Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/313 E. 2021/194 K. 28.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/352 Esas
KARAR NO : 2021/195

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 23/12/2020
KARAR TARİHİ : 28/05/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/06/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 23/12/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Tasarrufa Dayalı Finans Sistemi alanında faaliyet gösteren şirketin sahibi ve başkanı olduğunu, Tasarrufa Dayalı Finans alanındaki faaliyetlerinde kullanılmak üzere “…+Şekil” ibaresinden oluşan marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun YİDK kararı ile reddedildiğini, kararın hukuki olmadığını beyan ederek; … sayılı YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 18/01/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu “…+Şekil” ibaresinin, üzerinde kullanılmak istenen 36. sınıftaki “Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri.” yönünden ayırt ediciliği sağlamaktan uzak olduğunu, dava konusu markada olduğu gibi kaynak bildirici bir ibarenin tek bir kişinin tekeline verilmesi halinde, yine aynı alanda faaliyette bulunan bir başka kişi veya şirketler, dava konusu “tasarruf” ibaresini tek unsur, esas unsur, hatta yardımcı unsur olarak kullanamayacaklar, kullanmaları halinde, bu ibareyi daha önceden tescil eden kişinin, 5/1-ç ve 6/1 maddelerinde yer alan benzerlik iddiasıyla karşılaşacağını, bu durumun da rekabeti haksız bir şekilde sınırlandıracak olup, ilgili tüm kişileri aynı kelimeyi kullanmaktan men etme anlamına gelip, bu durumun iyi niyet, doğruluk ve güven kurallarına uygun olmaması bir yana, hakkaniyete aykırı olduğunun ortada olduğunu, vasıf belirten bir sözcüğü tek bir şahsın inhisarına bırakmak ve başka markalarda yan unsur olarak kullanımına dahi engel olmanın, Markalar Hukuku’nun temel ilkelerine de aykırı olacağını beyan ederek; YİDK kararının hukuka uygun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davacıya ait 2019/119771 sayılı “Şekil+…” ibareli marka başvurusunun somut ayırt edici niteliğinin bulunup bulunmadığı, tescile konu edildiği emtialar bakımından doğrudan tanımlayıcı olup olmadığı, söz konusu marka başvurusunun mutlak tescil engeli kapsamında kalıp kalmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davacının 29.11.2019 tarihinde “Şekil+…” ibareli işaretin 36. sınıftaki “Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri.” hizmetleri için tescil başvurusunda bulunduğu, 2019/119771 sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında Markalar Dairesi Başkanlığı’nca SMK m.5/1-b ve m.5/1-c bendi uyarınca marka başvurusunun reddine karar verildiği, davacının 03.06.2020 tarihli dilekçe ile karara itiraz ettiği, ancak söz konusu itirazın … sayılı YİDK kararı ile reddedildiği, bu kararın davacı marka vekiline 23.10.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Kanun m.4 hükmüne göre; Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
Markanın; ayırt etme, mal veya hizmetin işletmesel kökenini gösterme, mal veya hizmetin niteliklerini garanti etme, reklam, tekelleştirme ve koruma işlevleri bulunduğu kabul edilir. (Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku; Aralık 2005; 4.Bası; sh.356) Ayırt etme işlevi, marka kavramına dahil olan, piyasada bir mal ya da hizmeti diğerlerinden farklılaştırmaya hizmet eden, mal ya da hizmete adeta kişilik kazandıran, o mal ya da hizmete bir ad veren temel unsuru ifade eder. Köken işlevi, malın ya da hizmetin hangi işletmeye ait olduğunun marka ile gösterildiği anlamına gelip, bu işlevin bugün anlamını yitirdiği, globalleşen ekonomi ve piyasada bulunan aktörlerin ve ürünlerin çeşitliliği ile dinamizmi karşısında alıcılardan pek azının piyasadaki mal ya da hizmetlerin hangi işletmeye ait olduğunu markadan anladıkları söylenebilir. Garanti işlevi, bir marka altında pazarlanan mal ya hizmetin kalitesi ile ilgili olup, bu işlev sayesinde alıcı, piyasada bulunan ve deneyimlediği mal ya da hizmetleri nitelik olarak değerlendirme imkanına sahip olmakta, buna bağlı olarak bazı mal ya da hizmetlerin imajında değer artışı, bazılarında ise değer azalışı meydana gelebilmektedir. Reklam işlevi, markanın, ait olduğu mal ya da hizmetin ayırt ediciliğini sağlayan işaret olduğuna göre, bu işaretin mal ya da emek sarfedilerek geniş halk kitlesine ulaştırılmasını, böylece ilgili markaya konu mal ya da hizmetin pazar payının arttırılmasını ifade eder. Bununla bağlantılı olarak ilgili mal ya da hizmetin piyasada gördüğü rağbetin hakim duruma gelmesi söz konusu olabilecek, bu da markanın tekelleştirme işlevine hizmet edecektir.
