Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/2 E. 2021/17 K. 08.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/2 Esas – 2021/17
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/2 Esas
KARAR NO : 2021/17
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 03/01/2020
KARAR TARİHİ : 08/01/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 01/03/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
D A V A :
Davacı vekili 03/01/2020 tarihli dava ve 28/02/2020 tarihli replik dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 1961 yılından bugüne özellikle bisküviler, krakerler, gofretler, pastalar, tartlar, kekler vs. ürünlerin imali, ithali, ihracı ve ticareti alanında faaliyet gösterdiğini, müvekkiline ait “…” markasının TÜRKPATENT nezdinde tanınmış marka olarak kabul edildiğini, yine bu markanın WIPO nezdinde 23.02.2000 tarih ve 738993 no ile tescil edildiğini, müvekkili şirketİN “…”/ “…” ibaresini ilk olarak 1978 yılında tescil ettirdiğini, “…”/ “…” ibareli markalarını ihdas, meşhur ve maruf hale getirenin müvekkili şirket olduğunu, müvekkili şirkete ait asli unsuru “…” olan çeşitli markalar bulunduğunu, müvekkili şirketin T/02202 başvuru numaralı 28.09.2012 tarihli “… …” ibareli tanınmış marka başvurusunun Kurum tarafından kabul edildiğini, müvekkiline ait “…”/ “…” markalarının yoğun kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazandığını ve tanınmış marka hale geldiğini, davalının “… bisküviden küçük ekmek” ibareli marka başvurusuna karşı müvekkili adına yapılan itirazların haksız olarak reddedildiğini, müvekkili şirkete ait “…”/ “…” markasını taşıyan ürünlerin yedi kıtaya ihraç edildiğini, … araştırma şirketi tarafından hazırlanmış olan 2014 tarihli, “… imaj araştırması” adlı raporda “…” ibaresi ile karşılaşan ülke ortalama gıda tüketicisinin aklına doğrundan müvekkili şirketin geldiğini ve “…”/ “…” markasının ciddi bir bilinirliğe haiz olduğunun ortaya koyulduğunu, müvekkili markasının tanınmış olması sebebiyle dava konusu marka ile arasında iltibas oluşma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu, davalının marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu, müvekkili adına tescilli “…/… …” ibareli markalar ile dava konusu markanın bulunduğu mal ve hizmet sınıflarının aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, dava konusu marka “…” ibaresini doğrudan içerdiğinden, müvekkili şirket markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, taraf markaları arasında 30. sınıf bakımından ayniyet bulunduğunu, 43’üncü sınıfta tescili talep edilen “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri…” emtialarının doğrudan müvekkili markalarının tescilli olduğu 30’uncu sınıf ile yakından ilişkili olduğunu, dava konusu markada geçen “…” ibaresinin “…” kelimesinin kısaltması niteliğinde olduğunu, markaların kullanıldığı emtiaları nitelediği için zayıf bir ibare olduğunu, söz konusu emtiaların gıda emtiası olması ve ortalama tüketici tarafından harcanan sürenin kısıtlı olması sebebiyle dava konusu markalar arasında iltibasın kurulacağını, dava konusu markanın asli unsurunun “…” ibaresi olduğunu, “…” ibaresinin kombine marka niteliğinde olduğunu, kombine markaların başka bir marka ile iltibas oluşturacak nitelikte kullanılmasına Yargıtay nezdinde müsaade edilmediğini, markaların sınıfsal, görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzer olduğunu, davalı markası ile müvekkiline ait “…/… …” markalı ürünlerin aynı satış noktalarında, aynı raflarda yan yana ve aynı veya benzer cinsteki mallar üzerinde kullanılmasının karışıklığı daha da artıracağını, tüketiciler nezdinde marka sahipleri arasında ilişki olduğu algısı yaratılacağı, müvekkilinin