Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/165 E. 2021/275 K. 30.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/165 Esas
KARAR NO : 2021/275

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 06/07/2020
KARAR TARİHİ : 30/06/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 04/08/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 06/07/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin dünyanın en büyük limanlarından olan İstanbul Havalimanı’nın inşaatını yapmak ve 25 yıl boyunca işletmek üzere kurulan bir şirket olduğunu, temelinin atıldığı günden bugüne kadar toplamda yaklaşık 200 bin işçinin emek verdiği bir yer olduğunu, davalının 03.07.2019 tarihinde diğer davalı Türk Patent nezdinde 2019/63296 kod numarası ile “…” ibareli markanın 41. sınıfta yer alan hizmetlerde kullanılmak üzere tescil başvurusunda bulunduğunu, başvurunun 12.07.2019 tarihli ve 328 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde kullanılmak üzere yayınlandığını, bu başvurunun, müvekkili şirket tarafından önceki tarihlerden beri tescilli “…” esas unsurlu markalarına benzediğini, karıştırılma ihtimaline ve de ticaret unvanının esas unsuru olduğu gerekçesi ile yapılan itirazlarının davalı kurum tarafından nihai olarak red edildiğini, davacı müvekkilleri şirketin bu markalarının 2018/99344, 2016/64409, 2014/68787, 2014/68781, 2019/33790, 2019/33788, 2019/24213, 2019/24212, 2019/24211, 2019/24206, 2019/24204, 2019/24202, 2019/24199, 2019/24193 ve 2019/24188 numaralı markalar olduğunu, davacı şirketin sadece Türkiye’de değil, dünya üzerinde de pek çok yerde tescil edildiğini, WIPO nezdinde gerçekleştirilen 1396790 sayılı “… İstanbul Grand Airport+Şekil” unsurlarından oluşan başvuruyu, Avusturya, Avusturalya, Bulgaristan, Benelüks, Çin, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Danimarka, Estonya, İspanya, Finlandiya, Fransa, Birleşik Krallık, Yunanistan, Hırvatistan, Macaristan, İrlanda, İtalya, Japonya, Litvanya, Letonya, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, İsveç, Slovenya, Slovakya, ABD gibi birçok ülkede tescil edildiğini, taraf markalarının benzer olduğu ve karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, davalıya ait 2019/63296 sayılı “…” markası ile müvekkilleri şirket adına tescilli ve “…” esas unsurlu seri markaları ile benzerlik taşıdığını, bu benzerliğin halk arasında karıştırılma ihtimali dahil iltibas tehlikesi doğurduğunu,“…” markasının özgün türetilmiş bir marka olduğu ve “…” ibaresinin davalının markasında aynen yer aldığını, bunun müvekkili şirket adına tescilli markaların seri markaları arasında yer aldığı izlenimini yaratabileceğini, bu haliyle, davalı markasının 6769 sayılı SMK’nın 6/1ve 6/5 madde ve fıkralarına aykırı olduğunu, müvekkili şirketin “…” markasının tanınmış marka olduğunu, davalıya ait “…” markasının “…” esas unsurlu markalarının ayırt edici karakterini zedeleyeceğini, haksız yarar sağlayabileceğini, davalı kurumun kararının bu yönüyle hukuka aykırı olduğu ve iptalinin gerektiğini, dava konusu markanın müvekkili şirketin ticaret unvanı ile iltibas oluşturduğunu, bunun da 6769 sayılı SMK’nın 6/6 madde ve fıkrasına aykırılık teşkil ettiğini, davalı şirketin kötü niyetli olduğunu beyan ederek; … sayılı YİDK kararının hukuka iptali ile davalı şirkete ait 2019/63296 sayılı “…” ibareli marka başvurusunun tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 11/08/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Markaların iltibasa yol açabilecek düzeyde benzer olmadığından 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesinde belirtilen tanınmışlığa ilişkin koşulların gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, dava konusu markanın davacı şirkete ait ticaret unvanını içermediğinden ticaret unvanı gerekçeli itirazın da reddinin hukuka uygun olduğunu, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …, davaya cevap dilekçesi ibraz etmediğinden 6100 sayılı HMK m.128 hükmü gereği, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılmıştır.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait 2019/63296 sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait ticaret unvanı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Dava konusu 2019/63296 sayılı “…” ibaresinin 41. sınıfta bulunan “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.” bakımından 03.07.2019 tarihinde ilk olarak … isimli bir şahıs tarafından tescil başvurusunun yapıldığı, söz konusu marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 12.07.2019 tarih ve 328 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 05.09.2019 tarihinde 2014/68787, 2014/68781, 2016/64409, 2018/99344, 2019/33790, 2019/33788, 2019/24213, 2019/24212, 2019/24211, 2019/24206, 2019/24204, 2019/24202, 2019/24199, 2019/24193, 2019/24188, 2019/22998, 2019/22995, 2019/22992, 2019/22988, 2019/22987, 2019/22986, 2019/22983, 2019/22980, 2019/22978, 2019/22960, 2019/22511 sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın 6/1, 6/4, 6/5 ve 6/6 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, … isimli şahıs tarafından 14.10.2019 tarihli itiraza karşı görüş dilekçesi ibraz edildiği, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 06.01.2020 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, … isimli şahıs tarafından 06.02.2020 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz edildiği, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 16.03.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka Gaziosmanpaşa 5. Noterliği’nin 06.05.2020 tarih 05435 Y. Numarası ile yapılan “Marka Devir Sözleşmesi” ile davalı “… Basın Yayın Tanıtım Hizmetleri Ticaret Ltd. Şti.” şirketine devredilmiş ve dava konusu marka 07.07.2020 tarihinde tescil edilmiştir.
Dava konusu 2019/63296 sayılı marka başvuru hakkının … tarafından dava dışı “…”ne devrine ilişkin Gaziosmanpaşa 5.Noterliği’nin 06/05/2020 tarih 05435 yevmiye nolu devir sözleşmesinin akdedildiği, bu devrin sicile kaydı için 25/06/2020 tarihinde davalı kuruma müracaat edildiği, dava konusu 2019/63296 sayılı markaya ilişkin devir işleminin 29/07/2020 tarihinde, yani dava tarihinden sonra, 466 sayılı Resmi Marka Bülteni’nde yayınlandığıı tespit edilmiştir.
Dava konusu markanın devredildiği olgusunun dava tarihinden sonra ilan edildiği anlaşıldığından; mahkememizin 11.01.2021 tarihli ara kararı ile; HMK m.124/4 hükmü uyarınca davacı vekilinin taraf değişikliği istemi kabul edilerek, dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen … ile dava konusu markanın devredildiği “… Basın Yayın Tanıtım Hizmetleri Ticaret Ltd. Şti.” arasında taraf değişikliği yapılmış, davalı olarak “… Basın Yayın Tanıtım Hizmetleri Ticaret Ltd. Şti.” şirketi bakımından dilekçe teatisi tamamlanarak yargılama yürütülmüş, davalı olmaktan çıkartılan …’ın, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği anlaşıldığından, lehine yargılama giderine hükmedilmemiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu 2019/63296 sayılı marka başvuru kapsamında 41. sınıfta yer alan “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.” hizmetleri ile davacıya ait itiraza mesnet 2016/64409, 2018/99344, 2019/33790, 2019/33788, 2019/24213, 2019/24212, 2019/24211, 2019/24206, 2019/24204, 2019/24202, 2019/24199, 2019/24193, 2019/24188, 2019/22998, 2019/22995, 2019/22992, 2019/22988, 2019/22987, 2019/22986, 2019/22983, 2019/22980, 2019/22978, 2019/22960, 2019/22511 sayılı markalar 41. sınıfa giren hizmetler yönünden birebir aynıdır. Bu hale göre; yukarıda aynı/aynı tür emtialar içerdiği belirtilen davacı markaları ile dava konusu marka arasında SMK m.6/1 hükmü bağlamında emtia benzerliği şartının gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Dava konusu 2019/63296 sayılı marka incelendiğinde; sadece “…” ibaresinden oluşan renkli bir marka olduğu görülmektedir. Kırmızı dikdörtgen zemin üzerine beyaz büyük harflerler “…” yazılmış olup, markanın esas unsuru bu “…” ibaresidir.
