Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/326 E. 2021/254 K. 25.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/326 Esas
KARAR NO : 2021/254

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 24/11/2020
KARAR TARİHİ : 25/06/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 26/07/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 24/11/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin beyaz et ürünleri üzerinde aktif olarak kullanmakta olduğu tanınmış markalardan birinin “…” markası olduğunu, müvekkili şirkete ait ilk “…” ibareli marka tescilinin başvuru tarihinin 09.08.1995 olduğunu, müvekkilinin Irak pazarında önemli bir pazar payına sahip olduğunu, Irak Marka Ofisi nezdinde de tescilli markası bulunduğunu, müvekkili şirketin sektöründe tanınmış “…” ve türevi markaların gerçek hak sahibi olduğunu, dava konusu marka ile müvekkili şirkete ait tanınmış markaların ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, dava konusu markanın müvekkili şirkete ait markaların Türkçe ve Arapça kelime unsuru ile renk, kurdele, şekil unsurlarının taklit edilmesi suretiyle ayırt edilemeyecek derecede benzer bir marka kompozisyonu ile oluşturulmuş olduğunu, davalı markasının müvekkili şirket ana faaliyet alanı kapsamındaki 29. sınıfta tescil edilmek istendiğini, bu durumun markalar arasındaki iltibası kaçınılmaz kıldığını, başvuru sahibinin amacının müvekkili markalarından duyulan güvenden haksız menfaat elde etmek olduğunu, davalı markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, müvekkili şirketin şekil markasının sarı oval şekil içerisinde dağların ortasında güneş ve ev ile kırmızı kurdele içerisine oturtulmuş “…” ibaresinin Arapça yazılımından oluştuğunu, davalı markasının benzer şekilde sarı oval şekil içerisinde dağların ortasında güneş ve ev figürü ile, kırmızı kurdele üzerine oturtulan “…” ibaresi ve hemen altında bu ibarenin yazılışından oluştuğunu, markaların asli kelime unsurlarının 5 harften oluştuğunu ve 3 harfin birebir örtüştüğünü, davalı markasının kelime unsurunun “…” ve “piliç” kelimesinin kısaltması olan “…” ibarelerinden oluştuğunu, markaların son iki harfinde yer alan farklılığın markaları ayrıştırmaktan ziyade birbirine yakınlaştırdığını, “…” ibaresinin ayırt ediciliği düşük bir ibare olduğunu, markaların Arapça yazımlarının da son derece birbirine benzer olduğunu, ortalama tüketicinin her iki markaya baktığında bu markaları birbirleriyle ilişkili olan markalar olarak algılayacağını, müvekkiline ait markanın özellikle Irak pazarında yaygın şekilde kullanılması sebebiyle bu derece benzerliğin tesadüfü aştığını, markaların 29. Sınıfta aynı mallar üzerinde tescile konu edildiğini, 29. sınıftaki malların çok geniş bir tüketici kitlesine hitap ettiğini, tüketicinin dikkat düzeyinin ortalama düzeyde olacağını, müvekkili şirket markası ile kelime+ şekil kompozisyonu ile son derece benzer bir şekilde oluşturulmuş davalı markasını aynı mallar üzerinde görecek tüketicinin bir anlık dalgınlık sonucu biri yerine diğerini alması ihtimalinin çok yüksek olduğunu, dava konusu markanın müvekkili şirkete ait markaların ayırt edici karakterini zedelediğini ve markaları sulandırdığını, davalı şirket marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu, davalının müvekkili şirketin özellikle Irak pazarında elde ettiği tanınmışlıktan yararlanmak ve haksız çıkar elde etmek niyetinde olduğunu, davalının Irak pazarında tavukçuluk sektöründe faaliyet gösterdiğini, davalının müvekkili şirket markasından habersiz olmasının mümkün olmadığını, dava konusu marka başvurusunun basiretli tacir yükümlülükleri ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, davalı şirketin Irak pazarında ihracat yaptığını ikrar ettiğini ve aynı sektörde faaliyet gösterdiği müvekkili şirket markasından haberdar olması gerektiğini, müvekkili şirketin Irak pazarında satışı yapılan ürünleri üzerinde markanın Türkçe yazılışının da yer aldığını beyanla; Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’nın … sayılı kararının iptaline, … sayılı marka başvurusunun hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 13/12/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Başvuru markası ile davacının “…” esas unsurlu markalarının ortalama tüketici nezdinde karıştırılacak derecede benzer olmadığını, başvuru markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, ayrıca Arapça harfler ile baskın bir şekil unsurundan oluştuğunu, taraf markaları arasında kavramsal farklılık olduğu gibi markaların genel görünümlerinde de farklılıklar bulunduğunu, davalı markasının bambaşka bir kompozisyon ve içerikte kullanıldığını, davalı markasını okuyan veya gören ortalama dikkate sahip ve her iki işareti yan yana karşılaştırma imkanı olmayan kişinin zihnindeki intiba ile davacıya ait markaların bıraktığı intibaın aynı olmayacağını, söz konusu markaların aynı firmanın markası gibi algılanabilecek nitelikte olmadığını, taraf markalarının karıştırılma olasılıklarının bulunmadığını, taraf markalarının işaret anlamında karıştırılacak derecede benzer olmadıkları için kapsamlarında yer alan mal ve hizmetlerin incelenmesine ihtiyaç olmadığını, markalar arasında benzerlik bulunmadığından tanınmışlık itirazlarının da kabul edilemez olduğunu, davacı tarafça davalının kötü niyetli bir başvuru yaptığının ispatlanamadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 11/01/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı … A.Ş.’in kökeni ve çalışma sahası, basketbol kulübü dahil sportif ve sosyal faaliyetlerinin dava konusu dışında olduğunu, dava konusunun “…” markası olduğunu, davacının markasını aktif kullanımda olmadığını, davacı tarafından bildirilen 2012/20136 başvuru numaralı markasının tescil edilmediğini, müvekkili şirket markasının taklit olduğundan bahsedilmesinin haksız olduğunu, müvekkiline ait markada başlangıçta sarı tonların ön planda olduğunu, buğday burçaklarının göze çarptığını, davacı markasında ise yeşil tonlarının ve arka planda ise ağaçların hakim olduğunu, bu yönden benzerlik bulunmadığını, oval çerçeve içerisine oturtulmuş markaların kenarlıklarına bakıldığında; dava konusu markanın yeşil/sarı tonunda olduğunu, davacı markasının ise turuncu renklerinin hakim olduğunu, kenar kalınlıklarının farklı olduğunu, markaların arka planları yönünden müvekkiline ait markada bulutların net bir görünüme sahip olduğunu ve gökyüzünün renginin betimlendiğini, davacı markasında resim tonlarının birbirine karıştırılarak bulanık hale getirildiği ve renk bulanıklaşmasına sebep olunduğunu, dava konusu markada arka planda çiftlik figürü ile birlikte rüzgar gülü figürü bulunduğunu, davacının markasında ise ev ile birlikte ağaçların ön plana çıktığını, markaların altında bulunan kurdelelerin benzerliği bakımından müvekkiline ait markada iki yana doğru uzanan, esasen yeşil zemine oturtulmuş, kırmızı tema üzerine, beyaz renkli ”…” yazısı yazıldığını, altına kırmızı renkli Arap alfabesiyle “…” ibaresi eklendiğini, davacıya ait markadaki kurdelede ise kırmızı zemine oturtulmuş, üzerinden beyaz yansıma geçen, sarı/turuncu şeritlerin geçtiği sadece Arap alfabesi ile yazılmış olan yeşil renkli ibareye yer verildiğini, müvekkili şirket markasında sarı/kırmızı renk kombinasyonu, davacı markasında kırmızı/yeşil renk kombinasyonu bulunduğunu, müvekkili şirketin Irak pazarında çeşitli markalar ile geniş bir ihracat ağına ve davacı markasından yararlanmaya ihtiyaç duymayacak potansiyele sahip bir üretici olduğunu, davacı markasının asıl unsurunun “…” ibaresi olduğunu, davacı iddiası gibi “…” ibaresi için koruma imkanı sağlanamayacağını, markaların kelime anlamı itibariyle benzemediğini, ortalama tüketicinin markaların anlamlarını ayırt edebileceğini, bağlantı kurma ihtimalinin bulunmadığını, davacı markasındaki “…” ibaresinin ayırt ediciliği zayıf bir ibare olduğunu, davacının 2014/33886 sayılı markasının müvekkili şirket markası aksine Türkçe unsurlar ihtiva etmediğini, dolayısıyla markaların tüketici nezdinde karıştırılması ihtimali bulunmadığını, davacı tarafın dava dışı “…” markasının tanınmışlığı ve bulan ilişkin delillerini sunmasının kabul edilemeyeceğini, “…” ibareli markanın tanınmışlığının