Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2020/110 E. 2021/99 K. 03.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2020/110 Esas – 2021/99
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2020/110 Esas
KARAR NO : 2021/99

DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 24/04/2020
KARAR TARİHİ : 03/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/03/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 24/04/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacının 2002 yılında bulgur üretimi ile başladığı ticari faaliyetlerini “…”li markaları altında piyasaya sürdüğü muhtelif gıda ürünleri kapsamında geliştirerek günümüze kadar getirdiğini, ilk defa 1994 yılında tescil ettirdiği “…” markasının tanınmış marka haline geldiğini, “…” ibaresini esas unsur olarak ihtiva eden seri markaların sahibi olduğunu ve bu markayı hem yurt içinde hem de yurt dışında tescilli olarak uzun yıllardan beri yoğun ve ciddi surette kullandığını, davalı firmanın kötü niyetli olarak tescil ettirmek istediği “…” ibareli markanın davacının tescilli/tanınmış “…”li markalarının devamı niteliğinde olduğu imajını verdiğini, taraf markaları arasındaki tek harf farklılığının markaların karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırmadığını, nitekim somut olaydaki gibi birkaç harf değişikliği ile oluşturulan “…” ibaresine benzer ibareleri marka olarak tescil ettirmek isteyen dava dışı kişi ve kuruluşların bu tescil taleplerinin haksız ve hukuka aykırı olduğuna dair verilmiş birçok emsal mahkeme kararı olduğunu, dava konusu markanın davacının markalarının tescilli olduğu 35 ve 43. Sınıflara giren emtialar için tescil edilmek istendiğini, ayrıca bu sınıflara giren hizmetlerin davacının markalarını yoğun bir biçimde kullandığı 29, 30, 31 ve 32. Sınıflara giren emtialar ile de ilintili emtialar olduğunu, bu emtiaların teknik bilgiye sahip tüketici kitlesinin aksine her düzeyde kişiye hitap eden emtialar olduğunu ileri sürerek, TÜRKPATENT YİDK’nın dava konusu edilen 14.02.2020 tarihli ve … sayılı kararının iptaline ve davalı adına tescili talep edilen … sayılı markanın tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 31/05/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markalarında geçen “…” ve “…” ibareleri arasında düşük düzeyde bir benzerlik olduğu görülmekle birlikte, bu ibarelerin hem anlamları itibariyle hem de ticari hayatta sıklıkla kullanılan ve orijinal olmayan ibareler olmaları nedeniyle zayıf markalar olduklarını, ayırt ediciliği zayıf ibareleri marka olarak seçen kimselerin bu ibarelerin küçük değişiklikler ile başkaları tarafından da marka olarak kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğunu, diğer taraftan somut olayda davacının SMK m. 6/5 hükmünün uygulanması koşullarının oluştuğunu ve dahi davalının dava konusu edilen marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığını ispat edemediğini beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Gıda Nakliye Dağıtım Taahhüt San. Tic. Ltd. Şti. vekili 06/07/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının “…” ibaresini tek başına ihtiva eden bir markasının bulunmadığını, davacının dava dilekçesinde bahsi geçen tüm markalarında bu ibarenin başkaca kelime ve şekil unsurlarıyla bir arada kullanıldığını, davacının davalının “…” ibaresini 29 ve 30. Sınıflara giren emtialar için tescil ettirdiği markasına karşı da bir dava açtığını, bu davada alınmış olan bilirkişi heyeti raporunda markaların benzer olmadığının tespit edilmiş olduğunu, söz konusu davayla huzurdaki davanın birleştirilmesi gerektiğini, “…” markasının 1999 tarihinden beri tescilli olduğunu ve davacının “…”li markalarını “…” markasının sahibinin feragati üzerine tescil ettirmiş olduğunu, “…” markasının gerek eski sahibinin gerekse davalı firmanın kullanımından “meze” kelimesinden türetildiğinin görülebileceğini, davacının “…”li markalarının da “lezzet” kelimesinden türetilmiş olduğunu, dolayısıyla karşılaştırılan markaların köken ve kullanım itibariyle birbirlerine çağrışım yapmalarının