Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/220 E. 2021/98 K. 03.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/220 Esas – 2021/98
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/220 Esas
KARAR NO : 2021/98

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 25/08/2020
KARAR TARİHİ : 03/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/03/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 25/08/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … sayılı marka başvurusunun, davalı kurum tarafından SMK m.5/1-b,c,f ve i maddeleri uyarınca reddine karar verildiğini, müvekkilinin … sayılı “…” markasının sahibi olduğunu, anılan markaya kullanımla ayırt edicilik kazandırdığını, dava konusu markanın da bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, “rakı” ibaresinin tescilli bir coğrafi işaret olduğu ve 35 rakamının tüketiciler tarafından içeceğin hacmini belirtir şekilde algılanacağı yönünde bir değerlendirmenin hatalı olduğunu, “35” ibaresinin rakının hacmini değil İzmir ilini çağrıştırmak üzere konulmuş bir ibare olduğunu, dolayısıyla tüketicinin bu ibareyi rakının hacmi olarak algılamayacağını, İzmir – Tekirdağ gibi yer adlarının rakı ürünleri üzerinde yoğun olarak kullanıldığını beyan ederek; … sayılı YİDK kararının iptaline, … başvurulu numaralı markanın tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 04/09/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu ibarenin ayırt edicilik vasfı bulunmadığını, kullanım sonucu ayırt edicilik vasfı kazandırıldığının ispat edilemediğini, dava dilekçesinde ileri sürülen haksız ve mesnetsiz iddia ve talepleri kabul etmediklerini beyan ederek; davanın reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davacıya ait … sayılı “…” ibareli marka başvurusunun somut ayırt edici ve tasviri nitelikte olup olmadığı, halkı yanıltıcı işaret barındırıp barındırmadığı, tescilli coğrafi işaret nedeniyle reddinin gerekip gerekmediği, kullanım yolu ile ayırt edici nitelik kazanıp kazanmadığı, müktesep hak iddiasının mutlak tescil engelini bertaraf etme kabiliyetinin bulunup bulunmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmuş, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih … sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; davacının 31.12.2019 tarihinde “…” ibareli 33/1 altsınıflarında bulunan “Alkollü içecekler (biralar hariç): Şaraplar, rakılar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller.” emtiaları içeren marka tescil başvurusunda bulunduğu, … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında Markalar Dairesi Başkanlığı’nca SMK m.5/1-b,c,f ve i bentleri uyarınca marka başvurusunun reddine karar verildiği, davacının 10.02.2020 tarihinde karara itiraz ettiği, ancak söz konusu itirazın … sayılı YİDK kararı ile reddine karar verildiği, bu kararın davacı marka vekiline 29.07.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Kanun m.4 hükmüne göre; Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
Markanın; ayırt etme, mal veya hizmetin işletmesel kökenini gösterme, mal veya hizmetin niteliklerini garanti etme, reklam, tekelleştirme ve koruma işlevleri bulunduğu kabul edilir. (Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku; Aralık 2005; 4.Bası; sh.356) Ayırt etme işlevi, marka kavramına dahil olan, piyasada bir mal ya da hizmeti diğerlerinden farklılaştırmaya hizmet eden, mal ya da hizmete adeta kişilik kazandıran, o mal ya da hizmete bir ad veren temel unsuru ifade eder. Köken işlevi, malın ya da hizmetin hangi işletmeye ait olduğunun marka ile gösterildiği anlamına gelip, bu işlevin bugün anlamını yitirdiği, globalleşen ekonomi ve piyasada bulunan aktörlerin ve ürünlerin çeşitliliği ile dinamizmi karşısında alıcılardan pek azının piyasadaki mal ya da hizmetlerin hangi işletmeye ait olduğunu markadan anladıkları söylenebilir. Garanti işlevi, bir marka altında pazarlanan mal ya hizmetin kalitesi ile ilgili olup, bu işlev sayesinde alıcı, piyasada bulunan ve deneyimlediği mal ya da hizmetleri nitelik olarak değerlendirme imkanına sahip olmakta, buna bağlı olarak bazı mal ya da hizmetlerin imajında değer artışı, bazılarında ise değer azalışı meydana gelebilmektedir. Reklam işlevi, markanın, ait olduğu mal ya da hizmetin ayırt ediciliğini sağlayan işaret olduğuna göre, bu işaretin mal ya da emek sarfedilerek geniş halk kitlesine ulaştırılmasını, böylece ilgili markaya konu mal ya da hizmetin pazar payının arttırılmasını ifade eder. Bununla bağlantılı olarak ilgili mal ya da hizmetin piyasada gördüğü rağbetin hakim duruma gelmesi söz konusu olabilecek, bu da markanın tekelleştirme işlevine hizmet edecektir.
