Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/76 E. 2021/457 K. 22.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/76 Esas
KARAR NO : 2021/457
DAVA : Marka Hakkının İhlâli / Haksız Rekabet
DAVA TARİHİ : 19/09/2018
KARAR TARİHİ : 22/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 18/01/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hakkının İhlâli / Haksız Rekabet davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 19/09/2018 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı Şirket … Laboratuvar Kimyasal Madde ve Tarımsal Analiz San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin 21.01.2004 tarihli “… Yetkili Bayi Sözleşmesi” çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde mukim davacı müvekkili şirketin Türkiye bayisi olarak faaliyet göstermekte olduğunu, sözleşmede adı geçen “… Pazarlama İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.”nin 16.03.2004 tarih ve 6008 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nin 25.sayfasında tescil edilen kararla önce “… Laboratuvar, Kimyasal Madde Tarımsal danışmanlık Sanayi ve Ticaret Ltd.Şti.” unvanını aldığını, sonrasında da 28.06.2012 tarihli 8100 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nin 25. Sayfasında tescil edilen kararla davalı olarak gösterilen unvana kavuştuğunu, 2004 yılından 2017 yılına kadar bu sözleşme uyarınca önce … Pazarlama, sonrasında ise … Laboratuvar olarak, müvekkili şirketin Türkiye distribütörü olarak faaliyet gösterdiğini, 2004 yılından itibaren … Pazarlama’nın, müvekkili şirketten mal ithal ederek Türkiye içerisinde birçok firma ve kuruluşa bu malları sattığını, her yıl belli miktar mal alan davalı şirketin alımlarının son dönemde azalmaya başlaması nedeniyle müvekkili şirketin bu durumdan şüphelendiğini, ancak bu duruma bir anlam veremediğini, müvekkili davacı firmaya Tarsus’ta faaliyet gösteren … Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü isimli kamu kuruluşundan 2017 yılı Ekim ayı içerisinde bir ihbar ulaştığını, bu ihbarda; davalı firmanın “…” markası altında 1500 ve 1600 model olarak tabir edilen bir cihazı bu kuruma sattığı, ancak bunun bazı parçalarının … markası ve kalitesi taşımadığı bilgisinin yer aldığı, yapılan araştırma sonucunda, davalı şirketin davacı ile aralarındaki sözleşmeye dayalı olarak sadece birtakım yedek parçaları ithal ettiği, önemli parçaları başka kaynaklardan temin ederek, bu parçaları bir araya getirdiği ve üzerine de müvekkili şirketin markası olan “…” u koymak suretiyle piyasada sattığının belirlendiği, gelen mail mesajları ile davalı … tarafından teslim edilen cihazın resimlerini inceleyen müvekkili firma yetkilerinin … marka olarak teslim edilen ürünün bazı parçalarının sahte olduğunu, en azından … yapımı olmadıklarını tespit ettiklerini, 20.03.2017 tarihli proforma faturada “… üretimi, orijinal USA menşeli, Lab023 set, 1/3 ve 15 bar tencere sistemi, manifold gösterge sistemi, pm kompresör, 2 adet 1 barlı plate, 2 adet 15 barlık plate ve diğer aksesuarlar komple set.” şeklinde tarif edildiği, oysa bu proforma faturada yer alan cihazlardan manifold gösterge sistemi dışındaki cihazların … üretimi ve markalı ürün olmadığı, davalı firmanın, cihazı sattığı … Toprak ve Su Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’ne yazmış olduğu 05.02.2018 tarihli yazıda da basınçlı tencerelerin, kompresörün ve (PM Hinge olarak tabir edilen) menteşelerin değiştirilmesi hususunda taahhütte bulunduğu, bunun da ayrıca davalı şirketin bu parçaları orijinal kullanmadığının kabulü ve ikrarı niteliğinde olduğunu, bu belirlemeler sonrasında davacı müvekkili firmanın, davalı … Laboratuvar Ltd. Şti.’ne …. yevmiye nolu ihtarnamesini keşide ederek, hukuki ilişkinin feshedildiğini bildirdiği, müvekkili şirketin ihtarname sonrasında bu durumun resmi yolla da tespiti amacıyla 02.08.2018 tarihinde Tarsus l. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurduğu ve 2018/38 D.İş. sayılı dosya kapsamında düzenlenen raporda, “…” marka “1500 ve 1600” model olarak satılan cihazın özellikle kompresör, basınçlı kazanlar, basınçlı kazan kapama bağlantı elemanları gibi hayati parçaların … markasını taşımadığının, başka marka olduğunun, tespit edilen kompresörün kapak saçının üzerine … markasının uygulandığının açıkça tespit edildiğini, davalı şirketin üzerinde müvekkili şirketin marka ve logosunun bulunduğu ürünler üretmesi ve bunları satmasının, müvekkilinin bilgisi ve izni dâhilinde olmayan bir durum olup, haksız rekabet teşkil ettiği gibi aynı zamanda marka hakkına tecavüzü de içerdiği hususlarına yer verilerek;
a) Fiilin TTK.m.54 vd. hükümleri ve 556 sayılı KHK çerçevesinde marka hakkının ihlal edildiğinin tespitine,
b) Haksız rekabetin ve marka hakkının ihlalinin men’ine,
c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesine ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasına,
d) Satışlar üzerinden elde edilen kâr ve haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığı ile diğer maddi zarar ve ziyanın tazminine, buna bağlı olarak; şimdilik kaydı ile 10.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal ticari reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline,
e) Gideri davalı taraftan alınmak üzere, hükmün kesinleşmesinden sonra ilan edilmesine,
f) 250.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili 22/11/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasında akdedilen ve davacı tarafından mahkemeye sunulan “… Yetkili Bayi Sözleşmesi” başlıklı sözleşmenin 5. maddesi uyarınca, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin Kaliforniya Eyaleti yasalarına göre düzenlendiğini, bu eyalet yasalarına uygun olarak yorumlanıp yürütüleceğini, tarafların Kaliforniya Eyaleti Santa Barbara İlçesi ABD Yüksek Mahkemesi’nin yargı yetkisine ve herhangi bir dava için Kaliforniya Merkez Bölge Mahkemesi’nin yargı yetkisine tabi olacaklarının kararlaştırıldığı, taraflar arasında akdedilen sözleşme ile; taraflar arasında uygulanacak hukuk üzerinde anlaşıldığını, yetki sözleşmesi yapıldığını, MÖHUK m.47/1 fıkrası ile HMK m.114/1-a hükümleri uyarınca Türk Mahkemelerinin yargı hakkının iş bu dava bakımından bulunmadığını, şayet Türk Mahkemelerinin iş bu dava için yargı yetkisine sahip olduğuna dair karar verilecekse, mahkemenin bu kez görevsiz olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, zira görevli mahkemenin Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğunu, davacı adına hareket ettiği varsayılan ve vekile vekaletname veren ….isimli kişinin davacının kanuni temsilcisi olup olmadığı, taraf ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olup olmadığı hususunda itiraz ve tereddütlerinin bulunduğunu, bu nedenle tereddüt ve itirazlarının da değerlendirilmesini, akabinde dava şartları yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı ABD firması olduğundan dava açabilmesi için 5718 sayılı Kanunun 48.maddesi uyarınca teminat yatırması gerektiğini, teminatın da dava şartı olduğunu, davacının dava açarken teminat yatırmadığını, davacının dosyada mevcut liste ile (taraflarından kabul edilmemekle birlikte) satışların kendilerinde bulunan kayıtlarını sunduğunu, buna göre iddia edilen ve taraflarınca kabul edilmeyen alacak miktarının belirli olduğunu, bu nedenle davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yarar bulunmadığını, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 5.maddesinin L fıkrasına göre; uyuşmazlıkların çözüm yolunun tahkim olarak belirlendiğini, tahkim yolunun öncelikli olması nedeniyle ilk itirazda bulunduklarını, davacının dava dilekçesinde iddia ile talep ettiği ve taraflarınca kabul edilmeyen alacağa dayanak ettiği liste incelendiğinde görüleceği üzere, iddia ile talep ettiği ve taraflarınca kabul edilmeyen alacağın zamanaşımına uğradığını, bu nedenle talep hakkı bulunmadığından davanın reddi gerektiğini, ilk olarak yukarıda belirtilen usule ilişkin eksiklikler nedeniyle davanın reddi gerekmekteyse de, mahkemenin aksi kanaatte olması ihtimaline binaen;
Müvekkilinin, 2004 yılından itibaren davacı şirketin yetkili bayisi olarak Türkiye’de faaliyet gösterdiğini ve davacı firmanın adının duyulmasını sağlayarak, davacıya ciddi miktarda para kazandırdığını, ancak taraflar arasındaki sözleşme incelendiğinde görüleceği üzere, sözleşmenin tam manasıyla bir yetkili bayi sözleşmesi olmadığını, müvekkilinin, davacının bedelini belirlediği ürünleri bedelini peşin ödeyerek aldığını, hiçbir zaman vadeli bir ödeme imkânı veya başka bir kolaylığın müvekkiline tanınmadığını, adeta bayi değil de sıradan başka bir müşteri gibi ticaret yapıldığını, buna rağmen müvekkilinin sözleşmeye bağlı olarak sözleşme davacı tarafından feshedilene kadar ticaret yaptığını, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaların gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin hiçbir zaman sahte veya davacı markası taşımayan ürün satmadığını, davacı firmanın kendisine gönderdiği ürünlerin sadece montajını yaparak müşteriye satışını ve teslimini yaptığını, dava dilekçesinde, müvekkilinin bazı ürünleri sahte olarak sattığı iddia edilmiş ise de hangi ürünlerin sahte olduğunun belirtilemediğini ve sahteliğin belirlendiğine dair yeterli delil de sunulamadığını, sahtelikten kastın ne olduğunun belirtilmediğini, davacının iddialarının soyut olduğunu, davacının bahsettiği Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/38 D. İş sayılı tespit dosyasında bulunan bilirkişi raporunda müvekkili tarafından … Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü’ne satılan Tarla Kapasitesi Solma Noktası Tayin Cihazının dört üniteden oluştuğu, cihazın parçalarında ve ekipmanlarında eksiklik olmadığı, cihazın tam olduğu ve çalıştığının tespit edildiği, müvekkili tarafından satılan cihazın orijinal olduğu, davacı firma tarafından gönderildiği şekli ve parçaları ile ilgili kuruma satıldığı, parçaların üzerinde etiket olması ya da olmamasının müvekkili firmanın sorumluluğunda olmadığını, zira parçaların davacı firma tarafından gönderildiğini ve müvekkili firmanın montajını yaparak ilgili kuruma teslim ettiğini, müvekkili firmanın cihaza müdahalesinin söz konusu olmadığını, davacı ile müvekkili firma arasında etiketlerin nereye basılacağı ya da basılmayacağı yönünde bir talimat da bulunmadığını, etiketin davacı firma tarafından basıldığını, cihazın içerisinde başka firmalara ait etiketlerin bulunması durumunun da müvekkili firmayı bağlamayacağını, zira bunun davacı firmanın bu parçaları o firmalardan tedarik ettiğini gösterdiğini, davacı firmanın kompresörlerini “Kaeser” isimli firmadan aldığını, kendi üretimi olmadığını, davacının dilekçesinde bahsettiği 20.03.2017 tarihli proforma fatura olduğu iddia edilen belgeden müvekkilinin haberi ve bilgisinin bulunmadığını, kaşe ve imzasının olmadığını, bu nedenle bu belgeyi kabul etmediklerini, kabul anlamına gelmemekle birlikte şayet böyle bir belge varsa, belgede zaten malzeme cinsi başlıklı bölümde “… üretimi, orjinal USA menşei” ibaresi bulunduğunu, dolayısıyla satılan malın orjinal olduğu, müvekkilinin … Toprak ve Su Kaynaklan Araştırma Enstitüsü’ne 09.05.2017 tarihli fatura ile cihazı sattığı, bu faturada da cihazın “…” markalı olduğunun yazılı olduğu, söz konusu Enstitünün cihazı inceleyerek teslim aldığı ve muayenesini yaptığını, sahte olsa idi kurumun cihazı teslim almasının mümkün olmadığını, benzer şekilde davacının dava dilekçesinde bahsettiği 05.02.2018 tarihli yazıdan da müvekkilinin haberi ve bilgisinin bulunmadığını, müvekkilinin böyle bir taahhüdünün de bulunmadığını, ekte sunulan belgenin fotoğraf çıktısı olduğunu tahmin ettiklerini, gerçek olmadığının ortada olduğunu, davacının manevi tazminat talebinin de haksız ve yersiz olduğunu, tazminat şartlarının bulunmadığını, davacı firmanın adı, onuru veya itibarının zarar görmediğini, davacı firma ile müvekkili firma arasındaki ticari ilişkinin, davacı firma tarafından sonlandığını, ticari ilişki sonlanmadan önce, müvekkili firmanın davacı firmadan ürünler almak için anlaştığı ve ürünlerin bedellerine karşılık 04.12.2017 tarihinde 14.889,16 USD ve 12.12.2017 tarihinde 795,60 USD olmak üzere toplam 15.684,76 USD’yi davacıya ödediğini, ancak davacı firma tarafından ürünler gönderilmediği gibi, sözleşmenin sonlandırıldığını ve müvekkilinin gönderdiği cihaz bedellerinin de iade edilmediğini, bu nedenle şayet dava sonunda davacıya ödemeleri gereken bir alacağa hükmedilirse ve davacıya müvekkili tarafından ödenen miktar alacağı karşılarsa alacakların takasına; davacıya müvekkili tarafından ödenen miktar alacaktan az olur ise mahsubuna karar verilmesini istedikleri hususlarına yer verilerek, davanın dava şartı yokluğu ve ilk itirazları nedeniyle usulden reddine, aksi halde davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Taraflar arasında görülen dava ilk olarak Ankara 14.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dava dosyası ile incelenmiş olup, adı geçen mahkeme 12/03/2019 tarih 2018/640 Esas 2019/208 Karar sayılı karar ile davaya bakmaya Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri’nin kanunen ödevli olmasından bahisle görevsizlik kararı verdiği, bu karara karşı davalı vekilinin istinaf başvurusunda bulunduğu, başvuruyu inceleyen Ankara BAM 21.Hukuk Dairesi’nin …. Karar sayılı karar ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verdiği, verilen kararın kesin olduğu, davacı vekilinin dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi istemi üzerine söz konusu dava dosyasının mahkememize tevzi edilerek yukarıda yazılı esasa kaydedildiği anlaşılmıştır.
Dava, 6769 sayılı SMK m.29, m.149 ile 6102 sayılı TTK m.54 vd hükümlere göre açılan marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet iddialarından kaynaklı hukuki istemlere yöneliktir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Türk mahkemelerinin davayı görmeye yargı hakkının bulunup bulunmadığı, davacı açısından taraf ehliyeti ile dava takip yetkisi bakımından dava şartı noksanlığınının bulunup bulunmadığı, davacı tarafın teminat yatırmasının gerekip gerekmediği, davacının maddi tazminat talebini belirsiz alacak olarak talep etmesinde hukuki yararın bulunup bulunmadığı, uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözümlenmesinin gerekip gerekmediği, davacı tarafın talep ettiği tazminatların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, davalının davacıya ait “…” ibareli markasını taklit yolu ile ve gerçeğe aykırı olarak ticari yaşamda kullanıp kullanmadığı, dava konusu tazminat talepleri nedeni ile davalının davacıya karşı takas ileri sürüp süremeyeceği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip görevsiz mahkemede tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ edilmiş, sundukları deliller alınmış, mahkememizce Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin…. D.iş sayılı dosyası celp edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmuş, bilirkişi heyetlerinden raporlar alınmış ve 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Marka hakkına tecavüz, 6769 sayılı SMK m.29’da düzenlenmiştir.
6769 sayılı SMK m.29/1 hükmüne göre; Aşağıdaki fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:
a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.
b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c) Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak.
ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.
SMK m.29/1-a bendinin yollamada bulunduğu m.7 hükmüne göre;
(1) Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir.
(2) Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır:
a) Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması.
b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.
c) Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
(3) Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması.
b) İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi.
c) İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi.
ç) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.
d) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması.
e) İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması.
f) İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması.
(4) Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayım tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Ancak marka başvurusunun Bültende yayımlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmiş olması hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayımlanmasından önce karar veremez.
(5) Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez:
a) Gerçek kişilerin kendi ad veya adresini belirtmesi.
b) Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına ya da diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması.
c) Özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hâllerde kullanılması.
Haksız rekabet; rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar olarak tanımlanmıştır. (TTK m.54)
TTK m.55/1-a-4 hükmüne göre; Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemleri almak, haksız rekabet hallerinden biri olarak düzenlenmiştir.
TTK m.56/1hükmü uyarınca; haksız rekabet nedeniyle menfaatleri zarar gören veya zarar görme tehlikesi ile karşılaşabilecek kimsenin, fiilin haksız olduğunun tespiti, haksız rekabetin men’i, haksız rekabetin oluşturduğu maddi durumun ortadan kaldırılmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Belirtilen açıklamalar ışığında tarafların iddia ve savunmaları, ibraz edilen deliller, Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/38 D.iş sayılı dosyası, hukuki nitelendirme hariç olmak üzere özel veya teknik hususlarda kanaat bildiren bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava şartları bakımından yapılan incelemede; her ne kadar taraflar arasında akdedilen yetkili bayi sözleşmesinde yetki anlaşmasına ilişkin kayıt bulunsa da, dava konusunun sözleşme içeriğinden ziyade marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet hükümlerine ilişkin hukuki niteliği itibariyle haksız fiile ilişkin olduğu, iddia olunan haksız fiilin ülkemiz sınırları içerisinde vuku bulduğu anlaşıldığından Türk mahkemelerinin yargı hakkının somut olayda mevcut olduğu, başka bir deyişle eldeki uyuşmazlığın taraflar arasında akdedilen sözleşme şartlarına aykırılıktan kaynaklanmadığı, sözleşme dışı haksız fiil sorumluluğuna istinaden eldeki davanın açıldığı, bu nedenle eldeki uyuşmazlığı görmeye Türk Mahkemeleri’nin yargı hakkının bulunduğu, dava dilekçesine ekli … yevmiye nolu düzenleme şeklindeki vekaletname içeriği gereği davacının yabancı tüzel kişiliği haiz şirket olup, dava takip yetkisinin davacı şirket yönetimince belirlendiği anlaşıldığından, davacı tarafın taraf ehliyeti ve davayı takip yetkisine ilişkin dava şartlarında eksiklik bulunmadığı, davacı şirketin ABD menşeli olup ABD’nin ülkemizin de taraf olduğu Sınai Hakların korunmasına ilişkin Paris Sözleşmesi’ne taraf devletlerden biri olduğu, bu sözleşmenin ikinci maddesi gereği davacının dava açarken teminat yatırma muafiyeti bulunduğu gözetilerek bu hususta da eksikliğin bulunmadığı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin …. K. Sayılı kararında da belirtildiği üzere sınai mülkiyet hakkı ihlalinden kaynaklı maddi tazminat istemli uyuşmazlıkta, dava tarihinde davacının talep ettiği maddi tazminat bedelini objektif olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği, bu nedenle HMK m.107 hükmü gereği belirsiz alacak davasının açılmasında hukuki yararın mevcut olduğu, izah edelen gerekçelerle, eldeki uyuşmazlıkta dava şartlarının tam olduğu tespit edilmiştir.
Davalı vekilinin tahkime yönelik ilk itirazı HMK m.117/3 hükmü uyarınca ön sorun olarak incelenmiş olup, bu hususta HMK m.164 hükmü gereği taraf vekillerinin sözlü beyanları ön inceleme duruşmasında alınmış olup, nihai olarak bu hususta yapılan değerlendirmede; davalı vekilinin ileri sürdüğü tahkim ilk itirazının, uyuşmazlığın sözleşme dışı haksız fiil iddiasına dayanması nedeni ile reddine karar verilmiş, ileri sürülen usuli itirazların yerinde görülmemesi nedeniyle aşağıda izah edileceği üzere işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Davacı vekili her ne kadar dava dilekçesinin talep sonucu kısmında; davalı eylemlerinin marka hakkı ihlali oluşturduğunun tespiti ile marka hakkı ihlalinin men’i isteminde bulunmuşsa da, davacının TÜRKPATENT nezdinde tescilli veya tescil başvurusuna konu edilmiş “…” ibareli markası bulunduğuna ilişkin olarak delil ibraz edilmemiştir.
6769 sayılı SMK m.29 hükmünde düzenlenen ve genel olarak haksız fiil türlerinden birini oluşturan marka hakkına tecavüz eyleminden bahsedebilmek için TÜRKPATENT nezdinde tescilli veya tescil başvurusuna konu olmuş bir marka bulunması gerekmektedir. Zira; 6769 sayılı SMK m.7/1 hükmü uyarınca; Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Tescil; tescilsiz olup marka fonksiyonlarını icra etme kabiliyetini haiz bir işaretin, 6769 sayılı SMK bağlamında korunması için kurucu nitelikte bir işlevi haizdir. Tescilli olmayan veya tescil başvurusuna konu edilmeyen bir işaret, 6769 sayılı SMK m.29 ve m.149 hükümleri uyarınca tecavüz eylemlerine karşı korunamaz. Bu halde koruma, genel hükümlere göre (somut olayda olduğu gibi özellikle haksız rekabet hükümlerine göre) yapılır.
Somut olayda, davacı yanın, “…” ibareli tescilli veya tescil başvuruna konu edilmiş markası bulunmadığından; davalı eylemlerinin marka hakkı ihlali oluşturduğunun tespiti isteminin reddi ile marka hakkı ihlalinin men’i isteminin reddine karar verilmiştir.
Davacı yanın ihlal iddiaları, haksız rekabet hükümleri çerçevesinde aşağıdaki şekilde irdelenmiştir.
İlk olarak, taraflar arasında akdedilen “… Yetkili Bayi Sözleşmesi” incelenerek, davacı ve davalı arasındaki ticari ilişki biçimi belirlenmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmede 2 nci maddede “yetkili bayinin genel görevleri” başlığı altında; 2.a. maddesinde genel görevler arasında yetkili bayinin kendi nam ve hesabına ürün satın alarak satış yapacağı, bağımsız bir tüccar olarak hareket edeceği belirtilmiştir. 2.d. maddesinde ise yetkili bayinin tedarikçi ürünleri ile rekabet eden ürünleri üretmesi veya dağıtması konusunda yasak getirilmiştir. 2.f. maddesinde yetkili bayinin bölgesinin dışında aktif satışlardan kaçınacağı, 4.b.2. maddesinde ise bölgenin Türkiye olduğu belirtilmiştir.
Sözleşmede “tedarikçinin görevleri” başlığı altında; 3.b. maddesinde sözleşme feshedilmedikçe ve tedarikçi ile yetkili bayi arasında aksi açıkça belirtilmedikçe tedarikçinin ürünlerin bölge içindeki satışı veya temsili için başka bir kişi veya firma görevlendirmeyeceği kararlaştırılmıştır. Başka bir ifadeyle bölge olarak belirtilen ve sözleme kapsamına göre “Türkiye” olarak belirlenmiş alanda sadece yetkili bayi olarak nitelenen davalının satış hakkı bulunduğu düzenlenmiştir.
Şu durumda incelenen sözleşme kapsamına göre davacının ürünlerinin Türkiye’de sadece davalı tarafından satılması konusunda bir anlaşma yapılmıştır. Başka bir ifadeyle davalıya bir tekel hakkı sağlanmış durumdadır. Bundan dolayı taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği, “tek satıcılık”tır. Tek satıcılık sözleşmesi, yapımcı (sağlayıcı, ana bayi, üretici, ana distribütör, dağıtıcı, ana toplayıcı, ithalatçı) ile tek satıcı (ara satıcı, bayi, acente, toptancı, perakendeci) arasındaki ilişkileri düzenleyen çerçeve nitelikte bir sözleşmedir. Bu sözleşmeyle yapımcı, mamullerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede tekele sahip olarak satmak üzere tek satıcıya bedeli karşılığında göndermeyi, tek satıcı da sözleşme konusu malları kendi adına ve hesabına satarak bu malların sürümünü artırmak için faaliyette bulunmayı üstlenir. Tek satıcılık sözleşmesinin en önemli özelliği tek satıcıya satım tekeli sağlanmasıdır. Bunun dışındaki sözleşme özellikleri arasında süreklilik ve tek satıcının kendi adına ve hesabına hareket etmesi yer almaktadır. Tek satıcının en temel borcu; sahip olduğu satış tekeli hakkının karşılığı olarak tedarikçiden alım yapmak ve bunun bedelini ödemektir. Tedarikçinin en temel borcu ise; düzenli bir şekilde mal teslimi yükümlülüğü ile ilgilidir. Şu halde sözleşme kapsamı ve tarafların aralarındaki ilişkinin / iş akışının nasıl işlediğine ilişkin beyanları dikkate alındığında taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin tek satıcılık sözleşmesine ilişkin olduğu kanaatine varılmıştır.
Taraflar arasındaki ticari ilişki bu şekilde belirlendikten sonra dava konusu yapılan eylemin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İlk olarak belirtilmelidir ki; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu sistematiğine göre; bir davada haklı çıkmak için yalın bir şekilde genel hatlarıyla bir iddiayı veya savunmayı ortaya koymak yeterli değildir. Aynı zamanda bu iddiaların, ispata elverişli hale getirilerek zaman, mekan ve içerik olarak somutlaştırılması gerekir. Zira HMK m.194/1 hükmüne göre; Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. Yani ileri sürülen iddianın içeriğinin doldurulup belirginleştirilmesi gerekir. Ancak somutlaştırmadan sonra bir vakıa, karşı tarafça ve mahkemece tam olarak algılanabilecek ve vakıa üzerinde tartışma yapılabilir hale gelinecektir. Bir vakıa somutlaştırılmadan, o vakıa hakkında ispat faaliyetine girişilmesi, savunma yapılması veya mahkemece değerlendirme yapılması mümkün değildir.(Pekcanıtez H., Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, 15.Bası, İstanbul 2017, s.1681.)
Mahkememizce davacı yanın davalıya yönelttiği iddialar, davacı yanın üzerine düşen somutlaştırma külfetini yerine getirdiği ölçüde incelenerek sonuca ulaşılmıştır.
Buna göre; dosya içinde davalı tarafından dava dışı … Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü’ne “… markalı” ürün satışına ilişkin fatura (09.05.2017) bulunmaktadır. Tarsus Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’nin ….D.İş sayılı dosyası ile alınan tespit raporunda; satışa konu “tarla kapasitesi solma noktası tayin cihazı” incelendiğinde; cihazın bazı düzeneklerinin … marka etiketli, bazı düzeneklerinin ise Kaeser markalı olduğu, cihazdaki bazı elemanların ise marka etiketi barındırmadığı belirtilmiştir.
Çekişmenin temelini oluşturan söz konusu eylem, davalının dava dışı üçüncü kişiye tek bir marka (…) altında –ürünün tamamının bu markaya ilişkin olduğu görüntüsüyle- birden başka markalı elemanları içeren veya herhangi bir marka içermeyen elamanların yer aldığı cihaz satışı gerçekleşmesine ilişkindir. Zira; somutlaştırma külfeti yerine getirilen ve haksız rekabet oluşturduğu iddia edilen somut ürün budur.
Taraflar arasında akdedilen tek satıcılık sözleşmesi kapsamında hem sözleşmenin niteliği gereği hem sözleşmede karşılıklı olarak mutabık kalınmış olan hususlara göre tek satıcı (davalı) sadece tedarikçinin markalı ürünlerini satmak görevini üstlendiği gibi tedarikçi ürünleri ile rekabet eden ürünleri üretmesi veya dağıtması konusunda da yasak getirilmiştir.
Bu durumda tek satıcı davalının … markalı bir cihaz almak isteyen üçüncü kişiye tedarikçinin bu markası ile rekabet eden başka markalı elemanların veya markasız elemanların dahil olduğu bir cihaz satışı gerçekleştirmesi davacıya ait Türkiye’de tescilli olmayan “…” ibareli sınai mülkiyet hakkını ihlal mahiyetindedir. Zira davalı, başka markalara ait elemanları da kapsayan (birden fazla elemanın bir araya getirilmesiyle oluşturulan tarla kapasitesi solma noktası tayin cihazı) ürün satışını … markası altında gerçekleştirmiştir. Bu nedenle söz konusu eylem, (tescilsiz markaya dayanılmış olması nedeniyle) ancak haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı bakımından dikkate alınabilir.
Haksız rekabete ilişkin olarak sınırları belirlenmiş bir tanım bulunmamaktadır. Bununla birlikte Türk Ticaret Kanunu ile haksız rekabete ilişkin ilke belirlenmiştir. Buna göre; “Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” biçiminde haksız rekabet oluşturan fiiller genel olarak belirtilmiştir. Başka bir ifadeyle tüm katılanlar arasında rekabet dengesinin bozulması durumunda haksız rekabetten söz edilecek olup, belirtilen “tüm katılanlar” kavramına tüketiciler de dahildir. TTK m. 55’de ise başlıca haksız rekabet halleri örnekleme yoluyla sayılmıştır. Maddede belirtilen konumuz ile ilgili m. 55/1-a bendinin dördüncü alt bendi “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” fiilini haksız rekabet olarak düzenlemiştir.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere -davacının dayanak markası bulunmaması nedeniyle- çekişme konusu kullanımların tüketicilerin “…” markalı veya tüm elemanları bu markadan oluşan bir cihaz aldıklarını düşünürken, başka markalardaki veya markasız elemanların birleştirilmesinden oluşan bir cihaz almak durumunda bırakılmalarının dürüstlük kurallarına aykırı olacak şekilde tüketicilerin yanıltılmasına neden olacağı düşünülmektedir. Bu nedenle de somut uyuşmazlık bakımından haksız rekabetin varlığından söz edilebileceği kanaatine varılmıştır.
Bununla birlikte; davalı yanın ticari defterlerinin incelenmesi sonucu mahkememize ibraz edilen 15/01/2020 havale tarihli bilirkişi ek raporunda tespit edildiği üzere; davalı yanın 2015-2019 yılları arasındaki muhasebe kayıtları incelendiğinde, sadece 2017 yılında dava dışı … Endüstriyel Malları Ticaret A.Ş’den 7 adet hava kompresörü alındığı, alış ve satış faturalarının incelenmesin sonucunda bunlardan 5 adetinin satıldığını, 2 adedinin davalı bünyesinde bulunduğunu, sadece 1 adedin satış faturasında “…” ibaresinin kullanıldığı da tespit edilmiştir.
Davalının, davacı aleyhine haksız rekabet oluşturan eyleminin sübut bulduğu anlaşıldığından;
Davalının, davacı aleyhine oluşturduğu haksız rekabetin men’ine, haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, haksız rekabet sonucu oluşan yanlış beyanların düzeltilmesine, delil tespiti dosyasına konu olup dava dışı üçüncü kişiye satılmış olan ürün haricinde, davalı uhdesinde dava tarihi itibariyle bulunan ve davacı aleyhine haksız rekabetin oluşmasında etkili olan araç bulunduğu yönünde somut tespit bulunmadığından tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise haksız rekabetin oluşmasında etkili olan araç ve malların imhası istemleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiştir.
Davacı yanın maddi tazminat istemi bakımından davalı yanın ticari kayıtları üzerinde yerinde inceleme yapmak suretiyle birden çok kez bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Davacı yan maddi tazminat olarak; 6102 sayılı TTK m.56/1-e son cümle uyarınca; haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığını talep etmektedir.
Mahkememize ibraz edilen 03/11/2021 havale tarihli bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere; Davacı yanca mahkemeye sunulan 29.06.2021 havale tarihli yazıda; davalının 2013 – 2017 döneminde müvekkilinden alınan 16 adet hava kompresörünü oluşturacak parça dikkate alınarak hesaplama yapılması talep edilmiş ise de, davacı tarafından, davalıya keşide edilen …. yevmiye nolu ihtarnamesinde yer verilen; “2017 yılının ikinci yarısında, …, Türkiye’deki atanmış bayisi olan …’nun, kendi yapımları olan müşteri tarafından sipariş edilen orijinal … ürünlerine benzeyen tasarım ve ürünlerinin sahtesini yapmak ve müşteriyi aldatmak konusundaki yasal olmayan aldatıcı faaliyetlerinin farkına varmıştır. Bu konuda mağdur olmuş bir müşterinin bu aldatıcı ürünlerin resmini bize yollaması üzerine bu durumu fark ettik…” şeklindeki ifadesi dikkate alındığında, davacı yanın somutlaştırma külfetini yerine getirebildiği, 2017 yılındaki 7 adet hava kompresörünün esas alınarak hesaplama yapılmasının uygun olacağı kanaatine varılmıştır.
… Toprak Araştırma Kurumuna satılan sistemin KDV hariç fiyatı 58.898,30 TL olup, bayi kârı olarak belirlenen %25 oranı esas alındığında, kompresör başına elde edilebilecek kazanç:
58.898,30: 1,25 = 47.118,64 TL
58.898,30 – 47.118,64 = 11.779,66 TL’dir.
7 adet hava kompresöründen elde edilecek kazanç: 7 x 11.779,66 = 82.457,62 TL’dir.
Davacı yanca mahkemeye sunulan 29.06.2021 havale tarihli yazıda; hesaplanan kazanca, kompresörlerin dışarıdan alınmış olması nedeniyle ayrıca kompresör başına 1.078,00 USD olmak üzere toplam 17.248,00 USD maddi zararın ilave edilmesi gerektiği iddia edilmiş ise de, davalının haksız rekabetten dolayı elde ettiği kazanç dikkate alınması gerektiğinden, ayrıca bir zarar hesabı yapılmasına gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.
Dosya kapsamında, daha önce görevlendirilmiş olan Bilirkişi Heyeti tarafından düzenlenen 15.10.2020 tarihli raporda, 1 set için gerekli malzemeler esas alınarak hesaplama yapılmış ve liste fiyatı ile bayi satış fiyatı arasındaki fark toplamı olan 62.523,16 TL kazanç miktarı olarak hesaplanmış ise de bu hesaplama yöntemi mahkememizce benimsenmemiştir. Zira fiilen gerçekleşen satış fiyatı ile kâr marjının esas alınması gerektiği düşünülmektedir.
Davalı yan tarafından …. İvedik Organize Sanayi Şubesi’ne verilen 04.12.2017 talimatta 14.889,16 USD’nin, 12.12.2017 tarihinde vermiş olduğu talimatta ise 795,60 USD’nin davacıya transfer yapılmasını talep etmiştir. 04.12.2017 tarihli talimata ilişkin banka dekontu da sunulmuş olup, 795,60 USD’lik talimata ilişkin dekont da davalı yanca ibraz edilen 21/11/2021 tarihli dilekçe ekinde sunulmuştur. Toplam transfer tutarı 15.684,76 USD’dir.
Dava tarihi olan 21.09.2018 tarihi itibariyle TCMB USD döviz satış kuru: 1 USD = 6,2831 TL olduğundan transfer edilen tutarın TL karşılığı:
15.684,76 x 6,2831 = 98.548,92 TL’dir.
Buna göre; davalının dava tarihi itibariyle 98.548,92 TL’yi davacıya ürün karşılığı transfer ettiği, transfer ettiği ücretin karşılığı davacı yan tarafından davalıya ürün tedariğinde bulunulmadığı, davalının, davacı aleyhine oluşturduğu haksız rekabet eylemleri nedeniyle 82.457,62 TL kazanç elde ettiği, davacı taraf, davalı yandan her ne kadar 82.457,62 TL maddi tazminat talep edebilirse de, davacı yanın maddi tazminat istemi bakımından 10.000,00 TL istemde bulunduğu, bu istemi bakımından ıslah talebinde bulunmadığı, taleple bağlılık ilkesi uyarınca mahkememizin talep edilenden daha fazlaya hükmedemeyeceği, bununla birlikte; davalı yanın cevap dilekçesi ile ileri sürdüğü takas def’inin de dikkate alınması gerektiği, davalının davacı yandan 98.548,92 TL takas alacağı bulunduğundan, davalı yanın ileri sürdüğü def’i nedeniyle davacı yanın talep ettiği 10.000,00 TL maddi tazminat alacağının sönümlendiği, bu nedenle davacının talep sonucunda belirttiği, davalı yandan arta kalan maddi tazminat alacağı bulunmadığı anlaşıldığından, davacı yanın maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Davacı yan, davalının oluşturduğu haksız rekabet eylemleri nedeniyle 250.000,00 TL manevi tazminat isteminde de bulunmuştur.
