Emsal Mahkeme Kararı Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/343 E. 2021/251 K. 25.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ANKARA
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/343 Esas
KARAR NO : 2021/251
DAVA : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü)
DAVA TARİHİ : 15/11/2019
KARAR TARİHİ : 25/06/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/07/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali – Markanın Hükümsüzlüğü) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 15/11/2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; “…” ibaresinin, müvekkili firma tarafından, seri markalarının çatı markası olması için seçilmiş ve tüketici nezdinde belirli bir ayırt ediciliğe ve tanınmışlığa nail olmuş bir marka olduğunu, davalının 2018/87016 sayılı başvurusuna yönelik itirazlarının kurum tarafından reddedildiğini, dava konusu markanın müvekkili markası ile ayniyet derecesinde benzer olduğunu, markalar arasındaki tek farkın “…” ibaresi olduğunu, ancak bunun işaretler arasında yeterli farklılık yaratmadığını, müvekkili markalarının tanınmış olduğunu, dava konusu markada “kırmızı” anlamına gelen “red” ibaresinin ayrılarak yazıldığını, markada vurgunun “…” ibaresi üzerinde olduğunu, bu nedenle işaretler arasında fonetik ve kavramsal benzerliğin de kaçınılmaz olarak mevcut olduğunu, davalıya ait daha önceki markaların “…” şeklinde olduğunu, halbuki son başvurusu ile müvekkili markalarına bir yanaşma içerisinde olduğunu, dava konusu markanın müvekkiline ait markaların serisi gibi algılanacağını, Yargıtay 11. HD’nin 2016/11385E, 2018/3327 sayılı kararında “… raptor” ibaresinin müvekkili markaları ile benzer görüldüğünü, dava konusu markanın da müvekkili tanınmış markası içerdiğini, bütünsel olarak farklı olmadıklarını, taraf markaları kapsamındaki mal veya hizmetler bakımından benzerlik bulunmadığı iddiasını kabul etmediklerini, dava konusu markanın 29, 31. Ve 32. Sınıf malları kapsadığını,müvekkili markaları kapsamında da benzer sınıfların yer aldığını, tüketicinin iki işaret arasında herhangi bir sebeple bağlantı kurmasının yeterli görülmesi gerektiğini, tanınmış markaların farklı mal ve hizmet sınıflarında da korunmaları gerektiğini, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin açık olduğunu, Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi …. Sayılı kararında, müvekkili markasının tanınmış marka olduğunun kabul edildiğini, bu kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin K. Sayılı kararı ile de onandığını, müvekkili markalarının yurtdışında da tescilli olduğunu, dava konusu markanın tescilinin müvekkili markalarının ayırt ediciliğine zarar vereceğini, davalı başvurusunun kötü niyetli olduğunu, yine müvekkili şirkete ait www….-tr.com ibareli alan adının 02.01.2004 tarihinden itibaren tescilli olduğunu, dava konusu markanın reddedilmemesi ya da hükümsüz kılınmaması halinde, müvekkili şirkete ait alan adından doğan haklarının da 6769 sayılı 6/6 maddesi anlamında ihlali söz konusu olacağını beyan ederek; işbu … sayılı YİDK kararının iptali ve dava konusu 2018/87106 sayılı markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı TÜRKPATENT vekili 09/12/2019 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Başvuru markasının 29, 31 ve 32. Sınıflarda yer alan gıda emtiası üzerinde tescil edilmek istendiğini, davacının itirazına konu markalarının ise iş bu emtialar üzerinde tescilli bulunmadığını, bu nedenle değinilen mal ve hizmet benzerliği şartı sağlanmadığı için iltibas tehlikesi oluşmayacağını beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 12/10/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Taraf markaları kapsamında hiçbir ortak sınıfın mevcut olmadığını, satılan malların benzer olmadığını, “…” kelimesinin herkesin kullanımına açık bir kelime olduğunu, farklı sınıflarda pek çok markanın bu ibare ile tescil edildiğini, markaların bütün olarak ele alınmaları gerektiğini, markaların başlangıç seslerinin farklı olduğunu, ayrıca sonunda da “ın” eki yer aldığını, müvekkilinin 2012/29583 sayısı ile tescilli markasının sahibi olduğunu, yine “…”, “…”, “…” gibi markalarının serisi niteliğinde olduğunu, taraf markalarının karıştırılacağı yönündeki iddiaların yersiz olduğunu, davacı markalarının beyaz eşya sektöründe bilinir olduğunu, müvekkili markası kapsamında ise davacı markaları ile bir yakınlığı bulunmayan malların yer aldığını, müvekkilinin 1996 yılından beri yarı tatlı meyve çeşitlerini yetiştirdiğini, kötü niyet iddialarının yerinde olmadığını, müvekkili markalarının çok sayıda ülkede tescilli olduğunu beyan ederek; davanın reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK:
Dava, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.15/C hükmüne göre açılan YİDK Kararının İptali ve 6769 sayılı SMK m.25 hükmüne göre açılan Markanın Hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; Davalı kurumun tesis ettiği … sayılı YİDK kararının hukuka uygun olup olmadığı, davalı şirkete ait 2018/87106 nolu “… …’IN” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli markalar arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalı şirketin önceki tescilli markasından kaynaklı müktesep hakkı bulunup bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olup olmadığı, davacıya ait alan adı ile davalı markası arasında iltibas tehlikesi bulunup bulunmadığı, davalının marka başvurusunda kötüniyetli olup olmadığı, tescili halinde davalı markasının hükümsüzlüğünün gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu tespit edilmiştir.