tanınmışlığını ve uzun süreli marka kullanımına dayanan hakkını olumsuz yönde etkileyeceğini ve karşı tarafın bu tanınmışlıktan dolayı haksız kazanç sağlamasına vesile olacağını, davalıya ait markada “…” ibaresinin büyük, “bisküviden küçük ekmek” ibaresinin küçük yazıldığını, “bisküviden küçük ekmek” ifadesinin tanımlayıcı işaret niteliğinde olduğunu, dava konusu markaların ortalama tüketicisini çocukların oluşturduğunu, bu sebeple markalar arasındaki ayırt ediciliğin daha yüksek seviyede olması gerektiğini, davalı şahıs vekilinin yetki itirazını kabul etmediklerini, yetkili mahkemenin Ankara Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi olduğunu, davalı tarafın cevap dilekçesindeki ortalama tüketici kitlesi tanımının genel tüketici baz alınarak yapıldığını, ancak ortalama tüketicinin emtialar baz alınarak yapılması gerektiğini beyan ederek; … sayılı YİDK kararının iptaline ve … sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
C E V A P :
Davalı TÜRKPATENT vekili 30/01/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; İlgili tüketicinin taraf markalarını bütüncül algı çerçevesinde farklı ticari kaynaklardan gelen birbirinden farklı markalar olarak algılayabileceğini, markaların bütünüyle bıraktıkları izlenim itibarıyla ilişkilendirilme ihtimali dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer olmadıklarını, markalar arasındaki tek benzerliğin “…” ibaresi olduğunu, “…” ibaresinin başvuru markasında vurgunun olduğu ilk kısımda yer almadığını, başvuru markasında vurgu dolayısıyla dikkat çeken yerin “…” ibaresi olduğunu, markaların benzer olmadığını, somut olayda SMK’nın 6/5 maddesinde yer alan şartların oluşmadığını, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 11/02/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Yetkili mahkemenin Bursa Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi olması sebebiyle yetki itirazının bulunduğunu, müvekkilinin marka başvurusuna karşı davacı tarafından yapılmış olan itirazın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olmak ile birlikte yeniden inceleme ve değerlendirme kurulu tarafından verilmiş olan kararın yerinde ve hukuka uygun olduğunu, müvekkilinin küçük boyutlarda ekmek ürettiğini, bu ürünler için marka tescil başvurusunda bulunduğunu, müvekkili markasının davacının “…/ … …” ibareli markalar ile iltibas yaratmadığını, aynı ya da benzer olmadığını, iki marka arasındaki tek benzerliğin “…” ibaresi olduğunu, “…” ibaresinin tek başına anlam ifade etmediğini, müvekkili markasındaki asıl vurgu yapılan kısmın “…” ibaresi olduğunu, davacı markasında vurgulanan ve tanınmışlık kazanan asli unsurun “…” ibaresi olduğunu, taraf markalarının yazım şekli, logosu, sloganı gibi özelliklerinin de benzerlik içermediğini, iki markanın ürünlerinin de boyut, şekil ve kullanım amacı yönünden birbirinden ayrıldığını, müvekkili tarafından marka başvurusu yapılan ürün henüz seri üretime geçmemiş ve satışa çıkmamış dahi olsa, aynı reyonlarda yan yana olması halinde dahi ortalama bir tüketici tarafından gerek markanın iltibas yaratmayacak ve herhangi bir bağlantı kurulmayacak derecede ayırt edilebilir ve farklı olması, gerekse ürünlerin ortak hiçbir özelliğinin bulunmaması sebebi ile birbirleriyle karıştırılması veya birbirlerini çağrıştırması ihtimali bulunmadığını, gıda ürünleri söz konusu olduğunda tüketicilerin ne ile beslendiklerini bilmek için yeterli incelemeyi yapmak istediklerini, bu nedenle ürünleri raftan alıp üzerini ve içeriğini okuma eğilimde olduklarını, bu inceleme sonucunda ortalama tüketicinin iki markanın aynı veya benzer olmadığını kavrayabileceğini beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali istemine ilişkindir.
