Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/271 E. 2021/242 K. 18.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/271 Esas
KARAR NO : 2021/242
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 06/10/2020
KARAR TARİHİ : 18/06/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/07/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 06/10/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafça … sayı ile 41 ve 44. sınıfta yer alan hizmetler üzerinde “… …” ibareli marka başvurusunda bulunulduğunu, müvekkiline ait 2017 65519, 2017 65535, 2017 44464 sayılı “…” ibaresini içerir markalara dayanılarak davalı başvurusuna itiraz edildiğini, itirazın reddine dair karara YİDK nezdinde itiraz edildiğini, YİDK’nın itirazı reddi üzerine işbu davanın ikame edildiğini, müvekkilinin 1959 tarihinde kurulduğunu, günümüzde 200 binden fazla işçiyi istihdam eden 248 şirketin müvekkili sendikaya üye olduğunu, müvekkili sendikanın ülke çapındaki faaliyetlerini “…” markası altında gerçekleştirdiğini, davalı markası ile müvekkili sendikaya ait markaların kelime ve şekil bileşenlerinden meydana geldiğini, işaretlerin benzer olduğunu, davalı markasında yer alan “…” ibaresinin 41. sınıftaki eğitim hizmetlerinde ayırt ediciliği bulunmadığını, davalı markasının asli ayırt edici unsurunun “…” ibaresi olduğunu, müvekkiline ait itiraz gerekçesi markalardan “… eğitim vakfı” markasında markasal özelliğin “…” ibaresinde yoğunlaştığını, itiraza mesnet diğer markalarda da ayırt edici unsurun “…” ibaresi olduğunu, çekişmeli markaların her ikisinin de 4 harf içerdiğini, kelimelerin sadece iç kısmında yer alan “D” ve “S” harflerinin farklı olduğunu, markaların görsel unsurlarının benzer olduğunu, her iki ibarenin de tek heceli olduğunu, okunuşlarındaki ahenk ve vurgulama tonlarının hemen hemen aynı olduğunu, “…” ve “…” kelimelerinin dilimizde sözlük anlamı bulunmadığından kavramsal yokluk mevcut olduğunu ve bu durumun markaların benzerliğini güçlendirdiğini, itiraz gerekçesi “… eğitim vakfı” ile “… …” markalarının tali unsurlarının kavramsal olarak ilişkili kelimelerden oluşmasının benzerlik düzeyini yükselttiğini, markaların tali unsurlarının yer değiştirmesi halinde değişikliğin kolay algılanamadığını, markaların 41. sınıfta aynı ve benzer hizmetleri içerdiğini, markaların karıştırılma ihtimali bulunduğunu, müvekkili sendikanın Türkiye’nin en büyük işveren sendikası olması nedeniyle markalarının tanınmışlık düzeyinin yüksek olduğunu, müvekkili sendikanın asli faaliyetlerinin yanı sıra eğitim ve yayıncılık hizmetlerinde uzun yıllardır başarılı çalışmaları olduğunu, toplumun büyük kesimlerine ulaştığını, müvekkili sendikanın Vakfı vb. kuruluşlarla işbirliği yaptığını ve projeler yürüttüğünü, müvekkilinin eğitim hizmetleri, sempozyum, konferans, seminer düzenleme ve idare hizmetleri, dergi, kitap, gazete yayımlama hizmetleri gibi hizmetler üzerinde … ibaresini marka olarak kesintisiz ve etkin bir şekilde kullandığını beyanla; Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’nın … sayılı kararının iptaline, tescili halinde … sayılı marka başvurusunun hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 13/10/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili kurumca 6769 sayılı SMK’nın 5/1-ç maddesi uyarınca davalının marka başvurusu kapsamından “tıbbi hizmetler”in çıkartıldığını, dava konusu marka başvurusunun kalan mal ve hizmetler yönünden yayımlandığını, taraf markaları arasında karıştırma/benzerlik ihtimali bulunmadığını, karşılaştırılan markaların ihtiva ettikleri anlam, genel görünüm ve muhtemel tüketici kitlesi üzerinde bırakacağı etki ve izlenim itibariyle karıştırılacak derecede benzerlik bulunmadığını, markalar arasında görsel, işitsel veya anlamsal düzeyde ilişkilendirme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimali bulunmadığını, ilgili tüketicilerin bütüncül algı çerçevesinde taraf markalarının farklı ticari kaynaklardan gelen birbirinden farklı markalar olarak algılayacaklarını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 17/11/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı yanın Türk Patent ve Marka Kurumu nezdindeki itirazlarının reddedildiğini, ret kararlarının hukuki sebebinin faaliyet alanlarının farklılığı, markaların isimlerinin farklı olması ve halk üzerinde yanıltıcı etki taşımaması olduğunu, müvekkilinin tescilli markası olan “…”in açılımının “… … Stüdyo” olduğunu ve 05.02.2016 tarihinden itibaren tescil edildiğini, davacının markasının açılımının “Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası” olduğunu, markaların açılımlarının benzer olmadığını, aynı harflerin dahi kullanılmadığını, müvekkilinin doktor olarak tıp alanında faaliyet gösterdiğini, davacının Metal Sanayicileri Sendikası olması sebebi ile kapsadıkları mal veya hizmetlerin aynılığı yahut benzerliğinden bahsedilmesinin mümkün olmadığını, halk tarafından bir doktor ile bir sendikanın ilişkilendirilmesi veya karıştırılmasının olanaksız olduğunu, sendika gibi spesifik kurumların sadece ilgilileri tarafından tanındığını, davacı tarafın sendika dendiğinde ilk akla gelen sendikalardan sayılamayacağını, bir diş hekiminin Metal Sanayicileri Sendikasına ait bir marka üzerinden ne şekilde haksız yarar sağlama ihtimali bulunduğunun açıklamaya muhtaç olduğunu, faaliyet alanlarının farklı olduğunu, dava konusu “… …” markasının müvekkiline ait “…” markasını desteklemek amacıyla tescil edildiğini, müvekkilinin “… …” marka başvurusundaki amacının yurt içinden ve dışından hekimlere workshoplar, eğitimler, turlar düzenlemek olduğunu, ayrıca müvekkilinin “…” markasının da sahibi olduğunu, müvekkili markasının medikal ve tıp alanına vurgu yaptığını, markaların tüketici kitlelerinin bambaşka olduğunu, tüketicide aynı izlenimi bırakmalarının mümkün olmadığını, markaları oluşturan işaretlerin benzer olmadığını, dava konusu markanın logosunun bulunmadığını, davacı markasında kullanılan “vakıf” ibaresi ile müvekkili markasındaki “…” ibarelerinin birbirinden çok farklı kavramlar olduğunu, müvekkilinin doktor olarak tıp alanında faaliyet göstermesi nedeniyle davacının Türkiye’deki tanınmışlık düzeyinden yararlanması ihtimalinin bulunmadığını beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait … nolu “… …” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şahsın önceki tarihli markalarının dava konusu marka başvurusu bakımından kendisine müktesep hak tanıyıp tanımadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı …’un “… …” ibaresinin 41. ve 44. sınıfta bulunan “41.sınıf:Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete vb. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri. 44. Sınıf: Tıbbi Hizmetler. Güzellik bakımı hizmetleri. Veterinerlik ve hayvan üretme, besicilik, nalbantlık ile ilgili hizmetler. Tarım, bahçecilik ve ormancılıkla ile ilgili hizmetler; peyzaj tasarımı hizmetleri. İşyeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetleri.” hizmetlerinin tescili amacıyla 16.08.2019 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında, SMK m.5/1-ç hükmü gereği “Tıbbi Hizmetler.” in başvurudan çıkartılmasına karar verildiği, akabinde kalan emtialar bakımından başvurunun 12.09.2019 tarih ve 332 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 08.11.2019 tarihinde 2017/65519, 2017/65535, 2017/44464 sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın 6/1 hükmü kapsamında itirazda bulunduğu, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 27.04.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şahıs tarafından 01.06.2020 tarihli karşı görüş bildirme dilekçesi sunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 06.08.