Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/175 E. 2021/143 K. 26.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/175 Esas – 2021/143
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/175 Esas
KARAR NO : 2021/143

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
DAVA TARİHİ : 16/07/2020
KARAR TARİHİ : 26/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/04/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 16/07/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkiline ait … başvuru numaralı “… katılım” ibareli marka başvurusuna davalı şirket tarafından yapılan itiraz sonucunda … sayılı kararıyla başvurunun reddedildiğini, söz konusu YİDK kararının hatalı olduğunu, müvekkilinin “…” markasını sigorta hizmetleri üzerinde uzun süredir yoğun bir şekilde kullanmakta olduğunu, müvekkilinin aynı zamanda … tescil numaralı “… sigorta” markasının sahibi olduğunu, bu nedenle müvekkilinin “…” markası üzerinde kazanılmış hakkının bulunduğunu, müvekkilinin … sayılı “… sigorta” markasının asli unsuru olan “…” ibaresini koruyarak “… katılım” marka başvurusunu yaptığını, markada yer alan “katılım” ibaresinin ayırt edici bir ibare olmadığını ve bu markanın hiçbir şekilde ret gerekçesi “… …” markasına yaklaşma niyeti taşımadığını, “…” markasının tanıtım ve lansmanına yönelik geniş bir reklam ve tanıtım faaliyeti yürütüldüğünü, “…” markası üzerine kurulu bir sigortacılık sistemi oluşturmayı hedeflediklerini, davaya konu emtiaların hitap ettiği tüketici dikkat düzeyinin yüksek olduğunu, bu nedenle taraf markalarını tüketicilerin karıştırmayacağını, ayrıca “…” ibaresinin “bolluk/çokluk” anlamına geldiğini ve ihtilafa konu hizmetler açısından münhasıran ayırt edici niteliği bulunmayan bir ibare olduğunu, sigorta sektöründe “…” ibaresine ayırt edici niteliğinin müvekkilinin yoğun kullanımı sonucunda kazandırıldığını, ret gerekçesi 2016 36866 sayılı “… …” markası için aynı şeylerin söylenemeyeceğinden ve “…” ibaresinin münhasıran ayırt edici niteliği haiz bir ibare olmadığından ret gerekçesi markanın bir bütün olarak ayırt edici niteliği sahip olduğunun kabulünün gerektiğini, müvekkilinin başvurusu ile ret gerekçesi marka arasında karıştırılma ya da ilişkilendirme ihtimali bulunmadığını iddia ederek; … sayılı YİDK kararının iptaline, … numaralı başvurunun tescil işlemlerinin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
C E V A P :
Davalı TÜRKPATENT vekili 27/07/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Başvuru markası ile davalı şirket adına tescilli redde mesnet marka arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik ve iltibas bulunmadığı iddiasının yerinde olmadığını, redde mesnet markanın başvurudan önceki tarihli olduğunu, tescili talep edilen işaretin kapsamında yer alan hizmetlerin aynılarının ya da aynı tür olanların redde mesnet markanın kapsamında da yer aldığını, başvuruya konu işaret ile redde mesnet markalardaki ortak unsur olan “…” ibaresinin yanında kapsamlarda yer alan hizmetler de dikkate alındığında başvuruya konu işaret ile redde mesnet markaların diğer unsurları arasında da güçlü bir kavramsal bağ ile iltibasa neden olacak derecede benzerlik bulunduğunu, tescil işlemlerinin mahkemenin yetkisinde olmadığını, bu nedenle de davacının tescil işlemlerinin devamına ilişkin talebinin reddedilmesi gerektiğini savunarak; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Katılım Bankası A.Ş. vekili 07/09/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu YİDK kararının hukuka uygun olduğunu, davacının … ibaresi üzerinde herhangi bir kazanılmış hakkı bulunmadığını, davacının kazanılmış hakka dayanak yaptığı 2017/14445 nolu “… sigorta” markasının 21.06.2018 tarihinde tescil edildiğini, dava konusu marka başvurusunun 21.03.2018 tarihinde yapıldığını, başvurunun kazanılmış hak iddiasına dayanak yapılan markanın tescilinden önce gerçekleştirildiğini, karıştırılma ihtimaline ilişkin koşulların oluştuğunu, başvurudaki asli unsurun “…” ibaresi olduğunu, benzerlik değerlendirmesinde bu unsurun göz önünde tutulması gerektiğini, çok unsurlu markalardaki tanımlayıcı ve jenerik unsurların değerlendirme dışı bırakılacağını, tüketici kitlesinin bilinçli ya da bilinçsiz olmasının önem arz etmediğini, bu iki markayı gören nihai tüketicilerin markaların hangi şirkete ait olduğunu tespit etmesinin imkansız olduğunu, “…” ibaresini içeren başka başvurulara yaptıkları itirazların da TÜRKPATENT tarafından kabul edildiğini, başvuru markasının müvekkiline ait “…” esas unsurlu markalarla iltibas düzeyinde benzer olduğunu, tüketici nezdinde karışıklık meydana geleceğini, müvekkilinin “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahipliğinin bulunduğunu, müvekkilinin http://www.bereketvarlik.com ve http://www…..org.tr/ ibareli alan adlarının esaslı unsurunun da “…” ibaresi olduğunu, başvurunun SMK m. 6/3 yanı sıra 6/4 ve 6/5 uyarınca da reddinin gerektiğini, müvekkilinin … markasının uzun yıllardır sektörde olduğunu ve uzun yıllardır … markalı hizmetleri Türkiye’de yoğun olarak sunduğunu, bu konuda müvekkilinin yoğun reklam çalışması da gerçekleştirdiğini, başvurunun SMK m. 6/9 uyarınca da reddedilmesi gerektiğini, davacının sonsuz seçenek arasından müvekkilinin faaliyet gösterdiği sektörde müvekkilinin büyük sermaye ve emek harcayarak tanınırlığını sağladığı … markasını seçmiş olmasının tesadüf ile açıklanamayacağını, davacının kötü niyetli olduğunu savunarak; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davacıya ait … sayılı “… KATILIM” ibareli marka başvurusu ile davalı şirkete ait “… …” ibareli marka arasında SMK m.6/1 hükmü bağlamında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacının önceki tarihli markasından kaynaklı müktesep hakkının bulunup bulunmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka başvuru dosyası ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, maddi vakıalara ilişkin bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davacının 21.03.2018 tarihinde … sayılı “… KATILIM” ibareli 36. sınıfta bulunan “Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri.” hizmetleri bakımından marka tescil başvurusunda bulunduğu, başvurunun Resmi Marka Bülteni’nde ilan edildiği, davalı şirket tarafından 06.02.2019 tarihinde 2014/95478, 2014/95478, 2016/36866, 2016/89419 sayılı markalar mesnet gösterilerek SMK m.6/1, m.6/3, m.6/5 ve m.6/9 hükümleri kapsamında yayına itiraz edildiği, davacının 06.05.2019 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığı’nca itirazın reddine karar verildiği, davalı şirketin 28.08.2019 tarihinde yayına itiraza karşı yeniden inceleme talebinde bulunduğu, davacı şirketin 04.10.2019 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi ibraz ettiği, 08.06.2020 tarihinde itiraza karşı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu yapmış olduğu incelemede, … sayılı davaya konu kararı ile itirazın kabulüne ve başvurunun reddine karar vermiştir. YİDK kararında; dava konusu … sayılı marka başvurusu ile davalı şirkete ait 2016/36866 sayılı marka arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu belirtilmiştir. Bu kararın davacı şirket marka vekiline 10.06.2020 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından eldeki davanın iki aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet marka, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin ve Hukuk Genel Kurulu’ nun yerleşmiş uygulamasına göre (HGK. 19.11.2003 T, E. 2003/11-578, K. 2003/703) YİDK kararının yerinde olup olmadığı, kararın alındığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmelidir. (Y11HD, 21.01.2010 T, 2008/4266 E 2010/586 K) Eldeki dava da salt YİDK kararının iptali istemini barındırdığından YİDK karar tarihi olan 08.06.2020 tarihindeki marka işlem dosyasında mevcut maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak ve salt marka işlem dosyası ile sınırlı olarak değerlendirme yapılmıştır. Marka işlem dosyasında yer almayan ancak dava aşamasında ibraz edilen bilgi ve belgeler değerlendirme dışı tutulmuştur.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu … sayılı marka başvurusunun koruma kapsamı altında bulunan ve eldeki davaya konu edilen “Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri.” davalı şirkete ait redde mesnet 2016/36866 sayılı marka kapsamında birebir yer almaktadır. Bu nedenle karşılaştırılan markalar arasında emtia ayniyeti bulunmaktadır.