Davacıya ait itiraza mesnet markalar incelendiğinde; bir kısmının “kelime+şekil”den oluşan karma nitelikte renkli markalar olduğu, bir kısmının ise münhasıran kelimelerden oluşan renksiz markalar olduğu, markalarda “…” kelimesi ve bu kelimelerin yanına eklenen başkaca muhtelif kelime unsurlarından oluştuğu tespit edilmiştir.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; davacı markalarının “…” kelimesi etrafında çevrili seri markalarının bulunduğu, davacı markalarında esas unsur olarak bulunan “…” kelimesi ile dava konusu “…” kelimesi arasında iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzerlik bulunmadığı, zira davaya konu 41.sınıf hizmetlerin hitap ettiği dikkatli ve bilinçli tüketici kesiminin, markaların ayırt edici unsurlarını bölüp parçalamadan bir bütün halinde algıladıkları, bu nedenle dava konusu markayı “POST-…” şeklinde değil, bir bütün halinde “…” olarak algılayacakları, markaların ayırt edici unsurlarının ilgili tüketici nezdinde bir bütün halinde algılanmasına göre, dava konusu “…” markasında yer alan “-…” harflerinin ayrı ve bağımsız bir şekilde algılanmayacakları, bu hale göre; daha önce davacıya ait “…” esas unsurlu markaları gören, işiten, bu markalı hizmetlerden yararlanan, davaya konu hizmetlerin hitap ettiği dikkatli ve bilinçli tüketici kesiminin, daha sonra davaya konu “…” markasını davaya konu hizmetler üzerinde gördüğünde veya işittiğinde, davaya konu hizmetlerden faydalanmak için ayıracağı süre içerisinde, bu markayı davacı markalarından farklı bir marka olarak algılayacağı gibi marka sahipleri arasında idari ya da ekonomik bir bağlantı da kurmayacağı, bu nedenle karşılaştırılan markalar arasında SMK m.6/1 hükmü uyarınca ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; Dava dosyasına sunulan belge ve deliller incelendiğinde, davacı şirketin “…” ibaresini ve ilave unsurları ihtiva eden markalarının tanınmış olduğu yolunda dosyada yeterli herhangi bir belge ve delile rastlanmadığı, ayrıca, davacı markaları ile dava konusu markanın genel görünümleri itibariyle aralarında bağlantı kurulacak şekilde birbirine benzemedikleri tespit edildiğinden, SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü koşullarının somut olayda gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanının bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, 6769 sayılı SMK’nin 6/6 maddesi anlamında sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.03.2019 tarih 2017/5439 Esas 2019/2119 Karar sayılı kararında da, önceki tarihli ticaret unvanı nedeniyle sonraki tarihli aynı/benzer markanın başvurusunun engellenebilmesi için, salt ticaret unvanına ilişkin ticari sicil kayıtlarında yer alan iştigal alanlarına bakılmaması gerektiği, ticaret unvanının fiili olarak kullanıldığı mal ve hizmetler dikkate alınmak suretiyle iltibas değerlendirmesi yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; Davacıya ait ticaret unvanının ayırt edici ekini “…” ibaresinin oluşturduğu, bu ibare ile dava konusu “…” ibaresinin görsel, işitsel ve kavramsal olarak iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları anlaşıldığından, SMK m.6/6 hükmü koşulunun somut olayda oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacı taraf marka işlem dosyasında kötü niyet iddiasına dayanmasa da, eldeki davada dava konusu marka başvurusunu yapan …’ın kötü niyetli olduğunu ileri sürdüğünden, markanın hükümsüzlüğü istemi bakımından söz konusu istem aşağıdaki şekilde değelendirilmiştir:
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde dava konusu marka tescil başvurusunda bulunan …’ın kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Davalı şirket vekili 12/03/2021 tarihli dilekçesi ile ihtiyati tedbir kararına itiraz ederek kaldırılmasını talep etmişse de, dava konusu markanın üçüncü kişilere devrinin engellenmesine yönelik ihtiyati tedbir kararının kaldırılması ve dava konusu markanın üçüncü kişilere devredilmesi halinde, yargılamanın sürüncemede kalacağı, mahkememizce her ne kadar yargılama sonuçlandırılmışsa da, mahkememizce verilecek hükme karşı kanun yollarının açık olduğu ve dava dosyasının derdestlik durumunun devam ettiği, HMK m.397/2 hükmü uyarınca, aksi belirtilmediği takdirde, ihtiyati tedbir kararının etkisinin nihai kararın kesinleşmesine kadar devam ettiği, karar kesinleştiğinde, ihtiyati tedbir kararının etkisinin de sona ereceği anlaşıldığından; davalı şirket vekilinin ihtiyati tedbir kararına karşı ileri sürdüğü itirazın reddine karar verilmiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1- Davanın REDDİNE,
2- Davalı şirket vekilinin ihtiyati tedbir kararına karşı ileri sürdüğü itirazın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 142,10 TL harç, 232,85 TL posta, 1.700,00 TL bilirkişi ücreti, olmak üzere toplam 2.074,95 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından yapılan 7,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’ne verilmesine,
7-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekilinin, davalı kurum vekilinin ve davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.30/06/2021

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza