Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/398 E. 2021/92 K. 19.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/398 Esas
KARAR NO : 2021/92

DAVA : Marka (Tecavüzün Tespiti, Önlenmesi, Durdurulması, Kaldırılması, Maddi Tazminat, Manevi Tazminat, Hükmün İlanı)
DAVA TARİHİ : 26/11/2019
KARAR TARİHİ : 19/02/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 26/03/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Tecavüzün Tespiti, Önlenmesi, Durdurulması, Kaldırılması, Maddi Tazminat, Manevi Tazminat, Hükmün İlanı) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili 26/11/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili …’nin 2000/17929, 2014/69374, 2017/100459 başvuru numaralı tescilli markaların sahibi olduğunu, davalı tarafın ise müvekkiline ait söz konusu markaları Sınai Mülkiyet Kanununa göre marka hakkına tecavüz oluşturacak şekilde hukuka aykırı şekilde kullandığını, dava açılmadan önce İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş sayılı dosyası ile delil tespiti işlemi yapıldığını, delil tespiti işlemi ile davalının müvekkillerinin marka haklarına tecavüz ettikleri eyleminin tespit edildiğini, bu nedenle müvekkilinin iş bu dava açılmadan önce davalı ile 21/08/2019 tarihinde 2019/11341 başvuru numarası ile arabuluculuk görüşmesi yaptığını, arabuluculuk görüşmelerinde anlaşma sağlanamadığını belirterek; müvekkilinin marka hakkına tecavüzünün önlenerek davalıya ait “…İZMİR” adresinde bulunan iş yerinin ön cephesinde kullanılan “… EMLAK” ibareli markaların bulunduğu tabela, malzeme ve eşyaların ihtiyati tedbir kararı ile indirilmesine karar verilmesini, müvekkil şirketin markalarına tecavüzün tespitini, önlenmesini, halihazırdaki tecavüz fiillerinin durdurulmasını ve kaldırılmasını, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazetede ilan edilmesini, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 11.000,00 tazminatın davalıdan alınarak müvekkili şirkete ödenmesini, tüm dava harç ve giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı yan üzerinden bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
C E V A P :
Davalı vekili 30/12/2019 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davayı görmeye İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin yetkili olduğunu, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş sayılı delil tespiti dosyasına sunulan rapor kapsamında müvekkiline ait işyerinde iddia edilen markaların kullanımı bulunmadığının ortaya çıktığını, müvekkiline … Belediyesi tarafından verilen işyeri açma ruhsat tarihinin 31/05/2010 olduğunu, Esnaf ve Sanatkar Sicili Tasdiknamesinin düzenleme tarihinin 18.01.2008 olduğunu, bu tarihler itibariyle davacının hak iddia edebileceği marka tescillerinin bulunmadığını, müvekkili tarafından marka tescilleri öncesinde kullanılan unvanın “… … EMLAK” şeklinde olduğunu, tespit sırasında bu kullanımın da bulunmadığını, davanın haksız olduğunu beyan ederek; öncelikle yetkisizlik kararı verilerek dosyanın İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesini, akabinde davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 6769 sayılı SMK m.29 ve m.149 vd hükümlerine dayalı marka hakkının ihlalinin tespiti, önlenmesi, durdurulması, kaldırılması, hükmün ilanı ile maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalının, davacıya ait tescilli markalarına tecavüz eyleminin bulunup bulunmadığı, bu minvalde tecavüzün tespiti, önlenmesi, durdurulması, kaldırılması, maddi ve manevi tazminat ile hükmün ilanı istemlerinin yerinde olup olmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ edilmiş, sundukları deliller alınmış, marka tescil belgeleri getirtilmiş, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş sayılı dosyası celp edilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmuş ve maddi vakıalara ilişkin hususlar bakımından bilirkişi raporu aldırılmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davalı vekili her ne kadar yetki ilk itirazında bulunmuşsa da; SMK m.156/3 hükmü uyarınca; sınai mülkiyet hakkı sahibi tarafından, üçüncü kişiler aleyhine açılacak hukuk davalarında yetkili mahkemenin davacının yerleşim yeri ya da hukuka aykırı fiilin gerçekleştiği veya bu fiilin etkilerinin görüldüğü yer mahkemesi olduğu, somut olayda davacıların yerleşim yerlerinin Ankara ili olduğu, bu nedenle eldeki davayı görmek hususunda mahkememizin de yetkili olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yetki ilk itirazının reddine karar verilerek uyuşmazlığın esası aşağıdaki şekilde irdelenmiştir.
Marka hakkına tecavüz, 6769 sayılı SMK m.29’da düzenlenmiştir.
6769 sayılı SMK m.29/1 hükmüne göre; Aşağıdaki fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:
a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.
b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c) Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak.
ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.
SMK m.29/1-a bendinin yollamada bulunduğu m.7 hükmüne göre;
(1) Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir.
(2) Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır:
a) Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması.
b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.
c) Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
(3) Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması.
b) İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi.
c) İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi.
ç) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.
d) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması.
e) İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması.
f) İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması.
(4) Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayım tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Ancak marka başvurusunun Bültende yayımlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmiş olması hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayımlanmasından önce karar veremez.
(5) Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez:
a) Gerçek kişilerin kendi ad veya adresini belirtmesi.
b) Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına ya da diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması.
c) Özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hâllerde kullanılması.
Tarafların yazılı ve sözlü beyanları, ibraz ettikleri deliller, celp edilen marka tescil belgeleri, delil tespiti dosyası, talimat yolu ile aldırılan bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriği birlikte incelendiğinde;
Davacı …’nin 2000/17929, 2014/69374, 2017/100459 numaralı 36.sınıftta bulunan “Gayrimenkul Komisyonculuğu, müşavirliği ve idaresi hizmetleri” ni kapsayan tescilli ve “…” ibaresini esas unsur olarak içeren markalarının bulunduğu, bu markaların kullanımı hususunda diğer davacı şirkete inhisari olmayan lisans verildiği, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş sayılı dosyası üzerinde yaptırılan delil tespiti işlemi sonrası düzenlenen 19/07/2019 havale tarihli bilirkişi raporuna göre; davalıya ait “…İZMİR” adresinde tespit tarihinde yapılan incelemede, söz konusu adresin bir emlakçı dükkanı olduğunun anlaşıldığı, dükkanın önünde yer alan tabelada “… … EMLAK” ibaresinde “…” ibaresinin beyaz zemin ile kapatıldığı, davalıya ait İzmir Emlak Komisyoncuları Odası başlıklı evrakta firma unvanı olarak “… … EMLAK” ibaresinin bulunduğu, … Belediyesi’nden alınma 31/05/2010 tarihli işyeri açma ve çalışma ruhsatında davalı işyeri unvanı olarak “… EMLAK OFİSİ” ibaresinin kayıtlı olduğu, İzmir Esnaf ve Sanatkâr Sicil Müdürlüğü’nden alınma 18/01/2008 tarihli Esnaf ve Sanatkâr Sicil Tasdiknamesi üzerinde unvan olarak “… … EMLAK” ibaresinin bulunduğu, yine davalıya ait 15/01/2008 tarihli vergi levhası bulunduğu, bu vergi levhası üzerindeki işyeri adresinin davaya konu işyeri adresi olduğu, vergi levhasında davalının gayrimenkul acentelerinin faaliyetleri alanında kaydı bulunduğunun anlaşıldığı, mahkememizce talimat mahkemesi aracılığıyla aldırılan 18/01/2021 havale tarihli bilirkişi raporuna göre; davalının emlakçılık faaliyetine dair ilk fatura kesiminin 18/06/2009 tarihine ilişkin olduğu, söz konusu fatura üzerinde “… … EMLAK” ibaresinin bulunduğu, davalının yıllık beyannameleri incelendiğinde 2008 yılından 2019 yılına kadar her yıl değişen miktarlarda ticari gelir elde ettiğinin anlaşıldığı, tespit edilen bu maddi vakıalara göre; davalının “… … EMLAK” ibaresini emlakçılık faaliyetine ilişkin olarak 2008 yılından bu yana kullandığı, bu ibare ile ilk fatura kesim tarihinin 2009 yılında olduğu, davacıya ait 2014/69374 ve 2017/100459 sayılı markaların, davalının “… … EMLAK” ibaresi ile markasal faaliyette bulunduğu 2009 yılından sonraki yıllarda tescil başvurusuna konu edildiği, tescilli bir markayı tescilden önce kullanan ve bu markanın tescilsiz kullanımına bağlı olarak üstün hak elde eden kimsenin tescilden sonra da kullanımının sonradan başkası tarafından tescil ettirilen markaya tecavüz oluşturmayacağı (Bkz; Y11HD, 21.11.2006 T, 2005/8931 E 2006/12058 K; Y11HD, 27.02.2014 T, 2013/13243 E 2014/3679 K), bu hale göre “… … EMLAK” ibaresini 2009 yılında ilk olarak markasal faaliyetinde kullanan davalının önceki tarihli tescilsiz kullanımları nedeniyle davacı …’ye ait sonraki tarihli 2014/69374 ve 2017/100459 sayılı markalara tecavüz ettiğinin söylenemeyeceği, başka bir deyişle; davalının önceki tarihli tescilsiz kullanımının bu markalara tecavüz iddiası bakımından hukuka uygunluk sebebi teşkil ettiği kanaatine varılmıştır.