mümkün olmadığını, dava dışı kişi ve kuruluşlara ait pek çok ”…”li markanın tescilli olduğunu, bu markalar tescil edilirken davalının apayrı bir kökenden, “meze” ibaresinden türetilmiş markasının da tescilinin gerektiğini, davalının “…” markasının tescili ve kullanımı davacının “…”li markalarından çok daha evvel olduğundan davalının davacının markalarının tanınmışlığından faydalanacağının söylenmesinin mümkün olmadığını, ayrıca davacının markalarının tanınmış marka olmadığını, davacının kötü niyet iddialarının da ispatlanamadığını, SMK m.25/6 ve m.19/2 hükümleri uyarınca davacının tescilli markalarını Türkiye’de ciddi biçimde kullandığını ispatlama külfeti altında bulunduğunu, bu nedenlerle davadaki taleplerin reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait … nolu ”…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait ”…” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin ileri sürdüğü kullanmama def’inin yerinde olup olmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davalının marka başvurusunda kötüniyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalı şirketin “…” ibaresinin 35. ve 43. sınıfta bulunan hizmetlerin tescili amacıyla 09.04.2019 tarihinde gerçekleştirdiği … sayılı marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 29.04.2019 tarih ve 323 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 01.07.2019 tarihinde 96 010471, 95 010470, 96 010281, 2002 20810, 2005 21669, 2005 21670, 2006 53693, 2006 53694, 2006 53695, 2008 27994, 2008 28000, 2008 43226, 2008 43216, 2010 82398, 2010 83250, 2011 06404, 2011 80107, 2011 89624, 2012 89438, 2012 89434, 2013 16002, 2013 37644, 2013 41284, 2013 88081, 2013 102698, 2013 102711, 2014 53850, 2015 37062, 2009 12145, 2009 12315, 2016 89468, 2016 90718, 2016 90727, 2016 90734, 2016 91153, 2016 91148, 2016 91145, 2017 09171, 2017 09232, 2017 09237, 2017 09241, 2017 09245, 2017 09252, 2017 09255, 2017 09261, 2017 09264, 2017 09269, 2017 09273, 2017 09277, 2017 09279, 2017 10227, 2017 31607, 2018 33528, 2018 33944, 2018 34107, 2018 34266, 2018 34501, 2018 35733, 2018 36397 ve 2018 117910 sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın 6/1, 6/3, 6/4, 6/5, 6/6 ve 6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, davalı şirketin 06.08.2019 tarihinde itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, dilekçesinde 96/010471, 96/010470, 96/10281, 2002/20810, 2005/21669, 2005/21670, 2006/53693, 2006/53694, 2006/53695, 2008/27994, 2008/28000, 2008/43226, 2008/43216, 2010/82398, 2010/83250, 2011/06404, 2011/89624, 2012/02024, 2012/89434, 2011/80107 sayılı markalara ilişkin kullanmama def’i ileri sürüldüğü, davacı şirketin kullanım ispatına ilişkin olarak 02.10.2019 tarihli kullanım ispatı formu ibraz ettiği, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, bu karara karşı davacı şirket tarafından yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şirketin bu itiraza karşı 29.01.2020 tarihli karşı görüş dilekçesi sunduğu, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 17.02.2020 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka 07.04.2020 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
SMK m.19/2 hükmüne göre; 6 ncı maddenin birinci fıkrası kapsamında yapılan itirazlarda, itiraz gerekçesi markanın itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinde Türkiye’de en az beş yıldır tescilli olması şartıyla, başvuru sahibinin talebi üzerine, itiraz sahibinden, itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinden önceki beş yıllık süre içinde itiraz gerekçesi markasını itirazına dayanak gösterdiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanmakta olduğuna ya da kullanmamaya dair haklı sebepleri olduğuna ilişkin delil sunması talep edilir. İtiraz sahibi tarafından bu hususların ispatlanamaması durumunda itiraz reddedilir. İtiraz gerekçesi markanın, tescil kapsamındaki mal veya hizmetlerin sadece bir kısmı için kullanıldığının ispatlanması hâlinde itiraz, sadece kullanımı ispatlanan mal veya hizmetler esas alınarak incelenir.
SMK m.25/7 hükmüne göre; 6 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü def’i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar.
Davalı taraf, TÜRKPATENT nezdinde dosyaladığı cevabi itirazlarda, davacının 174064, 174719, 172649, 2002 20810, 2005 21669, 2005 21670, 2006 53693, 2006 53694, 2006 53695, 2008 27994, 2008 28000, 2008 43226, 2008 43216, 2010 82398, 2010 83250, 2011 06404, 2011 89624, 2012 02024, 2012 89434 ve 2011 80107 sayılı markaları açısından kullanmama def’ini ileri sürmüştür.
Davalının dava konusu marka başvurusunun işlem dosyasına davacının sunduğu itirazlara karşı ileri sürdüğü kullanmama def’inin dinlenebilmesi için; SMK m. 19/2 hükmüne göre, davacının itirazlarına mesnet aldığı markalarının davalının dava konusu edilen markasının başvuru tarihinde en az 5 yıl süreyle tescilli olmaları gerekir. Davalının markasının başvuru tarihi olan 09.04.2019 tarihinden geriye dönük beş yıl hesaplandığında ulaşılan 09.04.2014 tarihinden önce davacının tescile bağlanmış olan markalarının; 174064, 174719, 172649, 2002 20810, 2005 21669, 2005 21670, 2006 53693, 2006 53694, 2006 53695, 2008 27994, 2008 28000, 2008 43226, 2008 43216, 2010 82398, 2010 83250, 2011 06404, 2011 89624, 2012 02024, 2012 89434 ve 2011 80107 sayılı markalar oldukları tespit edilmiştir.
Buna göre davacının itiraz dosyasına sunduğu belge ve deliller incelendiğinde; davacının kullanım ispatı talep edilen markalarından “… sofralarınızın en lezizi” ve “Lezziz sofralarınızın en lezizi” markalarını ve türevlerini bulgur, pirinç, bakliyat, ayçiçek yağı, pul biber, salça, reçel, helva ve tahin ürünlerinde kullandığı tespit edilmiştir. Davalı tarafın ileri sürdüğü kullanmama def’i bakımından bu şekilde tespitte bulunulmuşsa da varılan bu sonuç, huzurdaki uyuşmazlığın çözümüne pratikte bir katkı sağlamamaktadır. Zira; mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere, davacının 35. Sınıfa giren hizmetleri kapsayan çoğunluk markası, kullanmama def’i kapsamına girmeyen markalardır. Ayrıca davacının kullanmama def’i kapsamına girmeyen pek çok markası da, 29, 30 ve 32. Sınıflara giren muhtelif gıda maddeleri için tescillidir. Diğer bir ifadeyle, davacının kullanmama def’i kapsamında kalan ve kullanımı ispat edilemeyen markalarının değerlendirme dışında kalması veya kalmaması, son kertede somut olaydaki emtia karşılaştırmasının sonucunu değiştirmemektedir.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere;
 Davacının daha ziyade muhtelif gıda maddeleri için tescilli markalarından, 2011 89624, 2017 09171, 2017 09232, 2017 09237, 2017 09241, 2017 09245, 2017 09252, 2017 09255, 2017 09261, 2017 09264, 2017 09269, 2017 09273, 2017 09277, 2017 09279, 2017 31607, 2018 117910 sayılı markalar, 35. Sınıf altında bu gıda maddelerinin toptan/perakende satışı hizmetleri için de tescillidir.
 Davacının 2013 37644 ve 2013 41284 sayılı markaları, 35. Sınıf altında “tüm emtiaların” toptan/perakende satışı hizmetini de kapsayacak şekilde ve 35. Sınıfa giren tüm hizmetler için tescillidir. Ancak bu hizmetlerin listesi içeriğinde, davalının markasını tescil ettirmek istediği yine 35. Sınıfa giren; “reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri” ve “geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri” birebir yoktur.
