Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/46 E. 2021/3 K. 06.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/46 Esas
KARAR NO : 2021/3
DAVA : Eser Sahipliğinden Kaynaklı Haklara Tecavüzün Önlenmesi, Ref’i, Eserin Eski Hale Getirilmesi
DAVA TARİHİ : 16/09/2019
KARAR TARİHİ : 06/01/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 12/02/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Eser Sahipliğinden Kaynaklı Haklara Tecavüzün Önlenmesi, Ref’i, Eserin Eski Hale Getirilmesi davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 16/09/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili …’ın çok sayıda anıtın eser sahibi olan tanınmış bir heykeltıraş olduğunu, 1981 yılında açılışı yapılan … Anıtı’nı da kendisinin meydana getirdiğini, anıtın sağ üst duvarında yer alan “…” konulu rölyefin 2007 yılında çalınması üzerine, eserin eski haline getirilmesi için davalı hakkında dava açıldığını ve Ankara 1.FSHHM’nin …tarihli kararıyla eserin eski haline müvekkili tarafından getirilmesine ve eski hale getirme masraflarının davalıdan tahsiline karar verildiğini ve kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, 2016 yılında dava konusu rölyefin orijinal ilk haline uygun olarak müvekkili tarafından yeniden yapılarak montajının gerçekleştirildiğini, bu sürecin tamamlanmasından sonra ise anıtın sağ alt ve sol tarafındaki duvarlarda bulunan diğer rölyeflerin de kısmen yerinden söküldüğünün görülmesi üzerine davalıya müracaat edildiğini, davalının 22.06.2018 tarihli cevabında, esere ait bazı parçaların kurum ambarında muhafaza edildiği ve en kısa sürede montaja ilişkin çalışmaların başlayacağının bildirildiğini, müvekkilinin 03.07.2018 tarihli dilekçeyle ambarda muhafaza edilen parçaların hangileri olduğunun ve hasar durumlarının ve eksik parçaların yerinde tespitini istediğini, davalının ise 31.07.2018 tarihli cevabi yazısıyla, tadilat gereken parçaların yeniden yapılması ve aslına uygun olarak yerine montajı konusunda çalışmalara başlanmasının ve müvekkilin kuruma davetinin planlandığının bildirildiğini, bunun üzerine yapılan davet kapsamında 19.12.2018 tarihinde tarafların bir araya geldiğini, anıtın bulunduğu yer ile kopan rölyef parçalarının muhafaza edildiği ambarda tespit yapıldığını ve tutanak düzenlendiğini, müvekkilinin 16.01.2019 tarihli yazısı ile yapılacak işlerle ilgili davalıya fiyat teklifi verdiğini, ancak davalının müvekkilini uzun süre oyaladığını, 26.06.2019 günü yapılan görüşmede anıtın ihalesine ilişkin kayıtların araştırıldığını, ödenek çıkartmaya çalışıldığının bildirildiğini, bu görüşme üzerine davalıya “…” konulu rölyefin yeniden yapılmasına ilişkin mahkeme kararı ve dava dosyasına giren davalı yazılarının sunularak anıttaki eksik rölyeflerin tamamlanması için gerekli masrafların karşılanmasından davalının sorumlu olduğunun 04.07.2019 tarihli dilekçe ile bildirildiğini, davalının ise 25.07.2019 tarihli cevabında, gerekli belgelerin sunulması halinde değerlendirme yapılabileceğini, esere üçüncü şahıslar tarafından verilen zararlardan sorumlu olmadıklarını bildirdiklerini, ancak davalının bu cevabının maddi ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, FSEK m.4/2 kapsamında anıtın güzel sanat eseri niteliğinde olduğunu, FSEK m.16 uyarınca eser sahibinin izni olmadan eserde değişiklik yapılamayacağını, eserin mahiyet ve hususiyetini bozan her türlü değişikliği men yetkisinin bulunduğunu, m.17/2 uyarınca da aslın malikinin eseri bozamayacağını, yok edemeyeceğini ve eser sahibinin haklarına zarar veremeyeceğini, anıtın sol tarafında bulunan “Sanayi” konulu rölyefte yaklaşık 17 m2, sağ tarafında alt kademedeki duvarda bulunan “…” konulu rölyefte ise yaklaşık 9 m2 olmak üzere yaklaşık 26m2 büyüklüğündeki bronz rölyefin yerinden sökülerek anıtın bütünlüğü ve hususiyetinin bozulduğunu ve müvekkilinin manevi haklarının ihlal edildiğini belirterek; FSEK m.67/4-2 uyarınca, anıtın sol tarafında bulunan “Sanayi” konulu ve sağ tarafında alt kademedeki duvarda bulunan “…” konulu bronz rölyeflerin eski haline getirilmesine, bunun müvekkili tarafından yapılmasına ve eski hale getirme bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