Markanın en önemli fonksiyonu ayırt edici bir işaret olmasıdır. Markaya bu fonksiyonu kazandıran, soyut ayırt ediciliğidir. Soyut ayırt edicilik; bir işaretin, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini, bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli olması halidir. Bir işaret soyut ayırt edici niteliğe sahip değilse, ayırt edicilik fonksiyonuna da sahip olmayacaktır. Marka, ayırt edicilik fonksiyonunun gereği olarak, mal ve hizmetleri ferdileştirmekte ve bunları tüketiciler için piyasada teşhis edilebilir hale getirmektedir. Bu yolla tüketiciler, almak istedikleri mal ve hizmetleri başka teşebbüslerin mal ve hizmetlerinden ayırt edebilmektedirler. Ayrıca, mal ve hizmetlerin piyasada teşhis edilebilir hale getirilmesi ile, farklı teşebbüslerin mal ve hizmetleri için piyasa şeffaflığı sağlanmaktadır. Piyasa şeffaflığının yerine getirilebilmesi, markanın iletişim fonksiyonu ile kolaylaşır. Markanın iletişim fonksiyonu, piyasada mal ve hizmet arz edenlerle talep edenlerin aralarında iletişim kurmalarını sağlamaktadır. Bu yolla marka, teşebbüslerin mal ve hizmetlerini kolayca pazarlamalarına, tüketicilerin malın imajı hakkında bilgilendirilmelerine hizmet etmektedir. Markanın çok fonksiyonluluğu, marka hukukuna ilişkin düzenlemelerin uygulama alanının tayininde ve problemlerin çözümünde büyük önem arz etmekte ve dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle, bir işaretin soyut ayırt ediciliğe sahip olup olmadığının belirlenmesinde markanın belirtilen bu fonksiyonlarının göz önünde bulundurulması gerekir. (Beşir Fatih Doğan; Türk, Alman ve AB Hukuku’na Göre Marka Olamayacak İşaretlerin Kullanım Sonucu Ayırt Edici Nitelik Kazanarak Tescil Edilebilirliği Sorunu; FMR; Y.6; C.6; S.2006/3)
Soyut ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının tespiti ile tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetler bakımından ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının bir ilgisi yoktur; bu ayırt edicilik türünde marka olacak işaretin bütünlük arz etmesi, kolayca algılanabilir ve sınırlarının tespit edilebilir olması, ayırt edicilik fonksiyonunu haiz olması aranır.
6769 sayılı Kanun m.5/1-b bendinde belirtilen “Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler” somut ayırt edici güçten yoksun işaretlerdir. Bu işaretler, hiçbir ayırt ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla ilgili tüketici kesimi tarafından marka olarak algılanmayacak işaretler olarak madde gerekçesinde açıklanmıştır.
Somut ayırt edicilik, marka olarak tescili talep edilen işaretin, tescile konu mal veya hizmetleri diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli olması halidir. Soyut ayırt edici gücü haiz bir işaretin somut ayırt edici güce sahip olup olmadığının tespitinde, işaretin tescil başvurusuna konu olan mal veya hizmetler bakımından ayırt edicilik fonksiyonuna sahip olup olmadığının dikkate alınması gerekmektedir. İşaretin, somut ayırt edici güce sahip olup olmadığı, piyasada oluşan kanaate göre tespit edilmektedir. Bu kanaatin oluşmasında değişik faktörler etkili olmaktadır. İşaretin orijinalliği, tanınmışlığı, piyasada genel olarak kullanılırlığı, kullanımın süresi ve yoğunluğu gibi kıstaslar, bu ayırt ediciliğin bulunup bulunmadığının belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Eğer bir işaret, piyasada oluşan kanaate göre tescili talep edilen mal veya hizmetler bakımından ayırt edicilik fonksiyonuna sahipse, kullanım sonucu ayırt edici güç kazanmasına gerek kalmaksızın marka olarak tescil edilebilecektir. O an için işaretin ayırt ediciliğinin bulunmadığı kabul ediliyorsa, işaret ancak kullanım neticesi bu gücü kazanabilir veya zaman içerisinde piyasadaki kanaatin değişmesi neticesi bu güç kazanılabilir.
6769 sayılı SMK m.5/1-c bendinde; Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir.
Hüküm uyarınca, ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten, üretim hizmetlerinin yapıldığı zamanı gösteren, malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini ifade eden sözcükleri münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretler marka olarak alınamazlar. Bu mutlak red nedeninin kabulünün birinci sebebi; marka olarak tescili istenen işaretin, ilgili mal veya hizmetin kendisini veya onun bazı karakteristik özelliklerini belirten ad veya işaretlerden oluşması halinde, sözkonusu işaretin o mal ve hizmetin karşılığı olan kavram ile özdeşleşecek olması, bu sebeple mezkûr işaretin ayırt edici nitelik unsurundan yoksun bulunmasıdır. İkinci sebep ise; malın ve hizmetin kendisini veya onun bazı karakteristik özelliklerini ifade eden bir işaretin marka olarak tescili suretiyle, herkesin kullandığı bir işareti bir şahsın inhisarına vermemek düşüncesidir.(Ünal Tekinalp; Fikri Mülkiyet Hukuku; Aralık 2005; 4.Bası; sh.381)
6769 sayılı SMK m.5/1-d bendinde; Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir.
Hükme göre; tacir ve üreticilerin ticari faaliyette bulunmaları, mal ve hizmetlerini tanıtmaları, sunumda bulunmaları sırasında işin doğası gereği kullanılan sözcüklerin tek başına bir kimsenin lehine marka koruması sağlayacak şekilde tesciline izin verilemez.
6769 sayılı SMK m.5/1-f bendi hükmüne göre; Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak işaretler, marka olarak tescil edilemezler.
Hükme göre; başvurusu yapılan işaretin, re’sen reddi için objektif olarak halkı yanıltıcı nitelikte olması yeterlidir. Yanıltıcılık olgusu belirlenirken başvuranın aldatma kastı ayırca aranmaz. (A.Kaya; Marka Hukuku; İstanbul 2006; s,105)
Marka olarak tescili istenen işaretin; mal veya hizmetin niteliği, kalitesi, coğrafi menşei itibariyle yanıltıcı olması mümkündür. Bir markanın, mal ya da hizmetin niteliği, kalitesi, coğrafi kaynağı gibi konularda yanıltıcı olup olmayacağı, tescil başvurusuyla birlikte verilen ve markanın kullanılacağı malları veya hizmetleri gösteren liste dikkate alınarak belirlenir. (S.Arkan; Marka Hukuku Cilt I; Ankara 1997; s.87)
SMK m.5/1-i hükmüne göre; Tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler, marka olarak tescil edilemezler.
Maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere, madde fıkrası ile tescilli bir coğrafi işaretten oluşan veya tescilli bir coğrafi işareti içeren markaların tescil edilemeyeceği hüküm altına alınmış olup, bu düzenleme ile müstakil bir sınai mülkiyet hakkı olan coğrafi işaretlerin korunması amaçlanmıştır. Koruma kapsamı tescilli coğrafi işaretin ilgili olduğu mal veya hizmetler gözetilerek belirlenecektir (Yasaman, Hamdi ‘Marka Hukukuna İlişkin Temel Yenilikler’ : Şehirali Çelik, Feyzan Hayal (Editör) (2017) 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Sempozyumu, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü.). SMK m.5/1-i bendinde, 556 sayılı KHK’da karşılığı bulunmayan yeni bir hüküm ile “Tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler”in marka olarak tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir. Böylece, anonim bir sınai mülkiyet hakkı olan coğrafi işaretlerin daha etkin bir biçimde korunması amaçlanmıştır (Akın, Elif Betül ‘Marka Tescil Sürecine İlişkin Yenilikler’ : Şehirali Çelik, Feyzan Hayal (Editör) (2017) 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Sempozyumu, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü.).
SMK m.5/2 hükmüne göre; Bir marka, başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mal veya hizmetler bakımından bu kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmışsa bu markanın tescili birinci fıkranın (b), (c) ve (d) bentlerine göre reddedilemez.
Hükme göre ayırt edici olmayan bir markanın kullanım yoluyla ayırt edici hale gelebilmesi için kullanım, tanıtım ve reklam harcamaları o kadar yoğun olmalıdır ki, artık o marka veya işaret söz konusu olduğunda bir ürünün veya hizmetin adı ya da ticarette herkesin kullandığı, malların karakteristik özelliklerini, cins veya çeşidini gösteren işaretler değil, bir firmanın mal veya hizmeti olduğu algılaması ortaya çıksın. Bu halde marka sözcük anlamından uzaklaşarak ondan bağımsızlaşmakta, ikinci bir anlam kazanmaktadır. (Uğur Çolak; Türk Marka Hukuku; Eylül 2018; 4. Baskı; sh.165-166)
Tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, bilirkişi raporunda tespit edilen maddi vakıalar ve tüm dosya kapsamına göre;
İlk olarak dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan emtiaların hitap ettiği ortalama tüketici kesiminin bilinç düzeyi irdelenmiştir.
Alkollü içecekler, yasalarımız gereği 18 yaşından büyük tüketiciler tarafından satın alınması mümkün olan, bağımlılık yapıcı özelliği bulunan, yoğun tüketimde kişi sağlığını ve beden bütünlüğünü tehlikeye sokabilecek nitelikte içeceklerdir. Bu ürünleri kullanan ya da bu ürünlerden satın almak isteyen tüketiciler genellikle içim tadına sahip olduğu bu ürünleri, marka adıyla ve diğer paket/ambalaj/şişe özellikleriyle bilerek doğrudan ya da satıcıdan isteyerek aldıkları için, alkollü içeceklerin tüketicilerce elle karıştırılarak, paket ambalajlarındaki markaya özgü desen – şekillerine bakılıp karşılaştırılarak, ‘şunu mu alsam, bunu mu alsam’ tereddüdü ile seçilmeleri gibi bir tüketici teamülü genel olarak bulunmamaktadır. Nitekim buna bağlı olarak da paketler üzerindeki renk, şekil benzerlikleri ile tüketicilerin yanılgıya düşme ihtimalleri de yine son derece zayıftır. Alkollü içecekler, satış noktalarında, ya kendi marka grubuna ait özel raflarda/dolaplarda gruplandırılmakta ya da bütün olarak bir reyonda benzer ürün gruplarıyla yan yana satışa konu edilmektedir. Ancak bu durumda dahi yine sektördeki satış ilkeleri ve firmaların birbirleri ile olan rekabet koşulları doğrultusunda, aynı reyonlarda yan yana satılan ürünlerin dahi özel bir konumlandırması bulunabilmektedir. Dolayısıyla marka bağlılığının ve marka sadakatinin çok yoğun olduğu bir ürün pazarı olan alkollü içecekler bakımından tüketicinin dikkat, özen ve bilinç düzeyinin de yüksek olacağı, adet/şişe/porsiyon bazında en ucuz alkollü içkilerden olan“bira” ürünleri için dahi tüketici tercihleri bu doğrultudayken, görece olarak fiyatları çok daha üst seviyelere çıkabilen şarap, rakı, viski vb alkollü içeceklerden satın almak isteyen tüketicinin ayrıca ürünün fiyatı nedeniyle de dikkat düzeyini oldukça yükselteceği değerlendirilmektedir. Bu bağlamda alkollü içeceklerin ilgili tüketici kitlelerinin, standart bir gıda, yiyecek – içecek ürün tüketicisi olarak tespiti doğru olmayacağı gibi tüketicilerin ilgili sektördeki kavramlara da alışkanlığının yüksek olacağı düşünülmektedir. Nihai olarak alkollü içeceklerin ilgili tüketici kitlesinin dikkat ve bilgi düzeyi yüksek tüketiciler olarak tespitinin mümkün olduğu kanaatine varılmıştır.
Dava konusu marka başvurusu “…” ibaresinden oluşmaktadır. Ülkemizde ticaret hayatında işletme sahiplerinin coğrafi kökenlerini tüketiciye belli etmek için şehir plakaları+ek unsurlar ile marka yaratma alışkanlığı son derece yaygın olduğu bilinmektedir. Nitekim tüketici de özellikle Ankara (06), İstanbul (34), İzmir (35), Konya (42), Kayseri (38), Trabzon (61) vb. plaka numaraları bilinen/tanınan iller bakımından, bu sayıları gördüğünde, anılan ibarelere öncül olarak o illere dair bir anlam yükleyecektir. Sözgelimi “06 ÇAY” şeklinde bir marka ile karşı karşıya kalan tüketicinin, 06 ibaresinin çay emtiası açısından tanımlayıcı, yanıltıcı vs. özellikler taşımadığı bir durumda, markanın esas unsuru olarak 06 ibaresini algılayacağı ve bu algısında da anılan sayıya, Ankara ile ilgili bir anlam yükleme eğiliminde olacağı değerlendirilmektedir. Kaldı ki bu eğilimin özellikle gıda ve yiyecek – içecek sektöründe çok daha yoğun olduğu da yine bilinmektedir.
Dava konusu başvuru bakımından da tüketicinin “…” şeklinde bir markayı gördüğünde edineceği algıda, “35” sayısını, rakı ürününün satış – pazarlama yöntemi itibariyle bilinen şişelenme biçimlerinde kullanılan “20, 35, 50, 70, 100, 150 cl” gibi hacim belirten bir sayı olarak algılamaktan öte öncül olarak İzmir ilinin bir plakası olarak algılayacaktır. Nitekim ortalama bir tüketicinin dahi, özellikle rakı emtiası özelinde bir değerlendirme yapıldığında, ürün üzerinde “…” ibaresini bir bütün olarak yukarıda belirtilen şişe hacimlerinden herhangi biri üzerinde görmesi halinde, 35 sayısını, şişenin hacmini belirten bir işaret olduğu algısına kapılması makul ve beklenebilir bir tüketici davranışı olmayacaktır. Kaldı ki yukarıda bahsedilen şişe hacimlerinin, tüketici nezdindeki telaffuz ve algılanışlarında hemen herkesin bildiği gibi “20’lik, 35’lik, 70’lik” gibi şekillerde telaffuzu esastır. Dolayısıyla ilgili tüketicinin de söz konusu teamüle olan aşinalığı gözetildiğinde, “…” şeklinde bir markayı taşıyan bir rakı ürünü gördüğünde, 35 sayısını ürünün sunum biçimine yönelik bir işaret olarak algılayacağının beklenmesinin, makul ve hayatın olağan akışına uygun bir beklenti olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir. Bu çerçevede ilgili tüketici kitlesi açısından “35” sayısı, anılan emtia bakımından ürünün iktisadi kaynağına yönelik ayırt edici bir işaret olarak değerlendirileceği düşünülmektedir.
Bu tespit neticesinde tartışılması gereken bir diğer husus tüketicinin, mahkememizce yapılan değerlendirmeler doğrultusunda ulaştığı kanaate göre 35 sayısını “İzmir” ili plakası ile ilişkilendirdiğinin kabulü halinde, İzmir ilinin “rakı” emtiası ile bilinen bir yer adı olup olmadığıdır.
Ülke topraklarında yaşayan çeşitli uygarlıkların kültürel mirasının bir sentezi olan rakı özgün karakterini Türkiye’de yetişen üzüm ve anasondan almaktadır. Rakı; ana hammaddesi kuru üzüm, yaş üzüm veya her iki üzümün birlikte kullanılmasıyla üretilen ve baskın aromasını anason tohumundan distilasyon esnasında alan geleneksel bir içkidir. Bağcılığın yoğun olduğu bölgelerimizde yerel isimlerle de anılan çok sayıda üzüm çeşidimiz olup, rakı üretiminde kullanılan bu çeşitler; …’dir. Hacmen en az %40 alkol miktarı bulunması gereken rakı, distile bir alkollü içkidir. Genel özellikleri C2009/007 sayılı coğrafi işarette bu şekilde tanımlanan “RAKI” ürünü görüleceği üzere Türkiye genelinde üretimi mümkün, daha ziyade kimyasal bileşenlerinin ürüne kattığı lezzet ile birbirinden farklılaşan bir alkollü içkidir.
İzmir ili bakımından da İzmir ilinin doğrudan rakı ürünleri ile bilinen, meşhur hale gelmiş, özdeşleşmiş bir yer adı olduğuna dair dosya kapsamında herhangi bir bilgi bulunmadığı gibi bu konuda mahkememizce görevlendirilen bilirkişi heyeti de İzmir ilinin rakı emtiaları ile ünlü bir yer olduğuna yönelik saptamada bulunmamışlardır. Coğrafi yer adlarının marka olarak tescili mümkün olmakla birlikte, önemli olan husus o yer adının, tescil edilmek istendiği mal veya hizmetlerle anılan bir yer adı olmamasıdır. Sözgelimi “Bozcaada”, “Şirince” gibi yer adlarının “şarap” emtialarında, Ayvalık, Milas isimlerinin “zeytinyağı” emtiasında, Trabzon ilinin “balık-hamsi” emtiasında, Adana’nın “kebap” emtiasında, Amasya’nın “elma” emtiasında tam olarak bu kapsamda bilinen bir ilişkisi vardır. Bu kriteri karşılamayan coğrafi yer adları bakımından ise coğrafi yer adının coğrafi kaynağa atıf yapan bir algı yaratmayacağı değerlendirilmektedir.
İzmir ilinin de, rakı emtiası ile özdeş, rakı emtiasına özgün bir hususiyet katan ve tüketici nezdinde de bu yönde doğrudan/tereddütsüz olarak oluşan bir algısının bulunmadığı düşünülmektedir. Zira bölgenin turistik bir tatil bölgesi olması, bölgeye ait “rakı” emtiasında tescilli markalarının bulunması, anılan bölgenin rakı emtiası ile özdeş hale geldiği yorumunda bulunulması için yeterli değildir. “Özdeş” hale gelmek o bölge ile bir olmayı gerektiren bir durum olup İzmir ili için örneğin “boyoz” ürünü tam olarak da niteliği karşılarken, aynı yorumun “rakı” emtiası için yapılması mümkün görülmemektedir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 26.02.2009 tarih 2007/13038 E, 2009/2203 K sayılı kararında da; İzmir ilinin rakıları ile ünlü bir kent olmayıp “İzmir” denildiğinde akla hemen rakı mamulü gelmemekte olduğu, belirtilmiştir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 14.01.2014 tarih 2013/10297 E 2014/686 K sayılı “HERDEM İZMİR RAKISI” kararında da, İzmir ilinin rakı emtiası ile özdeşleşen bir özelliğinin bulunmadığı, belirtilmiştir.
Davaya konu “…” ibareli marka başvurusu incelendiğinde; “35” sayısının, “RAKI” emtiası bakımından ilgili tüketicide yaratacağı öncelikli algının rakı şişesinin hacmine yönelik bir algı olmayacağı, “35” sayısının İzmir ilinin plakası olmasından kaynaklı olarak bölgeye dair bir izlenim yaratma ihtimalinin çok daha kuvvetli olacağı, tüketicinin plaka sayıları ile oluşturulan markalara gündelik hayatından da aşina olduğu, kaldı ki davacı başvuru sahibinin daha evvel de “İZMİR RAKI”, “EFE EGE RAKISI”, “EFERAKI 35” gibi başvuruları olmasından da “35” sayısını bu amaçla tercih ettiğine bir yorum olarak kanaat edilebileceği, İzmir ilinin “RAKI” emtiası ile anılır, özdeş hale gelmiş bir coğrafi yer adı olmamasının bu sonucu etkilemeyeceği, markanın bütün olarak zayıf ama asgari düzeyde bir ayırt ediciliğinin mevcut olacağı, kaldı ki “RAKI” ibaresinin “rakı” emtiası dışında kalan emtialar bakımından zaten ayırt edici olarak kabul edilmesi gerektiği, dolayısıyla davaya konu “…” ibareli işaretin davaya konu “Alkollü içecekler (biralar hariç): Şaraplar, rakılar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller.” emtiaları bakımından zayıf karakterli de olsa marka olabilecek asgari düzeyde somut ayırt edici niteliği haiz olduğu, yine bu emtiaları hemen ve ilk bakışta tanımlamadığı, bu emtiaların karakteristik özelliklerinden birini hemen ve ilk bakışta akla getirmediği, bu emtialarla yakın ilişkili bir anlamsal karşılığı bulunsa da, bu hususun SMK m.5/1-c hükmü bağlamında mutlak tescil engeli oluşturmadığı, sadece koruma kapsamı daha dar zayıf karakterli bir marka olmasına neden olduğu, izah edilen gerekçelerle davaya konu marka başvurusunun SMK m.5/1-b ve m.5/1-c hükümleri uyarınca mutlak tescil engeli kapsamında bir işaret olmadığı tespit edilmiştir.
Dava konusu marka başvurusunun halkı yanıltıcı nitelikte işaret barındırıp barındırmadığı aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
Somut olayla oldukça benzer nitelikteki bir başvuru ile ilgili olarak EUIPO Temyiz Kurulu “WİNE OH” markasının “su”, ” maden suyu” ve “diğer alkolsüz içecekler” için tescil talebine ilişkin olarak bahsi geçen ürünlerin hiç birisinin şarap içermediğini ve bu anlamda markada “wine” (şarap) ibaresinin kullanılmasının halkı yanıltıcı bir nitelik taşıdığını ve tescil engeli oluşturduğunu ifade etmiştir (R 1074/2005-4). Yanıltıcılık değerlendirmesinde zayıf ihtimal yeterli değildir. ABAD’ın CAMBOZOLA kararında belirtildiği üzere; hitap edilen tüketici kesiminin, maddede belirtilen hususlarda yanılacağı konusunda “Güncel ve Ciddi Bir Tehlike” bulunması gerekir (Case C-87/97 Consorzio per la tutela del formaggio Gorgonzola [1999] ECR I-1301, paragraph 41). Böyle bir tehlikenin mevcut olup olmadığı araştırılırken, marka ile tescil kapsamındaki mal veya hizmetlerin niteliği, kalitesi ya da coğrafi kaynağı arasında belirgin bir tezat bulunup bulunmadığına dikkat edilmelidir (Çolak, s.182).
Bu açıklamalar çerçevesinde somut uyuşmazlığa dönüldüğünde; “35 RAKI” şeklindeki başvuruda “RAKI” ibaresinin başlı başına bir alkol cinsi olduğu, bu ibarenin başvuru kapsamında yer alan ve rakı emtiası dışında kalan “Alkollü içecekler (biralar hariç): şaraplar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller” bakımından ilgili ürünlerin rakı içerikli ya da doğrudan rakı ürününü işaret ettiği yönünde bir izlenimi tüketicide yaratabileceği, dolayısıyla anılan emtialar bakımından başvuruda “RAKI” ibaresinin geçiyor olmasının malın cinsi – niteliği konusunda yanılgı doğurabileceği, bu yanılgının güncel ve ciddi bir tehlike olduğu, bu nedenle söz konusu emtialar bakımından SMK m.5/1-f hükmü koşullarının somut olayda oluştuğu tespit edilmiştir.
Dava konusu marka başvurusunun SMK m.5/1-i hükmü uyarınca mutlak tescil engeli barındırıp barındırmadığı aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
Dava konusu marka başvurusunu oluşturan; “…” ibaresini gören ilgili tüketici kesiminin “35” ibaresini “İzmir” ilinin plakası olarak algılayıp bu ibareye “İzmir” anlamını yükleyeceği ve davaya konu markayı “İzmir Rakı” olarak algılayacağı, C2009/007 sayılı tescilli coğrafi işaret belgesine göre; “Rakı” emtiasının Türkiye Cumhuriyeti üretim alanı içinde tescilli olduğu, ülke topraklarında yaşayan çeşitli uygarlıkların kültürel merkezinin bir sentezi olduğu, geleneksel üretim tekniği ile günümüze kadar ulaştığı, özgün karakterini Türkiye’de yetişen üzüm ve anasondan aldığı saptamalarının coğrafi işaret tescil belgesi içinde yer alan ürünün ayırt edici özellikleri kısmında belirtildiği, marka başvurusunun somut olaydaki gibi “Rakı” ibaresiyle birlikte coğrafi yer adı içermesi ya da coğrafi yere çağrışım oluşturması (35 ibaresinin İzmir ili olarak ilgili tüketici nezdinde algılanacağı gibi) durumunda başvurunun reddinin gerektiği, buradaki hareket noktasının, “Rakı” tescilli coğrafi işaretinin; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan doğal unsurlardan, özellikle Türkiye’de yetişen üzüm, anason kullanılarak ve Türkiye’de uygulanan geleneksel üretim yöntemleriyle üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinin tamamıyla Türkiye sınırları içinde yapıldığı kendine has, renksiz bir distile alkollü içki olması nedeniyle, bu ifadenin başka bir coğrafi yer adıyla birlikte marka başvurusunda yer almasının coğrafi işaretin jenerikleşmesi riskini ortaya çıkardığı, sözgelimi; “İstanbul Rakısı/ İstanbul Rakı” şeklinde ya da herhangi bir başka coğrafi yer adıyla yapılan bir başvurunun, tüketici gözünde “İstanbul iline ya da farklı coğrafi yerlere ait farklı özelliklerdeki rakı” şeklinde bir algıya sebebiyet verebileceğinden, aynı özelliklerle tüm Türkiye’de üretimi yapılan “Rakı” tescilli coğrafi işareti varlığında 5/1(i) kapsamında reddedilmesi gereken bir başvurunun söz konusu olacağı, somut olayda da “…” şeklindeki marka başvurusunun ilgili tüketici nezdinde “İzmir Rakı” şeklinde anlamsal karşılık bulacağı, ilgili tüketici gözünde “İzmir iline ait farklı özelliklerdeki rakı” şeklinde bir algı oluşacağı, bu şekildeki algının “Rakı” emtiası ve tescilli coğrafi işaretin varlığı kapsamında coğrafi işaretin jenerikleşmesi riskini ortaya çıkardığı, dolayısıyla SMK m.5/1-i hükmü uyarınca “Rakılar” emtiası bakımından dava konusu marka başvurusunun tescil edilemeyeceği tespit edilmiştir. Her ne kadar mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda farklı yönde hukuki kanaate ulaşılmışsa da, HMK m.266 hükmü uyarınca hukuki sorunları çözme ödevinin mahkemenin görevi kapsamında kalması ve bu bağlamda mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda yer alan teknik ve maddi vakıalardan yararlanılarak yukarıda yer verildiği şekli ile hukuki sorunun çözümü yoluna gidildiği gerekçesiyle bilirkişi heyetinin SMK m.5/1-i hükmü koşulunun somut olayda oluşup oluşmadığı hususuna ilişkin farklı yöndeki hukuki kanaatine iştirak edilmemiştir.
Dava konusu marka başvurusunun SMK m.5/2 hükmü uyarınca kullanım yolu ile ayırt edici kılındığı iddiası aşağıdaki şekilde irdelenmiştir:
Dava konusu marka başvurusunun SMK m.5/1-b ve m.5/1-c hükmü uyarınca mutlak tescil engeli barındırmayan bir işaret olduğunun yukarıda açıklandığı, ancak SMK m.5/1-f ve m.5/1-i hükümleri uyarınca mutlak tescil engelleri kapsamında olduğunun yine yukarıda yer verilen ilgili paragraflarda izah edildiği, SMK m.5/1-f ve m.5/1-i hükümleri uyarınca mutlak tescil engelleri içeren bir işaretin SMK m.5/2 hükmü uyarınca kullanım yolu ile ayırt edici kılınarak mutlak tescil engellerini bertaraf edeceğinin söylenemeyeceği, zira SMK m.5/2 hükmü bağlamında sadece SMK m.5/1-b, c ve d kapsamındaki mutlak tescil engellerinin bertaraf edilebileceğinin kanuni düzenleme altına alındığı, ayrıca davaya konu “…” şeklindeki marka başvurusunun, marka başvuru tarihi olan 31.12.2019 tarihinden daha evvelki bir tarihte yoğun kullanıma konu edildiğini ve bu sayede ayırt edici nitelik kazandığını gösterir delilin de bulunmadığı gözetilerek SMK m.5/2 hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı tespit edilmiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davaya konu “…” ibareli marka başvurusunun SMK m.5/1-f hükmü uyarınca, “Alkollü içecekler (biralar hariç): şaraplar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller” emtiaları bakımından, SMK m.5/1-i hükmü uyarınca, “Rakılar” emtiası bakımından mutlak tescil engelleri barındırdığı, her ne kadar SMK m.5/1-b ve m.5/1-c hükümleri koşullarının somut olayda oluşmadığı anlaşılmışsa da, bir bütün olarak davaya konu marka başvurusunun tescil kapsamına konu olduğu tüm emtialar bakımından SMK m.5/1-f ve m.5/1-i hükümleri uyarınca tescile konu olamayacakları ve başvurunun reddedilmesinin gerektiği, somut olayda da davaya konu YİDK kararında sonuç olarak; davaya konu marka başvurusunun reddine karar verildiği, gerekçe olarak bir kısmı hatalı olsa da dava konusu marka başvurusunun tümden reddinin yukarıda yer alan gerekçelerle gerçekleştiği, bu nedenle sonucu itibariyle hukuka uygun olan YİDK kararının iptaline karar verilemeyeceği anlaşıldığından davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı TÜRKPATENT kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı TÜRKPATENT’e verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 124,40 TL harç, 38,50 TL posta masrafı, 1.400,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.562,90 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin ve Davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
03/03/2021