 Davacının bir kısım markaları, yani; 2018 33528, 2018 33944, 2018 34107, 2018 34266, 2018 34501, 2018 35733, 2018 36397 sayılı markalar, 35. Sınıfa giren tüm hizmetler için tescillidir; ancak bu hizmetlerin listelenmiş hali, davalının markasını tescil ettirmek istediği yine 35. Sınıfa giren; “reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri” ve “geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri”ni kapsamamaktadır. Ayrıca bu markalar, 35. Sınıf altında “tüm emtiaların” değil, sadece “03, 05, 29, 30, 31 ve 32. Sınıflara giren emtiaların” toptan/ perakende satışı hizmeti için tescillidir.
 Davacının hiçbir markası, davalının markasının tescil edilmek istendiği 43. Sınıfa giren hizmetler için tescilli değildir.
Bu açıklamalar ışığında mal ve hizmet karşılaştırması bakımından aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır:
Davacının 2013 37644 ve 2013 41284 sayılı markaları, “01-34. Sınıflara giren tüm emtiaların toptan/perakende satışı hizmetleri” için de tescillidir. Bu markalar açısından söz konusu hizmetlerin ayniyeti şartı gerçekleşmiştir.
Davacının 2013 37644, 2013 41284, 2018 33528, 2018 33944, 2018 34107, 2018 34266, 2018 34501, 2018 35733 ve 2018 36397 sayılı markaları, 35. Sınıfa giren “personel temini hizmetleri” için tescillidir. Bu hizmetler ile dava konusu marka kapsamında bulunan “Geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri” hizmetleri, aynı tür hizmetlerdir. Zira bu hizmetler; aynı/benzer alıcı çevresine hitap ederler, aynı/benzer ihtiyaçları giderirler, son kullanıcıları ve hedeflenen alıcı profilleri aynıdır, satışa sunuldukları yerler aynıdır, birbirleri yerine ikame imkanları ve birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri vardır ve benzer markaları bu hizmetlerde gören tüketicilerin markalar arasında veya marka sahibi işletmeler arasında bir bağlantı kurması pek muhtemeldir.
Dava konusu marka kapsamında bulunan “Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler hizmetleri, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri” ile davacıya ait muhtelif markalar kapsamında bulunan “Reklam amaçlı tasarım hizmetleri” aynı tür hizmetlerdir. Bu hizmetlerin hepsi bir bütün olarak, tüketicilerin bilgilendirilmesi ve ikna edilmesi amacıyla gerçekleştirilen çabalar olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar pazarlama disiplini, tutundurma (pazarlama iletişimi) karması elemanlarını reklam, kişisel satış, satış tutundurma, halkla ilişkiler (halka benimsetme), online pazarlama, mobil pazarlama, doğrudan pazarlama, etkinlikler ve deneyimler olarak akademik alanyazında sınıflandırsa da akademi dışındaki kurum, kuruluş ve bireyler tutundurma karmasındaki (pazarlama iletişimi türlerindeki) bu farklılığın farkında olamayabilmekte ve işletmenin kendisini, ürünlerini, markalarını ve mesajlarını tanıtmak amacıyla yaptığı bütün çabaları “reklam” olarak değerlendirebilmektedir.
Dava konusu marka kapsamında bulunan “Alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri” ile davacıya ait muhtelif markalar kapsamındaki “Elektronik ortamda sağlanan toptan/perakende satış/mağazacılık hizmeti” aynı tür hizmetlerdir. Her iki hizmet türünde de mal ve hizmet satışının online yapılması durumu söz konusudur. İşletmeler isterlerse kendi web sayfaları üzerinden isterlerse büyük e-ticaret işletmelerinin platformları üzerinden isterlerse de her ikisini de birlikte kullanarak ürünlerini hedef kitlelerine ulaştırma gayreti içerisinde bulunabilirler.
Davacının davasına/itirazlarına mesnet aldığı hiçbir markası 43. Sınıfa giren hizmetler için tescilli değildir. Ancak davacıya ait markalar muhtelif yiyecek/içecekler için tescillidir. Bu gıda maddeleri, 43. Sınıfa giren “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” ile benzer emtialardır. Zira; 43. Sınıfa giren “yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri”nin verildiği ortamlarda, hizmetin bir parçası olarak tüketiciye sunulan gıdalar, genelde ambalajsız ve markasız nihai gıdalar olsa da, bunların daha uzun raf ömrüne sahip gıda mallarıyla karıştırılabilme hali belli durumlarda söz konusu olabilecektir. Bu hizmet kolları genelde tüketicinin belli bir hizmeti satın almak üzere tercih ettiği ve bu yolla aslen seçiciliğinin en yüksek olduğu yani, tek bir işletmenin ürünlerini satın almak üzere tercih ettiği hizmet kollarıdır. Bununla birlikte, hizmet markası ile ticari markanın benzemesi durumunda; tüketici her iki markanın aynı işyerine sahip olduğunu düşünebilir ki bu durumda markalar birbiri ile karıştırılabilir. Zira günümüzde pek çok tanınmış gıda markası, hem yiyecek/içecek üretmekte, hem de bunları tüketiciye servis etmektedir. Ayrıca, günümüzde, yiyecek-içecek sağlanması hizmetleri, reel ortamlardan ziyade sanal ortamlarda da yapılmaktadır ve böyle bir durumda tüketicinin, hizmeti sağlayan kaynakla hizmetin içeriğinde sunulan emtiaları karıştırması ihtimali doğmaktadır.
Davalının markasının kapsamına alınmak istenen, 43. Sınıfa giren; “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” ile davacının tescilli markaları kapsamına giren mal ve hizmetler benzer değildir. Zira; bunların hiçbiri benzer aynı/benzer alıcı çevresine hitap etmez, aynı/benzer ihtiyaçları gidermez, son kullanıcıları ve hedeflenen alıcı profilleri farklıdır, satışa sunuldukları yerler farklıdır, birbirleri yerine ikame imkanları ve birbirlerini tamamlayıcı nitelikleri yoktur.
Bütün bunlara göre; davalının markasının kapsamına alınmak istenen, 43. Sınıftaki; “Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” dışında kalan, 35. ve 43. Sınıflara giren tüm mal ve hizmetler açısından somut olayda emtia ayniyeti/türdeşliği/benzerliği şartının gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Dava konusu … sayılı marka incelendiğinde; renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markası olduğu, markada geçen tek kelime olan “…” ibaresinin siyah renkli düz yazım karakterli harflerle yazıldığı ve markanın tek ve esaslı unsurunu oluşturduğu tespit edilmiştir.
Davacıya ait itiraza mesnet markalar bilirkişi raporunda üç grup halinde ayrıntılı olarak tablolaştırıldığı üzere;
Davacının1. gruptaki markalarının şekil/renk/kelime unsurlarını ihtiva eden karma markalar oldukları, 2. gruptaki markalarının şekil unsurundan yoksun, kelime markaları oldukları, 3. gruptaki markalarının ise kırmızı renkli geometrik şekilli bir zemin üzerine beyaz harflerle yazılmış kelimeleri ihtiva eden karma markalar oldukları,
1. gruptaki markalarda ortak şekil unsurlarının, kelime unsurlarına göre daha büyük puntolarda konuşlandırılmış olduğundan, bu markalardaki kelime unsurlarının tek başlarına ön planda/baskın olduğunu söylemenin mümkün görülmediği, dolayısıyla 1. gruptaki markalarda “…” ibaresini de ihtiva eden kelime unsurlarının şekil unsurları ile birlikte bir bütün olarak markanın ayırt ediciliğini oluşturdukları, markalarda yer alan şekil unsurlarının hemen ve ilk bakışta ortalama tüketici nezdinde ayırt edici bir işaret olarak algılanabilir oldukları,
2. gruptaki davacı markalarına gelince; bu kelime markalarından büyük bir çoğunluğu , “…” ibaresinin başına ve/veya sonuna başkaca kelime, harf ve hece unsurlarının eklenmesiyle oluşturulan birleşik/türemiş kelimeleri veya ayrı yazılmış kelime öbeklerini/tamlamaları ihtiva ettikleri, bu markalarda, “…” ibaresine eklenen kelime ve hecelerin hepsinin, yerleşik/bininen/yaygın anlamları olan cins isimler olup tanımlayıcı/tasviri olduklarından bir markada ancak yan unsur olarak yer alabilecekleri, ancak bu kelime ve hecelerin, ve dahi harflerin, “…” ibaresi ile birleşik/tamlaşık kompozisyonları, aynı yazım karakterinde, puntolarda ve renklerde yazılmış olmaları gerçeğinden hareketle; bu kelime/harf/hecelerin “…” ibaresiyle birlikte bir bütün olarak algılanmasına da yol açtığı, ancak yine de davacıya ait bu markalarda “…” ibaresi merkeze alınarak seri markalar oluşturulduğunun da söylenebileceği, ancak “…vb” markalarda “…” ibaresinin ayırt edici unsur olduğunun söylenemeyeceği, zira davacıya ait bu markaların genel görünümlerinin böyle bir ayrıştırmaya olanak tanımadığı,
3.gruptaki davacı markaları incelendiğinde; kırmızı renkli geometrik bir şeklin bu markalarda zemin olarak kullanıldığı ve bir kısmında da “…” ibaresi içinde geçen “i” harfinin noktasının yıldız şeklinde tasarlanmış olduğu, markalardaki kırmızı renkteki/geometrik şekildeki zeminin, markalardaki kelime unsurlarıyla bir bütün olarak algılandığı, 3. gruptaki markaların büyük çoğunluğu da (“lezyağ”, “lezzix” ve “lezziz” markaları hariç), 2. gruptaki markalar gibi, “…” ibaresinin başına ve/veya sonuna başkaca kelime, harf ve hece unsurlarının eklenmesiyle oluşturulan birleşik/türemiş kelimeleri veya ayrı yazılmış kelime öbeklerini/tamlamaları ihtiva ettiği, bu markalarda “…” etrafı oluşturulan seri markaların yer aldığı, bir kısım markalarda ise (LEZZİX, Lezyağ gibi) markanın esas unsurunu “…” ibaresinin oluşturduğunun söylenemeyeceği, ancak diğer davacı markalarının yanlarına eklenen kelimelerin davacıya ait markaların “…” ibaresi etrafında oluşturulduğu gerçeğini de ortadan kaldırmadığı, ayrıca davacının “…” ibaresinin tek başına kullanıldığı 2013 37644 sayılı markasının da bulunduğu, bir bütün olarak bakıldığında davacı markalarında “…” ibaresinin esas unsur olarak öne geçen markaları bulunduğundan, “…” ibaresi mesnet alınarak “…” markası ile işaret benzerliğinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği tespit edilmiştir.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, davacıya ait “…” esas unsurlu markalarla dava konusu “…” markası arasında her ne kadar dört harfin birebir aynı olduğu tespit edilmişse de, markaları oluşturan ilk harflerin birbirinden farklı olduğu, ortalama tüketicilerin markaların ilk kısmına, diğer kısımlarına oranla daha çok dikkat ettiği ve algısını bu ilk kısımların belirlediği olgusundan hareket edildiğinde, dava konusu markanın “M” harfi ile, davacı markalarının ise “L” harfi ile başladığı düşünüldüğünde, bu harf farklılıklarının markaların genel görünümünü de farklılaştırdığının söylenebileceği, yine davacı markalarında bulunan “…” ibaresinin Türkçe’de yaygın kullanımı bulunan, “Tadı güzel, lezzetli” gibi bir anlamının bulunduğu, bu anlamsal karşılık nedeniyle özellikle gıda/yiyecek/içecek emtiaları ve bunlarlar ilişkili hizmetler bakımından ayırt edicilik vasfının oldukça düşük olduğu, dava konusu markayı oluşturan “…” ibaresinin ise anlamsal herhangi bir karşılığının bulunmadığı, olsa olsa bir kısım tüketici bakımından “MEZE” ibaresinden türetilmiş anlamı bulunmayan bir kelime olarak çağrışım gücünün bulunabileceğinin söylenebileceği, bu hale göre her iki markanın farklı çağrışımlar oluşturdukları, kavramsal olarak markalar arasında benzerlik bulunmamasının, markalar