Davanın açılmasını müteakip tarafların dilekçeleri karşılıklı tebliğ olunmuş, sundukları deliller alınmış, marka tescil ve başvuru dosyaları ile alâkalı kayıtları getirtilmiş, dava şartları incelenmiş, ön inceleme duruşması yapılmış, hak düşürücü süre bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiş, taraflar sulhe teşvik olunmuş, arabulucuya gitme hakları hatırlatılmış, sonuç alınamaması üzerine uyuşmazlık konuları tespit edilmiş, tahkikat icra olunmasını müteakip, bilirkişi heyetinden maddi vakıalara ilişkin rapor alınmış, 06/08/2015 tarih 29437 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 201/2. maddesi hükmü de gözetilerek taraflara tahkikat ve yargılamanın geneliyle ilgili son sözleri de sorulmuş; sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağı tanınmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İşlem dosyasının tetkikinde; Davalının Madrid Protokolü hükümleri uyarınca Türk Patent ve Marka Kurumuna 02.10.2018 tarihinde yaptığı “… …’IN” ibareli marka başvurusunun 2018/87106 no. ile işleme alındığı, marka başvurusunun yapılan ilk incelemeler sonrasında 27.11.2018 tarih ve 313 sayılı Bülten’de ilan edildiği, söz konusu ilana karşı davacı yanın 24.01.2019 tarihinde 2000/17224, 2011/59470, 2011/58777, 2011/113120, 2011/110344, 2004/05819, 2015/30331 sayılı markalarını mesnet göstererek 6769 sayılı SMK’nın 6/1, 6/5 ve 6/9 hükümleri kapsamında itirazda bulunduğu, davalı şirketin 08.02.2019 tarihli karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, dilekçesinde 2000/17224, 2011/59470, 2011/58777, 2011/113120, 2011/110344, 2004/05819 sayılı markalara ilişkin kullanmama def’i ileri sürdüğü, davacının 14.03.2019 tarihli kullanım ispat formu sunduğu, yayına yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı’nca reddedildiği, kullanım def’inin değerlendirilmesine gerek görülmediği, bu karara karşı davacı şirket tarafından 05.07.2019 tarihinde yeniden itirazda bulunulduğu, davalı şirketin 02.08.2019 tarihli itiraza karşı görüş bildirme dilekçesi ibraz ettiği, yeniden yapılan itirazı değerlendiren Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun … sayılı YİDK kararı ile itirazın reddine karar verdiği, bu kararın davacı marka vekiline 23.10.2019 tarihinde tebliğ edildiği, iki aylık hak düşürücü süre içinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu marka başvurusu 23.03.2021 tarihinde tescil edilmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6.maddesinin 1.fıkrasına göre; Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırma ihtimali, ortalama tüketicilerin, her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Bu durum, bir mal veya hizmetin alıcısının bildiği veya duyduğu bir mal veya hizmeti aldığı zannı ile başka bir işletmenin aynı veya benzer malını ya da hizmetini alma ihtimali biçiminde tanımlanmaktadır. Karıştırılma ihtimali, iltibas kavramından daha geniş bir kavram olup, doğrudan ve dolaylı karıştırılma ihtimali olarak ikiye ayrılır. Bu ayrıma göre eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet, başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyorsa doğrudan karıştırılma ihtimali söz konusudur. Buna karşın, eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırt ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik veya idari bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
