Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/268 E. 2021/426 K. 24.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/268 Esas
KARAR NO : 2021/426

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/10/2020
KARAR TARİHİ : 24/11/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 20/12/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 05/10/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili firmanın uzun yıllardır yeme-içme sektöründe kaliteli hizmet standartlarıyla varlık göstererek kurumsallaşmış olduğunu, 1996 yılında “… Kahve Evi” konseptiyle hizmet vermeye başladığını, bu konseptle hem Türk kahvesini, hem de çeşitli dünya kahvelerini kendine özgü yiyecek ve içeceklerle aynı çatı altında birleştirerek, hem geleneksel Türk kahvesinin eşsiz lezzetine, hem de Türk kültürü ve geleneklerine bağlı kalarak ülke pazarında geniş kitlelere ulaştığını, kendi üretimi olan zengin kahve çeşitlerinin yanı sıra sürekli olarak gerçekleştirdiği yeni yatırımlarla menüsüne pek çok farklı lezzeti de katarak hizmetlerini sürdürmeye devam ettiğini, yeme-içme sektöründe temsil ettiği kaliteli hizmet standardıyla pek çok firmanın franchising almak istediği bir marka konumuna yükselmiş olduğunu ve 6 şehirde 30’dan fazla şubesiyle sektöre yeni bir yön kazandırmış olduğunu, … başvuru numaralı “… … gurme” ibareli markanın müvekkilinin markasına haksız rekabet teşkil ettiğini, davalı şirketin marka tescil başvurusunda kötü niyetli olduğunu, 24 yılı aşkın süredir “…” sloganı ile varlığını sürdüren ve ülkemizin yeme içme, cafe, restoran hizmetleri alanında tanınmış hale gelen müvekkili firma ile iktisadi ve idari bir ilişki kurma ihtimalini doğuran … başvuru numaralı “… … gurme” ibareli markanın müvekkili firmanın esas faaliyetlerini gerçekleştirdiği 43. sınıf bakımından hükümsüz kılınması için bu davayı açtıklarını ifade ederek; … numaralı markanın 43. Sınıfta yer alan hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
C E V A P :
Davalı …, davaya cevap dilekçesi ibraz etmediklerinden 6100 sayılı HMK m.128 hükmü gereği, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmıştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava; 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı şirkete ait … nolu “… Gurme” ibareli marka ile davacıya ait 2012/23676, 2013/10371, 2013/63732 ve 2019/00397 sayılı markalar arasında 43.sınıfta bulunan hizmetler bakımından iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalı şirketin marka başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, davalı markasının 43.sınıfta yer alan hizmetler bakımından hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmiş, davalı süresinde cevap dilekçesi sunmadığından dilekçe teatisi tamamlanmış, davacı yanın sunduğu deliller alınmış, savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olması nedeniyle davalı yanın delil vasfını haiz savunmalarına itibar edilmemiş, marka tescil dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İlk olarak belirtilmelidir ki; davalı yan, dava dilekçesinin kendisine tebliğine rağmen yasal süre içerisinde cevap dilekçesi sunmadığından HMK m.128 hükmü uyarınca dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmakla birlikte, aynı zamanda, savunmanın genişletilmesi yasağı ile de karşı karşıya kalmıştır.
Şöyle ki; dava dosyası incelendiğinde; dava dilekçesi, tensip zaptı ve ihtiyati tedbir ara kararının davalının dava dilekçesinde bildirilen adresine ilk olarak Tebligat Kanunu m.10 hükmüne göre tebliğe çıkarıldığı, söz konusu tebligatın bila tebliğ iade edildiği, bu kez aynı evrakı içerir tebligatın davalının Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde de ilan edilen ve dava tarihi itibariyle resmi kayıtlı adresi olduğu anlaşılan “…. Kahramankazan/ANKARA” adresine tebliğe çıkarıldığı, söz konusu tebliğ işleminin Tebligat Kanunu m.35 hükmüne uygun olarak davalı şirkete tebliğ edildiği, dava dilekçesinin Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak davalı şirkete 04/11/2020 tarihinde tebliğ edildiği, tebligat işleminde usulsüzlük bulunmadığı, davalı vekilinin iddia ettiği gibi tebligat işleminde SMK m.156 hükmünün değil, Tebligat Kanunu ve bu kanuna bağlı tüzük ve yönetmelik hükümlerinin dikkate alınması gerektiği, bu hale göre davalı vekilinin yasal cevap verme süresi sona erdikten sonra, 14/12/2020 tarihinde cevap dilekçesi ve 29/12/2020 tarihinde delil evrakı ibraz ettiğinden ve bu evraka davacı yanın açıkça muvafakat