Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/277 E. 2021/231 K. 16.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/277 Esas – 2021/231
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/277 Esas
KARAR NO : 2021/231

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 09/10/2020
KARAR TARİHİ : 16/06/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/07/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 09/10/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … numaralı marka tescil başvurusunun SMK m.5/1-i uyarınca reddine karar verildiğini, müvekkilinin “…” ibareli başvurusunun bir bütün olarak değerlendirildiğinde ayırt etme gücüne sahip olduğunu, dava konusu YİDK kararında … ibaresinin “…’de üretilen rakı” algısı oluşturduğu şeklinde bir açıklamanın bulunduğunu, … şehrine ilişkin tüketici nezdinde oluşacak algının bir ret sebebi olmayacağını, gerek … gerek … ibarelerinin rakı ürünleri üzerinde yoğun olarak kullanılmakta ve hukuka uygun olarak tescil edilerek kullanılagelmekte olduğunu, dava konusu markanın bütün olarak ele alınarak değerlendirilmesi gerektiğini, dava konusu kararda markanın bütünlüğü ve tüketicide bıraktığı izlenimin dikkate alınmadığını, YİDK kararının kendi içinde çelişkili olduğunu, … ilinin rakı ile özdeşleşen bir özelliğinin bulunmadığını, … ilinin rakıları ile ünlü bir kent olmadığını beyan ederek; 08.08.2020 tarih ve … sayılı YİDK kararının iptaline, … sayılı marka başvurusunun TÜRKPATENT nezdinde tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 27/10/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu markada olduğu gibi coğrafi işaret içeren bir ibarenin tek bir kişinin tekeline verilmesi halinde, yine aynı alanda faaliyette bulunan bir başka kişi veya şirketlerin, dava konusu “… Rakı” ibaresini tek unsur, esas unsur, hatta yardımcı unsur olarak kullanamayacaklarını, kullanımları halinde, bu ibareyi daha önceden tescil eden kişinin SMK 5/1-ç ve 6/1 maddelerinde yer alan iltibas iddiasıyla karşılaşacağını, bu durumun rekabeti haksız bir şekilde sınırlandıracak olup, ilgili tüm kişileri aynı kelimeyi kullanmaktan men etme anlamına gelip, bu durumun hakkaniyete aykırı olacağını, vasıf belirten bir sözcüğü tek bir şahsın inhisarına bırakmanın ve başka markalarda yan unsur olarak kullanımına dahi engel olmanın markalar hukukunun temel ilkelerine de aykırı olacağını, YİDK kararının usule ve hukuka uygun olduğunu beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesisi ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davacıya ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusunun SMK m.5/1-i bendi uyarınca reddinin hukuka uygun olup olmadığı, genel ve re’sen gözetilmesi gereken diğer mutlak tescil engellerinin söz konusu marka başvurusunda bulunup bulunmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmuş, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davacının 31.12.2019 tarihinde “…” ibareli 33/1 altsınıfta bulunan “Alkollü içecekler (biralar hariç): Şaraplar, rakılar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller.” emtiaları bakımından marka tescil başvurusunda bulunduğu, … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında Markalar Dairesi Başkanlığı’nca SMK m.5/1-i bendi uyarınca marka başvurusunun reddine karar verildiği, davacının 03.07.2020 tarihinde karara itiraz ettiği, ancak söz konusu itirazın … sayılı YİDK kararı ile reddine karar verildiği, bu kararın davacı marka vekiline 11.08.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Marka işlem dosyasına göre; dava konusu marka başvurusu SMK m.5/1-i hükmü mesnet alınarak reddedildiğine göre, somut olayda ilk olarak dava konusu marka başvurusunun SMK m.5/1-i hükmü uyarınca reddi gereken bir işaret olup olmadığı irdelenecektir. Bu başvurunun SMK m.5/1-i hükmü uyarınca tescil engeli barındırmayan bir işaret olduğunun tespiti halinde ise, genel ve re’sen gözetilmesi gerekli diğer SMK m.5’te yer alan mutlak tescil engellerinden herhangi birinin somut marka başvurusunda bulunup bulunmadığı irdelenecektir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.04.2021 tarih 2017/11-414 Esas 2021/509 Karar sayılı kararında da; YİDK kararının iptali istemi ile açılan davalarda, davaya konu marka başvurusu bakımından, mutlak tescil engellerinin mevcut olup olmadığının mahkemelerce re’sen dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Ancak dava konusu marka başvurusunun SMK m.5/1-i hükmü uyarınca mutlak tescil engeline tabi bir işaret olduğuna karar verilmesi halinde, yargılamanın sonucunu etkilemeyeceğinden, diğer mutlak tescil engellerinden herhangi birinin somut marka başvurusunda bulunup bulunmadığı hususu ayrıca değerlendirilmeyecektir.
SMK m.5/1-i hükmüne göre; Tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler, marka olarak tescil edilemezler.
Maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere, madde fıkrası ile tescilli bir coğrafi işaretten oluşan veya tescilli bir coğrafi işareti içeren markaların tescil edilemeyeceği hüküm altına alınmış olup, bu düzenleme ile müstakil bir sınai mülkiyet hakkı olan coğrafi işaretlerin korunması amaçlanmıştır. Koruma kapsamı tescilli coğrafi işaretin ilgili olduğu mal veya hizmetler gözetilerek belirlenecektir (Yasaman, Hamdi ‘Marka Hukukuna İlişkin Temel Yenilikler’ : Şehirali Çelik, Feyzan Hayal (Editör) (2017) 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Sempozyumu, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü.). SMK m.5/1-i bendinde, 556 sayılı KHK’da karşılığı bulunmayan yeni bir hüküm ile “Tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler”in marka olarak tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir. Böylece, anonim bir sınai mülkiyet hakkı olan coğrafi işaretlerin daha etkin bir biçimde korunması amaçlanmıştır.
Bu doğrultuda öncelikle dava konusu marka başvurusunun reddine gerekçe olarak gösterilen coğrafi işaret ile ilgili açıklamalar yapılması gerekmektedir. Dava konusu YİDK kararında redde mesnet coğrafi işaretin sadece adı belirtilmiştir. Mahkememizce redde mesnet alınan 136 sayılı coğrafi işaretin tescil belgesi TÜRKPATENT’ten celp edilmiştir. Dosya kapsamındaki verilerden hareketle dava konusu marka başvurusunun reddine mesnet gösterilen 136 tescil numaralı coğrafi işaret ile ilgili bilirkişi heyeti marifetiyle sicil verilerinden tespit edilen hususlardan somut uyuşmazlık bakımından önem arz edenler aşağıda ifade edilmiştir.
Söz konusu coğrafi işaret tescil belgesi incelendiğinde; menşe adı olarak tescil edilen RAKI coğrafi işaretinin distile alkollü içki ürünlerine ilişkin olduğu ve coğrafi sınırlarının Türkiye Cumhuriyeti olduğu anlaşılmıştır. Belirtilen coğrafi işaret 15.04.2009 tarihinden geçerli olmak üzere tescil edilmiştir.
Rakı ürün tanımı; Karakteristik özelliğini Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan doğal unsurlardan, özellikle Türkiye’de yetişen üzüm, anason ve Türkiye’de uygulanan geleneksel üretim yöntemlerinden alan üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinin tamamıyla Türkiye sınırları içinde yapıldığı kendine has, renksiz bir distile alkollü içkidir. Tadım sırasında ilk algılamada ön burunda oldukça güçlü bir anason kokusu, damakta yoğun ve dengeli anason-alkol tadının yanı sıra üzümden gelen aroma, arka damakta ise kaygan bir iz bırakır. Rakıdaki alkolün yakıcı tadı, anason aromasının şeker ve demineralizesuyun etkisiyle uzaklaştırılarak dengelenmiştir. Rakının üzüm alkolü aromasının dengeli bir şeker oranı ile sunumu rakıya geleneksel bir tat kazandırır.
Ürünün ayırt edici özellikleri; Yalnızca suma veya tarım kökenli etil alkol ile karıştırılmış sumanın, 5000 litre veya daha küçük hacimli geleneksel bakır imbiklerde, anason tohumu ile ikinci kez distile edilmesiyle sadece Türkiye’de üretilen, alkol miktarı hacmen en az %40 olan distile alkollü bir içkidir. İkinci distilasyondan alınan toplam alkolün en az %65’inin suma olarak kullanılması geleneksel bir uygulamadır. Rakı üretiminde ikinci kezdistilasyona alınan toplam alkolün en fazla %35’i tarım kökenli etil alkol olmalıdır. Rakı dışındaki herhangi bir distile alkollü içki üretiminde, tamamen veya en az %65 oranında suma kullanılmamaktadır.