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 02.12.2020 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu … sayılı marka kapsamında yer alan “41. sınıf: Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Dergi, kitap, gazete vb. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil).” hizmetleri, davacının marka işlem dosyasında itiraza mesnet gösterdiği 2017/65519, 2017/65535, 2017/44464 ve dava aşamasında markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından ilave olarak mesnet gösterdiği 2008/48109, 2008/48108, 2008/48107 sayılı markalarının tamamında aynen yer almaktadır. Bu hizmetler haricinde, taraf markalarında yer alan diğer mal ve hizmetler bakımından, aynı/aynı tür/benzer mal ve hizmet bulunmamaktadır. Bu nedenle, dava konusu marka kapsamında yer alan “41. sınıf: Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Dergi, kitap, gazete vb. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil).” hizmetleri bakımından taraf markaları arasında “emtiaların aynı veya benzer olması” şartının sağlandığı kanaatine varılmıştır.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; baş harfleri büyük diğer harfler ise küçük harflerle yazılmış “…” ve “…” ibarelerinden oluşmaktadır. Dava konusu marka başvurusu kapsamında herhangi bir renk ya da şekil unsuru bulunmamaktadır. Dava konusu marka, bir kelime markası olup, kelimelerin tamamı aynı satırda ve aynı boyutta yazılmıştır. Dava konusu marka başvurusunu oluşturan ibarelerden “…” ibaresi, İngilizce’de “ilaçlar” anlamını taşımakla birlikte, davalı taraf, “…” ibaresinin müvekkilinin adı ve soyadı olan “…” ile “… Stüdyo” ibarelerinin baş harfleri ile oluşturulduğunu ifade etmiştir. “…” ibaresi ise, “yüksekokul” anlamını taşıyan bir kelime olup, taraf markalarında “aynı” olarak işaretlenen “eğitim ve öğretim hizmetleri” için tanımlayıcı bir ibaredir. Hem “…” ibaresi hem “…” ibaresi, farklı dillerde anlamı olan kelimeler olmakla birlikte, “…” ibaresi, “…” ibaresine nazaran tüketici nezdinde marka algısı yaratan unsur olarak değerlendirilmiştir. Biri İngilizce biri Türkçe iki kelime yan yana getirilmiş olup, bu ibareyi bir bütün olarak gören tüketicilerin “…” ibaresinin İngilizce anlamından ziyade, 41. Sınıf hizmetler bakımından bir marka olarak algılayacaklardır. Zira; “İlaç” anlamına gelen bir kelimenin 41. Sınıfta yer alan hizmetler bakımından doğrudan tanımlayıcı, tasvir edici bir anlamı bulunmamaktadır. Buna karşın “…” ibaresi, davaya konu 41.sınıf hizmetler bakımından tanımlayıcı olup, marka vasfı bulunmamaktadır. Bu nedenle dava konusu markanın esas unsuru “…” ibaresidir.
Davacıya ait itiraza mesnet markalar incelendiğinde; tamamının ortak olarak “…” ibaresini içerdiği, bu ibarenin yanında daha küçük boyutlarda ve genelde alt satırlarda yazılmış farklı kelimeleri de içerdikleri tespit edilmiştir. Davacı markalarının üçünde, markanın başında konumlandırılmış mavi renkli, içi dolu daire içerisinde çevrelenen kesikli şekil unsuru yer almaktadır. Gerekçe markalardan sadece birinde, kelimelerin üst tarafında konumlandırılmış, mavi bir ışık yayan insan figürü bulunmaktadır. Bu şekiller haricinde davacı markalarında bir şekil yer almamaktadır. Davacı markalarında ”…” haricinde bulunan kelime unsurları ise ”EĞİTİM VAKFI”, ”TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI”, ”SINAV VE BELGELENDİRME MERKEZİ”, ”TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI İKTİSADİ İŞLETMESİ” gibi, ”…” ibaresine nazaran markasal mizanpajda arka planda kalar ibareler yer almaktadır. Bu nedenle davacı markalarının marka algısı yaratan, esaslı unsur niteliği taşıyan unsuru ise ”…” ibaresidir. ”…” ibaresi anlamlı bir kelime olmayıp, “Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası” nın kısaltmasıdır. ”…” ibaresi, ”MES” şeklinde okunmaktadır.