C E V A P :
Davalı AOÇ Müdürlüğü vekili 28/10/2019 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Açılan davaya öncelikle husumet ve zamanaşımı yönünden itirazda bulunduklarını, dava konusu eserinin müvekkili AOÇ Müdürlüğü sınırları içinde yapılmış olmasına karşın, taraflar arasında bir sözleşme bulunmadığını, dava konusu eserin müvekkili müdürlüğün talebi üzerine yaptırıldığı ve teslimatının yapıldığına dair herhangi bir kaydın bulunmadığını, bu nedenle husumet yönünden itiraz ettiklerini, davaya konu eserin kamuya açık geniş bir alanda sergilendiğini ve esere müvekkili tarafından zarar verilmediğini, aksine sınırlı imkanlar çerçevesinde korunmaya çalışıldığını, 12.10.2014 tarihinde Atatürk Evi anıtı çevresinde hırsızlık olayı meydana geldiğini ve anıt etrafındaki bronz döküm metallerin söküldüğünü ve bir kısmının çalındığı, sökülmüş halde yerde bulunan rölyeflerin müvekkili tarafından depolara kaldırıldığını, esere üçüncü kişiler tarafından verilen her türlü zarardan müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, olayda müvekkiline izafe edilecek bir kusur bulunmadığını, olayda FSEK kapsamında eserin eski haline getirilmesi için gereken koşulların bulunmadığını, bunun için eserin haksız olarak değiştirilmiş olması gerektiğini, eski halin iadesinin mümkün olması gerektiğini, ayrıca haksız fiil sonrasında kayba uğrayanın müvekkili olduğunu, davacının müvekkile gönderdiği 16.01.2019 tarihli dilekçesinde, eski hale getirme bedeli olarak 510.000 + KDV (601.800.-TL) talep ettiğini, arada sözleşme bulunmamakla birlikte müvekkilinin aslın maliki olarak kabul edilmesi halinde, davacının talebinin müvekkili Müdürlük bütçesinden karşılanmasının mümkün olmadığını, FSEK kapsamında davacının talep ettiği eski hale getirme bedelinin kamu menfaati ile örtüşmediğini, Ankara 1.FSHHM’de görülen, aynı esere ilişkin 2007 yılında yaşanan hırsızlık olayının ardından 8m2 rölyefin eski haline getirilmesi için açılan davada, icra masrafları ile birlikte 106.265,61.-TL ödendiğini, rölyeflerin geniş ve açık alanda sergileniyor olması sebebiyle korunmasının güç olduğunu, hırsızlık olayları sebebiyle müvekkilinin mağdur olduğunu, eski hale getirme talebinin uygun bulunmadığı hallerde, bunun yerine, eserdeki değişikliğin eser sahibi tarafından yapılmadığının açıklanması ya da eser üzerinden adının kaldırılması veya eserin yerinin değiştirilmesi gibi seçeneklerin değerlendirilmesi gerektiğini, çünkü bu alanın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin bitişiğinde yer alması, çevresinden geçen yollar ve güvenlik sebebi ile eserin vatandaşlar tarafından ziyaretinin çok mümkün olamadığını, eserin daha korunaklı ve ziyarete daha uygun bir alana taşınmasının ise davacı tarafından kabul edilmediğini, davacının hırsızlık olayı sonrasında kurtarılan rölyef parçalarının montajı yerine yenisini imal etme talebinin kamu menfaati ile bağdaşmadığını, yeniden imalat ile eski hale getirme talebinin kabulü halinde müvekkilinin, davacının beklediği yarar ile kıyaslanmayacak derecede ve objektif olarak katlanılamaz esaslı bir zararının olacağını, davacının talep ettiği bedelin kabul edilemeyeceğini, davacının aynı zamanda GESAM’ın kurucu üyesi olması sebebiyle, bu kurumdan alınan verilerin kabul edilemeyeceğini, belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eseri Kanunu’na dayalı eser sahipliğinden kaynaklı manevi haklara tecavüzün önlenmesi, ref’i, masrafı davalı tarafından karşılanmak kaydı ile eserin eski hale getirilmesi istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Atatürk Orman Çiftliği içinde bulunan “…” Anıtı’nın, eser mahiyetinde olup olmadığı, söz konusu eserin bütünlüğünün ve hususiyetinin bozulup bozulmadığı, bu kapsamda davacının söz konusu eserin bizzat kendisi tarafından eski haline getirilmesini masrafı davalıya ait olmak üzere talep edip edemeyeceği, bu talebin kamunun veya malikin menfaatlerini esaslı surette haleldar edip etmediği, davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, davalının pasif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası celp edilmiş, Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nden davaya konu anıtı oluşturan bronz döküm rölyefin rayiç m2 bedeli hakkında görüş sorulmuş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe veya arabuluculuğa teşvik edilmiş, bundan sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, dava konusu anıta ilişkin Ankara 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü elindeki evrak celp edilmiş, tahkikat aşamasında dava konusu anıt başında keşif icra edilmiş, bilirkişi heyetinden maddi vakıalar hakkında rapor aldırılmış, itiraz üzerine önceki bilirkişi heyeti içerisinde yer alan teknik uzman sayısı arttırılarak ek rapor aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek yargılamaya katılan davacı vekili ile davalı asil ve davalı vekiline tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İncelenen dosya kapsamına, maddi tespitlere ilişkin benimsenen bilirkişi heyeti görüşlerine ve toplanan delillere göre;
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun “Tanımlar” Kenar Başlığını taşıyan 1/B maddesinin “a” bendinde, fikri hukukun temel kavramı olan “eser” kavramının tanımı yapılmıştır. Bu maddeye göre eser, “Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini” ifade etmektedir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, bir fikri emek ürününün; eser olarak addedilebilmesi için birtakım şartların kümülatif olarak bir arada bulunması gerekmektedir.
Bu koşullardan bir kısmı “esasa” bir diğer kısmı da “şekle” ilişkindir:
Esasa ilişkin (Sübjektif) şart: “Eserin, sahibinin özelliğini/hususiyetini taşıyor olması”dır. Sahibinin hususiyetini taşımaktan kasıt, herkes tarafından vücuda getirilememe, yani fikri bir çalışmada ortaya konulan bağımsız bir bilgi, hüner, beceri, yorum, düşünce, özel çaba ve emeğin bulunması ve eser sahibinin bilimsel erkini ortaya koyarak, ortalama nitelikteki bir insanın sergileyebileceğinden daha yaratıcı niteliğe sahip olması demektir.
Şekle ilişkin (Objektif) şart ise “Kanunda Belirtilen Eser Kategorilerinden Birine Dahil Olma”yı ifade eder. Sahibinin hususiyetini taşıyan, yani orijinallik niteliğini haiz bir fikri emek ürününün, eser olarak addedilebilmesi için; aynı zamanda 5846 Sayılı FSEK’de dört ana kategori altında ifade edilen ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanat ve sinema eser çeşitlerinden birine dahil olması gerekmektedir.
Davaya konu yapıtın eser sahibi davacının hususiyetini yansıttığı ve FSEK m.4/2’de yer alan “Heykeller, kabartmalar ve oymalar” kapsamında güzel sanat eseri olduğu; davacının eser sahibi olduğu anlaşılmaktadır.
Fen Bilirkişi … tarafından düzenlenen 06.07.2020 tarihli rapora göre; Dava konusu ‘…’ yapıtı; Atatürk Orman Çiftliği içerisindeki ‘Atatürk Evinin’ Batısında, Söğütözü Caddesi ile Yeni Çiftlik Caddesinin kesişim noktasının karşı tarafında, Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binasının Kuzeybatısında bulunmaktadır. Ekli krokiden de anlaşılacağı üzere bahse konu alan; mülkiyeti Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü’ne ait, …numaralı, 804.810,00 m2 sahalı, ‘İçinde fidanlığı olan çiftlik arazisi ve Atatürk’ün müzesi ve Atatürk’ün Selanik’te doğduğu ev vasıflı taşınmaz içinde kalmaktadır. Dolayısıyla dava konusu yapıtın üzerinde bulunduğu taşınmazın maliki davalı olup, dava konusu yapıt da “üst arza tabidir” ilkesi uyarınca davalının hakimiyet alanı içindedir. Davalının eserin üzerinde bulunduğu arzın maliki olması nedeniyle ileri sürdüğü husumet itirazı yerinde bulunmamıştır.