arasında bulunan harf benzerliğini hemen ve ilk bakışta bertaraf ettiği, markalardaki tek harf değişikliğinin iltibasa yol açacağına yönelik Yargıtay kararları bulunmakla birlikte, bu hususun her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesinin gerektiği, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 03.07.2012 tarih 2010/11782 E 2012/11778 K sayılı kararının da aynı yönde olduğu, somut olayda da her iki markanın başlangıç kısmını oluşturan harflerin farklı olmasının markaları oluşturan genel görünümü farklılaştırması, davacı markalarında yer alan “…” ibaresinin anlamsal çağrışım gücü nedeniyle ayırt ediciliği düşük zayıf karakterli bir marka olması, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 12.10.2020 tarih 2020/92 E 2020/3984 K sayılı kararında belirtildiği üzere; zayıf markaların koruma kapsamı değerlendirilirken iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile dahi bertaraf edilebileceğinin göz önüne alınması gerektiği, bu hale göre dava konusu “…” markasının genel görünüm itibariyle davacıya ait markalardan iltibas tehlikesini bertaraf edecek derecede farklılaşması gibi olgular birlikte değerlendirildiğinde; davacıya ait önceki tarihli itiraza mesnet markaları gören, işiten, bu markalı mal ve hizmetlerden yararlanan makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesiminin, daha sonra dava konusu “…” markasını aynı/benzer mal ve hizmetler üzerinde gördüğünde veya işittiğinde, bu mal ve hizmetlerden faydalanmak için ayıracağı süre içerisinde, bu markayı davacı markalarından ayırt edebileceği, farklı bir marka olarak algılayacağı, marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı kurmayacağı, dolayısıyla SMK m.6/1 hükmü uyarınca karşılaştırılan markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı tespit edilmiştir.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; davacının dava dosyasına sunduğu delillerden, her ne kadar davacının “… sofranızın en lezzetli” markasını ve türevlerini “bulgur, pirinç, bakliyat, ayçiçek yağı, pul biber, salça, reçel, helva ve tahin” ürünlerinde ciddi/yoğun bir biçimde kullandığı anlaşılıyor ise de, bu markalara davacı tarafından ciddi yatırımlar yapıldığına, markanın uzun yıllardır ilgili sektörde tanıtıldığına ve dahi tanındığına dair dava dosyasına hiçbir delil sunulmadığından, bu markaların “tanınmış” olduğunun söylenmesi de mümkün görülmemektedir. Ayrıca da davacı bu yöndeki “tanınmışlık” iddialarını ispat edebilse bile, somut olayda SMK m. 6/5 hükmü gereğince tanınmış marka korumasından yararlanılabilmesi için, davalının başvuruya konu markasının, davacının markalarının bu tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi ve ayırt ediciliğini zedelemesi durumlarından birinin oluşmuş olması gerekir. Dava konusu markanın davacıya ait itiraza mesnet markalarla benzer olmadığı da tespit edildiğinden somut olayda SMK m.6/4 ve m.6/5 hükmü koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötüniyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötüniyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötüniyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 116,60 TL harç, 118,50 TL posta, 1.400,00 TL bilirkişi ücreti, olmak üzere toplam 1.635,10 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … Gıda Nakliye Dağıtım Taahhüt San. Tic. Ltd. Şti. tarafından yapılan 7,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … Gıda Nakliye Dağıtım Taahhüt San. Tic. Ltd. Şti.’ne verilmesine,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, Davacı vekilinin, Davalı Kurum vekilinin ve Davalı Şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 03/03/2021