ispata muhtaç olduğunu, müvekkili şirket marka başvurusunun haksız kazanç elde etmeye yönelik ve kötü niyetli bir başvuru olduğu iddiasının kabul edilemez olduğunu, davacı tarafa kanunun tanıdığı 2 yıllık koruma süresinin dolduğunu, davanın hukuki yarar yokluğundan reddedilmesi gerektiğini, markalardaki elips şeklinin içindeki fotoğrafların benzerliğinin sadece ikisinin de çiftlik manzarası olmasından gelmekte olduğunu, markanın adı altında piyasaya sunulan ürünün (tavuğun) çiftlikte yetiştiği dikkate alındığında kötü niyet olmadığının açık olduğunu, davacı ve üçüncü kişiler arasında yaşanan uyuşmazlıkların işbu davada ileri sürülmesinin yersiz olduğunu, davacı tarafın kullanıma ilişkin sunduğu faturaların dava tarihinden sonraki tarihe ilişkin olması sebebiyle dikkate alınmaması gerektiğini beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “…+Şekil” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait itiraza mesnet “…/Şekil” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin ileri sürdüğü kullanmama def’inin yerinde olup olmadığı, davacının gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalı şirketin kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği, hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyası getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “…+Şekil” ibaresinin 29. Sınıfta bulunan “Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Yumurtalar, yumurta tozları.” mallarının tescili amacıyla 21.06.2019 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.09.2019 tarih ve 332 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı 11.11.2019 tarihinde davacı şirket tarafından SMK m.6/1, m.6/3, m.6/4, m.6/5, m.6/6 ve m.6/9 hükümleri kapsamında 2002/27539, 2003/26631, 2006/38022, 2007/00182, 2007/71201, 2012/66827, 2014/33886 sayılı markalar mesnet gösterilerek yayına itiraz edildiği, davalı şirketin 25.12.2019 tarihinde itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi sunduğu, itiraza mesnet markaların 29.sınıf kapsamında yer alan “Piliç” emtiaları bakımından kullanılmadığına ilişkin def’i ileri sürüldüğü, davacı şirketin kullanım ispatına ilişkin olarak 03.02.2020 tarihli kullanım ispatı formu ibraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığı’nca ileri sürülen itirazların reddine karar verildiği, davacı şirketin 08.05.2020 tarihli itirazın yeniden incelenmesi talebinde bulunduğu, davalı şirketin 07.07.2020 tarihli karşı görüş dilekçesi ibraz ettiği, itirazları değerlendiren Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 24.09.2020 tarih ve … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verdiği görülmektedir. YİDK kararı davacı marka vekiline 25.09.2020 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı vekili tarafından iki aylık yasal hak düşürücü süre içerisinde eldeki dava açılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 03.10.2020 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler … önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davalı şirket; gerek marka işlem dosyasında, gerekse dava aşamasında, itiraza mesnet markaların kullanılmadığına ilişkin def’i ileri sürdüğünden, ilk olarak söz konusu def’i ön sorun olarak incelenmiştir.
SMK m.19/2 hükmüne göre; 6 ncı maddenin birinci fıkrası kapsamında yapılan itirazlarda, itiraz gerekçesi markanın itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinde Türkiye’de en az beş yıldır tescilli olması şartıyla, başvuru sahibinin talebi üzerine, itiraz sahibinden, itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinden önceki beş yıllık süre içinde itiraz gerekçesi markasını itirazına dayanak gösterdiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanmakta olduğuna ya da kullanmamaya dair haklı sebepleri olduğuna ilişkin delil sunması talep edilir. İtiraz sahibi tarafından bu hususların ispatlanamaması durumunda itiraz reddedilir. İtiraz gerekçesi markanın, tescil kapsamındaki mal veya hizmetlerin sadece bir kısmı için kullanıldığının ispatlanması hâlinde itiraz, sadece kullanımı ispatlanan mal veya hizmetler esas alınarak incelenir.