Karıştırılma ihtimalinden bahsedilebilmesi için öncelikle önceki ve sonraki markalar arasındaki mal veya hizmet sınıflarının aynı ya da benzer olması gerekir. Mal veya hizmetlerin benzer olup olmadığının belirlenmesinde, karşılaştırılacak mal veya hizmetlerin benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı, aralarında hammadde-yarı mamül-mamül ürün ilişkisi bulunup bulunmadığı, birbirleri yerine ikame ya da tamamlayıcı ürün ya da hizmet olup olmadıkları, dağıtım kanallarının ortak olup olmadığı, marketlerde aynı reyon ya da raflarda satılıp satılmadıkları, aynı toptancılarda satılıp satılmadıkları gibi kriterler göz önünde tutulmalıdır. Sınıfsal benzerlik karşılaştırmasında gerek Nice sınıflandırması gerekse de TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğleri mahkemeler bakımından bağlayıcı değildir. Somut olayın özelliklerine göre TÜRKPATENT tarafından çıkartılan sınıflandırma tebliğinde farklı sınıflarda yer almalarına rağmen ilgili alıcısı nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ürün ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının benzer olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Karıştırılma ihtimali bakımından sınıfsal benzerliğin söz konusu olması halinde önceki ve sonraki markanın aynı ya da benzer olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Markaların aynı ya da benzer olup olmadıkları incelenirken markayı oluşturan her bir unsura göre değil, bir bütün olarak karşılaştırılan markaların bıraktığı genel, global izlenim, markaların bütünü ile bıraktığı etki dikkate alınacaktır. Markalarda eğer tanımlayıcı unsurlar var ise bu unsurlar değerlendirme dışı bırakılacaktır. Global değerlendirmeye göre, karşılaştırılan markalar arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olup olmadığı incelenirken, ilgili alıcısı nezdinde bıraktıkları genel intibaya göre markaların benzer olup olmadığı, markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, ortalama alıcısının algısının ve satın alma kararı verirken göstereceği özen ve dikkat derecesinin ne olduğu, markalar veya işletmeler arasında bağlantı ihtimalinin söz konusu olup olmadığı gibi hususlar incelenerek değerlendirme yapılmalıdır. Bu şekilde inceleme yapılırken, markanın toplumda ne kadar tanındığı, markaların ayırt edici unsurlarının neler olduğu, markanın hitap ettiği ürün ya da hizmetin tüketici kitlesinin kimler olduğu, bu kitlenin satın alma sürecinde göstermeleri beklenen dikkat ve algılama düzeyinin ne olduğu, mal veya hizmetin niteliğinin ve fiyatının ne olduğu, markanın ne kadar özgün, ayırt edici ya da tanımlayıcı olduğu, seri marka algılamasına yol açıp açmadığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
Belirtilen açıklamalar ışığında, tarafların iddia ve savunmaları, marka işlem dosyası, itiraza mesnet markalar, hukuki nitelendirme hali hariç olmak üzere maddi vakıalara ilişkin tespitler barındıran bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava konusu 2018/87106 sayılı marka kapsamında yer alan emtialar; “29.SINIF:Fruit jellies; fruit jams; fruit compotes; preserved fruit; fruits in jars; fruit salads; fruit pulps; dried and dehydrated fruits. (Türkçesi; Meyve jöleleri; meyve reçelleri; meyve kompostosu; korunmuş meyve; kavanozlardaki meyveler; meyve salataları; meyve özleri; kurutulmuş ve susuz meyveler.) 31.SINIF:Fresh fruit; non-processed fruits; peaches; raw peaches; non-processed peaches; nectarines; raw nectarines; non-processed nectarine. (Türkçesi; Taze meyve; işlenmemiş meyveler; şeftaliler; çiğ şeftali; işlenmemiş şeftaliler; nektarin; çiğ nektarinler; işlenmemiş nektarin) 32.SINIF:Fruit beverages and fruit juices; fruit beverages; non-alcoholic fruit extracts; concentrated fruit juices; apple juices; syrups and other preparations for making beverages; fruit nectars; fruit syrups; fruit smoothies. (Türkçesi; Meyveli içecekler ve meyve suları; meyveli içecekler; alkolsüz meyve özleri; konsantre meyve suları; elma suları; şuruplar ve içecek yapmak için diğer müstahzarlar; meyve nektarları; meyve şurupları; Meyveli smoothiler.)” şeklindedir.