Davaya konu olup yukarıda davacı markaları ile aynı olduğu tespit edilen; “41. Sınıf hizmetler”, yetişkinlere hitap eden, ucuz olarak nitelendirilemeyecek mal ve hizmet grubundan oluşan, mal ve hizmeti satın alan tüketicilerin üzerinde araştırma yaparak satın alma eyleminde bulunduğu hizmetlerden oluştuğu tespit edilmiştir. Bu nedenle, davaya konu bu hizmetlerin dikkatli ve bilinçli tüketici kesimine hitap ettiği kanaatine varılmıştır. Nitekim, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 25.06.2019 tarih 2018/3154 E 2019/4816 K sayılı kararında belirtildiği üzere; 41. sınıf hizmetlerin kullanıcılarının dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğu kabul edilmiştir.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; Dava konusu marka kapsamında olup davacı markaları ile aynı olan 41.sınıf hizmetlerin dikkatli ve bilinçli tüketici kesimine hitap ettikleri, tüketicinin bilinç düzeyinin ortalama emtia tüketicisine göre daha yüksek olmasının iltibas tehlikesini azaltan bir unsur olduğu, markalar görsel olarak karşılaştırıldığında; davacı markalarında yer alan ve yukarıda tasvir edilen şekil unsurlarının dava konusu markada yer almadığı, markaların esaslı unsurlarını oluşturan “…” ve “…” kelimelerinin her ikisinin de 4 harften oluştuğu, üç harfin müşterek olarak bulunduğu, ancak dava konusu markada yer alan “D” harfinin davacı markalarında bulunmadığı, görsel olarak 3 harf ortaklığından dolayı markalar arasında benzerlik bulunsa da, gerek tek harf farklılığı (D ve S harflerinden kaynaklı), gerekse davacı markalarında yer alan şekil unsurları ile bu benzerlik derecesinin azaldığı, markalar işitsel olarak karşılaştırıldığında; davacı markaları “MES” şeklinde telaffuz edilirken dava konusu markanın “…” şeklinde telaffuz edildiği ve markada bulunan “D” harfinin fonetik olarak vurguyu üstünde toplandığı, bu durumun fonetik olarak markalar arasındaki benzerliği bertaraf ettiği, markalar kavramsal olarak karşılaştırıldığında; davacı markalarının esas unsurunu oluşturan “…” kelimesi herhangi bir kavramsal çağrışım oluşturmasa da, dava konusu markanın esas unsurunu oluşturan “…” ibaresinin İngilizce bir kelime olup “İlaçlar” anlamına geldiği, bu kelimenin anlamının dikkatli ve bilinçli tüketici kesimi nezdinde bilinebileceği, zira İngilizce’nin ülkemizde bilinen en yaygın yabancı dil olduğu, ayrıca “…”, “MEDİCAL” gibi kelimelerin sağlık sektöründe kullanım alışkanlığının bulunduğu, dolayısıyla “…” kelimesinin 41.sınıf hizmetlerin hitap ettiği dikkatli ve bilinçli tüketici kesimi nezdinde “İlaç-Tıp Sektörü” ne yönelik kavramsal çağrışım oluşturma gücünün bulunduğu, markalar global olarak karşılaştırıldığında; markalar arasındaki gerek fonetik, gerekse kavramsal farklılıklar dolayısıyla markalar arasında bulunan kısmi görsel benzerliğin bertaraf edildiği, 41.sınıf hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin dikkatli ve bilinçli olduğu da nazara alındığında markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığı, başka bir deyişle; daha önce davacıya ait itiraza mesnet markaları gören, işiten, bu markalı mal ve hizmetlerden yararlanan dikkatli ve bilinçli tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu markayı 41.sınıf hizmetler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, davaya konu hizmetlerden faydalanmak için ayıracağı süre içerisinde, bu markayı davacıya ait markalardan farklı bir marka olarak algılayacağı gibi marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı da kurmayacağı, dolayısıyla karşılaştırılan markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08/06/2016 tarih 2014/11-696 Esas 2016/778 Karar sayılı kararı uyarınca; iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan, bu yönden dosya içerisinde mevcut bilirkişi raporunun aksi yöndeki hukuki kanaatlerine itibar edilmemiştir.
Yargılamanın sonucuna etki etmese de, eksiklik bulunmaması açısından; davalı şahıs vekilinin önceki tarihli markalarından kaynaklı olarak ileri sürdüğü müktesep hak iddiası aşağıdaki şekilde değerlendirilmiştir:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.09.2008 tarihli ve 2007/7547E. – 2008/10251K. Sayılı kararına göre; Bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Bu tür markalar niteliği itibariyle 556 sayılı KHK’nın 55. maddesinde tanımlanan ortak markalara benzemekle birlikte; seri markalar, ortak markalarda mevcut olan bir grupta yer alan işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerden ayırt edilmesi fonksiyonu, teknik yönetmelik gibi özelliklere sahip olması gerekmeyen ve esasen ortak asli unsuru taşımakla birlikte her biri diğerinden bağımsız nitelikteki ticaret ve hizmet markalarıdır.
Bu karar içeriğinden de anlaşılabileceği üzere müktesep hakkın kabulü üç koşula bağlanmıştır. Bunlar:
• müktesep hak iddia edilen marka ile davaya konu markadaki asli unsurların muhafaza edilmiş olması ve eski markaya karşı hükümsüzlük davası açılacak sürenin dolmuş olması ve bu markanın çekişmesiz şekilde kullanılması,
• markalar arasında işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yaratılan izlenimin korunması,
• dava konusu markada, müktesep hak iddia edilen markaya nazaran kapsamın genişletilmemiş olması.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder. Hemen belirtmek gerekir ki; yukarıdaki şartlar sağlansa bile, sonraki tarihli marka başvurusu, itiraza mesnet markaya yakınlaşma ve bu yolla haksız yararlanma tehlikesi oluşturmamalıdır. Burada irdelenmesi gereken husus; marka olarak seçilen işaretin önceki tarihli kök seri markaların yenilenmesi suretiyle mi oluşturulduğu, yoksa itiraza mesnet markalar ile yakınlaşarak onunla iltibas tehlikesi doğurma tehlikesi oluşturacak şekilde mi mizanpajının yapıldığıdır. Daha ilk bakışta başvurunun kök markanın değil de, itiraza mesnet markanın yeni düzenlenmiş bir versiyonu olduğu yönünde ortalama tüketici nezdinde izlenim doğuyorsa, önceki kök markalardan kaynaklı müktesep hak şartlarının doğduğundan söz edilemez. Bu itibarla seri marka olarak tescili talep edilen işaret, kök markadan esaslı farklılıklar göstermemeli ve seri marka seçilirken itiraza mesnet markaya yakınlaşacak font, renk, mizanpaj değişikliklerinden kaçınılmalıdır. (Burçak Yıldız, Mükerrer Markanın Seri Markasının Tescili -SMK m.5/1-ç ve m.6/1 Hükümlerine Yargıtay Kararları İle Getirilen İstisna, BATİDER 34(4), 2018, s.116)
Müktesep hak iddiası bakımından hemen belirtmek gerekir ki; önceki tarihli markanın çekişme konusu olmaktan çıkması hali tek başına müktesep hak şartlarının doğumunu sağlamaz. Önceki tarihli markanın başvuruya konu emtialar bakımından aynı zamanda fiili olarak kullanıldığının da ispatlanması gerekir. Zira, müktesep hak müessesesinin kabul edilmesinin amacı, önceki tarihli markanın uzunca süredir kullanımı nedeniyle ilgili tüketici kesiminde oluşan imajın, sonraki tarihli marka başvurusuna sirayet etmesini sağlamaktır. Bu nedenledir ki, fiilen kullanılmayan önceki tarihli markanın ilgili tüketici kesiminde bir imaj duygusu oluşturduğundan söz edilemez. Olmayan imajın yenilenen yeni bir marka başvurusuna aktarımı da dolayısıyla söz konusu olamaz. Müktesep hak şartları bakımından yukarıda ifade ettiğimiz görüşü destekler nitelikte, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 06/01/2020 tarih 2019/2269 E 2020/16 K sayılı kararında, önceki markanın fiilen kullanılmasını, müktesep hakkın doğumu bakımından gerekli görmüştür.

