını bir arada barındıran karma nitelikli bir marka olduğu, davacı markasının “kelime” unsuru bulunmaması nedeniyle taraf markaları arasında işitsel ve kavramsal benzerlik bulunmadığı, buna karşın markaların “şekil” unsurları arasında görsel olarak yüksek seviyeli bir benzerlik bulunduğu kanaatine varılmıştır. Taraf markalarında “şekil” unsurunun ön planda yer aldığı, “şekil” unsurunun davacı markasının tek ve dolayısıyla esaslı unsuru olduğu, davalının markasının da esas unsurlarından biri olduğu tespit edilmiştir. Özetle; davacının markasının çok benzerinin dava konusu markada yer aldığı, zira “şekil” unsurunun karşılaştırması neticesinde aralarındaki farkın davacı markasının kırmızı, davalı markasında turuncu rengin kullanılması olması, fakat bu renklerin esasen çok benzer renkler olduğu, şekil unsurundaki diğer farkın ise birinin büyük, diğerinin ise küçük “L” harfini içermesi olmakla birlikte, harfin yazılış şeklinden dolayı, bu farkın anlaşılabilir olmadığı, taraf markalarının sınıfsal olarak ayniyet taşıdığı, “aynı/aynı tür” olarak nitelenen hizmetlerin ortalama tüketicisinin yüksek seviyede dikkat ve özene sahip olduğu gözetilse dahi, davacının markasının ayniyet derecesinde benzerinin dava konusu markada yer almasının, tüketici nezdinde karıştırılmaya yol açacağı, tüketicinin taraf markalarını aynı/aynı tür ürünler üzerinde gördüğünde, önceden bildiği ve tanıdığı davacıya ait markalar ile davalının dava konusu markasını birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunduğu, ortalama tüketicilerin davacı markasından edindiği izlenimi davalı markasına aktarabilecek olması, markaların birbiri ile karıştırılma tehlikesi bulunması nedeniyle somut olay bakımından markaların ilişkilendirilmesi ihtimaline dayalı olan nispi tescil engeline ilişkin şartların oluştuğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacı şirket, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde yaptığı itiraz aşamasında dosyaya aşağıdaki belgeleri sunmuştur:
• Müvekkilinin bağlı bulunduğunu iddia ettiği grup şirketi LotteGroup firmasına ait “…” ibaresine ilişkin ulusal ve uluslararası tescil belgeleri: İlgili markalar,….CoLtd, şirketleri adına kayıtlıdır.
• Davacıya ait “…” ibareli otel listesi ve adresleri: Kore’de 21, Amerika’da 3, Rusya’da 4, Japonya’da 2, Vietnam’da 1 ve Myanmar’da 1 adet otel. Görüntüler https://www…com adresinden alınmıştır.
• “… HOTEL&RESORTS” otel zincirinin kazandığı ödüller: 2010-2019 yılları aralığında alınmış çok sayıda ödül yer almaktadır. Görüntüler https://www…com adresinden alınmıştır.
• Müvekkiline ait “…” ibareli otel türleri,
• Müvekkiline ait “…” ibaresini içeren https://www…com alan adının davacı adına 1997 yılında tescil edildiğini gösterir whois kaydı,
• Google’da “HOTEL …” ibaresi ile arama yapıldığında çıkan sonuçları gösterir görseller.
Somut uyuşmazlık bakımından incelendiğinde, davacı tarafça gerekçe gösterilen markalarının tanınmışlığın ispatına yönelik Türkiye’de gerçekleşen tanıtım faaliyetlerine ilişkin itiraz aşamasında dosyaya herhangi bir belge, ilan, reklam harcaması, haber, dergi vb. tanıtım malzemesi sunulmadığı, sunulan belgelerin tamamının yurt dışına ilişkin olduğu, fakat sunulan belgelerin de markaların dünyada tanınmış olduğunu ispat için yeterli olmadığı, bu nedenle iddia edilen tanınmışlığın ispatlanamadığı kanaatine varılmakla birlikte SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü koşullarının somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (Y11HD; 08.10.2019 tarih, 2018/4855 E 2019/6316 K)
Somut olayda yapılan incelemede; Davacının dosyaya sunduğu belgeler, “tanınmışlık” başlığı altında ayrıntılı olarak sayılmış olup, sunulan belgelerin Türkiye’de kullanımı göstermediği ifade edilmiştir. Yukarıda sayılan tüm bilgi ve belgeler, davacının Türkiye dışında yer alan kullanımı ile ilgilidir. Yapılan incelemeler neticesinde, davacı tarafça Türkiye’de kullanıma ilişkin olarak herhangi bir belge sunulmadığı, dosya kapsamında 6769 sayılı SMK madde 6/3 anlamında davacı şirketin Türkiye’de önceki tarihli, markasal ve ciddi kullanımını ispatlar nitelikte bir bilgi/belge bulunmadığı, bu nedenle davacının gerçek hak sahipliği iddiasının ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK’nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.03.2019 tarih 2017/5439 Esas 2019/2119 Karar sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan incelemede; davacı tarafça ticaret unvanının Türkiye’de kullanıma ilişkin herhangi bir belge dosyaya sunulmadığı, bu nedenle dava konusu başvurunun 6769 sayılı SMK madde 6/6 anlamında, davacıya ait ticaret unvanı sebebi ile reddi için gerekli koşulların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 12.06.2019, E:2018/2285 K:2019/4361)
ABAD “KOTON & STYLO KOTON” (C-104/18P) kararında; marka tescil başvuru sahibinin adil rekabete girme amacı taşımaksızın, dürüst ticari uygulamalarla aykırılık oluşturacak şekilde başkalarının menfaatlerini baltalama ya da belirli bir başkasını hedef almaksızın markanın köken göstermeye ilişkin temel fonksiyonundan ziyade başka amaçlar için marka tescilinin sağladığı tekelci yetkileri elde etme amacı taşımasının ilgili ve tutarlı göstergelerden bariz bir şekilde anlaşılması halinde, markanın kötü niyet gerekçesi ile hükümsüz kılınabileceğini belirtmiştir. Mahkeme, marka tescil başvurusu yapan kimsenin niyetinin sübjektif bir olgu olduğunu, ancak buna rağmen, bu olgunun yetkili idari makamlar veya yargı mercilerince nesnel bir şekilde belirlenmesi gerektiğini kabul etmektedir. Dolayısıyla, herhangi bir kötü niyet iddiası, somut olaydaki tüm ilgili nesnel olguların dikkate alınması suretiyle genel bir değerlendirme yapılmasını gerektirir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.07.2008 tarih 2008/11-501 E 2008/507 K sayılı kararında; başvuru sahibinin, markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekmesi hali, kötü niyetin varlığı bakımından önemli bir kriter olarak görülmektedir. Karara konu olayda HGK; “…Davalının giysi üretiminde bulunan ve tekstil alanında faaliyet gösteren bir kişi olduğu, bu itibarlı müdebbir bir tacir gibi davranmasının gerektiği, kullanacağı işaretin her hangi bir kişiye ait olup, olmadığını araştırmasının gerektiği, ihtilaf konusu ibarenin her hangi bir anlamı olmayan harfler ve rakamlardan oluşması nedeniyle, davacı seçiminin tesadüften ibaret olamayacağı ve bu nedenle iyi niyetli sayılamayacağı, davalının fantezi bir ibare olan RG 512 ibaresini tescil ettirmesinin, faaliyet alanı nedeniyle varlığından haberdar olduğu davacı markasından faydalanma kastını gösterdiği, davacının bu işaret üzerinde öncelikli kullanım hakkına sahip olduğu, bu nedenle davalının kötü niyetli tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilmesinin gerektiği…” şeklinde değerlendirmede bulunarak, tescile konu markanın orijinal ve anlamsız bir kelime olup olmaması, başvuru yapan kimsenin ticari hayatta etkinliğinin bulunup bulunmaması, marka olarak seçilen işaret dolayısıyla faydalanma kastı bulunup bulunmadığı gibi hususları da kötü niyetli marka başvuruları bakımından değerlendirme kriteri olarak kabul etmiştir.
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olayda yapılan değerlendirmede; Dava dışı İbrahim Kurt, hem davalı şirketin, hem de dava dışı … DIŞ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ’nin yönetim kurulu üyesidir.
… DIŞ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ adına kayıtlı marka başvuruları aşağıda listelenmiştir;
• 31.12.2017 tarihli 2017/122883 sayılı “hotel …” ibareli başvuru (19.07.2018 tarih ve 2018-OE-335272 sayılı MDB kararı ile reddedilmiştir.)
• 08.05.2018 tarihli 2018/45331 sayılı “hotel …” ibareli başvuru (20.06.2019 tarih ve 2019-M-5660 sayılı yidk kararı ile reddedilmiştir.)
• 08.05.2018 tarihli 2018/45323 sayılı “bykıcri hotel …” ibareli başvuru (26.06.2019 tarih ve 2019-M-5656 sayılı yidk kararı ile reddedilmiştir.)
Yukarıda yer alan başvuruların tamamı, davacı şirketin itirazı üzerine reddedilmiş olup, kararlarda başvuru sahibin kötü niyetli olduğu ifade edilmiştir.
Davacı şirket, … DIŞ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ’ne 03.09.2019 tarihinde ihtarname göndererek, kullanıma son verilmesini talep etmiş, şirket 11.09.2019 tarihli cevabı ile kullanımı durdurduklarını bildirmiştir.
Yukarıda yer verilen tespitlere göre; davalı şirket ile dava dışı … DIŞ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ’nin yönetim kurulu üyesinin, dava dışı İbrahim Kurt olduğu, her iki şirketin yönetim kurulu üyesinin aynı kişi olmasından kaynaklı olarak; davalı şirket ile dava dışı … DIŞ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ arasında organik bir bağ bulunduğunun söylenebileceği, dava dışı şirketin, eldeki davaya konu marka başvuru tarihinden önce 2017 ve 2018 yıllarında içinde “…” ibaresini taşıyan marka tescil başvurularının bulunduğu, bu başvuruların davacının itirazı üzerine TÜRKPATENT’çe reddedildiği, dolayısıyla dava dışı şirketin, davacıya ait tescilli markalardan haberdar olduğu, dava dışı … DIŞ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ ile aynı yönetim kurulu üyesini barındıran davalı şirketin eldeki davaya konu marka başvurusu içinde; daha önce reddedilen “…” kelimesini içerecek şekilde ve “…” halinde davaya konu marka başvurusunun tescili isteminde bulunduğu, yukarıda izah edildiği üzere; başvuru markasında yer alan logo ile davacıya ait itiraza mesnet marka kapsamındaki logonun da görsel olarak yüksek düzeyde benzer şekilde oluşturulduğu, dava dışı … DIŞ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ ile aynı yönetim kurulu üyesini içinde barındıran davalı şirketin, dava konusu marka başvuru tarihinde, davacı şirketin itiraza mesnet markasından haberdar olmadığının söylenemeyeceği, yine bilirkişi raporunda belirtildiği üzere davacının özellikle yurtdışında “…” ibaresini markasal olarak turizm sektöründe kullandığı, davalı şirketin de turizm sektörüne ilişkin marka başvurusunda bulunduğu düşünüldüğünde, bu sektör ile hemhal davalı şirketin davacıya ait “…” markalarının aynı sektörde markasal olarak yurtdışında kullandığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde, bu ibare ile oldukça benzer … ibaresini tescil ettirmek istemesinin ticari dürüstlük kurallarına uymayan kötü niyetli bir yaklaşım olduğu, bu nedenle dava konusu marka başvuru tarihi itibariyle, davalı şirketin, davacıya ait itiraza mesnet markayı ve davacının yurt dışında “…” markalarını kullandığını bildiği ya da bilmesi gerektiği halde, gerek logo gerekse … şeklinde marka tescil başvurusunda bulunmasının ticari dürüstlük kuralları ile bağdaşmadığı anlaşıldığından; SMK m.6/9 hükmü uyarınca davalı şirketin marka tescil başvurusunda kötü niyetli olduğu kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle dava konusu uyuşmazlıkta SMK m.6/1 ve SMK m.6/9 hükmü koşulları oluştuğundan davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı YİDK kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 125,10 TL harç, 1.880,00 TL bilirkişi ücreti, posta, tebligat masrafına esas olmak üzere toplam 2.005,10 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından yapılan 8,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 25/06/2021