6102 sayılı TTK m.56/1-e hükmüne göre; Türk Borçlar Kanununun 58.maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesi isteminde bulunulabilir.
6098 sayılı TBK m.58 hükmüne göre; Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Davalının yukarıda yer verilen ve haksız rekabet oluşturan eylemleri, aynı zamanda davacının manevi itibarını da zedelemiştir. Manevi tazminatın amacının, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilen sınai hak sahibinin ticari piyasada edindiği imaj ve güvenden oluşan manevi ticari varlığında meydana gelen kayıp ve zararların tazmin edilmesi olduğu, manevi tazminatın takdirinde sınai hakkın tanınmışlığı ve ihlal niteliği taşıyan ürünlerin niteliğinin dikkate alınması gerektiği, bu nedenle, sınai hak ihlaline ilişkin fiilin niteliği, tarafların kusur oranları, sıfatları, işgal ettikleri makam, ekonomik ve sosyal durumları birlikte değerlendirilerek bir sonuca varılması gerektiği, buna göre; tarafların ekonomik durumları, ihlale konu ürün sayısı, bu ürünlerin niteliği, tarafların kusur oranları, sıfatları, davacının uğradığı maddi zararın boyutu, işgal ettikleri makam, davalının ticari dürüstlük kuralına aykırı eylemlerde bulunması, bu bağlamda davacı ile akdettiği tek satıcılık sözleşmesi hükümlerinde kendisine tanınan hakları istismar ederek davacı yanın tescilsiz “…” markalı ürünlerinin parçalarında değişiklik yapması, başka markalı veya markasız ürünleri monte ederek bir bütün halinde ürünü “…” markası altında üçüncü kişilere satarak davacının oluşturduğu manevi itibarının zedelenmesine ağır kusuru ile yol açtığı, manevi tazminatın caydırıcı fonksiyonunun da dikkate alınması gerektiği ve 4721 sayılı TMK m.4 hükmünde ifadesini bulan hak ve nesafet ilkesi birlikte değerlendirildiğinde; davacının davalı yandan 138.548,92 TL manevi tazminat isteminde bulunabileceği, davalının, yukarıda yer verilen maddi tazminat istemi bakımından ileri sürdüğü takas def’inden sonra, 88.548,92 TL daha takas alacağının bulunduğu, bu takas alacağının da manevi tazminat isteminden mahsubu ile davacı yanın arta kalan 50.000,00 TL’lik manevi tazminat isteminde bulunabileceği kanaatine varıldığından; 50.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiştir.
Davalı yanın eylemleri, davacı aleyhine haksız rekabet oluşturduğundan; karar kesinleştiğinde masrafı davalıya ait olmak üzere hükmün ilan edilmesine de karar verilmiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile;
Davalı eylemlerinin marka hakkı ihlali oluşturduğunun tespiti isteminin REDDİNE, marka hakkı ihlalinin men’i isteminin REDDİNE,
Davalının, davacı aleyhine oluşturduğu haksız rekabetin MEN’ine,
Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ORTADAN KALDIRILMASINA, haksız rekabet sonucu oluşan yanlış beyanların DÜZELTİLMESİNE, davalı uhdesinde dava tarihi itibariyle bulunan ve davacı aleyhine haksız rekabetin oluşmasında etkili olan araç bulunduğu yönünde somut tespit bulunmadığından tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise haksız rekabetin oluşmasında etkili olan araç ve malların imhası istemleri hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
Maddi tazminat isteminin REDDİNE,
50.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
Karar kesinleştiğinde masrafı davalıya ait olmak üzere hükmün İLAN EDİLMESİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 3.415,50 TL harcın davacının peşin yatırdığı harçtan mahsubu ile arta kalan 1.024,65 TL harcın talebi halinde davacıya iade edilmesine,
3-Davacı haksız rekabetin men’i, ortadan kaldırılması, düzeltilmesi istemleri bakımından kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalı marka hakkına tecavüzün tespiti ve men’i istemleri bakımından kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davanın maddi tazminat istemi bakımından reddolunması ve davalının kendisini vekil ile temsil ettirmesi sebebiyle AAÜT m.3 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı manevi tazminat istemi bakımından kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3, m.10 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davanın manevi tazminat istemi bakımından kısmen reddolunması ve davalının kendisini vekil ile temsil ettirmesi sebebiyle AAÜT m.3, m.10 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davanın kabul ret oranının takdiren 1/2 olarak kabulüne,
9-Harcın davanın yalnızca kabul edilen kesimi üzerinden alınması sebebi ile davacının peşin yatırdığı 3.415,50 TL karar ve ilam harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davacı tarafından yapılan 35,90 TL başvurma harcı, 5,20 TL vekalet harcı, 10,91 TL dosya kapağı masrafı 4.800,00 TL bilirkişi ücreti, 328,05 TL posta-müzekkere masrafı olmak üzere toplam 5.180,06 TL yargılama giderinin 1/2 si olan 2.590,03 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye 2.590,03 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
11-Davalı tarafından yapılan 100,00 TL tebligat ve posta masrafı, 5,20 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin olmak üzere toplam 105,20 TL yargılama giderinin 1/2’si olan 52,60 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye 52,60 TL yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
12-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekilinin, davalı vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.22/12/2021

Katip …
E-imza

Hakim …
E-imza