etmediği gözetilerek, söz konusu dilekçeler savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında mütalaa edilmiştir. Şöyle ki; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24/06/2021 tarih 2017/11-144 Esas 2021/834 Karar sayılı kararında ifade edildiği üzere, savunmayı genişletme ve değiştirme yasağına öncelikle def’iler ve ona ilişkin vakıalar dâhildir. Zira def’i taraflarca ileri sürülmedikçe mahkemece dikkate alınamaz. Buna karşılık itirazlar bakımından bir ayrım yapmak gerekir. Çünkü hâkim itirazları dosya kapsamına dâhil olduğu, dosyadan anlaşıldığı kadarıyla dikkate almak zorundadır. Dava dosyasına girmiş ve dava malzemeleri arasında bulunan itirazların daha sonra ileri sürülmesi savunmanın genişletilmesi değildir. Dava dosyasından anlaşılamayan itiraz sebeplerinin ve bunlara ilişkin vakıaların ileri sürülmesi ise savunmanın genişletilmesi olarak kabul edilecektir. Somut olayda da, davalı yanın, davaya cevap verme süresi sona erdikten sonra ibraz ettiği 14/12/2020 tarihli dilekçe içeriğinde; gerçek hak sahipliği ve müktesep hak iddialarını ileri sürmesi, hukuki mahiyeti itibariyle “itiraz” değil, “def’i” niteliğindedir. Zira; mahkeme hakiminin, gerçek hak sahipliği ve müktesep hak müesseselerini taraflar ileri sürmese bile re’sen değerlendirme gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu nedenle; davalı yanın süresinden sonra ibraz ettiği dilekçesinde savunma aracı olarak ileri sürdüğü; gerçek hak sahipliği ve müktesep hak savunmalarına itibar edilmeksizin yargılama yürütülmüştür.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu m.25/1 hükmüne göre; 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
SMK m.25/3 hükmüne göre; Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez.
SMK m.25/1 hükmüne göre SMK m.5 hükmünde sayılan mutlak tescil engelleri veya SMK m.6 hükmünde sayılan nispi tescil engellerine dayalı olarak, tescilli bir markanın hükümsüz kılınması istenebilir. Bu davayı SMK m.25/2 hükmüne göre; Menfaati olanlar, Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları açabilir.
SMK m.6/1 hükmüne göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka tescil belgeleri, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davalıya ait hükümsüzlüğü istenen … sayılı “… Gurme” markası 30, 35 ve 43.sınıfta yer alan hizmetler bakımından 22.05.2020 tarihinde tescil edilmiştir. Bu markanın tescil tarihi ile dava tarihi arasında 5 yıldan daha az süre bulunduğundan SMK m.25/6 hükmü uyarınca, somut olayda hak düşürücü süre noksanlığı bulunmadığı tespit edilmiştir.
Davalıya ait markanın kapsadığı tüm mal ve hizmetler bakımından değil, sadece 43.sınıfta yer alan hizmetler bakımından hükümsüzlüğü talep edilmektedir.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu marka kapsamında yer alan ve dava konusu yapılan; “43.Sınıf: Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” ile davacıya ait 2012/23676, 2013/10371, 2013/63732 ve 2019/00397 sayılı markaların kapsamlarında bulunan 43.sınıf hizmetler AYNI/AYNI TÜR’dür.
Dava konusu … sayılı marka ile davacının dayanak markalarının ortak ve asli unsurları “…” ibaresidir. Çünkü, söz konusu unsur karşılaştırma konusu markalarda ön planda veya daha büyük puntolarla yer almaktadır. Taraf markalarında “…” ibaresi el yazısı formundaki (2013/10371 sayılı marka hariç) yazı karakterleri ile oluşturulmuştur. Bu hususu figüratif bir unsur olarak değerlendirebilecek tüketicilerin bulunması da mümkündür. Çekişmenin temel dayanağı durumunda olan “…” ortak unsurunun taraf markalarında asli unsur olduğu kanaatine varılmıştır. Zira; markalarda yer alan “Kahve Evi …”, “Kahve”, “… gelenekten geleceğe” ve “Gurme” gibi ifadeler, dava konusu hizmetler bakımından markasal ayırt edici niteliği bulunmayan, verilen hizmetin kapsamını, cinsini gösteren, dava konusu hizmet sektöründe herkes tarafından kullanılabilen tali kelimelerdir.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; görsel, işitsel ve anlamsal olarak birbirleri ile benzer olduğu, markaların kapsamlarındaki dava konusu hizmetlerin ayniyet düzeyinde benzer olduğu, markaların esas unsurunun müşterek olarak “…” ibaresi olduğu, davacıya ait 2012/23676, 2013/63732 ve 2019/00397 sayılı markaların, dava konusu marka ile benzer şekilde “el yazısı” ile oluşturulmuş olduğu, her ne kadar dava konusu marka ile davacıya ait söz konusu markaların kaligrafik olarak aynı şekilde dizayn edilmediği kabul edilse de, markaların detaylarını analiz etmeyen ortalama tüketici kesiminin, salt “el yazısı” ile yazılmış bu markalar arasında görsel anlamda ayrıca benzerlik kuracağı, markaları oluşturan el yazılarını detaylı olarak analiz etmeyeceği, farklılıklardan çok markaların ortak kısımlarına dikkat edeceği, bu hale göre; daha önce davacıya ait “…” esas unsurlu markaları gören, işiten, bu markalı 43.sınıfta yer alan hizmetlerden yararlanan makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı, markaları bir arada görüp karşılaştırma imkânından yoksun, markaların detaylarını analiz etmeyen, gözünde ve kulağında kalan marka imajı ile hareket eden ortalama tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu “… Gurme” markasını davaya konu 43.sınıfta yer alan aynı hizmetler üzerinde gördüğünde veya işittiğinde, davaya konu hizmetlerden faydalanmak için ayıracağı sınırlı süre içerisinde, bu markayı redde mesnet markalardan biri veya onların serisi niteliğinde yeni bir marka zannedebileceği, bir kısım tüketici kesiminin markaların farklı ticari kökene işaret ettiğini algılaması ihtimalinde dahi marka sahipleri arasında idari ya da ekonomik bir bağlantı bulunduğu yönünde yanılsamaya düşebileceği, belirtilen nedenlerle davacıya ait markalarla dava konusu marka arasında, davaya konu 43.sınıfta yer alan hizmetler bakımından SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Belirtilen açıklamalara göre somut olayda yapılan incelemede; Dosya kapsamında davacı tarafından sunulan deliller, tarih kaydı içermemeleri, ulaşılan tüketici kitlesi hakkında bilgi barındırmamaları gibi nedenlerle ileri sürülen tanınmışlık iddiasını ispat edebilecek kuvvette görülmemiştir. Dolayısıyla dava konusu marka bakımından davacı markalarının tanınmışlık düzeyinden kaynaklı bir tescil engelinin ve tanınmışlık düzeyinden haksız yarar sağlaması, markanın itibarına zarar vermesi veya ayırt edici karakterini zedelemesi ihtimallerinden birinin söz konusu olmayacağı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacıya ait markalarla dava konusu marka arasında, davaya konu hizmetler bakımından iltibas tehlikesinin bulunması haricinde, davalı yanın spekülasyon, engelleme, tuzak, şantaj vb gibi ticari dürüstlük kurallarına aykırı bir kasıt ile davaya konu marka başvurusunun tescil edilmesi isteminde bulunduğuna ilişkin somut olgu bulunmadığından davalı yanın kötü niyetli olduğu iddiasının ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.
Son olarak; Davacının eldeki davayı açmasının kötü niyetli olduğu yönündeki savunmanın hukuki mahiyeti itibariyle re’sen dikkate alınması gereken “itiraz” vasfında olması nedeniyle mahkememizce re’sen yapılan değerlendirmede; davacının, davaya konu davalı markasının hükümsüzlüğü istemli davayı açmış olması eyleminin, kötü niyetli olduğu şeklinde yorumlanamayacağı, zira davacı tarafın anayasal teminat altında bulunan hak arama özgürlüğünü kullanarak eldeki davayı ikame ettiği, zaten davacının, dava konusu marka başvuru tarihinden önceki tarihli hükümsüzlüğe mesnet markalarının bulunduğu, bu markaların tescilli olduğu ve hükümsüzlük tehdidi altında bulunmadıkları, hükümsüzlük tehdidi altında bulunmayan markalarına dayalı olarak dava konusu markanın hükümsüz kılınması istemi bakımından davacının kötü niyetli olduğu ileri sürülemeyeceğinden, davalı tarafın, davacının kötü niyetli olduğu gerekçesiyle ileri sürülen davanın reddi istemine itibar edilmemiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle SMK m.6/1 ve SMK m.25 hükümleri uyarınca davanın kabulü ile; davalıya ait 2016/91803 sayılı markanın 43.sınıfta yer alan hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; dava konusu … sayılı markanın 43.sınıfta yer alan “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” bakımından HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
2-SMK m.27/6 hükmü gereği karar kesinleştiğinde bir örneğinin re’sen TÜRKPATENT’e gönderilmesine,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 54,40 TL peşin harç, 54,40 TL başvurma harcı, 16,30 TL vekalet harcı, 1.700,00 TL bilirkişi ücreti, 132,00 TL posta ve tebligat masrafı olmak üzere toplam 1.957,10 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafından yapılan 7,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, HMK m. 341 hükmü gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk Dairesi nezdinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.24/11/2021

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza