Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/201 E. 2021/140 K. 24.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/201 Esas
KARAR NO : 2021/140

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 13/08/2020
KARAR TARİHİ : 24/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/04/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 13/08/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının dahil olduğu şirketler grubunun temelinin 1923 yılında atıldığını, bu şirketler grubunun 1973’te gıda sektörüne de girmeye karar verdiğini ve “…” markasının bu şekilde yaratıldığını, bu markalı ürünlerin Türkiye’de fırıncılık sektöründe fenni maya kullanımında öncü olduğunu, davacının ürünlerinin uzun yıllardır ihracatının da yapıldığını, davacının “…” ve “…” markalarının TÜRKPATENT nezdinde 102775 ve 2000 10562 no.lar tahtında, 30. Sınıfa giren emtialar için tescilli olduğunu, konu uyuşmazlıkta davalının tescil ettirmek istediği “…” markasının davacının bu tescilli ve tanınmış markalarıyla iltibas yaratacak düzeyde benzer bir marka olduğunu, taraf markalarının görsel, işitsel ve kavramsal açılardan benzer olduğunu, dava konusu edilen markanın davacının markalarında geçen “…” ibaresini de ihtiva ettiğini, karşılaştırılan markalarda bu ibarenin ilk hecede kullanıldığını ve baskın unsur olduğunu ve davalının bu markasının davacının tanınmış ve seri marka hüviyetinde olan markalarının arasına sızacağını, haksız yarar elde edeceğini ve bu tanınmış markalarının itibarını zedeleyeceğini, taraf markalarının 30. Sınıfa giren aynı/aynı tür emtiaları kapsadığını, “…” ve “…” markalarına davacının uzun yıllardır çok fazla miktarda yatırım yaptığını ve bu yatırımlar neticesinde söz konusu markanın tüketici nezdinde tanınmış hale geldiğini, davalının bu ibarelerle yakın benzer bir ibareyi kendisine marka olarak seçmiş olmasının iyi niyetli bir davranış sayılamayacağını, davalının bu marka tescil talebinin haksız rekabet hükümlerine de aykırı olduğunu ileri sürerek, TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 26.06.2020 tarihli ve … sayılı kararının iptaline ve davalı adına tescili talep edilen … sayılı markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 27/08/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markalarında ortak olan “…” ibaresinin toplumun tüm kesimlerinde bilinen ve kullanılan, ayırt ediciliği düşük bir ibare olduğunu, toplumda herkesçe bilinen ve kullanılan ibareleri kendisine marka olarak seçen kişilerin, bu ibareye eklemeler yapılarak oluşturulan markaların başkaları tarafından kullanılmasına katlanması gerektiğini, taraf markalarının fonetik açıdan da birbirlerinden farklı olduğunu, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması koşullarının oluştuğunu ve dahi davalının dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığını ispat edemediğini, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili 16/09/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının davasına mesnet aldığı markalarının Türkiye’de kullanılmadığını, bu yüzden huzurdaki davada kullanmama def’i ileri sürdüklerini, davacının davasına mesnet aldığı markalarının sadece “…” için tescilli olduğunu, davalının ise markasını 30. Sınıfa giren tüm emtialar açısından tescil ettirmek istediğini, taraf markalarının renk ve logo unsurları ve genel görünümleri itibariyle ve dahi telaffızları ve uyandırdıkları algı açısından birbirlerinden farklı olduğunu, davalının dava konusu marka ile “…” diye tabir edilen ürünler üretip pazarladığını, bu açıdan taraf markalarının kullanıldığı emtiaların benzer emtia olarak nitelendirilemeyeceğini, davacının markasının tanınmış bir marka olmadığını, davacının kötü niyet iddialarının ispatlanamadığını, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “Şekil+…, Şekil+…” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı tarafından ileri sürülen kullanmama def’inin yerinde olup olmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalının kötü niyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “…” ibaresinin 30. sınıfta bulunan “Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. …, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç. Pekmez” emtialarının tescili amacıyla 20.08.2019 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 27.08.2019 tarih ve 331 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 25.10.2019 tarihinde 2000/10562, 88/102775 sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın 6/1 hükmü kapsamında itirazda bulunduğu, davalı şirketin 18.11.2019 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, dilekçesinde 2000/10562, 88/102775 sayılı markalara ilişkin kullanmama def’i ileri sürdüğü, davacı şirketin kullanım ispatına ilişkin olarak 10.02.2020 tarihli kullanım ispatı formu ibraz ettiği, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 20.05.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şirket tarafından 29.05.2020 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz edildiği, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazların reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 29.07.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 14.11.2020 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Davalı şirket; gerek marka işlem dosyasında, gerekse dava aşamasında ibraz ettiği cevap dilekçesi ile davacıya ait itiraza mesnet 2000/10562 ve 88/102775 sayılı markaların kullanılmadığına ilişkin def’i ileri sürmüştür.
SMK m.19/2 hükmüne göre; 6 ncı maddenin birinci fıkrası kapsamında yapılan itirazlarda, itiraz gerekçesi markanın itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinde Türkiye’de en az beş yıldır tescilli olması şartıyla, başvuru sahibinin talebi üzerine, itiraz sahibinden, itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinden önceki beş yıllık süre içinde itiraz gerekçesi markasını itirazına dayanak gösterdiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanmakta olduğuna ya da kullanmamaya dair haklı sebepleri olduğuna ilişkin delil sunması talep edilir. İtiraz sahibi tarafından bu hususların ispatlanamaması durumunda itiraz reddedilir. İtiraz gerekçesi markanın, tescil kapsamındaki mal veya hizmetlerin sadece bir kısmı için kullanıldığının ispatlanması hâlinde itiraz, sadece kullanımı ispatlanan mal veya hizmetler esas alınarak incelenir.
SMK m.25/7 hükmüne göre; 6 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü def’i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar.
SMK m.9/2 hükmüne göre; Aşağıda belirtilen durumlar da birinci fıkra anlamında markayı kullanma kabul edilir:
a) Markanın ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması.
b) Markanın sadece ihracat amacıyla mal veya ambalajlarında kullanılması.
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olayda yapılan incelemede; davacıya ait 2000/10562 sayılı markanın 08/01/2002 tarihinde, 88/102775 sayılı markanın 31/12/1998 tarihinde tescil edildiği, her iki markanın tescil tarihleri ile dava konusu marka başvuru tarihi arasında 5 yılı aşkın süre bulunduğu, bu nedenle ileri sürülen kullanmama def’i tahtında dava konusu marka başvuru tarihinden önceki son 5 yıl içinde davacının itiraza mesnet bu markalarını tescilli oldukları emtialar bakımından kullanım külfeti altında bulunduğu tespit edilmiştir.
Davacının marka kullanım ispat formu ve ekleri incelendiğinde; 2017, 2018 ve 2019 yıllarına ilişkin olarak “…” markalı kuru maya emtialarının ihracaatına ilişkin konşimento belgeleri ibraz ettiği, ihracaatını yaptığı bu mayaların tarihsiz ürün görsellerine yer verdiği, yine dava aşamasında da davacı tarafın “…” markalı kuru maya emtialarının ihracaatına ilişkin olarak 2017, 2018, 2019 ve 2020 yıllarına ilişkin konşimento belgeleri ibraz ettiği, YİDK kararının iptali istemi bakımından dava konusu marka başvuru tarihi olan 20/08/2019 tarihinden önceki son 5 yıllık dönem, markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından SMK m.25/7 hükmü uyarınca dava tarihi olan 13/08/2020 tarihinden önceki son 5 yıllık dönem nazara alındığında, ibraz edilen konşimento evrakından anlaşılacağı üzere davacı tarafın “…” esas unsurlu gerek 2000/10562 sayılı, gerekse 88/102775 sayılı markası kapsamında tescilli olarak yer alan “kuru …” emtiaları bakımından kullanım külfetini yerine getirdiği kanaatine varılmıştır. Zira davacının bu markalı emtialarla sembolik ticari faaliyetin ötesine geçecek şekilde ihracaat faaliyetinde bulunduğu, bu faaliyetin de SMK m.9/2-b hükmü uyarınca markaların Türkiye’de kullanım külfetini karşılayacağı tespit edilmiştir. Her ne kadar mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda aksi yönde hukuki değerlendirmede bulunulmuşsa da, HMK m.266 hükmü uyarınca bilirkişilerin hukuki çıkarımda bulunamayacağı ve gerek marka işlem dosyasında gerekse dava aşamasında ibraz edilen konşimento içerikleri nazara alındığında, davacı tarafın “…” esas unsurlu kuru maya ihracaat faaliyetlerinin SMK m.9/2-b hükmü uyarınca Türkiye’de ciddi surette kullanım sayılacağından, bilirkişi heyetinin kullanım def’i değerlendirmesine yönelik aksi yöndeki kanaatine iştirak edilmemiştir.
Davalı tarafın kullanmama def’i bu şekilde incelendikten sonra;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu edilen markanın kapsamına alınmak istenen emtialardan sadece “…”, davacının markalarının kapsamında birebir yer almaktadır. Dolayısıyla somut olayda, “…” açısından emtia ayniyetinin gerçekleştiği, ilave bir inceleme/değerlendirme yapılmaksızın, doğrudan, söylenebilecektir.“Kabartma tozları” emtiası davacının tescilli emtiaları (çeşitli tür …) ile aynı türdür. Bundan sonra; davalının markasının tescil edilmek istendiği “Her türlü un, irmikler, nişastalar.” emtiaları açısından da, davacının markalarının tescilli olduğu “maya” emtiasının, “düşük seviyede benzer” emtialar olduğu değerlendirilmiştir. Zira; “unlar, irmikler, nişastalar” satış ortamlarında raflarda … ile yan yana satılabilen, birçok üründe … ile birlikte hammadde olarak görev yapan ve benzer tüketiciler tarafından tüketilebilen emtialardır. Doğaları, kullanım amaçları ve üretildikleri kaynakların farklı olmalarından sebeple aynı tür emtia olmadıkları gibi tamamen ilgisiz de değillerdir. Belirtilen nedenlerle; dava konusu … sayılı marka kapsamında yer alan “…, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar.” emtiaları ile davacıya ait itiraz mesnet 2000/10562 ve 88/102775 sayılı markaların tescil kapsamında bulunan ve kullanım külfeti yerine getirilen “Kuru maya” emtiaları arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca emtia benzerliği şartının gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; renk ve kelime unsurlarından oluşan bir marka olduğu, markada “…” ibaresinin, kırmızı bir zemin üzerine beyaz ve küçük harflerle bitişik olarak yazıldığı ve altı beyaz bir çizgiyle çizildiği, bu markada “…” ibaresinin bir bütün olarak markanın esas unsurunu oluşturduğu tespit edilmiştir.
