Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/211 E. 2021/132 K. 19.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/211 Esas – 2021/132
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/211 Esas
KARAR NO : 2021/132

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/08/2020
KARAR TARİHİ : 19/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/04/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 17/08/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin eğitim alanında hizmet vermekte olduğunu ve özel eğitim kurumu işlettiğini, müvekkilinin yoğun emek, çalışma ve para harcamak suretiyle gerçekleştirilen tanıtım faaliyetleri sonucunda “… …” markasını tanınmış hale getirdiğini, davalının “…” ibareli tescilli markalarının müvekkili markası ile benzer olduğunu ve bu markaların tescilinin mevzuata aykırı olduğunu, 6769 s. SMK’nın 5/1-ç ve 6/1 maddeleri uyarınca aynı ve ayırt edilemeyecek derecede benzer markaların tescil edilemeyeceğinin belirtildiğini, davalı yanın müvekkilince tescil edilen markayı kullanması nedeniyle kötüniyetli olduğunu, kendisine ait eğitim kurumlarını coğrafi yakınlıktan da istifade ederek sanki kendi kurumunun bir parçasıymış gibi toplum nezdinde intiba yaratmak suretiyle müvekkili şirket aleyhine haksız rekabet yarattığını, SMK m.6/2 maddesi uyarınca ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kendi adına tescil ettirmesinin bir hükümsüzlük sebebi olduğunu, davalının 11 kalem markasının SMK’nın 5 ve 6. Maddeleri uyarınca hükümsüz kılınması gerektiğini beyan ederek; davalı adına tescilli 2020/17590 sayılı “…” markası, 2019/26564 sayılı “… …” markalarının hükümsüzlüğüne ve bu markaların sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
C E V A P :
Davalı … vekili 01/10/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davalı müvekkilin 2019/26564, 2019/24536 ve 2019/24392 sayılı markalarının tescilli olmaması nedeniyle hükümsüz kılınamayacağını, müvekkilinin markaları ile davacı şirket markalarının benzer olmadığını, müvekkilinin markalarının yalnızca “…” ibaresinden oluşmadığını, markaların “…, şekil” gibi unsurlarının da bulunduğunu, bu nedenle markaların asıl unsurunun “…” ibaresi olmadığını, markalarda yer alan bütün unsurların aynı punto ve büyüklükte yazıldığını ve “…” ibaresinin baskın ve ön planda olmadığını, markalarda yer alan şekil unsurunun kelime unsurlarına oranla baskın olduğunu ve şekil unsurunun tek başına benzerlik ve karıştırılma ihtimalini bertaraf ettiğini, davacının davaya gerekçe markasının da esas unsurunun “…” ibaresi olmadığını, markanın asıl unsurunu “… …” ibaresinin oluşturduğunu, “…” ibaresine göre “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin daha yüksek olduğunu, tüketicilerin daha çok bir matematik terimi olan “…” ibaresine odaklanacaklarını, ihtilaf konusu 41. Sınıfta yer alan hizmetlerden yararlanacak tüketici kitlesinin dikkatli ve bilinçli kişilerden oluştuğunu, bu nedenle markaların karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, davacının “… …” markasının tanınmış bir marka olmadığını beyan ederek; işbu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markaların Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalıya ait dava dilekçesinin sonuç ve istem kısmında belirtilen 11 adet marka ile davacıya ait “… …” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markasının tanınmış olup olmadığı, SMK m.6/2 hükmü koşullarının somut olayda meydana gelip gelmediği, davalının kötüniyetli olup olmadığı, dava konusu markaların hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmuş, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
6769 sayılı SMK m.25/1 hükmüne göre; 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler marka olarak tescil edilmezler. (6769 sayılı SMK m.5/1-ç)
SMK’nin 5/1-ç bendinde belirtilen “aynı” olma; karşılaştırılan işaretlerin özdeş, birbirinden farksız, birebir aynı, taklit v.b. olmalarını ifade eder. Bunun yanında, işaretlerin örneğin farklı renk veya büyüklükte olması, yazı karakteri ya da tipinin farklılaştırılması gibi değişiklikler de “aynı” olma durumunu etkilemez. “Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik” ise, karşılaştırılan işaretler arasındaki farklılıkların markanın kapsadığı mal ve hizmetin orta düzeydeki alıcı kitlesi üzerinde bıraktığı genel izlenim itibariyle önemsenmeyecek derecede düşük olması nedeniyle aynı işaret gibi algılanmasıdır. Bu durumda, karşılaştırılan işaretlerin “aynı” ya da “ayırtedilemeyecek kadar benzer” olması halinde, markayı oluşturan işaretler arasında iltibasın varlığı ayrıca bir inceleme yapılmasını gereksiz kılacak derecede güçlü ve açık olduğu peşinen kabul edileceğinden; anılan Kanunun 5/1-ç bendinde ayrıca iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı hususlarının da araştırılması gibi bir koşul yer almamıştır. Bu bakımdan, yukarıda da ifade edildiği gibi bir ayniyet veya ayırtedilemeyecek derecede benzerlik mevcut ise TÜRKPATENT tarafından re’sen başvurunun 6769 sayılı SMK 5/1-ç bendi uyarınca reddine karar verilebilecektir. Ancak, marka tescilinde nispi ret nedeninin düzenlendiği 6769 sayılı SMK 6/1 fıkrasına göre başvurunun reddedilebilmesi için, başvurunun bültende ilanı üzerine yasal sürede ilgililerin itirazı halinde Kurumca işaretler arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil halk tarafından karıştırılma ihtimaline neden olacak derecede benzerlik bulunup bulunmadığı hususu incelenecektir. Bir başka deyişle, anılan madde hükmüne göre yapılacak benzerlik incelenmesinde asıl olan karıştırılma ihtimalidir. Bu nedenle, 6769 sayılı SMK m.18. maddesi uyarınca Kurum tarafından 6. madde yönünden inceleme yapılırken, başvuru konusu işaretin üzerinde kullanılacağı mal veya hizmetlerin ortalama tüketicileri nezdinde sicilde daha önce tescilli bir marka veya marka başvurusu ile karıştırılma ihtimaline yol açılıp açılmayacağının da değerlendirilmesini gerektiren derecede, yani Kurumca takdir yetkisinin kullanılacağı bir benzerlik mevcut ise, bu takdirde işaretler arasında güçlü ve açık bir iltibasın varlığı peşinen kabul edilmiş sayılamayacağından “ayırt edilemeyecek kadar benzerlik” bulunduğundan bahisle re’sen, başvurunun reddine karar verilemez. Çünkü, böyle bir durumda işaretlerin 6769 sayılı SMK m.6/1 fıkrası anlamında bir “benzer”liği söz konusu olacağından, artık bu husus nispi ret nedeni olarak ve ancak başvuruya itiraz halinde Kurumca değerlendirilebilecektir. Zira, nispi red sebepleri kamu menfaat ile ilgili olmadığından, mahkeme veya TÜRKPATENT tarafından re’sen dikkate alınması mümkün değildir. Bunların mutlaka 6769 sayılı SMK’nin düzenlediği prosedür çerçevesinde ilgili kişiler tarafından itiraz olarak ileri sürülmesi gerekir. SMK’nin 6/1 fıkrası kapsamında karıştırılma tehlikesine yol açıp açmadığının değerlendirilebilmesi ise ancak ilgililer tarafından anılan Kanun çerçevesinde itirazda bulunulmasına bağlıdır. Böyle bir değerlendirme yapılırken her tescil başvurusunun somut koşullarının gözetilmesi gerekliliği de göz ardı edilmemelidir. (Mülga KHK dönemine ilişkin değerlendirme; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 05/10/2012 tarih 2012/11-154 E 2012/659 K)
Ayırt edilemeyecek kadar benzerlik incelemesinde, markaların kapsadıkları mal veya hizmet gruplarına göre belirlenecek olan ortalama tüketiciler esas alınacak ve yapılacak karşılaştırma sırasında markalardaki ayırt edici özellik taşımayan tali ve jenerik unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Ortalama tüketicinin dikkat ve algı düzeyi, mal veya hizmetin niteliğine, türüne ve fiyatına göre değişebilmektedir. Markaların ortalama tüketici tarafından ne şekilde algılandıkları, ayırt edilemeyecek kadar benzerlik incelemesinde yapılacak global değerlendirme bakımından belirleyici role sahiptir. Ortalama tüketici; “İyi bilgilenmiş, makul derecede gözlem yapan, makul derecede dikkatli, makul derecede tecrübeli ve makul derecede ihtiyatlı kimse”dir. Bu farazi kişi, markayı bir bütün olarak algılar, değişik markalar arasında karşılaştırma imkanını nadiren bulabilir. Daha çok, markaları, hafızasında tutabildiği kadar görüntüsüne göre değerlendirme yapar, detayların analizine girmez. (Uğur Çolak;Türk Marka Hukuku;4.Baskı;İstanbul; sh.134 vd)
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka tescil belgeleri, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davalıya ait olup hükümsüzlüğü talep edilen 2020/17590, 2019/24564, 2019/24556, 2019/24550, 2019/24539, 2019/24534, 2019/24485 ve 2019/24450 sayılı markaların 16 ve 41.sınıftaki mal ve hizmetler bakımından tescilli olduğu, 2019/26564, 2019/24536 ve 2019/24392 sayılı markaların tescilli olmadığı tespit edilmiştir.