Davacının eser sahipliğinde doğan manevi hakları FSEK m.14-17 arasında düzenlenmiştir. Bu haklar arasında, FSEK m.16’da yer alan “Eserde Değişiklik Yapılmasını Men Etmek” hakkı da bulunmaktadır. Buna göre;
“Eser sahibinin izni olmadıkça eserde veyahut eser sahibinin adında kısaltmalar, ekleme ve başka değiştirmeler yapılamaz.
Kanunun veya eser sahibinin müsaadesiyle bir eseri işliyen, umuma arzeden, çoğaltan, yayımlıyan, temsil eden veya başka bir suretle yayan kimse; işleme, çoğaltma, temsil veya yayım tekniği icabı zaruri görülen değiştirmeleri eser sahibinin hususi bir izni olmaksızın da yapabilir.
Eser sahibi kayıtsız ve şartsız olarak yazılı izin vermiş olsa bile şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetlerini bozan her türlü değiştirilmeleri menedebilir. Menetme yetkisinden bu hususta sözleşme yapılmış olsa bile vazgeçmek hükümsüzdür.”
Belirtilen Kanun maddesine göre; eser üzerinde, sahibinin rızası bulunmaksızın değişiklik yapılması, eser sahibinin; eser üzerinde değişiklik yapılmasını men etmeye ilişkin manevi hakkının ihlâline sebebiyet verir.
FSEK m.66/1 hükmüne göre; “Manevi ve mali hakları tecavüze uğrıyan kimse tecavüz edene karşı tecavüzün ref’ini dava edebilir.” Kanun koyucu eser sahipliğinden kaynaklı manevi hakkı ihlâle uğrayan eser sahibinin tecavüzün ref’i isteminde bulunabilmesi için mütecavizin kusurlu olmasını şart olarak görmemiştir. Nitekim bu husus FSEK m.66/3 hükmünde; “Tecavüz edenin veya ikinci fıkrada yazılı kimselerin kusuru şart değildir.” şeklinde ifade edilmiştir. Dosyaya sunulan belgelerden, davaya konu yapıtın açık alanda kamuya sunulduğu, sergilendiği, bazı parçaların hırsızlık yoluyla yerinden söküldüğü, bu eksikliğin eserin bütünlüğünü bozduğu, bununla birlikte eserin tahribata uğramasının, bütünlüğünün bozulmasının hırsızlık eylemi sonucu gerçekleştiğinden bahisle davalının söz konusu eylem nedeniyle doğrudan kusurunun bulunduğundan söz edilemeyeceği, ancak yapıtın üzerinde bulunduğu arzın maliki olduğu, söz konusu yapıtın Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından alınan 13.07.1994 gün ve 3591 sayılı kararı ile anıt-heykel olarak tescil edildiği, anıt-heykel olarak tescilli davaya konu yapıtın hukuki olarak davalının hakimiyet alanı içerisinde bulunduğu, bu nedenle her ne kadar gerçekleşen hırsızlık olgusu nedeniyle davalının eserde meydana gelen değişiklikten dolayı doğrudan bir kusuru bulunmasa da, FSEK m.66/3 hükmü gereği tecavüzün ref’i için kusur şartı söz konusu olmadığından, söz konusu tecavüz olgusu nedeniyle davalının sorumluluğu bulunduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Davalı, eser sahipliğinden kaynaklı hakların tecavüze uğraması nedeniyle dış ilişkide eser sahibine karşı sorumlu olmakla birlikte, sorumluluğu nedeniyle yapacağı masrafı, bu zarara kusuru ile sebep olan kimselere karşı rücu yolu ile iade alabilecektir. Belirtilen gerekçelerle 20/08/2020 tarihli bilirkişi raporunun 7.sayfasında belirtilen aksi yöndeki hukuki görüşe iştirak edilmemiştir. Sonuç olarak; somut olayda davacıya ait “…” anıtının gerçekleşen hırsızlık olgusu nedeniyle bütünlüğünün bozulması dolayısıyla FSEK m.16 hükmüne düzenlenen eser sahibinin eser üzerindeki değişikliği men etme hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
FSEK m.67/son fıkra hükmüne göre; Güzel sanat eserlerinde eser sahibi asıldaki değişikliğin kendisi tarafından yapılmadığını veya eserdeki adının kaldırılmasını yahut değiştirilmesini talep edebilir. Eski halin iadesi mümkün ise değişikliğin izalesi ammenin veya malikin menfaatlerini esaslı surette haleldar etmiyorsa eser sahibi eseri eski hale getirebilir. Buna göre eser sahibi ref yöntemi hususunda başlıca üç seçeneğe sahiptir. Bunlar; a) Değişikliğin eser sahibi tarafından yapılmadığının açıklanması, b)Eser sahibinin adının değiştirilmesi veya kaldırılması, c)Eski halin iadesi yöntemleridir. Hemen belirtmek gerekir ki; söz konusu ref yöntemleri Kanun Koyucu tarafından eser sahibine tanınmıştır. Yani, eser sahibinin oluşturduğu güzel sanat eserinde izni olmaksızın değişiklik meydana gelmesi halinde, eser sahibi yukarıda belirtilen aç ayrı seçimlik haktan birini kullanabilir. Eser sahibi bu haklardan birini seçtikten sonra, artık seçtiği istemin koşullarının oluşup oluşmadığı bakımından değerlendirme yapılmalıdır. Bu seçimlik hakların muhatabı, eser sahibinin istemini yönelttiği kimseler olmadığından ve davalının diğer seçimlik ref yöntemlerinin uygulanması talebine davacı muvafakat etmediğinden, bu seçimlik hakların eser sahibine tanınan haklar olduğu da gözetilerek, davacının eserin eski hale getirilmesi istemi bakımından yargılama yürütülmüş, bu istemin koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilmiştir.
Kanun koyucu eski halin iadesi seçimlik isteminde; aslın maliki ile eser sahibinin çıkarları arasında bir denge kurmaya çalışmış, eski halin iadesini birlikte gerçekleşmesi gereken iki koşula tabi tutmuştur.
İlk olarak eski halin iadesi mümkün olmalıdır. Dolayısıyla, eski halin iadesine karar verilebilmesi için bunun teknik olarak mümkün olması gerekir. Aksi halde infazı imkansız bir karar verilmiş olur. Dolayısıyla bu şart, Kanun’un kabul ettiği bir koşuldan ziyade işin doğasından kaynaklanan bir durumdur.
İkinci olarak eski hale iadenin kamunun veya malikin menfaatlerine esaslı surette zarar vermemesidir. Esaslı zarar ile kastedilen, zararın önemli veya büyük olmasıdır. Kamunun menfaatinden anlaşılması gereken, güzel sanat eserinin maliki dışında, toplumun genel menfaatidir. Bu menfaat maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Malikin menfaatlerine esaslı şekilde zarar verilmesi halinde de eski hale getirme kararı verilemez. Malikin menfaatinin maddi veya manevi olması arasında da ayrım yapılmamıştır. Esaslı zarar ile her halükarda; eski hale iadeden davacının beklediği yarar ile kıyaslanamayacak derecede büyük ve objektif olarak katlanılamayacak derecede önemli bir zarar tehlikesi aranmalıdır. (Yavuz, Levent & Alıca, Türkay & Merdivan, Fethi (2013) Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Cilt II, Ankara, Seçkin, s.1983-1986.)