Davacıya ait itiraza mesnet markalar; şekil ve kelime unsurlarından müteşekkildir. Markalarda “…” ve “…” ibareleri siyah renkli küçük harflerle ve bitişik olarak yazılmıştır ve markaların sol tarafında, kelimeler ile aynı büyüklükte/puntoda çizilmiş “aşçı başı” figürleri yerleştirilmiştir. Bu markalarda ilk anda göze çarpan/algılanan/öne çıkan unsurun, markalarda geçen kelime unsurları olduğu değerlendirilmektedir. Markalardaki şekil unsuru, çok basit bir sembol olması sebebiyle, markanın genel görünümüne yüksek bir ayırt edicilik katmamaktadır.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; markalar arasında iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzerlik bulunmadığı, markalarda müşterek olarak bulunan “…” ve “…” ibarelerinin ortaklığı dışında, markaların genel görünümleri itibariyle bir benzerlikten bahsetmenin mümkün olmadığı, markalarda yer alan “…” ibaresi, “…” ibaresinin Türkçe karşılığı olduğu, bu ibarelerin Türkçe’de “Uzun, büyük” gibi tek başına kimsenin tekeline verilemeyecek, ticari hayatta herkes tarafından kullanılabilen ve ayırt edici niteliği bulunmayan anlamsal karşılıklarının bulunduğu, karşılaştırılan markaların bu ibareler ile başladığı nazara alındığında, ortalama tüketicisinin markalarda yer alan bu ibareleri “Uzun, büyük” gibi anlamsal karşılığı ile algılayacağı, dolayısıyla markalarda “…/…” ibarelerine eklemlenen eklere ayrıca markasal ayırt edici etki atfedeceği, ortalama tüketicinin markaları bir bütün olarak algılaması halinde dahi bu gerçeğin değişmeyeceği, zira markaların başlangıcında yer alan “…/…” ibarelerinin hemen ve ilk bakışta kavramsal olarak ayırt edici niteliği bulunmayan “Uzun, büyük” gibi anlamsal karşılıklar ile Türkçe’de de yaygın olarak kullanılan “Maximum” kelimesinin kısaltılmışı olarak ortalama tüketicinin zihninde yer edeceği, bu nedenle markalarda yer alan “-…” ve “-…” eklerine markasal ayırt edici etki atfedeceği, “…/…” ibarelerinin ayırt edici etkilerinin bulunmadığı/çok düşük olduğu dikkate alındığında, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 12.10.2020 tarih 2020/92 E 2020/3984 K sayılı kararında belirtildiği üzere; zayıf markaların koruma kapsamı değerlendirilirken iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile dahi bertaraf edilebileceğinin göz önüne alınması gerektiği, bu ilkeden hareketle yapılan incelemede dava konusu markada “…” kelimesine eklemlenen “-…” hecesi ile birlikte bir bütün olarak “…” ibaresinin, davacıya ait “…/…” markalarından farklılaştığı, daha önce davacıya ait “…/…” markalarını gören, bu markalı emtialardan yararlanan makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kitlesinin daha sonra davaya konu “…” markasını gördüğünde ya da işittiğinde, davaya konu emtialardan faydalanmak için ayıracağı süre içerisinde, bu markayı davacıya ait markalardan farklı bir marka olarak algılayacağı gibi marka sahipleri arasında idari ya da ekonomik bir bağlantı da kurmayacağı, dolayısıyla markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi oluşmayacağı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; davacının dava dosyasına sunduğu delillerden, davacının “…” markasını, “hazır kuru maya” ürününde Türkiye sınırları dışında kullandığı, yani bu markalı ürünlerini sadece yurtdışına ihraç ettiği anlaşılmaktadır. Davacı bu faaliyetlerine ilişkin olarak her ne kadar bir kısım konşimento ve tarihsiz ürün görselleri ibraz etmişse de, ibraz edilen bu delillerden, davacının markasını gerek yurt dışında gerekse yurt içinde tanınmışlık mertebesine ulaştırdığı iddiası ispatlanamamaktadır. Zira ibraz edilen kullanım delilleri sınırlı sayıda ve süreli olup, mutad ticari kullanım faaliyetleri kapsamında kalmaktadır. Davacının markasına çok yoğun yatırım yaptığı, pazar payını ciddi derecede genişlettiği, reklam ve promosyonlarla markasının bilinirliğini gerek yurt içinde gerekse yurt dışında arttırdığına yönelik yeterli delil bulunmadığından SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü koşullarının somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 159,00 TL posta, 1.400,00 TL bilirkişi ücreti, olmak üzere toplam 1.675,60 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından yapılan 7,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’ye verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, tüm taraf vekillerinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.24/03/2021

Katip …
E imza

Hakim …
E imza