Dava konusu marka başvurusuyla tescil talebine konu edilen hizmetler, 36. sınıftaki “Sigorta hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler. Gayrimenkul komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri. Gümrük müşavirliği hizmetleri”dir. Belirtilen hizmetler daha ziyade ticari işleyiş veya yatırım süreci ile ilgilidir. Bu nedenle de hizmet ifası sırasında olduğu gibi faydalanılacak hizmetin seçimi sırasında da oldukça yüksek dikkat gösterilerek seçim yapılması yoluna gidilmektedir. Gayrimenkul ve gümrük ile ilgili hizmetlere nazaran sigorta ile finansal ve parasal hizmetler profesyonellerin yanı sıra zaman zaman profesyonel olmayan kişilere de yönelmektedir. Şöyle ki; kişilerin araçlarını, evlerini vb. sigortalamaları yahut havale, eft, fatura ödemesi gibi bazı parasal işlemleri gerçekleştirmeleri mümkündür. Ancak, bu işlemlerin gerçekleştirilmesi tüketicilerin her zaman gereksinim hissettikleri konular değildir. Söz gelimi sigorta hizmetlerine konu olacak ihtiyaç temelde bir riskle ilgili olup bu riskin belli (ekseriyetle yıllık) periyotlarda güvence altına alınması beklenmektedir. Bu nedenle de her an ihtiyaç duyulan hizmetler değildir. Fakat rizikoya ilişkin poliçe koşulları ve maliyet gibi hususlar karşısında tüketicilerin araştırma veya karşılaştırma yaparak hizmet tercihlerini belirlemeleri söz konusu olacaktır. Benzer şekilde finansal ve parasal hizmetler de netice itibariyle menkul kıymetlerle ilgili olduğu için işlem yapılırken veya hizmet tercihi belirlenirken kişilerin kendi ölçeklerinde ciddi bir seçicilik ve dikkat göstermeleri durumu bulunmaktadır. Tüm bu belirtilen hususlar ışığında çekişme konusu hizmetler bakımından dikkat seviyesi yüksek olan bilinçli tüketicilerin dikkate alınması gerektiği düşünülmektedir.
Dava konusu … sayılı marka başvurusu; “… KATILIM” biçiminde olup sadece sözcük unsurlarını barındırmaktadır. Bu unsurlardan herhangi birisi ön plana çıkarılmamıştır. Ancak, tescil talebine konu edilen çekişme konusu hizmetler, finans ve bankacılık sistemi ile ilgilidir yahut hizmetlerle ilgili ödeme vb. işlemler bankacılık yoluyla gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle ilgili tüketici bakımından “katılım” ibaresinin başvuruda tali unsur olarak algılanması mümkündür. Nitekim günümüzde finansal ve parasal hizmetlerin doğrudan ilişkili olduğu bankacılık alanında “katılım bankacılığı” ile ilgili de bir yaygınlaşma söz konusudur. Bu nedenle de başvuru markasındaki “katılım” ibaresinin ilgili tüketici nazarında çekişme konusu hizmetler için markasal algı yaratması çok kuvvetli olmayacaktır.
Redde mesnet 2016/36866 sayılı “… …” markası ise sözcük ve kısaltmadan oluşan karma bir markadır. Markadaki … ibaresinin ilgili tüketicilerde özel olarak oluşturacağı bir algının bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Taraf markalarında ortak unsur durumunda olan ve çekişme konusunun temelini oluşturan “…” sözcüğü Türkçedir. Türk Dil Kurumu’nun resmi internet sitesi üzerinden yapılan araştırma ile “…” sözcüğünün; “1. Bolluk, gürlük, ongunluk, feyiz, feyezan; 2. Halk ağzında yağmur; 3. İyi ki, neyse ki, iyi bir rastlantı sonucunda” anlamlarına geldiği gözlemlenmiştir. Çekişme konusu hizmetler için belirtilen anlamların, ilgili tüketici kesiminde doğrudan bir algı oluşturması söz konusu değildir. Davacı tarafından … sözcüğünün “BOLLUK” anlamı üzerinde durularak çekişme konusu hizmetler için ayırt ediciliğinin zayıf olduğu üzerinde durulmuştur. Bolluk kavramının getiri veya kazanç ile daha yakın ilgisi olduğu düşünülecek olursa; çekişme konusu hizmetlerin kesin olarak bir getiri veya kazanç getirmesinin beklenmesi gerekecektir. Ancak; örneğin sigorta hizmetleri için temel hususun risklerin gerçekleşmesi halinde doğan zararların karşılanması olduğu dikkate alındığında bolluk kavramının risklerin artmasının yaygınlaşması gibi bir algı yaratması söz konusu olacaktır. İlgili tüketici ise söz konusu hizmetlerden yararlanırken riskleri arttırmayı değil azaltmayı hedeflemektedir. Gümrük müşavirliği ile ilgili alanlarda da gümrük işlemlerinin gümrük vergilerine tâbi olacağı dikkate alındığında ödenecek vergilerin bol olması gibi bir algının ilgili tüketici bakımından söz konusu olmayacağı, hatta böyle bir algı oluşursa o hizmetten yararlanmama yönünde tercih belirtebileceği düşünülmektedir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında “…” ibaresinin çekişme konusu hizmetler için doğrudan bir algı yaratması, hizmetler için tanımlayıcılık oluşturması veya söz konusu hizmetlerle ilgili olarak mesleki yahut başka bir açıdan yaygın kullanımı söz konusu olan bir ifade olmadığı değerlendirilmiştir. Davacı tarafından “…” ibaresinin çekişme konusu hizmetler için yaygın kullanım, tanımlayıcılık vb. nedenlerle herkesin kullanımına açık olduğuna ilişkin olarak aşamalarda somutlaştırılmış bir veriye de dayanılmamıştır. Yapılan açıklamalar ışığında “…” ibaresinin çekişme konusu hizmetleri temsil eden bir ibare olmaması nedeniyle zayıf ayırt edicilik barındırdığından söz edilemeyeceği kanaatine ulaşılmıştır. Ayrıca bilirkişi marifeti ile TÜRKPATENT marka araştırma web ekranında da araştırma yapılmış olup, TÜRKPATENT sicil kayıtlarına ilişkin bilirkişi raporunda belirtilen görselden de görüleceği üzere “…” ibaresini asli unsur olarak içeren marka; 2007 54449 tescil numaralı Tarım Kredi Koop. Merkez Birliği Genel Müdürlüğü’ne ait markadır. İşlem dosyasında söz konusu marka, SMK m. 5/1-ç gerekçesiyle başvurunun red gerekçesi olarak gösterilmiştir. Bunun üzerine başvuru sahibi tarafından muvafakat istisnasından yararlanılarak belirtilen tescil engeli aşılmıştır. Bir markanın ayırt ediciliğinin zayıf olup olmadığı, başkaca tescillerle değil ilgili tüketici nazarında tescil talebine konu edilen hizmetleri temsil eden bir ibare olup olmadığı ile ilgilidir. Bu nedenlerle sicil kayıtlarından bağımsız olarak yapılan değerlendirmede varılan kanaat devam etmektedir. Ayrıca, sicil kayıtlarında da söz konusu kanaati değiştirecek bir kayda rastlanmamıştır.
Taraf markaları bütün olarak karşılaştırıldığında; dava konusu marka başvurusu ile redde mesnet marka kapsamındaki hizmetlerin birebir aynı olduğu, emtiaların aynı olduğu durumlarda, karşılaştırılan markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığının söylenebilmesi için markaları oluşturan işaretler arasında belirgin düzeyde farklılık bulunması gerektiği, ancak somut olayda karşılaştırılan markalar arasında belirgin düzeyde farklılık bulunmadığı, dava konusu “… KATILIM” markasında yer alan “KATILIM” ibaresinin davaya konu hizmetler bakımından ayırt ediciliği bulunmayan tali bir unsur olduğu, bu nedenle dava konusu marka başvurusunun esas unsurunu “…” ibaresinin oluşturduğu, yukarıda ifade edildiği şekilde bu ibarenin davaya konu hizmetleri doğrudan tanımlamadığından somut ayırt edici etkiyi haiz bir ibare olduğu, redde mesnet “… …” markasında yer alan “…” ibaresinin gerek anlamsız bir kısaltma olması, gerek markanın sonunda yer alması ve yine anlamlı bir kelimeden sonra ve ayrı olarak yer alması nedeniyle bu markada yer alan “…” ibaresinin markada yer alan esaslı unsur olduğu, dolayısıyla karşılaştırılan markalarda “…” ibaresinin müşterekliğinden kaynaklı olarak görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunduğu, redde mesnet markada yer alan “…” ibaresinin markalar arasındaki iltibas tehlikesi doğuracak şekildeki benzerliği bertaraf etmeye yeter derecede ayırt edici etkisinin bulunmadığı, bu hale göre; her ne kadar davaya konu hizmetler dikkatli ve bilinçli tüketici kesimine hitap etse de, karşılaştırılan markalar kapsamındaki hizmetlerin birebir aynı olması ve markaları oluşturan işaretlerdeki “…” ibaresinden kaynaklı görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik nedeniyle, daha önce “… …” markasını gören, işiten, bu markalı hizmetlerden yararlanan ilgili tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu “… KATILIM” markasını aynı hizmetler üzerinde gördüğünde ya da işittiğinde, davaya konu hizmetlerden faydalanmak için ayıracağı süre içerisinde, bu markayı redde mesnet markadan ayrıştıramayacağı, ya da bu markayı redde mesnet markanın serisi niteliğinde bir marka zannedeceği, bir kısım tüketici kesiminin markaların farklı ticari kökeni işaret ettiğini algılama ihtimalinde dahi marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı bulunduğu yönünde yanılsamaya düşeceği, belirtilen nedenlerle karşılaştırılan bu markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı vekili önceki tarihli markalarından kaynaklı olarak müktesep hak iddiasında bulunmuştur. Yargıtay 11. HD.’nin 19.09.2008 tarih ve 2007/7547E., 2008/10251K. sayılı “…” kararında kazanılmış hak teşkil eden önceki markaların tespiti yönünden bazı kıstaslar getirmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.09.2008 tarihli ve 2007/7547E. – 2008/10251K. Sayılı kararına göre; Bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Bu tür markalar niteliği itibariyle 556 sayılı KHK’nın 55. maddesinde tanımlanan ortak markalara benzemekle birlikte; seri markalar, ortak markalarda mevcut olan bir grupta yer alan işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerden ayırt edilmesi fonksiyonu, teknik yönetmelik gibi özelliklere sahip olması gerekmeyen ve esasen ortak asli unsuru taşımakla birlikte her biri diğerinden bağımsız nitelikteki ticaret ve hizmet markalarıdır.