Rakı, ana hammaddesi kuru üzüm, yaş üzüm veya her iki üzümün birlikte kullanılmasıyla üretilen ve baskın aromasını anason tohumundan distilasyon esnasında alan geleneksel bir içkidir. İç tüketime sunulan distile alkollü içkinin yaklaşık %85’i, ihraç edilen distile alkollü içkinin ise %95’i rakıdır. Ülkemizdeki toplam distile alkollü içki tüketiminin yaklaşık %85’ini karşılayan rakının, gerek üzüm ve anason girdileri nedeniyle ülkenin tarım ekonomisindeki rolü, gerekse ülkemizin dünya pazarına özgün ve geleneksel ürün olarak sunabildiği nadir ticari değerlerden biridir. Rakı, “yalnızca suma veya tarım kökenli etil alkol ile karıştırılmış sumanın, 5000 litre veya daha küçük hacimli geleneksel bakır imbiklerde, anason tohumu (Pimpinella anisum) ile ikinci kez distile edilmesiyle sadece Türkiye’de üretilen distile alkollü içki” şeklinde tanımlanmaktadır. Rakıda, ikinci kez distilasyona alınan toplam alkolün en az %65’inin suma olarak kullanılması geleneksel bir uygulamadır. Suma üretiminde sadece Türkiye’de yetiştirilen üzüm çeşitleri kullanılır.
Rakının üretiminde ikinci kez distilasyona alınan toplam alkolün en fazla %35’i tarım kökenli etil alkol olmalıdır. Üretiminde en az %65’i veya tamamı suma kullanılan rakıdan başka distile alkollü içki yoktur. Sumanın ayırt edici özelliklerine aşağıda yer verilmektedir.
– Dünyada suma üretimi sadece Türkiye’de yapılmaktadır.
– Suma üretiminde sadece Türkiye’de yetiştirilen kuru üzüm, yaş üzüm veya kuru ve yaş üzüm birlikte hammadde olarak kullanılır.
– Suma, üzümün tat ve kokusunu korumak amacıyla ayrımsal distilasyon sistemiyle hacmen alkol miktarı en fazla %94,5’e kadar distile edilmesi ile elde edilen üzüm distilatıdır.
– Suma, sadece Türkiye’de yetiştirilen yöresel üzümlerden gelen aromaların elde edilmesi amacıyla en fazla %94.5hacmen alkol derecesinde üretilen bir üründür. Bu alkol derecesi geleneksel üretim teknolojisi ile sumanın karakteristik aroma, tat ve kokusunun oluşmasında etkendir.
– Sumanın diğer tarım kökenli etil alkollerden farkı üretiminde hammadde olarak üzümden başka bir tarım ürününün kullanılmaması ve alkol oranının en fazla %94,5 olmasıdır.
– Sumanın alkol oranı kullanılan üzüme özgü tat ve kokunun geçişinin sağlanması için %94,5 olarak sınırlandırılmıştır. Bu alkol derecesi ile üzümden gelen zengin aromatik özelliklerin rakıya geçişi sağlanmış olur.
Redde mesnet coğrafi işaret tescil belgesi dokümanından elde edilip aktarılan yukarıdaki bilgilere göre; 15.04.2009 tarihinden itibaren tescille koruma altında olan distile alkollü içki ürünlerine ilişkin olan Rakı üretiminde kullanılan hammaddeler arasında üzüm, anason, suma yer almaktadır. Suma Türk Gıda Kodeksi Distile Alkollü İçkiler Tebliği ’ne göre; Türkiye’de üretilen yaş ve/veya kuru üzüm meyvesinin, hammadde olarak kullanılması ve üzümün tat ve kokusunu korumak amacıyla ayrımsal distilasyonla hacmen alkol miktarı en fazla %94,5’e kadar olan ve sadece Türkiye’de distile edilmesi (damıtılması) ile elde edilen üzüm distilatını ifade eder.