Dava konusu 2018/87106 sayılı “… …’IN” ibareli marka; renk ve şekil unsurlarından yoksun bir kelime markasıdır.
Davacıya ait itiraza mesnet markaların; bir kısmının sırf kelime markası olduğu, bir kısmının da kelime unsurları yanında şekil ve bazen de renk unsurlarını da ihtiva ettiği görülmektedir. Bu markalarda ortak unsur “…” ibaresidir.
Taraf markaları arasında “…” kelimesinden kaynaklı olarak benzerlik bulunduğu tespit edilmiştir. Bu ibare; gerek davacıya ait markalarda, gerekse dava konusu markada esaslı unsurlardan biridir.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda tablolaştırıldığı üzere; dava konusu 2018/87106 sayılı marka kapsamında 29, 31 ve 32. Sınıftaki işlenmiş ya da işlenmemiş yiyecek ve içecek ürünleri yer almakta olup, davacı markaları kapsamında; 35, 35, 42, 7, 8, 9, 11, 21, 36, 38.sınıflarda yer alan mal ve hizmetler ile dava konusu marka kapsamındaki 29, 31 ve 32.sınıf emtiaların aynı, aynı tür, benzer olmadıkları, bu anlamda taraf markalarının tamamen farklı ihtiyaçlara yönelik, farklı tüketici kitlelerine hitap eden, farklı satış, sunum ve dağıtım kanalları bulunan, birbirleri yerine ikame edilebilirlikleri bulunmayan, birbirleri ile aynı pazarda yer almayan ve buna bağlı olarak birbirleri ile rekabet içerisinde de bulunmayan mal ve hizmetleri kapsadıkları görülmektedir. Mahkememizce aldırılan sektörden kimselerin de bulunduğu bilirkişi heyetinin tanzim ettiği raporda; yukarıda yer verilen mal ve hizmetlerin benzer olup olmadığına ilişkin kıstaslar nazara alınarak yapılan değerlendirmede, dava konusu marka kapsamındaki emtialar ile davacıya ait itiraza mesnet markalar kapsamındaki mal ve hizmetler arasında benzerlik bulunmadığı belirtilmiştir.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle; dava konusu marka kapsamındaki emtialar ile davacıya ait itiraza mesnet markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetler arasında benzerlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; markalar arasında “…” ibaresinden kaynaklı benzerlik bulunsa da, ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin öncelikli şartının, taraf markaları kapsamında yer alan mal ve hizmetler açısından benzerlik ilişkisi olduğu gözetildiğinde, bu çerçevede herhangi bir benzerlik taşımayan markalar açısından karıştırılma ihtimalinin de ortaya çıkmayacağı açık olup SMK m.6/1 kapsamında aranılan şartların somut uyuşmazlıkta oluşmadığı, bu nedenle de işaretler arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimalinin meydana gelmeyeceği kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar yargılamanın sonucunu etkilemese de, eksiklik bulunmaması açısından davalı şirket vekilinin önceki tarihli markalarından kaynaklı olarak ileri sürdüğü müktesep hak iddiası aşağıdaki şekilde değerlendirilmiştir:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.09.2008 tarihli ve 2007/7547E. – 2008/10251K. Sayılı kararına göre; Bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Bu tür markalar niteliği itibariyle 556 sayılı KHK’nın 55. maddesinde tanımlanan ortak markalara benzemekle birlikte; seri markalar, ortak markalarda mevcut olan bir grupta yer alan işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerden ayırt edilmesi fonksiyonu, teknik yönetmelik gibi özelliklere sahip olması gerekmeyen ve esasen ortak asli unsuru taşımakla birlikte her biri diğerinden bağımsız nitelikteki ticaret ve hizmet markalarıdır.
Bu karar içeriğinden de anlaşılabileceği üzere müktesep hakkın kabulü üç koşula bağlanmıştır. Bunlar:
• müktesep hak iddia edilen marka ile davaya konu markadaki asli unsurların muhafaza edilmiş olması ve eski markaya karşı hükümsüzlük davası açılacak sürenin dolmuş olması ve bu markanın çekişmesiz şekilde kullanılması,
• markalar arasında işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yaratılan izlenimin korunması,
• dava konusu markada, müktesep hak iddia edilen markaya nazaran kapsamın genişletilmemiş olması.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder.
Bu üç şartın gerçekleştiği durumlarda marka sahibi kazanılmış hak elde eder. Hemen belirtmek gerekir ki; yukarıdaki şartlar sağlansa bile, sonraki tarihli marka başvurusu, itiraza mesnet markaya yakınlaşma ve bu yolla haksız yararlanma tehlikesi oluşturmamalıdır. Burada irdelenmesi gereken husus; marka olarak seçilen işaretin önceki tarihli kök seri markaların yenilenmesi suretiyle mi oluşturulduğu, yoksa itiraza mesnet markalar ile yakınlaşarak onunla iltibas tehlikesi doğurma tehlikesi oluşturacak şekilde mi mizanpajının yapıldığıdır. Daha ilk bakışta başvurunun kök markanın değil de, itiraza mesnet markanın yeni düzenlenmiş bir versiyonu olduğu yönünde ortalama tüketici nezdinde izlenim doğuyorsa, önceki kök markalardan kaynaklı müktesep hak şartlarının doğduğundan söz edilemez. Bu itibarla seri marka olarak tescili talep edilen işaret, kök markadan esaslı farklılıklar göstermemeli ve seri marka seçilirken itiraza mesnet markaya yakınlaşacak font, renk, mizanpaj değişikliklerinden kaçınılmalıdır. (Burçak Yıldız, Mükerrer Markanın Seri Markasının Tescili -SMK m.5/1-ç ve m.6/1 Hükümlerine Yargıtay Kararları İle Getirilen İstisna, BATİDER 34(4), 2018, s.116)
Müktesep hak iddiası bakımından hemen belirtmek gerekir ki; önceki tarihli markanın çekişme konusu olmaktan çıkması hali tek başına müktesep hak şartlarının doğumunu sağlamaz. Önceki tarihli markanın başvuruya konu emtialar bakımından aynı zamanda fiili olarak kullanıldığının da ispatlanması gerekir. Zira, müktesep hak müessesesinin kabul edilmesinin amacı, önceki tarihli markanın uzunca süredir kullanımı nedeniyle ilgili tüketici kesiminde oluşan imajın, sonraki tarihli marka başvurusuna sirayet etmesini sağlamaktır. Bu nedenledir ki, fiilen kullanılmayan önceki tarihli markanın ilgili tüketici kesiminde bir imaj duygusu oluşturduğundan söz edilemez. Olmayan imajın yenilenen yeni bir marka başvurusuna aktarımı da dolayısıyla söz konusu olamaz. Müktesep hak şartları bakımından yukarıda ifade ettiğimiz görüşü destekler nitelikte, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 06/01/2020 tarih 2019/2269 E 2020/16 K sayılı kararında, önceki markanın fiilen kullanılmasını, müktesep hakkın doğumu bakımından gerekli görmüştür.

Somut olay bu kriterler çerçevesinde incelendiğinde; davalı yanın müktesep hak iddiasına dayanak yaptığı markaların 2005/38537 sayılı, 2005/38540 sayılı, 2006/54544 sayılı, 2012/29583 sayılı markaları olduğu, söz konusu markalarda “…” ve “…” esas unsurlarını içerir markaların, dava konusu başvurudan farklı bütünsel algılara haiz olduğu, dolayısıyla sair unsurlardan bağımsız olarak anılan markaların müktesep hakka dayanak olamayacakları, bununla birlikte 2012/29583 sayılı markasının, dava konusu marka ile birebir aynı esas unsuru içerdiği, aralarındaki tek farkın “…” ibaresi olduğu, sınıf kapsamları açısından da yine işaretlerin aynı – aynı tür malları kapsadıkları, bununla birlikte markanın kapsamındaki mallar açısından ülkemizde ciddi kullanıma konu edildiğini gösterir hiçbir delil dosyada mevcut olmadığından, anılan markanın, müktesep hak sağlamasının mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla; bir bütün olarak, davalı tarafın dava konusu marka başvurusu bakımından ileri sürdüğü müktesep hak iddiası yerinde bulunmamıştır.
SMK m.6/4 hükmüne göre; Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
SMK m.6/5 hükmüne göre; Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
SMK m.6/4 hükmü bağlamında tanınmış marka koruması için; toplumun her kesimince bilinme gerekli olmayıp, toplumun ilgili kesimindeki bilinilirlik düzeyi dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi; markanın tanındığı iddia edilen ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı sektörü ifade eder. (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, 4.Baskı, İstanbul 2018, s.344-345) Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, bu markanın Türkiye’de tanınmış olmasının ya da kullanılmasının gerekip gerekmediği hususu bakımından; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 13.02.2019 tarih 2017/3943 Esas 2019/1154 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, Türkiye’de tescilli olmayan markalara tanınmış marka koruması sağlanabilmesi için, söz konusu markanın, itiraza konu marka başvuru tarihinden önce Türkiye’de ilgili sektörde tanınmış marka olduğunun dosyaya sunulan objektif delillerle ispat edilmesi gerekir. (Aynı yönde Y11HD; 18.09.2019 tarih, 2018/790 E 2019/5512 K; Y11HD; 20.11.2018 tarih, 2017/1345 E 2018/7216 K)
SMK m.6/5 hükmü uyarınca; önceki tarihli tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış olan bir marka, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi sebebiyle, aynı veya benzeri sonraki tarihli marka başvurusunun, aynı veya farklı nitelikteki mal ya da hizmetlere ilişkin tescil talebinin reddini talep edebilir. Bir markanın sadece tanınmış marka niteliğini haiz olması, otomatik olarak o markanın farklı türdeki mal veya hizmetlere ilişkin olarak sonraki tarihli marka başvurusunu engelleme hakkı bahşetmez. Tanınmış marka hakkı sahibinin genişletilmiş korumadan yararlanabilmesi için;
A) Tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde edilmesi,
B) Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi,
C) Tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, olasılıklarından en az birinin gerçekleşmesi veya gerçekleşme ihtimalinin bulunması gereklidir. Ayrıca, sonraki tarihli marka başvuru sahibinin, marka başvurusunda haklı bir nedeninin de bulunmaması gerekir.
Tanınmışlık, statik ve dogmatik bir durum değildir. Aksine; sürekli güncellenen, dalgalanabilen, bir çok değişkene bağlı dinamik bir süreci içinde barındırır. Bir markanın tanınmış marka niteliğinde olup olmadığı; a)Toplumun ilgili kesimince markanın tanınma düzeyi, b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c)Marka promosyonlarının ve reklamlarının süresi, yoğunluğu, hedef aldığı alan, d)Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e) Markanın resmi mercilerce tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f) Markanın ekonomik değeri, g) Markanın hitap ettiği mal veya hizmetlerin pazar payı, gibi tahdidi olmayan kriterler dikkate alınmak suretiyle, yapılacak global bir değerlendirme neticesinde her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hemen belirtilmelidir ki; bir markanın tanınmış marka niteliğini haiz olmasının; yukarıda yer verilen tüm kıstasların sağlanması gerektiğini şart koşmadığı gibi, yukarıda yer verilen kıstaslardan yalnızca birinin gerçekleşmesinin mutlak anlamda ilgili markayı tanınmışlık seviyesine çıkaracağını da göstermez. Burada önemli olan husus; her somut olayda, yukarıda yer verilen kıstaslardan da yararlanarak, global bir değerlendirme yapılması, bunun sonucunda tanınmışlık vasfı ve varsa bu tanınmışlığın etki alanının belirlenmesidir.
Tanınmış markanın itibarından haksız yararlanılmasından söz edilebilmesi için; tanınmış markanın iyi şöhret ve itibar sahibi olması, ilgili tüketici kesimi nezdinde markanın olumlu bir imajının olması gerekir. Bu nedenle imaj transferine konu olabilecek sonraki tarihli marka başvurusunun, tanınmış markanın itibarından haksız yararlanma tehlikesi doğurabileceği söylenebilir. Burada önemli olan, sonraki tarihli markayı gören tüketicinin, önceki tarihli tanınmış markanın kendi zihninde oluşturduğu olumlu imaj ile sonraki tarihli marka arasında bir bağlantı (link) kurması, imaj transferi ihtimalinin bulunması, böylece tanınmış markanın olumlu imajının sağladığı kolaylıktan yararlanarak sonraki tarihli marka başvuru sahibinin ticari avantaj sağlama ihtimalinin bulunmasıdır. Böylece, sonraki tarihli marka başvuru sahibi, tanınmış marka sahibinin uzun uğraşlar sonucu oluşturduğu kalite ve güven birikiminden parazitvari yararlanarak, kendi lehine haksız bir avantaj sağlayacaktır.
Tanınmış markanın itibarına zarar verilebilmesi için; Tanınmış markanın, arzu edilmeyen olumsuz imaj tehlikesine maruz kalacağı bir hal olasılığı içerisinde bulunması gerekmektedir. Tanınmış markanın itibarının zarar görme tehlikesi altında bulunup bulunmadığı incelenirken, tescile konu mal ve hizmetlerin kapsamı dikkate alınmalıdır. Örneğin; tanınmış bir içecek markasının, aynı veya benzerinin tuvalet temizliği emtialarında marka olarak kullanılması halinde, böyle bir olumsuz imaj tehlikesi söz konusu olabilir.
Tanınmış markanın ayırt etme gücünün zedelenmesi için; Sonraki tarihli marka başvurusu nedeniyle, tanınmış markanın ayırt etme gücünün zayıflaması ve bu suretle markanın reklam değerinin düşme ihtimali bulunmalıdır. Tanınmışlık derecesi ve karşılaştırılan markaların hitap ettiği mal veya hizmetlerin birbirleri ile yakınlığı arttıkça, markanın ayırt ediciliğinin zedelenmesi ihtimali de artmaktadır. Bu durumda, markanın muhatap çevresi, sonraki tarihli marka nedeniyle, önceki markanın artık sadece tanınmış marka sahibine ve onun ürünlerine ait olmadığı kanısına varmaktadır.
Somut olayda yapılan incelemede; Davacı yanın işlem dosyası kapsamına tanınmışlık iddialarını somutlaştırır mahiyette yeterli ve iddialarını destekler hiçbir delile işlem dosyasında rastlanılmadığı, bu anlamda işlem dosyasındaki deliller itibariyle tanınmışlık konusunda bir değerlendirme yapılamadığı, bununla birlikte dava dilekçesi içerisinde sunulan güncel tarihli Yargıtay kararı da dikkate alındığında, davacının “…” markalarının hususiyetle “beyaz eşya” sektöründe tanınmış olduğu yönünde hükme varıldığı görülmüş olup, bunun dışında yine davacı tarafça 27.01.2021 tarihli delil dilekçesi ile birlikte “…” markalarının kullanımlarını, tanıtım ve reklam çalışmalarını, yazılı – görsel medyada yer alan haberlerini, alan adı bilgilerini gösterir çeşitli delillere yer verildiği görülmüştür. Emsal nitelikteki Yargıtay kararı kapsamında davacı yan markasının tanınmışlığının kabul edilmesi halinde dahi, bu tanınmışlığın uyuşmazlık konusu mallar bakımından mevcut olmadığı, dava konusu markanın tescilinin davacı yanın tanınmışlığından haksız yarar sağlama, tanınmışlığından faydalanma veya tanınmışlığından kaynaklı ayırt edici karakterini sulandırma gibi sonuçlar doğurmayacağı, dava konusu markanın davacı yan markasının reklam değeri ve piyasa gücünün azalması veya itibarının zarar görmesi sonuçlarını doğurabileceğine dair de dosyada hiçbir delilin mevcut olmadığı değerlendirilmiştir. Bu çerçevede her ne kadar dava konusu “… …’IN” markasında, davacı yana ait “…” markası bütün olarak yer almakta ise de ve markanın bütünsel algısı itibariyle sair unsurların hiçbiri (“…” ibareleri vurguyu “…” üzerine yüklemekte olup “ın” ekinin ise herhangi bir etkisi değerlendirilememiştir) taraf markalarının birbirlerinden yeterince uzaklaşmaları sonucunu meydana getirmemekte ise de uyuşmazlık konusu marka kapsamında yer alan malların davacı yanın tanınmışlığı bulunan sektör ile bir ilişkisinin bulunmadığı, “…” kelimesinin İngilizce “krallık, şahane, muhteşem” gibi alternatif anlamlarının bulunduğu, bu anlamı itibariyle de davacı firma dışında da pek çok farklı sektörde tescil başvurusuna konu edilmiş/tescilli bir işaret olduğu, başka bir ifadeyle uydurulmuş, yaratılmış, farazi bir sözcük olmadığı, bu çerçevede davacıya ait markalara şekli açıdan da doğrudan yanaşmayan ve davacı ile ilgisiz bir sektörde başvuru konusu edilmiş dava konusu markanın, davacı yanın tanınmış markalarına zarar verecek sonuçlar doğurmayacağı değerlendirilmektedir. Dolayısıyla somut olayda, davacı yan markasının tanınmışlığı bulunan beyaz eşya /elektronik eşyalar sektörü ile farklı mal gruplarını taşıyan dava konusu markanın tescilinin, davacı yanın tanınmışlık temelli oluşan ayırt edici karakterine zarar verebilecek ya da davacı yanın markasının tanınmışlığından kaynaklı bir imaj transferini mümkün kılacak sonuçlar doğurmayacağı, davalının tescil ettirmek istediği işaretin davacı yanın markasının tanınmışlığından yararlanma amacını taşıdığının ya da davacı markalarının ayırt ediciliğine zarar verdiğinin de ortaya konulamadığı, nitekim davalının önceki tescilli markalarında da “…” ibaresinin bütün olarak yer aldığı ve buna rağmen davacı markalarından haksız menfaat temin eder sonuçlar elde ettiğini yönelik bir delilin bulunmadığı, davacı yanın markaları ayırt edici güce sahip olmakla birlikte İngilizce somut anlama haiz bir kelime olarak üçüncü kişilerce de farklı mal ve hizmetlerde tercih edilebilirliği bulunması nedeniyle orijinal, yaratılmış, soyut nitelikteki sözcük ya da işaretler kadar geniş bir korumadan yararlanmasının mümkün olmadığı, dolayısı ile tanınmışlık temelli bir tescil engelinin somut olayda mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK’nın 6/6 maddesine göre; “tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.”
Bu hüküm kapsamına, kişilik haklarından isim hakkı ile fotoğraf üzerindeki hak, FSEK kapsamında telif hakları ve sınaî haklar olan marka, tasarım, patent, faydalı model, coğrafi işaret, ticaret unvanı, işletme adı ve alan adı girer. Bir alan adının SMK m. 6/6 hükmü uyarınca korunmasının istenebilmesi için, o alan adının fiilen kullanıldığı faaliyet konuları kapsamı ile aynı/benzer konularda bir marka kullanımının söz konusu olması gerekir.
Somut olayda yapılan değerlendirmede; davacının korunmasını talep ettiği www….-tr.com alan adı dava dışı ve fakat davacı şirketin bağlı bulunduğu şirketler grubu olan … Holding A.Ş. adına 02.01.2004 tarihinde alınmıştır. İlgili websitesi incelendiğinde, temel faaliyetlerin, davacı yanın tescilli markaları kapsamındaki beyaz eşya ve elektronik eşyalara ilişkin olduğu, dolayısıyla ilgili içerik itibariyle, dava konusu marka kapsamındaki gıda ürünlerinden tamamen farklı nitelikteki bu mal ve hizmetlerdeki faaliyetlere ilişkin ilgili alan adından kaynaklı olarak davacı yanın üstün bir hakkının bulunduğu kanaatine varılması mümkün olmamıştır. Bu nedenlerle de; somut olayda davacının alan adı ile ilişkili olarak, SMK 6/6 maddesi hükmüne göre himaye edilmesi gereken bir hak ihlalinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
SMK m.6/9 hükmüne göre; Kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.
Kötü niyetli marka başvurusu; Kişiyi, hukuk düzeninin tescil ile elde edilecek hakları kullanması amacı taşımaksızın, hukuka ve ahlaka aykırı olarak, bu hakların hukuk düzenince tasvip edilemeyecek şekilde başka amaçlarla kullanılması olarak tanımlanabilir. Hangi hallerde kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunulmuş sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, genel olarak markayı kullanmaktan ziyade şantaj veya başkasından haksız para elde etmek veya başkalarının ticaretine engel olmak gibi amaçlarla yapılan marka başvuruları kötü niyetle yapılmış başvuru olarak kabul edilmektedir. Kanunun ayrıca müeyyideye bağladığı hususlar tek başına kötü niyet emaresi olarak kabul edilmez. Zira Kanun tarafından zaten müeyyidesi gösterilmiş marka başvuruları için ayrıca kötü niyeti de sebep göstermek doğru görülmemektedir.
Somut olayda; davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şirketin kötü niyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötü niyet iddiası yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda izah edilen gerekçelerle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL’nin düşümü ile bakiye kalan 14,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT m.3 hükmü gereği hesaplanan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 95,20 TL harç, 191,41 TL posta, 1.960,00 TL tercüme ücreti, 1.800,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.046,61 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından yapılan 7,80 TL vekalet harç sarfiyatına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,

6-HMK m.333 hükmü gereği karar kesinleştiğinde artan avansın yatıran tarafa re’sen iadesine,
Dair, davacı vekilinin, davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı, davalı şirket vekilinin yokluğunda, HMK m.341 ve m.345 hükümleri gereği kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
25/06/2021