Davacı …’ye ait 2000/17929 sayılı markası kapsamında yer alan “Gayrimenkul İşleri: Emlak komisyonculuğu hizmetleri” ile davalıya ait emlakçılık faaliyeti aynı/aynı tür hizmetlerdir. Zira bunlar; benzer tüketicilere hitap ederler, benzer ihtiyaçları giderirler, aralarında rekabet veya birbiri yerine ikame ilişkisi bulunur.
Davacı …’ye ait 2000/17929 sayılı markasının kelime ve şekil unsurundan oluştuğu, “…” ibaresinin yanı sıra şekil unsuruna da markada yer verildiği, davalının markasal kullanımlarının “… … EMLAK” şeklinde olduğu, markada yer alan “…” ibaresinin coğrafi kaynak, “Emlak” ibaresinin ise faaliyetin adını belirttiği, dolayısıyla markasal ayırt edicilik incelemesinde arka planda kalan ibareler oldukları, bu hale göre davalıya ait markasal kullanımların esas unsurunu “…” ibaresinin oluşturduğu, markalarda müşterek olarak bulunan “…” ibaresinin gerek büyük su kütlesi gerekse de kişi ismi olarak yaygın kullanılan, sıradan ve fantezi olmayan bir sözcük olduğu, ticari yaşamda değişik sektörlerde yaygın olarak kullanılagelen bir ibare olduğu, bu nedenle zayıf marka mahiyetinde bulunan ayırt ediciliği düşük bir ibare olduğu, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 12.10.2020 tarih 2020/92 E 2020/3984 K sayılı kararında belirtildiği üzere; zayıf markaların koruma kapsamı değerlendirilirken iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile dahi bertaraf edilebileceğinin göz önüne alınması gerektiği, yine emlakçılık hizmetinin içinde yer aldığı 36. sınıf hizmetler bakımından ortalama tüketicilerin dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğunun Ankara BAM 20.Hukuk Dairesi’nin 11.10.2018 tarih 2018/333 E 2018/1024 K sayılı kararında da belirtildiği, davacıya ait 2000/17929 sayılı markanın salt “…” ibaresinden oluşmadığı, bu ibarenin yanı sıra şekil unsuru da içerdiği, markalarda müşterek olarak bulunan “…” ibaresinin ayırt ediciliği düşük zayıf bir ibare olması, davacıya ait markada yer alan şekil unsuru ile aynı ya da benzer bir şekil unsurunun davalı markasal kullanımlarında yer almaması, emlakçılık hizmetlerinin ortalama tüketici kesiminin dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğu nazara alındığında karşılaştırılan markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunmadığı, bir an için markalar arasında iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzerlik bulunduğu varsayılsa bile; bu kez davalının 2009 yılından dava tarihine kadarki dönemi kapsayan 10 yıllık süre içerisinde “… … EMLAK” ibaresini markasal olarak kullanması, bu süre içerisinde taraflar arasında iltibas tehlikesine ilişkin uyuşmazlığın söz konusu olmaması olgularının göz ardı edilemeyeceği,
Şöyle ki; ilk kullanılmaya başlandıkları noktada karıştırılma tehlikesi yaratabilecek nitelikteki markaların, uzun yıllar piyasada kullanılması ve hukuki bir çatışmanın gündeme gelmemesi halinde, tüketicilerin de ilgili markaları ayırt edebildiği ve bu noktada karıştırılma tehlikesi yaratmayacağı kabul edilmektedir. (Bkz; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi, 03.06.2013 T, 2012/8617 E 2013/11464 K)
Barışçıl şekilde birlikte var olmanın söz konusu olabilmesi için gereken ilk unsur; tarafların uzun bir dönem boyunca piyasada çatışma yaşamaksızın birlikte var olmasıdır. Tarafların hali hazırda karşı tarafın kullanımını bilmesi ya da bilmemesi, iş bu doktrin bağlamında önem arz etmez. Esas olan, çatışma yaşanmaksızın, uzun bir döneme yayılmış aktif bir kullanımın gerçekleştirilmiş olmasıdır. Piyasada uzun süre barış içinde var olunduktan sonra ortaya çıkan ihtilaflar, durumun barışçıl şekilde var olma olarak nitelendirilmesine engel olmaz.
Barışçıl şekilde birlikte var olmanın söz konusu olabilmesi için gereken ikincil unsur; gerçekleştirilen uzun süreli yoğun kullanım neticesinde, markaların piyasada ayırt edilebilmesidir. İlgili kullanımın belli bir yoğunluğa ulaşması ve markaların farklılığını ortaya koyması gerekir (Gün, Buket (2019) Marka Hukukunda Birlikte Var Olma, 2019, Onikilevha, s.211-214).
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 11.11.2019 tarih 2018/2050 E 2019/7034 K sayılı kararında da;”Dairemizin daha önceki bir çok kararına konu olan ve Öğretide “birlikte var olma” olarak tanımlanan ilke (Buket Gün, Marka Hukukunda Birlikte Var Olma, Oniki Levha Yayıncılık, 2019) uyarınca, itiraza gerekçe markanın tescil kapsamında bulunan mal ve hizmetler yönünden, anılan markaya kural olarak karıştırılmaya yol açacak ölçüde benzer olan bir işaretin uzun yıllar marka olarak kullanılması, kullanımın sürekli ve yoğun şekilde olması ve kuvvetli tanıtımla markanın ayırt edici kılınması, buna karşılık tescilli marka sahibinin marka başvuru tarihine kadar niza çıkarmaması halinde her iki markanın uzun yıllardır barış içinde birlikte var oldukları ve artık tescilsiz markanın başvuru tarihi itibariyle kullanım sonucu ayırt edici hale geldiğinin ve markalar arasında karıştırılma ihtimalinin meydana gelmeyeceğinin kabulü gerekir. Önceki markanın sahibince kullanılmaması halinde, markanın kullanım sonucu ayırt edici kılınmasının daha kolay olacağının da kabulü gerekir.” şeklinde değerlendirmede bulunularak, birlikte var olma ilkesinin uygulama alanı açıklanmıştır.
Somut olayda da davalının 2009 yılından bu yana “… … EMLAK” ibaresini emlakçılık faaliyetinde uzun süreli bir şekilde kullandığı ve bu markaya kullandığı bölge içerisinde ayırt edici bir vasıf kazandırdığı, dava tarihine kadar davalının bu markasal kullanımı nedeniyle taraflar arasında uyuşmazlık çıkmadığı, davacı tarafın 2000/17929 sayılı markasını tescilli olduğu hizmetler üzerinde yoğun surette kullandığınına ilişkin dosya kapsamında yeterli delil bulunmadığı, bu nedenle davalıya ait 2009 yılından dava tarihine kadarki markasal kullanımın somut olayda birlikte var olma koşulunun oluşmasını kolaylaştırdığı, sonuç olarak; dava tarihi itibariyle davalıya ait uzun süreli markasal kullanım ve taraflar arasında bu kullanımdan kaynaklı olarak önceki tarihli niza bulunmaması nedeniyle davalıya ait markasal kullanımla davacıya ait 2000/17929 sayılı markanın birlikte piyasada var oldukları, birlikte var olma nedeniyle bu markaların hitap ettiği ilgili tüketici kesimi nezdinde artık ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesi bulunduğundan söz edilemeyeceği, bu nedenle de davalıya ait markasal kullanımın davacıya ait 2000/17929 sayılı markaya tecavüz teşkil etmeyeceği kanaatine varılmıştır.
Davacıların tek dava dilekçesi ile birlikte birden fazla asli talep ileri sürdüğü, bu minvalde davaların yığılması müessesesinin somut olayda söz konusu olduğu, davacıların tecavüzün tespiti, önlenmesi, durdurulması, kaldırılması, hükmün ilanı isteminin yanı sıra davacı şirketin maddi tazminat ve manevi tazminat istemlerinde de bulunduğu, davacıların tüm istemlerinin reddine karar verildiğinden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.11.2016 gün ve E.2014/11-130, K. 2016/1045 sayılı karar içeriğinde de belirtildiği gibi bu istemler için ayrı ayrı davalı lehine vekalet ücretine hükmedilerek aşağıdaki şekilde nihai karar tesis edilmiştir.
Yukarıda izah edilen nedenlerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M :
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 187,86 TL harçtan mahsubu ile arta kalan 128,56 TL’nin talebi halinde davacılara iade edilmesine,
3-Tecavüzün tespiti, önlenmesi, durdurulması, kaldırılması, hükmün ilanı istemi bakımından davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin müteselsilen davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
4-Maddi tazminat istemi bakımından davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacı şirketten alınarak davalıya verilmesine,
5-Manevi tazminat istemi bakımından davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3, m.10 ve m.13 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacı şirketten alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacılar tarafından yapılan 125,70 TL harç, 210,81 TL tebligat, posta ve dosya kapağı masrafı, 1.200,00 TL bilirkişi masrafı olmak üzere toplam 1.536,51 TL yargılama giderinin ve İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … D.İş sayılı dosyasında yapılan delil tespiti masrafının davacılar üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından yapılan 6,40 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin müteselsilen davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
8-6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.18/A-13 ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği tarife hükümleri uyarınca 1.320,00 TL nin davacı şirketten alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
9-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa resen iadesine,
Dair, davacılar vekili, davalı vekilinin yüzüne karşı, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 19/02/2021
Katip …
E İMZA

Hakim …
E İMZA