Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/243 E. 2021/97 K. 03.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/243 Esas
KARAR NO : 2021/97

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 17/09/2020
KARAR TARİHİ : 03/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/03/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 17/09/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının 43. Sınıfa giren hizmetler açısından marka olarak tescil ettirmek üzere yaptığı başvurunun TÜRKPATENT tarafından, 6769 s. SMK ‘nın 5/1(b) ve (c) bendleri sebebiyle kısmen reddi işleminin haksız olduğunu, zira; TÜRKPATENT marka kayıtlarında tescilli, sadece il adı taşıyan veya cins, çeşit bildiren kelimelerin esas unsur olarak kullanıldığı pek çok emsal markanın bulunduğunu, ayrıca davacının bu markayı zaten uzun zamandır kullanıyor olduğunu, davacının “…” markalı işletmesine gerek yurt içinden gerekse yurt dışından yoğun bir talebin olduğunu, yani bu markanın davacının kullanımları neticesinde ayırt edici nitelik kazanmış olduğunu, markada kullanılan logonun markaya yeterince ayırt edicilik kazandırdığını, markada geçen coğrafi yer adının markanın tek başına esas unsuru olmadığını iddia ederek, TÜRKPATENT YİDK’nın … sayılı red kararının iptalini ve davacının … numaralı markasının tescilini talep ve dava etmiştir.
C E V A P :
Davalı TÜRKPATENT vekili 02/10/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; 6769 sayılı Kanun’un 5/1-b maddesindeki tanımlamadan marka olarak tescil edilecek olan bir sözcüğün hem ayırt edici bir niteliği olmasının hem de ayırt ettiği mal ve hizmetler açısından ayırt edici niteliğe sahip olması gerektiğinin anlaşıldığını, buradaki ayırt edicilikten kastın markanın, ürünün kendisinden ve yine ürünün adından farklı bir işaret, sözcük veya isim olması ve kolayca tanınır nitelikte bulunması gerektiğini, markanın kullanılacağı emtianın özgün yapısına bağlı olmadan algılanabilmesinin, üzerinde kullanılacağı ürünlerden bağımsız olmasının gerektiğini, somut olaya konu markaların, redde konu emtialar bakımından ilgili tüketiciler tarafından belirli bir ticari kaynağa ait bir işaret olarak algılanmamakla birlikte, markanın asli işlevi olan belirli bir işletmeye ait mal ve hizmetleri, diğer işletmelere ait benzer mal ve hizmetlerden ayırt etmeyi sağlama işlevini yerine getiremediğini, zira “…” ibaresinin ülkemizde bilinen bir il adı olduğunu ve bu ilde kaplıca ve içmelerin de bulunduğunu, her somut olayın kendi özellikleri ve koşulları çerçevesinde ayrı olarak değerlendirilmesi gerektiğini, herhangi bir başvurunun daha önce benzer nitelikleri taşıyan bir başvurunun tescil edilmiş olduğundan bahisle kendiliğinden korumadan yararlanmasının mümkün olmadığını belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davacıya ait … sayılı “Şekil+…” ibareli marka başvurusunun 43/2 altsınıftaki hizmetler bakımından somut ayırt edici niteliğinin bulunup bulunmadığı, tasviri niteliğinin olup olmadığı, genel ve re’sen gözetilmesi gereken mutlak tescil engeli barındırıp barındırmadığı, kullanım yolu ile ayırt edici nitelik kazanıp kazanmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka başvuru dosyası ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İşlem dosyasının tetkikinde; Davacının 22.08.2019 tarihinde “Şekil+…” ibareli … sayılı başvuru ile 43. sınıftaki “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri.Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri.Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri.Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri” hizmetleri için tescil talebinde bulunduğu, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından 6769 sayılı SMK m.5/1-b ve m.5/1-c hükümleri gereği başvurunun “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri” bakımından kısmen reddine karar verildiği, davacı şirketin 24.04.2020 tarihinde karara itiraz ettiği, 22.06.2020 tarihinde itiraza karşı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu yapmış olduğu incelemede, … sayılı davaya konu kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı şirket marka vekiline 29.07.2020 tarihinde tebliğ edildiği, eldeki davanın iki aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Kanun m.4 hükmüne göre; Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
Markanın; ayırt etme, mal veya hizmetin işletmesel kökenini gösterme, mal veya hizmetin niteliklerini garanti etme, reklam, tekelleştirme ve koruma işlevleri bulunduğu kabul edilir. (Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku; Aralık 2005; 4.Bası; sh.356) Ayırt etme işlevi, marka kavramına dahil olan, piyasada bir mal ya da hizmeti diğerlerinden farklılaştırmaya hizmet eden, mal ya da hizmete adeta kişilik kazandıran, o mal ya da hizmete bir ad veren temel unsuru ifade eder. Köken işlevi, malın ya da hizmetin hangi işletmeye ait olduğunun marka ile gösterildiği anlamına gelip, bu işlevin bugün anlamını yitirdiği, globalleşen ekonomi ve piyasada bulunan aktörlerin ve ürünlerin çeşitliliği ile dinamizmi karşısında alıcılardan pek azının piyasadaki mal ya da hizmetlerin hangi işletmeye ait olduğunu markadan anladıkları söylenebilir. Garanti işlevi, bir marka altında pazarlanan mal ya hizmetin kalitesi ile ilgili olup, bu işlev sayesinde alıcı, piyasada bulunan ve deneyimlediği mal ya da hizmetleri nitelik olarak değerlendirme imkanına sahip olmakta, buna bağlı olarak bazı mal ya da hizmetlerin imajında değer artışı, bazılarında ise değer azalışı meydana gelebilmektedir. Reklam işlevi, markanın, ait olduğu mal ya da hizmetin ayırt ediciliğini sağlayan işaret olduğuna göre, bu işaretin mal ya da emek sarfedilerek geniş halk kitlesine ulaştırılmasını, böylece ilgili markaya konu mal ya da hizmetin pazar payının arttırılmasını ifade eder. Bununla bağlantılı olarak ilgili mal ya da hizmetin piyasada gördüğü rağbetin hakim duruma gelmesi söz konusu olabilecek, bu da markanın tekelleştirme işlevine hizmet edecektir.
Markanın en önemli fonksiyonu ayırt edici bir işaret olmasıdır. Markaya bu fonksiyonu kazandıran, soyut ayırt ediciliğidir. Soyut ayırt edicilik; bir işaretin, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini, bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli olması halidir. Bir işaret soyut ayırt edici niteliğe sahip değilse, ayırt edicilik fonksiyonuna da sahip olmayacaktır. Marka, ayırt edicilik fonksiyonunun gereği olarak, mal ve hizmetleri ferdileştirmekte ve bunları tüketiciler için piyasada teşhis edilebilir hale getirmektedir. Bu yolla tüketiciler, almak istedikleri mal ve hizmetleri başka teşebbüslerin mal ve hizmetlerinden ayırt edebilmektedirler. Ayrıca, mal ve hizmetlerin piyasada teşhis edilebilir hale getirilmesi ile, farklı teşebbüslerin mal ve hizmetleri için piyasa şeffaflığı sağlanmaktadır. Piyasa şeffaflığının yerine getirilebilmesi, markanın iletişim fonksiyonu ile kolaylaşır. Markanın iletişim fonksiyonu, piyasada mal ve hizmet arz edenlerle talep edenlerin aralarında iletişim kurmalarını sağlamaktadır. Bu yolla marka, teşebbüslerin mal ve hizmetlerini kolayca pazarlamalarına, tüketicilerin malın imajı hakkında bilgilendirilmelerine hizmet etmektedir. Markanın çok fonksiyonluluğu, marka hukukuna ilişkin düzenlemelerin uygulama alanının tayininde ve problemlerin çözümünde büyük önem arz etmekte ve dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle, bir işaretin soyut ayırt ediciliğe sahip olup olmadığının belirlenmesinde markanın belirtilen bu fonksiyonlarının göz önünde bulundurulması gerekir. (Beşir Fatih Doğan; Türk, Alman ve AB Hukuku’na Göre Marka Olamayacak İşaretlerin Kullanım Sonucu Ayırt Edici Nitelik Kazanarak Tescil Edilebilirliği Sorunu; FMR; Y.6; C.6; S.2006/3)
Soyut ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının tespiti ile tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetler bakımından ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının bir ilgisi yoktur; bu ayırt edicilik türünde marka olacak işaretin bütünlük arz etmesi, kolayca algılanabilir ve sınırlarının tespit edilebilir olması, ayırt edicilik fonksiyonunu haiz olması aranır.
6769 sayılı Kanun m.5/1-b bendinde belirtilen “Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler” somut ayırt edici güçten yoksun işaretlerdir. Bu işaretler, hiçbir ayırt ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla ilgili tüketici kesimi tarafından marka olarak algılanmayacak işaretler olarak madde gerekçesinde açıklanmıştır.
Somut ayırt edicilik, marka olarak tescili talep edilen işaretin, tescile konu mal veya hizmetleri diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli olması halidir. Soyut ayırt edici gücü haiz bir işaretin somut ayırt edici güce sahip olup olmadığının tespitinde, işaretin tescil başvurusuna konu olan mal veya hizmetler bakımından ayırt edicilik fonksiyonuna sahip olup olmadığının dikkate alınması gerekmektedir. İşaretin, somut ayırt edici güce sahip olup olmadığı, piyasada oluşan kanaate göre tespit edilmektedir. Bu kanaatin oluşmasında değişik faktörler etkili olmaktadır. İşaretin orijinalliği, tanınmışlığı, piyasada genel olarak kullanılırlığı, kullanımın süresi ve yoğunluğu gibi kıstaslar, bu ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Eğer bir işaret, piyasada oluşan kanaate göre tescili talep edilen mal veya hizmetler bakımından ayırt edicilik fonksiyonuna sahipse, kullanım sonucu ayırt edici güç kazanmasına gerek kalmaksızın marka olarak tescil edilebilecektir. O an için işaretin ayırt ediciliğinin bulunmadığı kabul ediliyorsa, işaret ancak kullanım neticesi bu gücü kazanabilir veya zaman içerisinde piyasadaki kanaatin değişmesi neticesi bu güç kazanılabilir.
6769 sayılı SMK m.5/1-c bendinde; Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir.
Hüküm uyarınca, ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten, üretim hizmetlerinin yapıldığı zamanı gösteren, malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini ifade eden sözcükleri münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretler marka olarak alınamazlar. Bu mutlak red nedeninin kabulünün birinci sebebi; marka olarak tescili istenen işaretin, ilgili mal veya hizmetin kendisini veya onun bazı karakteristik özelliklerini belirten ad veya işaretlerden oluşması halinde, sözkonusu işaretin o mal ve hizmetin karşılığı olan kavram ile özdeşleşecek olması, bu sebeple mezkûr işaretin ayırt edici nitelik unsurundan yoksun bulunmasıdır. İkinci sebep ise; malın ve hizmetin kendisini veya onun bazı karakteristik özelliklerini ifade eden bir işaretin marka olarak tescili suretiyle, herkesin kullandığı bir işareti bir şahsın inhisarına vermemek düşüncesidir.(Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku; Aralık 2005; 4.Bası; sh.381)
6769 sayılı SMK m.5/2 hükmüne göre; Bir marka, başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mal veya hizmetler bakımından bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa bu markanın tescili birinci fıkranın (b), (c) ve (d) bentlerine göre reddedilemez.
Hükme göre ayırt edici olmayan bir markanın kullanım yoluyla ayırt edici hale gelebilmesi için kullanım, tanıtım ve reklam harcamaları o kadar yoğun olmalıdır ki, artık o marka veya işaret söz konusu olduğunda bir ürünün veya hizmetin adı ya da ticarette herkesin kullandığı, malların karakteristik özelliklerini, cins veya çeşidini gösteren işaretler değil, bir firmanın mal veya hizmeti olduğu algılaması ortaya çıksın. Bu halde marka sözcük anlamından uzaklaşarak ondan bağımsızlaşmakta, ikinci bir anlam kazanmaktadır. (Uğur Çolak; Türk Marka Hukuku; Eylül 2018; 4. Baskı; sh.165-166)
Tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, bilirkişi raporunda tespit edilen maddi vakıalar ve tüm dosya kapsamına göre;

Dava konusu uyuşmazlıkta davacının marka başvurusunda çıkartılan ve eldeki davaya konu olan hizmetler; “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri”dir.
Dava konusu marka başvurusu incelendiğinde; “Şekil+…” işareti, her ne kadar renk, şekil ve kelime unsurlarını bir arada ihtiva eden karma bir marka ise de, bu markada geçen şekil unsurunun basit bir sembol/figür olması ve markadaki kelime unsurunun işaretin tam ortasına, beyaz zemin üzerinde siyah ve büyük puntolu harflerle yazılmış olması, markada ilk anda göze çarpan/algılanan/öne çıkan unsurun, markanın kelime unsuru olan “…” ibaresinin olmasına sebebiyet verdiği tespit edilmiştir. Markadaki şekil unsuru, çok basit bir sembol olması sebebiyle, markanın genel görünümüne bir ayırt edicilik katmamaktadır. Zaten böyle markalarda “söz görünümden daha yüksek sesle konuşur”. Sonuç olarak; dava konusu edilen markada geçen “…” ibaresinin, markanın esas unsuru olduğu, markadaki şekil unsurunun markaya bir ayırt edicilik katmadığı kanaatine varılmıştır.
… ili, Yeşilırmak havzasının bereketli toprakları üzerinde kurulmuş olduğu için zengin su kaynaklarına sahiptir. Şehir merkezinde 1572 yılından kalan bir hamam olmakla birlikte içme ve kaplıcalar daha ziyade ilçelerde yer almaktadır. İl merkezine 89 km. uzaklıkta olan Reşadiye, içme ve kaplıcalarıyla bölgenin Termal Turizm Merkezi olarak kabul edilmektedir. Burada 52 odalı Reşadiye Kaplıcaları bulunmaktadır. Ayrıca, … il merkezine 67 km uzaklıkta bulunan Sulusaray’da Çermik Önü-Ilıca Kaplıcası yer almaktadır. Gerek Reşadiye, gerekse Sulusaray kaplıcaları suyunun çeşitli ağrılı hastalıklara ve deri hastalıklarına iyi geldiği düşünüldüğünden yoğun bir talep görüyor olması, … ilinin genel anlamda içme ve kaplıcalarıyla da bilinmekte olduğunu akla getirmektedir. “…” ilinin kaplıcaları ve içmeleriyle de bilinen bir coğrafi yer olması, bu ilin adının ve “kaplıca ve içmeler” ile doğrudan ilintili “termal” ibaresinin esas unsur olarak kullanıldığı “Şekil+…” işaretinin, koruma altına alınması istenilen “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri” bakımından coğrafi kaynak bildirdiği, “…’ta yerleşik termal tesis”i doğrudan tanımladığı, bu hizmetlerin orada verildiği algısını doğrudan yarattığı, ve bu nedenle de marka olarak tek bir kişinin tekeline verilemeyeceği düşünülmektedir. Nitekim, ilgili çevrenin coğrafi markayı markada geçen coğrafi yer ile ilişkilendirip ilişkilendirmediği hususunda temel kıstas; ilgili çevrenin markada yer alan coğrafi adı, üretim yeri gibi algılaması kıstasıdır. Bunun dışında, özdeşleştirme/bütünleşme, özel bir ün bulunmaması, ileride o coğrafi alanda konu emtianın üretilmesi potansiyeli bulunması kıstasları da vardır. Coğrafi yer ile ilişkilendirme de; markada yer alan coğrafi adın, ilgili çevre tarafından, markanın ilişkin olduğu mal/hizmetin üretim yeri olarak algılanması ihtimalini ifade etmektedir. Buna göre; coğrafi marka, markada işaret edilen yer ile markanın ilişkin olduğu mal/hizmet türünü akla getiriyorsa, SMK m.5’te sayılan tescil engelleri söz konusudur. Buna göre; davaya konu işaretin; davaya konu hizmetler yönünden coğrafi kaynak bildirdiği, bildirdiği coğrafi kaynakta kaplıcaların/içmelerin bulunuyor olmasının, kısmi redde konu hizmetlerin bu yer ile özdeşleştirilmesine sebebiyet vereceği kanaatine varılmıştır.
Başka bir deyişle; “…” ibaresi, Türkiye’de herkes tarafından bilinen bir coğrafi yer/il adıdır, “TERMAL” kelimesinin de Türkçe’de yerleşik/herkes tarafından bilinen bir anlamı vardır. Dolayısıyla dava konusu edilen markanın esas unsurunun zihinde ilk anda oluşturduğu kavramsal algı; “…’ta yerleşik bir kaplıca işletmesi”dir. Bu ibarenin, dava konusu markanın kısmen reddedildiği “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri” açısından somut ayırt edici niteliği tek tek incelendiğinde;
 “…”, “…’ta yerleşik bir kaplıca işletmesinin müşterilerine sağladığı geçici konaklama hizmeti” açısından somut ayırt ediciliği haiz bir ibare değildir. Çünkü bu ibare, “geçici konaklama hizmetleri”ni kavramsal olarak doğrudan çağrıştırmaktadır; zira “termal” tesislerde “geçici konaklama hizmeti” verilmesi, her zaman rastlanan bir durumdur. Bu hizmetlerle doğrudan bağlantısı olan bir ibarenin, bu hizmetleri veren diğer ticari kaynakların hizmetlerinden davacının hizmetlerini ayırması mümkün değildir.
 Aynı husus, “düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri” açısından da söylenebilecektir. Zira, sayılan bu hizmetler “otelcilik hizmeti”nin “geçici konaklama” haricinde kalan (diğer) alt kalemleridir; belli bir büyüklüğün üstündeki otel işletmelerinde, toplantı ve etkinlik (düğün vs.) salonları da bulunur ve bu işletmeler, bu salonlarını da geçici olarak kiraya verirler. Dolayısıyla içinde “TERMAL” ibaresi ve “…” olarak bilinen bir coğrafi yerin adı geçen bir kelime/isim tamlamasının, bahsi geçen hizmetler açısından da, farklı işletmeleri/ticari kaynakları ayırt etme fonksiyonunu haiz olmadığı düşünülmektedir.
 Her ne kadar, davaya konu hizmetlerden sonuncusu olan “geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri” açısından bu netlikte söylenemeyecek ise de, “geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri” de, “otelcilik hizmeti”nin bir yan koludur ve bu hizmet, işletme dışındaki kuruluşlar tarafından da verilebileceği gibi, işletmenin kendi bünyesinde de mutlaka verilmektedir. Dolayısıyla, bu hizmet açısından dahi, doğrudan bir bağlantısı olan/…’taki bir termal tesisi doğrudan işaret eden “…” ibaresinin, bu hizmeti veren işletmenin hizmetini diğer işletmelerin/aynı sektördeki diğer ticari aktörlerin aynı/aynı tür hizmetinden ayırt etme imkanı olmadığı kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak; dava konusu edilen … numaralı marka başvurusunda geçen “Şekil+…” işaretinin, başvurunun kısmen reddedildiği hizmetlerden fonksiyonel ve kavramsal açılardan bağımsız olmaması, belli bir coğrafi alanda bu hizmetleri veren/verebilecek olan işletmelerin “cins adı”ndan yeterli derecede ayırt edilememesi nedeniyle, bu hizmetler açısından marka olarak somut ayırt edici niteliğe sahip olmadığı kanaatine varılmıştır.
Dava konusu “Şekil+…” işareti, her ne kadar renk, şekil ve kelime unsurlarını bir arada ihtiva eden karma bir marka ise de, bu markada geçen şekil unsurunun basit bir sembol/figür olması ve markadaki kelime unsurunun işaretin tam ortasına, beyaz zemin üzerinde siyah ve büyük puntolu harflerle yazılmış olması, markada ilk anda göze çarpan/algılanan/öne çıkan unsurun, markanın kelime unsuru olan “…” ibaresinin olmasına sebebiyet vermektedir. Markadaki şekil unsuru, çok basit bir sembol olması sebebiyle, markanın genel görünümüne bir ayırt edicilik katmamaktadır. “…” ibaresi Türkiye’de bilinen bir coğrafi yer/il adıdır ve “TERMAL” ibaresinin de Türkçede herkes tarafından bilenen yaygın anlamı “sıcak kaplıca suyu”, “bu sudan yararlanma imkânı sağlayan kuruluş”tur. Dolayısıyla; bu ibareyle karşılaşan tüketicilerin zihninde oluşacak açık ve birincil algının, “… ilinde yerleşik bir termal tesis” olacağı tartışmasızdır. Böyle bir işletmenin de, dava konusu markanın kısmen reddedildiği “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri”ni verecek/veriyor olması, tüketicilerin zihninde doğrudan teşekkül eden bu yerleşik algının, markanın kapsamına alınmak istenilen hizmetler açısından doğrudan tanımlayıcı özelliği haiz olduğu değerlendirilmiştir. “Şekil+…” ibaresi; esas unsuru itibariyle, doğrudan, zihni bir çabaya gerek olmaksızın, herkes tarafından bilinen ve ticaret alanında herkes tarafından kullanılabilecek olan bir tamlamanın anlamını zihinde uyandırmakta, kısmen reddedildiği hizmetlerin karakteristik bir özelliğini; verildiği coğrafi yeri ve hizmetlerin türünü belirtmektedir. Sonuç olarak; dava konusu edilen “Şekil+…” işaretinin, kısmen reddildiği hizmetleri tanımlayıcı/tasvir edici olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı vekili, dava konusu marka başvurusunun kullanım yolu ile ayırt edicilik kazandığını iddia etmiştir.
Davacı, gerek TÜRKPATENT nezdindeki itirazları esnasında, gerekse işbu dava dosyasına, “Şekil+…” markasının kullanımına dair ve bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazandığını ispatlar nitelikte hiçbir delil sunmamıştır . Bu yüzden de somut olayda, “Şekil+…” markasının “kullanım sonucu ayırt edicilik kazanıldığı”nın ispatlanamadığı tespit edilmiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davaya konu “Şekil+…” ibaresinin SMK m.5/1-b ve m.5/1-c hükümleri uyarınca mutlak tescil engeli kapsamında bulunan bir işaret olduğu, bu hale göre davalı kurum tarafından tesis edilen YİDK kararında hukuka aykırı bir yön bulunmadığından davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı TÜRKPATENT’e verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 60,50 TL posta, 1.400,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.577,10 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin ve Davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
03/03/2021

Katip …
E İMZA

Hakim …
E İMZA