Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/230 Esas
KARAR NO : 2021/223
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 02/09/2020
KARAR TARİHİ : 11/06/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 05/07/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 02/09/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının Türkiye’nin ilk organik et ve tavuk üreticisi olduğunu, “…” ibaresini hem ticaret unvanında hem de markasal hüviyette yoğun bir biçimde kullandığını, “…” ibaresinin de davacı adına marka olarak tescilli olduğunu, davalının “…” ibareli markasının davacının tanınmış “…” ve “…” markalarıyla davalı TÜRKPATENT’in davalı firmanın somut olaydakine çok benzer başka bir markasına davacının dosyalamış olduğu itirazı kabul ettiğini, somut olayda ise aynı itirazı reddetmiş olmasının idarenin kararlarının yeknesak olması gerektiği şeklindeki genel hukuk kaidesine aykırı olduğunu, davalının markasında kullanılan ibarenin içinde davacının “…” markasında da bulunan 5 harfin yer aldığını, bu durumun karşılaştırılan markalar arasında yakın bir benzerliğe yol açtığını, birden çok sözcükten oluşan kelime markalarında sözcüklerin yerlerinin veya sıralarının değiştirilmesinin, görsel ve işitsel açılardan benzerliği ortadan kaldırmadığına dair verilmiş pek çok emsal yargısal içtihat bulunduğunu, davacının gıda sektöründe yarattığı seri markalarının mevcudiyeti gözetildiğinde, davalının dava konusu edilen markayı tescil ettirmesinin iltibas yaratacağını, zira taraf markalarının aynı emtialarda tescilli olacağını, davacının “…” ve “…” ibareleri üzerinde eskiye dayalı kullanımdan doğan gerçek hak sahibi de olduğunu, davacının ticaret unvanının kılavuz unsuru olan “…” ibaresinin bu niteliği itibariyle de korunması gerektiğini, davacının “…” markasının “tanınmış marka” olduğunun, Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10.04.2019 tarih ve 2017/137 Esas, 2019/1305 Karar sayılı ilamı ile de kabul edilmiş olduğunu, davalının markasının davacının tanınmış ve seri marka hüviyetinde olan markalarının arasına sızacağını ve haksız yarar elde edeceğini, davalının daha önce davacının itirazları üzerine reddedilen “…” markasındaki kelimelerin yerini değiştirerek “…” ibareli bir marka başvurusunu dosyalamış olmasının davalının kötü niyetinin açık bir tezahürü olduğunu, böyle kötü niyetle yapılmış olan bir marka başvurusunun tescile bağlanmasının haksız rekabet yaratacağını ileri sürerek; TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 10.07.2020 tarih ve … sayılı kararının iptaline ve davalı adına tescili talep edilen … sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 27/10/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Somut olayda karşılaştırılan markalar arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması gerektiğine ilişkin koşulun sağlanmadığını, markaların görsel, işitsel, kavramsal açılardan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden çok farklı olduklarını, davalının markasında geçen “…” ibaresinin, markayı bölmek suretiyle ele alınmasının marka hukukuna göre mümkün olmadığını, bu nedenle ortalama tüketici nezdinde çekişme konusu emtialar açısından markalar arasında bir iltibas tehlikesinin bulunmadığını, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması koşullarının oluştuğunu ve dahi davalının dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığını ispat edemediğini, markalar benzemediği için davacının gerçek hak sahipliği iddialarının da dinlenemeyeceğini, dava konusu edilen markada geçen “…” ibaresinin davacının ticaret unvanında da aynen bulunmadığını, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddini talep etmiştir.
Davalı … 05/10/2020 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markalarının benzer olmadığını, nitekim davacının davalının markasına yaptığı itirazların konunun uzmanı olan TÜRKPATENT yetkililerince iki defa reddedildiğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “… nesilden nesile doğallık gıda ürünleri+Şekil” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…/…” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacının gerçek hak sahipliğinin bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait ticaret unvanı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin marka başvurusunda kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, davacıya ait ticaret sicil kayıt bilgileri temin edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “… nesilden nesile doğallık gıda ürünleri+Şekil” ibaresinin 29. sınıfta bulunan “Et, balık, kümes ve av hayvanlarının etleri ile her nevi işlenmiş et ürünleri. Kuru bakliyat. Hazır çorbalar, bulyonlar. Zeytin, zeytin ezmeleri. Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil). Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, salçalar. Kuru yemişler. Fındık ve fıstık ezmeleri, tahin. Yumurtalar, yumurta tozları. Patates cipsleri.” emtialarının tescili amacıyla 04.08.2019 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 15.08.2019 tarih ve 330 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 30.09.2019 tarihinde 2010/12773, 2009/25922, 2015/42698, 2015/42701 sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın 6/1, 6/5 ve 6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 03.02.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 17.07.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 22.01.2021 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davacıya ait itiraza mesnet 2015/42698 sayılı marka hükümden düştüğü için, dava aşamasında hükümsüzlük iddiasına mesnet 2019/102849 sayılı marka; dava konusu markadan sonraki tarihli başvuruya konu edildiği için aşağıda yapılacak iltibas değerlendirmesinde dikkate alınmamışlardır.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu markanın kapsamına alınmak istenen davaya konu 29. Sınıfa giren tüm emtialar, davacının hem davasına, hem de itirazlarına mesnet aldığı; 2009/25922 ve 2015/42701 sayılı markaları ile, sadece itirazlarına mesnet aldığı 2010/12773 sayılı markanın tescil kapsamında yer almaktadır. Yine dava konusu markada yer alan “Hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil).” emtiaları ile davacıya ait itiraza mesnet markalar kapsamında yer alan “Süt ve süt ürünleri (tereyağı dahil).” emtiaları kapsamındadır. Dava konusu marka kapsamında yer alan “Salçalar.” emtiaları ile davacıya ait itiraza mesnet markalar kapsamında yer alan “Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler.” emtiaları benzerdir. Zira; bu emtialar, aslında “salça” emtiasının tasviridir, açıklamasıdır. Ayrıca, davacının 2015/42701 sayılı markasının kapsamında “salçalar” birebir de yer almaktadır. Davacının dava aşamasında mesnet gösterdiği 2011/92900 sayılı markasının kapsamına giren; “29. Sınıftaki tüm emtiaların toptan/perakende satışı hizmetleri”, dava konusu 29.sınıfta yer alan hizmetlerle benzerdir. Zira bir malın üretilmesinin doğal sonucu; o malın satışı/pazarlanmasıdır. Bu nedenle adı geçen mal ve hizmetler arasında birbirini tamamlayıcı işlev bulunur.
Sonuç olarak; dava konusu marka kapsamında yer alan 29.sınıftaki emtialar; davacıya ait marka işlem dosyasında itiraza mesnet gösterilen; 2009/25922, 2010/12773, 2015/42701 ve dava aşamasında ilave olarak hükümsüzlük iddiasına mesnet gösterilen; 2011/92900 sayılı markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetlerle aynı, aynı tür ve benzerdir.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; renk, kelime ve şekil unsurlarını bir arada ihtiva eden karma bir marka olduğu, iç içe geçmiş kahverengi zeminli dairelerden oluşan çerçevede beyaz harflerle “nesilden nesile doğallık” ve “gıda ürünleri” ibareleri, bu çerçeve içerisindeki beyaz zeminde genç bir kızın elindeki tokmakla havanda iş gördüğüne dair figür ile iki çizgi arasında büyük puntolarla, büyük, stilize ve kahverengi harflerle, birleşik olarak yazılmış “…” ibaresi konuşlandırılmış bulunmaktadır.
Davacıya ait itiraza mesnet “…”li markaları; yeşil ve beyaz renk unsurlarının, yaprak şekillerinin ve kelimelerin kullanıldığı karma markalardır. Davacının iki markasında “…” ibaresi kelime unsuru olarak tek başına, diğer markasında ise ayırt edici niteliği bulunmayan “Organik Ayvacık Eti” ibaresiyle birlikte kullanılmıştır. Markalardaki “…” ibaresi, yaprak figürleriyle süslenmiş ve özel bir yazım karakteriyle yazılmıştır. Davacının her üç markasında da “…” ibaresinin markanın esas/ayırt edici unsuru olduğu değerlendirilmektedir. “…” ibareli markası da, düz yazı karakterinde siyah ve baş harfi büyük diğerleri küçük harflerle yazılmış tek bir kelime unsuru içeren kelime markasıdır. Bu markada da esas unsurun “…” ibaresi olduğuna dair bir tereddüt yoktur.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; Davacı markalarının “…” ve “…” esas unsurlu oldukları, dava konusu markanın karma marka niteliğini haiz olup; “gıda ürünleri” sözcüklerinin tasviri olduğu, “nesilden nesile doğallık” kelimesinin marka kapsamındaki emtiaların doğal olduğuna dair tasviri mahiyetinin bulunduğu, dolayısıyla bu kelime unsurlarının markasal ayırt edicilik incelemesinde arka planda kaldıkları, dava konusu markanın esaslı unsuru “…” kelimesi olmakla beraber, markada yer alan şekil unsurunun da markanın genel görünümü üzerinde “…” kelimesine nispeten daha az olsa da, ayırt edici etkisinin bulunmadığının da söylenemeyeceği, zira davaya konu gıda emtialarından faydalanmak isteyen ortalama tüketici kesiminin; tüketici alışkanlığının, bu ürünlerin satıldığı pazar, bakkal, market, kasap, süpermarket, online marketleri ziyaret ederek ve görerek alım tercihlerini belirledikleri, bu nedenle markaların genel görünümlerini oluşturan ve ayırt edici fonksiyonu bulunan görsel objelerin iltibas tehlikesinin değerlendirilmesinde göz ardı edilemeyeceği, dava konusu markada yer alan renk, stilize yazım şekli ve genç bir kızın elindeki tokmakla havanda iş gördüğüne dair figür unsurlarının davacılara ait markalarda bulunmadığı, yine davacılara ait markaların renk, yazım şekli ve yaprak figür unsurlarının da dava konusu markada bulunmadığı, yine “…” markası ile davacıya ait “…” ve “…” markaları arasında da farklılıklar bulunduğu, her ne kadar markalar arasında “…” kelimesinden kaynaklı ve yine bu kelimenin haricinde markaların parçalanarak incelenmesi halinde müşterek harf bulunmasından kaynaklı benzerlik bulunduğu kabul edilse de, makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesiminin, markaları bölüp parçalamadan, ayırt edici unsurları ile birlikte bir bütün halinde algıladıkları, bu hale göre; gerek dava konusu markada, gerekse davacıya ait markalarda, ortalama tüketici kesiminin bunları bölüp parçalayarak “…” kelimesine ayrı ve bağımsız bir ayırt edicilik etki atfetmeyecekleri, markaları bir bütün olarak algılayacakları, markaların bir bütün olarak algılanması durumunda da, markaları oluşturan başlangıç seslerinin farklı oldukları, zira ortalama tüketici kesiminin başka bir özelliği de; markaların başlangıç kısımlarına, diğer kısımlarına göre daha çok önem atfetmeleri olduğu, buna göre; daha önce davacıya ait “…” ve “…” esas unsurlu markaları gören, işiten, bu markalı mal ve hizmetlerden yararlanan makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesiminin, markaların ayırt edici unsurlarını bir bütün olarak algılaması, markaların başlangıç kısımlarına diğer kısımlarına nazaran daha çok dikkat etmesi, davaya konu gıda emtiaları bakımından görsel iletişiminin daha ön planda olması nedeniyle markaların şekil unsurlarına da ayırt edici etki yüklemesi sebeplerinden kaynaklı olarak daha sonra davaya konu “… nesilden nesile doğallık gıda ürünleri+Şekil” markasını davaya konu 29.sınıfta yer alan emtialar üzerinde gördüğünde, bu markanın genel görünümü itibariyle davacıya ait markalardan farklı bir marka olduğunu algılayabileceği, markalar arasında doğrudan veya dolaylı olarak bir ilişki kurmayacağı, bu nedenle davacı markalı emtialardan yararlanmak isterken davalı markalı emtialara yönelmeyeceği, marka sahipleri arasında da idari veya ekonomik bir bağlantı kurmayacağı, bu nedenle SMK m.6/1 hükmü uyarınca markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; Davacının dava dosyasına ibraz ettiği delil evrakına göre; davasına mesnet aldığı “…” markasının gıda sektöründe; bilhassa kırmızı et ve kümes hayvanlarından elde edilen organik ürünlerin üretimi ve satışı sektöründe istikrarlı faaliyetleri ve tanıtım yatırımları sayesinde belli bir bilinirliğine ulaştığı, ancak davacı her ne kadar bu markasının bilinirliğini arttırmışsa da, davacıya ait bu marka ile ve yine tanınmışlığını iddia ettiği ancak ispatlayamadığı “…” markasının genel görünümleri itibariyle davaya konu markadan farklılaştıkları anlaşıldığından, SMK m.6/5 hükmü koşulunun somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu bulunmadığı, her ne kadar davalı şirketin önceki tarihli 2018/16390 sayılı “… nesilden nesile doğallık gıda ürünleri+Şekil” marka başvurusuna davacının önceki tarihli markalarından kaynaklı olarak itiraz etmesi ve bu itirazın TÜRKPATENT YİDK’nin … sayılı kararı ile kabul edilmesine karar verilip adı geçen marka başvurusunun reddine karar verilse de, bu red başvurusundan sonra yapılan davaya konu marka başvurusunun, reddedilen önceki marka başvurusundan farklı olduğu, zira önceki markanın esas kelime unsuru “…” iken, dava konusu markanın esas kelime unsurunun “…” ibaresi olduğu, bu nedenle salt davalı şirketin önceki tarihli marka başvurusunun reddedilmesinin, iş bu davaya konu marka başvurusu bakımından davalı şirketin kötü niyetli olduğu şeklinde yorumlanamayacağı, nitekim; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 05.02.2020 tarih 2019/2137 Esas 2020/962 Karar sayılı kararında da; “…Davalının daha önceki “…” esas unsurlu marka başvurularının kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davalıya ait “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verildiği ve kararın kesinleştiği, davalının bu davaya konu “şekil+… YAYINCILIK Özel Ders Defterim” unsurlu marka tescil başvurusunun da kötü niyetli olarak kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle sonuca gidilmişse de, her bir yeni başvuruda başvuruya eklenen yeni unsurlar bakımından hem işaretsel olarak hem de tescil kapsamları bakımından bir bütün olarak başvuru markası ile itiraza mesnet markalar arasında marka tescil kapsamları itibariyle 556 sayılı KHK 8/1-b kapsamında karıştırılma tehlikesinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmekte olup, daha önce benzer ibareli marka başvurusu yapılması tek başına kötüniyetli marka başvurusu olarak değerlendirilemeyecek olduğu halde, hatalı değerlendirmeyle hüküm kurulması doğru görülmemiş ve bu nedenle hükmün davalılar yararına bozulması gerekmiştir.” şeklinde değerlendirme yapılarak her bir marka başvurusu bakımından kötü niyet iddiasının ayrıca dikkate alınması gerektiğinin belirtildiği, somut olay özelinde de; davalı şirketin önceki tarihli ve davacı markası ile iltibas oluşturduğu için reddedilen markanın esas kelime unsurunda değişiklik yaparak davaya konu marka başvurusunun tescil edilmesi için müracaatta bulunduğu, davalı şirketin iltibas tehlikesini bertaraf etmek kastıyla hareket ettiği, mahkememizce yapılan incelemede de; dava konusu marka başvurusunun davacı markaları ile iltibas tehlikesi oluşturmayacak bir mizanpajının bulunduğunun kabul edildiği, bu nedenle dava konusu marka başvurusu bakımından davalı şirketin kötü niyetli olduğunun söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Davacı taraf marka işlem dosyasında gerçek hak sahipliği ve önceki tarihli ticaret unvanından kaynaklı olarak dava konusu marka başvurusunun ilanına itiraz etmemişse de, eldeki davada bu iddiaları markanın hükümsüzlüğüne mesnet göstermişlerdir. Bu nedenle markanın hükümsüzlüğü istemi açısından söz konusu iddialar aşağıdaki şekilde değerlendirilmiştir:
SMK m.6/3 hükmüne göre; Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
Marka başvurusunun bu sebeple reddi için marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin aynısı veya benzerinin yoğun ve sıkı kullanımı sonucu işarete belirli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırılması gerekir. (Y11HD; 08.10.2019 tarih, 2018/4855 E 2019/6316 K)
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Dava konusu “… nesilden nesile doğallık gıda ürünleri+Şekil” ibareli marka ile iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer tescilsiz bir işareti, marka başvuru tarihinden önce davacının yoğun ve sıkı olarak dava konusu marka kapsamındaki emtialarla aynı ya da benzer mal ve hizmetler üzerinde kullandığı ve bu tescilsiz işarete belli bir düzeyde ayırt edicilik kazandırdığı iddiaları ispatlanamadığından SMK m.6/3 hükmü koşulunun somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK’nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.03.2019 tarih 2017/5439 Esas 2019/2119 Karar sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacıya ait ticaret unvanının ayırt edici ekini “…” ibaresinin oluşturduğu, bu ibare ile dava konusu “… nesilden nesile doğallık gıda ürünleri+Şekil” ibaresinin görsel, işitsel ve kavramsal olarak iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları anlaşıldığından, SMK m.6/6 hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı TÜRKPATENT’e verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 184,50 TL posta, 1.750,00 TL bilirkişi ücreti, olmak üzere toplam 2.051,10 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, Davalı şirketin yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
11/06/2021
Katip …
E-imza
Hakim …
E-imza