Davacıya ait hükümsüzlük iddiasına mesnet 2016/59886 sayılı marka kapsamında yer alan 16 ve 41.sınıftaki mal ve hizmetler ile davalıya ait hükümsüzlüğü talep edilen ve tescilli olan 2020/17590, 2019/24564, 2019/24556, 2019/24550, 2019/24539, 2019/24534, 2019/24485 ve 2019/24450 sayılı markaların kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı/aynı tür mal ve hizmetler oldukları tespit edilmiştir.
Bir bütün olarak yukarıda benzer olduğu kabul edilen mal ve hizmetlerin; kullanım amaçlarının yakın olduğu, birinin diğerini tamamlayacak şekilde sunulduğu, dağıtım kanallarının ortak olabileceği, kullanım yöntemleri ve hedeflenen halk kesimlerinin ortak olduğu görülmüştür.
Davacının 2016/59886 sayılı markası; beyaz bir zemin üzerine siyah büyük harflerle yazılmış “… …” ibarelerinden oluşan bir kelime markasıdır.
Davalının tescilli markaları ise; “…” ve “…” ibaresine eklenmiş “…” gibi il, ilçe, verilen hizmetin niteliği gibi adların birleşmesinden oluşmuş kelime ve şekil markalarından oluştuğu görülmektedir.
Davalının dava konusu markalarının tümünün beyaz bir zemin üzerine mavi büyük harflerle yazılmış “…” ve bu ibareye kırmızı büyük harflerle eklenmiş “…” ibaresinin yer aldığı kelime unsurları ile, bu kelimelerin üzerinde kırmızı bir daire içerisinde yer alan meşale logosundan oluşan kelime şekil markaları olduğu görülmektedir.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; görsel, işitsel ve kavramsal olarak iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, her ne kadar markaların kapsadığı mal ve hizmetlerin aynı/aynı tür olduğu tespit edilmişse de, gerek SMK m.5/1-ç gerekse SMK m.6/1 hükmü bağlamında yapılacak iltibas değerlendirmesinde, markaları oluşturan işaretlerin benzerlik derecesinin ve mal-hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin ortalama dikkat düzeyinin göz ardı edilemeyeceği, dava konusu 16. Sınıf “Kağıt, karton (mukavva); kağıt veya karton malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri, karton kutular; kağıttan yapılmış tek seferlik kullanıma mahsus ürünler (kırtasiye amaçlı ürünler hariç): kağıt havlular, tuvalet kağıtları, kağıt peçeteler. Plastik malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri. Kırtasiye, büro, eğitim-öğretim, yazım, çizim, resim ve sanatçılar için malzemeler (mobilyalar ve cihazlar hariç): kırtasiye tipi kağıt ürünler, yapıştırıcılar, kalemler, silgiler, kırtasiye tipi bantlar, el işi için karton, yazı kağıtları, kopyalama kağıtları, yazarkasa kağıt ruloları, çizim aletleri, kara tahtalar, resim boyaları. Badana ve boya işleri için fırçalar ve rulolar.” emtialarının ilgili tüketici kitlesinin halkın geneli ve ortalama tüketici kitlesi, 16. sınıf “Matbaa ve ciltleme malzemeleri. Basılı yayınlar, basılı evrak: kitaplar, dergiler, gazeteler, faturalar, irsaliyeler, gelir makbuzları, takvimler, posterler, fotoğraflar, afişler, tablolar, çıkartmalar, pullar. Büro makineleri.” emtialarının ilgili tüketici kitlesinin ise halkın geneli olmakla birlikte, ürünlerin niteliği itibariyle markanın seçiminde nispeten dikkatli davranacak tüketici kitlesi olduğu, taraf markalarının kapsamında bulunan 41. Sınıf hizmetlere ilişkin ortalama tüketici kitlesinin ise, bu hizmetlerin yılda birkaç kez bazen nadiren alınan, daha çok araştırma yapılarak piyasadaki alternatiflerin incelenerek karşılaştırılmasını gerektiren hizmetler olması dolayısıyla alım ve değerlendirme süresinin anlık olmadığı, marketten ürün alacak olan bir kimseden daha fazla dikkat düzeyine sahip bilinçli tüketici kitlesi olduğu, davacıya ait markanın esas unsurunun bir bütün olarak “… …” ibaresinden oluştuğu, “…” ibaresinin, İngilizce “…” kelimesinden dilimize alındığı, günlük kullanımda “tarz, biçim, üslup”, istatistik ve matematik biliminde ise “Bir puan dağılımında en çok tekrar edilen, tepe değer”, “…” ibaresinin ise “Bir veri grubu küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada bulunan veri, ortanca değer” anlamına geldiği, “…” ve “…” ibarelerinin özellikle Matematik dersi bakımından birlikte kullanılan, birbirleri ile ilintili cebirsel konular olduğunun göz ardı edilemeyeceği (Bkz; http://… vb.), somut olayda davacıya ait itiraz markasında “… ve …” kelimelerinin birlikte ve bir arada bulunduğu gözetildiğinde, marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin bu ibareyi bir bütün halinde birbiri ile ilintili matematiksel terimlerin bir araya getirilmiş hali olarak algılayacağı, markada yer alan “…” ibaresini, “…” ibaresinden ayırarak “tarz, biçim, üslup” anlamında algılamayacağı, yine “…” ve “…” ibarelerinin eğitim-öğretim sektöründe ayırt ediciliği düşük zayıf ibareler olarak kabul edilmesi gerektiği, zira bu sektör bakımından söz konusu ibarelerin hemen ve ilk bakışta bu hizmetler kapsamında verilebilen Matematik dersi içinde yer alan terimler olduğu, verilen hizmete kavramsal olarak yakınlaşma içinde bulunan bu ibarelerin ayırt ediciliğinin güçlü olduğundan söz edilemeyeceği, ayrıca davalı markalarında yer alan “…” ibaresinin eğitim sektörü haricinde yer alan, genel halk kitlesine hitap eden mal ve hizmetler bakımından matematiksel bir terim olarak algılanmama ihtimalinde, bu ibareyi gören ortalama halk kesiminin bu ibareyi “Ruh hali, durum” anlamına gelen İngilizce “…” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak halk arasında “Bugün modum düşük, moda giremedim” şeklinde günlük dilde sıkça kullanılan yavan bir kelime olması nedeniyle ayırt ediciliği düşük zayıf bir ibare olarak algılayacağı, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 12.10.2020 tarih 2020/92 E 2020/3984 K sayılı kararında belirtildiği üzere; zayıf markaların koruma kapsamı değerlendirilirken iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile dahi bertaraf edilebileceğinin göz önüne alınması gerektiği, somut olayda da daha önce davacıya ait “… …” markasını gören, bu markalı mal ve hizmetlerden yararlanan gerek bilinçli tüketici kesiminin, gerekse makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesiminin, daha sonra davalıya ait tescilli markaları gördüğünde ya da işittiğinde, davaya konu mal ve hizmetlerden yararlanmak için ayıracağı süre içerisinde bu markaları davacıya ait markadan farklı markalar olarak algılayabileceği, marka sahipleri arasında idari ya da ekonomik bir bağlantı kurmayacağı, zira ilgili tüketici kesiminin markaları bir bütün olarak algılayacağı, bu yaklaşımdan hareketle davalı markalarında yer alan kırmızı renkli yanan meşale ve yıldız figürlerine markasal ayırt edicilik fonksiyonu yükleyeceği, gerek bu şekil figürlerinin bulunması, gerekse markalarda müşterek bulunan “…” ibaresinin tek başına ayırt ediciliği düşük zayıf bir ibare olması karşısında, salt “…” ibaresinin müşterekliği dolayısıyla markalar arasında ayniyet ve ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunmadığı gibi, markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin de bulunmadığı, aksi yöndeki kabulün salt ayırt ediciliği düşük “…” ibaresinin müşterekliğinden kaynaklı olarak davacıya bu ibare üzerinde tekel yetkisi tanınması anlamına geleceği, böyle bir düşüncenin ise ayırt ediciliği düşük, zayıf karakterli markalara gereğinden fazla koruma gücü sağlanarak serbest işleyen piyasa dengesini bozacağı ve davacı lehine haksız rekabet ortamı yaratacağı anlamına geleceği, Marka Hukuku’nun haksız rekabet ortamı oluşturma amacı bulunmadığı, tam aksine haksız rekabet ortamını bertaraf ederek serbest işleyen bozulmamış bir piyasa dengesini oluşturma amacı güttüğü, somut olayda da markalar arasında gerek SMK m.5/1-ç, gerekse SMK m.6/1 hükmü bağlamında iltibas ihtimali bulunmadığı, bu sebeplere dayalı davalıya ait tescilli markaların hükümsüzlüğü koşullarının oluşmadığı tespit edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08/06/2016 tarih 2014/11-696 Esas 2016/778 Karar sayılı kararı uyarınca; iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan, bu yönden dosya içerisinde mevcut bilirkişi raporunun aksi yöndeki hukuki kanaatlerine itibar edilmemiştir.
SMK m.6/2 hükmüne göre; Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
Maddede yazılı hükümsüzlük sebebinin söz konusu olabilmesi için, ticari vekil veya temsilcinin markayı ya da ayırt edilemeyecek derecede benzerini, kendi adına tescil ettirmek üzere başvurması ya da tescil ettirmesinin marka sahibinin izni ve bilgisi dışında ve haklı bir neden olarak gerçekleşmesi gerekir. Madde metninde yer alan “ticari vekil” veya “ticari temsilci” kavramlarının geniş yorumlanması gerekir. Marka sahibinin Türkiye’deki tek satıcısı, dağıtıcısı, acentası veya lisans alanı gibi kimseler de madde kapsamına girebilecektir. (Çolak, Uğur (2018) Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul, s.330-331.)
Belirtilen açıklamalara göre somut olayda yapılan incelemede; Davacı ile davalı arasında geniş anlamda ticari vekil veya ticari temsilci ilişkisi bulunmadığı, markalar arasında ayniyet veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunmadığı, dolayısıyla SMK m.6/2 hükmüne dayalı hükümsüzlük sebebinin somut olayda oluşmadığı tespit edilmiştir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; dava dosyasında davacı markasının tanınmış olduğunu ispat eder delil bulunmadığı ve davacı markasının TÜRKPATENT Özel Korunan Markalar Sicili’ne kayıtlı olmadığı görülmüş; 6769 s. SMK’nın 6/5 maddesinin somut olay açısından uygulanabilir olmadığı görüş ve kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. Kötüniyet, markanın hükümsüzlüğü sebeplerinden biri olarak düzenlenmiştir.
Kötüniyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şahsın kötüniyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötüniyet iddiasına dayalı hükümsüzlük istemi yerinde bulunmamıştır.
Davalıya ait hükümsüzlüğü talep edilen 2019/26564, 2019/24536 ve 2019/24392 sayılı markaların dava tarihinde tescilli olmadığı, bu nedenle bu markalar bakımından hükümsüzlüğü istemlerine ilişkin olarak, dava tarihinde ortada hükümsüz kılınması gereken tescilli markalar bulunmadığından, HMK m.114/1-h hükmü uyarınca, bu markaların hükümsüz kılınması isteminde davacının hukuki yararı bulunmamaktadır. Dolayısıyla söz konusu markaların hükümsüzlüğü istemleri bakımından HMK m.115/2 hükmü uyarınca davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Davalıya ait hükümsüzlüğü talep edilen 2020/17590, 2019/24564, 2019/24556, 2019/24550, 2019/24539, 2019/24534, 2019/24485 ve 2019/24450 sayılı tescilli markaların hükümsüzlüğünü gerektirir hukuki sebepler yukarıda açıklandığı üzere oluşmadığından, bu markaların hükümsüzlüğü istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle bir bütün halinde davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 1.400,00 TL bilirkişi ücreti, 74,00 TL posta, tebligat olmak üzere toplam 1.590,60 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından yapılan 7,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’a verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekili, davalı vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 19/03/2021