Tüm bu hususlar birlikte dikkate alındığında dava konusu marka başvurusunun reddedildiği mallar olan “Alkollü içecekler (biralar hariç): Şaraplar, rakılar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller”, redde mesnet alınan coğrafi işaret olan distile alkollü içkinin hammaddesi olan üzüm, anason, suma ile aynı/aynı türdür. Bu mallar, distile alkollü içki ürünü ile de aynı hammaddeden imal edilmeleri veya birbirine yakın yahut aynı raflarda satışa konu edilmeleri, benzer ihtiyaçları karşılamaları, birbirinin yerine ikame edilebilmeleri gibi özellikleri nedeniyle de benzerlik içermektedirler. Dolayısıyla dava konusu marka başvurusunun tescil talebine konu edilen malların, redde mesnet gösterilen coğrafi işaret tescili ile aynı/benzer ürünlerden oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Dava konusu marka başvurusu ile tescil edilmek istenen işaret, “…” ibaresinden oluşmaktadır. Başvurudaki “Rakı” ibaresi, redde mesnet coğrafi işaretin adıdır. Coğrafi işaret tescili kapsamında distile alkollü içki ürünü üretimi sırasında kullanılan hammaddeler arasındaki üzüm, anason, suma gibi mamullerin Türkiye’de yetiştiği üzerinde de durulmuştur. Bu durum karşısında … ilinin mahsulü olan hammaddeler ile coğrafi işaret tesciline konu ürünün üretiminin gerçekleştirildiği gibi bir algının oluşması da mümkündür. Bu nedenle dava konusu marka başvurusunun redde mesnet gösterilen coğrafi işaret ile ilişkilendirilmesi söz konusu olabilecektir. Ayrıca redde mesnet gösterilen coğrafi işaretin tescilli olduğu distile alkollü içki ürünleri kapsamına; rakı, rom, viski, şarap, brendi, meyve likörü, cin, votka, likörler gibi alkollü içecekler de girmektedir. Bu nedenle başvuru ile tescil talebine konu edilen mallarla ilgili olarak değerlendirme konusu bakımından herhangi bir ayrım yapılması söz konusu olmayıp, tüm mallar bakımından coğrafi işaret içerildiğinin kabul edilmesi gerekmektedir.
Coğrafi işaretlerle ilgili olarak, SMK m.33’de “Doğal ve beşerî unsurların bir araya gelmesi sonucu gıda, tarım, maden, el sanatları ürünleri ve sanayi ürünlerinden bu Kitapta yer alan şartlara uygun olanlar, tescil edilmesi şartıyla, coğrafi işaret veya geleneksel ürün adı korumasından yararlanır.”, m.34/1’de “Coğrafi işaret; belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri bakımından kökenin bulunduğu yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş ürünü gösteren işarettir. Coğrafi işaretler, aşağıda belirtilen özelliklerine göre menşe adı ya da mahreç işareti olarak tescil edilir” ve m. 34/1-a’da “Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, bölge veya istisnai durumlarda ülkeden kaynaklanan, tüm veya esas özelliklerini bu coğrafi alana özgü doğal ve beşerî unsurlardan alan, üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerin tümü bu coğrafi alanın sınırları içinde gerçekleşen ürünleri tanımlayan adlar menşe adıdır.” düzenlemeleri yer almaktadır.
Bu düzenlemeler dikkate alındığında; coğrafi işaret, temel olarak benzerlerinden farklılaşmış ve bu farkı kaynaklandığı yöreye borçlu olan bir yöresel ürün adını ifade eder. Bu anlamda coğrafi işaret, belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri bakımından kökenin bulunduğu yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işarettir.
SMK kapsamında düzenlenmiş olan sınai haklar için esas olan; tescilli hak sahibinin korunmasıdır. Ancak, coğrafi işaretler için benimsenen ilke daha farklıdır. Coğrafi işaret ile tek bir üretici değil, belirli şartlar altında üretim yapan kişilerin korunması benimsenmiştir. Çünkü esasında korunan değer, coğrafi işarete konu olan ürünün kendisidir. Böylelikle de yöresel ürünün ününden veya değerinden yarar elde etmek isteyenlerin veya piyasadaki rekabet dengesini (tüketicilerin coğrafi işaretin kalitesi veya ayırıcı özelliklerine yönelmesine ilişkin davranışlarından yararlanarak) bozmaya kalkışanların önüne geçilmek istenmektedir. Bunun için de coğrafi işaret tescil başvurusu yapılırken denetimin nasıl yapılacağı ve ürünün hangi özelliklerinin kontrol edileceği, denetim dönemleri ve denetleme kriterleri hakkında açıklayıcı bilgilere yer verilir. Başvuruda belirtilen ve TÜRKPATENT tarafından yeterliliği onaylanan denetim mercii tarafından coğrafi işareti taşıyan ürünlerin üretimi, piyasaya arzı veya dağıtımı aşamalarında veya ürün piyasada iken kullanımının tescilde belirtilen özelliklere uygunluğunun denetimi yapılır. Böylelikle de coğrafi işaretin tescilde belirtilen özelliklere uygun üretilip, pazarlandığı ve benzeri hususlar bakımından belgedeki standartlarda olması sağlanmaya devam edilmiş olur. Bunun sonucunda da tüketicinin coğrafi işaretli ürüne duyduğu güven veya tercih ettiği kalite muhafaza edilmiş olur. Belirtilen tüm bu hususlar sayesinde coğrafi işarete konu ürünün yöresel özelliklere ilişkin nitelikleri bozulmadan tüketiciye ulaşması ve bu niteliklere uygun üretim yapan bir grubun, bölgenin, ülkenin menfaati korunmaktadır. Başka bir ifadeyle coğrafi işaret tescili ile üreticiler ve tüketicilerin de dahil olduğu kamunun kolektif menfaati korunma altına alınmaktadır. Zira coğrafi işaret tescili ile sadece bir sınai hak değil aynı zamanda kültürel veya sosyolojik değerler de korunmakta, kültürel değerlerin nesilden nesile aktarılması amaçlanmaktadır.
Bu genel bilgilerin ardından markalar ile coğrafi işaretlerin belli mal veya hizmetleri ayırt etmeye dönük işlevlerinin olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, markaların üzerinde kullanılacağı mal veya hizmetler, sahibi tarafından (başvuru yapılırken) seçilebilirken, coğrafi işaretlerde korumaya konu olacak ürünün seçilmesi mümkün değildir. Markalar, asli unsurları muhafaza edilerek tescil kapsamındaki mal veya hizmetler için kullanılırken, coğrafi işaretlerin konu oldukları ürünün tescilli kriterlerine uygun üretimi veya kullanılması gerekmektedir.
Kanun koyucu tarafından SMK ile coğrafi işaretlerin marka olarak tescilinin önüne geçilmesi konusunda “Tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler”in marka olarak tescil edilemeyeceğine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Söz konusu düzenleme, konunun önemi de dikkate alınarak kamu düzenine ilişkin hükümleri barındıran marka tescilinde mutlak ret nedenleri arasında sayılmıştır. SMK m. 5/1-i gerekçesinde de; “tescilli bir coğrafi işaretten oluşan veya tescilli bir coğrafi işareti içeren markaların tescil edilemeyeceği hüküm altına alınmış olup, bu düzenleme ile müstakil bir sınai mülkiyet hakkı olan coğrafi işaretlerin korunması amaçlanmıştır. Koruma kapsamı tescilli coğrafi işaretin ilgili olduğu mal veya hizmetler gözetilerek belirlenecektir.” açıklamasına yer verilmiştir. Madde ve gerekçesi bir arada dikkate alındığında müstakil bir sınai mülkiyet hakkı olan coğrafi işaretin marka örneğinde esas unsur veya tali unsur olarak yer alması fark etmeksizin ve coğrafi işarete konu ürünün ilgili olduğu mal veya hizmetler de dahil edilerek coğrafi işaretin markada yer alması yasaklanmıştır.
SMK’nın ikinci kitabı olan “Coğrafi İşaret ve Geleneksel Ürün Adı” kapsamında konuya verilen önemi gösterecek şekilde m. 48’de “Markalarla ilişki” düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemenin birinci fıkrası; “Coğrafi işaretin tescilinden sonra 44 üncü maddede belirtilen biçimlerde veya tescile konu coğrafi işaretle ilgili mal veya hizmetler için kullanılmak üzere yapılan marka başvurusu reddedilir, tescil edilmiş ise dava yoluyla hükümsüz kılınabilir.” şeklindedir. Madde gerekçesi ise; “tescilli bir coğrafi işaret varken aynı ibareli bir marka başvurusunun yapılması halinde bu marka başvurusunun reddedileceği, tescil edilmiş ise hükümsüzlük kılınabileceği düzenlenmiştir.” açıklamalarını içermektedir. Atıf yapılan 44 üncü maddenin birinci fıkrasının b) bendinde ise; “Ürünün gerçek menşeini veya niteliğini belirten açıklamalar yahut stilinde, tarzında, tipinde, türünde, yöntemiyle, orada üretildiği biçimde gibi terimler içerse veya başka bir dile tercüme edilmiş olsa dahi, tescilli coğrafi işaretin, tescil kapsamındaki özelliklerini taşımayan ya da çağrışım yapacak şekilde benzeri olan ürün üzerindeki yanıltıcı kullanımının veya taklidinin,” coğrafi işaret tescilinden doğan haklar kapsamında önlenmesinin talep edilebileceği de düzenlenmiştir.