SMK m.25/7 hükmüne göre; 6 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü def’i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar.
Belirtilen açıklamalar ışığında, gerek marka işlem dosyasında, gerekse dava aşamasında ileri sürülen kullanmama def’i incelendiğinde;
1-YİDK kararının iptali davası bakımından;
Somut olayda davalı şirkete ait dava konusu … sayılı markanın başvuru tarihi 21.06.2019’dur. Davacının gerekçe olarak sunduğu markalardan; 2002/27539, 2003/26631, 2006/38022, 2007/00182, 2007/71201 sayılı markalar, dava konusu markanın başvuru tarihinde en az 5 yıldır tescillidir. Buna karşın, davacıya ait itiraz gerekçesi olarak ileri sürülen 2012/66827, 2014/33886 sayılı markalar, dava konusu markanın başvuru tarihinde henüz 5 yıllık süreyi doldurmamıştır. Dolayısıyla bu markalar yönünden “kullanmama def’i” talebi yerinde değildir.
2-Hükümsüzlük davası bakımından;
Somut olayda, işbu davanın tarihi 24/11/2020’dir. Davacının gerekçe olarak sunduğu tüm markalar, dava tarihinde en az 5 yıldır tescillidir. Dava tarihi gözetildiğinde, davacıya ait tüm markaların, dava tarihinde 5 yılı aşkın süredir tescilli olduğu, bu gerekçe ile davalı şirketin “kullanmama def’i” ileri sürebileceği tespit edilmiştir.
Davacı taraf, itiraz aşamasında “kullanım ispatı” olarak Türk Patent ve Marka Kurumu’na aşağıdaki bilgi ve belgeleri sunmuş olup, aynı belgeler dava aşamasında tekrar sunulmuştur:
1)2018-2020 tarih aralığına ilişkin faturalar: 25 adet olup, faturalar Migros Ticaret A.Ş. ve Hesnıany Company adına düzenlenmiştir. Ürün açıklamasında “… piliç” açıklamaları yer almaktadır.
2)Ürün görselleri: 41 sayfa olarak sunulan görsellerde, “Şekil+… (Arapça) ve “Şekil+… Et Ürünleri” ibareli markalar yer almaktadır. Bu markaları taşıyan ürünlerin, piliç, hindi eti vb. ürünler olduğu tespit edilmiştir.
Davacı vekilinin ibraz ettiği delil klasöre mahkememizce re’sen detaylı olarak incelenmiş olup, davacı vekilinin ibraz ettiği delil klasörü içinde yer alan Ek-14’deki faturalara göre;
10/05/2018 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve türevi emtialarının toplam satışından 3.016,44 TL gelir elde edildiği,
05/06/2018 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve türevi emtialarının toplam satışından 869,66 TL gelir elde edildiği,
17/07/2018 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 491,59 TL gelir elde edildiği,
04/08/2018 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 392,65 TL gelir elde edildiği,
07/09/2018 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 7.823,83 TL gelir elde edildiği,
10/10/2018 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 3.536,50 TL gelir elde edildiği,
03/11/2018 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 4.590,60 TL gelir elde edildiği,
06/12/2018 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 1.510,40 TL gelir elde edildiği,
15/01/2019 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 2.321,95 TL gelir elde edildiği,
15/02/2019 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 1.811,52 TL gelir elde edildiği,
15/03/2019 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 2.183,11 TL gelir elde edildiği,
12/04/2019 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 4.620,15 TL gelir elde edildiği,
12/07/2019 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 3.714,39 TL gelir elde edildiği,
22/08/2019 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 1.317,45 TL gelir elde edildiği,
21/09/2019 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 1.478,19 TL gelir elde edildiği,
15/10/2019 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 1.683,57 TL gelir elde edildiği,
15/11/2019 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 3.279,37 TL gelir elde edildiği,
15/12/2019 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 4.273,89 TL gelir elde edildiği,
05/01/2020 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 5.638,27 TL gelir elde edildiği,
13/01/2020 tarihli faturada “…” ibareli piliç ve emtialarının toplam satışından 2.395,73 TL gelir elde edildiği tespit edilmiştir.
Söz konusu faturaların toplam yekûnu 56.949,26 TL’dir. Bu bedeldeki “…” markalı emtiaların satışı 10/05/2018 ile 13/01/2020 tarihi arasındaki döneme ait olup, iki yıldan daha az kısa sürede davacının “…” markalı piliç ve türevi emtialarını toplam 56.949,26 TL bedelle pazarladığı, piyasaya sürdüğü tespit edilmiştir. Davacının bu kullanımlarının bir kısmı, dava konusu marka başvuru tarihinden önceki tarihli olup, tamamı da dava tarihinden önceki tarihlidir.
Davacı vekilinin ibraz ettiği delil klasörü içinde yer alan Ek-15’teki evrak incelendiğinde;
2012/66827 sayılı “Şekil+… ET ÜRÜNLERİ” ibareli markanın piliç emtiaları üzerinde yer alan ambalajlara eklendiği, bu emtiaların mağaza ortamında satışa arz edildiğinin fotoğraflandığı, her ne kadar bir kısım görselin tarihsiz olduğu anlaşılsa da, bir kısım fiziki ürün örneği üzerinde son kullanma tarihine yer verildiği ve örneğin son tüketim tarihi 02/02/2019 olan markasal ürün görselinin dava konusu marka başvuru tarihinden ve dava tarihinden önce davacının “Şekil+… ET ÜRÜNLERİ” markasını piliç emtiası üzerinde kullandığına karine oluşturduğu, yine bunun gibi son kullanma tarihi tespit edilen markalı piliç ürünlerinin son kullanma tarihlerinin dava tarihinden önceki tarihli olduklarının anlaşıldığı (Örneğin 31/01/2020 STT tarihli markalı piliç emtia görselleri) tespit edilmiştir.
Davacı vekilinin ibraz ettiği delil klasörü içinde yer alan Ek-16’daki evrak incelendiğinde;
2014/43886 sayılı “Şekil+… (Arapça)” ibareli markalı piliç emtia görsellerine ve bu emtiaların fiziki satış yerlerinde satıldığına ilişkin fotoğraflara yer verildiği, piliç ambalajı üzerine iliştirilen etikette bu piliçlerin 2020 yılının 1.ayında üretildiği ve 2020 yılının 12. Ayına kadar tüketilmesi gerektiğinin belirtildiği, yine piliç emtia kolisi üzerinde de aynı üretim ve tüketim tarihlerine yer verildiği, her ne kadar bu emtiaların yurtdışı pazarında tüketime konu olduğu anlaşılmışa da, ürün etiketi üzerinde Türkiye’de üretildiğinin belirtilmesinden mütevellit, bu ürünlerin yurtdışına ihraç edildiklerinin anlaşıldığı, Türkiye’de üretilip yurtdışına ihraç edilen ürün markalarının aynı zamanda Türkiye ‘de kullanım anlamına da geldiği (SMK m.9) tespit edilmiştir.
Yukarıda detaylandırıldığı üzere, kullanım ispatı kapsamında sunulan belgeler incelendiğinde, davacının hem faturalarda “…” hem de ürünler üzerinde “Şekil+… (Arapça) ve “Şekil+… Et Ürünleri” ibareli markaları “piliç” emtiası üzerinde kullandığı, kullanma yükümlülüğünü yerine getirdiği tespit edilmiştir. Davalı taraf, marka işlem dosyasında sadece “piliç” emtiası yönünden, davacı taraf markalarını kullanmadığını iddia ettiğinden, davacı taraf markaları kapsamında kalan diğer emtialar yönünden markalarını kullandığını marka işlem dosyası kapsamında ispatlamakla yükümlü değildir.