Markanın en önemli fonksiyonu ayırt edici bir işaret olmasıdır. Markaya bu fonksiyonu kazandıran, soyut ayırt ediciliğidir. Soyut ayırt edicilik; bir işaretin, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini, bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli olması halidir. Bir işaret soyut ayırt edici niteliğe sahip değilse, ayırt edicilik fonksiyonuna da sahip olmayacaktır. Marka, ayırt edicilik fonksiyonunun gereği olarak, mal ve hizmetleri ferdileştirmekte ve bunları tüketiciler için piyasada teşhis edilebilir hale getirmektedir. Bu yolla tüketiciler, almak istedikleri mal ve hizmetleri başka teşebbüslerin mal ve hizmetlerinden ayırt edebilmektedirler. Ayrıca, mal ve hizmetlerin piyasada teşhis edilebilir hale getirilmesi ile, farklı teşebbüslerin mal ve hizmetleri için piyasa şeffaflığı sağlanmaktadır. Piyasa şeffaflığının yerine getirilebilmesi, markanın iletişim fonksiyonu ile kolaylaşır. Markanın iletişim fonksiyonu, piyasada mal ve hizmet arz edenlerle talep edenlerin aralarında iletişim kurmalarını sağlamaktadır. Bu yolla marka, teşebbüslerin mal ve hizmetlerini kolayca pazarlamalarına, tüketicilerin malın imajı hakkında bilgilendirilmelerine hizmet etmektedir. Markanın çok fonksiyonluluğu, marka hukukuna ilişkin düzenlemelerin uygulama alanının tayininde ve problemlerin çözümünde büyük önem arz etmekte ve dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle, bir işaretin soyut ayırt ediciliğe sahip olup olmadığının belirlenmesinde markanın belirtilen bu fonksiyonlarının göz önünde bulundurulması gerekir. (Beşir Fatih Doğan; Türk, Alman ve AB Hukuku’na Göre Marka Olamayacak İşaretlerin Kullanım Sonucu Ayırt Edici Nitelik Kazanarak Tescil Edilebilirliği Sorunu; FMR; Y.6; C.6; S.2006/3)
Soyut ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının tespiti ile tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetler bakımından ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının bir ilgisi yoktur; bu ayırt edicilik türünde marka olacak işaretin bütünlük arz etmesi, kolayca algılanabilir ve sınırlarının tespit edilebilir olması, ayırt edicilik fonksiyonunu haiz olması aranır.
6769 sayılı Kanun m.5/1-b bendinde belirtilen “Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler” somut ayırt edici güçten yoksun işaretlerdir. Bu işaretler, hiçbir ayırt ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla ilgili tüketici kesimi tarafından marka olarak algılanmayacak işaretler olarak madde gerekçesinde açıklanmıştır.
Somut ayırt edicilik, marka olarak tescili talep edilen işaretin, tescile konu mal veya hizmetleri diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli olması halidir. Soyut ayırt edici gücü haiz bir işaretin somut ayırt edici güce sahip olup olmadığının tespitinde, işaretin tescil başvurusuna konu olan mal veya hizmetler bakımından ayırt edicilik fonksiyonuna sahip olup olmadığının dikkate alınması gerekmektedir. İşaretin, somut ayırt edici güce sahip olup olmadığı, piyasada oluşan kanaate göre tespit edilmektedir. Bu kanaatin oluşmasında değişik faktörler etkili olmaktadır. İşaretin orijinalliği, tanınmışlığı, piyasada genel olarak kullanılırlığı, kullanımın süresi ve yoğunluğu gibi kıstaslar, bu ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Eğer bir işaret, piyasada oluşan kanaate göre tescili talep edilen mal veya hizmetler bakımından ayırt edicilik fonksiyonuna sahipse, kullanım sonucu ayırt edici güç kazanmasına gerek kalmaksızın marka olarak tescil edilebilecektir. O an için işaretin ayırt ediciliğinin bulunmadığı kabul ediliyorsa, işaret ancak kullanım neticesi bu gücü kazanabilir veya zaman içerisinde piyasadaki kanaatin değişmesi neticesi bu güç kazanılabilir.
6769 sayılı SMK m.5/1-c bendinde; Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir.
Hüküm uyarınca, ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten, üretim hizmetlerinin yapıldığı zamanı gösteren, malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini ifade eden sözcükleri münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretler marka olarak alınamazlar. Bu mutlak red nedeninin kabulünün birinci sebebi; marka olarak tescili istenen işaretin, ilgili mal veya hizmetin kendisini veya onun bazı karakteristik özelliklerini belirten ad veya işaretlerden oluşması halinde, sözkonusu işaretin o mal ve hizmetin karşılığı olan kavram ile özdeşleşecek olması, bu sebeple mezkûr işaretin ayırt edici nitelik unsurundan yoksun bulunmasıdır. İkinci sebep ise; malın ve hizmetin kendisini veya onun bazı karakteristik özelliklerini ifade eden bir işaretin marka olarak tescili suretiyle, herkesin kullandığı bir işareti bir şahsın inhisarına vermemek düşüncesidir.(Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku; Aralık 2005; 4.Bası; sh.381)
Tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası ve tüm dosya kapsamına göre; Davaya konu marka başvurusunun kelime ve şekil unsurundan oluştuğu, “…” ibaresinin slogan niteliğinde olduğu, ayrıca bu sloganın başında bulunan şekil unsuru ile bir bütün olarak dava konusu işaretin oluştuğu, bir markayı oluşturan işaretin tüm unsurları ile birlikte değerlendirilmek suretiyle somut ayırt edici niteliği haiz olup olmadığı, tescile konu mal ve hizmetler bakımından tanımlayıcı olup olmadığı hususlarının irdelenmesinin gerektiği, somut olayda tescili istenen 36.sınıf hizmetlerin hitap ettiği ilgili tüketici kesiminin davaya konu marka başvurusunu kelime ve şekil unsuru ile birlikte bir bütün olarak algılayacağı, bütünsel algılama sayesinde bu ibareyi davaya konu hizmetlerin karakteristik özelliklerinden biri olarak doğrudan algılamayacağı, bu işarete markasal bir etki izafe edeceği, başka bir deyişle bu işareti davaya konu hizmetler üzerinde gördüğünde bunu bir marka olarak algılayabileceği, her ne kadar “…” ibaresi gerek davaya konu hizmetler bakımından gerekse ticari hayatın diğer alanları bakımından ayırt ediciliği oldukça düşük, ticari yaşamda yaygın kullanılan, “Tasarruflu Olmayı Özendiren, Malın ya da Hizmetin Tasarruflu olduğunu çağrıştıran” bir çağrışım anlamına sahipse de, markayı oluşturan işaretin bu sloganın yanı sıra içerdiği şekil unsuru ile birlikte algılanması neticesinde marka olabilme vasfını haiz olduğu, nitekim Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 25.02.2021 tarih 2020/1881 E 2021/1726 K sayılı ilamına konu uyuşmazlıkta da; bir bütün halinde slogan ve şekil unsurundan oluşan “Şekil+FİBER GÜCÜ” markasının 9.sınıftaki emtialar bakımından marka olma vasfını haiz bir işaret olduğunun benimsendiği, somut olayda da söz konusu uyuşmazlığa benzer bir olgunun söz konusu olduğu, davaya konu “Şekil+…” ibareli marka başvurusunun davaya konu 36.sınıftaki hizmetlerin karakteristik bir özelliğini doğrudan içermediği, bu hizmetlerin cinsi, niteliği, vasfı, değeri vb. özellikleri doğrudan tanımlamadığı, markayı oluşturan slogan ve şekil unsurunun bütün halinde izleniminin mutlak tescil engelini bertaraf edecek mahiyette olduğu,
Markanın tescil edilebilirliği ile koruma kapsamının gücü farklı kavramlar olup, somut ayırt edici olup marka olabilme ehliyeti taşıyan işaretlerin, ayırt etme güçlerinin düşük olması nedeni ile zayıf karakterli marka olabilecekleri, ancak bu durum; zayıf markanın koruma kapsamının tayinininde önem taşıyan bir husus olup, marka olarak ayırt etme gücü yeterince yüksek olmayan bir işareti kendisine seçen kimsenin, seçmiş olduğu markayı oluşturan işarette küçük ölçekte olsa da ayırt edici birtakım değişiklikler ile birlikte oluşturulan başka kimselere ait markaların kullanımına rıza göstermiş sayılacağı, eldeki davada da davacının seçmiş olduğu marka başvurusunu oluşturan işaretin, ayırt etme gücü düşük ancak tescil edilmek istendiği hizmetlerin ortalama tüketicisi nezdinde marka algısı oluşturan ve dolayısıyla somut ayırt etme gücünü haiz bir işaret olduğu, “Vasıf belirten ibare” ile “zayıf marka” olgusunun birbirinden farklı kavramlar olduğu, zayıf markaların vasıf belirtmediği, ancak koruma kapsamlarının sınırlı olduğu hususunun öğretide de savunulduğu (Bozgeyik, Hayri (2016) ‘Vasıf Belirten İbarelerin Marka Olarak Tescili’ TFM, C:1, S:1, s.95), bu hale göre somut olayda davaya konu marka başvurusunun tescil başvurusuna konu edildiği tüm hizmetler bakımından somut ayırt edici niteliği haiz olduğu, ayrıca davaya konu hizmetleri doğrudan tanımlamadığı, bu nedenle tasviri niteliğinin de bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davaya konu marka başvurusunun tescil başvurusuna engel mutlak tescil engellerinden herhangi biri somut olayda bulunmadığından davanın kabulü ile; … sayılı YİDK kararının iptaline, karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1- Davanın KABULÜ ile; … sayılı YİDK kararının İPTALİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 44,00 TL posta, tebligat masrafına esas olmak üzere toplam 160,60 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, davacı vekili ile davalı kurum vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 28/05/2021