Bu karar içeriğinden de anlaşılabileceği üzere müktesep hakkın kabulü üç koşula bağlanmıştır. Bunlar:
• müktesep hak iddia edilen marka ile davaya konu markadaki asli unsurların muhafaza edilmiş olması ve eski markaya karşı hükümsüzlük davası açılacak sürenin dolmuş olması ve bu markanın çekişmesiz şekilde kullanılması,
• markalar arasında işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yaratılan izlenimin korunması,
• dava konusu markada, müktesep hak iddia edilen markaya nazaran kapsamın genişletilmemiş olması.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder. Hemen belirtmek gerekir ki; yukarıdaki şartlar sağlansa bile, sonraki tarihli marka başvurusu, itiraza mesnet markaya yakınlaşma ve bu yolla haksız yararlanma tehlikesi oluşturmamalıdır. Burada irdelenmesi gereken husus; marka olarak seçilen işaretin önceki tarihli kök seri markaların yenilenmesi suretiyle mi oluşturulduğu, yoksa itiraza mesnet markalar ile yakınlaşarak onunla iltibas tehlikesi doğurma tehlikesi oluşturacak şekilde mi mizanpajının yapıldığıdır. Daha ilk bakışta başvurunun kök markanın değil de, itiraza mesnet markanın yeni düzenlenmiş bir versiyonu olduğu yönünde ortalama tüketici nezdinde izlenim doğuyorsa, önceki kök markalardan kaynaklı müktesep hak şartlarının doğduğundan söz edilemez. Bu itibarla seri marka olarak tescili talep edilen işaret, kök markadan esaslı farklılıklar göstermemeli ve seri marka seçilirken itiraza mesnet markaya yakınlaşacak font, renk, mizanpaj değişikliklerinden kaçınılmalıdır. (Burçak Yıldız, Mükerrer Markanın Seri Markasının Tescili -SMK m.5/1-ç ve m.6/1 Hükümlerine Yargıtay Kararları İle Getirilen İstisna, BATİDER 34(4), 2018, s.116)
Müktesep hak iddiası bakımından hemen belirtmek gerekir ki; önceki tarihli markanın çekişme konusu olmaktan çıkması hali tek başına müktesep hak şartlarının doğumunu sağlamaz. Önceki tarihli markanın başvuruya konu emtialar bakımından aynı zamanda fiili olarak kullanıldığının da ispatlanması gerekir. Zira, müktesep hak müessesesinin kabul edilmesinin amacı, önceki tarihli markanın uzunca süredir kullanımı nedeniyle ilgili tüketici kesiminde oluşan imajın, sonraki tarihli marka başvurusuna sirayet etmesini sağlamaktır. Bu nedenledir ki, fiilen kullanılmayan önceki tarihli markanın ilgili tüketici kesiminde bir imaj duygusu oluşturduğundan söz edilemez. Olmayan imajın yenilenen yeni bir marka başvurusuna aktarımı da dolayısıyla söz konusu olamaz. Müktesep hak şartları bakımından yukarıda ifade ettiğimiz görüşü destekler nitelikte, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 06/01/2020 tarih 2019/2269 E 2020/16 K sayılı kararında, önceki markanın fiilen kullanılmasını, müktesep hakkın doğumu bakımından gerekli görmüştür.

Somut olay bu kriterler çerçevesinde incelendiğinde; dava konusu yapılan marka başvurusu, 21.03.2018 tarihinde yapılmıştır. Müktesep hak iddiasına dayanak gösterilen markalar ise 21.06.2018, 16.01.2018 ve 28.03.2018 tarihlerinde tescil edilmiştir. Buna göre dava konusu marka başvurusunun yapıldığı tarihten daha önce tescile bağlanmış olan davacı markası; … tescil numaralı ve 16.01.2018 tarihinde tescil edilmiş olan “Geleceğiniz Bereketli Olsun” ibareli markadır. Bu markanın tescil tarihi ile başvuru arasında yaklaşık iki haftalık bir süre bulunmaktadır. Müktesep hakka dayanak yapılan markanın tescilli olarak uzun süre kullanılması şartının tescil ile başvuru arasında dahi uzun süre bulunmaması nedeniyle karşılanmadığı açıktır. Bu durumda herhangi bir kullanım araştırması yapılmasına gerek bulunmadığı gibi işlem dosyasında davacı başvuru sahibinin hiçbir delil ibraz etmediği de açıktır. Dolayısıyla somut olay bakımından davacının başvurusu ile ilgili dayanak yaptığı markalarından kaynaklı olarak müktesep hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 135,00 TL posta, 1.400,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.651,60 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … Katılım Bankası A.Ş. tarafından yapılan 7,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Katılım Bankası A.Ş.’ye verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin ve Davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, davalı Türkpatent vekilinin yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/03/2021
E imza