Sonuç olarak; YİDK kararının iptali davası bakımından, davacı tarafın 2012/66827, 2014/33886 sayılı markaları kullandığını ispatla yükümlü olmadığı, bu markalar haricindeki markaları “piliç” emtiası üzerinde kullandığını ispatla yükümlü olduğu, hükümsüzlük davası yönünden ise gerekçe olarak gösterilen tüm markaların kullanımının ispatlanması gerektiği, incelenen delillerde davacının “…, Şekil+… (Arapça), Şekil+… Et Ürünleri” ibareli markaları “piliç” emtiasında kullandığı tespit edilmiştir. Gerekçe olarak gösterilen işbu markaların, piliç emtiasında kullanımının ispatlandığı gözetildiğinde, davacının bu markalara dayalı olarak 6769 sayılı SMK madde 6/1 kapsamında, davalı başvurusuna itiraz edebileceği, hükümsüzlüğünü talep edebileceği değerlendirilmiştir.
Kullanma def’ine ilişkin ön sorun yukarıda belirtildiği şekli ile çözüldükten sonra, karşılaştırılan markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı hususu aşağıdaki gibi değerlendirilmiştir:
Her şeyden önce, davacı taraf, dava dilekçesinde 2012/20136 sayılı markayı da gerekçe olarak göstermişse de, bahsi geçen marka geçerliliğini sürdürmediğinden, SMK m.6/1 hükmü gereği yapılacak incelemede değerlendirme dışı tutulmuştur.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu … sayılı başvuru kapsamında yer alan 29. sınıfta bulunan “Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Yumurtalar, yumurta tozları.” mallarının, davacı yanın itiraza mesnet 2002/27539, 2003/26631, 2006/38022, 2007/00182, 2007/71201, 2012/66827, 2014/33886 sayılı markaların kapsamına giren ve bilirkişi raporunda kırmızı ve mavi ile gösterilen emtialarla aynı veya benzer oldukları tespit edilmiştir.
Ayrıntılı olarak ifade etmek gerekirse; dava konusu markada yer alan “Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri.” emtiaları, davacının tüm markalarında yer almaktadır. Bununla birlikte, dava konusu markada yer alan “Yumurtalar, yumurta tozları.” emtiaları, davacının 2007/71201 sayılı “… çiftlik”, 2007/00182 sayılı “… …”, 2006/38022 sayılı “… …” ibareli markalarında aynen yer almaktadır.
Bununla birlikte, dava konusu marka kapsamında yer alan emtialar, esasen “gıda” maddeleri olmaları dolayısıyla, davacının markalarında yer alan 29, 30 ve 32inci sınıflara dahil emtialar ile emtia bazında düşükten yükseğe değişebilen düzeylerde “benzer” nitelik taşımaktadır. Hem davacının hem davalının markaları kapsamında yer alan ürünler, yiyecek-içecek sektörüne ait olup, bu ürünlerin tamamı, benzer amaca hizmet eden, aynı dükkanlarda bir arada/yan yana satılan, benzer tüketici kesimine hitap eden, tüketicinin aynı anda karşı karşıya kaldığı emtialardır.
Sonuç olarak; dava konusu marka kapsamında yer alan tüm emtialar bakımından taraf markaları arasında “emtiaların aynı veya benzer olması” şartının sağlandığı kanaatine varılmıştır.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; şekil ve kelime unsurlarını barındıran karma nitelikli bir markadır. Dava konusu marka başvurusunun kelime unsurları hem Türkçe hem Arapça kelimelerden oluşmakla birlikte, Türkçe kelime unsuru “…”, Arap alfabesi kelime unsuru ise “…” kelimesinin Arap alfabesiyle oluşturulmuş halidir. “…” ibaresi, “şekil” unsurunun içine konumlandırılmıştır. Dava konusu marka başvurusunda oval bir şekil içinde sarı renkli bir arazinin ortasında bir ev ve arkasında doğmakta olan bir güneş bulunmaktadır. Oval şeklin altında ise “…” ibaresinin de yer aldığı sarı-yeşil renkten oluşan kurdele şekli yer almaktadır. Arap alfabeli kelime ise tüm bu şekil unsurlarının altında/dışında konumlandırılmıştır. “…” ibaresi, Türkçe’de anlamı olan bir kelime olmadığı gibi, … kelimesi, Arapça bir kelime de değildir. “…” kelimesi Osmanlı Türkçesi ile yazılmış bir kelimedir. İki heceden oluşmaktadır. Birinci hecenin harfleri kef, vav ve ze (…). İkinci hecenin harfleri ise “pe” ve “ye”. …+…=…. P harfi Arap alfabesinde olmayan ancak Farsça’da (İran Dili) mevcut olan bir harftir. Kelime olarak bir anlamı yoktur.
Davacı yanın itiraza mesnet markaları incelendiğinde; bir kısmı herhangi bir şekil içermeyen kelime markaları (…, … ÇİFTLİK, … …, … …), bir kısmı ise kelime ve şekil unsurlarını birlikte barındıran karma markalardır. Davacı markaları, … ibaresini ortak olarak içermektedir. Davacının 2014/33886 sayılı markası, şekil ve Arap harfleri ile yazılmış kelimeden oluşmaktadır. … kelimesi Arapça bir kelime değildir. Kelime Osmanlı Türkçesi ile yazılmış Türkçe kökenli bir kelimedir. İki heceden oluşmaktadır. Birinci hecenin harfleri kef, vav ve ze (…). İkinci hecenin harfleri ise dal ve güzel he ya da ha-yı resmiye. Ha-yı resmiye ismin e hali için kullanılır (De). …+de=…
“…” ibaresi, Türk dil Kurumu online sözlüğünde “Benzerleri arasında nitelikleri sebebiyle üstün tutulan, beğenilen, önem verilen (kimse veya şey), favori. Önemli bir kimsenin beğendiği kadın.” anlamlarını haizdir. Davacının kelimeden oluşan markalarında hiçbir unsur ön plana çıkarılmamış, tüm kelime unsurları büyük harfle ve siyah renkle, aynı satırda yazılmıştır.
Dava konusu marka başvurusu ile davacının kelime markaları karşılaştırıldığında; davacının kelime markalarının bir bütün halinde “…”, “… ÇİFTLİK”, “… …”, “… …” ibarelerinden oluşmakta iken, davalının markası kelime unsuru olarak “…” ibaresini barındırmaktadır. Davacının kelime unsurundan oluşan markalarında “…” ibaresi ön plana çıkarılmamıştır. Bir bütün halinde değerlendirildiğinde ise, taraf markaları kapsamında yer alan farklı kelime ve şekil unsurlarının benzer olmadığı değerlendirilmiştir. Buna karşın davacının markalarının esas unsurunun “…” ibaresi olduğu kabul edilse dahi, … ve … ibareleri arasında herhangi bir benzerlik bulunmamaktadır. Zira taraf markaları 5 harften oluşan, kısa sayılamayacak markalardır. Dolayısıyla sadece ilk hecesi benzer olan taraf markalarının görsel ve işitsel olarak benzer olmadığı değerlendirilmiştir.
Dava konusu marka başvurusu ile davacının kelime+şekilden oluşan karma nitelikli markaları karşılaştırıldığında; Davacının “…” ibaresini içeren kelime markaları ile karşılaştırmada ifade edildiği üzere, dava konusu markada yer alan “…” ibaresi ile davacı karma markasında yer alan “…” ibaresi benzer değildir. Fakat davacıya ait 2012/66827 sayılı marka ile 2014/33886 sayılı marka ile dava konusu markanın şekil unsurları birlikte bütüncül karşılaştırması neticesinde, markaların bütünsel değerlendirmede benzer olduğu tespit edilmiştir. Dava konusu marka başvurusu ve davacının belirtilen karma markaları, kullanılan renkler (yeşil, sarı ve kırmızı), kullanılan şekil (oval bir şekil, altında kurdele), kullanılan kelime unsuru (Arapça alfabeli kelime), oval şeklin içinde yer alan kompozisyon (ev, güneş, geniş bir arazi) gözetildiğinde, taraf markaları arasında bütünsel anlamda bir benzerlik bulunduğu tespiti yapılmıştır. Davacıya ait bu markaların “piliç” emtiaları üzerinde kullanımının ispatlandığı, bu nedenle kullanımı ispatlanan piliç emtiaları ile dava konusu marka kapsamında yer alan “Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Yumurtalar, yumurta tozları.” emtiaları arasında benzerlik bulunduğu da sabittir. Zira kullanımı ispatlanan piliç emtiaları ile dava konusu marka kapsamındaki bu emtialar; benzer tüketici kesimine hitap ederler, benzer ihtiyaçları giderirler, aralarında rekabet veya birbiri yerine ikame ilişkisi bulunur, birbirlerini tamamlayıcı işlevleri bulunur, benzer yerlerde ve benzer reyonlarda satılırlar.