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olayda yapılan değerlendirmede; mahkememizce re’sen refakate alınan 1 telif uzmanı, 1 inşaat mühendisi ve 1 heykeltıraş öğretim üyesinden oluşan bilirkişi heyeti ile birlikte gerek davaya konu anıtın bulunduğu yerde, gerekse bu anıttan sökülmüş olan rölyef parçalarının bulunduğu davalı kurum ambarında keşif icra edilmiştir. 20/08/2020 havale tarihli bilirkişi raporunda; davaya konu olan eserin eksik parçalarının yeniden yapılması durumunda teknik açıdan orijinal parçalar ile uyumunun sağlanamayacağı (belirli bir süre dış alanda kalan parçaların hava ve iklim koşullarına bağlı olarak yaşadığı korozyon ve renk değişimi gibi koşullar yüzünden), sökülmüş veya kırılmış olan parçaların ise onarılarak (bronz kaynak ve patina işlemi sonrası) eski görünümlerine kavuşmasının mümkün olmadığına kanaat getirilmiştir. Davalı kurum himayesinde korunan parçaların yeniden değerlendirilebilmesi ancak eritilerek mümkün olabilecek, bu eritme işlemi sırasında da belirli bir miktar kayıp ortaya çıkacaktır.Dolayısıyla, eski hale getirmenin teknik olarak mümkün olduğu ve bunun, ancak eser sahibi tarafından yeniden üretilmesi ve montajının yapılması suretiyle gerçekleştirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Mahkememize ibraz edilen ve içerisinde 3 öğretim üyesi heykeltıraş, 1 telif uzmanı ve 1 inşaat mühendisinden oluşan 27/11/2020 tarihli bilirkişi heyeti ek raporunda da; dava konusu anıta ait parçalardan bir bölümünün yerinde olmadığı, dolayısıyla eserin bütünlüğünün zarar gördüğü, bu parçalardan bir kısmının Atatürk Orman Çiftliği yerleşkesindeki bir depoda muhafaza edilmesine rağmen bunların, bütünlüğün bozulmasına neden olan eksik parçaların tümünü oluşturmadığı, zarar görmüş veya bütünlüğü bozulmuş bu vb. eserlerde teknik açıdan olası alternatif işlemler olarak, eserin eksik parçalarının yeniden yapılması veya mevcut eksik parçalarının onarılması/yeniden değerlendirilmesi gibi uygulamaların söz konusu olduğu, ilk alternatif ele alınacak olursa, eserde kullanılan malzeme (bronz) ve oluşumunu sağlayan teknik süreçler göz önünde bulundurulduğunda eserin eksik parçalarının tekrar yapılarak yerine konmasının, eserin mevcut orijinal parçalarının yapılış tarihinden bu yana maruz kaldığı doğa şartları ve çevresel faktörler sebebiyle (kimyasal tepkimelerin görünür yansımaları; korozyon, deformite ve heterojen pigmentasyon vb.) eserdeki orijinal bütünlüğün sağlanmasında yeterli olamayacağı, diğer alternatif olarak ise depoda muhafaza edilen parçaların yeniden değerlendirilerek yerine konması hususunda, muhafaza edilen parçaların eksik parçaların tümünü oluşturmadığı ve buna rağmen yine de bronz eritme işleminden geçirilme sonucunda ham madde tedarikinin az bir miktarını karşılayabileceği, ancak yapıtın eksik parçalarının tamamlanması ve muhafaza edilen parçaların aslına uygun olarak onarılarak yerine konması işlemlerinin yeniden yapılma işleminden daha fazla mali yük oluşturacağı, dolayısıyla kamu menfaati açısından daha külfetli olacağı, sonuç olarak, eski hale getirme işleminin eksik parçaların yeniden üretilmesi suretiyle yapılmasının tarafların menfaat dengesine en uygun seçenek olduğu, yönünde görüş bildirilmiştir.
Dava konusu yapıtın eksik rölyef parçalarının yeniden üretimi ve şekillendirilmesi için gereken maliyetin 20/08/2020 tarihli raporda; davaya konu olan yapıtın maliyet hesabının var olan tasarımın aslına uygun olarak yeniden oluşturulması göz önünde bulundurularak, ham madde tedariki (bronz), döküm, tesfiye, işçilik, nakliye montaj vb. giderlerle birlikte metrekare üzerinden fiyatlandırması, bu fiyatlandırma esnasında eserin Türkiye’nin önemli anıtsal eserlerinden biri ve sanatçısının da Türk heykel sanatında önemli bir yere sahip olduğu da dikkate alınarak, fiyatlandırmanın, keşif tarihi itibariyle, tüm giderler dâhil olmak koşulu ile metrekare başına 20.000.-TL (YirmibinTürkLirası) + KDV bedelle yapılabileceği; taraflarca düzenlenen 19.12.2019 tarihli tutanakta yerinde olmadığı tespit edilen rölyefin 25,85 m2 olduğu dikkate alındığında, eski hale getirmenin maliyetinin 25,85 m2 x 20.000.-TL = 510.000.-TL (+ KDV) mertebesinde olabileceği yönünde görüş bildirilmiştir. 27/11/2020 tarihli genişletilmiş bilirkişi heyetinin ibraz ettiği ek raporda ise; eski hale getirmede izlenecek aşamalar ve maliyet unsurlarının; ham madde tedariki (bronz), bronz modelaj, döküm, nakliye, montaj ve işçilikten oluştuğu, belirtilen bu aşamalar izlenerek piyasa koşulları ve uygulama da dikkate alındığında m2 için kümülatif bir bedel belirlemenin en uygun yöntem olacağı, bu kapsamda yapılan değerlendirmede m2 maliyetinin 20.000.-TL (YirmibinTürkLirası) + KDV bedelle yapılabileceği konusunda kök raporda varılan değerlendirme ve sonuç konusunda mutabık olunduğu, bu durumda, taraflarca düzenlenen 19.12.2019 tarihli tutanakta yerinde olmadığı tespit edilen rölyefin 25,85 m2 olduğu dikkate alındığında, eski hale getirmenin maliyetinin 25,85 m2 x 20.000.-TL = 510.000.-TL (+ KDV) mertebesinde olacağı ifade edilmiştir. Mahkememizce aldırılan kök ve genişletilmiş heyetten aldırılan ek rapora göre dava konusu yapıtın eski hale iadesi için 25,85 m2’lik eksik kısmın var olan tasarımın aslına uygun olarak yeniden oluşturulması için ham madde tedariki, bronz modelaj, döküm, işçilik, nakliye, montaj gibi maliyet kalemlerinin bulunduğu, bu maliyet kaleminin piyasa koşulları ve uygulama dikkate alındığında m2 başına 20.000,00 TL +KDV mertebesinde olduğu, eksik rölyef alanının 25,85 m2 olduğu, dolayısıyla toplam eski hale getirme bedelinin 20.000,00 TL X 25,85 = 517.000,00 TL + KDV olabileceği tespit edilmiştir. Bilirkişi kök ve ek raporlarında her ne kadar toplam maliyetin 510.000,00 TL + KDV olduğu belirtilse de, her iki raporda ulaşılan bu sonuç basit matematiksel hata mahiyetinde olduğundan, kök ve ek raporlarda ortaya konan maddi veriler mahkememizce re’sen değerlendirilerek söz konusu maddi hata düzeltilmiş, eski hale getirme bedelinin 517.000,00 TL + KDV olabileceği kabul edilmiştir.
Davacının eski hale getirme isteminin teknik olarak mümkün olduğu, bunun bedelinin 517.000,00 TL + KDV olduğu tespit edildikten sonra, söz konusu istemin kamunun veya davalının menfaatlerini esaslı surette haleldar edip etmediği hususunun da tartışılması gerekmektedir. Bu noktada eserin niteliği de önem kazanmaktadır. Davaya konu eser, mahkememizce aldırılan 27/11/2020 tarihli, davacının heykel alanındaki yetkinliği hakkında fikir sahibi olabilecek heyet içerisinde yer alan heykeltraş öğretim elemanlarının da bulunduğu ek raporda belirtildiği üzere; davacı sanatçı … tarafından meydana getirilen eser, Kültür Bakanlığı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 19.07.1994 tarih ve 3591 sayılı kararı ile tescil edilen anıt-heykeldir ve kültürel mirasımızın bir parçasıdır. Bu kapsamda, eserin eski hale getirilmesinde kamunun yararı olduğu ve bunun davacının menfaatlerini esaslı surette zarara uğratmayacağı sonucuna varılmaktadır. Söz konusu eserin anıt-heykel olarak tescil edildiği nazara alındığında, bu eserin eski hale iadesi bakımından kamunun manevi anlamda menfaatinin bulunduğu, bu manevi menfaatin büyüklüğü dikkate alındığında, maliyet bedeli olarak ortaya çıkan 517.000+KDV şeklindeki bedelin davalı malikin mali menfaatlerine göre üstün tutulması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Davalı vekili her ne kadar zamanaşımı def’i ileri sürmüşse de, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 14.11.2017 tarih 2016/3058 E 2017/6131 K sayılı kararında belirtildiği üzere; haksız eylem devam ettiği müddetçe zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz. Somut olayda da; dava tarihi itibari ile dava konusu anıtın bütünlüğünün hali hazırda bozulmuş olduğu olgusunun devam ettiği, dolayısıyla eser sahibi davacının manevi hakkının ihlalinin süregeldiği anlaşıldığından zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacağından davalının zamanaşımı def’i yerinde görülmemiştir.
Somut olayda sessiz kalma yolu ile hak kaybı müessesesinin de tartışılması gerekir. Cevap dilekçesine ekli kolluk ifade ve bilgi alma tutanaklarına göre dava konusu anıt üzerindeki hırsızlık olayının 12.10.2014 tarihinde gerçekleştiği, davacı ile davalı kurum arasında 2018 yılı içerisinde dava konusu anıtın eski haline iade edilmesi için görüşmelerde bulunulduğu, 19.12.2019 tarihinde davacı, davacı vekili ve iki ayrı davalı kurum çalışanın dava konusu anıtın eksik kalan kısmı üzerinde ve dava konusu anıttan kalan ve davalı kurum nezdinde depolanan rölyef parçaları üzerinde inceleme yapıldığı hususlarının tutanak altına alındığı tespit edilmiştir. Tespit edilen söz konusu maddi tespitlere göre; davacının, davalı ile dava konusu eserin eski hale iadesi bakımından yazışmalarda bulunduğu, yerinde incelemeye katıldığı, yerinde inceleme tutanağından kısa bir süre sonra eldeki davayı açtığı, davacının söz konusu davranışlarının 4721 sayılı TMK m.2 hükmünde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olmadığı, hakkın kötüye kullanılması eyleminde bulunmadığı, dolayısıyla sessiz kalma yolu ile hak kaybı koşullarının somut olayda gerçekleşmediği tespit edilmiştir.
Davanın konusu; “…” anıtının bütünlüğü bozulan kısmının eksik parçalarının eser sahibi davacı tarafından yeniden üretilmesi ve montajının yapılması suretiyle eserin eski hale getirilmesine ilişkindir. Söz konusu istem; özü itibariyle davalıdan maddi bir menfaat temin amacı gütmemektedir. Zira davacı eser sahipliğinden kaynaklı manevi hakkının ihlal edildiğinden bahisle tecavüzün ref’i isteminde bulunmuştur. Tecavüzün ref’i kapsamında eski hale getirme isteminin maddi bir bedeli bulunsa da, bu bedel davacının ekonomik varlığında artış meydana getirmeyecektir. Davacının eser sahipliğinden kaynaklı manevi hakkının ihlalinin ortadan kaldırılması amacıyla, maddi bir fiil olan eski hale iade için harcanması gereken maliyet kalemlerinin bütününü oluşturmaktadır. Bu nedenle eldeki davanın maktu harca tabi olan bir dava türü olduğu değerlendirilerek nispi harç ikmali yoluna gidilmemiştir. Nitekim dava türü olarak eldeki davaya emsal Ankara 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin …. K sayılı kararında da maktu karar ve ilam harcına hükmedilmiş, söz konusu karar gerek temyiz aşamasında gerekse tashihi karar aşamasında onanarak kesinleşmiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davanın kabulü ile; dava konusu “…” anıtının bütünlüğü bozulan kısmının eksik parçalarının eser sahibi davacı tarafından yeniden üretilmesi ve montajının yapılması suretiyle eserin eski hale getirilmesine, eski hale getirme bedelinin 517.000,00 TL+KDV’den fazla olmamak kaydıyla davalı tarafça karşılanmasına karar verilmiş, vekalet ücreti bakımından da eldeki davanın değer esaslı olmadığı nazara alınarak davacı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmiştir.
HÜKÜM:
1- Davanın KABULÜ ile; dava konusu “…” anıtının bütünlüğü bozulan kısmının eksik parçalarının eser sahibi davacı tarafından yeniden üretilmesi ve montajının yapılması suretiyle eserin ESKİ HALE GETİRİLMESİNE, eski hale getirme bedelinin 517.000,00 TL+KDV’den fazla olmamak kaydıyla davalı tarafça karşılanmasına,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 14,90 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 480,10 TL başvurma, peşin, vekalet ve keşif harcı, 131,70 TL posta-tebligat, 160,00 TL keşif ücreti, 2.050,00 TL bilirkişi ücreti masraflarına esas olmak üzere toplam 2.821,80 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan 6,40 TL vekalet harç ve 1.200,00 TL bilirkişi ücretine ilişkin yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
7-Karar kesinleştiğinde Ankara 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasının makamına iade edilmesine,
Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 06/01/2021

Katip …
E İMZA

Hakim …
E İMZA