Mahkememizin ön inceleme duruşmasında taraflar arasındaki uyuşmazlık; “Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şahsa ait … sayılı “…-Bisküviden Küçük Ekmek” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…/…” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacıya ait markaların tanınmış olup olmadığı, davalı şahsın marka başvurusunda kötüniyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği, davalı şahıs vekilinin yasal süre içerisinde ileri sürdüğü yetki ilk itirazının yerinde olup olmadığı” şeklinde tespit edilmiştir.
Ön inceleme duruşmasında davalı şahıs vekilinin yetki ilk itirazı ön sorun olarak değerlendirilmiş, markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından yetki ilk itirazı kabul edilmiş, markanın hükümsüzlüğü davası eldeki davadan tefrik edilerek mahkememizin 2020/253 Esas sayısına kaydedilmiştir. Mahkememizin 02.11.2020 tarih 2020/253 Esas 2020/283 Karar sayılı kararı ile markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından mahkememizin yetkisizliğine karar verilmiştir. Bu hale göre; eldeki dava salt YİDK kararının iptali istemine ilişkin olarak yürütülerek sonuçlandırılmıştır.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin ve Hukuk Genel Kurulu’ nun yerleşmiş uygulamasına göre (HGK. 19.11.2003 T, E. 2003/11-578, K. 2003/703) YİDK kararının yerinde olup olmadığı, kararın alındığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmelidir. (Y11HD, 21.01.2010 T, 2008/4266 E 2010/586 K) Eldeki dava da salt YİDK kararının iptali istemini barındırdığından YİDK karar tarihi olan 05.11.2019 tarihindeki marka işlem dosyasında mevcut maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak ve salt marka işlem dosyası ile sınırlı olarak değerlendirme yapılmıştır. Marka işlem dosyasında yer almayan ancak dava aşamasında ibraz edilen bilgi ve belgeler değerlendirme dışı tutulmuştur.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, maddi vakıalara ilişkin hususlar bakımından bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı …’in 21.11.2018 tarihinde … sayılı “…-Bisküviden Küçük Ekmek” ibareli 30 ve 43. sınıfta bulunan “30.Sınıf: Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Mayalar, kabartma tozları. Her türlü un, irmikler, nişastalar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Hububattan (tahıl) imal edilmiş çerezler, patlamış mısır, yulaf ezmeleri, mısır cipsleri, kahvaltılık hububat ürünleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç.43.Sınıf: Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri.” mal ve hizmetlerin tescili başvurusunda bulunduğu, başvurunun 12.12.2018 tarih ve 314 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde yayımlandığı, davacı şirketin 08.02.2019 tarihinde T/02202, 2015/78887, 2018/59279 sayılı markaları mesnet göstererek 6769 sayılı SMK m.6/1, m.6/4 ve m.6/5 hükümleri kapsamında yayına itiraz dilekçesi sunduğu, davalı şahsın 26.03.2019 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığı’nca ileri sürülen itirazların reddine karar verildiği, bu karara karşı davacının 29.05.2019 tarihli itirazın yeniden incelenmesine ilişkin itiraz dilekçesi sunduğu, itirazı inceleyen Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı kararı ile itirazın reddine karar verdiği, verilen kararın davacı marka vekiline 07.11.2019 tarihinde tebliğ edildiği, yasal iki aylık hak düşürücü süre içerisinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; Dava konusu marka kapsamında 30. sınıfta yer alan emtiaların tamamı, davacının itiraza gerekçe olarak gösterdiği markalarda aynen yer almaktadır. Dolayısıyla 30. sınıf emtialar bakımından taraf markaları arasında sınıfsal ayniyet oluşmuştur. Dava konusu marka kapsamında “43. Sınıf: Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”, davacının markaları kapsamında yer alan 29. ve 30. sınıf emtialar ile benzerlik ihtiva etmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/35 E. 2019/7063 K. ve 11.11.2019 tarihli kararında; “Dairemizin yerleşik uygulamalarında da yer verildiği üzere yiyecek ve içecek emtiaları ile bunların satımına ilişkin 43. sınıfta yer alan “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerinin” birbirleriyle ilişkilendirilebilecek mal ve hizmetlerden oldukları kabul edilip, bu doğrultuda yapılacak değerlendirmeyle karar verilmesi gerekir…” hükmü ile yiyecek ve içecek emtiaları ile bu mal ve hizmetlerin satımına ilişkin hizmetlerin benzerliği açıkça ifade edilmiştir.
Özetle, davacıya ait itiraza gerekçe markalar kapsamında yer alan emtialar ile dava konusu markada yer alan 30. sınıf emtialar yönünden ayniyet, 43. sınıf hizmetler yönünden benzerlik oluşmuştur.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; Büyük harflerle ve büyük punto ile üst satırda yazılmış “…” ibaresi ile alt satırda, küçük harflerle ve daha küçük punto ile yazılmış “Bisküviden Küçük Ekmek” ibaresinden oluşmaktadır. Alt satırda ve “…” ibaresine nazaran daha küçük punto ile yazılan “Bisküviden Küçük Ekmek” ibaresi gerek punto boyutu gerekse kapsamda yer alan kelimelerin anlamlı kelimeler olması sebebiyle, dava konusu markada tali unsur konumundadır. “…” ibaresi ise, anlamlı bir kelime olmayıp “…” ibaresini akla getirmekte, bu kelimeden türetilmiş bir marka izlenimi yaratmaktadır. Alt satırda yer alan tali unsurlu kelimeler de bu algıyı güçlendirmektedir. Dava konusu markada yer alan “…” ibaresi, esaslı unsur konumundadır.
Davacı yanın itiraza mesnet markaları incelendiğinde ise; “…” ibareli marka, herhangi bir şekil unsuru içermeyen, düz yazı ile yazılmış kelime markasıdır. “…” ibaresi anlamlı bir ibare değildir. Davacıya ait diğer iki marka ise kelime ve şekil unsurunu içeren karma markalardır. Bu markalardan biri beyaz fonda siyah renk ile yazılmış ve arka tarafta güneş kursu simgesi yer almakta iken, diğer karma marka ise kırmızı renkli “… …” kelimesi ile arka tarafta sarı renkli buğday başakları içermektedir. “… …” kelime unsurundan oluşan davacı markalarının bir diğer özelliği ise, … markasının üst satırda, … ibaresinin ise alt satırda yer almasıdır. Söz konusu markalarda “…” ibaresi aynı zamanda davacının ticaret unvanının ayırıcı unsuru bulunduğundan “…” ibaresinin bu markalarda markasal etkiyi haiz unsur olduğu, dolayısıyla bir bütün halinde davacıya ait itiraza gerekçe markaların esas unsurunun “…” ibaresi olduğu tespit edilmiştir.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; görsel, işitsel ve kavramsal olarak iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer oldukları, davacı markalarının esas unsurunu oluşturan “…” ibaresinin davaya konu mal ve hizmetleri tanımlamadığı, bu mal ve hizmetler bakımından soyut-somut ayırt edici niteliği haiz bir ibare olduğu, bu ibarenin aynen dava konusu markada da yer aldığı, her ne kadar dava konusu markanın esas unsuru bir bütün olarak “…” ibaresinden oluşsa da, markanın başlangıç kısmını oluşturan “…-” ibaresinin “…” emtiasının kısaltılmışı olup hemen ve ilk bakışta ortalama tüketici nezdinde “…” emtiasını çağrıştırdığı, “…”nin davaya konu mal ve hizmetler bakımından tasviri niteliğinin bulunduğu ve ayırt ediciliğinin oldukça düşük olduğu, bu hale göre markada yer alan “-…” ibaresinin markasal ayırt edici etkisinin “…” içinde bağımsızlığını koruduğu, bu hale göre daha önce davacıya ait “…” esas unsurlu markaları gören, duyan, bu markalı emtialardan yararlanan makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı, markaları her zaman bir arada görme ve karşılaştırma imkanından yoksun, markaların detaylarını hatırlamayan, gözünde, kulağında ve zihninde yer eden imaj ile hareket eden ortalama tüketici kesiminin davaya konu “…” markasını gördüğünde, davaya konu mal ve hizmetlerden yararlanmak için ayıracağı süre içerisinde, bu markayı davacıya ait markalardan biri zannedebileceği, bu markanın seri marka olduğu yönünde yanılsamaya düşebileceği, bir kısım tüketici kesiminin markaların farklı ticari kökeni işaret ettiğini algılama ihtimalinde dahi marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı bulunduğu yönünde yanılsamaya düşebilecekleri, dolayısıyla SMK m.6/1 hükmü koşullarının somut olayda gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Emsal olarak, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin; 16.05.2011 tarih 2009/13323 Esas 2011/5986 Karar sayılı kararında “…” markası, 16.10.2012 tarih 2011/9279 Esas 2012/16276 sayılı kararında “…” markası, 16.09.2013 tarih 2012/17801 Esas 2013/15701 Karar sayılı kararında “AY@…” markası, 14.01.2019 tarih 2017/3074 Esas 2019/284 Karar sayılı kararında “…” markasının davacıya ait “…” markaları ile iltibas oluşturduğu kabul edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08/06/2016 tarih 2014/11-696 E 2016/778 K sayılı kararı uyarınca iltibas incelemesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin gerekmesi karşısında bilirkişi raporunun iltibas değerlendirmesine ilişkin aksi yöndeki görüşüne itibar edilmemiştir.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacı şirket, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde yaptığı itiraz aşamasında dosyaya herhangi bir delil sunmamıştır. Davacının dayanak gösterdiği “… …” markası, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde T/02202 sayı ile kabul edilmiştir. İlgili tanınmış markanın başvuru tarihi 28/09/2012’dir. Dosyada başka bir delil bulunmamaktadır. 2012 tarihli karar uyarınca ve yukarıda künyeleri verilen önceki tarihli bir kısım yargı kararı uyarınca, davacıya ait marka “tanınmış marka” olarak kabul edilse dahi, tanınmışlığın ispatlanması gereken tarih, dava konusu markanın başvuru tarihi olan 21/11/2018 tarihidir. 2012 yılında “… …” markalarının tanınmış olduğu kabul edilse dahi, tanınmışlığın sabit bir olgu kabul edilmesi, bir kere tanınmış kabul edilen markanın bir daha tanınmışlığının ispatlanmasının gerekmeyeceğinin kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Tanınmışlığın sürüp sürmediğinin her somut olay bazında ayrıca incelenmesi gerekmektedir. Dava konusu markanın başvuru tarihinde, davacı markalarının tanınmış olduğunu gösterir belge ve bilgi, dosya kapsamında mevcut değildir. Belirtilen tespitlere göre; davacı tarafça gerekçe gösterilen markalarının tanınmışlığın ispatına yönelik Türkiye’de gerçekleşen tanıtım faaliyetlerine ilişkin, itiraz aşamasında dosyaya herhangi bir belge, ilan, reklam harcaması, haber, dergi vb. tanıtım malzemesi sunulmadığı, tanınmışlığın değerlendirilebileceği herhangi bir belgenin dosya kapsamında bulunmadığı, bu nedenle iddia edilen tanınmışlığın ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; karşılaştırılan markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca benzerlik bulunduğu tespit edildiğinden, davanın KABULÜ ile; … sayılı YİDK kararının İPTALİNE karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABULÜ ile; … sayılı YİDK kararının İPTALİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin müteselsilen davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 1.581,50 TL bilirkişi ücreti, posta, tebligat masrafına esas olmak üzere toplam 1.698,10 TL yargılama giderinin müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı … tarafından yapılan 7,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, tüm taraf vekillerinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.08/01/2021