Yukarıdaki paragrafta izah edilenlerden yola çıkıldığında; sonuç olarak dava konusu markanın, davacının 2014/33886, 2012/66827 sayılı markaları ile bütünsel anlamda benzer olduğu, zira taraf markalarında kullanılan kompozisyonun çok benzer nitelik taşıdığı, markalarda kullanılan renk ve şeklin yüksek seviyeli benzerlik içerdiği, markalarda Arapça alfabeli ve Türkçe kelimelerin kullanıldığı, hem Arapça alfabeli hem Türkçe kelimeler arasında yüksek seviyeli benzerlik olmasa da, ilk hecenin yazılışının hem Arapça hem Türkçe karakterler ile aynı şekilde yazıldığı, dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan emtialar bakımından ortalama tüketicinin dikkat seviyesinin düşük olduğu, bu ürünlerin gündelik olarak tüketilen, nispeten ucuz ürünler olduğu gözetildiğinde, taraf markaları arasındaki bütünsel anlamda mevcut benzerliğin tüketici nezdinde karıştırılmaya yol açacağı, tüketicinin taraf markalarını aynı/aynı tür ürünler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, önceden bildiği ve tanıdığı davacıya ait markalar ile davalının dava konusu markasını birbiri ile ilişkilendirme ihtimalinin bulunduğu, ortalama tüketicilerin davacı markasından edindiği izlenimi davalı markasına aktarabilecek olması, markaların birbiri ile karıştırılma tehlikesi bulunması nedeniyle somut olay bakımından markaların ilişkilendirilmesi ihtimaline dayalı olan nispi tescil engeline ilişkin şartların oluştuğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacı tarafça gerekçe gösterilen markalarının tanınmışlığının ispatına yönelik Türkiye’de gerçekleşen tanıtım faaliyetlerine ilişkin olarak gerek itiraz aşamasında gerekse dava aşamasında dosyaya “kullanım ispatı”na yönelik belgeler haricinde, herhangi bir belge, ilan, reklam harcaması, haber, dergi vb. tanıtım malzemesi sunulmadığı, tanınmışlığın değerlendirilebileceği herhangi bir belgenin dosya kapsamında bulunmadığı, bu anlamda tanınmışlığa ilişkin düzenlemeler kapsamındaki SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü koşullarının somut olayda oluşmadığı tespit edilmiştir.
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (Y11HD; 08.10.2019 tarih, 2018/4855 E 2019/6316 K)
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacıya ait marka işlem dosyasına ve dava dosyasına sunulan deliller incelendiğinde, davacının gerekçe olarak gösterdiği markaların en erken tarihli olanı 2002 yılında tescil edilmiş olup, davacının kullanımlarının tescilli markaları kapsamında olduğu tespit edilmiştir. Davacının tescilli markaları haricinde kalan, dava konusu marka başvuru tarihinden önceki, tescilsiz bir işaretin, dava konusu marka ile iltibas oluşturacak şekilde yoğun ve sıkı kullanımı ispatlanamadığından, SMK m.6/3 hükmü koşulunun somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
Davacı taraf her ne kadar marka işlem dosyasında yayına itiraz dilekçesinde SMK m.6/6 hükmüne dayanmış olsa da, davacının dava dosyasına ve itiraz aşamasında sunduğu dilekçeler incelendiğinde, bu madde kapsamında incelenmesi için herhangi bir dayanağının bulunmadığı tespit edilmiştir.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davaya konu marka ile itiraza mesnet bir kısım markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmalarının haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu bulunmadığı anlaşıldığından kötü niyet iddiasına dayalı istemler yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle SMK m.6/1 hükmü koşulunun somut olayda gerçekleştiği tespit edildiğinden, davanın kabulü ile; … sayılı YİDK kararının iptaline, dava konusu … sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı YİDK kararının İPTALİNE,
2-Dava konusu … sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-6769 sayılı SMK m.27/6 hükmü gereği hükümsüzlük kararı kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,

4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 125,10 TL harç, 1.796,00 TL bilirkişi ücreti, posta, tebligat masrafına esas olmak üzere toplam 1.921,10 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından yapılan 25,50 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.