Tüm bu düzenlemelerle tescilli bir coğrafi işaretin, tescilinden sonra herhangi bir marka korumasına konu edilmesinin önüne geçilmiştir. Bunun nedeni, coğrafi işarete konu ürünün veya altındaki kültürel değerlerin korunması ve coğrafi işaret kullanımına uygun şekilde (denetimden de geçerek) üretim yapanlar ile coğrafi işaret kriterlerine uygun olarak üretilmiş ürünleri tercih eden tüketicilerin korunmasıdır. Başka bir ifadeyle hem üretim hem tüketim aşamalarının korunması ile kamu menfaatinin gözetilmesi ve coğrafi işaretin ününden kalitesinden haksız yararlanmasının engellenmesiyle rekabet kurallarının korunması esasları söz konusudur.
Yapılan tüm bu açıklamalar ışığında dava konusu marka başvurusu ile redde mesnet gösterilen 136 tescil numaralı ve distile alkollü içkiler için 15.04.2009 tarihinden itibaren tescilli olan Rakı coğrafi işareti arasında ortalama tüketicilerin ilişkilendirmesine konu olacak düzeyde işaret benzerliği bulunmaktadır. Zira başvuruda tescilli coğrafi işaret olan Rakı ibaresi birebir ve başvurunun esas unsurlarından biri olarak yer almaktadır. Bu nedenle başvuru markasının tescil kapsamındaki ürünlerin tamamı bakımından redde mesnet gösterilen 136 tescil numaralı Rakı coğrafi işaretli distile alkollü içki ürünleri ile ilişkilendirilmesinin mümkün olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
Marka işlem dosyası kapsamında karara itiraz edilirken Rakı ibaresinin ürünün öz adı olduğu ileri sürülmüştür. Söz konusu iddia, coğrafi işaret olarak tescil edilemeyecek adlar arasında sayılan hususlardandır. Ancak, somut uyuşmazlık kapsamında tescille koruma altında olan bir coğrafi işaret bulunması nedeniyle işbu uyuşmazlık bakımından ileri sürülen iddianın tartışılma olanağı bulunmadığı düşünülmektedir.
Dava aşamasında ise … Rakı ibaresinin önceki tescilleri ve kullanımları ile ayırt edicilik kazandığı üzerinde durulmuştur. Kullanım sonucu ayırt edicilik iddiası aşağıdaki başlıkta değerlendirilecektir. Marka işlem dosyasında dayanak yapılan başvuru sahibinin başkaca markaları incelendiğinde redde mesnet gösterilen coğrafi işaret tescilinden önceki marka tescilleri veya çekişme konusu marka ile ilişkilendirilmesi mümkün olmayan dayanaklar gözlemlenmiştir.
Neticede; belirtilen kanaat ve gerekçeler ışığında dava konusu marka başvurusunun tescil talebine konu edildiği malların tamamı bakımından redde mesnet gösterilen 136 tescil numaralı (başvurudan önceki tarihli) Rakı coğrafi işareti nedeniyle tescil engeli bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı başvuru sahibi tarafından marka işlem dosyasına ibraz edilen itiraz dilekçesinde; kullanım sonucu ayırt edicilik iddiasında bulunulmuşsa da SMK m.5/2 hükmüne göre, SMK m.5/1-i hükmüne göre mutlak tescil engeli barındıran bir işaretin kullanım yolu ile ayırt ediciliği sağlandığı gerekçesiyle mutlak tescil engeli bertaraf edilemez. Ayrıca; marka işlem dosyası kapsamında çekişme konusu ibarenin başvuruya konu edildiği 31.12.2019 tarihinden önce markasal olarak kullanımına ve bu tür kullanımlar ile başvuru sahibi davacıya bağlandığına ilişkin herhangi bir delil sunulmamıştır. Bu nedenle somut uyuşmazlık kapsamında marka işlem dosyası kapsamında kullanım sonucu ayırt edicilik bakımından değerlendirme yapılacak hiçbir bilgi/belge bulunmadığı gözlemlenmiştir. Açıklanan hususlar karşısında somut olay bakımından kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanılmasına ilişkin istisnai düzenlemenin uygulanabilme imkânı bulunmamaktadır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davaya konu “…” ibaresinin SMK m.5/1-i hükmü uyarınca mutlak tescil engeli kapsamında bulunan bir işaret olduğu, bu hale göre davalı kurum tarafından tesis edilen YİDK kararında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 125,10 TL harç, 1.700,00 TL bilirkişi ücreti, 49,50 TL posta masrafı olmak üzere toplam 1.874,60 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.16/06/2021