Somut olayda yapılan incelemede; Davalının müktesep hak iddiasına konu markaların tescil tarihleri, 21.10.2016 ve 16.12.2019 olup, dava konusu edilen marka başvuru tarihinde ve dava tarihinde bahsi geçen markalar yönünden hükümsüzlük davası açmak için tanınan 5 yıllık süre henüz dolmamıştır. Dolayısıyla, önceki tarihli markaların müktesep hak iddiasına mesnet oluşturabilmesi için aranan “çekişme konusu olmaktan” çıkma şartının sağlanamadığı, önceki tarihli markaların halen hükümsüzlük davası tehdidi altında olduğu tespit edilmiştir. Önceki tarihli tescilli markaların tescilli oldukları mal ve hizmetler bakımından fiilen kullanılmasının, eldeki davaya konu marka bakımından müktesep hakkın oluşumuna etki eden şartlardan biri olduğu da dikkate alındığında ve dosyada, davalının önceki tarihli markaları kullandığına dair bilgi/belge bulunmadığı tespit edilmiştir. Açıklanan sebepler çerçevesinde, davalı yanın önceki tarihli markalarına binaen müktesep hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Marka işlem dosyasında ileri sürülmese de, eldeki dava aşamasında davacı vekili, müvekkili markalarının tanınmış olduğu iddiasına dayandığından, markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından söz konusu iddia aşağıdaki şekilde değerlendirilmiştir:
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; Davacı taraf. Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde yaptığı itiraz aşamasında aşağıdaki belgeleri dosyaya sunmuştur;
Davacı taraf dava aşamasında aşağıdaki belgeleri dosyaya sunmuştur:
1-Davacının üye listesi, (4 sayfa)
2-Davacının eğitim faaliyetleri ve verdiği burslarla ilgili haberler,
3-Gazete haberleri,
4-Davacı tarafından yayınlanan süreli ve diğer yayınlar;
a)Toplu iş sözleşmesi kitapçıkları (2017-2021)
b)İşveren dergisi (2017-2018-2019)
c)İş sağlığı ve güvenliği kanunu kitapçığı,
d)Sosyal Sigortalar Mevzuatı kitapçığı,
e)Sicil İş Hukuku dergileri,
f)Yönetmelikler
Somut uyuşmazlık bakımından incelendiğinde; davacının gerek itiraz aşamasında, gerekse dava aşamasında sunduğu belgelerin iddia edilen tanınmışlığın ispatı için yeterli olmadığı, içinde sektörden kimselerin de bulunduğu bilirkişi heyeti raporunda da belirtildiği üzere; davacı markalarının tanınmış olduğuna dair bir izlenim oluşmadığı, davacıya ait “…” markasının tanınmış olduğu kabul edilse dahi davalıya ait “… …” markasının, genel görünüm olarak davacıya ait “…” markalarına benzerlik oluşturmadığı, davalı markasının, davacıya ait “…” ibareli markaların ayırt edicilik karakterine zarar vermesi, itibarına zarar vermesi veya tanınmışlığından haksız yarar sağlanması ihtimallerinden birinin somut olay bakımından mevcut olmadığı anlaşıldığından; tanınmışlık iddiasından kaynaklı markanın hükümsüzlüğü istemi yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 345,00 TL posta, 1.750,00 TL bilirkişi ücreti, olmak üzere toplam 2.211,60 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından yapılan 7,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’a verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı şahıs vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 18/06/2021